3681.
hiçbir yerde tam olarak özgür olmadığımın farkındayım. ne dışarı ne içeri o kadar pes ettim ki açıklama yapma isteğinde değilim. varım ama yok olduğum günlere tekrar gelmiş gibiyim. boşa çabalıyorum. çabalamayacağım bu yüzden de. hep boş. sadece üzülen yorulan oluyorum. umurumda değil artık.
devamını gör...
3682.
insanlara ders vermeye çalışmamak gerek.
hele hele yeni tanışılan birisine, bir şeyler anlatırken karşındaki insan, ahlaksızmış gibi edep, haya içinde gibi cümleler kullanılmaz.
ne demişler:
duyacağını bil, diyeceği ni söyle!
devamını gör...
3683.
biri senin ruhuna dokunabilen güzel bir şey yazar, sen yazdığını beğenirsin ve vay canına şuna bak ne güzel yazmış der geçersin. ben mesela, o kelimeleri yazdıran şeyleri düşünüp ardındaki muhtemel hikayelere hayran oluyorum. öyle ki, bazen ben de bir kelime kullanıyordum, mesela o kelime sanki senin yıllardır kullanmayı unuttuğun ve yana yakıla aradığın kelime oluyordur. iç çektiriyorduk hep birbirimize, rahatlatıyorduk. biraz da acı elbette... çevremdeki herkes tarafından kendisinin ve başkasının duygularını ifade etmek ve birilerine iyi gelmekte başarılı sayılabilecek biri olarak bilinmeme rağmen, kendi duygularını anlatmak konusunda aslında pek de yeterli olamadım. anlatırım, ama iş işten geçtikten sonra. bant yayını gibi. o nedenle anlattıklarım bir geçmiş zamanlar müzesine konulmaktan başka işe yaramaz. biri karşıma geçer bir şey anlatır, anlatmaya çalışır, sonra ben ona aslında gerçekten ne hissettiğini anlatırım ve karşılık: ah evet, işte tam da bu! insanlar benim hep önce kendine güvenen, soğuk ve ukala, sonra gizemli, sonra samimi, sonra iyi niyetli ve en sonunda çok tuhaf biri olduğumu düşünürler. tanımsız bir tuhaflık... gün boyu güneşin altında güneşlendikten sonra birden nane kokulu buz dolu bir küvete düşmek ve kocaman bir bardak zencefilli gazoz eşliğinde küvette uyumak, işte buydu! aslında benim hissettiğim sadece buydu. önce irkildim sonra rahatladım. ah yine değil mi, her zamanki gibi sağlam saçmaladığımın farkındayım... hayatta altın plaketlerden, kaynayan çaydanlıklardan, renkli çizgi roman sayfalarından, ekose kumaşlardan, doğum günü ve yıl dönümü kutlamalarından, sıkıcı bayram kalabalıklarından, yumuşacık şekerlemelerden, şekerlerden daha sevimli pofuduk bulut resimlerinden, kuyruğunda binlerce çocuğun gülümseyişi saklanan uçurtmalardan, bir çocuğun grip olduğu mutlu mutsuz zamanlardan, sonsuz uykuya özlem dolu öğle aralarından, sıkıcı yaz tatillerinden, beş yıldızlı ultra dahil otellerden, okul birinciliklerinden ve terfilerden ayrıldığın; bütün bunlardan sıyrıldığın bir nokta var. o nokta küçük, varla yok arası ve kör. içinde olmayanların asla göremeyeceği bir yer. o noktayı görmüş insanlar bir şekilde kendini var etmeyi başarmış iki dünya arasında sıkışmış gibiler. aslında başka bir yerde hayat var, onlar bunu bilirler. ama o iki kürenin arasında her şeyden iki tane. bütün duygular ve düşünceler iki tane. bu insanlar çoğu zaman yaşıyor gibi değillerdir, hava boşluğunda sıkılarak ve yalnızlaşarak asılı dururlar. ben bu insanlardandım, sanırım sen de. ve bu insanlar okuyarak, dinleyerek, izleyerek, hissederek daha da yalnızlaştılar... intihar! intihar üzerine konuşmak istemiyorduk değil mi? zaman zaman rüyalarıma giren bir uzak ülkenin büyülü sokakları gibi düşünüyorum bunu. en çok da aslında her şeyin kısmen düzgün gittiği ama benim bir türlü içimde bir şeyleri dolduramadığım ve yalnız hissettiğim zamanlar. yolda tanıştığım küçük bir çocuk vardı. üst geçitte mendil satarken önüne kitap açan ve okurmuş gibi yapan bir çocuktu. üstelik de ters tutuyordu kitabı. arada parmaklarını inceliyor ve sıkıldığı her halinden belli oluyordu. bu rolü son derece kusursuz kotaran diğerlerinin aksine, yarım yamalak yapan bu kocaman gözlü çocuğu sevmiştim. sonra birkaç kez daha gittiğimde konuştuk, birlikte yemek yedik. bu ülkede o sokak çocuğunun başını okşayıp beraber yemek yedim diye uyaran insanlar var. bit-pire bir şeyler olabilirmiş. işte intiharı düşündüğüm ve çok bunaldığım zamanlar o çocuğun gözlerini kocaman açarak tüm içtenliğiyle bana bakması, kendinden geçerek bir şeyler anlatması ve plastik ayran yerine şişe ayran isteyişini hatırlayıp vazgeçiyorum. belki bu da sana tuhaf gelecek, evet... insanlar düşman olsunlar, uzak olsunlar, kötü görünüyor olsunlar ama ölmesinler. bilmem farkında mısın ama bir ölümün yarattığı boşluk ve yara asla kaldırabilecek, silinebilecek türden değil. belki sadece unutma yanılgısı ile telafi edilebilir. diren, savaş kendinle. ölme, yaşamayı dene. fesleğenlerden ya da plastik papatyalardan taç yap kendine, çay içme, acı kahveyi dene, kendi falına bak, hiç bıkmadan küçük domateslerin üzerine kekik serp, fırından yeni çıkmış kurabiye kokusunu savur bulutlara, saçlarını dağıt, ağlayarak yazmaya devam et, notalar arasında gezin, kitapları dinle, filmlerdeki görülmeyen sahneleri yaz zihninde, başka dünyaları ve paralel evrenleri düşle, gerekirse teslim et kendini... kendimi koluma takıp çok uzun bir yokuştan aşağı hiç durmadan koşmak istiyorum ben. sen de dene; vakit gelmeden evvel doyasıya yaşa! gözlerini kapat ve hep düşlediğin o ana gülümse...
devamını gör...
3684.
yorgunum.
karalayacak kelimelerim kalmadı.
tükettim.
kalsa da karalamaya dermânım da yok hani.
devamını gör...
3685.
#2202543 bulamadım...
insanlar evinden, yurdundan, sevdiklerinden oldu. bir derdim, sıkıntım var demeye utanıyorum.
devamını gör...
3686.
insanlar birbirlerini dinlerken sıranın kendisine geldiği zaman için düşüncelerini hazır etmeye çalışıyorlar.
karsisindakini ne dinliyor ne de anlıyor ve bundan da kötüsü yan yana geldikleri zaman birbirlerine bakıp birbirlerini görmüyorlar bile.
herkes karşısında ki insan benim ruh halimi anlasın, bana göre hareket etsin istiyor. bu dünya herkes için kendi etrafında dönüyor.
sen onun, kötü gününde onun yanında olduğun için sana karşı ufak bir vefa yada en azından kibarlıktan empati yapmak neden bu kadar zor bilmiyorum.
kimseye içimi dökesim gelmiyor . yanlizligim, yapmacık yanımda olan çoğu insandan daha iyi gelmeye başladı. işin en güzel tarafı da artık yaralarım olgunlaştı. başkaların saçma ve klişe cümlelerine gerek kalmadan çok da güzel kabuk tutuyorlar.
devamını gör...
3687.
boş, boş, boş, boşluk, bensizlik bir böcek gibi teslim olmak, zihnini senden daha çok isteyen birileri
devamını gör...
3688.
racon bitmiştir. eski apollonia dönebilir.
devamını gör...
3689.
bazen küçücük bir rüzgar olursun. büyük bir rüzgarın içinde oradan oraya savrulur, yakanı kurtaramazsın bir türlü. sözlerin uğultulara dönüşür, şiddetin ise yakıp yıkar ortalığı. boşlukta “gerçek” denilen şeyin ne olduğunu bilmeden arar durursun. bitmek bilmez kargaşanın içinde rüzgara teslim olmuş, binlerce kez yeniden yazılmış yazgını silmeye uğraşırsın. içinde kaybolur ve hatta yok olursun. fırlatılmış vazoların cam kırkları keser şeffaf bedenini. kan kaybından değil akıttığın kanının fazlalığında boğulursun bazı dakikalarda. zamanın bilinmezliğine yenilirsin, suyun şeffaflığına, hayatın karmaşasına, bilinmez yazgılara ve geç kalmışlığa. ölümün esmer tenindeki damarlarını hissettikçe sıyrılırsın gururundan. saat durmuş yaşam devam etmiştir insafsızca. bazen bir esintide yok olur sözlükte yazan kaç bin kelime varsa. hiçliğe adanmış kurbanların akıttığı göz yaşlarıyla dolduğunda sunaklar, avenedir mezarlıkların çamurlaşmış topraklarıyla. bulutlar okşar yanaklarını. gün gelip de gözünün kenarından öptüğünde dalgalar, bitmiştir her şey. sonsuz mavi kaplar her yanını. sonuna gelinmiştir varlığın. merhaba, artık senin adın büyük rüzgar.
devamını gör...
3690.
insan hayatta neyin ne olabileceğini, nasıl olabileceğini hiçbir zaman kestiremiyor. hayatın amacı ve heyecanı da buradan geliyor zaten. tahminler ve beklentiler ile yaşıyoruz. istediğimiz olmadığı zaman üzülüyor ama sonrasında oyunun devam edeceğini ve her yere düşüşün bir kalkışı olacağını bilerek yaşıyoruz. bilmediğimiz ya da kalkamayacağımızı düşündüğümüz zamanlar da oluyor. onu da tekrardan yerden kalkma gücünü bulduğumuzda fark ediyoruz. diyoruz ki "kalkılabiliyormuş." hayat tam bir piyango. nerede ne olacağını bilmeden yaşıyoruz. iki adım attıktan sonra yerde içi para dolu sahipsiz bir çanta da görebiliriz. yanlışlıkla "b*ka" da basabiliriz. tamamen denk geliş meselesi. denk gelmeyle de bitmiyor iş maalesef. bu sefer de doğru zamanda doğru yerde olmamız gerekiyor. doğru zamanda yanlış yerde de olabiliriz, yanlış zamanda doğru yerde de olabiliriz. bunu da bilemiyoruz ne yazık ki. sonradan öğrenebiliyoruz ancak. bu kadar karmaşık bir oyun daha önce oynanmış mıdır bilmiyorum. çok zor bir oyun bu ama oynaması çok keyifli. hiç bitmesin diyorsun. hele bir de doğru zamanda doğru yerde olduğun zamanlar denk geldiyse, takım arkadaşını doğru bulduysan kusursuz bir oyun sergiliyorsanız oyunun hiçbir gerginliği kalmıyor hatta aksine iyice heyecanlandırıyor. takım arkadaşı önemli. bunun bir günaydın mesajı niteliğinde olmasını istiyordum ama bağlayamadım.
devamını gör...
3691.
üzerine sayfalarca yazı yazabileceğim bir resim görmüştüm, sonra bir resim, bir resim daha... yazsam, bir türlü tükenmeyecek olanı başlatacaktım, sussam, bu his beni mahvedecekti...

resimler ve sanrıları arasında tam bir asırlık zaman farkı vardı.
susmayı ve mahvetmeyi seçenlerin öyküsü de tam burada yeşil bir resmin arka planında devreye giriyordu. sığdı ve sığlıktan ayrı ve aykırı bir girdabı da içinde barındırıyordu. muğlak bir zamanın çok da müsait olmayan bir anında tuvale çalınmıştı... öyle ki tuvalin izleri henüz temizlenmemişti.
lekeliydi ve bunu gururla taşıyordu.
resmin aksine sahip olduğu o koyu yeşillik, tuvali; mavi bir yosun buğusuna bırakmıştı. renk körlüğünden ya da tuvalin kirinden olacak, her neyse, tuvalin örtüsü bozulmuştu. yine de bulunduğu zemini yadırgamadan öylece duruyordu, pencerenin yanındaki o sokağı gören köşesindeki masada.
masanınsa yanında, eski bir dünya küresi bulunuyordu. eskiden kalmış ancak eskimemiş bir dünya küresi... birlikte sokağın köşesindeki ormanlık alana bakıyorlardı. ne bir kelime vardı onun ötesinde ne de bir konuşulmuşluk...
sadece boyalar ve çeşitli zaman dilimlerinde yapılan kara kalem çalışmaları. sahibiyse o kara kalem çalışmalarını da renklendirmeden geçemezdi. yazın maviyse; kışın alabildiğine yeşil. koyu, derin ve yer yer buğulanmış...
devamını gör...
3692.
ne yaparsam yapayım düzelmeyecek aile ilişkilerine bir son veriyorum.
kendimde hata görmüyorum elimden geleni yaptım.
tek gerçeğim kendi mutlulugum.
kaçıp gitmeme az kaldı.
verilen sözler hiç turulmuyor.
madem öyle kendim en zor yoldan gider yaparım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
3693.
ceketimdeki tüy kadar

değerim olsa

sevinir misiniz beni

gördüğünüze


-sevgili claudemon'un devam edip düzenleyeceği bir şiiri.
devamını gör...
3694.
yanlış bir yerde doğmuş olmak, belkide sorun buydu, belkide hayatımdaki çoğu seçimin mecburi olması bu yüzdendir, belkide hayatımdaki çoğu korkularımın sebebi de bu.
bu döngü nereye kadar devam eder kestiremiyorum, ne zaman son bulur karar veremiyorum.
her şeyi bildiğim halde hiçbir şey yapamıyorum.
sizin hiç ruhunuz yoruldu mu?
kendinizi hiç çaresiz, çözümsüz bir kuyuda gördünüz mü?
bir boşlukta boğuldun mu hiç?
ahh aklımda delice sorular...
herkese çare bulurken, çaresiz olmam acı veriyor, bu koyu düşüncelerim bitiriyor beni.
bazen keşke mutluluk satın alınsa veya ne bileyim herhangi bir formülü olsa diyorum günlerce, haftalarca onu çözmek için uğraşsam da yine de boşlukta savrulmasam diyorum, düşünüyorum işte kendimce yol arıyorum ama gerçek olan şu ki önemli olan bu durumlarda güçlü olmak değil de mücadele edebilmektir.
devamını gör...
3695.
gün batarken güneş tüm gücü ile sıcaklığını hissettiriyordu. sanki intikam alır gibi. gırgır teknesi limandan ayrılıp güneşe doğru yol alırken, aslında bir bilinmezliğe gittiğini biliyordu kaptan ve aslında diğerleri... arkada takip eden ışık teknesi de.
gemi ilerlerken japonlardan alınmış sonar denizi taramakta ve küçük sürüler halindeki pelajik balıkların yerini söylemekte idi. işte teknoloji yanında tecrübe burada ortaya çıkıyor. acaba nereye ışık yakılmalı. büyük kumar. gece başarı ile de sonuçlanabilir , hiç balık yakalayamadan da karaya dönülebilir. nasıl bakacağız tayfanın yüzüne?
tekne ilerlerken, oturma odasında piştiler, konkenler, ve hatta barbutlar cirit atıyor. aslında hepsi kaptandan gizli. sefer reis sert biri. sürekli küfrediyor gemicilere. riske girmeye değer mi değmez mi size kalmış... yemekte tarhana çorbası, et kavurma, pilav, kemalpaşa tatlısı var. sanma ki şirketten. yemek harcamaaları, sezon sonunda tayfanın alacağından kesiyor. aslında ne yersen cepten yiyorsun. boşuna dememişler bu hayatta bedava bişi yok....
böyle böyle başladım yazmaya, belki bir hikayeye konu olur.
devamını gör...
3696.
biz
bize
bizden.

ne yaşamak sensiz yarını,
ne de beklemek rüzgarlı bir gecede sabahı,
gökteki yıldız gibi parlayan umudun,
şimdi bekler nöbetçi er gibi sabahı.
devamını gör...
3697.
yine dağılmış kafam... düşünceler havada uçuşuyor... zihnimdeki hiçbir şeye hakim değilim, başına buyruk hepsi... yorgun, uykusuz, ve depresifim... ve kendime bu şarkıyı armağan ediyorum
devamını gör...
3698.
gel de sana bir sarılayım. kocaman buketlerde güller serilmiş gibi ya da o sarı laleler o çiçek pazarından toplanmış gibi. gel ya acıtmam canını yakmam üzmem bu sefer. zaten yeterince üzülüyorsun. arada açıp oku mesela kendini bak bakalım nerelere gitmiş neler görmüşsün. inanır mısın bir zamanlar içten şımardın bile. istedin ki birkaç farklı tonda birleş insanlarla e olmayınca da kalmadı işte bir şeyler. ne kadar özledin kitap okumayı şiir yazmayı hatta öpüşmeyi bile. bir bilsen, bir bilseydin kendine o kadar kilometreyi az görür koşarak gelirdin. gözyaşı döküyorsun, yoksa sütün mü döküldü? ocağın mı kirlendi? ben deliyim ben deliyim ama sen bana bakma. ya da bakarsan olur çünkü o sahil bunu görmeli. ağlıyorsun, neden? değmez ki gözyaşlarına. ya da kendini eksik ve yetersiz görme. o cevher çıkarılmamış ki daha. bir de şey ben bugün sigara içtim güzel halt ettim. sonra eski sevgilimi düşündüm söz ettik biraz kendimizi. içimden dedim o da içerdi. sen de dedin ki sus lütfen. haklısın susmam lazım. daha söylenecek çok şey var. ama o kadar kötü yazmamı hiçbir zaman yadırgamamaya özen gösterdin, yarım da bıraksan hep destekledin. teşekkürler canım kendim arada hep bunu aç oku, oku ki çocukluğunu hatırlayıp biraz ağla. ağlamak iyidir bakma sen insanlara, duşta yolda sporda yabancılaştırıldığın her an ağla. seni seviyorum çocukluğum iyi geceler.
devamını gör...
3699.
sahi beni yine de sever miydin? saçlarım eskisi kadar güzel değil ve herkes oramın buramın değişmesi gerektiğini söylüyor. değişiyorum da zaten ama giden saçlarım eski iyi hallerim bittiğinde en kötü halimde bile sen olacak mısın? kusurlarımdan bir sevgi yaratabilir misin? ah be canım kendim kanma bu işlere seni üzer.
devamını gör...
3700.
merhaba canım sözlük,
bu aralar uyuyamıyorum. yada tam tersi fazlasıyla uyuyorum. mesela dün 20.45te uyumuşum çoktan. iki aktivite de benden bağımsız gelişiyor. ne olduğunu anlamadığım bir ayıklık yahut baygınlık hali sanki uyumak ile uyumamak. bu iki anlamsız durumu yaşarken pek tabi kendimi sorguluyorum. açılmayan kutular açılıyor, duygularım baya karışıyor. bugün buraya yazma ihtiyacımın olmasının sebebi ise, mektuplar. mektup seven bir insan olarak, bir vakitler mektuplaşmak için tüm arkadaşlarıma baskı kurduğum bir gerçek. e böyle uykusuz zamanlarda da bi kitap arasında duran bu mektuplara denk geldim. sonra da bunların ne kadar içtenlikten uzak, sadece yazmak için yazmak olduklarını anladım. muhtemelen hiç bi arkadaşımla gerçek bir bağ kuramamıştım. tabi bu benden de kaynaklanmış olabilir. üzülmemek adına hep bir temkinli olma hali vardır bende çünkü. üzüleceğime sevmemeyi tercih ederim hep. (piskolojik bi sorun bu biliyorum, görmezden gel ). neyse sonra başka bi mektuba rastladım kitaplar arasında. beni hiç tanımayan, birebir konuşmadığımız, hayatlarımızın özelini hiç bilmediğimiz birinden gelen bir mektup. yine okurken gözlerim doldu. diğer mektuplara nazaran daha içten, daha beni anlar nitelikteydi sanki. yada bilmiyorum öyle hissettim. keşke yakın olabilseydik dedim içimden. belki hiç olmayacak bir arkadaşlık olurdu. imkansıza oynamak gibi bazı şeyler işte. yanında olanlarla uzak, uzakta olanlarla ise daha yakın olursun hep. reçelli ekmeğin reçelli tarafının hep yere düşmesi gibi. çok uzattım sözlük farkındayım. ozaman iyi dileklerimle bitireyim, dilerim ki size bakıp içinizi görebilen insanlarla çevrili olun. mutluluğunuzu sizden çok yaşayıp, üzüntünüzü sukut ile karşılayabilsinler.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim