4881.
seninle beklediğim yarınlar bir türlü gelmedi
şansım hep uykuda kaldı
tozpembe hayaller ömrümü çaldı
şimdi bana o diyorlar bilmiyorsundur
oysa, oysa ben seninle bir dalın yaprağı gibi tomurcuklanmak istedim
oysa ben seninle bir dalın yaprağı gibi yeşermek istedim
varsın sararsaydık
öyle ya, öyle ya
sen olaydın, taş olaydım, taş olaydım...
devamını gör...
4882.
bu sefer aşırı sesli değil şarkılar, uyuyabilenler var.
arada boşluğa düşebiliyor insan, bugün olduğu gibi. yanında olanlar arasında müthiş bir yalnızlık hissedebiliyor. yaşanmışlıklar, yaşanamayanlar omuzda bir yük olarak hayatınız boyunca duruyor. bazen sebebini ya da çaresini bilemiyorsunuz. ya da rakı yüzünden bana öyle geliyor.
bu sabahların bir anlamı olmalı
devamını gör...
4883.
uykum var
devamını gör...
4884.
yeni bir şehre alışmanın sancısı içinde yazmıştım en son buraya ve şu an düşünüyorum 3 ay önce ile şimdiki arasında bile bu kadar fark varken 5 senenin sonunda ne olacağı gerçekten muamma.

başıma çok kötü şeyler de geldi bir o kadar da güzel şeyler yaşadım. ilk midtermlerimi atlattım arkadaş çevrem biraz daha oluştu derslerime alıştım insanlara okula ve sabah 6 da kalkmaya da.

aynı zamanda kafamı karıştıran şeyler de yaşadım yaşıyorum. herşey üst üste geliyor kötü şeyler de iyi şeyler de. aklıma gelmeyen durumların içinde kalıyorum. büyüdüğümü ve geliştiğimi hissediyorum. aynı zamanda yaşadığım kötü olaylar öldürmeyen şey güçlendiriyor kesinlikle.

özlüyorum ailemi kardeşimi ve arkadaşımı, memleketimi. başka bir memlekette kendi başına bir şeylere çabalıyor olmak ayakta kalmaya çalışmak bile başlı başına olaymış hasta olunca ambulansla acile gidip 'çünkü acilin bile nerede olduğunu bilmiyorsun' kendi başına iyileşmeye çalışmak çok zormuş.

kendi başına vakit geçirmeye bayılan bir insanın 5 kişilik odada kendisine özel alan yaratabilmesi lüksmüş, yalnız kalabilmek lüksümüş, koltukta oturmak lüksmüş bilmiyordum.

yeni bir dil öğrenmek çok sancılı bir süreçmiş üstüne alınma sürecinde daha da zormuş. bilmiyordum.

hem bu kadar yanlız kalacağımı hem de etrafımın bir o kadar kalabalık olacağını bilmiyordum.
devamını gör...
4885.
ot bitmez deniz tuzunda, yeşermiş manolya gibiyim, zamanında gel git dalgaların vurur kıyısına gönlüm, iki dağ arası kalmışım bendime. *
devamını gör...
4886.
hava kapalı, gri bulutlar var, sanki iç dünyamı gözlerimin önüne serercesine bakıyor bana. bazen içimdeki sağnak yağmurların bu şehre düştüğünü hissediyorum. gözümü nereye çevirsem o ışığı göremiyorum. şehir ıssız, ben yalnız, deniz sakin. sanki her şey kabullenmiş tek kabullenmeyen benim bu hayatın gerçeklerini. inançlarım, umutlarım hepsi yok olmuş. sanki ben o cehenneme atılmışım da kendimi arıyorum. sanki asıl azap ateş değil de buymuş gibi. yokluğun soğuğu mu kendimi aramanın huysuzluğu mu bilemiyorum. nerdeyim, nasılım sanki tüm kavramları unutmuşum gibi. her görüğüm şeyde ne derin anlamlar varmış aslında sadece ben anlıyorum. yaşamak ölümmüş aslında, oysa ne zormuş ölüm. kendine hasret kalmak mı zor geliyor bilmiyorum. bu soğuk yağmurlu günde her damlada kendimi arıyorum.
devamını gör...
4887.
içim paramparça. nefes alamıyorum. insanlara gülümsüyorum. herkes her şeyi biliyor. ama kimse bana bildiğini belli etmiyor. yüzüme gülüyorlar ama arkamdan ne dedikleri belli değil. hiç birine güvenemiyorum. herkesten soğudum. en çok da o'ndan soğudum. beni delirtmeye mı çalışıyor yoksa kendini mı deniyor ? sabrımı mı sınıyor sevgimi mı ölçüyor ? böyle yaparak olacağı varsa da olmayacağını görmüyor mu gerçekten ? gerek var mı bu kadar yormaya ? kendimden şüpheye düşüyorum. benim yüzümden mı oldu bütün bunlar yoksa hep böyleydi de ben mi kördüm ? mantıklı düşünebilen bir insanken resmen delirmenin eşiğine getirdi. dalga geçer gibi netleştireyim haber edicem diyor bir de.. ağzına kürekle vurmalık oldun gözümde. ne kadar bilendiğimi göremiyor. ne kadar uzaklaştığımı göremiyor. neler düşünüyordum neler yaşıyorum. sesi kulaklarımda çınlıyor tavrı gözümden gitmiyor. kafasını kucağındaki laptopun arasına sıkıştırıp ezmek istedim. "hayatımdan çıkmayı bile beceremiyorsun" dememek için kendini zor tuttum. çok öfkeliyim defter çoookk..
devamını gör...
4888.
bu gece hakkı baba kederi var üzerimde. kaşlarımı tesellisizliğin verdiği bir biçimde kaldırıyor, dudaklarımı sıkıyorun.

vay anam... geçer, bu da geçer.
devamını gör...
4889.
düşünmem gereken mühim şeyleri elimin tersiyle bir kenara itip saatlerce nevresimin desenlerini izleyebilirim. izledim de.
izliyorum hatta ve izlemeye devam edeceğim.

deseni bile yok dümdüz çizgiler. soluk pembe.
pastel renkleri severim.
devamını gör...
4890.
aristoteles diyor ki:
"akıllı insan, düşündüğü her şeyi söylemez. ama, söylediği her şeyi düşünür."

söylediklerini düşünenlerden olun dostlar..
devamını gör...
4891.
adam yerinden kalktı, mutfağa gitti, kendine bir bardak çay doldurdu, çay soğumuştu ama ilgilenmedi bile, nasılsa birazdan kusacaktı.

dönüp yerine oturdu, aklında bir metin vardı "bende sevdiğin ne varsa yine aynı şeylerden bir gün nefret edeceksin" türü çok saçma ama nedense şu an çok doğru gelen. "ali lidar mı yoksa ah muhsin ünlü'müydü bunu yazan?" diye düşündü, sonra zaten ikisi de aynı deyyus deyip kafayı başka yere attı.

sevdiği kadın onun için çok güzel bir yemek yapmıştı bu akşam, adam sofrada onu yemeyi heyecanla beklerken o "yemeği yan taraftaki eve bıraktım, oraya gidip yersin" demişti.
tuhaftı.
ne düzgündü ki, yemeğin kenarından bir lokma alıp bırakmış tekrar yerine dönmüştü.

kulaklığı taktı, bizim şarkılarımızdan "şarkılarım" a geçişin acısının bitmesini bekledi ve sığınağına çekildi.
geceye!
devamını gör...
4892.
kimse kimseyi 'karalamamış'

ne biçim 'karalama defteri' bu?

karalamayalım yine de. fitneye fesada hayır. elbet dedikodu yapcaz. o başka

ayrıca bir başlığa 'defter' denmesi de anca normal sözlük işgüzarlarında rastlanacak dombililiklerden biridir
devamını gör...
4893.
cok soguk la ev. evet.
devamını gör...
4894.
niye sen terazi burcusun ki?
ne kadar astroloji dahisi varsa olmaz demiş bizim için. ya bak, herkese bol keseden 12 ay boyunca umut şans kısmet para sağlık dağıtan dünyanın en boktan ve en boş loji'si bile bize şans vermiyor, aga siz yol yakınken ayrılın diyor.

hayır neden ya neden o şarkılar, hay kafama edeyim o şarkılarla sana kendine ve bize uzanan bir yol yaptığım için.
hiç kusura bakma ama sende de eşşek kadar hata var hanımefendi, ne gereği vardı bana öyle güzel bakmanın? ne gereği vardı ölümsüz babamın topraklarının en güzel canlılarından birinin resmini bedenine kazıtmanın? sırf onunla da kalmadın üstelik, arşipel'in iki salak canlısını da yanına koydun "biz" diyerek.

şimdi ben ne bok yiyeceğimi bilmiyorum, sen biliyor ama yapamıyorsun, kaldık bi' güzel arafta.
adım sana ait, rengim sana ait, kalp ve beyin iç dış sende zaten nicedir, geri kalanlarla nasıl yaşayacağım ben???

küfür ve sevda, ölüm ve hayat, kuzey ve batı, siyah ve beyaz, karşıyaka ve göztepe..

lan her yerde ayrıyız ya!

çok saçma leyla, çok saçma!
devamını gör...
4895.
zaman geçiyor değil mi? hemde gayet hızlı ve asla yavaşlamadan.
bir zamanlar çok çalışmak zorundaydık. planlarımız, hedeflerimiz için ter dökmek zorundaydık. birçok şeyden feragat ederek geçti gitti (bence) en güzel yıllarımız.
zannediyorduk ki şunu yaparsak tamam, bunu da yaparsak bitti, hah işte son olarak bu kaldı sözleriyle avutup kendimizi, heveslerimizi gerçekleştirebileceğimizi zannediyorduk.
şimdi ise o tüm ağır yükler, koşuşturmalar, telaşlar bitti gitti. vakit istediğimiz şeyleri yapma, uygulamaya geçirmek vaktidir. lakin bir sorun var sanki...
bütün bu istediğimiz şeyler için biraz geç mi kaldık ne? sanki eskisi kadar yakışmıyoruz ha ne dersin dostum? 15 yıl önce yapsak kimsenin umursamayacağı şeyler için şimdi ne yapıyorsun birader koskoca adam yada kadın sözünden mi çekiniyoruz acaba?
iyide biz bunlar için çabalamadık mı güzel kardeşim? şimdi neden utanıyor yada çekiniyoruz yada korkuyoruz allasen?
zaman geçiyor evet.
hayat dediğin saçmalıktan zevk alabilmek, nimetlerinden faydalanabilmek adına, ismine ömür denilen ve bir kez sahip olabileceğimiz en kıymetli varlığımızı heba ederek geçiriyoruz zamanı.
o sebepten geçip giden zaman, heveslerin canlı iken sana imkan vermeyen, imkan verdiğinde ise içinde ki kıvılcımı söndüren aşağılık bir dolandıcıdır sadece.
devamını gör...
4896.
sabahtan beri ayaktayım. temizliği yemeği tatlısı derken ne zaman akşam olduğunu anlayamadım. ailem geldi . geçen laf arasında anneme "şu kalın kagit kek kalıpları var ya onlardan yok bende hiç cheescake deniycem almam lazım " diye bahsetmiştim. ben bile unutmuşum. akşam annem almış da gelmiş. o kadar mutlu oldum ki. şu kadar düşünülmek yetiyor insana işte. laf arasında duyup not edip onu yapmak. ama bazılarına ağzınla cicek isteği yapsan da yoldan bile koparıp getirmiyor. sanırım cidden bir tek annem olsun bana bir şey olmaz.
devamını gör...
4897.
yıllar sonra beklediğim trenden indin
valizini ben taşıdım safiya
bugün adana garında o hamal bendim
beni tanımadın, insan eserini tanımaz mı ya...
devamını gör...
4898.
sırf klavyenin üstüne oturmuş gibi yazdığı için evine çağıran hatunu sepetledim az önce dayanamdım la. şu an kendimi sapyoseksuel miyim diye sorguluyorum.
bize karı mı yok gardaş ? yeter ki dilimize sahip çıksın.
türkçü qıslar eqlesin.
devamını gör...
4899.
bu sene fantastik bir şekilde, doğum günüm defalarca kez kutlandı. resmen bir haftayı aşkın süredir, kutlu doğum haftası gibi, doğum günümü kutluyorum.

sevildiğimi hissettim lan.
devamını gör...
4900.
üfürükten teyyare selam söyle o yâre.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim