1661.
gunlerdir garip bir yogunluk var. isler mi fazla yoksa ben mi yetisemiyorum emin degilim.

ilginc bir para akisi var, para bir yerlerden geliyor ve bambaska sacma sapan yerlere gidiyor. adim attikca bir yerlere para oduyorum. neyseki gecen ay sahsi borclarimi kapatarak hedefime ulastim.

biraz hesap yaptim, epeydir donen bu parada acaba hangi kismini ben yedim diye. her hafta cumartesi olmak sartiyla bir sise sarap, polar pijama, parfum ve birkac kuafor masrafi. kisisel bakim esyalarim tukenmis mesela hala almamisim onlari. ha bir de demin telefon kilifi aldim. kendime yaptigim harcama ortada ama hayat gittikce o kadar pahalilasiyor ki insan kendinde suphe ediyor car cur mu ettim diye.

neyseee efendime soyleyim bir de uzun zamandir vazgecemedigim bir istegimden aniden vazgectim. nasil oldu anlamadim valla. durdum gunlerdir kendimi gozlemliyorum ya firtina oncesi sessizlikteyim (sarhoslukla aglama krizi gelebilir) ya da yine domuzlugum ustumde onume geleni harcadigim bir donemdeyim. bakicez sozluk.

o degilde paralarim nerde lan. ben niye rahat rahat para yiyemiyom.
devamını gör...
1662.
rab
evrenin yaratıcısı
fizik kanunları koyup evreni şekillendiren
içimdeki atomları, evrendeki bulutsuları, gezegenleri, yıldızları, kara delikleri yaratan
bana akıl bahşeden, ruh veren
kendini arayanı cevapsız bırakmayan
şimşek çaktığında simsiyah geceyi aydınlatan
ışık veren yokluğunda karanlıkla baş başa bırakan
bir kasılıp gevşeme itkisi ile damarlarımda dolaşan kan
muhteva ettiği oksijen
dokularımı bununla besleyen
titreşimi yaratan ses dalgalarıyla gösteren
beynimdeki elektriksel akımlar, impulslar
bağlanan nöronlarım
yapraklardaki çizgiler ve avuç çizgileri
mevla
ışıkla gözden giren
ses dalgasıyla çekiç örs üzengiyi titreten
kalp atışımla bunları harmanlayan
verileri beynimde filtreleten
hak
o'ndan geldim ve geri döneceğim
suların akışı
dağların dorukları
rüzgar...
tenime değdikçe içimdeki alevi harlayan
bir ceylanın gözünde
bir fokun ellerinde
tanrı
içe çoşku veren
sıcaklık...
yaşadığımın kanıtı
aldığım nefes, verdiğim buhar
adını andığım
yalnızken fısıltılar halinde dudaklarımdan dökülen
ay'ın beyaz ışığında,
güneşin sarı ve canlı parıltılarında hissettiğim
elime değen çam ağacı dikenleri
kaldırıma bastıkça hissettiğim sertlik
her adımımda adını zikrettiğim
rab, hak, mevla
devamını gör...
1663.
puzzle parçaları kayıp. önünde örnek resim de yok. birleştiremeyeceksin parçaları zaten biliyorsun.
bu duygu hasta eder insanı. her ne kadar normal görünse de bazıları sanki her an bir hastalık kapısının önünde içeri girecekmiş gibi tetikte bekleyerek yaşar. her gün ona yakalanmamak için mücadele eder. yaşamak onun için süre kazanmaktır sadece.

melankoli ile dalga geçmişlik arası bir yer gibi ama pek tarif de edilemez.
hiçbir duyguya sığamamak..
birine sığınamamak..
bir düşüncede kalamamak..
cümlelerin başını boş bırakmış..
son sözleri yok..
ne yapıyor?
nereye gidiyor?
o gitmiyorsa kim götürecek onu ?
...cevap yok.

duruyorsun ama sanki kırk alemi aynı anda dolaşıyorsun.
bomboş ve dopdolu bu iki zıtlığı aynı anda yaşıyorsun.
insan olmak mı bu yoksa sadece sana ait bir durum mu bilemiyorsun.
yine sorulara bıraktı kendini asi ruh değil mi?
evet, biliyorum uslanmaz o.
devamını gör...
1664.
kavgadan bıktım. bunu alışkanlık haline getirip normalmiş gibi düşünen hayatımdaki tüm ilgili kişilerden uzak durmak istiyorum. ama bünyem izin vermiyor. istemsizce ben de kavga ediyorum.
belki de kendimden bıktım.
devamını gör...
1665.
en arka siranin bir onunde, kafami koluma dayamis sirayi karaliyor sonra siliyorum. teneffusteyiz, kendimce egleniyorum. uzun saclarim sirtima dokulmus ve saclarimda bir hissediyorum. ensemden asagiya dogru boydan boya saclarimi oksuyor. huylaniyorum ve arkami donuyorum. tanidik yesil-mavi gozler.

"ne kadar yumusak saclarin." diyor. kiziyorum. "oynama saclarimla hosuma gitmiyor." diyorum. saclarima dokunulmasindan oldum olasi huylanirim.

o da beni tanidigindan beri sinirlendirmeye bayiliyor. bu sefer elini saclarima daldiriyor saclarimi kus yuvasina ceviriyor. o an ona kufur ediyorum ve arkami dondugum gibi kendimi eski is yerimde buluyorum. dinlenme odasindayim. nasilda yorgunum. aslinda nobet daha yeni basliyor ve ben aglayacak durumdayim yorgunluktan. o sirada telefonuma mesaj geliyor. mesaji okurken siyah gozlerini sanki bana dikmis gibi tuylerim diken diken oluyor. "gelip 5 dakika seni gorsem olur mu?"

o zamanlar gercek anida "hayir is yerimdeyim." diye reddediyordum onu aslinda. ancak ruyam bize yeni bir son yaziyor. "gel, 5 dakika kahve iceriz." diyorum. kahve icmiyoruz ama o uzun kirpiklerinin arasindan cocuksu bakislarla beni izliyor. saclarimi kulagimin arkasina atiyor, kulagima oyle birsey fisildiyor ki bu sabah daha da buyu bir nefretle uyaniyorum. "kizim olursa senin adini verecegim."
devamını gör...
1666.
bugün cumartesi... bunu sen de biliyorsun. cumartesi günleri önemli... zaman geçmiyor gibi hissettirse de insanın algısı -genelde- insanı yanıltmaya meraklı. mesela şu an saat 17.43 pardon 44 oldu. bak saniye farkıyla 43 diyemedim. ne tuhaf.

ne tuhaf deyince aklıma birsen tezer'in o güzel şarkısı geldi. şarkının başında " her şey yarım kaldı yine, ne tuhaf... aşk yarım, nefret yarım, hayat yarım..." diyor, sevgili birsen. sonra devam ediyor; " ne kaldı geriye temiz ve saf?" gerçekten bir şeyler bitince geriye temiz ve saf ne kalıyor? mesela; üç ortalı, kareli / çizgili bir deftere yazdık, yazdık, yazdık. defter bitti. şimdi biz defteri kirletmedik mi? defterin o saflığını, temizliğini bozmadık mı? düşüncelerimizi kalem vasıtasıyla deftere aktardıktan sonra zihnimizi aldatmadık mı? kelimeleri tüketmedik mi? “ama” diyor, iç sesim. "ama yazmasaydık çıldıracaktık..." evet yazmasaydım, çıldıracaktım. tam da şimdi olduğu gibi.

bak saat ne çabuk 17.49 oldu. evet, on bir dakika sonra... pardon on dakika sonra çıkacağım. kulaklarımda çınlayan bir ses var. uğultu. bunu değiştirmem lazım. bana zarar veriyor. neyse. birsen devam ediyor. * birsen diyor ki; " bir tek ben bilirim seni sevdiğimi bir de sen bilirsin biraz..." bilirdin. gizli bir sevda gibi. buraya değinmiyorum. dokunsak kanar belki.

saat 17.52. tik tak tik tak. birsen devam ediyor: * "kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım
kuru bir teselli bulurum ben kendi halime" teselli... burasına eşlik ederken; evet sesim güzel olmasa da şarkılara eşlik etmeyi severim, abim her defasında "o şarkıyı kim söylüyor leylimley?” der. ben de "x,y,z" derim. "heh tamam bırak o söylesin."der. onu tınlayan kim? hıh.
teselli kelimesinde boğazım tıkanıyor. neden acı çekiyoruz, neden acı çekerken kendimizi avutmaya çalışıyoruz ve buna teselli diyoruz?

saat 18.11 olmuş. aradan geçen zamanda ne yaptığımı en iyi sen bilirsin. koşturdum. bir şeylerin peşinde koşturmaya alışmışım. rahat şekilde bir eylemi gerçekleştirmek içime sinmiyor. hep bir telaş içindeyim.

gerçekten karaladım. neyi, nereye bağlayacaktım hatırlamıyorum. hissettiğim;
bu şarkı bende bir teselli…

devamını gör...
1667.
hayat, bize olumlu olmamız için bazen gizli bazen açık şanslar tanıyor. biz sahip olduğumuz şeylerin öncelikle "en farkında" olduğumuz zaman, dolayısıyla kişisel ve manevi tatminimiz artıyor. sahip olduğumuz şeylerin ne kadar farkındaysak; zaten bize verilmiş olanın bizde oluşturduğu hiçbir şey yapmadan ödül ve takdire mazhar olma hissinin okşamasıyla dopamin salgılıyoruz muhtemelen. ve bu da bizi mutlu, değerli ve öz güvenli kılıyor. bu yüzden öncelikle fark etmemiz gereken şey karşılığında hiçbir bedel ödemeden sahip olduğumuz şeylerin ne, neler olduklarının bilincinde olmak ve onların (her neyse onlar) kıymetlerini bilmek.*
devamını gör...
1668.
herkes yine mutsuz. herkes niye mutsuz. oğlm yıl bitiyor lan. bir koca yılı devirdik. müthiş işler yaptık. kutlamaya değmez mi bu? kutlayalım.
devamını gör...
1669.
ne çok severdim seni
sana rağmen
sen mutlu ol diye ne çok goz yummusum herseyine
ta ki o güne kadar
sen değil ben bıraktım seni bu sefer
başta zor oldu alışmak
koca bir yara açtın kalbim de
günler,aylar,yıllar hep ağladım
sessiz cigliklarimi sen duyma diye hep içime attım
ama sonunda öğrendim sensizligi
daha rahat nefes almaya başladım yokluğunda
kendimle barıştım sayende
hani hep suclardim ya kendimi
geçti o günler
ben artık bıraktığın ben değilim
bıraktığın yerde de değilim
yeni bir sayfa açtım cocugumla
herşey okadar güzel ki
iyi ki yoksun.
devamını gör...
1670.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
1671.
sana yazmayacağım 7. mektubu buraya bırakacağım.

öğretmen;

ayrıldığımızdan beri çok düşündüm. her şeyi. nedenini, nasılını, olamayışımızı. her adımın, her kelimemizin üzerinden bir çok kez geçtim. içimde tutamadıklarımı altı mektuba sığdırmaya çalıştım. onları gün gelir sana verir miyim henüz bilmiyorum. hak edip/etmediğini çözemiyorum.

bugün, mektuplarını yaksam seni düşünmeyi bırakabilir miyim? aşabilir miyim acımı dedim. kıyamadım. kendi duygularıma, senin vurdumduymazlığına rağmen dokunmadım onlara. ara ara sana olan hislerimi buralara dökmüşüm. oylayanlar oluyor, açıp okuyorum. kendime soruyorum;

seninle tanıştığım güne şuan ki bildiklerimle dönme imkanım olsa, o günü tekrar yaşamak ister miyim? seni soğan doğrarken görüp, gözünden yaşlar akarken, benimse acelem varken dönüp yinede sana mendil getirir miydim? adını bilmezken, o anlık reflexle bir başkası olsa umursamayacakken, senin gözyaşına yeniden kıyamayıp o mendili sana getirir miydim? ya sen? sen, sana maruz kalacağım için üzülür müydün molana çıktığında?

neden geçmiyor bu acı? ilk defa terk edildiğim için mi? hayatımda ki dördüncü erkek olduğun için mi? dokuz yıl sonra aşık olduğum için mi? neden hala acıtıyor? kalbim sızlıyor ama ilk günkü gibi değil. ne tatsızdı… uzunca bir süre pasak içinde yaşadım. çamaşırlar dağ olmuştu. salondan banyoya zıplaya zıplaya gidiyordum kraker ve cips kırıntışarının üstlerine basmamak için. elim kolum tutmuyordu fazla düşünmekten uyuşup elimdeki kahveyi mutfaktan balkona taşırken döküyor ve umursamadığım için yapış yapış oluyordu. ben hayatımı hiç bir zaman bu denli salmamıştım.

gel gör ki şimdi evde yürünebiliyor. çamaşırlar düzgün ve yerli yerinde. bulaşıklardan jenga dizmek zorunda kalmıyorum. her yer püripak diyemem ama bir nebze ilerleme var, hakkımı yemiyim.

yalının dediği gibi;

bir tek sen eksiksin. işim, gücüm, her şeyim tamam.

gökselin dediği gibi;

sen orda yoksun. çağırdığımda. susuzluğumda, açlığımda. sen orda yoksun.

anlatamadıklarım, soramadıklarım içimi kemiriyor. halbü ki güzel ayrıldık. arkadaş kalacağız bir şeyler düzelene kadar dedik ama birbirimize hiç bir şey anlatmıyoruz. bu arkadaşlık değil o halde. iki yabancıya dönüştük seninle.

o meşhur düette de dedikleri gibi;

böyle olsun istemezdim.
devamını gör...
1672.
aslında perşembeden beri canım çok sıkkın sevgili sözlük.

çocukluk ve gençlik arkadaşım yüksekten düşme sonucu bu hayata veda etti. yazdan beri görüşmemiştik ama haberi alınca sanki bir boşluk hissettim içimde, bayağı bildiğin bişeyler eksik hayatta. ne olduğunu bilemiyorsun ama hissediyorsun eksikliği... soğuk geldi dünya bana...

cuma günü cenaze töreni oldu ama gidemedim. birkaç toplantı ve saçma sapan işleri cumaya bırakmanın sonucu ona veda edememek oldu. aslında o törene katılmak kendi içimin soğumasını sağlayacaktı, yoksa o beni görecek veya hissedecek değil herhal... belki de gitmediğim iyi oldu ailesini görüp ne diyeceğimi bilmiyordum. ben sonra ziyaret etmeyi planlıyorum kendisini. yaza görüşürüz demiştik, olmadı. ne demiş sevgili erkan oğur ve asena akan biri yaz derken, kış gelir, bağırsam duymaz uzaklar


bunları düşününce ne kadar boş beleş şeylerle vakit geçirdiğimizi düşünüyor insan. cuma günü toplantılardaki yavanlıklar, yılışık tavırlar, yalanlar bi garip geliyor insana ama aslında hayat bu. bugün bir kayıp sebebiyle farkındalığın artıyor yarın o hayatın akışında kaybolup gidiyorsun.

neyse en azından içimden geçenleri anlattım ki gerçekten bir miktar faydası oldu. ben hayatın karmaşasına yine kaptıracağım kendimi ama en azından bugün neler hissettiğim burada kalacak. kendime hatırlatma notu gibi oldu, arada açıp okurum. tekrar okuduğumdaki hislerimi de editlerim sevgili sözlük.
devamını gör...
1673.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ismi "selamsız" olan ince bir defterdir kendisi. böyle dan dun girip teklifsizce yazdıktan sonra gözümün görmeyeceği bir yere kaldırıyorum. elimin içi kaşınmadıkça da göz teması kurmuyorum. 10 gün dolmam için yetmiş belli ki. insanlık hali, roller coaster.
devamını gör...
1674.
bazen bende bir şeyler anlamını yitiriyor. sevilmenin en azıyla mı yoksa kendi dağıttığım sevgimle mi yetindiğimi bi türlü anlayamıyorum. zarifoğlu'nun dediği gibi "bilmediğim ve ne yapacağı belli olmayan bir duyguyla hırpalanıyorum boyuna."
devamını gör...
1675.
yine dolu dolu karalamak için girip hiç birşey yazamadan çıkıyorum. yine içimizde kaldı karası.
devamını gör...
1676.
"anın fotoğrafı" adlı başlığa, "aaeeeooyy ben başka bir şey sandım yeeeaaa her defasında farklı okuyorum yoooaaa" diye tanım girilmesinden nefret ediyorum alümünyüm.
devamını gör...
1677.
şemsiye kullanmayın artık, sinir oluyorum.
devamını gör...
1678.
ben kara.
devamını gör...
1679.
duygular...
altına ne istersen yaz. çünkü herşey duygu ile başlayıp, duygu ile biter.
devamını gör...
1680.
gerizekalıca bulantılarının bana bulaşmış olması ve gerizekalıca bir tavırla herkesten kaçman. ve abuk subuk bütün bir gece karalama defterine tanım giren yazar olmam bu aralar. ve ve ve... ve teşekkürler mi demeliyim. saçma. gerizekalıca bulantılarının ölesiye hastasıyım. senden iğreniyorum. seni seviyorum. hayır, senden ölesiye iğreniyorum.
hem iğrenç bir bulantı ve kusma korkusu olman ve hem soğuk bir bulantı hapı olman dışında hiçbir sorun yok aslında.
senden iğreniyorum. seni seviyorum. hayır senden ölesiye nefret ediyorum.

=>
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim