961.
ailemi özledim hem de çok... o kadar çok ki özlemleri içimi kavuruyor. ağlamaktan helak oldum. pandemiden dolayı 1.5 senedir görmedim babamları. bilet aldım gitmek istedim yanlarına her şeye rağmen. fakat pek dikkatli değiller hijyen konusunda, aşı bile olmamışlar henüz. ben yalnız gitsem neyse de minik bir çocuğum var ona bir şey olur diye endişeleniyorum. bileti iptal ettiğimden beri ağlıyorum işte. ne olurdu biraz dikkatli olsalardı sanki. hiç mi özlemedi onlar da beni?
devamını gör...
962.
bir paragraf bile yazamayacak kadar tükenmişti zihni. yıllarca durmadan yazmıştı fakat o yangının olduğu gece, yazdıklarıyla beraber silinmişti dünyadan. kül olmuştu adeta. o anları hatırlayınca yangından kalan sağ bileğindeki yanık izi sızlamaya başladı ve birer birer akın etti zihnine o gece yaşananlar. anıların aniden zihnini doldurmasını yüreği belli ki kaldıramamıştı, titremeye başladı ve elindeki çakmağı benzinle ıslanmış zemine atıp bu sefer ailesini görmeyi diledi.
devamını gör...
963.
dünyaya geleli 35 yıl olmuş

yolu yarıladın desene

sanmam, yolda olduğumuza inanırım fakat yolun başlangıcı ile sonu arasında bir nefesten fazlasının olduğuna inanmam. dolayısıyla bana göre bu yolun yarısı diye bir sey olamaz.

boş yapıyorsun, yaşlanıyorsun, kabul et

bedenimdeki çürümenin hızlandığını kabul ediyorum, değişimi, dönüşmeyi. yalnız ilk çocukluk yıllarımda koşmaktan nasıl heyecan duyuyorsam bugün de aynı heyecanı duyuyorum. bir güler yüz bir tatlı söz beni o yıllarda nasıl mesud ediyorsa bugün de öyle. böylelikle, dostum, yaşlandığım konusunda seninle aynı fikirde değilim.

normal konuşmayı hiç bir zaman beceremedin, hep alangirli laflar.

normalden ne anlıyorsun?

ne anlaması. çoban rüstem gibi konuşmuyorsun işte. kasap hasan gibi de, manifaturacı hulusi bey gibi de. hep başka havalar var senin konuşmanda. biliyordum ben zaten sen o felsefe mi nedir onu okumaya gittiğin gün biliyordum başka başka halların olacağını.

iki çay söyle de senin hallarını konuşalım madem.

çay içerim amma hal filan sorma bana.

o niye o

zalımın kızı boşuna umutlanma sana varmam ben dedi. şehirli biriyle evlenip bu kasabadan gidecekmiş.

desene asıl sen yaşlanmaya başlamışsın, kara sevda adamı yer bitirir

essah diyon. yok mu bunun çaresi

var tabi, olmaz mı.
devamını gör...
964.
sevgilim, gitmenin en güzel yanı döndüğünde seni kimin ne kadar beklediğini görmektir. beklemek ise dönecek olana verilen kıymet kadar. bazen bekler insan, usanmaz. diyorum ki en güzel ben giderim. bir yerlerde birileri bir şey kaybedecekse, en iyi ben kaybederim. anlıyor musun?
devamını gör...
965.
sanrıım artık deftere yazacak yaşı ve saati geçtik aklımızdan geçenleri klavyenin tuşlarına bsarak yazıyoruz. öyle bir durum ki akli melekelerin yardımı ollursa. benim gibi insanların fazla yazmadığını düşünürsek, çoğu inasn kopyala yapıştır veyahut alınt yapıyor . ben ise alkol firmalarının bana verdiği destek ile yazıyorum yada dediğiniz gib karalıyorum. bugüne kadar yazdım kibar olmaya çaluıştım elimden geldiğince. ama artık kaldıramıyorum . susamıyorum. sadece içip yazıyorum . anlayışla karşlayanlara saygı sevgim sonsuz. sanırım ben eski ben değilim korkuyorum kendimi kaybetmekten. ne kadar sıkabilirim. ne kadar durabbilriim bilmiyorum sadece içiyorum . ve yazıyorum . dertleşecek insanlar uzak bana . konuşacak kişiler gitti yakınlardan . tek başımıza kaldık korkuyordum başıma geldi. yanlılz kaldım. her anlamda. bir insan ne kadar saçmalarsa o kadar saçmaladım. bir de sanırım o kadar yazım hatası yaptım . beni bi sen anladın sen de yanlış anladın sözlük. sanırım bu kadar oluyor karalama defteri. daha uzunu bilmyiorum.
devamını gör...
966.
onca insanın arasında yalnızım kaybolmuş hissediyorum kendimi. tanıdığımı sandığım herkes yabancıymış meğer bana ne acı daha yeni farkediyorum.
devamını gör...
967.
boşandım dün gece.

deniz ile rüzgâr da bir yere kadar yanyana idare ediyormuş, sıkıldım.
öyle çabuk ve öyle çok sıkılıyorum ki artık, anlatamam.
tek istediğim evim, türkan, gece ve ben.
olursa bahçede hanımeli, olmazsa ona da can sağlığı.
sabah evden çıkıp ekmek alacak kadar derman, tek kişilik yemeğin tuzunu düşünecek kadar yaşam zevki, bunu daha önce okuyayım diyebileceğim bir kaç kitap.
ve bol bol müzik, şarkılar, şarkılarım.
insan lüzumsuz, insan gereksiz, insanlar ben dahil hepsi mallık abidesi.
insanlara laf anlatmaktansa kaldırım taşı ile dertleşirim bin kat iyi.

ne diyordum? hah, sıkıldım.
tek kişilik şarkılar dardır diyorum ama tek kişilik şarkılara tutunarak devam edeceğiz artık yola, çünkü şarkıları aynı kulakla duyacak insanlara yol verdim ya da onlar bana yol verdiler.
hof, bak, yazarken bile sıkıldım iyi mi?

ne diyeyim, ne güzeldik oysa biz?
devamını gör...
968.
" onun için yaşam neydi ki . sabah kalkıp işe yetişmek için koşarak durağa gidiyordu . rutin hayattan sıkılmıştı . bu ay ki maaşını da alsa borcunun yarısını hafifletecekti. otobüse bindi. boş bir yere oturdu ve yolu izlemeye başladı . gözleri yolda ama aklı başka yerdeydi . iki günlük dünya için fazla derdi olduğunu tartışıp duruyordu . sonra aklına muhammed s.a.v. geldi. o hem yetim hem öksüz hem de fakirdi. allah sevdiği kuluna dert verirmiş , en sevdiği kulu resulüydu . ...
devamını gör...
969.
dün duyduğum bir anı var.
çok keyifli bir anı.
kendimi analiz ettiğim bir anı.

bizim köyde saygı gereği, büyük adamlara, amca
büyük kadınlara hala denir.
eski zamanın birinde, bir tane falanca hala ile bir tane falanca amca laflıyorlarmış.
falanca amca demişki
-haram yemedim, kumar oynamadım, içki içmedim, hak yemedim, biraz hovardalık yaptım. cehenneme mi giderim acaba?
falanca hala ile falanca amca akraba imiş. birbirlerini çok iyi tanırlarmış. iyi de dostmuşlar.
-öyle deme, sende kadınların gönlünü ettin, cennete gideceksin tabiki demiş.

bahsettiğim falanca amca, benim çok sevdiğim bir amca idi. müthiş bir iletişimi vardı. dili çok tatlı idi ve şimdinin tabiri ile flortöz idi.
onun iki oğlu vardı, onlar da flortöz idi. çok sevdiğim bir arkadaşımın babası idi biri.
yolda beni gördüklerinde 'naber sevgilim' derdiler.
onları tanımayanlar,
kocaman adamlar utanmıyor nasıl konuşuyorlar genç kızlarla
diye düşünürdü.
ben kim olduklarını ve şaka yaptıklarını açıklardım her seferinde gülerek.
onlardan mıdır bilmem, flortöz adam severim ben.
neşeli oluyorlar, ilgili oluyorlar, bir de net oluyorlar.
öyle arkadaşlarımda oldu.
hiç bir zarar görmedim onlardan.
ne kalbimi kırdılar,
ne kaba davrandılar,
ne de şaşırttılar,
ne ilgisiz davrandılar.
hep güldürdüler.
hep keyifli enerjilerinden verdiler.
bence de o falanca halanın dediği gibi cennetlik oluyorlar öyle adamlar
gönül ettikleri için.
devamını gör...
970.
sıksa da canımı bazı şeyler ben gülerim.
üzse de beni bazı şeyler ben yine gülerim.
ağlatsa da bazı şeyler ağlarken de gülerim.
çünkü bilirim, gülmek en büyük devrim.

“kahkahasız geçen bir gün, boşa geçmiş bir gündür.” - charlie chaplin *
devamını gör...
971.
fondöteni sür kadın.
görmesinler.
yediğin yumrukların morluklarına.
utanmaman için değil mi?
sür!
kapa bütün ses tellerindeki çığlıkların rengiyle.
otur bağdaş kur bacak arasında aranan ahlaka.
fondöten yoğun kadın.
onun için yapmışlar.
azı azla mı kapatsınlar?
boca et boynuna göğüslerine.
gözlerinin üzerindeki ince derine.
kapat sonra kapaklarını kirpiklerinin
bir çay koy.
akşam var daha.
fondöten lazım.
devamını gör...
972.
her şeyi düzene sokmaya çalışırken hayatımızı düzeltmeye kendimi mutlu etmeye çalışırken bir şeyleri başarmaya çalışırken ve tam başardım derken neden hep en başta buluyorum kendimi? bu yolun bir sonu yok mu, yuvarlak bir yerin etrafında mı dönüp durduğum için hep en baştayım yoksa sadece kendi etrafımda dönmeyi mi başardım? nasıl bir çıkmaz bu? nasıl bu kadar yalnız hissedebiliyorum? birkaç metresi ötemde ailem var, bir aramaya bakan arkadaşlarım, bir mesaj uzakta tanıdıklarım. hepsi burdalar ama ben neden yalnızım? neden kendimden başka sarılacak ağlayacak omuz bulamıyorum? hayat bu mu yoksa benim hak ettiğim hayat mı bu? sorular sorunlar neden bitmiyor? bu hayat bitince bitecekse artık bitme vakti geldi.
devamını gör...
973.
gerçekten artık erkekleri tanımaya başladım. biraz geç oldu sanki ama olsun. günde bin tane kıza kalpli gözlü emoji atanı da ayırt ediyorum, efendi gibi tek bi kıza yazılanı da. gerçi yine de her zaman için bir yanılma payı vardır. yani diyeceğim o ki zerre etkilenmiyorum. istediği kadar yakışıklı olsun, zaaflarıma hitap etsin falan yok yani. üniversitede olsaydım evet, etkilendiğim de olmuştu hatta. bunu da inkar edecek değilim. herkesin bi salak dönemi olmuştur. ama bu bir sürü kıza yürüyüp de birini düşürürüm hesabında olanlara zerre tahammül edemiyorum. umurumda olduğu için falan değil he, sadece çok ergence geliyor bunlar bana artık. boş iş yani. kovala bakalım koçum ya belki bulursun o sakalı ağarmış, üniversiteden kalma kafa yapınla birini. ilerde motor alıp deri ceket giyip sons of anarchy tarzı takılır bunlar kırkından sonra, tam o tayfa yani. gülünç duruma düşüyorlar, haberleri yok. yazık valla.
devamını gör...
974.
başıma gelebileceklerden korkuyorum.
başıma gelenlerden korktuğum kadar.
devamını gör...
975.
bugün bir şey itiraf etmek istiyorum kendime, sanırım narsistlik kişiliği benliğime yerleşti. ikili ilişkilerde kimseyi kendime bir eş görmemenin üzerinde kendimi eşsizmiş gibi hayatıma kim girerse girsin eksik kalacakmış gibi. bu olumlu mu olumsuz diye düşünmedim hiç. çünkü kendim hariç kimse ile ilgilenmiyorum sanırım.
devamını gör...
976.
günler geçiyor, ben geçiyorum.
günler eskiyor, ben eskiyorum.
sevdalarım, heyecanlarım, bel bağladıklarım eskiyor.
dün kimdim, bugün neyim, yarın ne olacağım? bilmiyorum.
ben kimdim, ne isterdim unuttum.

bir gün daha geçsin bir gün daha batsın gün önümde,
bir gün daha şu ciğerim havayla dolsun,
bir gün daha canım domatesin tadı damağıma vursun,
bir gün daha yüreğim sevdalarla dolsun,
bir gün daha gözyaşım aksın, yanaklarıma süzülsün,
bir gün daha inleteyim şu şehri kahkahalarımla,
bir gün daha utangaç bakışlarımı kaçırayım sizlerden,
bir gün daha değsin dudaklarım dudaklarınıza
bir gün daha ellerinizin sıcaklığını avuç içimde hissedeyim,
bir gün daha yaşayayım sadece bırakın,
nasıl olsa bir gün öleceğim.
devamını gör...
977.
olabilecek en kötü felaket senaryosunda metastatik bir kanserle boğuşuyorum, onun da en az 6-7 yılı vardır diye umuyorum. böyle bir ihtimal varsa elimden geldiği kadar geciktireceğim.

hayatının 24 yılının neredeyse çocukluğundan 21. yılını bitirdiği zamana kadar olan sürecini intihara meyilli geçirmiş biriyim. yaşamaktan aldığım hazzın en yüksek olduğu zamanda bile kendi ölümümü olabilecek en sessiz sedasız yolla nasıl yapabilirim diye planlıyordum. sonra bir şeyler değişti. aydınlanma denebilir mi bilmem. ama ben bu polar kutupların, ölüme olan dayanılmaz istekle yaşama sıkıca sarılmanın bir ucundan diğerine keskin bir geçiş yaptım.

yaşamayı bir gün bile fazla yapmanın beni öldüren asıl şey olduğunu düşünürken, hayata sımsıkı tutunan, 1 saat fazla yaşamak için tüm sınırlarını zorlayacak birine dönüştüm. önce kafamı değiştirdim, sonra hayatımı. spor, dengeli beslenme, sigarayı ve alkolü bırakma... standart sağlıklı yaşam için yapılabilecek her şeyi imkanlar doğrultusunda yaptım, yapıyorum. tam böyle bir anda ilk cümlelerde yazanları öğreniyorum.

bir ihtimalin hayatımı karartmasına izin veremem. kurumsal hayatın iğrençlikleri beni zerre kadar üzemez. bir canım var en değerlim, onu da benden alamazlar. bir canım oldukça hala her şey mümkün demektir. her şeyi elimden gelenin en iyisiyle yapayım, ben yaparım da olmazsa zaten olmayacak bir şeydir. bu kadar basit.
devamını gör...
978.
ömrümün ortasında susmuş bir şarkının
yıkık ezgileri arasında yolumu arıyorum.
nereye gitsem kırık bir suskunluk,
yokluyor içimdeki hayal denizini.
dökülmüş hatıralar ömrümün karanlık sahnesine,
seçemiyorum aynadaki yüzleri,
keder akıyor damarlarımdan, acı dolduruyor ciğerlerimi.
şimdi hangi yol çıkaracak beni
yitikliğin ortasından.
dönüşü yok, tükendi mısralar
kapanır ömrümün son perdesi...
devamını gör...
979.
bir fırtınanın savurduğu gürültüyle geldi zaman...
bir anda oldu gibi görünen hiçbir şeyin bir anda olmadığı gerçeğiyle yüzleşmenin zamanı... ırmak gideceği yönü biliyor, benim gördüğümse gözümün menzili kadar. bu akışa yetişmek mümkün değil gibi görünüyor. ancak zaman beni durduğum ân'dan alıp başka bir ân'a taşıdığında küçük bir sıçrayışla oraya yetiştim sanıyorum.

taşın ve her şeyin üzerinde birikir zaman. bir damla su'yun geçmişini kim hesaplayabilir?

biri’nin fırtınası, diğerinin duymadığı… eti kemiği paramparça ederek, her an yeniden durması ve yeniden başlaması şiir’in.
an’ı duyuyor musun?
rüzgarı; tenini okşadığında,
denizi; tenini öptüğünde,
şarkıları; kulağına üflendiğinde,
değil!

olmadığımda daha çok varım... yokluğumdan istifade edip zamanı
zemine fırlatıyorum, ikisi de bana çok kırılıyor.
devamını gör...
980.
az önce internette dolaşırken şu fotoğraflara denk geldim;
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
marmaris yangınında yanan ormandan 4 kare. arka plandaki siyaha, küllere, yangın izlerine inat ilk yeşilini bizden esirgemeyen doğayı görüyor musunuz?
ormanlar cayır cayır yanarken ne kadar aciz ve çaresiz hissettiysek doğa o kadar güçlü ve dimdik ayakta, hala buradayım diyor sanki.
tüm bu felaketlerden sonr umarım görmüşüzdür görmemiz gerekeni ve umarım anlamışızdır doğanın bize değil bizim doğaya muhtaç olduğumuzu. çünkü bu kez de anlamadıysak anlamak için başka şansımız kalmayacaktır belki.
görsel sahipleri : yasin ilemin & burak soysal
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim