2101.
sabahın yaklaştığını fark ederek doğruldu sandalyesinden. gözlerini ovuşturdu ve kahvesinden bir yudum daha aldı. yaklaşık 5 saat sonra kalkacaktı. yapması gerekenler ve yapmaması gerekenler aklını kurcalıyordu. yaptığı şeyler aslında sıradan bir ritüeldi. kabul etmeliydi yalnızdı da. bir gün onunla güzel bir göl kıyısında piknik yaparak oturduğunu hayal etti. güzel bir düşünceydi. göz kapakları bir dükkanın kepenkleri gibi düşmeye hazırdı. yatağına baktı. uyumak çok cazipti ve yatağına doğru yol aldı ve yattı.
devamını gör...
2102.
kafam zonkluyor, ellerim uyuşmuş.bedenimin bir parçası olması gerektiğinden kaskatı diğer yanım ise ayakta durmakta güçlük çekiyor.bir tarafımı sakinleştirsem diğer tarafım avazı çıktığı kadar bağırıyor.can havliyle ayaklanmışlar.hangi tarafıma baksam ilk önce kararsız kalıyorum.ikisinden de vazgeçmekte çok güçlük çekiyorum. ama beni terk ediyorlar. ikisine de olması gerektiği zaman müdahalede bulunamıyorum. bir yanım acı çekiyor. diğer yanım burda kal! benimle kal! diye sesleniyor. nereye gidiyorsun, ne kadar çabuk pes ediyorsun, sesi yankılanıyor kulaklarımda. pes etme noktasındayım. bıkmışım çabalamaktan, kamburumda yükler binmiş üst üste,sevgiye en ihtiyacım olduğu anda görmezden gelinmişlik hissi kaplamış,kalbimin dört odacağını birden esir almış.başarıya giden yolda son adım son levele gelmişimde aşamamışım.yardım beklentisi içinde olmadığım halde karşıma elimi bir bir bırakanlar çıkmış.hesap sormuşlar bana hissindeyim.neden böyleyim? bu üzüntü hali neden ve niçin, çok kızıyorum kendime. ama engelde olamıyorum istemsizce gerçekleşiyor her şey.en yakınlarımdan aldığım acımasızca tepkiler yavaş yavaş yıkıyor beni. elalem ne der değil benim sorunum, en önemsediklerim. zirveye kendimi koyduğum kadar onları da yücelttiğim, verdiğim değerin karşılığında bir şey beklemiyorken, umarsızca gelen tokattan güçlü sözcükler bu canımı sıkan. yaşayın ve sonra, sonrası yok.alın başınızı gidin dercesine davranıyor şu hayat. hayatta değil insanların bu hayatı dertop edişi. yükümü atamıyorum ben sizin gibi başkalarına. sobelemecede de başarılı değildim zaten istop desen hiç yok. kimse üzülmesin, herkes kazansın diye ben feda etmeye hazırdım kendimi. güzel şeylerin kıymeti bilinmez derler. an itibariyle katılıyorum ve bu derneğe üye oluyorum. bir süre huzur evime çekilip. yalnızlık içinde kafamı dinleyeceğim. yine ve yeniden tek başınalığı yaşatacağım. içimde ki umut parçacıklarını filizlendirip kök saldıracağım.
devamını gör...
2103.
bu kaçıncı uğurlayışım seni içimden.
devamını gör...
2104.
merhaba,

hala aklıma gelmenden nefret ediyorum. senden çok çok daha sevmem gereken bir adam var kalbimde ama sevemiyorum sen kadar. ben kimseyi sen kadar sevemeyecek miyim?

içimde seninle kıyaslamaktan yoruldum insanları. ne vardı seni bu kadar sevecek? seni adını unutacak kadar silmek istiyorum her şeyden. her şeyde her yerde seni aramaktan yoruldum. git artık çık kalbimden. benim sevgilim var!
devamını gör...
2105.
ne zaman yolumu kaybettiğimi farketsem, kıble diye sana dönüyorum yüzümü,
ne zaman sana içimi dökmek istesem, hiç okumayacağını bildiğim mektuplar yazıyorum duvarlara
ve ne zaman yeminler etsem "unuttum lan işte" diye, yüreğimin bir köşesinde yeni bir portreni açıyor gözlerim.
hazır bahsin de geçmişken, çay demlemiştim içer misin?…
devamını gör...
2106.
sevgili günlük bugün meyveli kekim yere düştü. ağladım. ortmenim bana üç saniyede yerden alirsan bisey olmaz dedi.cahil bir örtmene sahibim. bu kadar günlük.
devamını gör...
2107.
elleri cebinde, başı öne eğik, ağır adımlarla karıştı kalabalığa. ruhundaki ağrı kocamandı. kaldıramıyordu sanki ruhunun omuzları. ruhu bedenine yansıyor, yorgun ve bitkin hissediyordu her hücresini. artık dönebileceği bir evi yoktu. o evdeki her şey çoktan ölmüştü. toprağın üstünde olmasına karşın birçok şeyi denize gömeli uzun zaman olmuştu. yüzündeki izler derinleşmiş, aradan geçen zamanı hatırlatmak istercesine sakalları uzamıştı. bir an durdu, kafasını kaldırdı. etrafına bakındı. onlarca hatta yüzlerce insanı izlemeye başladı. güzel giyinimli genç bir kadın, okuldan çıkmış bir grup genç, kucağında bebeği ve yanındaki eşiyle yürüyen adam… bir bir yanlarından geçtiler. herkesin kendince dertleri vardı. herkes bir yere gidiyordu. bir yere, bir şeylere yetişmeye çalışıyordu. ya kendisi? nereye gidecekti? nereye gidebilirdi? onu kim bekliyordu? dünya durdu, her şey sustu. her şey yok oldu sanki o an. caddedeki herkes kayboldu ortalıktan. etraf karardı, güneş varlığından utandı, saklandı bulutların ardına. ileride, uzun caddenin sonunda bir silüet gördü. istemsizce ona doğru attı adımlarını. adımlarını attıkça yeşerdi içindeki umut dalları. gördüğü kişi o olamazdı. saçlarını, ellerini, güldüğünde gözlerinin kısılışını, hafif olan çillerini, her an zihninde dolaşan ses tonunu, o kendine has olan kokusunu, çocuksu neşesini ve sanki bin yaşındaymışçasına olan olgunluğunu, ağlarken gözlerinin parlayışını, kısacası her bir zerresini ezberlemek için çabaladığı kadın, o muydu…
adım attıkça heyecanlandı, heyecanlandıkça adımlarını hızlandırdı. yüreğindeki heyecan, ayrılığın getirdiği o acı özlem; tüm her şeyin son bulduğuna ve acıların biteceğine dair olan o umut birleşmiş, adamın ayaklarını yerden kesmişti sanki. bir başkası görmüş olsa az önce yüzündeki asırlık çizgiler ve omuzlarındaki ağır yükle yürüyen adamın, bu heyecanlı ve gözleri parlayan adamla aynı kişi olduğuna inanmayabilirdi. birkaç kez yalpaladı, hatta düştü düz yolda ama hiçbirine aldıracak durumda değildi. bir an bile olsun gözlerini ayıramıyordu kadından. kısa ama zorlu geçen dakikaların sonunda adam kadının yanındaydı. kadının sırtı adama dönüktü. üzerinde siyah, zarif bir elbise vardı. kokusu, bu mesafeden bile adamın başını döndürmeye yetmişti. adam kadına dokunmaktan korktu. dokunursa kaybolmasından, yitip gitmesinden, onun yokluğundan, her şeye baştan başlamaktan…
sonunda yavaşça elini kaldırıp kadının omzuna dokunda. ağır adımlarla adama döndü genç kadın. yüzünde zarif bir gülümseme ve gözlerindeki o göz alıcı ışıkla birlikte… adam öylece bakakaldı tüm bu olan bitene. gözlerinin en içine baktı kadının. karşısında mıydı gerçekten?
sensizlik…” diyebildi adam… “sensizlik cehennem…”
başka bir şey demeden bir daha hiç bırakmamak üzere sarıldı kadına. içine çekti bol bol kokusunu. bitmişti özlem, ayrılık, kötü günler. hepsi geride kalmıştı. bu kadarı işte, her şey bu kadardı. ama sonra yavaş yavaş kadının kokusu kayboldu önce. ardından boşluğa düştü. yoktu, gitmişti… etrafında delirircesine döndü adam. her yere bakmak istiyor ama hiçbir yere gidemiyordu. nereye giderse gitsin bambaşka bir diyardaydı sanki kadın. başını göğe kaldırabildi sadece, tek bir kuş süzülüyordu gökyüzünde. küçük bir kırlangıç…
korkuyla açtı gözlerini adam. gözlerini hemen yanında yatan kadına çevirdi. oradaydı, gitmemişti. içinden bir kez daha dua etti kadının varlığına, inanmadığı tanrıların hepsine. kadının varlığının ve kokusunun verdiği huzurla bir kez daha yumdu gözlerini, taa ki sabah olana dek… güneş bulutların ardından çıkana dek…
devamını gör...
2108.
biraz iç dökme biraz da kendime itiraf benimkisi. içimde anlayamadığım, anlamlandıramadığım sorular silsilesi... bir beden bu kadar genç olup, nasıl bu kadar yaşlı hissedebilir? bir insanın içi ağlarken dışı nasıl bu kadar samimi gülebilir? nefes almak refleks olmasa nefes alacak kadar bile enerjisi olmayan insan, nasıl her sabah uyanıp hayatına devam edebilir? her şey bu kadar yolundayken nasıl her adımında şarampole doğru gidiyormuş gibi hissedebilir? yalnızlık kendi seçimi ve isteği olduğu halde, bu konuda kendisine nasıl acıyabilir?

aklımda dolanan soruların hiçbirine makul cevap bulamıyorum. düşünüyorum, onca düşüncenin sonunda yine başladığım noktaya geliyorum. bazen ben bile kendime katlanamıyorken etrafımdaki insanlar nasıl katlanabiliyor acaba diye yerden yere vurmak istiyorum kendimi. tutunacak ufacık bir dal arıyorum, sonra o dalları yine ben kesiyorum tutunamayayım diye. "özözünedanışır madem yaşamayı bilmiyorsun, insanları taklit et o zaman. onlar ne yapıyorsa onu yap, bir şekilde ayak uydurursun" diyorum. birileriyle gülmek, bir şeyler anlatmak, bir şeyler hissedebilmek o kadar zor ve imkansız geliyor ki, ilk çabamda yere çakılıyorum. ben kendimle savaş verirken zamanın ellerimin arasından kayıp gitmesi beni dehşete düşürüyor. her yaş istemediğim onca sorumluluk bindiriyor sırtıma, herkes benden bir şeyler bekliyor, bir şeyler yapmam gerekiyor, ama ben düşmeden ayakta durabilmek için çabalayabiliyorum sadece. bazen oluyor herkesi yakasından tutup sarsmak istiyorum, "her şey sizin yüzünüzden" diye. kimi ne ile suçluyorum, esas derdim kiminle onu bilemiyorum. en son ne zaman gerçekten heyecanlandım, neye heves ettim hatırlayamıyorum. 2 ay önceki geçmişim senelerce uzakmış gibi geliyor. normalde böyle olmaması lazım değil mi? herkese su misali akan zamanın bana gelince pazara giderken 50 tane komşuya uğrayan teyze gibi akması zoruma gidiyor.

boğazımda geçmeyen bir yumru var. sanki bir şeyler söylemeye niyetlenmişim de, kelimeler dışarıya çıkamadan bağrıma dizilmiş gibi. bu kelimelerden kurtulabilecek miyim yoksa bağrımda onlarla beraber ölüp gidecek miyim? bilemiyorum. bağıra çağıra "iyi değilim" demek istiyorum. hatta hıçkıra hıçkıra ağlamak geliyor içimden, ağlayamıyorum. gülmek istiyorum bu sefer gözlerim doluyor. bir kişilik ömrümü sırtımda onlarca insanla yaşıyorum, bir kendimi içime sığdıramıyorum. bunca yüzün arasında ben kimim? şımarıklık olacak diye söylemeye utanıyorum ama çok yorgunum. gerçekten çok yorgunum. bedenen ne kadar dinlensem de asla dinlenemiyorum. çok basit şeyler istiyorum hayattan. dizi izlemek istiyorum mesela, çok değil 5 bölüm izleyebileyim yeter. düşüncelerim izin vermiyor, pat diye kapatıp bir daha yanından geçmiyorum o dizinin.

her gün bir enkaz oluyor içimde, ve bunu benden başka kimse duymuyor. gürültülü bir kalabalığın içerisinde, kendi kimsesizliğimde yok oluyorum.
devamını gör...
2109.
iki kere yazdım sildim anlatmak istediklerimi, anlar mısın beni bu yazıyı okuyan sevgili yazar bilmiyorum. ben daha kendimi anlayamıyorum.
hayatım garip bir yöne gitmeye başladı. tam anlamı ile kendime pek yakıştırmadığım şeyler yapıyorum ve bundan pişman olucam ve yine buraya ağlayarak belirtiyor olacağım.

duygularım yoğun ama kontrol edebiliyorum.
onu bugün görünce ne heyecanlandım ne de başka bir şey..
boğazlı kazak giymiş ama çok yakışmış gerçekten. bu aklımdan geçti yalan söyleyemem.

tam anlamlı ile liseli ergen kalıbına giriyorum bu düşüncelerim ile ama hoşuma da gitmiyor değil be sevgili sözlük, bazen liseli ergen gibi davranmam ve bunu yaşamam saçma sapan hatalar yapmam gerekiyor.

iki gün sonra unutacağım çocuğa bazı anlamlar yüklemem sonra da üzülmem gerekiyor.

akademik hayatımı yola sokuyorum, yavaş yavaş herşey olması gerektiği gibi oluyor.

halledicem kendimi seviyorum ve inanıyorum.
devamını gör...
2110.
sana baktığım zaman seni görmüyorum, sen konuştuğun zaman seni işitmiyorum. seni hissetmiyorum. benim için yok hükmündesin, olmayan birini sevemem, olmayan bir insana değer veremem; hatta nefret dahi edemem. üslubu olmayanın kimliği de yoktur derler, senin kimliğin yok ki üslubun olsun. sana baktığım zaman sadece arkanda bıraktığın karanlığını görebiliyorum.
bu yüzden tek ricam o karanlığını çevrendeki güzel insanlara yansıtma, bırak çevren güzel kalsın.
devamını gör...
2111.
ne zaman feyruz dinlesem aklıma eski sevgilim gelir. antakyalıydı kendisi. o zamanlar ilk üniversitemi okuyorum, heyecanlıyım tabii. seval ile teoman konserinde denk gelmiştik ve arkadaşlığımız ilerlemişti ve sevgili olmuştuk. neyse. adana'da aile evinde kalıyordum üniversiteye başlamadan önce, antep'e geçince özgürlüğüme kavuşmuştum, daha doğrusu seval'e. haftanın neredeyse her günü antep'ten hatay'a gidiyordum onu görmeye. kendisi aile evinde yaşıyor ve ek olarak çalışıyordu. evden 8'de çıkıyordu ve benim onu görmem için en geç 8'de hatay'da olmam gerekiyordu. olmalıydım, çünkü gün boyunca beraber zaman geçirmemizin tek yolu buydu. her neyse. haftanın neredeyse her günü akşam otogara gidiyor ve otobüsün saatini ayarlamaya çalışıyordum. eğer gece 12 ya da 2'deki otobüse binersem saat 3'te ya da 5'te antakya'da oluyordum. eğer şanslıysam 2'deki araca biniyordum, çünkü daha az dışarda bekliyordum. yanlış duymadınız. gece varıyordum ve ondan başka gidecek kimsem olmadığı için dışarda bekliyordum, şanslıysam boş bir otobüs durağı buluyor ve onu bekliyordum. havanın ne kadar soğuk olduğunun önemi yoktu, onu düşünürken içim ısınıyordu. haftanın neredeyse her günü, saatlerce onu duraklarda bekledim. onu ilk gördüğümde ise içim ısınıyor, tüm yorgunluğum gidiyordu. bana bir "yeruhe" dediğinde ruhum çekiliyor, içim ısınıyor, dünyanın en mutlu insanı oluyordum. sonra ne mi oldu? her güzel şey gibi bizim de ilişkimizin sonu geldi. galiba arkadaşım haklıydı. bana her zaman "bedirhan sen acı çekmeyi seviyorsun" derdi. feyruz dinleyince aklıma yine o geldi ve içim burkuldu. galiba ben sahiden de acı çekmeyi seviyorum.
devamını gör...
2112.
dine ve milliyetçiliğe söz sırası gelince mangalda kül bırakmayanlar, ufacık işlerde dahi yalanla iş yapmaktan geri durmuyorlar.
devamını gör...
2113.
bana bağırmasından, gözlerindeki öfkeden, mükemmelliyetçiliğinden nefret ediyorum.

karşısında böyle kolay ağlayabilmemden de.
devamını gör...
2114.
hayatımın en kazıklanabilir dönemindeyim.
100 liralık bir ürün için 200 lira isteseler
" belli ki; maliyetleri çok artmış. yoksa bu kadar zam yapmazlardı" deyip sorgusuz sualsiz alırım.
devamını gör...
2115.
sevda ne büyük bir dert imiş
unutulmuş tek taraflı bir durumda .
bir zalimim sinesinde yer arayarak
medet diyip susmak imiş.

ah sevgili her yer buram buram hasret
yokluğun kalbimde kocaman bir yaradır.
bilirim unutmussundur sevmissindir birini
bu bir susturma degil içimdeki sese
kendime söylediğim yalanlardir.

unutmak nasil bir devadır
her şeye sözü geçer de bir sana gecmez
dilim susar aklım durur da
seni hala seven şu kalbim durur mu?

olmayacak, hükmü yok gunlerin
ayrılığın acısını hani alirdi zaman?
yalanci imiş şairler küskünüm dargınım
sevda bu kadar ağır bu kadar acı
ayrılık bu derece sancılı olduğunu
anlatamamışlar bana. yazık.

ah sevgili kaçıncı dönüşlerim sana
kaçıncı reddelisim
kaçıncı gururumu yenisim
sevda ah sevda
bir zalimin kanadında urkek guvercin yavrusu
nolur birak beni
azad olayım bu dertten
ne mecnunum ne ferhat
ne sözüm geçer buluta
ne hükmüm var ayrılığa
birakin beni gideyim
eski gamsiz sefil olduğum günlere
bırakın beni bırakın
yalnizlik içinde sevdasiz öleyim.
devamını gör...
2116.
koşar aşık yarinin peşinde, ölüm ensesinde,
sen en sevdiğim şarkı, sigaramın son nefesinde.
devamını gör...
2117.
kafam dağınık
düşlerim yanık
içimde bir sen var
sarhoşluğuma tanık.
...
devamını gör...
2118.
2119.
> içinden geldiği için değil, içinden gidemediği için ağlar insan…
devamını gör...
2120.
kendimi nasıl tamamlayacağım hakkında kafam biraz karışık
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim