normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
5321.
yalnızlığın kitabını yazdığım bu sessiz akşamın sonunda, hakedilmiş pulitzer ödülümü alacak olmanın gururu içindeyim.
kimsesiz kalmış gibi, sesler ve nefeslerden bile uzağım bu hüzün dolu akşamda. saatler sanki ağlıyor, halime acıyorlar…
bazen karmaşık düşünce girdabımdan bir parça koparıyorum. belki kopardıkça azalır, azaldıkça biter diye ümit ederek.. bitirmeye çalıştığım her şey gibi aksine çoğalan ve istenmeyen tüy gibi biten düşüncelerle boğuşuyorum yeniden. sanırım, ben, çok sıkıldım.
bazen birine bir şey anlatınca; “kimin kimsen yok mu? yakın arkadaşın falan?” sorusunu alıyorum. insanların yalnızlığa yüklediği anlam bu kadar göreceli olmamalı. elbette var. sevdiklerim ve beni seven insanlarım, elbette var. zannettiğiniz üzere bir yalnızlık değil bu. bu başka türlüsünden. kimim kimsem yok değil ama paylaşmak için o an seni seçtim belki. neyse. anlatmaktan da vazgeçtim artık zaten. sadece sıkılıyorum ve içimdeki daraltıyı nasıl atarım ona kafa yoruyorum şu an.
iyi olsun akşamınız ve akşamlarınız. sevgiyle…
kimsesiz kalmış gibi, sesler ve nefeslerden bile uzağım bu hüzün dolu akşamda. saatler sanki ağlıyor, halime acıyorlar…
bazen karmaşık düşünce girdabımdan bir parça koparıyorum. belki kopardıkça azalır, azaldıkça biter diye ümit ederek.. bitirmeye çalıştığım her şey gibi aksine çoğalan ve istenmeyen tüy gibi biten düşüncelerle boğuşuyorum yeniden. sanırım, ben, çok sıkıldım.
bazen birine bir şey anlatınca; “kimin kimsen yok mu? yakın arkadaşın falan?” sorusunu alıyorum. insanların yalnızlığa yüklediği anlam bu kadar göreceli olmamalı. elbette var. sevdiklerim ve beni seven insanlarım, elbette var. zannettiğiniz üzere bir yalnızlık değil bu. bu başka türlüsünden. kimim kimsem yok değil ama paylaşmak için o an seni seçtim belki. neyse. anlatmaktan da vazgeçtim artık zaten. sadece sıkılıyorum ve içimdeki daraltıyı nasıl atarım ona kafa yoruyorum şu an.
iyi olsun akşamınız ve akşamlarınız. sevgiyle…
devamını gör...
5322.
çelişki gibi görünür ama aslında aşk; yanlız başına da mutlu olabilen insanların yaşayabildikleri bir ilişki türüdür.
devamını gör...
5323.
karma o kadar saçma sapan bir hal aldı son dönemlerde benim için abdestsiz değilim üstüne üstlük.
07.08.2025 tarihinde sokaktan geçen çöp kamyonu arabamın sol tarafını çizdi ve aynayı kırdı.
11.08.2025 tarihinde ise 5 yıllık ilişkimi 3 yıldır sürekli aldatıldığımı öğrenmem sebebi ile bitirdim.
17.08.2025 tarihinde ise bir anda apandist ameliyatı oldum apar topar.
26.08.2025 tarihinde kafama saksı düştü evet yolda yürürken bir apartmanın 3.katından kafama saksı düştü 2 gün hastanede kaldım.
02.09.2025 tarihinde sokak köpekleri kovaladı tam 1 km koştum en son askerde koşmuştum.
07.09.2025 tarihinde ise patronun şımarık kızını reddettiğim için işten kovuldum.
11.09.2025 tarihinde bu sefer arabama park edeceğim derken 15 yaşında çocuk arkadan bindirdi.
17.09.2025 tarihinde ise evime hırsız girip en sevdiğim montumu ve ayakkabımı çaldı evde ne para ne telefon ne bilgisayar...vs bulamayınca.
23.09.2025 tarihinde ise hiç alakam olmayan bir sokak kavgasının ortasında kaldım iki kadın saç baş yoluyorlardı polis tanık olarak beni aldı.
01.10.2025 tarihinde ise bu sefer ütü yaparken daldım en güzel gömleğimi yaktım.
10.10.2025 tarihinde bu sefer karşı komşum eşi şehir dışanda diye sevgilisini eve getirmiş kadın bunları basınca benim kapının önünde duran ayakkabılığı kırdı ayakkabılarımı 6 kat aşağıdan topladım.
bu aralar gıcık kaptığınız kim varsa el vermeye hazırım.
07.08.2025 tarihinde sokaktan geçen çöp kamyonu arabamın sol tarafını çizdi ve aynayı kırdı.
11.08.2025 tarihinde ise 5 yıllık ilişkimi 3 yıldır sürekli aldatıldığımı öğrenmem sebebi ile bitirdim.
17.08.2025 tarihinde ise bir anda apandist ameliyatı oldum apar topar.
26.08.2025 tarihinde kafama saksı düştü evet yolda yürürken bir apartmanın 3.katından kafama saksı düştü 2 gün hastanede kaldım.
02.09.2025 tarihinde sokak köpekleri kovaladı tam 1 km koştum en son askerde koşmuştum.
07.09.2025 tarihinde ise patronun şımarık kızını reddettiğim için işten kovuldum.
11.09.2025 tarihinde bu sefer arabama park edeceğim derken 15 yaşında çocuk arkadan bindirdi.
17.09.2025 tarihinde ise evime hırsız girip en sevdiğim montumu ve ayakkabımı çaldı evde ne para ne telefon ne bilgisayar...vs bulamayınca.
23.09.2025 tarihinde ise hiç alakam olmayan bir sokak kavgasının ortasında kaldım iki kadın saç baş yoluyorlardı polis tanık olarak beni aldı.
01.10.2025 tarihinde ise bu sefer ütü yaparken daldım en güzel gömleğimi yaktım.
10.10.2025 tarihinde bu sefer karşı komşum eşi şehir dışanda diye sevgilisini eve getirmiş kadın bunları basınca benim kapının önünde duran ayakkabılığı kırdı ayakkabılarımı 6 kat aşağıdan topladım.
bu aralar gıcık kaptığınız kim varsa el vermeye hazırım.
devamını gör...
5324.
düğününe tam 1 hafta kalmıştı. kel, göbekli, sakar ama bir o kadar da ben bu kez her şeyi doğru yapacağım ve güzel olacak kararlılığıyla dolu şerruh, sabah erkenden kalkıp aynanın karşısına geçti.
bir hafta sonra evleniyorum lan... kim derdi? dedi kendi yansımasına gülümseyerek.
aynadaki göbek ise sanki onunla alay edercesine evleniyorsun ama hala ben buradayım diyordu.
o sırada bilindik bir mağazadan alınan kargo geldi. büyük bir kutu.
üzerinde kocaman harflerle yazıyordu:
damatlık şerruh bey’in dikkatine tam ölçümler yapılmamıştı...
ama şerruh’un içinde merak adlı o küçük şeytan hemen fısıldadı:
bir dene, ne olacak ki? belki tam üstüne oturur, belki de film sahnesi gibi ayna karşısında prova yaparsın.
şerruh da dayanamayıp kutuyu açtı.
içinden ışıl ışıl bir damatlık çıktı:
parlak kumaş, jilet gibi ütü…
elini sürdü “ooo” dedi, ben bununla yürüsem, düğün değil moda haftası olur..
şişman modellerin moda haftası
ve işte o an...
kader tamam, eğlence başlasın dedi. biliyordu bizim hıyarı....
pantolonu giymeye çalışırken sağ ayağını geçirip sol ayağını da sokmak isterken dengesini kaybetti.
bir çat sesiyle yere düştü. totosu incindi...
damatlığın pantolonu ortadan yırtıldı.
kumaş değil, sanki gururu yırtılmıştı şerruh’un.
ama durmadı, üst kısmını giydi, neyse, üstüm güzel dedi.
ceket düğmelerini iliklemek isterken göbeği dur orada dedi.
bir pıt sesiyle düğme fırladı, odanın öbür ucundaki aynayı çat diye kırdı.
ayna da son darbeyi vurdu:
yedi yıl uğursuzluk, damat bey ama uğursuzluk aynaya seninle muhattap olduğu için....
telaşla ceketi çıkarırken kollar sıkıştı, koltuk altı yırtıldı.
şerruh ter içinde kalmıştı.
o an kapı çaldı.
kapıda nişanlısı vardı.
şerruh, damatlığı denedin mi? dedi merakla.
şerruh, panikle elbisesinin arkasını saklayarak yok, yok denemedim, sadece kutusuna baktım dedi.
tam o sırada yırtık pantolonun arkasından bir iplik sarktı,
ama nişanlısı fark etti.
gülmemek için dudağını ısırdı ama başaramadı.
sen damat değil, felaket mümessilisin dedi kahkahayla.
şerruh da çaresiz gülümsedi totosunda geçmeyen sızı ile ben sadece prova yaptım… kıyafet değil, sabrımı denedim.
sonra bir sessizlik oldu.
nişanlısı yarı sevinç yarı keder gözyaşlarını silerken, bir hafta kaldı, lütfen başka bir şey deneme yapma ,sadece nefes al, yeter dedi.
şerruh başını salladı.
ama içinden bir ses hala fısıldıyordu:
damatlığın yedek parçası olsa iyi olur.
bir hafta sonra evleniyorum lan... kim derdi? dedi kendi yansımasına gülümseyerek.
aynadaki göbek ise sanki onunla alay edercesine evleniyorsun ama hala ben buradayım diyordu.
o sırada bilindik bir mağazadan alınan kargo geldi. büyük bir kutu.
üzerinde kocaman harflerle yazıyordu:
damatlık şerruh bey’in dikkatine tam ölçümler yapılmamıştı...
ama şerruh’un içinde merak adlı o küçük şeytan hemen fısıldadı:
bir dene, ne olacak ki? belki tam üstüne oturur, belki de film sahnesi gibi ayna karşısında prova yaparsın.
şerruh da dayanamayıp kutuyu açtı.
içinden ışıl ışıl bir damatlık çıktı:
parlak kumaş, jilet gibi ütü…
elini sürdü “ooo” dedi, ben bununla yürüsem, düğün değil moda haftası olur..
şişman modellerin moda haftası
ve işte o an...
kader tamam, eğlence başlasın dedi. biliyordu bizim hıyarı....
pantolonu giymeye çalışırken sağ ayağını geçirip sol ayağını da sokmak isterken dengesini kaybetti.
bir çat sesiyle yere düştü. totosu incindi...
damatlığın pantolonu ortadan yırtıldı.
kumaş değil, sanki gururu yırtılmıştı şerruh’un.
ama durmadı, üst kısmını giydi, neyse, üstüm güzel dedi.
ceket düğmelerini iliklemek isterken göbeği dur orada dedi.
bir pıt sesiyle düğme fırladı, odanın öbür ucundaki aynayı çat diye kırdı.
ayna da son darbeyi vurdu:
yedi yıl uğursuzluk, damat bey ama uğursuzluk aynaya seninle muhattap olduğu için....
telaşla ceketi çıkarırken kollar sıkıştı, koltuk altı yırtıldı.
şerruh ter içinde kalmıştı.
o an kapı çaldı.
kapıda nişanlısı vardı.
şerruh, damatlığı denedin mi? dedi merakla.
şerruh, panikle elbisesinin arkasını saklayarak yok, yok denemedim, sadece kutusuna baktım dedi.
tam o sırada yırtık pantolonun arkasından bir iplik sarktı,
ama nişanlısı fark etti.
gülmemek için dudağını ısırdı ama başaramadı.
sen damat değil, felaket mümessilisin dedi kahkahayla.
şerruh da çaresiz gülümsedi totosunda geçmeyen sızı ile ben sadece prova yaptım… kıyafet değil, sabrımı denedim.
sonra bir sessizlik oldu.
nişanlısı yarı sevinç yarı keder gözyaşlarını silerken, bir hafta kaldı, lütfen başka bir şey deneme yapma ,sadece nefes al, yeter dedi.
şerruh başını salladı.
ama içinden bir ses hala fısıldıyordu:
damatlığın yedek parçası olsa iyi olur.
devamını gör...
5325.
bu leş düzenin içinde temiz kalabilmiş bir avuç insanın hatrına;
dönme artık kaypak dünya.
dönme ki dökülsün kirlerin, temizlensin her köşen. nefes olsun bitkilere, yuva olsun hayvanlara.
saltanatını ebedi sananlara, garibin lokmasında gözü olanlara; ibretlik bir ders olsun diye;
dönme artık kaypak dünya.
dönme artık kaypak dünya.
dönme ki dökülsün kirlerin, temizlensin her köşen. nefes olsun bitkilere, yuva olsun hayvanlara.
saltanatını ebedi sananlara, garibin lokmasında gözü olanlara; ibretlik bir ders olsun diye;
dönme artık kaypak dünya.
devamını gör...
5326.
24 yaşındayım ve bir kız çocuğum var hayatım hiç bu kadar anlamlı olmamıştı
her gün şükür ediyorum rabbim onu bana nasip etti diye
sanki içimdeki boşluk dolmuş yaralarım iyileşmiş ve ben bambaşka bir insan olmuşum
yaşamak için bir nedenim var ve ona güzel bir hayat borçluyum....:)
her gün şükür ediyorum rabbim onu bana nasip etti diye
sanki içimdeki boşluk dolmuş yaralarım iyileşmiş ve ben bambaşka bir insan olmuşum
yaşamak için bir nedenim var ve ona güzel bir hayat borçluyum....:)
devamını gör...
5327.
benim adım... önemli değil. zaten kimse hikayenin sonunu merak etmedi.
hep nasılsın? dediler, ama tamamlandın mı? diyen çıkmadı.
ben, yarım hikayelerin koleksiyoncusuyum.
biri bakarız deyip kayboldu, diğeri daha hazır değilim deyip başkasıyla evlendi.
ben de bir köşede oturup tamam dedim ama içimden lan keşke bitseydik geçirdim.
bir kadına roman yazmak istedim, o bana hikaye bile fazla dedi.
bir işe girdim, üç ay sonra şirket küçülmeye gitti bahanesiyle beni büyüttüler:
büyüyen şey sadece travmam oldu.
artık neye başlasam acaba yine yarım mı kalacak? diye düşünüyorum.
geçen gün çay demledim, o bile ılık kaldı.
kettle bile tamamlayamadı beni.
içimde bir roman var diyorum, kader bana öykücü ol, fazla derine inme diyor.
her cümlenin sonunda bir virgül koymuşum sanki, bitiremiyorum.
yarım kalan ilişkiler, ertelenen hayaller, gönderilmeyen mesajlar…
hepsi içimde taslaklar klasöründe bekliyor.
ama ben pes etmiyorum!
artık yarım kalanları sahipleniyorum.
eksik kalan duygularımı çerçeveletip duvara astım;
altına da yazdım: bitmemişlik de bir sanattır.
ve şimdi, sayın hayat:
ya beni tam öldür, ya da şu hikayeyi adam gibi bitir.
çünkü devamı gelecek yazısı görmeye doydum.
hep nasılsın? dediler, ama tamamlandın mı? diyen çıkmadı.
ben, yarım hikayelerin koleksiyoncusuyum.
biri bakarız deyip kayboldu, diğeri daha hazır değilim deyip başkasıyla evlendi.
ben de bir köşede oturup tamam dedim ama içimden lan keşke bitseydik geçirdim.
bir kadına roman yazmak istedim, o bana hikaye bile fazla dedi.
bir işe girdim, üç ay sonra şirket küçülmeye gitti bahanesiyle beni büyüttüler:
büyüyen şey sadece travmam oldu.
artık neye başlasam acaba yine yarım mı kalacak? diye düşünüyorum.
geçen gün çay demledim, o bile ılık kaldı.
kettle bile tamamlayamadı beni.
içimde bir roman var diyorum, kader bana öykücü ol, fazla derine inme diyor.
her cümlenin sonunda bir virgül koymuşum sanki, bitiremiyorum.
yarım kalan ilişkiler, ertelenen hayaller, gönderilmeyen mesajlar…
hepsi içimde taslaklar klasöründe bekliyor.
ama ben pes etmiyorum!
artık yarım kalanları sahipleniyorum.
eksik kalan duygularımı çerçeveletip duvara astım;
altına da yazdım: bitmemişlik de bir sanattır.
ve şimdi, sayın hayat:
ya beni tam öldür, ya da şu hikayeyi adam gibi bitir.
çünkü devamı gelecek yazısı görmeye doydum.
devamını gör...
5328.
kafanda idealize ettiğin adamın aslında öyle biri olmadığını fark ettiğin an öyle bi rahatlama yaşıyorsun ki.
evet önce bi hayal kırıklığı hissi geliyor. ama sonra kafanda bitiyor. kafanda bitince gönlünde de bitiyor ve bırakıyorsun. salıyorsun. sana yük olmuyor artık o.
allahım ne güzel bir his.
çünkü ben nefret ederken bile sırtımda taşıyordum onu.
neden?
niye sevmedi?
seviyor da çaktıramıyor mu?
aslında hoşlanıyor da söyleyemiyor ya.
ince biri değil tamam ama kötü biri de değil.
vs
vs
vs
ama sonra bi bakıyorsun.
dümdüz mal.
dümdüz.
ing ming yok.
akarsız kokarsız.
safi gerizekalı.
bu adamı kafamda taşıyacak yerim bile yok diyorsun. salıyorsun gidiyor.
kuş gibiyim.
evet önce bi hayal kırıklığı hissi geliyor. ama sonra kafanda bitiyor. kafanda bitince gönlünde de bitiyor ve bırakıyorsun. salıyorsun. sana yük olmuyor artık o.
allahım ne güzel bir his.
çünkü ben nefret ederken bile sırtımda taşıyordum onu.
neden?
niye sevmedi?
seviyor da çaktıramıyor mu?
aslında hoşlanıyor da söyleyemiyor ya.
ince biri değil tamam ama kötü biri de değil.
vs
vs
vs
ama sonra bi bakıyorsun.
dümdüz mal.
dümdüz.
ing ming yok.
akarsız kokarsız.
safi gerizekalı.
bu adamı kafamda taşıyacak yerim bile yok diyorsun. salıyorsun gidiyor.
kuş gibiyim.
devamını gör...
5329.
yakın bir erkek arkadaşım bana " kurtlar vadisi izlediğini tanıştığın erkeklere söyleme" dedi. çünkü erkekler daha önce bunun hayatındaki biri izletmiştir diye düşünüyormuş ve sevgilileri bunu ( sanki bu seks tövbe estağfirullah) yaşamasın, işte ilk kez birlikte izlemiş olsunlar falan istiyorlarmış.. gerizekalılığın kaçıncı level ı bu? ben de bu televizyon gündüz kuşağı programına çıkan evliler nasıl çıkıyor diyordum. anlamış oldum. hani kriter daha önce kurtlar vadisi izlemek olunca normal olabilir bunlar...
devamını gör...
5330.
insanın insana benzemezliği gibi ilişkilerinde benzersizliği çok cansıkıcı.
insan sayısının yarısı kadar 'ilişki' sayısı olması ilişkilerin analizine katkı yapamaz mı? hıı azcık olsun...
insan sayısının yarısı kadar 'ilişki' sayısı olması ilişkilerin analizine katkı yapamaz mı? hıı azcık olsun...
devamını gör...
5331.
aşk dedikleri şeyin gözü körmüş. eyvallah. ama kimse demedi ki bu kadar da optik sinir çürümesi olur mu? kadın beni terk etti, hala gülümsüyor diye belki beni hala seviyor diye düşündüm. körlüğün böylesi, retinanın değil, ruhun sorunudur. ben artık aynada bile kendimi göremiyorum ama o hala ruh eşi arıyor. ruhun kalmadı be kadın, hangi eşten bahsediyorsun?
aşkın kulağı da sağırmış. yine eyvallah. ama bu kadar mı duymamak olur? seni seviyorum dedim, o ne diyorsun anlamadım dedi. dedim herhalde yankı yaptı, bir daha dedim. sonra öğrendim, onun kulağı sağır değilmiş, sadece mantığı aktifmiş. mantığı açınca beni kapatmış.
bir de midesi bozuk diyorlar aşkın… aha orası tam isabet! ben de onun yüzünden gastrit oldum zaten. her ayrılıktan sonra yanma, ekşime, bulantı... sanki midemde kelebekler değil, ikinci el aşkların posası dolaşıyor. kusasım geliyor ama duygusal atıklar cam şişede birikiyor iade edilmiyor, dönüşüm de yok.
kısacası aşk, bir organlar mezarlığı. gözü kör, kulağı sağır, midesi bulanmış bir mahlûk. bir tek dili çalışıyor o da yalanda profesör olmuş.
ben farklıyım diyor.
evet, farklısın. çünkü diğer yalanlar sabah kusuluyor, sen sindirim sistemime yerleşip kalıcı hasar bırakıyorsun.
ben artık sevmeyi, tıpkı son kullanma tarihi geçmiş konserve gibi rafta unutuyorum. açarsam zehirler, kapalı dursa içim rahat.
aşk bir hastalıksa, ben artık bağışıklık kazandım.
ama hala anlamadım:
bu kadar kör, sağır, mide bozuk bir varlık nasıl oluyor da hala insanları birbirine yapıştırıyor?
muhtemelen yapışkan, aşk değil… mide asidi.
aşkın kulağı da sağırmış. yine eyvallah. ama bu kadar mı duymamak olur? seni seviyorum dedim, o ne diyorsun anlamadım dedi. dedim herhalde yankı yaptı, bir daha dedim. sonra öğrendim, onun kulağı sağır değilmiş, sadece mantığı aktifmiş. mantığı açınca beni kapatmış.
bir de midesi bozuk diyorlar aşkın… aha orası tam isabet! ben de onun yüzünden gastrit oldum zaten. her ayrılıktan sonra yanma, ekşime, bulantı... sanki midemde kelebekler değil, ikinci el aşkların posası dolaşıyor. kusasım geliyor ama duygusal atıklar cam şişede birikiyor iade edilmiyor, dönüşüm de yok.
kısacası aşk, bir organlar mezarlığı. gözü kör, kulağı sağır, midesi bulanmış bir mahlûk. bir tek dili çalışıyor o da yalanda profesör olmuş.
ben farklıyım diyor.
evet, farklısın. çünkü diğer yalanlar sabah kusuluyor, sen sindirim sistemime yerleşip kalıcı hasar bırakıyorsun.
ben artık sevmeyi, tıpkı son kullanma tarihi geçmiş konserve gibi rafta unutuyorum. açarsam zehirler, kapalı dursa içim rahat.
aşk bir hastalıksa, ben artık bağışıklık kazandım.
ama hala anlamadım:
bu kadar kör, sağır, mide bozuk bir varlık nasıl oluyor da hala insanları birbirine yapıştırıyor?
muhtemelen yapışkan, aşk değil… mide asidi.
devamını gör...
5332.
karalancak bir şey yok
defter de yok
kalem de yok
defter de yok
kalem de yok
devamını gör...
5333.
bir veda olsaydı bu..
aylardan hazan, vakit tüm sevdiklerinden koptuğun an..
kim koşardı ilk, sen sendelerken tutmak için?
ya öyle biri hiç olmadıysa...
vakit gece… ve tanıdığın herkese bir gülümsemeyle veda vakti...
sonra kapılar kapanır birer birer,
ışıklar söner, sokaklar susar..
yalnızlık bile senden usanır bazen,
çünkü sen ona fazla tanıdıksındır..
her adımın yankısı seni ele verir,
her nefesin bir itiraf gibi düşer karanlığa..
bir sandalye, bir sigara, bir sessizlik..
hepsi seni tanır artık,
ve hiçbirinin şaşırma hakkı kalmamıştır..
ve sen…
herkese gülümseyip veda ederken
bir tek kendine bakamazsın..
çünkü bilirsin
o bakışta kalanın adı, artık hiçbir dilde karşılık bulmaz..
son cümle düşer dudağından,
bir ağıt gibi ağır, bir nefes kadar kısa..
ardından sessizlik gelir…
öyle derin, öyle keskin bir sessizlik ki
ne yankı kalır, ne ses..
sadece boşluk,
kendini bile yutan bir karanlık gibi uzanır önünde..
ve dünya, seni duymadan
bir kez daha dönmeye devam eder...
aylardan hazan, vakit tüm sevdiklerinden koptuğun an..
kim koşardı ilk, sen sendelerken tutmak için?
ya öyle biri hiç olmadıysa...
vakit gece… ve tanıdığın herkese bir gülümsemeyle veda vakti...
sonra kapılar kapanır birer birer,
ışıklar söner, sokaklar susar..
yalnızlık bile senden usanır bazen,
çünkü sen ona fazla tanıdıksındır..
her adımın yankısı seni ele verir,
her nefesin bir itiraf gibi düşer karanlığa..
bir sandalye, bir sigara, bir sessizlik..
hepsi seni tanır artık,
ve hiçbirinin şaşırma hakkı kalmamıştır..
ve sen…
herkese gülümseyip veda ederken
bir tek kendine bakamazsın..
çünkü bilirsin
o bakışta kalanın adı, artık hiçbir dilde karşılık bulmaz..
son cümle düşer dudağından,
bir ağıt gibi ağır, bir nefes kadar kısa..
ardından sessizlik gelir…
öyle derin, öyle keskin bir sessizlik ki
ne yankı kalır, ne ses..
sadece boşluk,
kendini bile yutan bir karanlık gibi uzanır önünde..
ve dünya, seni duymadan
bir kez daha dönmeye devam eder...
devamını gör...
5334.

üzerinde yürümesi çok zordu başlarda. geleceği düşünüp heyecanlanırsan ya da geçmişi düşünüp üzülerek anda kalmazsan düşüyorsun. kibirli düşünceler kafaya girdiği dakika düşüyorsun. yandan geçen sexapel kadından odağı almak lazım düşmemek için. endişe, kaygı, anksiyete varsa yine düşüyorsun.
düşmekten korkarsan da düşüyorsun. anda kalmak lazım yürüyebilmek için. dengeyi korumanın yolu odaklanmaktan geçiyor. bir sonraki seviyede yanındaki, işaret parmağı ile omzuna dokunuyor. bilmediğin bir kas grubunu çalıştırıyorsun dengede kalmak için.
iş, arkadaş seçimlerin, hayatın içinde yaşanan kötü gelişmeler ve acılar, işaret parmağının uyguladığı kuvvet oluyor. demir ise hayat. demirin üzerinde yürümenin en kolay yolu bir omuzdan destek almak.

bir amaç olmalı yürümeyi anlamlı yapmak için. biraz daha kendi içine bakarsan, tek ayak üzerinde de çok rahat yürünebileceğini hatırlıyorsun zaten. tek yapmak gereken işaret parmaklarından kurtulmak ve bir zaman düşeceğini bilerek dengenin tadını çıkarmak.
devamını gör...
5335.
sabahları gün doğmadan uyanırım… ama sakın ne güzel, günü erkenden karşılıyor falan deme. benim için gün doğumu, sadece güneşin bana hadi bakalım, yine geldim diye alay etmesidir. yüzümde sıfır mimik, ruhumda eksilerde motivasyon… alarm çalar, ben de içimden keşke kapatsam ama ömür boyu uyusam derim.
kahvaltı yaparken bile yüzümdeki ifade, sanki peynir,zeytin yerine vergi bildirimi koymuşlar gibi. ama kahvaltı bitince… işler başlar. trafik! ah o trafik... okula yetişmek için çektiğim çile . orada sabrımın sınırlarını değil, sabrımın mezar taşını görürüm. direksiyon başında öyle bir insan oluyorum ki, arabam bile beni uyarıyor: kardeşim, sakin ol, ben bile korktum.
okula varınca ise yoğunluk denen şeyle yüzleşiyorum. dersler zor , notlar yığılı önümde ve herkes benden mucize bekliyor. içimden benim adım süleyman değil, ama taş üstüne taş koyuyorum diye söyleniyorum. ders notlarına bakarken bazen onunla göz göze geliyoruz. o da biliyor, ben de biliyorum: aramızda sevgi değil, mecburiyet var.
ama… günün sonunda biri var. o beni görüyor, anlamıyor belki ama seviyor.
trafikteki öfkem, okuldaki sinirim, sabahki suratsızlığım… hepsi onun nasılsın canım? mesajıyla eriyor.
ben de cevap yazıyorum: iyiyim.
oysa içimden sen olmasan ben çoktan birkaç kişiye dalmıştım demek geliyor.
kısacası, ben sabahları suratsız, gün içinde sinirli, akşamları ise aşktan eriyen bir insanım.
hayat beni yoruyor ama o…
o bana iyi ki varsın dedikçe, ben ertesi sabah o lanet alarmı bir kez daha erteliyorum, gülümseyerek.
yarım saniyeliğine.
kahvaltı yaparken bile yüzümdeki ifade, sanki peynir,zeytin yerine vergi bildirimi koymuşlar gibi. ama kahvaltı bitince… işler başlar. trafik! ah o trafik... okula yetişmek için çektiğim çile . orada sabrımın sınırlarını değil, sabrımın mezar taşını görürüm. direksiyon başında öyle bir insan oluyorum ki, arabam bile beni uyarıyor: kardeşim, sakin ol, ben bile korktum.
okula varınca ise yoğunluk denen şeyle yüzleşiyorum. dersler zor , notlar yığılı önümde ve herkes benden mucize bekliyor. içimden benim adım süleyman değil, ama taş üstüne taş koyuyorum diye söyleniyorum. ders notlarına bakarken bazen onunla göz göze geliyoruz. o da biliyor, ben de biliyorum: aramızda sevgi değil, mecburiyet var.
ama… günün sonunda biri var. o beni görüyor, anlamıyor belki ama seviyor.
trafikteki öfkem, okuldaki sinirim, sabahki suratsızlığım… hepsi onun nasılsın canım? mesajıyla eriyor.
ben de cevap yazıyorum: iyiyim.
oysa içimden sen olmasan ben çoktan birkaç kişiye dalmıştım demek geliyor.
kısacası, ben sabahları suratsız, gün içinde sinirli, akşamları ise aşktan eriyen bir insanım.
hayat beni yoruyor ama o…
o bana iyi ki varsın dedikçe, ben ertesi sabah o lanet alarmı bir kez daha erteliyorum, gülümseyerek.
yarım saniyeliğine.
devamını gör...
5336.
bu şarkı çaldı bir anda nedense zaten yalnızlığımla mutlu iken
çok haklı demiş ayşegül aldinç reyiz ulan yar olup üzülüp yar yar diye cankan şarkısı söylemektense.
kendim için bu devirde güvenilecek kadın nerede ? arkadaş hepsini kapmış olamazlar diyordum anladım kapmışlar yeni mottom ise kadınlara güven olmaz.
devamını gör...
5337.
10 senelik ilişkim ha bitti ha bitecek derken tamamen bitti, tamamen koptuk. oturduğumuz evden bile taşındım. yönünü yolunu şaşırmış, yağmurda ıslanmış sokak itleri gibiyim aynı. kendimi de doğrudan sahipsiz, kimsesiz bir sokak iti gibi hissediyorum. yatağa yatınca uyuyamıyorum. uyursam yataktan kalkmak istemiyorum. sanki sırtlanlar ben hala canlıyken ciğerlerimi yiyorlar. paramparçayım, atomlarıma ayrılıyorum... geberiyorum...
devamını gör...
5338.
5339.
anlatılacak çok şeyin birikmesiyle oluşan anlatamamazlık var üzerimde. ayıp olmasa sessizce uzaklaşmak istiyorum. zoraki cevaplardan nefret ediyorum. uzun uzun yazamıyorum. yazasım yoksa da yazmıyorum.
devamını gör...
5340.
bazen hayat, sanki bitmeyecekmiş gibi uzayıp giden bir yol gibi seriliyor önüme. her adımımda ilerliyorum belki ama menzil hiç görünmüyor. yürüyorum yürüyorum ve sanki o yol, ben ilerledikçe daha da uzuyor. omuzlarımdaki yük ağır, ayaklarım yorgun. bu sonsuzluğa doğru atılan her adımda, içimde bir yerlerde derin bir çaresizlik hissi kök salıyor. kendimi bu karmaşanın ortasında bilmiş hissediyorum. sanki her şeyi, olacakları, neden bu durumda olduğumu biliyorum ama bu bilgi, elimi kolumu bağlıyor. ne yapacağımı bilmemek değil bu, daha çok yapacak gücü bulamamak. içimdeki enerji çekilmiş, ruhum boşalmış gibi. tamamen tükenmiş durumdayım.
nasıl desem... kendimi solmuş bir çiçek gibi hissediyorum. bir zamanlar canlı, renkli ve hayat dolu olan o çiçek, şimdi boynunu bükmüş, yaprakları kurumuş. sulansam da canlanmayacakmış, güneşi görsem de yeşermeyecekmiş gibi. sanki doğmayacak güneş gibi, sanki yeşermeyecek toprak gibi... o insanlar... etrafımdaki insanlar... onlarla ilgili düşündüğümde, onlara yük olduğumu, onları sıktığımı hissediyorum. gözlerindeki o yorgun ifadeyi ya da uzaklaşan adımları gördükçe, en iyisinin yalnız kalmak olduğuna inanıyorum. zaten çoğu zaman insansız bir hayatı yaşadığımı düşünüyorum. bir kalabalığın içinde bile yalnızlık, en yakın arkadaşım olmuş durumda. sanki görünmez bir fanusun içindeyim ve kimse oraya ulaşamıyor. çok kırılıyorum bu duruma. kırıldıkça, içime kapanıyorum. ve en kötüsü, her seferinde dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum "bu benim hatamdı" diyorum. belki ben yanlış bir şey yaptım, belki benim enerjim fazla geldi, belki de ben doğru yerde değildim. bütün suçu, bütün ağırlığı omuzlarıma alıyorum. oysa taşıyamayacak kadar yoruldum artık.
gerçekten yoruldum çok. her şeyi taşımaktan, her şeyi anlamlandırmaya çalışmaktan, her seferinde yeniden ayağa kalkma çabasından... bu sonsuz koşuşturma, bu duygusal iniş çıkışlar beni bitirdi. bütün gücüm, bütün neşem elimden alınmış gibi. sadece dinlenmek, sadece bu ağır hislerin altından kalkmak istiyorum ama o bitmeyen yol buna izin vermiyor sanki.
kalbim acıyor. çok yoruldum işte...
çok...
nasıl desem... kendimi solmuş bir çiçek gibi hissediyorum. bir zamanlar canlı, renkli ve hayat dolu olan o çiçek, şimdi boynunu bükmüş, yaprakları kurumuş. sulansam da canlanmayacakmış, güneşi görsem de yeşermeyecekmiş gibi. sanki doğmayacak güneş gibi, sanki yeşermeyecek toprak gibi... o insanlar... etrafımdaki insanlar... onlarla ilgili düşündüğümde, onlara yük olduğumu, onları sıktığımı hissediyorum. gözlerindeki o yorgun ifadeyi ya da uzaklaşan adımları gördükçe, en iyisinin yalnız kalmak olduğuna inanıyorum. zaten çoğu zaman insansız bir hayatı yaşadığımı düşünüyorum. bir kalabalığın içinde bile yalnızlık, en yakın arkadaşım olmuş durumda. sanki görünmez bir fanusun içindeyim ve kimse oraya ulaşamıyor. çok kırılıyorum bu duruma. kırıldıkça, içime kapanıyorum. ve en kötüsü, her seferinde dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum "bu benim hatamdı" diyorum. belki ben yanlış bir şey yaptım, belki benim enerjim fazla geldi, belki de ben doğru yerde değildim. bütün suçu, bütün ağırlığı omuzlarıma alıyorum. oysa taşıyamayacak kadar yoruldum artık.
gerçekten yoruldum çok. her şeyi taşımaktan, her şeyi anlamlandırmaya çalışmaktan, her seferinde yeniden ayağa kalkma çabasından... bu sonsuz koşuşturma, bu duygusal iniş çıkışlar beni bitirdi. bütün gücüm, bütün neşem elimden alınmış gibi. sadece dinlenmek, sadece bu ağır hislerin altından kalkmak istiyorum ama o bitmeyen yol buna izin vermiyor sanki.
kalbim acıyor. çok yoruldum işte...
çok...
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2
