normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
3101.
bir günlük, bir gecelik kaçamak; eski sevgiliyle buluşmak.
maziyi sıkıştırdığım, özlemini katlayıp yerleştirdiğim küçücük bir çantayı kaparak, bir müebbet mahkumunun ceza evinden kaçışı gibi titrek, ürkek yola çıkmanın tedirginliği; telaşı; heyecanı tarifsizdi. yolculuk boyu hatıralar birbirinin ardından telaşla ama sırasız; hızla üşüştüler. araya mesafeler girince, geçmiş zamanla küllenince, en bildiğime, en sevdiğime yabancı gibi olmuşum.
ne sokaklarını adım adım yürüyecek, ne rüzgarını içime çekecek, ne sahil boyunca mahur külçelenen* sularını seyredecek zamanım yoktu. kırıklık bir boğaz meyhanesinde, tabağımda donan bir avcı böreği ve iki takoz palamuta elimi bile sürmeden buz gibi bir kadehten buz gibi rakıyı yudumlarken üşüyeceğimi biliyordum ve fakat şalıma sarılarak ısınamayacağımı da.
az sonra dönüş başlıyacak. aynı küçük çanta elimde, akşamdan kalmış yorgun zihnimle yola çıkıyorum. sen eğer yarısı gümüş, yarısı köpük, yarısı balık, yarısı kuş * istanbulsan tekrar çağırmazsın beni kendine.
söz veriyorum ne senden ne geçmişten konuşacağım bir daha!
maziyi sıkıştırdığım, özlemini katlayıp yerleştirdiğim küçücük bir çantayı kaparak, bir müebbet mahkumunun ceza evinden kaçışı gibi titrek, ürkek yola çıkmanın tedirginliği; telaşı; heyecanı tarifsizdi. yolculuk boyu hatıralar birbirinin ardından telaşla ama sırasız; hızla üşüştüler. araya mesafeler girince, geçmiş zamanla küllenince, en bildiğime, en sevdiğime yabancı gibi olmuşum.
ne sokaklarını adım adım yürüyecek, ne rüzgarını içime çekecek, ne sahil boyunca mahur külçelenen* sularını seyredecek zamanım yoktu. kırıklık bir boğaz meyhanesinde, tabağımda donan bir avcı böreği ve iki takoz palamuta elimi bile sürmeden buz gibi bir kadehten buz gibi rakıyı yudumlarken üşüyeceğimi biliyordum ve fakat şalıma sarılarak ısınamayacağımı da.
az sonra dönüş başlıyacak. aynı küçük çanta elimde, akşamdan kalmış yorgun zihnimle yola çıkıyorum. sen eğer yarısı gümüş, yarısı köpük, yarısı balık, yarısı kuş * istanbulsan tekrar çağırmazsın beni kendine.
söz veriyorum ne senden ne geçmişten konuşacağım bir daha!
devamını gör...
3102.
on dört saat uyudum. daha söyleyecek bir şeyim yok. hayır depresyonda değilim.
devamını gör...
3103.
noldu biliyor musun sözlük?
şimdi benim otobüste gel zaman git zaman gözüme çarpan bir çocuk vardı.
kulaklığını takmış ciddi şeyler düşünüyor gibi duruyordu ve her zaman böyleydi.
aklımdan da acaba ne düşünüyor diye merak da ediyorum tabi.
sonra kendime baktım, benimde ondan bir farkım yoktu. aklımda 9 tane tilki hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyor.
diğer ortak noktamız da otobüste yalnız olmamız, bir konuştuğu arkadaşı da yoktu yani.
sadece otobüste gördüğüm, o zaman dikkatimi çeken birisinden başka bir vasfı da yoktu yada kendime bir olay arıyordum bilmiyorum.
gerçekten ne hissettiğimi bilmiyorum.
başıma bir olay geldi, 3 gün önce oluyor bu olay.
günlerden salı sınavdan çıkmışım, okul bitmiş dersahenede ne yapacağımı kafamda kuruyorum ama otobüs nasıl tıklım tıklım anlatamam.
şans eseri o çocukla yan yana denk geldik.
böyle tıraş olmuş belli, dikkatimi çekti tabi.
sonra bir haraktelilik oldu anlam veremedim kafamı aşağıya çevirmiş bulundum, çocuğun tuttu direk baya direk çıkmış abi yerinden.
bir yukarı baktım bir aşağıya baktım sonra çocuğa baktım.
o da bana bakıyormuş ve göz göze geldik yan yanayız zaten sonra kulaklığını çıkardı ve gülmeye başladık.
uğraştı baya ama yerine sokamadı da.
bir kaç defa düşecek gibi de oldu, benim de suratımda hafif bir gülümseme engel olamıyorum.
içim böyle kıpır kıpır, kedili sana ne oluyor diyorum içimde bir heyecan var anlam veremiyorum.
dershaneye geçtim açtım paragrafı önüme, çöz çözebiliyorsan.
yok çözemiyorum, çocuğun gülüşü gözümün önünden gitmiyor.
ertesi gün bomboş ve hiç kimse görmeyeceğini de biliyorum. matematik kursum var kaçırmayayım diye gidiyorum. evet tamami ile o sebep. *
matematik derslerim denemeye denk geldi, kurs da iptal oldu.
otobüse binmem garanti tabi..
okul çıkışı bindim otobüste, gözüm o çocuğu arıyor. var mı tabiki de yok.
hayır yani olsa ne olacak onu da bilmiyorum.
bir 10 dakika boyunca bakındım etrafıma ama yok.
boynum bükük indim otobüsten ve o direğe baktım, çıkan direğe.
yerine takılmıştı.
olanları bir daha gözümün önüme getirdiğimde de çocuğun gülüşü o spot ışığı altında gerçekleşiyor ve sanki saçma sapan bir şiirin içinde gibi hissediyorum, kendimi veya bir romantik filmde.
ve her gün dua ediyordum yaradana,
umarım tek taraflı kendim kafamda büyütmüyorumdur diye.
yarın bir daha hevesle bineceğim otobüse, sonraki gün de ve sonraki gün de...
şimdi benim otobüste gel zaman git zaman gözüme çarpan bir çocuk vardı.
kulaklığını takmış ciddi şeyler düşünüyor gibi duruyordu ve her zaman böyleydi.
aklımdan da acaba ne düşünüyor diye merak da ediyorum tabi.
sonra kendime baktım, benimde ondan bir farkım yoktu. aklımda 9 tane tilki hiçbirinin kuyruğu birbirine değmiyor.
diğer ortak noktamız da otobüste yalnız olmamız, bir konuştuğu arkadaşı da yoktu yani.
sadece otobüste gördüğüm, o zaman dikkatimi çeken birisinden başka bir vasfı da yoktu yada kendime bir olay arıyordum bilmiyorum.
gerçekten ne hissettiğimi bilmiyorum.
başıma bir olay geldi, 3 gün önce oluyor bu olay.
günlerden salı sınavdan çıkmışım, okul bitmiş dersahenede ne yapacağımı kafamda kuruyorum ama otobüs nasıl tıklım tıklım anlatamam.
şans eseri o çocukla yan yana denk geldik.
böyle tıraş olmuş belli, dikkatimi çekti tabi.
sonra bir haraktelilik oldu anlam veremedim kafamı aşağıya çevirmiş bulundum, çocuğun tuttu direk baya direk çıkmış abi yerinden.
bir yukarı baktım bir aşağıya baktım sonra çocuğa baktım.
o da bana bakıyormuş ve göz göze geldik yan yanayız zaten sonra kulaklığını çıkardı ve gülmeye başladık.
uğraştı baya ama yerine sokamadı da.
bir kaç defa düşecek gibi de oldu, benim de suratımda hafif bir gülümseme engel olamıyorum.
içim böyle kıpır kıpır, kedili sana ne oluyor diyorum içimde bir heyecan var anlam veremiyorum.
dershaneye geçtim açtım paragrafı önüme, çöz çözebiliyorsan.
yok çözemiyorum, çocuğun gülüşü gözümün önünden gitmiyor.
ertesi gün bomboş ve hiç kimse görmeyeceğini de biliyorum. matematik kursum var kaçırmayayım diye gidiyorum. evet tamami ile o sebep. *
matematik derslerim denemeye denk geldi, kurs da iptal oldu.
otobüse binmem garanti tabi..
okul çıkışı bindim otobüste, gözüm o çocuğu arıyor. var mı tabiki de yok.
hayır yani olsa ne olacak onu da bilmiyorum.
bir 10 dakika boyunca bakındım etrafıma ama yok.
boynum bükük indim otobüsten ve o direğe baktım, çıkan direğe.
yerine takılmıştı.
olanları bir daha gözümün önüme getirdiğimde de çocuğun gülüşü o spot ışığı altında gerçekleşiyor ve sanki saçma sapan bir şiirin içinde gibi hissediyorum, kendimi veya bir romantik filmde.
ve her gün dua ediyordum yaradana,
umarım tek taraflı kendim kafamda büyütmüyorumdur diye.
yarın bir daha hevesle bineceğim otobüse, sonraki gün de ve sonraki gün de...
devamını gör...
3104.
insan enerjisini gereksiz insanlar için harcamamalı. hayat bu müsriflik için çok kısa. her fırsatta bunu yerine kendime fayda sağlayacak ne tür uğraşlara yönelebilirim diye düşünmeli. insanın kendine yapabileceği en büyük iyiliklerden biri olur bunu benimsemesi. yaş aldıkça sona ne kadar yaklaştığının, günlerin hatta saatlerin ne kadar kıymetlendiğinin farkına varmalı. altmışında, yetmisinde geri dönüp baktığında keşkelerin yerine, iyikilerin ağır bastığı bir kapanış için gereken budur. gereksiz insanlar çöp gibidir aslında, kaldıkça koku yapacağı için atıp kurtulmak gerekir tez elden. bugün kendim için bunu yapmış olayım. yarınlar temiz olsun.
devamını gör...
3105.
karanlık odada uyanıp ışığı açmaya üşendim. uzanıp aldığım giysinin acaba düz tarafını denk getirebilecek miyim endişesiyle giydim ve odadan çıkmak üzereyken kapının yanındaki ışığı açıp bir bakayım dedim. tabii ki ters giymişim. işi şansa bıraktığım durumların hepsi, genellikle olumsuz sonuçlanıyor? moralim çok bozuldu, çok kötüyüm.
iki adım yahu, iki adım atsam bunların hiçbiri olmayacaktı. zamanı geri almak için neler vermezdim ki... bazen çok büyük hatalar yapıyoruz. kendimi affedebilecek miyim? şimdilik kesin bir şey söylemek istemiyorum.
iki adım yahu, iki adım atsam bunların hiçbiri olmayacaktı. zamanı geri almak için neler vermezdim ki... bazen çok büyük hatalar yapıyoruz. kendimi affedebilecek miyim? şimdilik kesin bir şey söylemek istemiyorum.
devamını gör...
3106.
çarşı pazar çok karışık ve her şeye dair olan hevesim ölmüş gibi. hayatım adına büyük bir yol ayrımına sahibim ve ne yapmam gerektiğini bildiğim halde hala kafamda bir minik acabalar dolaşıyor. ne yediğinden zevk alıyorum ne de geçirdiğim zamandan. her şeyi tek başıma hallettim her zaman ama bu sefer her şey üstüme yıkılmış ve altından kalkamıyormuşum gibi.
neyse zamanında nasıl hallettiysek yine yeniden öyle olacaktır. olmak zorunda.
neyse zamanında nasıl hallettiysek yine yeniden öyle olacaktır. olmak zorunda.
devamını gör...
3107.
ben bugün öldüm, yıllarca tek başıma mücadele etme ağırlığını kaldıramayıp birilerinden yardım istedim. kendimden tiksiniyorum.
devamını gör...
3108.
siz ne sevmeyi bilirsiniz ne iyi niyeti!
bir insan üzgünken yüzüne gülebilecek laçka kalplere sahipsiniz!
tanıdığım ve sevdiğim yazarlara selamlar diğerleri sabahlara kadar yiyip bitirsin birbirini.
küstürdünüz insanı yıldırdınız be!
şu çamsalak yerde sadece yazıp çıkmayı bilemediniz.
bu sefer gidişim temelli.
hayatınız kaos olmuş la sizin.
dediğim gibi sözlüğü bırakıyorum sevdiklerim sizi değil.
sizi arayıp rahatsız edeceğim...
sevgilerle.
bir insan üzgünken yüzüne gülebilecek laçka kalplere sahipsiniz!
tanıdığım ve sevdiğim yazarlara selamlar diğerleri sabahlara kadar yiyip bitirsin birbirini.
küstürdünüz insanı yıldırdınız be!
şu çamsalak yerde sadece yazıp çıkmayı bilemediniz.
bu sefer gidişim temelli.
hayatınız kaos olmuş la sizin.
dediğim gibi sözlüğü bırakıyorum sevdiklerim sizi değil.
sizi arayıp rahatsız edeceğim...
sevgilerle.
devamını gör...
3109.
3110.
kendime güveniyorum. artık gerçekten kendime güvenme hissimin nasıl beni tatmin edeceği noktasında güzel, somut, anlaşılır ve net referanslarım var. bu süreç kolay olmadı. 28 sene... dile kolay. ve tabii bir de şöyle bir şey var: düzelme öyle birdenbire ve pat diye olan bir şey değil. yani öyle "evet, bingo! ben düzeldim artık." diyemiyorsun ve d-i-y-e-m-e-z-s-i-n d-e.
şu an bile mesela yine ve yine, tekrar ve tekrar aynı şeyler tarafından kuşatılıyorum. fakat burada değişmeye başlayan şey şu: artık insan kötü olduğu zaman veya kötü olmaya başladığı zaman bunun farkına varıp buna kapılıp gitmemek noktasında dirençli oluyor.
şu an buna örnek vermem açısından çok güzel bir durumun içindeyim. mesela şu an yine tam anlamıyla "eskiye" döndüm. aynı garip, üzgün, kaygılı, heyecanlı ve boşluğa düşme hisleri. tam anlamıyla berbat duygular ve şu an bunlar gerçekten de an itibarıyla peak yapmış durumda.
halbuki daha az önce, hatta bu yazıya başlarken kendimi mükemmel hissediyordum. şimdi ne değişti? işte değişen şey şu: eski zihin yapım beni yine esir almaya başladı. yine kaygılı ve korkulu düşünceler baş göstermeye başladı. dediğim gibi bu kolay bir süreç değil. çünkü biz zihnimizin bu yapısına ve haline öyle sıkı sıkıya bağlanmış ve inanmış durumdayız ki zihnimizin bizi "kötü olduğumuza ikna etmesi" işten bile değil.
ve en büyük sorun olan "isteksizlik sorunu" var bir de. insan böyle bir durum ile karşı karşıya kalınca artık "mecali bitmiş bir şekilde" başına gelen acıyı sanki hayatın en büyük bir darbesini ve sillesini yemiş gibi kötü, berbat ve inanılmaz derecede negatif ve depresif hissediyor.
ve bu durum inanın bana ve de çok yakından da bildiğiniz gibi insanın yaşam kalitesini her anlamıyla, her yönüyle ve her boyutuyla çok çok olumsuz etkiliyor. yani insan bu durumda "allah'ım düşmanımın başına verme bu durumu." diyebilecek bir noktaya ve acı çekme eşiğinin uç sınırlarına geliyor.
işte bu başımıza gelen şeyi veya durumu daha objektif değerlendirebiliriz. bir kere tüm bu olumsuz düşünce, his ve duygularımızın "bizi öldürücü nitelikte bir düşman" olmadığını fark edebiliriz. şöyle ki: biz bunları çok çok zarar verici ve yıpratıcı (ki gerçekten yıpratıcı) ve içinden çıkamayacağımız ve asla kurtulamayacağımız bir "kapan" olarak görüyoruz. "asla mutlu olamayacağım." gibi. ve "asla düzelemeyeceğim." gibi. veya "bu hisler hep böyle geri gelecekler ve beni mahvedip, beni kahredip benim yaşam kalitemi düşürüp beni olmak istediğim gibi bir insan olmaktan alıkoyacaklar." gibi.
şimdi tüm bunların ortak noktası ne? bir kere hepsi korku, kaygı ve olumsuzluğa dayanıyor. bu bir.
iki: bu düşüncelere inanıyoruz. sıkı sıkıya bu düşüncelere bağlıyız. ve bir anda bu düşüncelerin tüm gerçekliğimizi kapladığını görüyoruz.
üç: bu düşüncelerden kaçmaya çalışıyoruz son sur'at ve bu duyguları yaşamamak için o an elimizden gelen her şeyi yapmaya razı olacak bir durum içine giriyoruz.
şimdi tüm bunların bize iyi mi kötü mü geldiğini düşünelim. ne kadar komik bir soru değil mi? tabii ki de kötü ve de çok çok kötü geliyor. işte madem bunlar bize kötü geliyor ve biz de bu kötü durumdan memnun değiliz ve acı ve ıstırap çekiyoruz o zaman bu düşünce, duygu ve hislerin varlığını "istekli, kararlı, olumlu" bir şekilde kabul edip; ama onlara gerçeklik payı vermeyi reddedip karşılarına "daha olumlu, yapıcı ve kendimize iyi gelecek davranışlar" koymayı tercih edebiliriz. işte bunu eyleme geçirmek bize kalmış durumda. ya bize dayatılan (zihnimiz tarafından) bu durumu yine her zamanki gibi kabul edeceğiz ya da bu sefer, onun varlığını kabul edip, bunların şu an bizim işimize hiç yaramadığını, işe yaraması şöyle dursun, bizi çok kötü etkilediğini; bu yüzden onların yerine "şu an içinde bulunduğum an içinde neyi nasıl düşünerek mutlu olabilirim?" demeliyiz.
zihnimizin kıskacından çıkmak için, önce o kıskacın içine girdiğimizi kabul edip, içinde bulunduğumuz anda çok daha "işlevsel" olabilecek düşünce, duygu ve hisleri üretmeye yönelebilir ve bunlara tutunabilir, bunlari takip etmeyi tercih edebiliriz.
şu an bizi kötü kılan şey, bizimle birlikte; ama biz ona rağmen daha güçlü, daha iyi hissetmenin yollarını bularak ve arayarak, zihnimize iyi, sakin ve güzel duyguları getirebiliriz.
kolay değil ama insan ne yapacağını bilirse ve neyin ne olduğuna dair kendince keskin bir inanç geliştirirse çok güzel bir şekilde ilerleyebilir.
şu an mesela bende olan düşünceler ve bu düşüncelerin oluşturduğu duygular, hisler; bunlara körü körüne kapılmamayı seçiyorum ve şunu söylüyorum kendime:
ben nasıl bir insan olmak istiyorum? ve olmak istediğim insan olmak için şu an bu düşünceler ve hisler karşısında bu şekilde aksiyon almak mantıklı mı? hayır. olmak istediğim insana uzak olmak istemiyorum ben.
iyi olmayı seçmek gerçekten bilinçli, farkındalıklı, istekli ve eyleme geçmeye yönelik bir gayret gerektiriyor. ben bu gayretin içinde olacağım. bu zihinsel yapının ortaya çıkardığı sonucun beni benden alıp götürmesine izin vermeyeceğim. çünkü şu an, evet tam da "şu an" dış dünyada bir tehlike yok. korkmamı gerektirecek tehdit edici bir durum yok. kaygı duymama sebep olacak herhangi bir kötülük ve olumsuzluk da yok. yani tüm bunlar demek oluyor ki, zihnim, beni kendi kendime içinden çıkamayacağım bir buhrana sürüklüyor. şu an gülmemek için hiçbir sebebim yok. şu an hayat akıyor, bir problem yok, zihnim akan o hayatın dışında bambaşka bir dünya yaşıyor olabilir. ben de ona diyorum ki: ben de olmak istediğim insan minvalinde davranışlarda bulunmayı seçiyorum şu an içinde bulunduğum durumda. ve beni kötü etkileyebilecek tek şey var şu an: bu eski zihin yapısına sıkı sıkıya bağlı kalıp, yine bu eski zihin yapısının beni içine aldığı ruh hali içinde sıkışıp kalmak. dinlemeyebilirim. önemsemeyebilirim onun bu halini. onun bu "isteksizlik" kozuna karşı ben "iyi olma halinin ne kadar güzel bir şey olduğunu ve iyi olmak için de içinde bulunduğum anda kendimi iyi hissetmeyi seçtiğimi" söyleyebilirim. ben onun karşısına ısrarla iyi olanı, olumlu olanı, benim için faydalı olabilecek olanı koyup duracağım. ve mutlu olmak, coşkulu olmak, kendime güvenmek bana gerçekten de en faydalı olabilecek şeyler aslında*
şu an bile mesela yine ve yine, tekrar ve tekrar aynı şeyler tarafından kuşatılıyorum. fakat burada değişmeye başlayan şey şu: artık insan kötü olduğu zaman veya kötü olmaya başladığı zaman bunun farkına varıp buna kapılıp gitmemek noktasında dirençli oluyor.
şu an buna örnek vermem açısından çok güzel bir durumun içindeyim. mesela şu an yine tam anlamıyla "eskiye" döndüm. aynı garip, üzgün, kaygılı, heyecanlı ve boşluğa düşme hisleri. tam anlamıyla berbat duygular ve şu an bunlar gerçekten de an itibarıyla peak yapmış durumda.
halbuki daha az önce, hatta bu yazıya başlarken kendimi mükemmel hissediyordum. şimdi ne değişti? işte değişen şey şu: eski zihin yapım beni yine esir almaya başladı. yine kaygılı ve korkulu düşünceler baş göstermeye başladı. dediğim gibi bu kolay bir süreç değil. çünkü biz zihnimizin bu yapısına ve haline öyle sıkı sıkıya bağlanmış ve inanmış durumdayız ki zihnimizin bizi "kötü olduğumuza ikna etmesi" işten bile değil.
ve en büyük sorun olan "isteksizlik sorunu" var bir de. insan böyle bir durum ile karşı karşıya kalınca artık "mecali bitmiş bir şekilde" başına gelen acıyı sanki hayatın en büyük bir darbesini ve sillesini yemiş gibi kötü, berbat ve inanılmaz derecede negatif ve depresif hissediyor.
ve bu durum inanın bana ve de çok yakından da bildiğiniz gibi insanın yaşam kalitesini her anlamıyla, her yönüyle ve her boyutuyla çok çok olumsuz etkiliyor. yani insan bu durumda "allah'ım düşmanımın başına verme bu durumu." diyebilecek bir noktaya ve acı çekme eşiğinin uç sınırlarına geliyor.
işte bu başımıza gelen şeyi veya durumu daha objektif değerlendirebiliriz. bir kere tüm bu olumsuz düşünce, his ve duygularımızın "bizi öldürücü nitelikte bir düşman" olmadığını fark edebiliriz. şöyle ki: biz bunları çok çok zarar verici ve yıpratıcı (ki gerçekten yıpratıcı) ve içinden çıkamayacağımız ve asla kurtulamayacağımız bir "kapan" olarak görüyoruz. "asla mutlu olamayacağım." gibi. ve "asla düzelemeyeceğim." gibi. veya "bu hisler hep böyle geri gelecekler ve beni mahvedip, beni kahredip benim yaşam kalitemi düşürüp beni olmak istediğim gibi bir insan olmaktan alıkoyacaklar." gibi.
şimdi tüm bunların ortak noktası ne? bir kere hepsi korku, kaygı ve olumsuzluğa dayanıyor. bu bir.
iki: bu düşüncelere inanıyoruz. sıkı sıkıya bu düşüncelere bağlıyız. ve bir anda bu düşüncelerin tüm gerçekliğimizi kapladığını görüyoruz.
üç: bu düşüncelerden kaçmaya çalışıyoruz son sur'at ve bu duyguları yaşamamak için o an elimizden gelen her şeyi yapmaya razı olacak bir durum içine giriyoruz.
şimdi tüm bunların bize iyi mi kötü mü geldiğini düşünelim. ne kadar komik bir soru değil mi? tabii ki de kötü ve de çok çok kötü geliyor. işte madem bunlar bize kötü geliyor ve biz de bu kötü durumdan memnun değiliz ve acı ve ıstırap çekiyoruz o zaman bu düşünce, duygu ve hislerin varlığını "istekli, kararlı, olumlu" bir şekilde kabul edip; ama onlara gerçeklik payı vermeyi reddedip karşılarına "daha olumlu, yapıcı ve kendimize iyi gelecek davranışlar" koymayı tercih edebiliriz. işte bunu eyleme geçirmek bize kalmış durumda. ya bize dayatılan (zihnimiz tarafından) bu durumu yine her zamanki gibi kabul edeceğiz ya da bu sefer, onun varlığını kabul edip, bunların şu an bizim işimize hiç yaramadığını, işe yaraması şöyle dursun, bizi çok kötü etkilediğini; bu yüzden onların yerine "şu an içinde bulunduğum an içinde neyi nasıl düşünerek mutlu olabilirim?" demeliyiz.
zihnimizin kıskacından çıkmak için, önce o kıskacın içine girdiğimizi kabul edip, içinde bulunduğumuz anda çok daha "işlevsel" olabilecek düşünce, duygu ve hisleri üretmeye yönelebilir ve bunlara tutunabilir, bunlari takip etmeyi tercih edebiliriz.
şu an bizi kötü kılan şey, bizimle birlikte; ama biz ona rağmen daha güçlü, daha iyi hissetmenin yollarını bularak ve arayarak, zihnimize iyi, sakin ve güzel duyguları getirebiliriz.
kolay değil ama insan ne yapacağını bilirse ve neyin ne olduğuna dair kendince keskin bir inanç geliştirirse çok güzel bir şekilde ilerleyebilir.
şu an mesela bende olan düşünceler ve bu düşüncelerin oluşturduğu duygular, hisler; bunlara körü körüne kapılmamayı seçiyorum ve şunu söylüyorum kendime:
ben nasıl bir insan olmak istiyorum? ve olmak istediğim insan olmak için şu an bu düşünceler ve hisler karşısında bu şekilde aksiyon almak mantıklı mı? hayır. olmak istediğim insana uzak olmak istemiyorum ben.
iyi olmayı seçmek gerçekten bilinçli, farkındalıklı, istekli ve eyleme geçmeye yönelik bir gayret gerektiriyor. ben bu gayretin içinde olacağım. bu zihinsel yapının ortaya çıkardığı sonucun beni benden alıp götürmesine izin vermeyeceğim. çünkü şu an, evet tam da "şu an" dış dünyada bir tehlike yok. korkmamı gerektirecek tehdit edici bir durum yok. kaygı duymama sebep olacak herhangi bir kötülük ve olumsuzluk da yok. yani tüm bunlar demek oluyor ki, zihnim, beni kendi kendime içinden çıkamayacağım bir buhrana sürüklüyor. şu an gülmemek için hiçbir sebebim yok. şu an hayat akıyor, bir problem yok, zihnim akan o hayatın dışında bambaşka bir dünya yaşıyor olabilir. ben de ona diyorum ki: ben de olmak istediğim insan minvalinde davranışlarda bulunmayı seçiyorum şu an içinde bulunduğum durumda. ve beni kötü etkileyebilecek tek şey var şu an: bu eski zihin yapısına sıkı sıkıya bağlı kalıp, yine bu eski zihin yapısının beni içine aldığı ruh hali içinde sıkışıp kalmak. dinlemeyebilirim. önemsemeyebilirim onun bu halini. onun bu "isteksizlik" kozuna karşı ben "iyi olma halinin ne kadar güzel bir şey olduğunu ve iyi olmak için de içinde bulunduğum anda kendimi iyi hissetmeyi seçtiğimi" söyleyebilirim. ben onun karşısına ısrarla iyi olanı, olumlu olanı, benim için faydalı olabilecek olanı koyup duracağım. ve mutlu olmak, coşkulu olmak, kendime güvenmek bana gerçekten de en faydalı olabilecek şeyler aslında*
devamını gör...
3111.
burada beni ismen ve cismen kimse tanımamasına rağmen uzun uzun yazdığım taslak yazılarını daha sonra yayınlarım diye yayınlamıyorum. az önce taslaklarda 2. sayfada she's only 18 yazısı gördüm ve bayağı uzun. yayınladığım yazıyı bu yazıdan habersiz yayınlamışım ve aradan en kötü ihtimalle 9-10 ay geçmiş. bugün not defteri olarak kullandığım defterin ilk başlarında buraya bir yere yazdığım 3 sayfalık bir tanım yazısını gördüm. defterin o 3 sayfasını silip yerine başka şeyler yazmak için silmeye başlayacakken hatıra kalsın diye vazgeçtim. benden sonra defteri açıp ta bu nedir diye bakacak kimse olmayacağı için defterin aslında çöp olduğunu ve sadece kendime notlar olduğunu biliyorum. bir diğer yandan da silgiyle silmek istemiyorum o 3 sayfayı. deniz feneri karakterlerinden birisinden bahsettiğim yazı var ilerideki sayfalarda. başlardaki sayfalarda ştoltz hakkında yazdığım yazıdaki savaş ve barış notunu gördüm ki orada da ştoltz'ü okurken kenara "prens andrey muamelesi görmediği için kitabın sayfa sayısı sadece x sayfada kalmış" demişim. bu tip onlarca not. sonra da esmeralda ile ilgili 3 sayfa yazı yazmışım. notu yazdığım zamandır hatırladım da üzerinden 1.5 yıl geçmiş. sanki insanlar benden bu sayfalar için sipariş bekliyormuş gibi triplere girmişim. devamında biraz daha ilerleyince yine deniz feneri'ndeki aile masası ile gazap üzümleri'nde annenin aileyi bir arada tutmaya çalışması ve yemek isteyen yoksul çocuklara yemek verme düşüncesine tutulması üzerinden devam edip oradan deniz feneri'ndeki ressam karaktere bağlamışım. biraz daha ileri sayfalara gidince yine başka bir kitap ile ilgili bambaşka bir kitaptan alıntı yaparak o kitaba bağlantı kurmuşum. evet kısacası benim bir delinin hatıra defterim varmış ki bundan az önce haberim oldu. ironik olan ortalarda bir yerlerde o kitapla ilgili de bir şeyler yazmış olmam.
devamını gör...
3112.
bugün geometri dersinde hocanın söylediği mükemmel söz:
sabret, hiç vaktinden önce açar mı gül?
açmaz elbet. . .
sabret, hiç vaktinden önce açar mı gül?
açmaz elbet. . .
devamını gör...
3113.
merak edenler olmuş metro yolculuğum bitti eve gidiyorum yeter bu kadar sormayın artık..
devamını gör...
3114.
bir şeyleri rayına oturttuktan sonra bile beklediğim huzur seviyesine ulaşamadığımı, halen daha bir şeylere zihnen saplanıp kalmanın gerginliğini fark etmek canımı sıkıyor.
bir şeyleri elbette değiştireceğim, güzelleştireceğim, olmayacak diye bir şey yok. ama bu can sıkıntısı, bu aidiyetsizlik, bu hayat geçip giderken saat doldurmaya çalışmak hissi fazlasıyla stabil kalacak muhtemelen. adam sandler gibi ileri sarsak olmuyor mu acaba zamanı, ben fazla kaldım çünkü buralarda.
bir şeyleri elbette değiştireceğim, güzelleştireceğim, olmayacak diye bir şey yok. ama bu can sıkıntısı, bu aidiyetsizlik, bu hayat geçip giderken saat doldurmaya çalışmak hissi fazlasıyla stabil kalacak muhtemelen. adam sandler gibi ileri sarsak olmuyor mu acaba zamanı, ben fazla kaldım çünkü buralarda.
devamını gör...
3115.
bir umuttu yaşatan insanı, aldım elime sazımı. döküldü notalar yorgun hayallerimin üstüne. bir can suyu veren olmadı, kurudu kaldı yeşeremeden. diktiğim tüm fidanlar başını eğdi yere. elini değsen bir mucize olacak, cana gelecek. biliyorum yaşatacak olan sensin ama oralı bile değilsin. duvarlarına çarpıp geri dönüyor haykırışlarım. dört dönüyorum gölgenin etrafında, yakalayamıyorum. tek çarem olduğunu bilerek döküyorum içimdekileri, son kurşunum da adresini bulmuyor. artık demir alma vakti bu limandan, sessizce kalkıp gidiyor gemi. ardında ne el sallayan, ne hasretle bakan.
devamını gör...
3116.
karanlıkta uyanmaktan nefret ediyorum. yapmak istediklerimi yapamamaktan da nefret ediyorum. yetersizlik hissinden nefret ediyorum. zaten yapamayacağım diye çabalamamaktan nefret ediyorum. kendimi tokatlamak istiyorum. kendimi kendime getirmek istiyorum. ne yapacağımı bilmiyorum.
devamını gör...
3117.
insanın bazen yolda giderken durup dizlerinin üstüne çökecek kadar yorgunlukları ve başarısızlıkları oluyor.
devamını gör...
3118.
dipte olmanın tek iyi yanı daha aşağı gidemeyeceğini bilmek.
çok değerli kimseler var hayatımda, sahip olduğum çok değerli şeyler de var. çocukken bunlar olunca sırtım asla yere gelmeyecek sanırdım. bunlar sadece başlangıçmış. başarabileceğim, sahip olabileceğim şeyler gözümün önünde. neden başaramadım?
tembellik.
bilmiyor muydum böyle olacağını? bu kadar salak değilim. biliyordum. yaptığım her şeyin sonucunu görebiliyordum ta o zamandan. bile bile niye yaptım? dibe düşmek mi istedim? hep en iyisi için çabaladım biraz da en kötüsü olmak için mi çabalamak istedim? ilgi ihtiyacı mıydı? yoksa madem en iyisine sahip olamayacağım hiçbir şey olmasın diye mi düşündüm? bunları niye düşünüyorum ki? bir önemi yok. olan oldu. geri dönüşü yok. nedenini bilip anlayıp ne yapacağım sanki geri alabilecek miyim?
nasıl kurtulurum bunu da çok iyi biliyorum. peki niye yapmıyorum?
tembellik...
bu döngüden de çıkamayacağım. çıkabilirim ama yapmayacağım anlaşılan. birinin ya da bir şeyin gelip kurtarmasını beklemek daha kolay çünkü. beklerken daha da dibe ineceğim ama önemli değil. umudun ve hayallerin verdiği haz bu düşüşü güzelleştiriyor. suçluluklarımı unutturuyor.
her şeyi yaptım yanıma da kâr kaldı diyeceğim günü beklerken öleceğim biliyorum.
çok değerli kimseler var hayatımda, sahip olduğum çok değerli şeyler de var. çocukken bunlar olunca sırtım asla yere gelmeyecek sanırdım. bunlar sadece başlangıçmış. başarabileceğim, sahip olabileceğim şeyler gözümün önünde. neden başaramadım?
tembellik.
bilmiyor muydum böyle olacağını? bu kadar salak değilim. biliyordum. yaptığım her şeyin sonucunu görebiliyordum ta o zamandan. bile bile niye yaptım? dibe düşmek mi istedim? hep en iyisi için çabaladım biraz da en kötüsü olmak için mi çabalamak istedim? ilgi ihtiyacı mıydı? yoksa madem en iyisine sahip olamayacağım hiçbir şey olmasın diye mi düşündüm? bunları niye düşünüyorum ki? bir önemi yok. olan oldu. geri dönüşü yok. nedenini bilip anlayıp ne yapacağım sanki geri alabilecek miyim?
nasıl kurtulurum bunu da çok iyi biliyorum. peki niye yapmıyorum?
tembellik...
bu döngüden de çıkamayacağım. çıkabilirim ama yapmayacağım anlaşılan. birinin ya da bir şeyin gelip kurtarmasını beklemek daha kolay çünkü. beklerken daha da dibe ineceğim ama önemli değil. umudun ve hayallerin verdiği haz bu düşüşü güzelleştiriyor. suçluluklarımı unutturuyor.
her şeyi yaptım yanıma da kâr kaldı diyeceğim günü beklerken öleceğim biliyorum.
devamını gör...
3119.
masmavi gökyüzünde
beyaz bulutlar varmış
kızım onlar bakar bakar
uykuya dalmış
kızım rüyasında
bembeyaz bir bulutmuş
yağmur olup üzerimize yağarken
uykudan uyanmış
gecenin siyahında
bulutlar hala beyaz
haydi beni güzel kızım
uyusana bu ne naz
beyaz bulutlar varmış
kızım onlar bakar bakar
uykuya dalmış
kızım rüyasında
bembeyaz bir bulutmuş
yağmur olup üzerimize yağarken
uykudan uyanmış
gecenin siyahında
bulutlar hala beyaz
haydi beni güzel kızım
uyusana bu ne naz
devamını gör...
3120.
olum harbi depresyondayım lan.
gülüyorum ediyorum ama harbi depresyondayım.
kimseyi darlamamak için çevremde kim varsa kaçıyorum anlatmamak için.
sustukça geberiyorum.
bazen çok fazla ölmek istiyorum.
dünya benden kurtulsa rahat bir nefes alır ama ben ölmezsem rahat bir nefes alamam.
virginia woolf selam , yavuz çetin sana ayrı bir selam...
gülüyorum ediyorum ama harbi depresyondayım.
kimseyi darlamamak için çevremde kim varsa kaçıyorum anlatmamak için.
sustukça geberiyorum.
bazen çok fazla ölmek istiyorum.
dünya benden kurtulsa rahat bir nefes alır ama ben ölmezsem rahat bir nefes alamam.
virginia woolf selam , yavuz çetin sana ayrı bir selam...
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2
