normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
3521.
"amaan, neyse"
devamını gör...
3522.
".. ruhunu gördüğümde gözlerini de çizeceğim.."
modigliani
kapkaranlık derin bir kuyu
gecenin hükmünde derin bir iç çekişle
kimseyi ve hiçbir şeyi beklemeyen bir gölge
yeni bir gökyüzü olasılığına karşı
biraz daha ileri..
karanlığın içine çektiği bir girdap
gülüşleri ve eziyetleri arasında
çarpık bir akış..
uzaklardan bir kelebeğin kanat çırpışıyla
mahzun
ve
titreyerek
inanmak gibiydi
ilk bakışta
aşk'a
kimsenin bilmediği
görmediği
b.
görsel: amedeo modigliani – madame kisling, 1917
modigliani
kapkaranlık derin bir kuyu
gecenin hükmünde derin bir iç çekişle
kimseyi ve hiçbir şeyi beklemeyen bir gölge
yeni bir gökyüzü olasılığına karşı
biraz daha ileri..
karanlığın içine çektiği bir girdap
gülüşleri ve eziyetleri arasında
çarpık bir akış..
uzaklardan bir kelebeğin kanat çırpışıyla
mahzun
ve
titreyerek
inanmak gibiydi
ilk bakışta
aşk'a
kimsenin bilmediği
görmediği
b.
görsel: amedeo modigliani – madame kisling, 1917

devamını gör...
3523.
hayata bir anlam bulmak.
bir şeyler bulduğumu sanıyordum, bulamamışım. bu karamsarlıkla yazılmış ağlama yazısı değil dürüst über sübjektif uzun bir yazı, pas geçilebilir.
hayata bir anlam bulmak. eskiden insanlar için din ve tanrı idi çoğunlukla bu anlam. neden dünyaya geldikleri ne için yaşayacakları ve ne için ölecekleri belliydi.
sonra din ve inanç anlayışı değişti dünyada. özellikle aydınlanma çağı ve dünya savaşlarından sonra.
nietzche de fark etmişti bu anlamsızlığı. artık tanrı din değildi mana insanlar buna eski zamanlardaki gibi inanmıyorlardi. üst insan kavramını ortaya attı. kendinden yüce olanı yaratmak, dogmalar ve din levhalarını referans almak deĝil kendi olabilmek acıdan kaçmayan onunla yüzleşen yaratan doğuran cesur insan.
inanmıyorsan ve hayatta kalabilecek kaynağın varsa ister istemez bunları düşünüyorsun.
madem burdayım, ne yapmalıyım? ne anlamlı ney buna değer? pek anlamlı bir şey görünmüyor öyle yaşayip gideyim mi içimde bir sızı oluyor ama.
düşündüm aradım ve bir süre inandım tanrıya. bir süre için panenteist bir evren ve tanrı tasavvurum vardı.
tanrı biliyor, tanri isterse olur. uzaklara giden bir dostun var mesela tanrı belki karşılaştırır tekrar sizi. ama bir baktım ki içime inanmıyormuşum bunun olacağına.
özgür olmayan bir miktar iradelerimiz var. bir şeyler yapıyoruz ama çok şeyi de yitiriyoruz. çevreyle öyle iç içeyiz ki bireyliğimiz sandığımızdan çok daha az. çevresiyle o an ki zamanla tümleşik canlılar. sosyalleşmemenin kendini anlatamamanın ve anlamamanın acısı öyle büyük ki. bir mana aradım varoluşuma, bulamadım. mana aramanın gereksizligine inandım bir süre ama baktım ki zihnimin arkasında gene arıyorum. bir şeylere bakıyor ve örüntüler çıkarmaya çalişıyorum zihnim böyle işliyor. insan böyle çalışıyor.
bir sebep arıyorum bir mana bir hedef.
şimdi kariyer ve kişisel kendimi yetiştirmeye dair hedeflerim var tabi uğraşıyorum ve buna devam da edeceğim ama sonunda bir yere bağlanıyor mu bunlar hayır. karamsar değilim hayır ama şu hayata çocuk getirmenin aşırı bencillikten başka bir şey olmadığını düşünüyorum mesela. tabi ki o doğan canlıyi seveceksiniz bir bağ ama acı ve ölüm var sonunda. bir mana bulamadım ki bunlara ne yokluğa ne varlıga ne neyin aslında ne olduğuna bir inancım var.
yazarken gene bi çeşit fikirler geliyor aklıma yazmanın güzelliği işte.
binlerce yıldır insanlar neden bir şeylere inandı bu kadar kompleks fonksiyonel ve öleceğini kaybedeceğini bilen bir beyin ve anlam arayan haksızlığı gören empati yapan ağlayan bir varlık. bazen çok kızsak ta kimi insanlara neredeyse tamamının icinde bir acı, bir inanç ve çaba var. inandı bu insan daha iyi olacagına ve inandı bu yaşadıklarının bir şeyin planı olduğuna. görmese de inanmak, aksi devam etse de inanmak. genellemek yaşamı bütünü ile öyle imkansız ki vücut baska beyin başka evren başka hepsinde bağlantili da olsa bir şeyler başka doğrular başka işlemler var.
mesela desem ki kas yaparken uzun bir süre hiçbir şey görmeyeceksin somut ama kaslarını çaliştırmaya devam edeceksin inanacaksın o vücudun kaslarının gelişeceğine ve birgün gelişecek hayat ta böyledir inanacaksin sen de buralarda bir mana olduğuna ve okuayacaksın düşüneceksin seveceksin sonunda göreceksin. mi? sapla saman birbirine mi karışıyor zorla sıkıp mana suyu mu çıkarıyorum bir şeylerden? belki de. deliller olmaksızın bir şeylere inanmak öyle zor ki.
-
şuan tek bildiğim doğayı, insanı evreni, ay'ı, güneş'i, kendini, nebulaları ve ağaçları big bangle var olmuş olanları sevmeksizin yaşamak öyle çekirdeksiz bir kabuk gibi ki. kendinden bir miktar çıkabilmek biraz dışarıdan bakış. sevmeyi öğrenmeden sevmeye cesaret edemeden ölmek istemem. kolay değildir bu göründüğü gibi, zaman zaman kaybetmek gibi ağır bir bedeli de olabilir bilirim.
bir şeyler bulduğumu sanıyordum, bulamamışım. bu karamsarlıkla yazılmış ağlama yazısı değil dürüst über sübjektif uzun bir yazı, pas geçilebilir.
hayata bir anlam bulmak. eskiden insanlar için din ve tanrı idi çoğunlukla bu anlam. neden dünyaya geldikleri ne için yaşayacakları ve ne için ölecekleri belliydi.
sonra din ve inanç anlayışı değişti dünyada. özellikle aydınlanma çağı ve dünya savaşlarından sonra.
nietzche de fark etmişti bu anlamsızlığı. artık tanrı din değildi mana insanlar buna eski zamanlardaki gibi inanmıyorlardi. üst insan kavramını ortaya attı. kendinden yüce olanı yaratmak, dogmalar ve din levhalarını referans almak deĝil kendi olabilmek acıdan kaçmayan onunla yüzleşen yaratan doğuran cesur insan.
inanmıyorsan ve hayatta kalabilecek kaynağın varsa ister istemez bunları düşünüyorsun.
madem burdayım, ne yapmalıyım? ne anlamlı ney buna değer? pek anlamlı bir şey görünmüyor öyle yaşayip gideyim mi içimde bir sızı oluyor ama.
düşündüm aradım ve bir süre inandım tanrıya. bir süre için panenteist bir evren ve tanrı tasavvurum vardı.
tanrı biliyor, tanri isterse olur. uzaklara giden bir dostun var mesela tanrı belki karşılaştırır tekrar sizi. ama bir baktım ki içime inanmıyormuşum bunun olacağına.
özgür olmayan bir miktar iradelerimiz var. bir şeyler yapıyoruz ama çok şeyi de yitiriyoruz. çevreyle öyle iç içeyiz ki bireyliğimiz sandığımızdan çok daha az. çevresiyle o an ki zamanla tümleşik canlılar. sosyalleşmemenin kendini anlatamamanın ve anlamamanın acısı öyle büyük ki. bir mana aradım varoluşuma, bulamadım. mana aramanın gereksizligine inandım bir süre ama baktım ki zihnimin arkasında gene arıyorum. bir şeylere bakıyor ve örüntüler çıkarmaya çalişıyorum zihnim böyle işliyor. insan böyle çalışıyor.
bir sebep arıyorum bir mana bir hedef.
şimdi kariyer ve kişisel kendimi yetiştirmeye dair hedeflerim var tabi uğraşıyorum ve buna devam da edeceğim ama sonunda bir yere bağlanıyor mu bunlar hayır. karamsar değilim hayır ama şu hayata çocuk getirmenin aşırı bencillikten başka bir şey olmadığını düşünüyorum mesela. tabi ki o doğan canlıyi seveceksiniz bir bağ ama acı ve ölüm var sonunda. bir mana bulamadım ki bunlara ne yokluğa ne varlıga ne neyin aslında ne olduğuna bir inancım var.
yazarken gene bi çeşit fikirler geliyor aklıma yazmanın güzelliği işte.
binlerce yıldır insanlar neden bir şeylere inandı bu kadar kompleks fonksiyonel ve öleceğini kaybedeceğini bilen bir beyin ve anlam arayan haksızlığı gören empati yapan ağlayan bir varlık. bazen çok kızsak ta kimi insanlara neredeyse tamamının icinde bir acı, bir inanç ve çaba var. inandı bu insan daha iyi olacagına ve inandı bu yaşadıklarının bir şeyin planı olduğuna. görmese de inanmak, aksi devam etse de inanmak. genellemek yaşamı bütünü ile öyle imkansız ki vücut baska beyin başka evren başka hepsinde bağlantili da olsa bir şeyler başka doğrular başka işlemler var.
mesela desem ki kas yaparken uzun bir süre hiçbir şey görmeyeceksin somut ama kaslarını çaliştırmaya devam edeceksin inanacaksın o vücudun kaslarının gelişeceğine ve birgün gelişecek hayat ta böyledir inanacaksin sen de buralarda bir mana olduğuna ve okuayacaksın düşüneceksin seveceksin sonunda göreceksin. mi? sapla saman birbirine mi karışıyor zorla sıkıp mana suyu mu çıkarıyorum bir şeylerden? belki de. deliller olmaksızın bir şeylere inanmak öyle zor ki.
-
şuan tek bildiğim doğayı, insanı evreni, ay'ı, güneş'i, kendini, nebulaları ve ağaçları big bangle var olmuş olanları sevmeksizin yaşamak öyle çekirdeksiz bir kabuk gibi ki. kendinden bir miktar çıkabilmek biraz dışarıdan bakış. sevmeyi öğrenmeden sevmeye cesaret edemeden ölmek istemem. kolay değildir bu göründüğü gibi, zaman zaman kaybetmek gibi ağır bir bedeli de olabilir bilirim.
devamını gör...
3524.
az önce her şey normal giderken, günlük işlerimi bitirmiş çayımı içmiş telefonda kulağımda müzikle dolanırken listeden bi şarkıya rast geldim. gayet gülerek takılırken telefonu bi köşeye atıp gözlerimin doluşunu ve içimde biriktiğim şeylerin dışıma çıkışını izledim. çok garipti. bazı şarkılar kalbe dokunup insanı nasıl böyle etkileyebilir. şarkı da değil bi şarkının beatiydi aslında. sagopa abim yaktın bu gece bizi. ama iyi de oldu. ferahladım. ıyi manada yaktı yani. sağol abim. *
devamını gör...
3525.
hep buralara yazılan entrileri(ya da tanımları, hiç teknik tartışasım yok) okurken kendimi okuduklarımın yerine koyardım. hala da okuyunca koyarım. burdakilerle bazen sigara yakarım, hiç üzülecek durum yokken, bir yandan birayı kafaya çekip, diğer yandan burda yazılan olayları kafamda canlandırırdım.
şayet, yine bu günlerin birinde bunu yaparken, artık kendimi bu gün yaşadığım bir olayın sonucunda buraya attım. bu sefer ağlama sırası bende, çekilin sadece.
bir kaç hafta öncesine kadar her şey o kadar berbat giderken, yeniden sanki bir ivme yakalamış gibiydim, ama sanırım bir yerlerden bir kader şeytancağızı bana eliyle dur demiş olması lazım. kadere inanan bir yapıda değilim, kaderi biz kendimiz yaratırız. ama oturup düşünürüm, kendine yarattığın bu kader senin yapmak istediğinle, planladığının bir sonucu mu? diye.
bir zamanlar çok haklı bir kelime vardı, bazıları gerçekten yalnız kalmalı. kendimi o kelime üzerine baya sorgulamıştım, ezip üzerimden gürlerdim, ama fayda etmezdi. bunu bana söyleyen narin insanı da suçlamıştım, olamaz bunlar diye. gel gör ki, kendisi aslında kötü bir şey de söylememiş. şuradan bakınca, pek de doğru söylüyor hanımefendi. bazı insanalr gerçekten yalnız kalmalı sözlük. burada nppd ya da başka psikolojik rahatsızlıklardan söz etmiyorum, insanın kendi iyiliği için söylerim bunu. overthinking sonumu getirecek derdim hep. ve gözümün önünde kendi kendime bitiyorum. her gece daha fazla kan çeker gibi bu bana acı veriyor. birini üzmeyi de artık göze alamıyorum. demek ki, vurdum duymaz bir hayat yaşamanın da limitleri varmış. kendimi günahlarımın ağırlığı altında ezilmiş gibi hissediyorum, bu yükü taşıyamıyorum.
evet, çok kalp kırdım, çok ta kalbim kırıldı. ama ben konuyu buraya getirmeyi de hiç istememiştim. her neyse, yine pek fazla süslü-püslü cümle kuramamanın verdiyi büyük rahatsızlıktan acı çekiyorum. ve sana bir sırr vereyim mi, dostum? bu hiç bitmeyecek gibi.
biz rahatlayamıyoruz, gezemiyoruz, kendimize özgür diyoruz, ama kendi zincirlerimizde hapsolduğumuzdan haberimiz bile yok. bu en büyük sorun da değil, sadece ben bazı olayları bir-birine zincirleme bağlı olarak gördüğümden söyledim. karmacı da değilim aslında. dolaylı olarak "ne yaparsan karşına çıkar" değil de, "kendine yaptığın her şeyin sonucunu tecrübe edeceksin"e getirmeye çalışıyorum.
bu gün şanseseri bir toplantıya katıldığımda, yine tamamen şanseseri insanoğlunun nasıl benden daha da şerefsiz ola bileceğinin kanısına vardım. bu beni mahvetmediği gibi, yanımdan düm-düz de gitmedi. ben artık kendimi tutmaktan da yoruldum, bu olaylara karşı. geçmişe dönmek gibi bir niyetim yok, ama geleceği görmek istemiyorum. bu da burdan bitsin.
insanlığımızdan ne kadar ödünç verebileceğimizi gerçekten çok büyük bir arzuyla görmek istiyorum sadece. bu da bana umut ışığı yakan tek kaynak olabilir sanırım. şalterleri indirme zamanı, ya da rubilnik, artık adına ne dersen.
şayet, yine bu günlerin birinde bunu yaparken, artık kendimi bu gün yaşadığım bir olayın sonucunda buraya attım. bu sefer ağlama sırası bende, çekilin sadece.
bir kaç hafta öncesine kadar her şey o kadar berbat giderken, yeniden sanki bir ivme yakalamış gibiydim, ama sanırım bir yerlerden bir kader şeytancağızı bana eliyle dur demiş olması lazım. kadere inanan bir yapıda değilim, kaderi biz kendimiz yaratırız. ama oturup düşünürüm, kendine yarattığın bu kader senin yapmak istediğinle, planladığının bir sonucu mu? diye.
bir zamanlar çok haklı bir kelime vardı, bazıları gerçekten yalnız kalmalı. kendimi o kelime üzerine baya sorgulamıştım, ezip üzerimden gürlerdim, ama fayda etmezdi. bunu bana söyleyen narin insanı da suçlamıştım, olamaz bunlar diye. gel gör ki, kendisi aslında kötü bir şey de söylememiş. şuradan bakınca, pek de doğru söylüyor hanımefendi. bazı insanalr gerçekten yalnız kalmalı sözlük. burada nppd ya da başka psikolojik rahatsızlıklardan söz etmiyorum, insanın kendi iyiliği için söylerim bunu. overthinking sonumu getirecek derdim hep. ve gözümün önünde kendi kendime bitiyorum. her gece daha fazla kan çeker gibi bu bana acı veriyor. birini üzmeyi de artık göze alamıyorum. demek ki, vurdum duymaz bir hayat yaşamanın da limitleri varmış. kendimi günahlarımın ağırlığı altında ezilmiş gibi hissediyorum, bu yükü taşıyamıyorum.
evet, çok kalp kırdım, çok ta kalbim kırıldı. ama ben konuyu buraya getirmeyi de hiç istememiştim. her neyse, yine pek fazla süslü-püslü cümle kuramamanın verdiyi büyük rahatsızlıktan acı çekiyorum. ve sana bir sırr vereyim mi, dostum? bu hiç bitmeyecek gibi.
biz rahatlayamıyoruz, gezemiyoruz, kendimize özgür diyoruz, ama kendi zincirlerimizde hapsolduğumuzdan haberimiz bile yok. bu en büyük sorun da değil, sadece ben bazı olayları bir-birine zincirleme bağlı olarak gördüğümden söyledim. karmacı da değilim aslında. dolaylı olarak "ne yaparsan karşına çıkar" değil de, "kendine yaptığın her şeyin sonucunu tecrübe edeceksin"e getirmeye çalışıyorum.
bu gün şanseseri bir toplantıya katıldığımda, yine tamamen şanseseri insanoğlunun nasıl benden daha da şerefsiz ola bileceğinin kanısına vardım. bu beni mahvetmediği gibi, yanımdan düm-düz de gitmedi. ben artık kendimi tutmaktan da yoruldum, bu olaylara karşı. geçmişe dönmek gibi bir niyetim yok, ama geleceği görmek istemiyorum. bu da burdan bitsin.
insanlığımızdan ne kadar ödünç verebileceğimizi gerçekten çok büyük bir arzuyla görmek istiyorum sadece. bu da bana umut ışığı yakan tek kaynak olabilir sanırım. şalterleri indirme zamanı, ya da rubilnik, artık adına ne dersen.
devamını gör...
3526.
durduk yere gelen yalnızlık ve iç sıkıntısı hissi ağlama evresine geçerken yerini hıçkırıklara bıraktı. bir kaç saniye sonra vücğudum karıncalanıp kitlenmeye baslayacak. çok yoruldım herşeyden. bana miras bırakılan bu psikolojiyi kesip atmak istiyorum. kurtarmak, kurtarılmak..
devamını gör...
3527.
takip ettiğim belli belirsiz olan çizgiler kayboldu. uzun zamandır varsayarak ilerledim. birisine sormak, tabelaları okumak varken muhtemelen böyledir diye düşündüm. yanlış yöne doğru gittiğimi bilmeme rağmen istikametimi değiştirmedim.
doğru yolu biliyorum fakat silik çizgiler bana en kolay gelen yoldur.
doğru yolu biliyorum fakat silik çizgiler bana en kolay gelen yoldur.
devamını gör...
3528.
bazen acınası hissediyorum. aslında tam olarak acınası hissetmek denemez buna. bu daha çok karanlıktaki o tek ışığı gördüğünde gereğinden fazla sevinen toy bir çocuk gibi denilebilir. sanki insanların nasıl varlıklar olduğunu bilmeyen biri gibi... hiç deneyimlememiş gibi...
mahallemizde bir market var ve o marketin içinde de ne zaman gitsem benimle sohbet eden bir kasiyer. hiç ben yokmuşum gibi davranmadı. bana hep öğüt verdi hep iyiliğimi düşündü. tuhaf belki ama benim için çoğu kişiden daha değerli. gerçekten konuşmak istediğim biri. minnettar olduğum biri. teşekkür ederim. beni görecek kadar kibar olduğun için.
mahallemizde bir market var ve o marketin içinde de ne zaman gitsem benimle sohbet eden bir kasiyer. hiç ben yokmuşum gibi davranmadı. bana hep öğüt verdi hep iyiliğimi düşündü. tuhaf belki ama benim için çoğu kişiden daha değerli. gerçekten konuşmak istediğim biri. minnettar olduğum biri. teşekkür ederim. beni görecek kadar kibar olduğun için.
devamını gör...
3529.
kimseye güveni yoktu. içine, kendi dünyasına kapalı bir insandı. çevresindekilere çok samimi görünmesine, onlarla içli dışlı konuşmasına rağmen hepsinden uzaktaydı. o kırıcı, ağır sözleri, küfürleri, sanki çevresinin kalabalığına, sertliğine, zalimliğine karşı bir tür kabuktu.
o, bu savunmanın gerisinde dünyanın en duygulu, en düşünceli, en anlayışlı insanıydı. ama böyle bilinmekten hoşlanmıyordu. dışarıdan garip görünse de . aşırı duyarlılığını saklamak, kendini hayatın gündelik akışına, en kaba , en anlamsız bir yaşayış bırakmak istiyordu.
bunun da cefasını cekiyordu...
o, bu savunmanın gerisinde dünyanın en duygulu, en düşünceli, en anlayışlı insanıydı. ama böyle bilinmekten hoşlanmıyordu. dışarıdan garip görünse de . aşırı duyarlılığını saklamak, kendini hayatın gündelik akışına, en kaba , en anlamsız bir yaşayış bırakmak istiyordu.
bunun da cefasını cekiyordu...
devamını gör...
3530.
eskiden buraya harika öyküler dizen yazarlar olurdu. o günleri özlüyorum sözlük, bana kızma...
devamını gör...
3531.
insanların * yaptıklarının bedeli olmayacak sanması bana çok garip geliyor.
birinden borç alsan, o borcu ödeyene kadar o kişiye mahcup olursun, en azından borçlu olduğunu bilirsin yani. ee şimdi dünyaya, elimize kolumuza bakıp düşününce var mı aramızda bunları görmek, hissetmek, bunlara sahip olmak için bedel ödeyen? ee ama bunların bir sahibi olmalı değil mi?
bakın tanrı vardır yoktur tartışması değil bu, dinlerden vs bahsetmiyorum. * diyorum ki ortada bir sonuç varsa nedeni de vardır. ee dünyada da bir denge var, var olan kendi etkisini yaratır, varlığı ile gerçekliği değiştirir yani her hamlenin bir bedeli vardır. hah döndük mü en başa?
insanlar neden yaptıklarının bedeli olmayacak sanıyor? neden kendilerine hesap sorulamaz sanıyor ya da iyi veya kötü her davranışlarının etki oluşturduğunu görmezden geliyor?
sadece bencillikle, ya böyle davranırsam sonu benim için kötü olabilir dense bile durum böyle olmazdı * ama onu bile yapmayı akıl edemeyecek, bencilliği bile cahil insanlar var.
bilmiyorum... umudum var, kendi inanışım gereği kim ne yaptıysa hesap vereceğine de inanıyorum ama bu vurdumduymazlıktan biraz yoruldum.
haydi kalın sağlıcakla...
birinden borç alsan, o borcu ödeyene kadar o kişiye mahcup olursun, en azından borçlu olduğunu bilirsin yani. ee şimdi dünyaya, elimize kolumuza bakıp düşününce var mı aramızda bunları görmek, hissetmek, bunlara sahip olmak için bedel ödeyen? ee ama bunların bir sahibi olmalı değil mi?
bakın tanrı vardır yoktur tartışması değil bu, dinlerden vs bahsetmiyorum. * diyorum ki ortada bir sonuç varsa nedeni de vardır. ee dünyada da bir denge var, var olan kendi etkisini yaratır, varlığı ile gerçekliği değiştirir yani her hamlenin bir bedeli vardır. hah döndük mü en başa?
insanlar neden yaptıklarının bedeli olmayacak sanıyor? neden kendilerine hesap sorulamaz sanıyor ya da iyi veya kötü her davranışlarının etki oluşturduğunu görmezden geliyor?
sadece bencillikle, ya böyle davranırsam sonu benim için kötü olabilir dense bile durum böyle olmazdı * ama onu bile yapmayı akıl edemeyecek, bencilliği bile cahil insanlar var.
bilmiyorum... umudum var, kendi inanışım gereği kim ne yaptıysa hesap vereceğine de inanıyorum ama bu vurdumduymazlıktan biraz yoruldum.
haydi kalın sağlıcakla...
devamını gör...
3532.
onu komplo yapmaya iten yenilgiyi kabullenememesiydi, çünkü hep o yiyecekti, hiç yenilmeyecekti, çünkü o kendince alfa bir erkekti, geri vitesi yoktu, köt'ü egosunda ısrar edince, önceden güven sağladığı otoritlerin ayakları altında kaldı, sonraları biraz ısrarcı olsa da şimdi nasıldır? insanları kandırarak yeni deskek bulabileceği yerler mi aramaktadır? komplodan duyduğun sahte hazzın tadı geçtikten sonra kendisi ile yüzleşebilecek cesareti var mıdır? yoksa go.um go.um boka sarmaya devam mı edecekti'r? her neyse, artık onun için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. çünkü herkesin ödeyeceği gibi bedelini geç de olsa ödemeye başlamıştı.
devamını gör...
3533.
ben de birisini karalayacağız sandım bi hışımla geldim. neyse ben gidiyorum.
devamını gör...
3534.
göz göze
olduğum yerde durmuş onu izliyordum.
beş saniyede bir, her göz kırpışımda şekil değiştiriyordu.
kimi sevimli küçük bir yaratık, kimi kocaman dev görünümlü bir dağ..
kimi durduk yere nedensiz bir keder, kimi yalnızca gülümsemeden ibaret..
yalnız değişmeyen tek şey zehir yeşili gözleriydi.
birden her şey değişti sonra.
göz göze geldiğimiz tam o anda.
roller değişmişti. izleyen o, izlenen ben olmuştum bir anda.
ya da başka bir deyişle; "o" ben, ben de "o" olmuştuk..
birimizden biri gözlerini kaçırana dek..
ve tekrar göz göze geldiğimiz o an anladım ki;
yalnızca göz göze olduğumuzda başarabiliyorduk birbirimiz olmayı..
b.
olduğum yerde durmuş onu izliyordum.
beş saniyede bir, her göz kırpışımda şekil değiştiriyordu.
kimi sevimli küçük bir yaratık, kimi kocaman dev görünümlü bir dağ..
kimi durduk yere nedensiz bir keder, kimi yalnızca gülümsemeden ibaret..
yalnız değişmeyen tek şey zehir yeşili gözleriydi.
birden her şey değişti sonra.
göz göze geldiğimiz tam o anda.
roller değişmişti. izleyen o, izlenen ben olmuştum bir anda.
ya da başka bir deyişle; "o" ben, ben de "o" olmuştuk..
birimizden biri gözlerini kaçırana dek..
ve tekrar göz göze geldiğimiz o an anladım ki;
yalnızca göz göze olduğumuzda başarabiliyorduk birbirimiz olmayı..
b.
devamını gör...
3535.
gitmek
insan bir kelimeye odaklanıp aklında irdeleyip düşündükçe; kelimeler dile getirildiğindeki tesirinden daha fazla şeyler hissedebiliyor. bu kelimelerden biri de gitmek. “ben gidiyorum, gittim, gidiyor musun?” çok sık kullanırız bu cümleleri. kelimeleri ne kadar sık dile getirirsek o kadar tesiri azalıyor gibi. ben de bu yüzden “gitmek” fiilini söylemek yerine yaşamak kararını verdim.
gitmek ama kilometrelerce, durmaksızın gitmek. bir yere ait hissedememe hastalığına yakalanarak gitmek. madem şartlar uygun, gideyim o hâlde.
gittiğim her şehre bir tanım girdim aklımda. burada yaşayabilir miyim? burası nedir? insanlar burada nasıl yaşarlar ve ben bu yaşamın neresinde olurum?
gittiğim her şehirde bu soruları aradım ve kalıcı olmadığımın şuuruyla en güzel tahlili yapmaya çalıştım. sanırım bağlılık olmadan tanımlamak, gitmek üzere olduğunu bilmek insanda o şehre daha güzel bakmayı sağlıyor. çünkü bir şeyin sonlu olduğunu bildiğimizde sadece onu yaşamaya odaklanıyoruz. aksisi, o şehrin veya sahip olduğumuz şeylerin değerini bilememize -ne yazık ki- sebep oluyor.
ben de giderek her şeyin değerli olduğunu görerek, <evet bunu başararak> devam ediyorum yoluma. ben gidiyorum. tekil olan ruh halimle bir başkasıyla yaşamadan içimde yaşıyorum o ‘değer bilmeleri’. ben duruyorum.
çünkü sahip olduğum şeylerle kök salmak istiyorum.
bazen.
giderim.
ya da kalırım.
peki şimdi nereye?
gitmeye.
insan bir kelimeye odaklanıp aklında irdeleyip düşündükçe; kelimeler dile getirildiğindeki tesirinden daha fazla şeyler hissedebiliyor. bu kelimelerden biri de gitmek. “ben gidiyorum, gittim, gidiyor musun?” çok sık kullanırız bu cümleleri. kelimeleri ne kadar sık dile getirirsek o kadar tesiri azalıyor gibi. ben de bu yüzden “gitmek” fiilini söylemek yerine yaşamak kararını verdim.
gitmek ama kilometrelerce, durmaksızın gitmek. bir yere ait hissedememe hastalığına yakalanarak gitmek. madem şartlar uygun, gideyim o hâlde.
gittiğim her şehre bir tanım girdim aklımda. burada yaşayabilir miyim? burası nedir? insanlar burada nasıl yaşarlar ve ben bu yaşamın neresinde olurum?
gittiğim her şehirde bu soruları aradım ve kalıcı olmadığımın şuuruyla en güzel tahlili yapmaya çalıştım. sanırım bağlılık olmadan tanımlamak, gitmek üzere olduğunu bilmek insanda o şehre daha güzel bakmayı sağlıyor. çünkü bir şeyin sonlu olduğunu bildiğimizde sadece onu yaşamaya odaklanıyoruz. aksisi, o şehrin veya sahip olduğumuz şeylerin değerini bilememize -ne yazık ki- sebep oluyor.
ben de giderek her şeyin değerli olduğunu görerek, <evet bunu başararak> devam ediyorum yoluma. ben gidiyorum. tekil olan ruh halimle bir başkasıyla yaşamadan içimde yaşıyorum o ‘değer bilmeleri’. ben duruyorum.
çünkü sahip olduğum şeylerle kök salmak istiyorum.
bazen.
giderim.
ya da kalırım.
peki şimdi nereye?
gitmeye.
devamını gör...
3536.
neden şu rezil dünyada gönlümü tutup, kaldırmak yerine hep üstüne basıp, geçiyorlar?
şair diyor ya:
bazı şeylere geç kaldık.
galiba ben yola hiç çıkamıyorum. bir şey var bir şey ve ben, o şeyi bir türlü aşamıyorum.
şair diyor ya:
bazı şeylere geç kaldık.
galiba ben yola hiç çıkamıyorum. bir şey var bir şey ve ben, o şeyi bir türlü aşamıyorum.
devamını gör...
3537.
kaçışta, şuuru skandal bir fikre filizlenmişken belli belirsiz; girdaplarla hududu çizilen hayatın kavşağında, isimsizdir çocuklar. şifreleri çözülür her bir kentin, varoşlara indiğinde kış. günaha tapar sevaplar, cennet cehenneme sevdalanır...
kan indikçe toprağına; köyler yakılır mazereti geçmişten,
it sürüsü cellatlar tarafından. mezralar ölüme, cesetler manşetlere düşer. bir baba çuvalda taşır evladını karın ayazında mağrur. tefekkürünü boğazlar mütefekkir bu zulüm karşısında!
kitabeler susar, insanlık dilini yutar, gün ölüme şerh düşer.
farzimuhal derde karmışsındır adın cinnet olur dağların
yamacında. bir çocuk toprağa düşer susuzluktan, yoksulluktan, yolsuzluktan... tepenin ardı zulümdür; kimi asker, kimi şarkta çoban. hinç yürür öz kardeşlerin yurduna. kimliksiz mazlumlar aç ölür, kimlikli mağdurlarla kervan yürür. bir kardeş dağda, bir kardeş patlamada ölür. katliamlar filizlenir; on yaşını aşmış çocuklar katil görülür, öldürülür. siyasi argümanlar, trollerle yürütülür. tv'ler, saklambaç oynar magazin sütunlarında. sütun gibi kardeşler; kan verir, kin verir,
can verir cinnetin ortasında. telaşlar homurtuya açar gün doğumunu. mevsim hazan, mevsim güz, mevsim isyan, mevsim kan... bir yanım edirne kapısıdır, bir yanım ise ardahan.
gayba serzenişte bitirim mevsimler, realitesi yalanı ezberler. kanunsuz kanun koyucular, yönetmeliklerle kanunları tekmeler. gün agresiftir, takvimler çileli düşer zamandan. berhava edilir, içine edilesi dünyadan el çekenler. çarmıha gerilen isa dirilir, seslenir boyutsuz araf'tan. biteviye cürüm işler gecenin müptezelleri. ölesiye vurulur düşenin kaburgalarına silme tokat. ayetler fişlenir; her ateşin yaktığıyla günahlarının ardından, şeritli yalanlarına paralel amentüler serpiştirilir ilmi erkândan. mazlumların umuduna kan yağar, karlı dağların huzurunda. cesetler koroya katılır bu talan edilen soysuzların vicdanında. bir güvercin ağlar mı, derdini sorar mı kanadı kırılırken âdemoğlundan? bir çocuk ölür mü ana koynunda soğuktan? arşınlarken gölgeler sisli gökyüzünde tüneyen yarasaları;
cesetler palazlanır mezarlardan tütsü kokularıyla. günahın koynuna girmeli gece, oluk oluk kan akmalı!
hürriyetini falakaya yatıran, cübbeli yatırlar türedi sokaklarda; birbiri ardına patlayan bombalar ağıtlara karışmalı.
bankalar, müşterileri fonlarına istihdam ederken oportünist sırıtışlarla; gündüzlere felç inmeli saat sekizden akşam altıya, mesailer cinnetin altına yatmalı! krediler, avanslar siktiri boktan kapitali tanıtan reklamlar, talan edenler, soyanlar, ekranlardan ahkâm kesenler, zibidi dünyanın küheylan lümpenlerini, mucize gibi kekeleyenler...
sisli gökyüzünde tüneyen yarasalar yesin tüm yalanlarınızı! buruşuk ahlaklı, din tüccarı, temkinli tantanalarınızı. tekmili tekbir, ilahisi manivela, soytarısı soyguncu kuklalar! kaçışta, şuuru skandal bir fikre filizlenmişken belli belirsiz; girdaplarla hududu çizilen hayatın kavşağında, isimsizdir çocuklar. şifreleri çözülür her bir kentin, varoşlara indiğinde kış. günaha tapar sevaplar, cennet cehenneme sevdalanır. kan indikçe toprağına; köyler yakılır, mazereti geçmişten it sürüsü cellatlar tarafından. mezralar ölüme, cesetler manşetlere düşer, bir baba çuvalda taşır evladını karın ayazında mağrur, tefekkürünü boğazlar mütefekkir, bu zulüm karşısında. kitabeler susar, insanlık dilini yutar, gün ölüme her an şerh düşer!
kan indikçe toprağına; köyler yakılır mazereti geçmişten,
it sürüsü cellatlar tarafından. mezralar ölüme, cesetler manşetlere düşer. bir baba çuvalda taşır evladını karın ayazında mağrur. tefekkürünü boğazlar mütefekkir bu zulüm karşısında!
kitabeler susar, insanlık dilini yutar, gün ölüme şerh düşer.
farzimuhal derde karmışsındır adın cinnet olur dağların
yamacında. bir çocuk toprağa düşer susuzluktan, yoksulluktan, yolsuzluktan... tepenin ardı zulümdür; kimi asker, kimi şarkta çoban. hinç yürür öz kardeşlerin yurduna. kimliksiz mazlumlar aç ölür, kimlikli mağdurlarla kervan yürür. bir kardeş dağda, bir kardeş patlamada ölür. katliamlar filizlenir; on yaşını aşmış çocuklar katil görülür, öldürülür. siyasi argümanlar, trollerle yürütülür. tv'ler, saklambaç oynar magazin sütunlarında. sütun gibi kardeşler; kan verir, kin verir,
can verir cinnetin ortasında. telaşlar homurtuya açar gün doğumunu. mevsim hazan, mevsim güz, mevsim isyan, mevsim kan... bir yanım edirne kapısıdır, bir yanım ise ardahan.
gayba serzenişte bitirim mevsimler, realitesi yalanı ezberler. kanunsuz kanun koyucular, yönetmeliklerle kanunları tekmeler. gün agresiftir, takvimler çileli düşer zamandan. berhava edilir, içine edilesi dünyadan el çekenler. çarmıha gerilen isa dirilir, seslenir boyutsuz araf'tan. biteviye cürüm işler gecenin müptezelleri. ölesiye vurulur düşenin kaburgalarına silme tokat. ayetler fişlenir; her ateşin yaktığıyla günahlarının ardından, şeritli yalanlarına paralel amentüler serpiştirilir ilmi erkândan. mazlumların umuduna kan yağar, karlı dağların huzurunda. cesetler koroya katılır bu talan edilen soysuzların vicdanında. bir güvercin ağlar mı, derdini sorar mı kanadı kırılırken âdemoğlundan? bir çocuk ölür mü ana koynunda soğuktan? arşınlarken gölgeler sisli gökyüzünde tüneyen yarasaları;
cesetler palazlanır mezarlardan tütsü kokularıyla. günahın koynuna girmeli gece, oluk oluk kan akmalı!
hürriyetini falakaya yatıran, cübbeli yatırlar türedi sokaklarda; birbiri ardına patlayan bombalar ağıtlara karışmalı.
bankalar, müşterileri fonlarına istihdam ederken oportünist sırıtışlarla; gündüzlere felç inmeli saat sekizden akşam altıya, mesailer cinnetin altına yatmalı! krediler, avanslar siktiri boktan kapitali tanıtan reklamlar, talan edenler, soyanlar, ekranlardan ahkâm kesenler, zibidi dünyanın küheylan lümpenlerini, mucize gibi kekeleyenler...
sisli gökyüzünde tüneyen yarasalar yesin tüm yalanlarınızı! buruşuk ahlaklı, din tüccarı, temkinli tantanalarınızı. tekmili tekbir, ilahisi manivela, soytarısı soyguncu kuklalar! kaçışta, şuuru skandal bir fikre filizlenmişken belli belirsiz; girdaplarla hududu çizilen hayatın kavşağında, isimsizdir çocuklar. şifreleri çözülür her bir kentin, varoşlara indiğinde kış. günaha tapar sevaplar, cennet cehenneme sevdalanır. kan indikçe toprağına; köyler yakılır, mazereti geçmişten it sürüsü cellatlar tarafından. mezralar ölüme, cesetler manşetlere düşer, bir baba çuvalda taşır evladını karın ayazında mağrur, tefekkürünü boğazlar mütefekkir, bu zulüm karşısında. kitabeler susar, insanlık dilini yutar, gün ölüme her an şerh düşer!
devamını gör...
3538.
kendimi her konuda yetersiz görüyorum.
başarmak için bütün tuşlara basıyorum ve sanki ne yaptığımı bilmiyorum.
sene başında önüm karanlık diye ağlarken, ruhum iyice bilinmeze doğru çekiliyor.
birisi bana hey kedili nasıl gidiyor diyor ben de diyorum ki yuvarlanıp gidiyoruz bir şeylerin daha iyi olması için çabalıyoruz diyorum.
bazen zihnim otomatiğe bağladığını düşünüyorum.
dilim kendi kendime konuşuyor, kollarım vücudum oynuyor.
ama zihnim hep benimle, tüm gerçekliğiyle.
konuşmaya başlayınca gözlerim doluyor.
ne yapmam gerektiğini, benden ne bok olunacağını böyle devam edersem sonucumu görüyorum.
görüyorum ama doğru zamanda doğru haraket edemiyorum işte.
sıkıştım kaldım sözlük,
zihnim ile baş başa.
3 aydan az bir sürem kaldı zaman gittikçe daralıyor ve ben gittikçe sıkışıyorum.
mutluyu oynamak çok sıkmaya başladı.
sanırım kendi hayal dünyamdan ayrılamanın, gerçekliğe dönemenin vakti de geldi.
hiç bir şey iyi gitmiyor acilen bir açık durum programı hazırlamam lazım.
başarmak için bütün tuşlara basıyorum ve sanki ne yaptığımı bilmiyorum.
sene başında önüm karanlık diye ağlarken, ruhum iyice bilinmeze doğru çekiliyor.
birisi bana hey kedili nasıl gidiyor diyor ben de diyorum ki yuvarlanıp gidiyoruz bir şeylerin daha iyi olması için çabalıyoruz diyorum.
bazen zihnim otomatiğe bağladığını düşünüyorum.
dilim kendi kendime konuşuyor, kollarım vücudum oynuyor.
ama zihnim hep benimle, tüm gerçekliğiyle.
konuşmaya başlayınca gözlerim doluyor.
ne yapmam gerektiğini, benden ne bok olunacağını böyle devam edersem sonucumu görüyorum.
görüyorum ama doğru zamanda doğru haraket edemiyorum işte.
sıkıştım kaldım sözlük,
zihnim ile baş başa.
3 aydan az bir sürem kaldı zaman gittikçe daralıyor ve ben gittikçe sıkışıyorum.
mutluyu oynamak çok sıkmaya başladı.
sanırım kendi hayal dünyamdan ayrılamanın, gerçekliğe dönemenin vakti de geldi.
hiç bir şey iyi gitmiyor acilen bir açık durum programı hazırlamam lazım.
devamını gör...
3539.
/geceye ve kendime taktığım bir zamandayım sanırım. şu sıralar kendi kendime konuşmayı ve çelişkilerimi gözler önüne sermeyi seviyorum. romantizmden nefret edip her şeyi romantize etmek ayrı bir haz veriyor bana. “yerlere atılmış onlarca kitap, dağınıklığın içerisinde kendine yer edinmeye çalışan biteviye tutumlar. hiçbir zaman çalışmak için tercih etmediğim çalışma masam. üzerinde içinde su kalmamış bir şişe, sabah evden öylesine çıktığımda taktığım eski çantam, kullanılmış ıslak mendiller, yaşlılığımı gözler önüne seren okuma gözlüklerim, birkaç bozuk para, bir tırnak makası, yarım kalmış hayatlar gibi bir kere giyilip çıkartılmış kıyafetler, bir su bardağının içinde yanan tütsü, artık basımı olmayan dergiler. duvarıma astığım gençliğimden kalma birkaç poster, kirlenmiş ve sigara dumanından sararmış duvarlar… insanın aklını yansıtırmış odası, öyle diyorlar. oldukça karışık bir akla sahibim sanırım. odam kulağıma bunu fısıldıyor. ben ise inmiş bir pilates topunun üzerinde bu satırları düşünüyorum, ne saçma!” cümleleri çok matah bir şeymiş gibi geçiyor aklımdan. vay be diyorum, imkanım olsa iyi bir yazar olabilirmişim ben de. hadi be ordan! iyi bir yazar olacakmış. tozun altına gömülmüş raflarında iyi uykular sana! /
sana da iyi uykular sözlük.
sana da iyi uykular sözlük.
devamını gör...
3540.
keşke biraz daha salak olsaydım o zaman çok mutlu olurdum sanırım.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2