1421.
marka bir optike girdim. sivri ince çerçeveli cateye bir gözlük arıyordum. satış sorumlusu mevcut olmadığını söyledi ve daha önce gördüklerimin aynı boyutunda bir gözlük önerdi. ilk bakışta beğenmedim. sonra fiyatına baktım 490 liraydı. gözlüğü tekrar taktığımda aradığım gözlük olduğunu hissettim. gerçek hayatta ta böyledir.  beğenmediğimiz, bize uygun olmayan şeyler ulaşılmaz olduğunda aslında aradığımız şeyin o olduğunu düşünürüz. buna literatürde ne derler bilmem ama sırf bize uzak diye daha çok etkisi altına girdiklerimizin bize yaşattıklarına hayal kırıklığı deriz. bu yüzden diye başlayarak tavsiye veremeyeceğim. çünkü bu insanoğlunun terbiye edemeyeceği kadar alçak bir arzu.
devamını gör...
1422.
bir ömrün kaç mevsimi vardır? bir ömür, kaç mevsim bahar, kaç mevsim kış, kaç mevsim yaz yaşatır? kaç kez çiçek açıp, çiçekler ayaza yenik düşer? kaç kez topraktan baş uzatan tohum kendinden yine kendine veya sevdiklerine ait bir dünya yaratır?

sahi kaç mevsimlik ömür biçilmiştir bize? tüm bunları düşünürken bir ömrün kıyısındayım. sağıma soluma bakıyorum. her yer bahar. bahar güzeldir. yenilenme zamanı. “bir bahar akşamı rastlasam size…” notaları hissedebileceğim kadar sessizlik hakim. peki hangi bahardı bu? hangi baharda karşılaşacağım sizinle?

bana geldiği her bahar güzel olacak…
ömrümün sonsuz baharı olsa… ve sonsuz kez bana -benden gitmemek üzere- gelsen…bir ömre sonsuz bahar biçilme temennisi… ne hoş… birlikte… kışa ve hayatın getirdiği tüm zorluklara inat…
devamını gör...
1423.
yoruldum lan!
devamını gör...
1424.
bu gördüğün cüretkâr tavır,
arkasında kaç kahır saklıyor?
ana caddeye açılan sokaklardan değilim,
bana hiç değişmeyen şeyler kalıyor.
aklımda bir garip bahar özlemi,
fikrimde mutsuz sonların vazgeçilmez etkisi.
bir kırmızı, bir karanlık içindeyiz.
kırmızıyı ben çözerim, karanlığı kim süpürür bilmem.
hiçbir şey şaşırtmaz beni,
hayat mıdır zaman mıdır, bilmem.

(bkz: kırmızı)
devamını gör...
1425.
geçenlerde bir fotoğraf ilişti gözüme, saatlerce baktım. kaç yıl geçmiş olabilir ki dedim kendi kendime..tamı tamına 5 yıl geçmiş.. yaşlanıyoruz be dedim güldüm geçtim, ama gülüp geçmekle olmuyor bazen, insan soruyor kendine ne sığdırdın bu koskaca 5 yılın içine? neyi başardın? veyahut neyi denedin, kaybettin, veya denemekten korktun yolun başında pes ettin diye? mesela en çok ne güldürdü seni, gülmekten karnına ağrılar girecek kadar? ya da neye çok ağladın saatlerce gözlerin şişene kadar? hayallerinin kaçını gerçekleştirebildin, kaçından vazgeçtin kim bilir. ölmeden önce yapılacaklar listesi yapmış mıydın mesela? listendekilerin kaçının üstünü çizebildin? 5 yıl önceki yakın arkadaşlarının kaçıyla görüşüyorsun şimdi, bir elin parmaklarını geçmiyor dimi? sahte arkadaşlıklardı hepsi, biliyordun sende aslında içten içe. bakış açını değiştiren kitaplar okudun mu mesela? filmlerden ve dizilerden hala aynı keyfi ve tadı alabiliyor musun merak ediyorum? pazartesi diyete başlayıp, çarşamba bozmaya devam mı yine? umarım hayatta daha önemli şeylerin olduğunu öğrenmişsindir. kariyer- aşk-para üçlemesinden bahsetmiyorum. senin için değerli olan birisini kaybettin mi? ölümden daha ciddi ve acı bir şey yaşadın mı mesela?
devamını gör...
1426.
yeri geliyor ciğerini bırakıyorsun buraya, aaa ne güzel yazmış diyorlar.
devamını gör...
1427.
belirli bir yaşa kadar gelip halen kendini düzeltememiş, hislerini tanımlayamamış, kırmaktan çekinmeyen, patavatsızlığı açık sözlülük zanneden insanlara saygı duymadığımı daha önce de söylemiştim.
can çıkar huy çıkmazmış, yedisinde neyse yetmişinde de oymuş vs. fasa fiso.
çok farklı bir insan olabilirdim ben de istesem. sivri köşelerim, aşılmaz duvarlarım, suistimal edilemeyen iyi niyetlerim olabilirdi. ancak sevgi varsa arada, istemeye istemeye de olsa o duvarlar yıkılır hatta o duvarlara çarpa çarpa sivri köşelerin ufalanır zamanla ve dökülür o duvarın tuğlalarıyla birlikte. değişirsin,
değişmeye değerse karşındaki.
bugün bende değişen neydi, neye değer oldum bilmiyorum. bugün o'nda değişen neydi, nasıl yıktı duvarlarını bilmiyorum.
ömrüme not düşülsün;
yaş 32,
babam beni alnımdan öptü.
devamını gör...
1428.
bana kasım-ekim hep iyi gelir,
senin bana o zamanlarda geldiğin gibi.
hafif soğuktur havaların, eser.

gelgit bir hali olur marmara’nın,
sanırsın sen bu su boğar, geçer bizi.
benim çiçeklerim açar her kasımda.

senin yaprakların dökülür, kırılır dalların.
kışa hazırlanır toprakların, ben gün bakarım;

sapsarı yapraklara, tupturuncu topraklara, kıpkırmızı dudaklarına…
devamını gör...
1429.
geçmiiiiiyoor günleeeeeeeeeeeeeeeer, yar yar yar.
devamını gör...
1430.
bu ara evde yemek yapasım gelmiyor.
bu ara evim temizliğini benim yaptığım bir otele dönüştü.

bu aralar "home sweet home" mottosuna ara verdim.
bir şeye dönüşüyorum ve bu hoşuma gidiyor.
devamını gör...
1431.
benim yaşıma kadar yaşamış bir insan ne kadar düşünebilirse sanıyorum en az o kadar uzun süre intiharı düşündüm. hayır intihar etmeyi değil. intiharı düşündüm. intihar etmek kolay. intihar etmeyi düşünmek de kolay. zor olan intihar fikriyle birlikte yaşamaya çalışmak. hayır intihar hala makul bir seçenek değil. ben buna direnerek yaşamayı tercih edenlerdenim. ama intihar fikri inanılmaz bir fikir. bu fikrin cazibesine kapılıyorum. düşen bir f16 uçağının içindeki pilotun bir elinin fırlatma koltuğu butonunda hazır bir biçimde beklemesi gibi bir şey bu.

eğer intihar hakkında yazdıklarımı ben değil de başkası yazmış olsaydı. onları okuduğumda o satırları yazan kişinin emil cioran'ın çok fazla etkisinde kaldığını söylerdim. halbuki ben o yazıları yazdığımda henüz okumamıştım cioran'ı.
cioran çürümenin kitabı'nda şöyle der; “ham varoluşun ötesinde inşa ettiğimiz her şeyi, dünyaya bir fizyonomi veren muhtelif tüm kuvvetleri, mutsuzluk’a borçluyuzdur -çeşitliliğin mimarı, eylemlerimizin anlaşılır etkeni.
onun çemberine girmeyen şeyler bizi aşar: altında ezilmediğimiz bir olayın bizim için ne anlamı olabilirdi ki? gelecek, bizi harcamak için bekler: ruh artık varoluşun sadece çatlamasını kaydeder ve duyuların hala titreşmesi için kötülük beklentisi gerekir..."

insanlar ne kadar farkında bilmiyorum ama inanılmaz bir bakış açısı bu. ben hala yaşıyorsam hala bu yaklaşımı benimsediğim için nefes alıyorum. başıma gelen her şeyi, yaşadığım tüm deneyimleri ve yıllardan beridir süregelen ve bir türlü yenemediğim mutsuzluk ve tatminsizlik hissini bir lütuf gibi gördüm hep.
şu an olduğum hali mutsuzluğuma borçluyum. buna şükrederken bugün artık limiti tükettiğimi hissediyorum.

hayat akışımın tuhaf bir ritmi var. bir denge söz konusu değil. bir dönem her şey ama gerçekten her şey muhteşem giderken ve ben bu muhteşemlik fırsatını bolluk yanılsaması sebebiyle lehime çeviremezken bir dönem geliyor ve sanki o tüm muhteşemliğin acısını çıkartırcasına hemen her şey alt üst oluyor ve her köşeden ayrı bir saldırı yiyorum. ben artık savaş psikolojisiyle yaşamaya çalışmaktan çok yoruldum. sürekli darbeleri savuşturmaya çabalamaktan çok yoruldum. eskiden bu bana oyun gibi gelirdi. tabiri caizse üzerimden kurşunlar sektiğinde onlardan sıyrılmak müthiş bir haz verirdi. cahildim, gençtim, toydum, heyecanlı ve iştahlıydım. şimdi ise çok yorgun ve o zamanlara göre epey ihtiyarladım. maceraperest yönümü kaybediyorum ve zeminin kayganlığıyla baş edemiyorum. bu benim için ciddi bir problem olmaya başladı. artık sağlam bir zemine basmak istiyorum.

bundan 2 ay önce hayatımın en kötü günleri bugünler galiba demiştim. 2 yıl önce de aynı şeyi söylemiştim. bundan 1 ay önce hayatımın en bereketli dönemlerini yaşıyor her sabah halime şükrediyordum. 1 yıl önce de öyleydi. bu döngü artık beni çok yıpratıyor. daha kötüsünü görmem dedikçe yeni bir dip keşfediyorum. tamam artık zirvedeyim dedikçe o zirveden aşağıya itiliyorum.
bu böyle nereye kadar gidecek bilmiyorum ama artık bir yere park etmem lazım diyorum ama içimden bir ses daha yeni başlıyoruz diyor. ona daha çok inanıyorum. evet hala her şeyin çok başındayım biliyorum.

hepimiz her şeyin daha çok başındayız her zaman ve bu beni çok korkutuyor.
yaşam; mutluluk ve acı üzerine kurulu bir sarkaca benzer. doğu felsefesi bu sarkacın aynı zamanda bir denge üzerine kurulu olduğuna inanıyordu. yalan! külliyen yalan bu. mutluluk ve acı denklemleri bir denge üzerine kurulu değiller. keşke öyle olsaydı.
mutluluk da acı da genel ortalamaya bakar ve istisnaları görmezden gelirsek uzun vadede sürekli artan değerlerdir.

sıradan bir insanın doğumundan ölümüne tüm hayatını ele alırsak mutluluk da acı da sürekli artarak birikir. ama burada küçük, çok ufacık bir detay var ki hayati bir önem arz ediyor.

mutluluk ve acı birikintisini matematiksel bir fonksiyon olarak ele alırsak eğer, mutluluğun artışı logaritmik olurken acının artışı da geometrik olarak birikir.

bu ne demek biliyor musunuz?

çoğunuzun hayatı mutluluğu yakalamak ve acıdan kaçmak üzerine kurulu olduğu halde aslında istatistiksel olarak geçen her zamanda koşar adım acıya yaklaşıyoruz demektir.
zaman ilerledikçe çuval çuval acı biriktirirken elde ettiğimiz mutluluk birikintisi de bir avuç tortudan ibaret kalıyor.
aslında mutlu olmaya değil mutsuzluğa programlanmış canlılarız. bunu uyuşturucu kullanmaya başlayan insanların giderek dozu artırarak kendi eşiklerini yükseltmelerinden ve giderek daha çok dibe çekilmelerinden gözlemleyebilirsiniz.
bu örneği kasten verdim nöropsikyatrik açıdan mutluluk da bir çeşit uyuşturucudur çünkü. benzer etkiler gösterir insan beyninde.

konu neden ve ne ara buraya geldi inanın bilmiyorum. ben artık biraz tükendim sanırım. çıkış arıyorum diyeceğim ama zaten son 5 yılım bu şekilde açılacak yeni bir kapı, kırılacak yeni bir odun, sızılacak yeni bir gedik bulmaya çalışmakla geçti. artık kendimi mi kandırıyorum acaba diye sormaya başladım sonunda. belki de geç kalmışımdır bunu sorgulamakta bilmiyorum.

bir insanınn neden kitap okuduğu sorusuna cevap veremiyorum artık mesela. ciddi ciddi kitap okuyanlara sormak istiyorum artık bu soruyu. sahi neden kitap okuyorsunuz? kendinize bu soruyu ciddi ciddi sordunuz mu mesela? ben birkaç kez sormayı nedenim kimseden elle tutulur cevaplar alamadım. böyle bazı problemli eylemler var. mesela yürüyüş yapmak gibi. an geliyor saatlerce sokaklarda yürüyorum ben. neden? belli değil. bir cevabım yok. bazı otonom hale gelmiş eylemler insanın kendi dünyası hakkında bazı sonuçlar doğuruyor. birtakım çıkarımlar sağlıyor. bu çıkarımlar beni rahatsız ediyor artık.
birkaç ay önce tanıdığım en iyi insanı, dünyanın en güzel kızını çok fazla üzdüğümü biliyorum mesela. niye yaptığımı da biliyorum. bilmek istemediğim halde biliyorum. bazı eylemler, bazı tercihler var. bazı kararlar var gerekçesi yıllar öncesine dayanan birtakım kararlar işte. bunlar insan hayatını yerinden oynatıyor. bazen küçük bir hareket zamanın bir yerinde kocaman bir kayayı yerinden oynatıyor.

cehennem başkaları falan değildir. cehennem kendi içimizde. ben başkalarıyla yaşamayı bir şekilde göze alabiliyorum. ama insanın kaçamadığı aynadaki aksi oluyor bazen. insanın kaderi ve karakteri cehennemi bu dünyada tatmaya bazen yetebiliyor.
tuhaf şeyler bunlar. insan yaşarken değil ama yaşadıktan sonra anlıyor bazı şeyleri. geçmiş zaman kiplerini anlama yetisine sahip olmaktansa hepten cahil kalmak gerekirdi. tanrının kimi neyle sınayacağı belli olmuyor ama neyle sınarsa sınasın her insanın sınavı gerçekten çok çetin oluyor.

bir şiir: celladıma gülümserken


her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
ben yaşarken koptu tufan
ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat

her şeyi gördüm içim rahat
gök yarıldı, çamura can verildi
linç edilmem için artık bütün deliller elde
kazandım nefretini fahişelerin
lanet ediyor bana bakireler de.

sözlerim var köprüleri geçirmez
kimseyi ateşten korumaz kelimelerim
kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına
uçtum ama uçuşum
radarlarla izlendi
gayret ettim ve sövdüm
bu da geçti polis kayıtlarına.

haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
ruhum sahte
evi nepal'de kalmış
slovakyalı salyangozdur ruhum
sınıfları doğrudan geçip
gerçekleri gören gençlerin gözünde.

acaba kim bilen doğrusunu? hatta ben
kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
sanki ne anlıyorum?
ola ki
şeytana satacak kadar bile bende ondan yok.
telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum
çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir
devlet sırrıyla birlikte insanın
sinematografik bir hayatı olabilir
o kibar çevrelerden gizli batakhanelere
yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri
ve sonunda estetik bir
idam belki!
evet, evet ruhu olmak
bütün bunları sağlayamaz insana.
doğruysa bu yargı
bu sonuç
bu çıkarsama
neden peki her şeyi bulandırıyor
ertelenen bir konferans
geç kalkan bir otobüs?
milli şefin treni niçin beyaz?
ruslar neden yürüyorlar berlin'e?
ne saçma! ne budalaca!
dört incil'den yuhanna'yı
tercih edişim niye?
ben oysa
herkes gibi
herkesin ortasında
burada, bu istasyonda, bu siyah
paltolu casusun eşliğinde
en okunaklı çehremle bekliyorum
oyundan çıkmıyorum
korkuyorum sıram geçer
biletim yanar diye
önümde bir yığın açalya
bir sürü çarkıfelek
gergin çenekli cesetleriyle
önümde binlerce çiçek
korkuyorum sıra sende
sen de başla ve bitir diyecek.
yo, hayır
yapamaz bunu, yapmasın bana dünya
söyleyin
aynada iskeletini
görmeye kadar varan kaç
kaç kişi var şunun şurasında?


gelin
bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!
bana kötü
bana terkettiğiniz düşünceleri verin
o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız
ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar
onları verin, yakınmalarınızı
artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar
ben aştım onları dediğiniz ne varsa
bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar
boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz
içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı
verin bana
verin taammüden işlediğiniz suçları da.
bedelinde biliyorum size çek
yazmam yakışık almaz
bunca kaybolmuş talan
parayla ölçülür mü ya?

bakın ben, bir çok tuhaf
marifetimin yanısıra
ilginç ödeme yolları bulabilen biriyim
üstüme yoktur ödeme hususunda
sözün gelişi
üyesi olduğunuz dernek toplantısında
bir söyleve ne dersiniz?
bir söylev: büyük insanlık ideali hakkında!
yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim
kazanana vertigolar, nostaljiler
karasevdalar çıkar.
yapılsın adil pazarlık
yapılsın yapılacaksa
işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları
sizin geçmiş hatalarınız karşısına.
ne yapsam
döl saçan her rüzgarın
vebası bende kalacak
varsın bende biriksin
durgun suyun sayhası
yumuşatmayı bilen ateş
öğüt sahibi toprak
nasıl olsa geri verecek
benim kılıcımı.

devamını gör...
1432.
kimsenin bilmediği evinde sigaradan öldü
devamını gör...
1433.
gelen mailde "dear saygilarimla" yazması kadar saçmaydı hayat. tıpkı benim o maili görebilmem kadar.

kulaklığımda erotik sesli fransızca şarkı ile yürüdüm sokaklarda az önce. ve sokaklar hiç bu kadar erotik ve üç boyutlu olmamıştı.

karşı masa da sürekli beni kesen kadın. kasap mısın cavuşka. neyse kalktılar. mezbahadan mal gelmiştir.

nargileden ve kültüründen nefret ederken dibimde bitmesi de ayrı bir konu.
devamını gör...
1434.
benim savaşım kendimle başka kimseyle değil. kendimden kaçışım yok sürekli tosluyorum duvara. keşke demekten iflahım söküldü. kendi kendime yaptığım düşmanlığı başka kimse yapmamıştır bana. sahi en son ne zaman yaşadığımı hissettim. bilmiyorum. bilemiyorum. sürekli kafamda dönen şüphe içimi kemiriyor. beni çürütüyor. yok oluyorum, eriyorum ve kimse görmüyor. nefret ediyorum tüm benliğimle her şeyden kendim de dahil olmak üzere. tüm başarısızlıklarımla yanarak yok olmak, yüksekçe bir yerden kucağımda başarısızlıklarımla atlamak istiyorum. ben kesinlikle bunları haketmemiştim. bu içimdeki çatışmayı da hak etmedim bu kadar göz yaşı dökmeyi de. gerçi en son ne zaman ağladım onu bile hatırlamıyorum.
devamını gör...
1435.
yaşmak denilen sanrı belki de varolmayının rüyası , dünün yarına yansıyan gölgesi, zamanın bilmecesi, tanrılar diyarının gösterisiydi ..
devamını gör...
1436.
her gün moralimi bitiren birisi var.
bir bakıyorum herşey çok iyi, aniden yapıyor yapacağını.
çok bıktım be, çok bunaldım.
devamını gör...
1437.
bir günümü sadece bir günümü sen aklıma gelmeden nasıl geçiriyordum çok merak ediyorum. 2018 eylülden beri senin adının aklımdan geçmediği tek gün yok çünkü. hani dedin ya elem sen boş kaldığında beni hatırlıyorsun. heh o iş öyle değil işte. annem ölüm döşeğinde idi sen arayınca huzur buldum. günde uyumak dışında sadece ders çalıştığım aylar oldu yine aklıma geldin. hukuk anlamıyor gibi yapıp sana anlatırdım. sınava girmeden seni görmek istedim. bir sürü adamla konuştum hiçbiri senin zerren kadar etki bırakmadı. hep seni aradım. yazdıklarımı sildim bak yine yazıyorum.kırık kollarım bile engel olmuyor sana yazmama. hep garip gelirdi birini çok sevmek canından bile. şairler yazarlar ne görmüş acaba diye çok düşürdüm. herkes unutulur sanırdım unutulmadın. hayat sürprizlerle kaim. sen o sürprizdin bana.

çalışıyorum ya senin adını taşıyan çocuklara adınla seslenemiyorum. fizyoterapist var adaşın adama hocam başka adın var mı dedim yok dedi. çocuklar senden haber getirir belki diyorum, kedilerle geliyor yanıma o kadar anlamlı bakıyorlar ki sanki seni tanımışlar.

velhasıl gel.
devamını gör...
1438.
iki tip insan türü vardır ya hep:

kedi insanı - köpek insanı *
sabah insanı - gece insanı *
pozitif - negatif
iyi - kötü

bu kutupların bir de gri alanları var. oranın varoluşuna tüküreyim. lanet olası araf…

peki sen örtmen; mesela beni sevdiğini kendin kabul ettin de bana mı söylemiyorsun yoksa sadece yalnızlık bitsin, arada friends with benefits olalım kafasında mısın? yeminle çözemiyorum.

iyisin, hoşsun, alfasın da vijdanın kaç kilo? buralar aydınlandığında, işte o zaman, asıl o zaman, yerlere, göklere sığdıramadığım aşkı dolu dizgin yaşayacağım.

edit: ne aydınlatıldım, ne de yaşadım.
devamını gör...
1439.
selam sözlük ve sözlük ahalisi...

sadece içimdekileri dökcem galiba.
yürüyüşümden midir , konuşmamdan mıdır, hareketlerimden midir bilemiyorum.
hep bana şunlar söylendi
çok egoistsin, her şey senin için var gibi yaşıyorsun, bencilsin, kendini beğenmişsin, kibirlisin(bla bla bla)
daha böyle çok şey var tabi .
bunları diyen insanlara ilk sorum şu oluyor tabi ''bi örnek verebilir misin rica etsem.''
tabi hiç cevap alamadım şu güne kadar.
lendilerine de pek anlam veremiyorum doğrusu.
bazı yerlerde doğru olanı söylüyorum , doğruyu söylediğim için yargılanıyorum.
bencil olduğumu asla düşünmüyorum
aksine sevdiğim bir şeyi herlesle paylaşmayı sorumluluk olarak görüyorum -sözlüğe ilk girdiğim zmanlarda bi çok kişiye tavsoye etmiştim, hala da ediyorum.-
herşey benim için varmış gibi de yaşamıyorum sadece bu durum hakkında bir mottom var.
eğer bir şey var ise yapılmak için vardır. var olan tüm etkinlilere katılma isteğim de burdan geliyor.
her şey bnim için var değil, işin ucunda bni mutlu edecek bir durum var ise yapmalıyım.
egoist değilim kibirli hiç değilim
şu ana dek tek bi kişiyi kendimden aşağı görmedim yapamam da hiç kimseden üstün olmadığımı biliyorum.
ancak şunu da belirteyim kimse de bnden üstün değil bn de bunu düşünerekten bi şeyler yapmaya çalışıyorum.
ya bilginle ya da takvanla üstün olursun başka da bir durum söz konusu dahi değildir.
ayrıca kendini beğenmişlik ile kendini sevmişlik arasındaki farkı bilmeyenler varmış daha. kendimi seviyorum çünkü bnim bnden başka kimsem yok. olsa da eninde sonunda o da gidecek bunu biliyorum. kendimi seviyorum çünkü kusurlarımı biliyorum ve onlara rağmen nasıl mutlu olunur biliyorum.kendimi seviyorum çünkü kendimi bnim hakkımda yanlış düşünen insanlardan daha iyi tanıyorumm.

kalkıp da bunu herkese anlatmaya çalışsam
ömrümün sonuna dek sadece anlatmış olacam onu da biliyorum o yüzdendir ki pek de anlatayım şunu diye bir derdim yok.

ve zaten anladım ki bana ' egoistsin ,kendini beğenmişsin, her şey senin için varmış gibi yaşıyorsun...' diyenlerin hepsi beni beğeniyor ,iyi görüyor ancak bunu kendilerine yediremiyorlar.
seni beğeniyorum diyemiyorlar, kendini beğenmişsin diyorlar. desinler de...

bana bu sözler iki yıl öncesine kadar da söylenseydi net ağlardım, yaklaşık 7 ay öncesine kadar da çok fazla üzülür ve kafama takardım ama şimdi söyleniyor ve umrumda mı hiç de değil!
çünkü farkındayım her şeyin...
yaptığım bazı şeyler kiminin hoşuna gidiyormuş, kimilerinin de zoruna gittiğini görüyorum.
ama bilmiyorlar her iki durumda da bnim hoşuma gidiyor.

diyeceğim tek şey kimse umrumda falan değil,bn kendimi biliyorum o bana yeter.*
devamını gör...
1440.
-sevdiğin biri var mı?
-evet
-seni seviyor mu?
-evet
-söyledi mi peki?
-hayır
-nereden biliyor
-her seferinde kitaplarımı geri verirken içine çiçek koyuyor.
-o da insanlığı kurtarmak istiyor mu?
-evet
-nereden biliyorsun
-altını çizdiği cümlelerden!
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim