normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
5161.
(bkz: kışın okunacak başlıklar)
devamını gör...
5162.
ara ara sözlüğe uğrayıp bir de buraya iç döküp gitmek de adetimiz oldu he.
yine bir hayat güncellemesi o toz pembe ilişkiyle hayatın gerçeklerinin çatıştığı noktadayız. ve cidden çok zorlanıp çok yoruluyorum. elimde bir ip var. hem hayata bağlıyor hem ara ara çok acıtıyor. insan zorlanıyor en nihayetinde.
(: hoş benim hayatımın zor olmayan dönemi var mı o da muamma tabi.
insanların haklı çıkması ihtimali beni çok korkutuyor
yine bir hayat güncellemesi o toz pembe ilişkiyle hayatın gerçeklerinin çatıştığı noktadayız. ve cidden çok zorlanıp çok yoruluyorum. elimde bir ip var. hem hayata bağlıyor hem ara ara çok acıtıyor. insan zorlanıyor en nihayetinde.
(: hoş benim hayatımın zor olmayan dönemi var mı o da muamma tabi.
insanların haklı çıkması ihtimali beni çok korkutuyor
devamını gör...
5163.
deneyip beceremediklerim
- çay kaşığı ve cımbız yardımıyla sivrisinek yakalamak…
- meyveye zarar vermeden şeftalinin çekirdeğini çıkarmak... (kayısı hile yardımıyla oluyor)
- “siz bizim çekoslovaklaştırmadıklarımızdan mısınız” cümlesini ezbere tersten okumak.
- kedinin kuyruğuna iki düğüm atmak... tırmalanmak suretiyle vazgeçirildim.
- beşinci kata kadar basamakları arka arkaya yürüyerek çıkmak
- ceviz kıracağıyla hindistan cevizi kırmak
- barış manço’nun o “güzel” sesine 10 saniyeden fazla tahammül etmek
- çiviye çivi söktürmek.
- dilim dolaşmadan hyaluronik asit demek. eve tek başımayken söylüyorum da mağazada “sizde hyaluronic asit var mı” derken hayaşlurtonic falan diye foşurduyorum. niye hyaluronik asit almaya gidiyorsam. gıcıklık benimkisi.
- sütlü tatlı yemek. derhal böyyyyyyk geliyor.
- pişmiş yumurtayı kabuğunu kırmadan kabuktan çıkarmak. (üstte bir delik açtım tamam. o kadar zalım değiliz)
- çay kaşığı ve cımbız yardımıyla sivrisinek yakalamak…
- meyveye zarar vermeden şeftalinin çekirdeğini çıkarmak... (kayısı hile yardımıyla oluyor)
- “siz bizim çekoslovaklaştırmadıklarımızdan mısınız” cümlesini ezbere tersten okumak.
- kedinin kuyruğuna iki düğüm atmak... tırmalanmak suretiyle vazgeçirildim.
- beşinci kata kadar basamakları arka arkaya yürüyerek çıkmak
- ceviz kıracağıyla hindistan cevizi kırmak
- barış manço’nun o “güzel” sesine 10 saniyeden fazla tahammül etmek
- çiviye çivi söktürmek.
- dilim dolaşmadan hyaluronik asit demek. eve tek başımayken söylüyorum da mağazada “sizde hyaluronic asit var mı” derken hayaşlurtonic falan diye foşurduyorum. niye hyaluronik asit almaya gidiyorsam. gıcıklık benimkisi.
- sütlü tatlı yemek. derhal böyyyyyyk geliyor.
- pişmiş yumurtayı kabuğunu kırmadan kabuktan çıkarmak. (üstte bir delik açtım tamam. o kadar zalım değiliz)
devamını gör...
5164.
kendimden kaçmaya çalışırken, rotamın esasen bir fasit daireden ibaret olduğunu anlamam zor oldu. kaçışım beyhude, vardığım nokta ise hep aynıydı. çöpleşmiş zihnimin bataklığı beni çektikçe çekiyor, nefes almamı zorlaştırıyordu. korkuyordum… yapayalnız ve içsel bir karmaşanın içinde neyin neden olduğunu anlamlandırmaya çalışıyordum.
çığlık attığında sesinin çıkmadığı o en köhne kabuslara sıkışıp kalmıştım. her şey çok siyah. her yer çok karanlık…
düşüncesel bir kara delik oluşturmuştum kafamda. olan her şeyi içine çeken siyah bir girdap. renkler nerede? sahi ben en son ne vakit güldüm? içten ve yalansız. belirsizliklerle dolu bu hengamenin içinde içim bomboş şekilde savrulup duruyordum. ne bir umut ışığı vardı ne bir gökkuşağı.
küskün ve dargındım. kalbim de ziyadesiyle kırık. yaşam olgusuna ölü ruhumla katkıda bulunamazdım. cesur değilim ama titreye titreye kılıç kuşanmıştım. korkuyorum… ama savaşmaktan geri durmuyorum. belki de en çok bu yormuştu beni.
çığlık attığında sesinin çıkmadığı o en köhne kabuslara sıkışıp kalmıştım. her şey çok siyah. her yer çok karanlık…
düşüncesel bir kara delik oluşturmuştum kafamda. olan her şeyi içine çeken siyah bir girdap. renkler nerede? sahi ben en son ne vakit güldüm? içten ve yalansız. belirsizliklerle dolu bu hengamenin içinde içim bomboş şekilde savrulup duruyordum. ne bir umut ışığı vardı ne bir gökkuşağı.
küskün ve dargındım. kalbim de ziyadesiyle kırık. yaşam olgusuna ölü ruhumla katkıda bulunamazdım. cesur değilim ama titreye titreye kılıç kuşanmıştım. korkuyorum… ama savaşmaktan geri durmuyorum. belki de en çok bu yormuştu beni.
devamını gör...
5165.
zifiri sır gibi bir boşluk var içimde, içinde kaybolduğum. geceyi giydim üzerime ve bir zamanlar sahip olduğum bir şeylerin izini sürüyorum. sanki kalbim, uzun zaman önce terk edilmiş bir mabedin taşlarında yankılanan dualarla, yakınmalarla dolu. her şey suskun, kelimeler yüz çevirmiş, cümlelere dökülmez olmuşlar. duyanın etkilendiği, boş dağlarda yankılanan bir ses. ne olmuş yani, acısından dağları çatlatsa neye yarar, bir “hoş geldin” diyeni olmadıktan sonra. insanlar konuşuyor, ben susuyorum, dönüyorum kendi ateşimin etrafında. şimdi daha iyi anlıyorum antik metinleri, sadece toprak değildi insanın cevheri, acıyla akan gözyaşı da vardı. öyle yazmaz mı sümerlerde, babillerde? açın bakın işte, yok benim anlatacak takatim. ve işte şimdi buradayım. ne tam kırılmışım ne de tam sağlam. ama hala ayaktayım.
devamını gör...
5166.
ruhsal çöküntü başlar,dizginleyemezsem beynimi.
fikirlerimden dökülecekleri engeller dilimin kemiği.
korkularım gidiyor da sorgularım azalmıyor zihnimin içinden.
hangi mevsimde ararsam bulurum kendimi?
huzuru yârin kollarında bulacağıma eminim.
yazdığım cümlelere âhım bulaşırsa,ne olur seçimlerim?
yaşadığım dünya,zindanların en kuytusundan acılı karanlık.
acelesi olan kaderin varacağı yer,yatacağım toprak mıdır?
akışına bıraksam da depremler ile örülü ayazımı,vazgeçirir mi beni,yol ayrımı?
gayretlerimi sana sunuyorum tanrım.
yakından tanıyorum tiyatral maskeleri.
söküp atmaktayım içimdeki keşkeleri.
baktığımda görmekten yorulduğum bursa'nın manzarası sisli görünür gözümde.
bu şehir kimi kabul eder işin özünde?
çevreme karşı seçiciliğim niyedir?
kötülük geçirmez sadeliktedir, düşüncelerim.
ahımı duyar sabahlarım,uyanır bir gün daha kararlılığım.
yazarım,yazarım da dikişleri sökülür cümlelerimin.
her şiirim vedadır sevdiklerime.
veda ne zamandır bilemiyorum.
fikirlerimden dökülecekleri engeller dilimin kemiği.
korkularım gidiyor da sorgularım azalmıyor zihnimin içinden.
hangi mevsimde ararsam bulurum kendimi?
huzuru yârin kollarında bulacağıma eminim.
yazdığım cümlelere âhım bulaşırsa,ne olur seçimlerim?
yaşadığım dünya,zindanların en kuytusundan acılı karanlık.
acelesi olan kaderin varacağı yer,yatacağım toprak mıdır?
akışına bıraksam da depremler ile örülü ayazımı,vazgeçirir mi beni,yol ayrımı?
gayretlerimi sana sunuyorum tanrım.
yakından tanıyorum tiyatral maskeleri.
söküp atmaktayım içimdeki keşkeleri.
baktığımda görmekten yorulduğum bursa'nın manzarası sisli görünür gözümde.
bu şehir kimi kabul eder işin özünde?
çevreme karşı seçiciliğim niyedir?
kötülük geçirmez sadeliktedir, düşüncelerim.
ahımı duyar sabahlarım,uyanır bir gün daha kararlılığım.
yazarım,yazarım da dikişleri sökülür cümlelerimin.
her şiirim vedadır sevdiklerime.
veda ne zamandır bilemiyorum.
devamını gör...
5167.
sevgimin önemi yok
inandığım şeylerin önemi var
verdiğim sözlerin
doğru olduğunu düşündüğüm fikirlerin
önemi var
sevgimin özelliği yok
hayallerimin var
sevgim diyalektik
büyük büyük, ideal değil
sevgimin bir değeri yok
ben herkesi severim..
inandığım şeylerin önemi var
verdiğim sözlerin
doğru olduğunu düşündüğüm fikirlerin
önemi var
sevgimin özelliği yok
hayallerimin var
sevgim diyalektik
büyük büyük, ideal değil
sevgimin bir değeri yok
ben herkesi severim..
devamını gör...
5168.
adam mırıldandığı şarkının farkına varınca şaşırdı, üstelik sadece aynı yeri tekrar tekrar söylediğini anlayınca daha çok şaşırdı.
masaya oturdu, önüne yeni bir kağıt çekti, kalemini eline aldı, belki de hiç varolmamış bir kadına yazdığı mektubuna devam etmeye başladı.
..
böyle işte, yani son hal bu, son durum bu, ben senden geçmişim, bu nasıl oldu, ne zaman oldu farkına bile varmadım biliyor musun?
yok, pardon.
bana son dokunduğun gün gerçekten farkına vardım bunun, dokunman yine iç yaktı, ölene kadar da yakacak belki bilmiyorum ama bir şey eksikti artık.
adını tam koyamıyorum o eksikliğin ve işin aslı çok da merak etmiyorum, aynı seni ve bundan sonra ne yapacağını merak etmediğim gibi, şaşırtıcı di mi bunları benden duyman?
hayat işte, insanlar işte, herkes ve her şey tuhaf işte.
umarım aradığın her ne ise bulursun ama önce ne aradığını bilmen gerekiyor sanki, işin orası da beni zerre ilgilendirmeyen bir şey, tıpkı sen gibi.
daha önceki mektuplarıma hiç benzemedi bu mektubum biliyorum, hatta bu sana yazdığım son mektup olacak, onu da biliyorum bak.
hayatta tercihler vardır, tercihler insanlar için vardır, insanların tercih ettikleri insanlar vardır, insanların tercih etmediği insanlar vardır, tercih edilmeyen insanların çekip gidecek kadar onurları vardır.
son kez, hoşça kal.
...
adam mektubu katladı, zarfa koydu, zarfın üstüne isim ve adres yazdı, "ömrü hayatımda postaya vereceğim son mektup büyük ihtimalle bu olacak" diye düşündü, unutmamak için dış kapının yanındaki anahtarlarını koyduğu rafa koydu.
sonra da kafasında durmadan çalan şarkıyı sonsuza kadar susturdu.
masaya oturdu, önüne yeni bir kağıt çekti, kalemini eline aldı, belki de hiç varolmamış bir kadına yazdığı mektubuna devam etmeye başladı.
..
böyle işte, yani son hal bu, son durum bu, ben senden geçmişim, bu nasıl oldu, ne zaman oldu farkına bile varmadım biliyor musun?
yok, pardon.
bana son dokunduğun gün gerçekten farkına vardım bunun, dokunman yine iç yaktı, ölene kadar da yakacak belki bilmiyorum ama bir şey eksikti artık.
adını tam koyamıyorum o eksikliğin ve işin aslı çok da merak etmiyorum, aynı seni ve bundan sonra ne yapacağını merak etmediğim gibi, şaşırtıcı di mi bunları benden duyman?
hayat işte, insanlar işte, herkes ve her şey tuhaf işte.
umarım aradığın her ne ise bulursun ama önce ne aradığını bilmen gerekiyor sanki, işin orası da beni zerre ilgilendirmeyen bir şey, tıpkı sen gibi.
daha önceki mektuplarıma hiç benzemedi bu mektubum biliyorum, hatta bu sana yazdığım son mektup olacak, onu da biliyorum bak.
hayatta tercihler vardır, tercihler insanlar için vardır, insanların tercih ettikleri insanlar vardır, insanların tercih etmediği insanlar vardır, tercih edilmeyen insanların çekip gidecek kadar onurları vardır.
son kez, hoşça kal.
...
adam mektubu katladı, zarfa koydu, zarfın üstüne isim ve adres yazdı, "ömrü hayatımda postaya vereceğim son mektup büyük ihtimalle bu olacak" diye düşündü, unutmamak için dış kapının yanındaki anahtarlarını koyduğu rafa koydu.
sonra da kafasında durmadan çalan şarkıyı sonsuza kadar susturdu.
devamını gör...
5169.
fazla karalamayın lazım olur.
devamını gör...
5170.
5171.
sakın, bu gençliğin bakidir sanma
yıllar ile yarışınca anlarsın
ola ki, aynaya bakıp aldanma
yüz hatların, buruşunca anlarsın
ömründen gün çalar, bugün ve yarın
hazana dönüşür gülün gülüzarın
hilal kaş altında göz kapakların
günden, güne kırışınca anlarsın
ağrılar baş verir, sızılar dizin
sis çöker önüne puslanır gözün
ilenmeye başlar oğlun ve kızın
eşin bile darılınca anlarsın
elinde avucunda yok ise malın
yad olur dostların, sorulmaz halin
toz, toprak içinde saçın sakalın
birbirine karışınca anlarsın
geçmez, kara günler gam ile çile
elinde değil ki, edesin hile
yokuş, şöyle dursun, düz yolda bile
adım başı, yorulunca anlarsın
işte bu adam örnektir sana
göster baki kalmış var mı bey ile ağa
birgün kucak açıp kara toprağa
sadık dosta sarılınca anlarsın...
yıllar ile yarışınca anlarsın
ola ki, aynaya bakıp aldanma
yüz hatların, buruşunca anlarsın
ömründen gün çalar, bugün ve yarın
hazana dönüşür gülün gülüzarın
hilal kaş altında göz kapakların
günden, güne kırışınca anlarsın
ağrılar baş verir, sızılar dizin
sis çöker önüne puslanır gözün
ilenmeye başlar oğlun ve kızın
eşin bile darılınca anlarsın
elinde avucunda yok ise malın
yad olur dostların, sorulmaz halin
toz, toprak içinde saçın sakalın
birbirine karışınca anlarsın
geçmez, kara günler gam ile çile
elinde değil ki, edesin hile
yokuş, şöyle dursun, düz yolda bile
adım başı, yorulunca anlarsın
işte bu adam örnektir sana
göster baki kalmış var mı bey ile ağa
birgün kucak açıp kara toprağa
sadık dosta sarılınca anlarsın...
devamını gör...
5172.
kilo vermem gerekiyor düşünceleri dağıldıktan sonra önümde duran, siyah çerçeveli ve üreticisinin 16 milyon piksele sahip olduğunu söylediği monitörde ne yapılacak diye göz attım. silktiğim pikselleri, hepinizden nefret ediyorum. üreticinizin de canı cehenneme.
üzerinde sadece 50 cl yazısı olan bardaktan bir yudum daha aldım. kaç kere daha doldurmam gerekecek bilmiyorum. keşke bilmediğim tek şey bu olsaydı.
sabaha karşı 4:40'ta vakıfbank önünden alacak seni servis.
daha kaç kere duymam gerekiyor bu cümleyi? daha kaç sabaha karşı bomboş duvara bakma zevkinden mahrum kalacağımı hesap edemiyorum. bilmiyorum, belki de etmemeliyim.
bir şeyler eksikti zaten, ne olduğunu çözemiyorum. belki de mıknatıs almalıyım, evde mıknatıs yok. var olduğumdan beri mıknatısa kaç kere ihtiyacım oldu, kaç kere olacak? hiçbir fikrim yok.
her şeyi özetlemeye başladım. kendime bile. normalde çok detay vermemle bilinirdim, artık o da yok. değiştim gibi ama ne değişti çözemiyorum.
belki biraz uyumalıyım fakat oradan da pek umutlu değilim. koşarım belki de. koşma fikrinden vazgeçene kadar dururum belki de bilmiyorum.
yine hiçbir şey bilmediğim saatlerdeyim. o saatin kaç olduğunu merak bile etmiyorum. sorsalar da söylemem muhtemelen. ülkü tamer'in kuş vuralım istersen cümlesi gibiyim biraz.
biraz merhametten yoksun, biraz mekandan, epeyce de zamandan.
izmir'e doğru yola çıkıcam. sıcaktan iğreniyorum. yolda terledikten sonra şoförün açtığı klimaya itiraz edicem belki biraz da. emin değilim, yola bağlı.
artık yola çıkmak istemiyorum.
ya da yola böyle çıkmak istemiyorum belki de. ne kadar çok belki dediğimi fark ettim az evvel.
belki de dememeliyim.
bi alternatif bulursak ona, bana da haber verin.
belki kullanırım, belki kullanmam.
haber vermezsiniz belki de.
üzerinde sadece 50 cl yazısı olan bardaktan bir yudum daha aldım. kaç kere daha doldurmam gerekecek bilmiyorum. keşke bilmediğim tek şey bu olsaydı.
sabaha karşı 4:40'ta vakıfbank önünden alacak seni servis.
daha kaç kere duymam gerekiyor bu cümleyi? daha kaç sabaha karşı bomboş duvara bakma zevkinden mahrum kalacağımı hesap edemiyorum. bilmiyorum, belki de etmemeliyim.
bir şeyler eksikti zaten, ne olduğunu çözemiyorum. belki de mıknatıs almalıyım, evde mıknatıs yok. var olduğumdan beri mıknatısa kaç kere ihtiyacım oldu, kaç kere olacak? hiçbir fikrim yok.
her şeyi özetlemeye başladım. kendime bile. normalde çok detay vermemle bilinirdim, artık o da yok. değiştim gibi ama ne değişti çözemiyorum.
belki biraz uyumalıyım fakat oradan da pek umutlu değilim. koşarım belki de. koşma fikrinden vazgeçene kadar dururum belki de bilmiyorum.
yine hiçbir şey bilmediğim saatlerdeyim. o saatin kaç olduğunu merak bile etmiyorum. sorsalar da söylemem muhtemelen. ülkü tamer'in kuş vuralım istersen cümlesi gibiyim biraz.
biraz merhametten yoksun, biraz mekandan, epeyce de zamandan.
izmir'e doğru yola çıkıcam. sıcaktan iğreniyorum. yolda terledikten sonra şoförün açtığı klimaya itiraz edicem belki biraz da. emin değilim, yola bağlı.
artık yola çıkmak istemiyorum.
ya da yola böyle çıkmak istemiyorum belki de. ne kadar çok belki dediğimi fark ettim az evvel.
belki de dememeliyim.
bi alternatif bulursak ona, bana da haber verin.
belki kullanırım, belki kullanmam.
haber vermezsiniz belki de.
devamını gör...
5173.
bardaktan boşanırcasına yağan yağmur yarım kalan aşkların saçlarını yıkıyor.
ve artık öznesi yaralıdır şiirin.
o eksik bir çarşamba,
ben yoksul bir salı...!
ve artık öznesi yaralıdır şiirin.
o eksik bir çarşamba,
ben yoksul bir salı...!
devamını gör...
5174.
oha saat bi buçuk olmuş ya.
devamını gör...
5175.
çiçek arıdan baldan davacı.
devamını gör...
5176.
söyle! bulanan miden mi yoksa beynin mi? kus aklındakileri. bir şeylerin peşinden koşuşturup duran ruhunu silahla vur. icindeki depremlere dayanamayıp yıkılan vücudunun müteahhitini mahkemeye verme boşuna, kesin beraat alır! eee, sağanak yağan düşüncelerinin beyninin kıvrımlarından akışını hissetmemek için kaç mutluluğunu satacaksın daha?
benliğini nerede kaybettiğini bilemeyecek kadar şuursuzsun aynı zamanda. aferin kızım sana! kendini diğerlerinden zeki sanacak kadar aptalsın sen de. seni kıvrandıran farkındalığında kavruluyorsun, görüyor musun cehennem de hak edilen bir şeymiş demek ki. zelil bir tavırla baktığın şey yansıman. paradoks dediğin şey tam karşında. boşuna vurma kafanı duvarlara. son nefesini verene kadar susturamayacaksin beni. senin gerçekliğin de benim tanrın da!
itiraf etsene, bugün çıkardığın yangında yanıp kül olmak istemedin mi? yanan ellerinin acısı bastırdı mı içindeki çığlıkları? ateşin, suyun tam zıttı olmasına rağmen nasıl çarşaf çarşaf dalgalandığını gözlerinle gördün. korkup kaçtığın ne varsa zamanla ona dönüştün. kendine yıllardır dayattığın iyi niyet pozları işe yaramıyor anlasana. kendine gel sen nietzsche değilsin!
"ne kadar da olgun, anlayışlı, fedakar bir kadın. bravoooo! bravoooo! bütün alkışlar sana!" sisifos halt etmiş senin yanında. en azından o bile ölümden bir süre kaçabilecek kadar becerikliydi. noldu? gerçekleri duymak acı mı geldi? uyu hadi, ben rüyalarında konuşmaya devam ederim nasıl olsa. unutma; senin gerçekliğin de, tanrın da, düşmanın da benim!
benliğini nerede kaybettiğini bilemeyecek kadar şuursuzsun aynı zamanda. aferin kızım sana! kendini diğerlerinden zeki sanacak kadar aptalsın sen de. seni kıvrandıran farkındalığında kavruluyorsun, görüyor musun cehennem de hak edilen bir şeymiş demek ki. zelil bir tavırla baktığın şey yansıman. paradoks dediğin şey tam karşında. boşuna vurma kafanı duvarlara. son nefesini verene kadar susturamayacaksin beni. senin gerçekliğin de benim tanrın da!
itiraf etsene, bugün çıkardığın yangında yanıp kül olmak istemedin mi? yanan ellerinin acısı bastırdı mı içindeki çığlıkları? ateşin, suyun tam zıttı olmasına rağmen nasıl çarşaf çarşaf dalgalandığını gözlerinle gördün. korkup kaçtığın ne varsa zamanla ona dönüştün. kendine yıllardır dayattığın iyi niyet pozları işe yaramıyor anlasana. kendine gel sen nietzsche değilsin!
"ne kadar da olgun, anlayışlı, fedakar bir kadın. bravoooo! bravoooo! bütün alkışlar sana!" sisifos halt etmiş senin yanında. en azından o bile ölümden bir süre kaçabilecek kadar becerikliydi. noldu? gerçekleri duymak acı mı geldi? uyu hadi, ben rüyalarında konuşmaya devam ederim nasıl olsa. unutma; senin gerçekliğin de, tanrın da, düşmanın da benim!
devamını gör...
5177.
birkaç ay önce bir yakınımı kaybettim. vefat etmeden kısa zaman önce onu görmüş olmanın huzuru ve mutluluğu vardı ama cenazesine gelmemiştim. o zaman dilimi benim için aşırı stresliydi ve cenazede darmadağın olmaktan korktum.
sonrasında her şey bir anda mükemmelleşti ve kısa zaman önce tepetaklak oldu. mükemmelleşme ve tepetaklak olması 40 gün sürmedi. bugün kırkı ve bugün buradayım.
bir kaç saat önce patlamak ve dağılmaktan korkuyordum ama şimdi o kadar hissiz bir haldeyim ki anlam veremiyorum. duygularımın çok fevri, çok hızlı yön değiştirmesini anlayabiliyordum ama bu hissizlik. bilemiyorum, çok korkutuyor.
sonrasında her şey bir anda mükemmelleşti ve kısa zaman önce tepetaklak oldu. mükemmelleşme ve tepetaklak olması 40 gün sürmedi. bugün kırkı ve bugün buradayım.
bir kaç saat önce patlamak ve dağılmaktan korkuyordum ama şimdi o kadar hissiz bir haldeyim ki anlam veremiyorum. duygularımın çok fevri, çok hızlı yön değiştirmesini anlayabiliyordum ama bu hissizlik. bilemiyorum, çok korkutuyor.
devamını gör...
5178.
yorucu geçen hazırlık sürecinin ardından lise giriş sınavı sonrası elde ettiğim netice beni ziyadesiyle memnun etmişti. hayalim olan galatasaray lisesi’ni ne akla hizmet ilk tercihim olarak yazmadım, bugün bile çözemediğim bir muamma. kader, nasip belki de basiret bağlanması. o zamanlar için düşünürsek eğer vicdanın mantığa ağır basması. mantıklı olan artık fazlasıyla sıkıldığım ve yıprandığım aile içi huzursuzluktan sıyrılıp, hayallerinin peşinde doludizgin koşmaktı. nasip değilmiş, olmadı.
iki sene öncesinde abimin istanbul’a üniversite tahsili için gittiği düşünüldüğünde, canım annemin bir evladından daha uzakta kalması, çok içime sinen bir durum değildi. bu sebeple memleketimin en başarılı okulu olan fen lisesi’ni ilk tercih yazdım ve kazandım.
okulu kazanmak gerçekten küçümsenmeyecek bir başarıydı. ama benim içim hiç de huzurla dolmamıştı. zaman içerisinde yaşayacağım sıkıntılar malum olmuştu belki de. allah sevdiği kulunu ara ara zorluklarla sınarmış. bir abimin dediği gibi, bakma güzel kardeşim sen o asalakların sahte saltanatlarına, menfaate dayalı kurulan eğlence sofralarına. onlar kendi cehennemlerini yaratan ve bunu bir yanılsama ile cennetmiş gibi göstermeye çalışan zavallılar. sen rabbine teslim ol!
rabbime tam anlamıyla teslim oldum mu bilemiyorum ama türkiye’de ilk bine girdiğim sınav sonucu kazandığım okulun yurduna babamın sayesinde teslim oldum.
böyle düşünmemiştim. annem yalnız kalmasın isterken şimdi haftanın beş günü ondan ayrı kalacaktım. yatılı kalmak her ne kadar çok tercih etmesem de gocunacağım bir durum değildi. devlet parasız yatılı sınavına zamanında abimin teşviki ile girmiş ve kazanmıştım. bu sayede yurt parası da vermeyecekti peder bey. evde boğaz eksiliyor, servis parası yok, eğitim beleş, hava beleş, su beleş. boş mezar bulsa beleş diye içine yatacak adam için bundan iyisi var mı?
acımasız olduğumu düşünmenizi istemem ama düşünürseniz de eyvallah. ama bir baba bir milyon öğrenci içinde ilk bine giren evladını böyle ödüllendirmemeli. zaten bence ödüllendirmemeli de. ama cezalandırmasa iyiydi, hem de para gibi basit bir araç uğruna.
kayıt günümü çok iyi hatırlıyorum. fen lisesi şehrin dışında, köy kasaba karışımı bir mahalledeydi. okul ve yurt binalarını içine alan yerleşkenin yanında lojmanlar da vardı öğretmenlerin kaldığı. otobüs durağından okula gelene kadar hissettiklerimi hatırlamıyorum. müdürün odasına girdiğimizde bizi sıcak karşılamıştı. peder beyin öğretmen arkadaşı. hakkını yemeyim eğitimci olması sebebiyle okul hayatımda genel olarak sevilen, sayılan, değer verilen biri oldum. tabi bunda benim karakterim ve mizacımın da etkisi büyük. müdür bey ile kısa sohbetin ardından çıkarken babama kayıt parasından bahsetti. babamın yüzü dün gibi aklımda. çamurumsu bir renk, tüm kasların gerilmesiyle oluşan çarpık bir ifade, çatık kaşlar. okuldan çıkıp otobüs durağına varıncaya dek hiç konuşmadık. durakta otobüsün gelmesini beklerken sağa sola volta atmaya başladı peder. bir iki dakika gezindikten sonra yanıma gelip hayatım boyunca defalarca dinlediğim cümleyi kurdu:
“nasıl edeceğiz?”
iki sene öncesinde abimin istanbul’a üniversite tahsili için gittiği düşünüldüğünde, canım annemin bir evladından daha uzakta kalması, çok içime sinen bir durum değildi. bu sebeple memleketimin en başarılı okulu olan fen lisesi’ni ilk tercih yazdım ve kazandım.
okulu kazanmak gerçekten küçümsenmeyecek bir başarıydı. ama benim içim hiç de huzurla dolmamıştı. zaman içerisinde yaşayacağım sıkıntılar malum olmuştu belki de. allah sevdiği kulunu ara ara zorluklarla sınarmış. bir abimin dediği gibi, bakma güzel kardeşim sen o asalakların sahte saltanatlarına, menfaate dayalı kurulan eğlence sofralarına. onlar kendi cehennemlerini yaratan ve bunu bir yanılsama ile cennetmiş gibi göstermeye çalışan zavallılar. sen rabbine teslim ol!
rabbime tam anlamıyla teslim oldum mu bilemiyorum ama türkiye’de ilk bine girdiğim sınav sonucu kazandığım okulun yurduna babamın sayesinde teslim oldum.
böyle düşünmemiştim. annem yalnız kalmasın isterken şimdi haftanın beş günü ondan ayrı kalacaktım. yatılı kalmak her ne kadar çok tercih etmesem de gocunacağım bir durum değildi. devlet parasız yatılı sınavına zamanında abimin teşviki ile girmiş ve kazanmıştım. bu sayede yurt parası da vermeyecekti peder bey. evde boğaz eksiliyor, servis parası yok, eğitim beleş, hava beleş, su beleş. boş mezar bulsa beleş diye içine yatacak adam için bundan iyisi var mı?
acımasız olduğumu düşünmenizi istemem ama düşünürseniz de eyvallah. ama bir baba bir milyon öğrenci içinde ilk bine giren evladını böyle ödüllendirmemeli. zaten bence ödüllendirmemeli de. ama cezalandırmasa iyiydi, hem de para gibi basit bir araç uğruna.
kayıt günümü çok iyi hatırlıyorum. fen lisesi şehrin dışında, köy kasaba karışımı bir mahalledeydi. okul ve yurt binalarını içine alan yerleşkenin yanında lojmanlar da vardı öğretmenlerin kaldığı. otobüs durağından okula gelene kadar hissettiklerimi hatırlamıyorum. müdürün odasına girdiğimizde bizi sıcak karşılamıştı. peder beyin öğretmen arkadaşı. hakkını yemeyim eğitimci olması sebebiyle okul hayatımda genel olarak sevilen, sayılan, değer verilen biri oldum. tabi bunda benim karakterim ve mizacımın da etkisi büyük. müdür bey ile kısa sohbetin ardından çıkarken babama kayıt parasından bahsetti. babamın yüzü dün gibi aklımda. çamurumsu bir renk, tüm kasların gerilmesiyle oluşan çarpık bir ifade, çatık kaşlar. okuldan çıkıp otobüs durağına varıncaya dek hiç konuşmadık. durakta otobüsün gelmesini beklerken sağa sola volta atmaya başladı peder. bir iki dakika gezindikten sonra yanıma gelip hayatım boyunca defalarca dinlediğim cümleyi kurdu:
“nasıl edeceğiz?”
devamını gör...
5179.
fonda kalp kapakçığıma tıklatan ve içeride kimse var mı diye merak eden sergüzeşt ruhlu bir şarkı var. kalp ve beyin olarak en boş olduğum ve misafir kabul etmediğim bir dönem için talihsiz bir geliş.
kendimden kaybolmak ve biraz dinlenmek istiyorum. kapılarımı kilitlemek anahtarları da imha etmek bir şekilde.
hatırlarsın ben yazardım sen ezberlerdin. genelde sözcükler parmak uçlarımdan dökülürdü, pek zikretmezdim. içimin açıldığı en çiçekli kapıydın belki de ama onu da kapattım.
istemsiz bir hüzün var içimde. istemli olanına rast gelmek mümkünmüş gibi.
tek isteğim bir avuç içi huzur. kanaatkar olmayı kendime öğrettim son yıllarda o yüzden fazlasında gözüm de gönlüm de yok.
kendimi teslim ettiğim ezgiler var. ruhumu alıp devri alem yaptırıyorlar. bitmese mi bu yolculuk?
kendimden kaybolmak ve biraz dinlenmek istiyorum. kapılarımı kilitlemek anahtarları da imha etmek bir şekilde.
hatırlarsın ben yazardım sen ezberlerdin. genelde sözcükler parmak uçlarımdan dökülürdü, pek zikretmezdim. içimin açıldığı en çiçekli kapıydın belki de ama onu da kapattım.
istemsiz bir hüzün var içimde. istemli olanına rast gelmek mümkünmüş gibi.
tek isteğim bir avuç içi huzur. kanaatkar olmayı kendime öğrettim son yıllarda o yüzden fazlasında gözüm de gönlüm de yok.
kendimi teslim ettiğim ezgiler var. ruhumu alıp devri alem yaptırıyorlar. bitmese mi bu yolculuk?
devamını gör...
5180.
babamın anlam veremediğim dengesiz davranışları
annemin bitmek tükenmeyen serzenişleri
duygu durumumun inişleri, çıkışları
anlamsız kılıyor yaşamak çabasını
bir yaşa kadar kaldırıyor zihnin bu yükü
daha kolay üstesinden gelebiliyor
daha çabuk yenileniyor hafıza
üzücü anılar akıl süzgecinde tortular bırakıyor
her tekrarda tortular birikip süzgeci tıkıyor
tekrarlayan kontrolsüz davranışlar
tekrarlayan ve çözüm olmayan serzenişler
süzgeci tamamen akışa kapatıyor
haydi, şimdi akıl verin
akışına bırak deyin...
annemin bitmek tükenmeyen serzenişleri
duygu durumumun inişleri, çıkışları
anlamsız kılıyor yaşamak çabasını
bir yaşa kadar kaldırıyor zihnin bu yükü
daha kolay üstesinden gelebiliyor
daha çabuk yenileniyor hafıza
üzücü anılar akıl süzgecinde tortular bırakıyor
her tekrarda tortular birikip süzgeci tıkıyor
tekrarlayan kontrolsüz davranışlar
tekrarlayan ve çözüm olmayan serzenişler
süzgeci tamamen akışa kapatıyor
haydi, şimdi akıl verin
akışına bırak deyin...
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2
