normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
1181.
/ onüç damla gözyaşını saydım
alllahına kitabına sövüp saydım
şafak nabız gibi atıyordu
sarhoştum kasımpaşa'daydım /
demiş hemşerim, ezberden geldi sesi, işin içinde ahmet abi de varken hem de. oysa benim yürümek gibi bir niyetim yoktu, cibran'ın okçusunu biliyordum çünkü ve onun "sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız. " dediğini bilenlerindendim. laf?
yürümeye niyetim yoktu aslında hiç yoktu, sarhoştum, yas gibi ufacık bişi vardı içimde, kavga ettim kendimle ve onunla, kapı önüne çıktım sigara içmeye, içtim, ona döndüm yüzümü, kapı kilitli, olsun öbür kapıdan girerim dedim, orası da kilitli ve bir not adıma yazılmış, "gidiyorum ben"
"lan bu kaçıncı" dedim kendi kendime, sonra sokağa baktım, mahalleye baktım, ben biraz yürüyeyim dedim kendime ve herkese, yürüdüm.
yaklaşık iki gün hiç durmadan yürüdüm, sarhoştum, alsancaktaydım, sarhoştum, yalıdaydım, sarhoştum güzelbahçe küçük limandaydım, eski kale fenerleri yerinde olsaydı yolumu çok daha önceden bulurdum ama yoklardı, ben de yürüdüm, karşıya geçeyim dedim köstenli eski bir dosta, sakın dedi, sakın bu gece yapma, ortak kontrol var ve artık ipler bizim elimizde değil, bilirim yalan söylemezdi o bana, o köstenin yani istanbul ağzı ile dalyanın en eski adamlarındandı.
vazgeçtim ben de, yürüdüm.
tam o sıra gördüm o dört kişiyi, gökte yeşil ay yoktu üstelik, ama o dört bıçak parıltısını nerde olsa tanırdım, cinayeti kör bir balıkçı gördü, ben gördüm, vapur gördü sadece.
hiçbirimiz ve hiçbiriniz orada yoktuk.
hatırladığım son şey onun yüzüme vurduğu ölü bir yavru kedi bedeni. sevmiyorum artık dedi, kediye mi dedi bana bana mı dedi bilmiyorum, gerçi ikisi de aynıydı, o bıraktığın gibi değilim diyordu, ben de gittiğim gibi değilim artık diyordum.
üstelik vapuru ben vurmamıştım?
/ vapuru onlar vurdu ben vurmadım
sarhoştum kasımpaşa'daydım
cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben vursam kendimi vuracaktım. /
alllahına kitabına sövüp saydım
şafak nabız gibi atıyordu
sarhoştum kasımpaşa'daydım /
demiş hemşerim, ezberden geldi sesi, işin içinde ahmet abi de varken hem de. oysa benim yürümek gibi bir niyetim yoktu, cibran'ın okçusunu biliyordum çünkü ve onun "sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız. " dediğini bilenlerindendim. laf?
yürümeye niyetim yoktu aslında hiç yoktu, sarhoştum, yas gibi ufacık bişi vardı içimde, kavga ettim kendimle ve onunla, kapı önüne çıktım sigara içmeye, içtim, ona döndüm yüzümü, kapı kilitli, olsun öbür kapıdan girerim dedim, orası da kilitli ve bir not adıma yazılmış, "gidiyorum ben"
"lan bu kaçıncı" dedim kendi kendime, sonra sokağa baktım, mahalleye baktım, ben biraz yürüyeyim dedim kendime ve herkese, yürüdüm.
yaklaşık iki gün hiç durmadan yürüdüm, sarhoştum, alsancaktaydım, sarhoştum, yalıdaydım, sarhoştum güzelbahçe küçük limandaydım, eski kale fenerleri yerinde olsaydı yolumu çok daha önceden bulurdum ama yoklardı, ben de yürüdüm, karşıya geçeyim dedim köstenli eski bir dosta, sakın dedi, sakın bu gece yapma, ortak kontrol var ve artık ipler bizim elimizde değil, bilirim yalan söylemezdi o bana, o köstenin yani istanbul ağzı ile dalyanın en eski adamlarındandı.
vazgeçtim ben de, yürüdüm.
tam o sıra gördüm o dört kişiyi, gökte yeşil ay yoktu üstelik, ama o dört bıçak parıltısını nerde olsa tanırdım, cinayeti kör bir balıkçı gördü, ben gördüm, vapur gördü sadece.
hiçbirimiz ve hiçbiriniz orada yoktuk.
hatırladığım son şey onun yüzüme vurduğu ölü bir yavru kedi bedeni. sevmiyorum artık dedi, kediye mi dedi bana bana mı dedi bilmiyorum, gerçi ikisi de aynıydı, o bıraktığın gibi değilim diyordu, ben de gittiğim gibi değilim artık diyordum.
üstelik vapuru ben vurmamıştım?
/ vapuru onlar vurdu ben vurmadım
sarhoştum kasımpaşa'daydım
cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben vursam kendimi vuracaktım. /
devamını gör...
1182.
ankara valiliği'nden yapılan uyarıya göre; bu gece bölgemizde şiddetli sağanak bekleniyormuş. yağışlı havaları çok seviyorum, şiddetlisini daha bir çok. bu gece uzun olacak gibi.
devamını gör...
1183.
beğendiğim bir yazıyı paylaşmak istiyorum.
“ilk karşına çıkan insanla tartışma; yalnızca iyi tanıdığın, saçmasapan şeyleri savunmayacak kadar anlama yetisine sahip olduğunu düşündüğün ve utanılacak durumlara düşmeyeceğini bildiğin kişilerle tartış; otoritenin dikte ettiklerine göre değil, nedenlere, gerekçelere dayanarak tartışmayı bilenlerle; sunulan nedenleri dinleyip dikkate alanlarla; ve nihayet, gerçeğe değer veren, karşı tarafın ağzından bile olsa iyi nedenleri memnuniyetle dinleyen ve doğruyu karşı taraf söylediğinde, yani kendisi haksız olduğunda da bunu hazmedebilecek kadar adalet duygusuna sahip olanlarla tartış. demek ki yüz kişi içinde tartışmaya layık bir kişi bile zor çıkar. geri kalanı ise bırakın ne isterse onu konuşsunlar, çünkü desipere est juris gentium(budalalık insan hakkıdır).
“ilk karşına çıkan insanla tartışma; yalnızca iyi tanıdığın, saçmasapan şeyleri savunmayacak kadar anlama yetisine sahip olduğunu düşündüğün ve utanılacak durumlara düşmeyeceğini bildiğin kişilerle tartış; otoritenin dikte ettiklerine göre değil, nedenlere, gerekçelere dayanarak tartışmayı bilenlerle; sunulan nedenleri dinleyip dikkate alanlarla; ve nihayet, gerçeğe değer veren, karşı tarafın ağzından bile olsa iyi nedenleri memnuniyetle dinleyen ve doğruyu karşı taraf söylediğinde, yani kendisi haksız olduğunda da bunu hazmedebilecek kadar adalet duygusuna sahip olanlarla tartış. demek ki yüz kişi içinde tartışmaya layık bir kişi bile zor çıkar. geri kalanı ise bırakın ne isterse onu konuşsunlar, çünkü desipere est juris gentium(budalalık insan hakkıdır).
devamını gör...
1184.
“güzel” denilen şey, sanattır. indirgemekse bu; yaşamla, yaşamdan gözü kamaşmamış bir "varlık"tan söz ediyorum. sonra; ışıklı bir perdeyi kaldırmış da, perdesiz bir ışığa bakan "varlık"tan... en son, ne ışığı, ne de perdeyi göremeyen "varlık"tan.
bir çocuk bu yüzden güzeldir, bir kedi bu yüzden...
müziği susmuş insanın, gülümsemesi susmuş. öfke boyumuzu aşıyor, sözcükler de. ölüyor yaşam, biz devam ediyoruz. güzel değiliz -gibi. etimizin duymadığını duymuyoruz...
bir çocuk bu yüzden güzeldir, bir kedi bu yüzden...
müziği susmuş insanın, gülümsemesi susmuş. öfke boyumuzu aşıyor, sözcükler de. ölüyor yaşam, biz devam ediyoruz. güzel değiliz -gibi. etimizin duymadığını duymuyoruz...
devamını gör...
1185.
bu başlık gündüz vakti yazılacak bir yere benzemiyor hiç ama yazmanın gecesi gündüzü olur mu onu bilmiyorum işte.
mecburiyetten yazmanın gecesi olup gündüzü olmadığını, son ana bırakılan yazıların pazar gecesi tamamlanması gerektiğini biliyorum bir süredir. bilmesem de olurdu, neden biliyorum ki?
buraya yazdığım şeylerin birileri tarafından anlaşılması gerekir diye çok fazla saçmalamaktan kaçmaya çalışıyorum.
hayatta neyden kaçarsam ona tutuluyorum, böyle olmasından çok sıkıldım. bir şeylerden kaçarken belli etmeden kaçsak belki olmaz böyle, sanırım kaçmayı beceremiyorum. yalan söylemeyi de çok beceremiyorum, rol yapmayı, umursamaz olmayı... ben pek bir şey beceremiyorum sanırım.
daha fazla yazmaktan da vazgeçtim. yazmayı bile beceremiyorum.
mecburiyetten yazmanın gecesi olup gündüzü olmadığını, son ana bırakılan yazıların pazar gecesi tamamlanması gerektiğini biliyorum bir süredir. bilmesem de olurdu, neden biliyorum ki?
buraya yazdığım şeylerin birileri tarafından anlaşılması gerekir diye çok fazla saçmalamaktan kaçmaya çalışıyorum.
hayatta neyden kaçarsam ona tutuluyorum, böyle olmasından çok sıkıldım. bir şeylerden kaçarken belli etmeden kaçsak belki olmaz böyle, sanırım kaçmayı beceremiyorum. yalan söylemeyi de çok beceremiyorum, rol yapmayı, umursamaz olmayı... ben pek bir şey beceremiyorum sanırım.
daha fazla yazmaktan da vazgeçtim. yazmayı bile beceremiyorum.
devamını gör...
1186.
aynı yolu yürüyüp aynı yere varamamaktı seninle geldiğimiz nokta.
can yakıcı bir sensizlik vardı,
kabul edilemez bir yanlış,
buz gibi bir sessizlik...
uzunca düşündüm sonra üzerine,
birimiz gidiyorduk belki,
diğerimiz dönüyordu...
ben sana dönüyorken sen benden gidiyordun,
ve hangimiz başlatmıştı bunu bilmiyorduk...
sonra,
ömrümün geçtiği ama artık yabancısı olduğum şehrimin sokaklarındaki her kadın biraz bana,
her adam biraz sana dönüşüyordu.
susuyorlardı,
yüzleri asık,
içleri hüzünlüydü,
mutsuzlardı,
umutsuz,
yolları karanlık...
oysa ben gündüz bile sokak lambalarını yakıyordum;
giderek sana, giderek bana dönüşen herkes için,
hayal kırıklıklarımı göz kapaklarımın ardına gizliyordum sen görme diye,
ne kadar gizleyebilirdim sen bu kadar içimi görüyorken?
gizleyebilir miydim yıldızlar gibi elimi uzatsam sana dokunacak gibi oluşumun
ve senin tıpkı onlar gibi ışık yılları kadar uzak oluşunun
senden gidemeyişimin aslı sebebi oluşunu,
bu kadar biliyorken bendeki halini, gizleyebilir miydim?
peki bu kadar durduramazken ben gidişini,
neden yanıyordu hala sokak lambaları?
sen gidiyorsun... *
gidiyor yarınım, gidiyor evvelim, yaşamım sebebim gidiyor,
ama hepsinden önce sen gidiyorsun...
can yakıcı bir sensizlik vardı,
kabul edilemez bir yanlış,
buz gibi bir sessizlik...
uzunca düşündüm sonra üzerine,
birimiz gidiyorduk belki,
diğerimiz dönüyordu...
ben sana dönüyorken sen benden gidiyordun,
ve hangimiz başlatmıştı bunu bilmiyorduk...
sonra,
ömrümün geçtiği ama artık yabancısı olduğum şehrimin sokaklarındaki her kadın biraz bana,
her adam biraz sana dönüşüyordu.
susuyorlardı,
yüzleri asık,
içleri hüzünlüydü,
mutsuzlardı,
umutsuz,
yolları karanlık...
oysa ben gündüz bile sokak lambalarını yakıyordum;
giderek sana, giderek bana dönüşen herkes için,
hayal kırıklıklarımı göz kapaklarımın ardına gizliyordum sen görme diye,
ne kadar gizleyebilirdim sen bu kadar içimi görüyorken?
gizleyebilir miydim yıldızlar gibi elimi uzatsam sana dokunacak gibi oluşumun
ve senin tıpkı onlar gibi ışık yılları kadar uzak oluşunun
senden gidemeyişimin aslı sebebi oluşunu,
bu kadar biliyorken bendeki halini, gizleyebilir miydim?
peki bu kadar durduramazken ben gidişini,
neden yanıyordu hala sokak lambaları?
sen gidiyorsun... *
gidiyor yarınım, gidiyor evvelim, yaşamım sebebim gidiyor,
ama hepsinden önce sen gidiyorsun...
devamını gör...
1187.
“ hepimiz bu mekan ve bu zaman dilimindeki ziyaretçileriz.
sadece burdan geçiyoruz .
amacımız gözlemlemek, öğrenmek, gelişmek , sevmek.
sonra eve gideceğiz “
sadece burdan geçiyoruz .
amacımız gözlemlemek, öğrenmek, gelişmek , sevmek.
sonra eve gideceğiz “
devamını gör...
1188.
her geçen gün seni daha iyi anlamaya başlıyorum. aslında bu korkutucu, çünkü kaderimizin aynı olacağını düşünmeye başladım artık. 27 yaş laneti diye bir şey var mı acaba? yaklaştıkça kendimi daha çok senin gibi hissediyorum. sanki her geçen gün yavaş yavaş ölüyorum ama çevremdekiler fakretmiyor bunu. farkettirmiyorum. gülüyorum, işin garip kısmı insanların beni ağlarken görmesine izin de veriyorum aslında. her şey mükemmelmiş gibi davranmıyorum. sadece aslında kendimde dahil kimsenin yaralarımı sarmayı beceremediğini göstermiyorum sanırım. bu kadar savunmasız olabileceğimi sanmıyorum.
sinirlenip önce telefonumun internetini, sonra temelli telefonumu kapattım. geri açmak istemiyorum. aslında hayat bu kadar kolay olsa keşke. bir süreliğine kendimi kapatabilsem yani, ne güzel olurdu aslında.
içimden bir süreliğine annemin evine taşınmak geliyor. eşim zaten burada yok, babamın kaprislerini çekmek zorunda kalmam en azından. abimle daha çok zaman geçiririm, ev işlerini bölüşürüm, masrafım daha az olur, hem o da hasta zaten yardım etmiş olurum. kafa dinlerim hem. düşündükçe fikir daha cazip geliyor. hem orada her şeyle ilgilenmesi gereken biri rolünde olmuyorum hiç, genelde ilgilenilen kişi oluyorum. şu an buna ihtiyacım var.
sinirlenip önce telefonumun internetini, sonra temelli telefonumu kapattım. geri açmak istemiyorum. aslında hayat bu kadar kolay olsa keşke. bir süreliğine kendimi kapatabilsem yani, ne güzel olurdu aslında.
içimden bir süreliğine annemin evine taşınmak geliyor. eşim zaten burada yok, babamın kaprislerini çekmek zorunda kalmam en azından. abimle daha çok zaman geçiririm, ev işlerini bölüşürüm, masrafım daha az olur, hem o da hasta zaten yardım etmiş olurum. kafa dinlerim hem. düşündükçe fikir daha cazip geliyor. hem orada her şeyle ilgilenmesi gereken biri rolünde olmuyorum hiç, genelde ilgilenilen kişi oluyorum. şu an buna ihtiyacım var.
devamını gör...
1189.
içimde beynimin affedemediği kalbimin ise çoktan affettiği birisi var. ne tarafa baksam onu görüyorum. öyle hayali falan değil kanlı canlı sürekli görüyorum. kalbim onu kucaklıyor, beynim onu öldürüyor. ne içimde yaşatabiliyorum ne de içimde öldürebiliyorum.
"bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte
yüzüme vuruyor arada fırtınası, korkuyorum ne var?
düşe kalka büyüyorum işte
biraz yaram var ama geçecek bu gidişle" demiş emir can iğrek abimiz . yara mı benden ben mi yaradan geçeceğim göreceğiz...
"bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte
yüzüme vuruyor arada fırtınası, korkuyorum ne var?
düşe kalka büyüyorum işte
biraz yaram var ama geçecek bu gidişle" demiş emir can iğrek abimiz . yara mı benden ben mi yaradan geçeceğim göreceğiz...
devamını gör...
1190.
bu sayfayı da kapkara yaptım. tertemiz önceki sayfalarda olduğu gibi
devamını gör...
1191.
son birkaç yılda hayatıma giren insanlardan, eşyalardan uzaklaşırsam geçmişteki halime dönerim sanmıştım. yanılmışım.
devamını gör...
1192.
eksik hissetmek dedi...
nasıl eksik hisseder insan?
neyi eksik hisseder?
mesela kuşların ötüşünü duymasam bir sabah, eksik hissederim ben.
o, günlerce aramaz... bir gece arar. ve eksik hissediyorum der.
kuşlar diyordum değil mi? 'sabahın körü' derler. ben 'sabahın şeni' derim. şen olur, şenlik olur...
çok zaman oldu sahi. ne zaman eksik hissedersin takriben?
yine sövüp kapatacağım kabul. yine bağırıp çağıracağım sana. yine sesin sessizliğime karışacak anlıkta olsa.
kime neyi itiraf edeyim ki ben şimdi? eksiklerimi kime anlatayım?
uzun zaman oldu küfür de etmiyorum. özledim...
eksik hissediyorum...
eksiğim çok...
sessim çok kısık bu ara,
sözüm çok sakin,
eksiğim hissedilmiyor...
eksiğim çok fazla tam...
eksiğim...
nasıl eksik hisseder insan?
neyi eksik hisseder?
mesela kuşların ötüşünü duymasam bir sabah, eksik hissederim ben.
o, günlerce aramaz... bir gece arar. ve eksik hissediyorum der.
kuşlar diyordum değil mi? 'sabahın körü' derler. ben 'sabahın şeni' derim. şen olur, şenlik olur...
çok zaman oldu sahi. ne zaman eksik hissedersin takriben?
yine sövüp kapatacağım kabul. yine bağırıp çağıracağım sana. yine sesin sessizliğime karışacak anlıkta olsa.
kime neyi itiraf edeyim ki ben şimdi? eksiklerimi kime anlatayım?
uzun zaman oldu küfür de etmiyorum. özledim...
eksik hissediyorum...
eksiğim çok...
sessim çok kısık bu ara,
sözüm çok sakin,
eksiğim hissedilmiyor...
eksiğim çok fazla tam...
eksiğim...
devamını gör...
1193.
gece biter,
gün biter,
yol biter,
ömür biter,
insan ölür,
insan bitmez!
toprağa gömersin,
ruhu gökyüzüne savrulur...
gün biter,
yol biter,
ömür biter,
insan ölür,
insan bitmez!
toprağa gömersin,
ruhu gökyüzüne savrulur...
devamını gör...
1194.
defter karalamak öyle mi? e bu düpedüz iftira. bak gör ben seni silivriye nasıl tıktırıyorum. lütfen artık defterlerin de bir şerefi olduğunu unutmayalım. lütfen yapmayalım artık. lütfen. hakaret bu. hatta katliam. bir defter yazılmak içindir. karalanmak için değil. lütfen ne suçtur ne değildir öğrenin artık.
devamını gör...
1195.
buz gibi bir yalnızlığa teslimim. buna neden esirim bilmiyorum. aslında biliyorum. ama anlatamıyorum işte kimseye. "ah denize yakarıyorum bunu bilmesi için." demişti yazar. denize... deniz görmem lazım, onunla dertleşeceğim çok konu var. nerede deniz? ne zaman buluşuruz? bilmem. dalgalarda boğmam lazım bu içimdeki hissi..
arsız bir yara bu, içinden kan akan. çok şey var söylemek istediğim ama kara listeye aldığım için konuşmamayı yeğliyorum.
gözyaşlarım akıyor biraz. oysaki mutluydum. mutluluk hep mi kısa sürer?
ütopya nehrime dalıyorum soyunup. orada çok güzel hisler var. keşke gerçek hayatta da yaşayabilsem.. anlatamıyorum işte, anlatamıyorum.
arsız bir yara bu, içinden kan akan. çok şey var söylemek istediğim ama kara listeye aldığım için konuşmamayı yeğliyorum.
gözyaşlarım akıyor biraz. oysaki mutluydum. mutluluk hep mi kısa sürer?
ütopya nehrime dalıyorum soyunup. orada çok güzel hisler var. keşke gerçek hayatta da yaşayabilsem.. anlatamıyorum işte, anlatamıyorum.
devamını gör...
1196.
eskilerin tadı yok, sen de biliyorsun ...
devamını gör...
1197.
sensin benim elma şekerim,
seni çaprazlama severim.
seni çaprazlama severim.
devamını gör...
1198.
"bir yıldız gibi kayar giderim hayatından.yapacağın tek şey dilek tutmak olur arkamdan".
devamını gör...
1199.
normal sözlük’ün her noktası benim için karalama defteri zaten. kafama göre karalıyorum o an ne hissediyorsam ya da aklıma ne gelirse.
devamını gör...
1200.
yaşamak zor. yaşamak zahmetli. yaşamak sıkıcı bazen. yaşamak yorucu. ama yine de her şeye, her soruna, sıkıntıya rağmen; güzel bi’ şey yaşamak…
hayat oldukça tuhaf. özellikle senden bağımsız gelişen her şey konusunda. sen ev sahibinden memnun değilken ev değiştiriyorsun, yeni bir eve taşınıyorsun, o ev senin için bir yuva oluyor misal. ama bu kadarla sınırlı değil. aklında hiç yokken, buna hiç kafa yormamışken, bunu amaçlamamışken, taşındığın yerde, tanımadığın bir muhitte, bir sıfat alıyorsun isminin önüne ve ‘komşu’ oluyorsun mesela… hiç tanımadığın, tanışmadığın insanlar için bile, ‘komşu’sundur artık…
tarifsiz duygular içindeyim. saçmalarsam ki; gidişat gayet de saçmalamama uygun bir şekilde ilerliyor, yaşamak kadar tuhaf hissediyorum şu an. bir nefes kadar yakından baktığımda o uykudaki küçücük yüze, bir yanımda mutluluktan alev almış, taze ot görmüş öküzler gibi coşkulu bir koşma isteği uyanmışken; bir yanım korku ve endişe içinde eriyip gitmek üzereymiş gibi tüketiyordu beni…
bu küçük eller, bu küçük parmaklar, bu bilekten dirseğe kadar bir kol boyu beden, nasıl yıllar içinde bir fidan gibi büyüyüp yetişkin olabiliyor, havsalam almıyor, çok tuhaf…
hiç tanımadığı, hiç zaman geçirmediği, bir paylaşımda bulunmadığı bir küçük canlıya, gözünle, parmak uçlarınla dokunur dokunmaz nasıl bu kadar sevebiliyor insan, gerçekten çok tuhaf…
bakıyorsun, küçücük…
ya ‘küçücük’ kelimesini 45punto ile bold bir şekilde yazsan, boyu kadar ediyor, öyle küçücük yani… dokunurken canını acıtacakmışsın gibi ama dokunmazsan da ölecekmişsin gibi nasıl hisseder insan…
küçücük…
böyle…
konuşup anlatayım istiyorsun her şeyi. ben yanındayım diye haykırmak, ona güven vermek istiyorsun seni anlamayacağını bile bile. “çok seviyorum, şaşkınım, daha seninle tanışalı 3 dakika bile olmamışken, seni nasıl bu kadar çok seviyorum ben de anlamıyorum, ama gerçek bu. ben seni çok seviyorum!” demek istiyorsun… istiyorsun ama işte, kelimenin tam anlamıyla el kadar bir bebeğin söylerken sesinin titremesini anlamasından utanıyorsun…
insan, bir şeyleri kendi yapınca sonuç almaya alışkın, kibirli bir varlık. mesela amca olduğum için sen hayatıma girmedin. sen hayatıma girdiğin için ben amca oldum. yani senin sayende, tamamen benden bağımsız, komşuluk gibi. üstelik yeryüzünün neresinde olursak olalım, ayrı kıtalarda bile olsak asla bitmeyecek de bir komşuluk…
bir gün, senin de duyduklarını kavrayabildiğin bir zaman diliminde, gözlerine bakıp saçlarını okşayarak, yanaklarını severek de söyleyeceğim bunu sana elbette ama; o güne kadar burada dursun şimdilik:
hoş geldin asel…
hep yanında olacak, ve seni çok ama çok seveceğim…
amcan…
hayat oldukça tuhaf. özellikle senden bağımsız gelişen her şey konusunda. sen ev sahibinden memnun değilken ev değiştiriyorsun, yeni bir eve taşınıyorsun, o ev senin için bir yuva oluyor misal. ama bu kadarla sınırlı değil. aklında hiç yokken, buna hiç kafa yormamışken, bunu amaçlamamışken, taşındığın yerde, tanımadığın bir muhitte, bir sıfat alıyorsun isminin önüne ve ‘komşu’ oluyorsun mesela… hiç tanımadığın, tanışmadığın insanlar için bile, ‘komşu’sundur artık…
tarifsiz duygular içindeyim. saçmalarsam ki; gidişat gayet de saçmalamama uygun bir şekilde ilerliyor, yaşamak kadar tuhaf hissediyorum şu an. bir nefes kadar yakından baktığımda o uykudaki küçücük yüze, bir yanımda mutluluktan alev almış, taze ot görmüş öküzler gibi coşkulu bir koşma isteği uyanmışken; bir yanım korku ve endişe içinde eriyip gitmek üzereymiş gibi tüketiyordu beni…
bu küçük eller, bu küçük parmaklar, bu bilekten dirseğe kadar bir kol boyu beden, nasıl yıllar içinde bir fidan gibi büyüyüp yetişkin olabiliyor, havsalam almıyor, çok tuhaf…
hiç tanımadığı, hiç zaman geçirmediği, bir paylaşımda bulunmadığı bir küçük canlıya, gözünle, parmak uçlarınla dokunur dokunmaz nasıl bu kadar sevebiliyor insan, gerçekten çok tuhaf…
bakıyorsun, küçücük…
ya ‘küçücük’ kelimesini 45punto ile bold bir şekilde yazsan, boyu kadar ediyor, öyle küçücük yani… dokunurken canını acıtacakmışsın gibi ama dokunmazsan da ölecekmişsin gibi nasıl hisseder insan…
küçücük…
böyle…
konuşup anlatayım istiyorsun her şeyi. ben yanındayım diye haykırmak, ona güven vermek istiyorsun seni anlamayacağını bile bile. “çok seviyorum, şaşkınım, daha seninle tanışalı 3 dakika bile olmamışken, seni nasıl bu kadar çok seviyorum ben de anlamıyorum, ama gerçek bu. ben seni çok seviyorum!” demek istiyorsun… istiyorsun ama işte, kelimenin tam anlamıyla el kadar bir bebeğin söylerken sesinin titremesini anlamasından utanıyorsun…
insan, bir şeyleri kendi yapınca sonuç almaya alışkın, kibirli bir varlık. mesela amca olduğum için sen hayatıma girmedin. sen hayatıma girdiğin için ben amca oldum. yani senin sayende, tamamen benden bağımsız, komşuluk gibi. üstelik yeryüzünün neresinde olursak olalım, ayrı kıtalarda bile olsak asla bitmeyecek de bir komşuluk…
bir gün, senin de duyduklarını kavrayabildiğin bir zaman diliminde, gözlerine bakıp saçlarını okşayarak, yanaklarını severek de söyleyeceğim bunu sana elbette ama; o güne kadar burada dursun şimdilik:
hoş geldin asel…
hep yanında olacak, ve seni çok ama çok seveceğim…
amcan…
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2