781.
genel olarak ihanet güzel bir tat bırakmıyor insanda. her ne kadar dışarıdan bakınca "amaan takma kafana" dense bile, insanın içinde bir kor ateşi olarak varlığını sürdürüyor ve bu kor, gün geçtikçe iyice harlanıyor.

insan ilişkileri temele baktığımızda çok basit. konuşurken saygıyı aşmadığınız ve görüşlere karşı hıyanette bulunmadığınız sürece gayet iyi ilerler. son günlerde yaşadıklarıma bakarsam, bu temel benim için artık sarsıldı ve eskisi gibi değil. insanlara güven(en azından bu ülkede) bir altın bilezik idi ve ben bu altın bileziği bozdurmaya karar verdim.

ha içimde gittikçe harlanan kor ateşe gelecek olursak, gittikçe harlanmaya devam ediyor ve günü geldiğinde fırının kapağını açıp o kadar sıcağı insanlar yerinde; bir anda temiz havaya, soğumaya bırakacağım.
devamını gör...
782.
yaşanan bir olayı hiç umursamamak yani belki inkar etmek bir uç nokta iken, takıntı haline getirecek kadar kafaya takmak, ondan başka hiçbir şey düşünemeyecek hale gelmek ise bir diğer uç nokta. ilkinde zaten yok sayma olduğundan harekete geçme durumu olmuyorken ikincisinde ise insan, kendini hiçbir şey yapamayacak kadar güçsüz ve çaresiz hissediyor yani bir nevi kendini paralize etmiş oluyor. öncelikle uç noktalardaki bozulan dengeyi düzenlemek, sonrasında harekete geçmek gerekir. *
devamını gör...
783.
gülerek yazmaya başlıyorum. gülüyorum çünkü o kadar çok şey var ki, nerden başlayacağımı bilmiyorum. olayları geçelim o zaman. şuan göğsümde beni sıkıştıran hislerim; korku, boğulma, daralma, üzüntü, öfke, ve isim koyamadığım başka hisler. bilinç altım bir çok yaşanan olayı silmeye başladı, biliyorum yaşandı ama bir şey hissedemiyorum, çoğu şeyi hatırlayamıyorum. her an bir rüyanın içindeyim gibi. hiç bir şey net değil. uyanık olduğum çok az zaman var gibi. seslerin yankıları kulağımda, görüntüler bulanık. ve acı çok fazla. neyin acısı bilmiyorum. canım acıdığını biliyorum sadece. aynaya baktığımda gördüğüm kişi yabancı. çığlık atmak istiyorum, bedenimi parçalayıp içinden çıkmak istiyorum. bedenime sığamıyorum. var olduğumdan çok öfke hissediyorum. patlamam gereken anlarda kaskatı kesilip, konuşamıyorum. anlamsız anlarda çılgına dönüyorum. yapayalnızım. herkes gitti. belki ben sebep oldum. sadece kedimi seviyorum, bazen gelip yanıma yatıyor, minik kafasını koluma koyuyor, azıcık bir ağırlığı var onu hissetmeye bayılıyorum. onu bulduğum için çok mutluyum, öpmeye asla doyamıyorum, ısırıp kızana kadar öpüyorum. ama biliyorum o da seviyor beni. bana çok benziyor, sınırı aştığında kızıyor, ısırıyor ama kendi haline bıraktığınızda gelip sarılıyor ya da size yakın bir yerde uyuyor. bu saf sevgiyi hiç hissetmemiştim, ne kadar açmışım birini sevmeye. hiç sevmemiş, hiç sevilmemişim. üzgünüm. böyle olmamasını dilerdim ama bana verilen bu. bir çok deli ve hastalıklı gen, ve bunu kullanmak için aç köpekler gibi bekleyen insanlar. yakın zamanda kötü bir olay yaşadım, 2 gün uyudum, gözlerimi açamadım bile. beynim kendini kapatmak istedi, katlanamadı. neyse bir şeyler var işte. herkeste olduğu gibi, biraz öfkeli, biraz küfürbaz, biraz deliyim.
devamını gör...
784.
yalnızlık, uzun boylu kadın;
sevgiler, kısa boylu ve toy.
tutku, işe geciken adam;
aşk, emekli bir subay.
ben ise şans oyununda ki şanssızlık;
düşüp kaybolan eksik taş.
sen ise kutuplarda her hangi gün,
altı ay gece altı ay gündüz;
altı ay sevda altı ay güz.
an'ları donduran adam!
ölünce çözünmeliyiz.
bugün buz tutsak bile,
yarın körkütük çölüz.
ve çöller yangın çıkarmadan kavurur
senin gibi, benim gibi..
devamını gör...
785.
hani kendiliğinden çıkar ya, istenmeyen yabani çiçek. sıkıntı gibi; yoldukça çoğalır. ellere inatçıdır yabani çiçek. yolcu'nun başını taçlandırır.
giden saçları sonbaharın etkisi,
kimin belinde salınır olmuş? taranmayan düşleri karışık, giden saçlarına yoldaş olmuş.
devamını gör...
786.
sanırım dostlarım eğer ben şu anki merdumgiriz'sem bunun sebebidir dedem. küçüklüğüm, çocukluğum, yetişkinliğim, manyaklığım hepsi onun yanında geçti hatta biraz da manyaklığımın sebebidir kendisi. aramızda mutlak bir aidiyet vardı her zaman. özgürlüğe hasret ruhum için (bkz: özgürlük), alkole bağımlı olan dedem için alkol demekti ilişkimiz. ben istediğim yere gider, gezerdim. o da istediği kadar içer, delirirdi ve günün sonunda aynı odada karşılıklı birbirimize gülümseyerek uyurduk her gece. acıktığımızda ben küçük ellerimle bir şeyler hazırlarken bize, o da sarma sigarasını içerek dikkatle izlerdi beni. yeri gelir bir baba olurdu bana, yeri geldiğinde ise bir dost, yeri geldiğinde ise ihtiyar bir dede. en uçuk kaçık fikirlerimi anlatırdım ona, kendisine illaki bir pay çıkarırdı hayallerimden. kendini sığdıracak küçük bir yer bulur, hayallerimin bir köşesinde kıvrılıp kendisine yer edinirdi. kurduğum 10 hayalin üzerine 100 de o ekler ve biz hayal dünyamızın uçsuz bucaksız sonsuzluğunda birbirimizi kovalardık.

şimdi bir rakı sofrasında dede, karşılıklı içiyoruz seninle. "ben delinin tekiyim. bipolardan şizofreniye kadar ne ararsan var bende. s*ktir et akıllıları onlar senden benden daha deli" diyen sen karşımda güzel anılarını anlatıyorsun yine. bir de anlattıklarının hangisi gerçek bir bilebilsem.
elimde, senin uzattığın bir dal sigara ve masanın üstünde kendi ellerinle hazırladığın rakılarımız. konuşuyoruz yine olacaklardan ve olmayacaklardan. evetlerden ve hayırlardan. keşkelerden ve iyi kilerden. iyilerden ve kötülerden. anason kokuyor soframız, gözlerimizde bir huzur, içimizde küçük bir hasret. çok severek balıkçı teknelerinde dinlediğin yunan ezgileri çalıyor arkada. sen anlatıyorsun ve ben yine özgürleşiyorum. tam da öğrettiğin gibi...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
787.
bugüne kadar çok istediğim bir şeyin gerçekleşmediğine şahit olmadım.
tabi onun da beni çok istemesi ile oluşan sinerjiden bahsediyorum.
yoksa "1 aya kapımda ferrarim olsun" gibi isteklerim yok,bunun olması için yeterli miktarın mevcutta bulunmasının dışında gerçekleşmesi için insanüstü efor sarf etmeme rağmen olmaması da yüksek ihtimalli. zaten böyle gerçekdışı bir isteğin olmasına da gerek yok.
herneyse,kalbimle ruhumla istediğim ve beni isteyen,istemesi için herhangi bir engeli olmayan herşey gerçekleşti hayatımda.
hırslı değilimdir,olmaya gerekte duymam.
bunun sonucunda da çok istediğim şeylerin "olmaması" "imkansız" gözükmesi gibi durumlarla da karşılaşmam. ve olduğunu gördüğüm zamanlar da hep akışına bıraktığım süreçte gelir bana. sabretmemi gerektiren ve uzun zamana yayılan isteklerimde oldu elbette ama genel olarak kısa süreçlerde hayat hep bana istediklerimi verdi,sağ olsun.
ne polyanna tarzı hayat görüşüm vardır ne de hayallerde yaşamayı düstur edinmişimdir. sadece anda istediğim, içimden geçirdiğim ve akışa bıraktığım herşey evet herşey olmuştur. o da beni istemiştir,sinerjimi sevmiştir,ne olduğu önemli değil. hayatta herşey ama herşey enerjidir. bunu deneyimlemek inanılmaz huzur verir insana, başkalarına ufacık gözüken ve gerçekleşen durumlarımın hepsi benim için büyüktür ve önemlidir.
bu başlık da özel ajanda gibi oldu, hoşuma da gidiyor.
neyse;kısa zaman önce birilerine bahsettiğim ve yıllardır da gerçekleşmesini istediğim ama bir türlü şartların olgunlaşmaması ya da o doğru enerjinin belki de gelmemesinden dolayı gidemediğim yere, bölgeye gidiyorum!
yola çıkmanın heyecanı her zaman ayrı sevindirir beni ve tüm kalbimle isteğimin bence en doğru zamanda olması da apayrı heyecan katıyor bana!
so... i go!
devamını gör...
788.
olmuyor, ulan neye elimizi atsak kurutuyoruz. "burada küfür var"

olmuyor işte abi. gardımı almaktan yoruldum, gardımı indirdim ama yine darbe yiyoruz. hoş biz de hep darbe var, bana yılın 365 günü ayrı bir darbe. bu gece de 1 ağustos darbesindeyiz. iç minnoşlar ile dış minnoşlar ölümüne kapışıyor.

hayır kapışsınlar da, ben yaşlanıyorum yahu. gitgide daha huysuz bir adam oluyorum. zaten paralel bir evren olsa, ben kesin dexter morgan olurdum. herkesin nefes alması pek de sağlıklı değil ve evet hümanist değilim.

acıya, sevgisizliğe, güvensizliğe, geçmişin günahlarının çıkarılmasına, kalbimin yalnızlık tangosuna, ön yargıya epey alıştım. hatta öyle alıştım ki, su içmek ya da nefes almak gibi artık benim için. bir de öylesine angutum ki, bununla mücadele ediyorum. herhalde halen içimde haylaz ve boş bir umut ışığına tutunmaya çalışan ve yaşamayı seven bir dexter var.

zaten sevmesem ve dine inanmasam çoktan "dexter mehmet pişkin" olurdum emin olun. "burada küfür var 2"

hayır ortalık harbiden kaybedenler kulübüne döndü. herkes yalnızlıktan şikayetçi ama herkes yalnız. o zaman ; "herkes bu kadar yalnızken herkes nasıl bu kadar yalnız?" " burada küfür var 3"

ya herkes hiç samimi değil, ya herkes iyi rol kesiyor ve ilgi budalası, ya da ben gibi samimi.

o değil bir de geçmişin günahını niye benden çıkarıyorsunuz ulan! evet ulan! "burada küfür var 4" sizin ha. buradaki küfür pek bir belli oldu lan. ehehe, böyle de saklayamıyorum.

ulan ben de aldatıldım, ben de kazık yedim, ben de terk edildim. ama ben kalkıp geçmişin acısını başkasından çıkarmıyorum. yaşa küçüğü de böyle, yaşça büyüğü de aynı rengin başka tonu.

bana da yalnızlığın 1001 tonu. buraya kadar okuduysan senin ben gözünü ve kafanı seveyim. cidden seveyim lan. ama sen beni sevme, genelde beni sevince önce terk ediyorlar, sonra da geri dönmek istiyorlar. ha gitmem diyorsan, sevebilirsin. koşulsuz ve sınırsız bir sevgiye hayır demem.

sen mi? merak etme ben toprak gibiyim. sen bana verdikçe, ben sana çınar olurum. üstümüzden ne cinayetler, depresyonlar, orman yangınları, heyelanlar, darbeler geçti de yine ayaktayım. geberene dek ayatakyım. çünkü ben de bir gün toprak olacağım, gerçekten.

yaşamanın dayanılmaz ağırlığı ve ızdırabı ve diğer yandan da onun tatlılığı. ah ulan bu güzel paradoks..

o değil de sonunu bağlayamadım. sen toprağı son olarak say. çünkü hepimizin sonu, gerçekten toprak. heh bak şimdi bağladım.

çok uzun oldu kesin sonuna dek okumazsın sen sözlük yazarı ya da heyecanlı şapşal çaylak. okursan eğer, seni seviyorum lan. sen beni sevmesen de, sevmiyorsan da, sevmeyeceksen de.
devamını gör...
789.
birkaç gündür içimde tam olarak tarif edemediğim hisler dolaşıyor. hüzün gibi, efkar gibi. gitmiyor da, gitmesin. her duygunun yeri ayrı ve güzel, onlarla barışmayı ve onlarla yaşamayı öğreniyorum böylece.
devamını gör...
790.
umut ile umutsuzluğun karşı karşıya..
sürekli bir içsel çatışma içinde. ben hangisi olmalıyım kendime bunu yapmamalıyım deyip umut balonunu tutmakla boğuşuyorsun. tamam her şey'i yapabilecek güçteyim ama başarısızlık, beceriksizlik ve ait olamama duygusu hırpalamaz mı insanı? katlanamadığın düşünceler seni yeterince zorlarken devam edilmesi gereken hayatı düşünmek. o kadar yüzeysel, duygusuzca temel iç güdülerinle güdülmeyi beklemek bana cazip gelmiyor. bir arayışımız var ama belli sınırlar içinde. yeterince özgür kararlar verememek hem cesaretsizliğin hem daha kötüsü olma korkusuna düşürüyor. korkularla yaşıyorum. bunu yazarken ilk defa yaşıyoruz demeden kendim ile yüzleşerek yazdım. benim korkularım sahip çıkarım onlara. umudum var benim onları yenmeye olan inancım diyelim. sınırlardan çıkasım geliyor yüreğim pır pır ve yüreğim her defasında ağzımda. bu iki duyguyuda çok güçlü yaşıyorum. hem umudu hem umutsuzluğu..
devamını gör...
791.
çekiçle felsefe yapmanın yolları veya dev yıkımın sağır edici ayak sesleri

büyükçe bir masa etrafında yaklaşık 15 kişiydik, bazılarımız yakın arkadaştı ve bu satıları yazmama sebep olan kişi benim için bunlardan biri değildi. kendisine t. diyeceğim. sarı ve dağınık saçlarını toplamış, açık kalan uzunca boynuna gümüş bir kolye takmıştı. hafif çıkık elmacık kemikleri ve iri, ela gözlerinden dolayı mimikleri çok gerçekçiydi. konuşurken kafasını muhatabına doğru uzatıyor ve gözlerini karşısındakinin gözlerine kitliyordu böylece karşısındaki pür dikkat dinlendiğine kani oluyor, lafı uzattıkça uzatıyordu. üstelik bazen böylesi bir dinleme karşıdakine içi boş bir özgüven bahşediyodu. öyle ki çoğu zaman t ile konuşanların bir süre sonra büyük laflar etmeye başladığına şahit oluyor, gülümsüyordum. beni böylesi zamanlarda yakalıyor ve gülümsememem gerektiğini söylemenin bir yolunu buluyordu. birkaç defa, başbaşa kalma fırsatı bulduğum anlarda ailesinden söz açacak oldum, kibar bir şekilde lafı ağzıma tıktı. etrafındakilerin, özenle seçtiği ve herkesin yaptığı gibi yalanlarla veya birkaç sansürle ilgi çekici hale getirmeye çalıştığı "sorunlarını" veya "maceralarını" yeri geldiğinde zevkle, yeri geldiğinde üzülerek dinlerken kendi hayatından en ufak bir ipucu almayı kimse başaramamıştı. açıkcası onun aramıza nasıl dahil olduğundan dahi tam olarak emin değildim. yemekten sonra kendisine evine kadar eşlik etmeyi teklif ettim, kabul etti ancak bunun nezaketen yapılan bir kabul olduğu ihtimali bile bana acı vermeye yetmişti. ancak bu ihtimalin kafamda canlanmasının sebebi kesinlikle teklifimi kabul ederken gösterdiği tereddüt değildi, aksine gayet içten bir ses tonuyla sevindiğini belli ederek kabul etti. kendisinin içtenliği, mutluluğu bazı zamanlar o denli büyük oluyordu ki, insanın böylesi küçük durumlarda bu denli büyük tepkilerin gerçekten verilebileceğine inanası gelmiyor, alaya alındığını veya bir şaka içerisinde olduğunu dahi düşünmeye başlayabiliyordu.
hava henüz aydınlıktı, yan yana yürürken bana hiçbir şey ifade etmeyen ve muhtemelen yüzde yetmişi yalan olan bir çok olay ve kişi için neler hissettiğini anlatıyordu. tüm konuşmamızdaki tek gerçek şeyin hisleri olduğunu, anlatılanların çoğunun palavra olduğunu söylemek istedim ancak anlatırken girip çıktığı ruh halleri ve yükseltip alçattığı ses tonu beni bunu yapmaktan alıkoydu. buna rağmen bir şekilde anlatıklarına ilgisiz kaldığımı anlamış olacak ki, birden sustu. aniden, cümlenin ortasında birden susunca uzun uzun ona bakarak devam etmesini bekledim, etmedi. elini kalbine götürerek öylece durmaya başladı, ben sürekli iyi olup olmadığını soruyor, git gide endişelenmeye başlıyordum. alel acele banka oturttum, elini kalbinden çekmiş yüzü bembeyaz olmuştu. hiçbir soruma cevap vermiyor, öylece gözlerimin içine bakıyor ve gülümsüyordu. endişelenmeye başlayıp, elimi telefona attım ancak bana engel oldu, gözleri dolmuştu, kısık ve yorgun bir sesle yapmamamı söyledi. ona sorularıma cevap vermesi karşılığında telefonu kenara koyacağımı söylesem de, böylesi bir durumda yardım amaçlı dahi olsa şantaj benzeri bir şey yapmak istemedim ve istediğini yaptım. benim de gözlerim dolmuş, ara ara hıçkırmaya başlamıştım. elbisesiyle gözlerimi sildi, aniden neşeli bir ses tonuyla masadaki sessizliğimin sebebini sordu, gülerek ancak ağlamaklı bir ses tonuyla masadakilerin bazılarıyla kavgalı olduğumu, anlattıklarının çoğunun yalan olduğunu bildiğimi ayrıca kendileriyle paylaşacak çok şeyim olmadığını söyledim. gözlerindeki yaşları silerken uzunca ve yüksek sesle kahkaha atmaya başladı. beni anladığını, anlatılan çoğu şeye inanacak kadar saf olmadığını ve bir oyun oynadığını söyledi. "gerçek veya yalan anlatılan her şey, anlatanın gerçeğinden taşar, yalan onu söyleyenin gerçeği hakkında bilgi vermekle kalmaz, onu söyleyenin özlemlerini ve olmak istediği şeyi de açığa çıkarır" dedi. etkilenmiş ve böyle düşünmesinden dolayı mutlu olmuştum. "o halde aslında yalan söyleyenlerden ziyade gerçeği olduğu gibi anlatanlar her şeyi ustalıkla gizliyor öyle mi?" diye sordum. dolan gözlerini kısıp gülerek onayladı. "bir de aramızda hiç konuşmadan, gerçek veya yalan hiçbir şey söylemeden çok şey saklayanlar var, onlara ne yapacağız?" diye sordum. suçluymuş gibi başını eğdi; "çözümü olmayan veya anlatıldığında mutlu etmeyecek hiçbir şey söylenmeye layık değildir, insan ile birlikte mezara gidip orada kaybolması gereken şeyleri başkalarının zihinlerinde yaşatmaya gerek yok" dedi. içime içime ağlamaya başladım. yutkunamıyor, kesik kesik nefes alıyordum sokaktan gelen sesler hem git gide yaklaşıyor hem de kısılıyordu. gözlerimi açtığımda hastanedeydim, herkese beni buraya getirenin nerede olduğunu sordum, cevap alamadım. çıktığımda kendisinden hiçbir şekilde haber alamadım, aylarca ulaşmaya çalıştım, gerçekten kaçıyordum bunu biliyordum ancak kabullenmem uzun zaman aldı. şimdi kimseyi rahatsız etmeden, olabildiğince naif ve mütevazı bir şekilde konup göçen gencecik biri, kendi acı gerçeklerini tarihe kazımadan onlarla birlikte 10 metre derinlikte 2 metrelik bir tahtanın içinde siz bunları okurken çürümeye devam ediyor. hayat da yaşam da budur.
devamını gör...
792.
masanın üzerindekilerle olağan kongremiz oldukça başarılı geçti.
sigarayla münasebetimiz biraz daha uzayacak
kahve beni dışlamayın diyor.
hoparlörden gelen müzik tehditler yağdırdı.
bir saatim var kırmızı. sana ihanet edeceğim var mısın oyuna dedi.
ben sinirlendim tabi.
yakarım ulan sizi dedim.
gittim mutfaktan biraz viski aldım kahvenin içine boca ettim.
20 sigarayı aynı anda yakıp masanın üzerine dizdim.
kırmızı saatimi beş saat geriye aldım kimdeymiş kontrol bilsin diye.
müziğe gelince.
onun himayesinden çıkamıyorum.
varsın tehdit etsin.
devamını gör...
793.
hastayım. başım zonkluyor, her saniyede burnumu çekiyorum, boğazım ayrı gıcık, yutkunamıyorum, nefes almakta sıkıntı çekiyorum. bunlar yetmezmiş gibi duvarlar üstüme üstüme geliyor ne kadar kötü sıkıntı, olay, dert, tasa varsa beni buluyor. şu an hiçbir şey bilmeden bu yazıyı okuyan bir insan beni drama queen olarak görüyordur eminim. fakat değilim vallahi değilim ne oluyor ben de bilmiyorum. biri bana bu olumsuzluktan kurtulmanın çaresini acilen söylemeli, meditasyon desin başlarım. yoga yap desin yaparım. git amuda kalk geçecek desin kalkarım. sıkıldım artık bunaldım nedir böyle ben anlamadım çevremdekiler bile yiyip yiyip bitiriyor beni yavaş yavaş ben neye üzüleceğimi şaşırdım. kafayı sıyırıyorum galiba.
devamını gör...
794.
sinirlerime hakim olamayıp “nasıl ya, nasıl?” dediğim her durumda sakinleşip her açıdan bakmaya çalışıyorum. sinirim geçtiğinde söylediklerime pişman olup insanların kalbini kırarım diye tekrar tekrar tartıyorum kafamda. keşke insanların kalbini kırmadan önce durup bir daha düşünsek. zira kalp kırıklığı kolay kolay geçmiyor.
devamını gör...
795.
iki gün yokum, bülbüller susuyor, tık yok tık. cezam bitiyor döner dönmez şakımaya başlıyorlar, allahın bir hikmeti işte?

hikmet-i hüda, sual olunmuyor ama bu bir tesadüf mü acaba diye de düşündürmüyor değil.
neyse ya, bana ne.


1967 / trablusgarp / noter tasdikli.
devamını gör...
796.
herhangi bir canlının değerinin olmadığı, suçluların utanmadığı, yüzsüzce ve yüzü kızarmadan yalan söyleyenlerin olduğu,hep başkası yerine utanmak zorunda kaldığımız,önlenebilir olaylar karşısında kılını kıpırdatmadan izin veren ve ön ayak olan sözüm ona büyük adamların artarak ve insanlıktan uzak boyutlarda sabır ve sinir zorlayarak rant peşinde koşmaya devam etmesi durumunun en çok yaşandığı memleketlerden birinde yaşıyor olmaktan bıktım,usandım,yoruldum, kahroldum,tükendim, yerim kalmadı. lanet olsun.yaşattıklarınızı yaşamadan ölmeyin emi.
devamını gör...
797.
haykırmalar gereksiz,
gönlünün sesi kısılmış.
gözlerini açık gören son kişiyim.
dilim varmıyor sevmiş bulundum.
dilim varmıyor artık eksiğim.
işte ordasın koca adam,
ben de yanına geldim.
ikimizde suskunuz.
karşılıklı oturduk;
telleri kopan keman gibi,
sessizliği çalıyoruz.
işte ordasın koca adam,
ben de yanına geldim.
az önce oradaydım;
uyandığıma emin değilim.
(özlemtekininrastaları)
devamını gör...
798.
okuduğum kitaptaki karakterlerin adını unutma huyum var. bir süre sonra acaba bu kimdi diyorum. kafamdaki kişinin aslında başkası çıkınca işler karışıyor.
bende bir çözüm buldum.
karalama defterim karakterlerle dolu.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
799.
bir küçücük aslancık varmış

aslan ortak nokta
aslan bir çok şeyin ortak noktası

aslanların yolu kesişiyor
ama bu aslanlar
öyle bildiğiniz aslanlardan değil
yanlışlıkla aslan olmuşlar
zaten aslana benzer bi halleri de yok
tembel olmaları dışında
bir de seviliyorlar

en iyisi uyumak
çaresiz,
sıcağa teslim olmak...
devamını gör...
800.
buradan ulaşmam doğru mu bilmiyorum ama eğer görsel sanatlar öğretmeni olan birisi varsa bana ulaşabilir mi? yardım almak istediğim bir konu varda.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim