normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
2001.
bu kadar sahte gülmeseydim bitmezdi,anlatacakları.
bu kadar samimiyetsiz ve net cümlelerim olmasaydı dinlerdi beni.
konuşulacak bir şeyimiz yoktu ve konuşmadık da.
sabahın ışıklarına karıştı hayal ile yalan arası cümleler.
kimse duymadı.
kimse dinlemedi.
kimse kulak misafiri dahi olmadı.
manasızdı.
saat sabah altıydı.
sonra arabalar geçti yoldan.
sonra karga sesleri.
çöpçüler bindi servise.
ihtiyarlar camiden eve.
böyle mi bitecekti gece.
böyle bitti.
yeni bir gün mü başlayan?
dünün aynısı.
değişmedi hiç birşey.
ağlamak istedim.
içimde manasız bir acı.
tıkanıp kaldı.
ne hıçkırabildim.
ne ağlayabildim.
ben bu hallere düşecek adam mıydım?
kullanılmış bir mendil gibi buruşturuldum.
masanın bir köşesinde bırakıldım.
şekersiz demli bir çay.
boşa yanan sokak lambaları.
servis bekleyen işçiler.
sarımsak sirkeli hayatlar.
az çorbalar.
çok fakirlikler.
herşey aynı.
aynen.
bu ne lan dünün aynısı!
bu kadar samimiyetsiz ve net cümlelerim olmasaydı dinlerdi beni.
konuşulacak bir şeyimiz yoktu ve konuşmadık da.
sabahın ışıklarına karıştı hayal ile yalan arası cümleler.
kimse duymadı.
kimse dinlemedi.
kimse kulak misafiri dahi olmadı.
manasızdı.
saat sabah altıydı.
sonra arabalar geçti yoldan.
sonra karga sesleri.
çöpçüler bindi servise.
ihtiyarlar camiden eve.
böyle mi bitecekti gece.
böyle bitti.
yeni bir gün mü başlayan?
dünün aynısı.
değişmedi hiç birşey.
ağlamak istedim.
içimde manasız bir acı.
tıkanıp kaldı.
ne hıçkırabildim.
ne ağlayabildim.
ben bu hallere düşecek adam mıydım?
kullanılmış bir mendil gibi buruşturuldum.
masanın bir köşesinde bırakıldım.
şekersiz demli bir çay.
boşa yanan sokak lambaları.
servis bekleyen işçiler.
sarımsak sirkeli hayatlar.
az çorbalar.
çok fakirlikler.
herşey aynı.
aynen.
bu ne lan dünün aynısı!
devamını gör...
2002.
façalı kollarımdır.
devamını gör...
2003.
sözünü dinlediğim halde canımı sıkmaya devam eden vicdan, yar ve yardımcım değildir.
belki de onun bunun maşasıdır.
şirazeden çıkmıştır, kim bilir?
endişe bağımlısı mıyım?
bu da çok olası..
diğer konular?
zihnimin benimle tersleşmesi?
sanki cin kaçmış içine!
ejderhaya havale ediyorum hepinizi.
sorumluluk sahibi olduğumu düşünesiniz diye..
belki de onun bunun maşasıdır.
şirazeden çıkmıştır, kim bilir?
endişe bağımlısı mıyım?
bu da çok olası..
diğer konular?
zihnimin benimle tersleşmesi?
sanki cin kaçmış içine!
ejderhaya havale ediyorum hepinizi.
sorumluluk sahibi olduğumu düşünesiniz diye..
devamını gör...
2004.
neden yazıyorum bilmiyorum ama sanırım anlatmaya ihtiyacım var
sanki her şey üstüme geliyor gibi. yaptığımız eylemlerden zevk almıyorum. her şey çok sıradan gelmeye başladı. eskiden sevdiğim yemeği, tatlıyı bile sevmiyorum artık.
sanki her şeyin tadı bile tatsızlaşmış.
en yakın dostlarımı bile eskisi kadar önemli göremiyorum. aramızda geçen bir olay vs de kesinlikle yok ama eski güzelliğimizi hissedemiyorum sanki. bir eylem yapasım var ama sonra 'amannnn boşver' deyip yastığıma sarılıyorum.
unuttuğum, affetiğimi sandığım ihanetlerin uzun bir süreden sonra ansızın tekrar aklıma gelmesi de canımı sıkıyor. bazı şeyleri kendi içimde affettiğimi sanıyordum ama başaramamışım.
garip ama beni yarıyolda bırakan insanları özlediğimi hissediyorum. sanki bir konuşsak, söyleyemediğim,yıllardır içimde sakladığım sözcükleri yüzlerine söylesem rahatlayacağım ama anlayacaklarını düşğnmediğimden olsa gerek yorulasım da yok bu konuda.
annesinin bir kedi gibi durmadan sevip, saçlarını okşamasına ihtiyaç duyan o küçük kızım şu sıralar.
hep atlattım, umarım yine atlatırım :)
sanki her şey üstüme geliyor gibi. yaptığımız eylemlerden zevk almıyorum. her şey çok sıradan gelmeye başladı. eskiden sevdiğim yemeği, tatlıyı bile sevmiyorum artık.
sanki her şeyin tadı bile tatsızlaşmış.
en yakın dostlarımı bile eskisi kadar önemli göremiyorum. aramızda geçen bir olay vs de kesinlikle yok ama eski güzelliğimizi hissedemiyorum sanki. bir eylem yapasım var ama sonra 'amannnn boşver' deyip yastığıma sarılıyorum.
unuttuğum, affetiğimi sandığım ihanetlerin uzun bir süreden sonra ansızın tekrar aklıma gelmesi de canımı sıkıyor. bazı şeyleri kendi içimde affettiğimi sanıyordum ama başaramamışım.
garip ama beni yarıyolda bırakan insanları özlediğimi hissediyorum. sanki bir konuşsak, söyleyemediğim,yıllardır içimde sakladığım sözcükleri yüzlerine söylesem rahatlayacağım ama anlayacaklarını düşğnmediğimden olsa gerek yorulasım da yok bu konuda.
annesinin bir kedi gibi durmadan sevip, saçlarını okşamasına ihtiyaç duyan o küçük kızım şu sıralar.
hep atlattım, umarım yine atlatırım :)
devamını gör...
2005.
hayatımın en berbat dönemlerinden birinde olabilirim. ertesi güne uyanmanın telaşı yok içimde. attığım adımlar hep zoraki, beyhude. yaşamaya çalışmak çok sancılı, tutunmaya çalışmak bu. işe gitmeye hevesim yok ama işten ayrılacak imkanım da yok. çok sevip çok özlüyorum, vaz geçemiyorum bir köşede bekliyorum aşk hayatım bu şekil. sağlık desen o da bir dert ameliyat dediler iyi dr araştırıyorum. annem üzülmesin diye ağrıyan hiçbir yerimi söyleyemiyorum. yatağımda sümüklü mendillerimi görüp lovem için ağladığımi fark eden ve her gece buna ayrı üzülen annemden özür diliyorum. işte yaşamak dedikleri...
devamını gör...
2006.
bugün hiç yapamayacağımı düşündüğüm bir şey yaptım ve bana kendimi değersiz hissettiren insanlardan birine neler hissettiğimi açık açık dile getirdim. belki çoğunuz için sıradan bir şey olabilir ama maalesef benim için değer verdiğim insanları hayatımdan çıkarmak çok zor. üzüldüm mü? evet. rahatladım mı? emin değilim. birinin gözlerinde ne kadar değersiz olduğumu canlı canlı görmek biraz ağır geldi. inkar edemem. beni kaybetmemek için çabalasın isterdim zira arkadaşlığımız benim için çok değerliydi. o böyle düşünmüyormuş canı sağolsun. yine de pişman değilim. erteledikçe daha çok üzülecektim biliyorum. şu an da üzgünüm ama kendimi daha fazla değersiz hissedemezdim. umarım tahminimden çabuk alışırım...
devamını gör...
2007.
konuşurken farketmeden şiir yazdığın bir insan varsa geçmiş olsun kardeş, sen aşıksın
devamını gör...
2008.
yarına uyanmak için bi' sebebim yok, isteğimde yok. kendimi geçer diye teselli etmekten başka çarem de yok. bir şeylerin geçmesi veya geçmemeside umrumda değil, uzun zaman önce kendimi mağaramın içine hapsettim ne içine birini aldım ne kendim dışarı çıktım.yalnızlığa o kadar alıştım ki artık aldığım zevk yavaş yavaş acıya dönüşmeye başladı. önceden kendimi herkesten uzaklaştırıp yalnız kalmaya çalışırdım. bunu o kadar uzun süre yaptım ki... artık yanımda birini istesem bile bi' süre sonra batırıyorum. bu benden mi kaynaklı yoksa hayatıma giren çıkan insanları yanlış seçmemden mi kaynaklı onu da bilmiyorum. nereye kadar böyle devam edecek nereye kadar dayanacağım bundan da pek emin değilim. kendimle yaşamayı öğrendim ama başkalarıyla yaşamayı unuttum. kendi içime öyle bi' hapsoldum ki artık ben bile kendimi o mağaradan çıkarabileceğimi düşünmüyorum.
devamını gör...
2009.
ayık kafaya gel!
kedilerin martın yaklaşmasını hissetmesi misali
ortalıkta aç köpekler gibi gezenlere gelsin.
sonra vay efendim neden yalnızlık?
ebesinin mitinden dolayı olabilir mi?
kimseye etmem şikayet demiş ya.
o hesap.
kedilerin martta ki çığlıkları gibi delirmek isteyenlere gelsin.
olmaz işte!
kedilerin martın yaklaşmasını hissetmesi misali
ortalıkta aç köpekler gibi gezenlere gelsin.
sonra vay efendim neden yalnızlık?
ebesinin mitinden dolayı olabilir mi?
kimseye etmem şikayet demiş ya.
o hesap.
kedilerin martta ki çığlıkları gibi delirmek isteyenlere gelsin.
olmaz işte!
devamını gör...
2010.
-ahahaha takılıyorum yahu.
+takılma düşersin.
-dede ? dede sen misin ? bu espri tarzını nerede görsem tanırım. dedem, canım dedem ,pamuk dedem , yağmurlu bir şubat günü , hatay’da havanın sıfırın altına düştüğü nadir bir kış günü , azrail tüm itirazlarımıza rağmen gırtlağından çekip almıştı son nefesini, kara pençesiyle. ölümle ilk tanışmamı böyle yaşamıştım. gözlerin , buzhanede yazlamış , ölü bir balığın gözleri gibi , tavana dikildiğinde ; hep söylendiğin avizeyi inceliyorsun ve içinden gün görmemiş küfürler ediyorsun sanmıştım. babamın koluna koyup elimi ;değiştirelim bu avizeyi babacığım , dedem kızıyor , bak şimdi küfredecek tütünden sararmış bıyıklarının arasından demiştim. ya da dememiştim ama öyle derdim şimdi olsa. o zaman böyle cümleler kuramıyordum, o zamanlar kurduğum sınırlı cümleleri de ortası gedik dişlerimden çıkan fışırtılar- evet tam olarak kelime bu fışırtı , dedem öyle derdi ; fışırdıyorsun tosunum- yüzünden ciddiye almazdı kimse. dedem ,canım dedem , kara pamuk dedem. sana kara pamuk dememin sebebi , bir karabaşın ağırbaşlılığını , sadakatini ve mağrurluğunu , pamuk gibi tüyleriyle salınan bir kedinin atikliğiyle birleştirmiş bir dede olmandan kaynaklanmıyor. 1998 yılında benim dedem kara pamuk dediğimde böyle demişti öğretmenim ; oğlum senin dedene kara dersen köpek olur , pamuk dersen kedi olur. benim sana kara pamuk demem ; çukurovanın çat sıcağında yayan yürüdüğün köy yolunda kararmış bir tene sahip vücudunun üstüne , sonradan eklenmiş gibi duran , çukurova pamuğu gibi saçların. dedem , kara pamuk dedem, öldün sanmıştım, aslında uzun zaman öldüğünü sanmamı sağlamıştım , çünkü ; ölümü anlamıyordum ve öldüğünü sanmam gerektiğini anlıyordum aile fertlerinin ağlamalarından ve arkandan di’li geçmiş zamanla konuşmalarından. sonra ölümü anladım dedem , evde beslediğim kara fatma - komşumuz değil, koca kadını nasıl besleyeyim, sinirli kocası ve esrarkeş oğulları izin vermezdi- bacaklarını sert kabuklu karnına doğru kıvırıp , hareketsiz kaldığında anladım. sonra sanmalar , inanmalara dönüştü. inancın filizi sanmak sularıyla büyümez mi zaten? bunu sen dememiştin , sen o kadar da kitap cümlesi kuramazdın , ama ben dediğini varsayıyorum.
dedem , bu esprini nerde görsem tanırım. demeki ki o kocaman inançlar , bir ölünün ,öldükten seneler sonra, iki kelimelik bir esprisini bir başkasının ağzından duymanın ipliğine bağlıymış. anlamadım çocuğum diyorsan , inancın ipliği pamuk ipliğinden hallicedir diyorum. seni özlemiştim. babam da özlemişti. ama şimdi özlüyor mu bilmiyorum , çünkü babam da öldü dedem. babam seni özlediğini söylemezdi ama ben özlediğini sanırdım. şimdi özlediğine inanıyorum-sanmak inanca döndü yine fark ettin mi ? - çünkü ben babam öldüğünden beri onu özlüyorum dedem.
takılma , düşersin !! bu espriyi nerede görsem tanırım demiş miydim ? evet demiştim ama biliyorsun ki ; kulakların ağır işitmeye başladığından beri ,aynı cümleyi birkaç kez tekrarlattığın çokça olmuştu. dedem , seni seviyorum. ve esprine gülüyorum ; hahahahha.
+takılma düşersin.
-dede ? dede sen misin ? bu espri tarzını nerede görsem tanırım. dedem, canım dedem ,pamuk dedem , yağmurlu bir şubat günü , hatay’da havanın sıfırın altına düştüğü nadir bir kış günü , azrail tüm itirazlarımıza rağmen gırtlağından çekip almıştı son nefesini, kara pençesiyle. ölümle ilk tanışmamı böyle yaşamıştım. gözlerin , buzhanede yazlamış , ölü bir balığın gözleri gibi , tavana dikildiğinde ; hep söylendiğin avizeyi inceliyorsun ve içinden gün görmemiş küfürler ediyorsun sanmıştım. babamın koluna koyup elimi ;değiştirelim bu avizeyi babacığım , dedem kızıyor , bak şimdi küfredecek tütünden sararmış bıyıklarının arasından demiştim. ya da dememiştim ama öyle derdim şimdi olsa. o zaman böyle cümleler kuramıyordum, o zamanlar kurduğum sınırlı cümleleri de ortası gedik dişlerimden çıkan fışırtılar- evet tam olarak kelime bu fışırtı , dedem öyle derdi ; fışırdıyorsun tosunum- yüzünden ciddiye almazdı kimse. dedem ,canım dedem , kara pamuk dedem. sana kara pamuk dememin sebebi , bir karabaşın ağırbaşlılığını , sadakatini ve mağrurluğunu , pamuk gibi tüyleriyle salınan bir kedinin atikliğiyle birleştirmiş bir dede olmandan kaynaklanmıyor. 1998 yılında benim dedem kara pamuk dediğimde böyle demişti öğretmenim ; oğlum senin dedene kara dersen köpek olur , pamuk dersen kedi olur. benim sana kara pamuk demem ; çukurovanın çat sıcağında yayan yürüdüğün köy yolunda kararmış bir tene sahip vücudunun üstüne , sonradan eklenmiş gibi duran , çukurova pamuğu gibi saçların. dedem , kara pamuk dedem, öldün sanmıştım, aslında uzun zaman öldüğünü sanmamı sağlamıştım , çünkü ; ölümü anlamıyordum ve öldüğünü sanmam gerektiğini anlıyordum aile fertlerinin ağlamalarından ve arkandan di’li geçmiş zamanla konuşmalarından. sonra ölümü anladım dedem , evde beslediğim kara fatma - komşumuz değil, koca kadını nasıl besleyeyim, sinirli kocası ve esrarkeş oğulları izin vermezdi- bacaklarını sert kabuklu karnına doğru kıvırıp , hareketsiz kaldığında anladım. sonra sanmalar , inanmalara dönüştü. inancın filizi sanmak sularıyla büyümez mi zaten? bunu sen dememiştin , sen o kadar da kitap cümlesi kuramazdın , ama ben dediğini varsayıyorum.
dedem , bu esprini nerde görsem tanırım. demeki ki o kocaman inançlar , bir ölünün ,öldükten seneler sonra, iki kelimelik bir esprisini bir başkasının ağzından duymanın ipliğine bağlıymış. anlamadım çocuğum diyorsan , inancın ipliği pamuk ipliğinden hallicedir diyorum. seni özlemiştim. babam da özlemişti. ama şimdi özlüyor mu bilmiyorum , çünkü babam da öldü dedem. babam seni özlediğini söylemezdi ama ben özlediğini sanırdım. şimdi özlediğine inanıyorum-sanmak inanca döndü yine fark ettin mi ? - çünkü ben babam öldüğünden beri onu özlüyorum dedem.
takılma , düşersin !! bu espriyi nerede görsem tanırım demiş miydim ? evet demiştim ama biliyorsun ki ; kulakların ağır işitmeye başladığından beri ,aynı cümleyi birkaç kez tekrarlattığın çokça olmuştu. dedem , seni seviyorum. ve esprine gülüyorum ; hahahahha.
devamını gör...
2011.
her yeni günün şafağında
biraz daha yitiriyorum seni
her yeni günün sabahında
biraz daha unutuyorum seni
artık acıtmıyor içimi sensizlik
eskisi gibi kızmak gelmiyor içimden
geç de olsa galiba azalıyorsun
nihayet uğurluyorum seni içimden
biraz daha yitiriyorum seni
her yeni günün sabahında
biraz daha unutuyorum seni
artık acıtmıyor içimi sensizlik
eskisi gibi kızmak gelmiyor içimden
geç de olsa galiba azalıyorsun
nihayet uğurluyorum seni içimden
devamını gör...
2012.
açılın ben geldim yine. şu insan denen meçhulun başından geçen gaileleri anlatmaya. gerçekten de "bir şey" olup da kendini "o bir şeye" ait hissetmeyen (yeri geldi mi hissedemeyen) yegane ve nadir canlılardan birisidir insan. pek çok canlının hayatı pamuk ipliğine bağlı iken insanın da kaderi farklı olamazdı; ama gelin görün ki ben nedense belirli bir yaşa kadar yaşayacağımı hissediyorum; çünkü öyle istiyorum. garip ama böyle. belki de kaderin sırrı burada saklıdır. zihnen olgunlaşmadan (ve dahi olgunlaşamadan) ne gereği var ölmenin? insan cevap aradığı sorulara ulaşamadıktan sonra ne ehemmiyeti var göçüp gitmenin? primat bir zihinle sorgu ve suale çekilmeyi yeğlemem diyarıahirette. o alçalmalarımı aşmadan/aşamadan, özgüven nedir tatmadan, kadınlarla ilgili gerçeklikten ışık yolu uzaklıkta bulunan kopukluklarımdan kendimi soyutlayamadan, kendimi bi salamadan ne alemi var ölüler kervanına katılmanın?
sahip olunan iptidai inançlar ki onlar diğerlerinin üst insan, mutlu, huzurlu, iyi yaşamaya layık kendinin ise bir ucube olduğuna inanarak son nefesini vermenin ne anlamı var?
oysa ki ne diğerlerinin senin üstünde ne de senin diğerlerinin altında olduğunu anlamadan, kimseyi kendinden üstün görmeden, kendini kimseden alçak görmeden, herkesi {buna en önce kendin şiddetle dahil olmak üzere} bir ve eşit görmeden, mutluluğu ortak bir payda olarak algılayamadan, tanrı'nın seni lanetlediğine inanrak yaşayıp ölmenin insana nasıl büyük bir keder verebileceğinin farkına gayet rahat şekilde varabilir herkes.
kendimizle barışmadan, kendimizi aşmadan, kendimizi dışlamadan, kendimizi sevmeden ve kendimizin aslında ulaşılamaz olduğunu (yani kimsenin ve hiçbir şeyin bize zarar veremeyeceğini) anlamadan ölmemeliyiz.
sahip olunan iptidai inançlar ki onlar diğerlerinin üst insan, mutlu, huzurlu, iyi yaşamaya layık kendinin ise bir ucube olduğuna inanarak son nefesini vermenin ne anlamı var?
oysa ki ne diğerlerinin senin üstünde ne de senin diğerlerinin altında olduğunu anlamadan, kimseyi kendinden üstün görmeden, kendini kimseden alçak görmeden, herkesi {buna en önce kendin şiddetle dahil olmak üzere} bir ve eşit görmeden, mutluluğu ortak bir payda olarak algılayamadan, tanrı'nın seni lanetlediğine inanrak yaşayıp ölmenin insana nasıl büyük bir keder verebileceğinin farkına gayet rahat şekilde varabilir herkes.
kendimizle barışmadan, kendimizi aşmadan, kendimizi dışlamadan, kendimizi sevmeden ve kendimizin aslında ulaşılamaz olduğunu (yani kimsenin ve hiçbir şeyin bize zarar veremeyeceğini) anlamadan ölmemeliyiz.
devamını gör...
2013.
şaşırırım
acı bıçak gibi keserken derinden tenimi
mucizelere gebedir şu an
ferahlık kaplar birden
düşün, düşün...
hayal edemem
sadece yaşarım
incitmiyor gibi
acıyla sevinci takas ederim
beklerim değişimi
birden döner
sarmaşık gibi.
acı bıçak gibi keserken derinden tenimi
mucizelere gebedir şu an
ferahlık kaplar birden
düşün, düşün...
hayal edemem
sadece yaşarım
incitmiyor gibi
acıyla sevinci takas ederim
beklerim değişimi
birden döner
sarmaşık gibi.
devamını gör...
2014.
yarın ilk defa yanına çok normal bir şekilde geleceğim, öncesini, konuştuklarımızı, hayallerimizi unutarak geleceğim; sıradan iki arkadaşmışız gibi. oturacağım seninle kahvaltı yapacağım, kahve içeceğim, sohbet edeceğim, anlatacağım, dinleyeceğim ama öncesini unutarak, sadece seni bilerek yapacağım bunları. biliyorum zorlanacaksın buna alışmakta, bunu beklemiyorsun ama başka türlü de olmuyorsun, karar veremiyorsun. sen karar veremediğin için ben verdiğim kararı sana da uygulatıyorum böylece.
hem zaten önümüzde aynı şehirde geçireceğimiz en fazla 5 ayımız kaldı, sonrasında ben hiç olmayacağım, bu ülkede bile yaşamayacağım.
hem zaten önümüzde aynı şehirde geçireceğimiz en fazla 5 ayımız kaldı, sonrasında ben hiç olmayacağım, bu ülkede bile yaşamayacağım.
devamını gör...
2015.
iki çocuk;
daha birbirini bulmadan ayrı ayrı güzel renkleri vardı kimsenin farkına varmadığı,
sınırsız biletlerinin olduğu ama paylaşacak kimselerinin olmadığı atlı karıncalar dönüyordu içlerinde,
mahalle bakkalından alınmış horoz şekerden dudakları yapış yapış olmuş çocuk sevinçlerine kir, pas yapışmadığı zamanlarda karşılaşmak vardı...*
o iki çocuk, yine bir çocukluk yanılgısından sebep hiç beklenmeyen bir anda bir yerde buluştular,
hatta bir tanesi diğerini bulmaya çalışırken avucunun içi gibi bildiği yerde kaybolmuştu...
öyle masumdu ki o halleri;
sanki hep tanışıyormuş gibi, hep birbirini beklemiş gibi...
hayaller kurdular bol bol, yapılamayacak ve bir gün bir başına yapılırsa canlarını yakacak.
çok kısa oldu ömürleri, kelebeğin ömrü gibi; güzeldi...
sonra ayrı ayrı yerlere savruldular.
çünkü seçimler önemliydi.
cepte biriktirilmiş, feda edilemeyen mutsuzlukların yanında,
mutsuz geçmiş çocukluklarını belki de bir daha ele geçmeyecek bir şans ile telafi çabasının hiçbir önemi yoktu çünkü...*
daha birbirini bulmadan ayrı ayrı güzel renkleri vardı kimsenin farkına varmadığı,
sınırsız biletlerinin olduğu ama paylaşacak kimselerinin olmadığı atlı karıncalar dönüyordu içlerinde,
mahalle bakkalından alınmış horoz şekerden dudakları yapış yapış olmuş çocuk sevinçlerine kir, pas yapışmadığı zamanlarda karşılaşmak vardı...*
o iki çocuk, yine bir çocukluk yanılgısından sebep hiç beklenmeyen bir anda bir yerde buluştular,
hatta bir tanesi diğerini bulmaya çalışırken avucunun içi gibi bildiği yerde kaybolmuştu...
öyle masumdu ki o halleri;
sanki hep tanışıyormuş gibi, hep birbirini beklemiş gibi...
hayaller kurdular bol bol, yapılamayacak ve bir gün bir başına yapılırsa canlarını yakacak.
çok kısa oldu ömürleri, kelebeğin ömrü gibi; güzeldi...
sonra ayrı ayrı yerlere savruldular.
çünkü seçimler önemliydi.
cepte biriktirilmiş, feda edilemeyen mutsuzlukların yanında,
mutsuz geçmiş çocukluklarını belki de bir daha ele geçmeyecek bir şans ile telafi çabasının hiçbir önemi yoktu çünkü...*
devamını gör...
2016.
sevmek akıl işi değildir. duygu ister. planlanması ve istenmesi sadece karmaşa ve mutsuzluk getirebilir. ancak kendiliğinlenlik onu saf yapar.
seven bir arada olmak için mucizeler yaratır.
tanrıya inancım yok, sevmeye var. her koşulda sevdiğim ve sevmeye devam edeceğim insana karşı.
seven bir arada olmak için mucizeler yaratır.
tanrıya inancım yok, sevmeye var. her koşulda sevdiğim ve sevmeye devam edeceğim insana karşı.
devamını gör...
2017.
dişlerim güzel olduğu için gülüşümün güzel olduğunu söylerler. çevremdeki herkes dişlerime bir övgü yağdırdığında sizinkiler daha güzel diyorum istemsizce. utanıyorum galiba.
devamını gör...
2018.
anı yaşayın çünkü yarın bugün olmayacak.
devamını gör...
2019.
bu gün bir melekle tanıştım.
aynı dili bilmek anlaşılamaya yetmiyormuş.
şu zamanlarda öyle kötü bir durumdayım ki anlatırken bile bizzat yorulacağımı biliyorum. bir yerde , insan kalabalıkta iken kendini yanlız hisseder ki diye sormuşlardı.şimdi cevap verebilirim o hâlde.hisseder , hem de öyle bir hisseder ki kendisi bile anlam veremez.
iki gün önce acaip sarsıldığım,parçalanmış, yıpranmış hissettiğim bir gündü. hepsinin yükünü o güne atmam tabi. hepsi de tek bir neden değil zaten. insan aynı evde olduğu insana sarılamaz bazen. çok insan vardır yanında gözün başkasının gelisindedir. o da gelmez.
ağlamaktan nefret ediyorum! nefesimi tutarak ağlamaktan...
çok neden vardır aslında lakin bardağı taşıran o son damla, gözünden akacak o damla oluyor. ve yalnızlık demek istiyorum son damla için.
yalnızlık; tek bir kelime olup altında yatan milyonlarca kötü his, bir o kadar da göz yaşı. korkuyorum, sevdiğim insanların gitmesinden, başaramamaktan ve onlarca beklentiyi karşılayamamaktan.
o gün bn de kötüydüm. yazdığım nedenler, bazı şeylere engel olamayışlarım ve yazamadıgim bazı nedenler.yalnızlık; beğendiğim sözü yanimdakiyle oturup üzerine düşünemiyişlerim, komik olan bir şeye kafanı çeviremeyislerim ve bir yerde geçiyordu 'tek başıma oturuşum'da gizli. veya konuşmak istediğim kişinin yanında olmayışı, olmak istemeyişi. . .
sadece sohbet dediğimiz şeyin içinde çok şey saklıdır. bir meditasyon, bir motivasyon, bir büyü misali. . .
neyse dışarda biraz beraber yürümek istedim o kadar, yok. tek başıma çıktım biraz dolandım , oturdum banka. sırtımı döndüm tüm hekese, her şeye . hiç birinizi istemiyorum dercesine. konuşmayı istdigim o kişi gelmedikten sonra gelenler gelmiş olduklarıyla kalır, o kadar.
gelip oturanlar oldu yanıma. hepsine "yalnız kalmak, düşünmek istiyorum" dedim.
oysa ikisini de istemiyordum.
yoruldum; ruhen,kalben, aklen, bedenen. . . her şeyimle yoruldum. küçükken ne kolaydı öyle yorulmak.*iki koşturur yorulurduk falan.
bir söz vardı
cam kırıkları gibidir bazen kelimeler. ağzına dolar insanın;sussan acıtır, konuşsan kanatır.
birileriyle konuşmaya ihtiyacım vardı lakin konuştukça ağlıyorum.
neyse gelen giden oldu bankta oturduğum süre boyunca. bin sorduğu tek soru, aldığı da tek bir cevap vardı.
"neyin var,iyi misin?"
"hiç bir şeyim yok!"
" ama kötü görünüyorun."
"hiç bir şeyim yok dedim ya "
ama doğru söylüyordum.hiç bir şeyim yok görmüyor musun?! yalnızım işte, tekim, bir başıma. demek istedim hepsine, diyemedim.
yine tek kaldım. evet düşünme sırası geldi. ne yaptım, kırdım mı, niye soğuk davranıyor, bu kadar yakınken neden bu kadar uzakta, benden uzakta. uzaklık da göreceli imiş meğersem onu öğrendim . mesafe pek bir önem arz etmiyormuş. istediğin kadar yakınında olayım yanında hissettirmedikten sonra dermiş gibi...
bir de ben böyle kötü olunca arada, garipseyenler falan oluyor. normalde güçlüymüş gibi görmeye çalışırım da. mutluymuş gibi falan. çok ağır gelir insana bazı şeyleri örtmek, gizlemek, çok zor gelir bazı şeylerin önüne geçememek, engelleyememek. sırf sevdiğin o insanın canı daha fazla yanmasın diye susmak, ve her gece sustuğun için vicdan azabı çekmek ve ağlamak her günkü rutinden.
ne yapacağını bile bilmezken bir şey yapamıyorum demek , acı.
düşüncelerinde kaybolurken biri daha oturdu hemen yanıma. hepsinden farklı bir soru sormuştu. galiba sormak için değil, anlamak için sorduğundan ötürü farklıydı.
"kötü hissediyorsun, nedenini bilmiyorum."
" . . . "
( " . . . ")
" . . . "
" kafanı dağıtmak istiyorum. hangi sınıf, hangi bölüm? ben..."
"ıı ıııı bn de zioland."
soruyu bile anlamamıştım öyle ki kafam karışık.
"bazen yabancı biriyle konuşmak iyi gelir insana. bn . . .
" freud kızına yazdığı mektupta şöyle diyor, diye başladım. sevgili anna ,insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğunu göstermez. fizik kurallarına göre de bu böyledir. sırtını dayandığın bir nesne birdenbire giderse, sen de o yöne doğru devrilirsin. yani bunun güçsüzlükle alakası yoktur."
ben fizik kurallarına aykırıyım galiba. ı bn şey . . ."
gözlerimden yaşlar boşaldı. ne çok şey pardon ne kadar ağır şeyler yaşamıştı öyle. ona sarıldım. ne kadar da güçlü görünüyordu.
"öyle olmak zorundayım, güçlü görünmek zorundayım."
öyleydi gerçekten. bayağı da konuştuk. hayatımda ilk defa derse girmedim ancak hayatımın dersini almıştım.
o da -kızıl melek- derse girmedi.bir melek gibiydi.ve bana guvenmisti. anlatmıştı ona özel olan ve kimsenin bilmesini istemediği şeyleri . onun durumuna benzer şeyler bende de vardı. belki de onu bn çektim. bn inanırım böyle şeylere . yuhu'nun özellikleri vardı onda. hissetmişti , benim burda kötü olduğumu hissettmişti.
kızıl melek etrafındaki insanlara öyle güler yüzlü, öyle sevecendi ki. sanırsın biraz önce anlattığı baskasiydi. güçlüydü, belki de alışmıştı aslında.
bir silkindim,kendime az da olsa gelmeye çalıştım. az zaman daha geçti. öyle tek başıma düşmüştüm.biri daha geldi ve sordu:
"iyi misin?"
bu sefer kelime oyunlarına falan girmedim
"kötüyüm."dedim. kötüyüm işte. . . ne diyecektimbki başka?!
ancak bu cevabım ötekilerden farklı olmuştu. daha önce hiç böyle kötüyüm dmemiştim. kötüyüm dediğimde normalde sesimde titreme, kalbimde acı, parçalanmışlik hissiyle söylerdim. ancak bu sefer öyle değildi. soğukkanlılıkla, kendimden emin bir şekilde demiştim. hiç bu kadar emin olmamıştım, kötü olduğumdan.
kötüydüm ama diktim en azından...
insan başkasının derdini duymayan dek kendi derdini de ders sanırmış. aynn öyle işte.
işte o gün çok farklıydım. bir çok duyguyu beraber yaşadım. bir kez daha dik durmam gerektiğini hatırladım. ama hala konuşmaya ihtiyacım var gibi.
bir dokunuş, sihirli bir dokunuş gibi geldi konuşmaların, kızıl melek . . .
gün bitti bitmesine ancak bn de bitmiştim o gün . . .
onun için bir de resim çizdim sabah gözlerim uykulu iken.
küçük bir jest*
aynı dili bilmek anlaşılamaya yetmiyormuş.
şu zamanlarda öyle kötü bir durumdayım ki anlatırken bile bizzat yorulacağımı biliyorum. bir yerde , insan kalabalıkta iken kendini yanlız hisseder ki diye sormuşlardı.şimdi cevap verebilirim o hâlde.hisseder , hem de öyle bir hisseder ki kendisi bile anlam veremez.
iki gün önce acaip sarsıldığım,parçalanmış, yıpranmış hissettiğim bir gündü. hepsinin yükünü o güne atmam tabi. hepsi de tek bir neden değil zaten. insan aynı evde olduğu insana sarılamaz bazen. çok insan vardır yanında gözün başkasının gelisindedir. o da gelmez.
ağlamaktan nefret ediyorum! nefesimi tutarak ağlamaktan...
çok neden vardır aslında lakin bardağı taşıran o son damla, gözünden akacak o damla oluyor. ve yalnızlık demek istiyorum son damla için.
yalnızlık; tek bir kelime olup altında yatan milyonlarca kötü his, bir o kadar da göz yaşı. korkuyorum, sevdiğim insanların gitmesinden, başaramamaktan ve onlarca beklentiyi karşılayamamaktan.
o gün bn de kötüydüm. yazdığım nedenler, bazı şeylere engel olamayışlarım ve yazamadıgim bazı nedenler.yalnızlık; beğendiğim sözü yanimdakiyle oturup üzerine düşünemiyişlerim, komik olan bir şeye kafanı çeviremeyislerim ve bir yerde geçiyordu 'tek başıma oturuşum'da gizli. veya konuşmak istediğim kişinin yanında olmayışı, olmak istemeyişi. . .
sadece sohbet dediğimiz şeyin içinde çok şey saklıdır. bir meditasyon, bir motivasyon, bir büyü misali. . .
neyse dışarda biraz beraber yürümek istedim o kadar, yok. tek başıma çıktım biraz dolandım , oturdum banka. sırtımı döndüm tüm hekese, her şeye . hiç birinizi istemiyorum dercesine. konuşmayı istdigim o kişi gelmedikten sonra gelenler gelmiş olduklarıyla kalır, o kadar.
gelip oturanlar oldu yanıma. hepsine "yalnız kalmak, düşünmek istiyorum" dedim.
oysa ikisini de istemiyordum.
yoruldum; ruhen,kalben, aklen, bedenen. . . her şeyimle yoruldum. küçükken ne kolaydı öyle yorulmak.*iki koşturur yorulurduk falan.
bir söz vardı
cam kırıkları gibidir bazen kelimeler. ağzına dolar insanın;sussan acıtır, konuşsan kanatır.
birileriyle konuşmaya ihtiyacım vardı lakin konuştukça ağlıyorum.
neyse gelen giden oldu bankta oturduğum süre boyunca. bin sorduğu tek soru, aldığı da tek bir cevap vardı.
"neyin var,iyi misin?"
"hiç bir şeyim yok!"
" ama kötü görünüyorun."
"hiç bir şeyim yok dedim ya "
ama doğru söylüyordum.hiç bir şeyim yok görmüyor musun?! yalnızım işte, tekim, bir başıma. demek istedim hepsine, diyemedim.
yine tek kaldım. evet düşünme sırası geldi. ne yaptım, kırdım mı, niye soğuk davranıyor, bu kadar yakınken neden bu kadar uzakta, benden uzakta. uzaklık da göreceli imiş meğersem onu öğrendim . mesafe pek bir önem arz etmiyormuş. istediğin kadar yakınında olayım yanında hissettirmedikten sonra dermiş gibi...
bir de ben böyle kötü olunca arada, garipseyenler falan oluyor. normalde güçlüymüş gibi görmeye çalışırım da. mutluymuş gibi falan. çok ağır gelir insana bazı şeyleri örtmek, gizlemek, çok zor gelir bazı şeylerin önüne geçememek, engelleyememek. sırf sevdiğin o insanın canı daha fazla yanmasın diye susmak, ve her gece sustuğun için vicdan azabı çekmek ve ağlamak her günkü rutinden.
ne yapacağını bile bilmezken bir şey yapamıyorum demek , acı.
düşüncelerinde kaybolurken biri daha oturdu hemen yanıma. hepsinden farklı bir soru sormuştu. galiba sormak için değil, anlamak için sorduğundan ötürü farklıydı.
"kötü hissediyorsun, nedenini bilmiyorum."
" . . . "
( " . . . ")
" . . . "
" kafanı dağıtmak istiyorum. hangi sınıf, hangi bölüm? ben..."
"ıı ıııı bn de zioland."
soruyu bile anlamamıştım öyle ki kafam karışık.
"bazen yabancı biriyle konuşmak iyi gelir insana. bn . . .
" freud kızına yazdığı mektupta şöyle diyor, diye başladım. sevgili anna ,insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğunu göstermez. fizik kurallarına göre de bu böyledir. sırtını dayandığın bir nesne birdenbire giderse, sen de o yöne doğru devrilirsin. yani bunun güçsüzlükle alakası yoktur."
ben fizik kurallarına aykırıyım galiba. ı bn şey . . ."
gözlerimden yaşlar boşaldı. ne çok şey pardon ne kadar ağır şeyler yaşamıştı öyle. ona sarıldım. ne kadar da güçlü görünüyordu.
"öyle olmak zorundayım, güçlü görünmek zorundayım."
öyleydi gerçekten. bayağı da konuştuk. hayatımda ilk defa derse girmedim ancak hayatımın dersini almıştım.
o da -kızıl melek- derse girmedi.bir melek gibiydi.ve bana guvenmisti. anlatmıştı ona özel olan ve kimsenin bilmesini istemediği şeyleri . onun durumuna benzer şeyler bende de vardı. belki de onu bn çektim. bn inanırım böyle şeylere . yuhu'nun özellikleri vardı onda. hissetmişti , benim burda kötü olduğumu hissettmişti.
kızıl melek etrafındaki insanlara öyle güler yüzlü, öyle sevecendi ki. sanırsın biraz önce anlattığı baskasiydi. güçlüydü, belki de alışmıştı aslında.
bir silkindim,kendime az da olsa gelmeye çalıştım. az zaman daha geçti. öyle tek başıma düşmüştüm.biri daha geldi ve sordu:
"iyi misin?"
bu sefer kelime oyunlarına falan girmedim
"kötüyüm."dedim. kötüyüm işte. . . ne diyecektimbki başka?!
ancak bu cevabım ötekilerden farklı olmuştu. daha önce hiç böyle kötüyüm dmemiştim. kötüyüm dediğimde normalde sesimde titreme, kalbimde acı, parçalanmışlik hissiyle söylerdim. ancak bu sefer öyle değildi. soğukkanlılıkla, kendimden emin bir şekilde demiştim. hiç bu kadar emin olmamıştım, kötü olduğumdan.
kötüydüm ama diktim en azından...
insan başkasının derdini duymayan dek kendi derdini de ders sanırmış. aynn öyle işte.
işte o gün çok farklıydım. bir çok duyguyu beraber yaşadım. bir kez daha dik durmam gerektiğini hatırladım. ama hala konuşmaya ihtiyacım var gibi.
bir dokunuş, sihirli bir dokunuş gibi geldi konuşmaların, kızıl melek . . .
gün bitti bitmesine ancak bn de bitmiştim o gün . . .
onun için bir de resim çizdim sabah gözlerim uykulu iken.
küçük bir jest*

devamını gör...
2020.
arkadaşım aradı. nefes nefese. kanka ben çok korkuyorum, ölüyorum ben dedi. telefonun iki ucunda sadece aldığımız nefesler ve de hıçkırıklar duyuldu bir süre. ölüyorum diyen insana ne teselli verilir, ölüme nasıl karşı konulur bilemedim ben. ölümle mücadele edilir mi onu bile bilmiyorum. belki mucize olur kanka, dedim. çünkü biliyorum ki mucize dışındaki tüm yollar tükendi. kızın için dayan, dedim. en çok onun için korkuyorum, yapayalnız ne yapacak dedi. yalnız olmayacak biz olacağız, dedim. sözün ağırlığına bakar mısınız? sözün çirkinliğini görüyor musunuz? sen olmayacaksın söylenmese de o cümlenin içinde tüm korkunçluğu ve ağırlığı ile duruyor, dönüyor, dolaşıyor ve insanın boğazına bir yumru gibi oturuyor.
17 dk 55 sn konuştuk. yarısı ikimizin de sustuğu ve göz yaşlarını akıttığı zamanlardı. umudum kalmadı diyen birine ne teselli verilir, bilmiyorum. umudu olmayan bir hastalık için kime kızılır/dua edilir, bilmiyorum. kızına bırakman için yazılar yazalım, videolar çekelim biraz kendine geldiğinde dedim. iyileşirsen hep beraber izler, ödümüz patlamıştı deriz, gülümseyerek anarız, dedim. arkadaşım ölüyor ve ben ona vedasını etmesi için yardım teklif ediyorum. kibrin büyüklüğünü görüyor musunuz? son bir şey rica ediyorum, aramızda kalsın lütfen, dedi. ne kalsın anlamıyorum, dedim. umudumu yitirdiğim, dedi.
17 dk 55 sn konuştuk. yarısı ikimizin de sustuğu ve göz yaşlarını akıttığı zamanlardı. umudum kalmadı diyen birine ne teselli verilir, bilmiyorum. umudu olmayan bir hastalık için kime kızılır/dua edilir, bilmiyorum. kızına bırakman için yazılar yazalım, videolar çekelim biraz kendine geldiğinde dedim. iyileşirsen hep beraber izler, ödümüz patlamıştı deriz, gülümseyerek anarız, dedim. arkadaşım ölüyor ve ben ona vedasını etmesi için yardım teklif ediyorum. kibrin büyüklüğünü görüyor musunuz? son bir şey rica ediyorum, aramızda kalsın lütfen, dedi. ne kalsın anlamıyorum, dedim. umudumu yitirdiğim, dedi.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2