normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
4841.
maneviyatı kaydediyoruz. insan ilişkileri bitiyor artık. herkes kendi kabuğuna çekildi orada yaşıyor. son zamanlarda dikkatimi çekiyor.
birkaç arkadaşımız var attığımız mesajlara günler sonra dönüyor. bazen saatler sonra.
sana yazdığım mesaja saatler sonra dönmen inan benim için inanılmaz kıymeti olmayan bir durum. görmedim, elime telefonu almadım, sessizdeydi, bildirimlerim kapalıydı vs vs gibi bahanelerin arkasına saklanmak oyuncak oldu hepimizin dilinde.
ne bileyim düşünmez misin x kişisi ile sohbet ediyorduk mesajımı gördü mü diye?
ben merak ederdim ya. ben yapamıyorum onu işte. gördüğüm an yazıyorum.
yazma diyorum kendi kendime ama bu bana inanılmaz saygısızca geliyor.
istisna olan durumlar hariç elbette. onları söylemiyorum... seni seviyorum, sen kıymetlisin, sen değerlisin, iyi ki varsın dediğim birine de ne saatler sonra ne günler sonra cevap veririm.
böyle yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar o ayrı.
uzaklaşmamızı istiyorlarsa o ayrı. hiç zorlamaya gerek yok
lavaboya bile telefonla gittiğimiz bir dönemde bu bahaneler inanılmaz saçma geliyor... ayrıca farklı platformlarda gayet aktif olduklarını görebiliyorum. bu gerçekten hoş değil. yapmayın.
yavaş yavaş iletişim kesilir ne olduğunu bile anlayamazsın.
diyeceklerim bu kadar.
kıymet veriyorsanız kıymet verdiğinizi gösterin.
birkaç arkadaşımız var attığımız mesajlara günler sonra dönüyor. bazen saatler sonra.
sana yazdığım mesaja saatler sonra dönmen inan benim için inanılmaz kıymeti olmayan bir durum. görmedim, elime telefonu almadım, sessizdeydi, bildirimlerim kapalıydı vs vs gibi bahanelerin arkasına saklanmak oyuncak oldu hepimizin dilinde.
ne bileyim düşünmez misin x kişisi ile sohbet ediyorduk mesajımı gördü mü diye?
ben merak ederdim ya. ben yapamıyorum onu işte. gördüğüm an yazıyorum.
yazma diyorum kendi kendime ama bu bana inanılmaz saygısızca geliyor.
istisna olan durumlar hariç elbette. onları söylemiyorum... seni seviyorum, sen kıymetlisin, sen değerlisin, iyi ki varsın dediğim birine de ne saatler sonra ne günler sonra cevap veririm.
böyle yaparak kendilerinden uzaklaştırıyorlar o ayrı.
uzaklaşmamızı istiyorlarsa o ayrı. hiç zorlamaya gerek yok
lavaboya bile telefonla gittiğimiz bir dönemde bu bahaneler inanılmaz saçma geliyor... ayrıca farklı platformlarda gayet aktif olduklarını görebiliyorum. bu gerçekten hoş değil. yapmayın.
yavaş yavaş iletişim kesilir ne olduğunu bile anlayamazsın.
diyeceklerim bu kadar.
kıymet veriyorsanız kıymet verdiğinizi gösterin.
devamını gör...
4842.
sözlük kızları kendi aralarında bir telegram grubu kurmuş. bu grupta sözlük erkeklerini külbastı yapma planları kuruyorlarmış. benden duymuş olmayın.
devamını gör...
4843.
puslu gözlerimden akan yaş damlasında yeşermiş fesleğen, dört duvar saksı ekili menekşeler…
devamını gör...
4844.
oturdum yüzyıllık ağlamak istiyorum. hani böyle dümdüz ağlamak falan değil hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. insanların hırslarının geldiği boyut benim aklımı aşıyor.
ben küçücük bir dünyası olan biriyim. sevdiklerimi korumayı, sevdiklerimle saçma sapan hırslar, düşünceler ve insanlardan uzak durmayı bilirim. kimsenin olanında gözüm yoktur. bende üç varsa başkalarında beş olsun isterim.
yine de dümdüz yaşamayı başaramıyorum gibi hissediyorum. dümdüz, dalgasız olabildiğine derinde boğulsam da kalsam da bildiğim gibi yaşamak istiyorum ama beceremiyorum. birisi kolumdan tutup yüzeye çekiştiriyor. diğeri sevdiklerimle sınıyor. bir diğeri düştüm dediğim halde kanayan yaralarıma aldırmadan başka yaralar açıyor.
hep diyoruz ya insan gibi, insan olan vs... ben bu insanlığı bir türlü anlayamadım... kollamak, incitmemek, bir diğerinin iyiliğini gözetmek falan sadece kavramsal masallardan ibaret. ötesinde saf insan bencilliği, sevdiklerinden bile değerli egolar var.
ben küçücük bir dünyası olan biriyim. sevdiklerimi korumayı, sevdiklerimle saçma sapan hırslar, düşünceler ve insanlardan uzak durmayı bilirim. kimsenin olanında gözüm yoktur. bende üç varsa başkalarında beş olsun isterim.
yine de dümdüz yaşamayı başaramıyorum gibi hissediyorum. dümdüz, dalgasız olabildiğine derinde boğulsam da kalsam da bildiğim gibi yaşamak istiyorum ama beceremiyorum. birisi kolumdan tutup yüzeye çekiştiriyor. diğeri sevdiklerimle sınıyor. bir diğeri düştüm dediğim halde kanayan yaralarıma aldırmadan başka yaralar açıyor.
hep diyoruz ya insan gibi, insan olan vs... ben bu insanlığı bir türlü anlayamadım... kollamak, incitmemek, bir diğerinin iyiliğini gözetmek falan sadece kavramsal masallardan ibaret. ötesinde saf insan bencilliği, sevdiklerinden bile değerli egolar var.
devamını gör...
4845.
ciddi deşarj olmak istiyorum. uzun zamandır çok güzel gündü harika bir aktiviteydi dediğim bir şey yaşamadım. içmek mi, dağıtmak mı, dans etmek mi, sallanmak mı, bağırmak mı, sevdiğin insanlarla güzel vakit mi neyse işte niyetleniyorsun tam isteğin gibi olmuyor. ağzıma o istediğim tat gelmeyince de hırçınlaşıyorum. bu yetişkinlerin hayatları neden bok gibi ya, çocukken acayip keyif alıyordum her oyundan her şeye heyecanlanıyordum şimdi heyecanın yeni adı kursağında kalan hevesler olmuş. üzücü bu şekilde de devam etmesi ne bilim olmuyor işte. boş boş tatsız tuzsuz nereye kadar.. garipsemeyi de bıraktım bu durumu kabullendim. ama bir yerde insansın devam etmen için bir şeyler gerekiyor. öyle ya da böyle devam ediyorsun akışta kayboluyorsun ama ben ciddi kaybolmak istiyorum. farklı sokaklar, meraklar, yeni öğretiler, besleyici duygular, doyurucu tatlar istiyorum. istemeye de devam edeceğim biliyorum. susmuyor içim çünkü haykırıyor. bunları düşünüp efkar dağıtasım geldi falan..
devamını gör...
4846.
kanım bir bira gibi köpürüp akarken ve caddeler hislerim gibi bir loşlukla bulanırken adım adım her sokağı, her parkı, her köşeyi ziyaret ettim bu şehirde. isim yazılı duvarlar, banklar ve birkaç hatıra hem yer üstünde hem yer altında bulunan; içmeler, gülmeler ve sarılmalar... bir ateşe dönüşmeye baştan hazırdı. ya yandım anılarla ya yaktım anıları, bilmiyorum. ki bilmek sarhoş bir zihin için kırk kat kilitli kapıdır. içtim bu yüzden ayılmamacasına. ama içimde kavı kendinden tutuşmuş bir yangın var, sönmeyen bir ateş. ya söndürmek istemiyordum, ya sönmüyordu. bunu da bilmiyorum. içiyorum. "yine de..." diye başlayan bir nakarat -flört adında bir grubun şarkısından- çok derinde bir yerlerde sürekli tekrar ediyordu. ayaklarım ileri veya geri her yürüyüşünde bir boşluğu çağırıyor.
devamını gör...
4847.
evet anlatıyorum.
bugün bir tane hasta geldi.
papağanları varmış. nöbet geçirmiş hayvancağız. doktor nöbet ilacıyla vitamin ilacı yazmış. bana vitamin ilacı yazar mısınız dedi kadın.
meslek hayatımda ilk kez bir kuşa vitamin yazdım.
ahahahahaha.
tavuğuma bakmadınız diyen amca,
utanır mısın bilmem ?!?!
bugün bir tane hasta geldi.
papağanları varmış. nöbet geçirmiş hayvancağız. doktor nöbet ilacıyla vitamin ilacı yazmış. bana vitamin ilacı yazar mısınız dedi kadın.
meslek hayatımda ilk kez bir kuşa vitamin yazdım.
ahahahahaha.
tavuğuma bakmadınız diyen amca,
utanır mısın bilmem ?!?!
devamını gör...
4848.
yeraltındaki hatıraların yanında yöresinde gezerken dikkat etmek lazım. vücut bütünlüğü önemli sonuçta. misal ben kafam olmadan gömülmeyi tercih etmezdim.
devamını gör...
4849.
ulan burdaki tipler kadar itici kimse yok lan bu duunyada. bazen size tahammul edemiyorum lan allah 1 insani bu kadar mi itici yaratir !!
devamını gör...
4850.
ortalık mezarlığa dönmüş herkes ağlıyor, dobarlanın bırakmayın.
devamını gör...
4851.
yaradan doğ demiş, ben de doğmuşum
bir gönle gir demiş, seni bulmuşum
ne yazık, sayende sefil olmuşum
ibret-i alemi, görmemek ziyan
ömrümden çaldığın zamana yazık
uğrunda verdiğim son nefes ziyan...
bir gönle gir demiş, seni bulmuşum
ne yazık, sayende sefil olmuşum
ibret-i alemi, görmemek ziyan
ömrümden çaldığın zamana yazık
uğrunda verdiğim son nefes ziyan...
devamını gör...
4852.
kendimi başka birinin gözünden görsem aslında biraz da olsa sevebilirim kendimi.
aa derim, ne kadar şapşal birisi. kendi halinde takılıyor, biraz salak, kendinden başka kimseye bir zararı yok, sessiz sakin , sevgi dolu olmasa da dümdüz zararsız birisi işte. kendi hayal evreninde yaşayıp tüm tepkilerini orada kendi hayali karakterlerine veriyor sadece.
gel gör ki kendime o gözle bakamadığım için kendim hakkında düşündüğüm şeyler her zaman çok daha zorbalayıcı oluyor.
bu durumdan son zamanlarda daha da yorulmaya başladım çünkü her dakika kendi kafamın içinde kendimle tartışma halinde oluyorum. bir tarafım bana sövüyor, bir tarafım bu söven sesi susturmaya çalışıyor,o tarafım susturmaya çalışırken bir tarafım hayatıma devam edebilmem için beni sakinleştirmeye çalışıyor.
bu karmaşıklık günlük hayatıma her zamankinden daha fazla yansımaya başlamış gibi hissediyorum.
bazen kafamı kopartıp fırlatasım geliyor bu sebeplerden ötürü.
karmaşıklık yaratmaktan başka bir işe yaramıyor zaten. o da yetmiyormuş gibi bir de ağrı yapıyor lanet olası.
aa derim, ne kadar şapşal birisi. kendi halinde takılıyor, biraz salak, kendinden başka kimseye bir zararı yok, sessiz sakin , sevgi dolu olmasa da dümdüz zararsız birisi işte. kendi hayal evreninde yaşayıp tüm tepkilerini orada kendi hayali karakterlerine veriyor sadece.
gel gör ki kendime o gözle bakamadığım için kendim hakkında düşündüğüm şeyler her zaman çok daha zorbalayıcı oluyor.
bu durumdan son zamanlarda daha da yorulmaya başladım çünkü her dakika kendi kafamın içinde kendimle tartışma halinde oluyorum. bir tarafım bana sövüyor, bir tarafım bu söven sesi susturmaya çalışıyor,o tarafım susturmaya çalışırken bir tarafım hayatıma devam edebilmem için beni sakinleştirmeye çalışıyor.
bu karmaşıklık günlük hayatıma her zamankinden daha fazla yansımaya başlamış gibi hissediyorum.
bazen kafamı kopartıp fırlatasım geliyor bu sebeplerden ötürü.
karmaşıklık yaratmaktan başka bir işe yaramıyor zaten. o da yetmiyormuş gibi bir de ağrı yapıyor lanet olası.
devamını gör...
4853.
bay hiç kimseye;
bu sandalyede oturmuş olabilirsin, ya da az evvel geçtin yanından, hiçbir zaman bilemeyeceğim bunu bayım, karanlıksa bir mekan daha çok seviyorum, ya siz? vuruş darbeleriyle yazamıyorum, bir ekrana bakıp anlamsızlaşmasın diye kelimeler, bir postaneden eline ulaşacakmış gibi eğip başımı kağıda olabilecek en izbe yerde yazıyorum, halbuki hiçbir zaman eline geçmeyecek. sahi, bir mektup gibi az buruk sormak isterim, nasılsın?
ara ara “sen”; ne zaman geldiğini bilemediğim “siz” hitapları… siz, hitaplarımın anını anlayacak kadar yakın olur musunuz kulağıma… nereden bilebilirim ki, kelimeleri usul usul çıkarıyorum kalbimden, kalbim dediğime bakmayın sizi tanımıyorken kalpten bahsetmek bir uzaklık hali yaratabilir, uzaklığın olası marazlarını daha önce anlatmaya çalıştım başaramadım boşverin, aylardır rakı içmiyorum ağız tadıyla, aylardır yazamadım.
aylardır sessizliği çağırıyorum, kelimeleri de, birazını da göğe bırakmak için bu gece.
bir mektup gibi mahcup sormak isterim, hâlâ yorgun musun?
kahretsin! elimdeki kağıdı kalemi atıp oturduğum sandalyenin karşısında rakıyı nasıl içtiğini görmek istiyorum şu an, yazmak değil. kelimeler yazarın dediği gibi anlama doğru koşan köleler olamazlar, öyle olsalardı birkaç cümle sonrasında içtiğin anı yazardım somut bir ihtimal gibi büyürdü kağıdın izin verdiği aralıkta bir “içmek” fiili.
silktir et! bu küfürbaz kelime burada kalır mı şimdi de bunu düşünüyorum, sevimsiz bir çiçek mi kondururlar dersin, filmin en karizmatik anında sigara içiyorken aktör, sigarasının maruz kaldığı gibi oynak bir çiçek mi korlar sence?gülme!
eğer öyle bir şey olursa sen de birkaç küfür yaz mektubunda unutma, seninki de oynak çiçeklerle dolu olsun, tamam gülmüyorum. ben iyiyim her gece kocaman bir gökyüzü çıkıyor karşıma, o evden ayrıldım, bu semti de sevmiyorum bakma, galiba. gözlerimi sessizliğe diktiğim günlerde sessizliğimin yanına gelin istedim bayım, iki sessizlik ara sıra rakı içerdik, iki sessizlik şiir okurduk, kelimelerimizi alt alta yan yana koyardık sonra hayli seslice okurduk, aşık olurduk birbirimizin kelimelerine, ben sizinkine daha fazla, birbirimizin kelimeleriyle konuşurduk, anlatırdım onlara bazı şeyleri mesela çocukların doğuyor olması çok hüzünlü, yaşadığımız bazı anlar var hani bir maç sonrası kahkahalar çocukların doğuyor olmasını unuttururcasına yaşamak gibi, baktım çok ses oluyor sevişirdik, ben anlatırken eminim ses olur ne yapayım.
sevişmek ter ve salya, adım atmak bir tene, yaratmak sesleri ellerle, sevişmek biraz ses az daha ses çokça ses harf olamamış seslerle uzun uzun konuşmak, yorulmak hiç yorulmamak, teniniz bayım sessizliğime ses olsa ses olsa ses olsa…
tanımak sınırlar çizmektir çünkü, itiraf edeyim sakallarındaki beyazlığa dokunmak istiyorum, ellerimle sınırlar çizdiğimde tanır mıyım dersiniz, mesela şekerlerden de sınırlar çizebilirim şeker kullanıyor musunuz çay içerken, rakıdan sınırlar ya da buz var mı yok mu, siz de çizin, mesela tütün kokusu, içime işlerken… müzik de olur, hep müzik sende, eminim masanın altında bir grubun var, insanlardan yıldığında altına giriyorsun değil mi ne çalıyorsunuz orada sözleri ne? fark etmeyeceğimi mi sandın, özür dilerim bayım, haddimi aştım,
sizi tanımıyorum ki
böyle bir dünya ihtimalle yazdım
bir mektup gibi mahcup sormak isterim bir kelime yazar mısınız bana,
bütün olmayan sınırları yine yok etsin, çokça bildiğiniz, bir somut olsa
elleriniz gibi,
yazdığınızda rakı şişesine sarsa kelimeniz?
…… ………….
bayım, yazın.
bu sandalyede oturmuş olabilirsin, ya da az evvel geçtin yanından, hiçbir zaman bilemeyeceğim bunu bayım, karanlıksa bir mekan daha çok seviyorum, ya siz? vuruş darbeleriyle yazamıyorum, bir ekrana bakıp anlamsızlaşmasın diye kelimeler, bir postaneden eline ulaşacakmış gibi eğip başımı kağıda olabilecek en izbe yerde yazıyorum, halbuki hiçbir zaman eline geçmeyecek. sahi, bir mektup gibi az buruk sormak isterim, nasılsın?
ara ara “sen”; ne zaman geldiğini bilemediğim “siz” hitapları… siz, hitaplarımın anını anlayacak kadar yakın olur musunuz kulağıma… nereden bilebilirim ki, kelimeleri usul usul çıkarıyorum kalbimden, kalbim dediğime bakmayın sizi tanımıyorken kalpten bahsetmek bir uzaklık hali yaratabilir, uzaklığın olası marazlarını daha önce anlatmaya çalıştım başaramadım boşverin, aylardır rakı içmiyorum ağız tadıyla, aylardır yazamadım.
aylardır sessizliği çağırıyorum, kelimeleri de, birazını da göğe bırakmak için bu gece.
bir mektup gibi mahcup sormak isterim, hâlâ yorgun musun?
kahretsin! elimdeki kağıdı kalemi atıp oturduğum sandalyenin karşısında rakıyı nasıl içtiğini görmek istiyorum şu an, yazmak değil. kelimeler yazarın dediği gibi anlama doğru koşan köleler olamazlar, öyle olsalardı birkaç cümle sonrasında içtiğin anı yazardım somut bir ihtimal gibi büyürdü kağıdın izin verdiği aralıkta bir “içmek” fiili.
silktir et! bu küfürbaz kelime burada kalır mı şimdi de bunu düşünüyorum, sevimsiz bir çiçek mi kondururlar dersin, filmin en karizmatik anında sigara içiyorken aktör, sigarasının maruz kaldığı gibi oynak bir çiçek mi korlar sence?gülme!
eğer öyle bir şey olursa sen de birkaç küfür yaz mektubunda unutma, seninki de oynak çiçeklerle dolu olsun, tamam gülmüyorum. ben iyiyim her gece kocaman bir gökyüzü çıkıyor karşıma, o evden ayrıldım, bu semti de sevmiyorum bakma, galiba. gözlerimi sessizliğe diktiğim günlerde sessizliğimin yanına gelin istedim bayım, iki sessizlik ara sıra rakı içerdik, iki sessizlik şiir okurduk, kelimelerimizi alt alta yan yana koyardık sonra hayli seslice okurduk, aşık olurduk birbirimizin kelimelerine, ben sizinkine daha fazla, birbirimizin kelimeleriyle konuşurduk, anlatırdım onlara bazı şeyleri mesela çocukların doğuyor olması çok hüzünlü, yaşadığımız bazı anlar var hani bir maç sonrası kahkahalar çocukların doğuyor olmasını unuttururcasına yaşamak gibi, baktım çok ses oluyor sevişirdik, ben anlatırken eminim ses olur ne yapayım.
sevişmek ter ve salya, adım atmak bir tene, yaratmak sesleri ellerle, sevişmek biraz ses az daha ses çokça ses harf olamamış seslerle uzun uzun konuşmak, yorulmak hiç yorulmamak, teniniz bayım sessizliğime ses olsa ses olsa ses olsa…
tanımak sınırlar çizmektir çünkü, itiraf edeyim sakallarındaki beyazlığa dokunmak istiyorum, ellerimle sınırlar çizdiğimde tanır mıyım dersiniz, mesela şekerlerden de sınırlar çizebilirim şeker kullanıyor musunuz çay içerken, rakıdan sınırlar ya da buz var mı yok mu, siz de çizin, mesela tütün kokusu, içime işlerken… müzik de olur, hep müzik sende, eminim masanın altında bir grubun var, insanlardan yıldığında altına giriyorsun değil mi ne çalıyorsunuz orada sözleri ne? fark etmeyeceğimi mi sandın, özür dilerim bayım, haddimi aştım,
sizi tanımıyorum ki
böyle bir dünya ihtimalle yazdım
bir mektup gibi mahcup sormak isterim bir kelime yazar mısınız bana,
bütün olmayan sınırları yine yok etsin, çokça bildiğiniz, bir somut olsa
elleriniz gibi,
yazdığınızda rakı şişesine sarsa kelimeniz?
…… ………….
bayım, yazın.
devamını gör...
4854.
bugun bol bol içtim. dün iki kardeş kedimden birini kaybettigimi anladigimda ağlayıp yas tutmak istedim ama bir sorun vardı: nasır tutmuş yüreğim. az önce tuvalet penceresinden normalde aklımı oynatmasi gereken kara bulutlara baktım, aklımı oynatmadilar.
devamını gör...
4855.
gelsene 2 dakika, sonra istediğin her ne ise onun içine saklanıp "ben yapamıyorum, olmuyor" diye mızıklamaya devam edebilirsin.
ya da tüm tırnaklarını yüzüme "bakalım bu adamın sabrı ne kadar? diyerek saplamaya devam edebilirsin.
aslında edemezsin, doğru ya..
çünkü senin kapıları başkasına kapattırmak gibi bir huyun var, kapanınca da yüzünü o kapının ardından başka yere çevirememek gibi.
çok saçma
iki tane ukala dümbeleğinin kırık dökük hayallere ve şarkılara ve dahi gülmelere sığınmasının sonucu bu olmamalıydı, aslında sonuç denilen kavram bizim aramızda hiç yer almamalıydı.
yaramaz çocukların yokuş aşağı saldıkları eski bir araba tekerleği gibi kendimizden geçerek yuvarlanmalı ve çarptığımız yerde kalmalıydık, "buraya kadarmış" tevekkülünü ayık bir örtüye sarıp kabullenerek.
oysa şimdi çok saçma oldu, inanır mısın içim dışım zeigarnik, içim dışım asla benim olamayacak kadar güzel bir ağaç dalının gölgesi, içim dışım o aptal şarkılarımız, içim dışım neredeyse 7/24 birbirimize bağlı kalmamız, içim dışım....
eeeehhh, çok boktan işte iç dış komple!
ne var biliyor musun, en başında benim tanrım ve senin artık neyin varsa bize sarhoşken konuşmayı yasaklamalıydı, baktılar bir taraf üzümün hüznüne fazla batmış öbür tarafa "aman gözünü seveyim, bulaşma bir müddet" demeliydiler. belki o zaman yırtardık kadın, belki.
yau ben gerçekten neden ayrıldığımızı, neden beni defolup gitmem için kırık bir kemiğin üstüne ayağınla basar gibi acıtarak canımı yaktığını bilmiyorum, bu boktan dünyada sarılacak sayılı şeylerdik birbirimiz için, onu da kaybettik iyi mi.
kısa tekmil vereyim bir de, gece uyumadım*, hâlâ çok fazla alkol*, hâlâ yüzüm sen*, hâlâ midem berbat*.
çok saçma be kadın, çok saçma.
ya da tüm tırnaklarını yüzüme "bakalım bu adamın sabrı ne kadar? diyerek saplamaya devam edebilirsin.
aslında edemezsin, doğru ya..
çünkü senin kapıları başkasına kapattırmak gibi bir huyun var, kapanınca da yüzünü o kapının ardından başka yere çevirememek gibi.
çok saçma
iki tane ukala dümbeleğinin kırık dökük hayallere ve şarkılara ve dahi gülmelere sığınmasının sonucu bu olmamalıydı, aslında sonuç denilen kavram bizim aramızda hiç yer almamalıydı.
yaramaz çocukların yokuş aşağı saldıkları eski bir araba tekerleği gibi kendimizden geçerek yuvarlanmalı ve çarptığımız yerde kalmalıydık, "buraya kadarmış" tevekkülünü ayık bir örtüye sarıp kabullenerek.
oysa şimdi çok saçma oldu, inanır mısın içim dışım zeigarnik, içim dışım asla benim olamayacak kadar güzel bir ağaç dalının gölgesi, içim dışım o aptal şarkılarımız, içim dışım neredeyse 7/24 birbirimize bağlı kalmamız, içim dışım....
eeeehhh, çok boktan işte iç dış komple!
ne var biliyor musun, en başında benim tanrım ve senin artık neyin varsa bize sarhoşken konuşmayı yasaklamalıydı, baktılar bir taraf üzümün hüznüne fazla batmış öbür tarafa "aman gözünü seveyim, bulaşma bir müddet" demeliydiler. belki o zaman yırtardık kadın, belki.
yau ben gerçekten neden ayrıldığımızı, neden beni defolup gitmem için kırık bir kemiğin üstüne ayağınla basar gibi acıtarak canımı yaktığını bilmiyorum, bu boktan dünyada sarılacak sayılı şeylerdik birbirimiz için, onu da kaybettik iyi mi.
kısa tekmil vereyim bir de, gece uyumadım*, hâlâ çok fazla alkol*, hâlâ yüzüm sen*, hâlâ midem berbat*.
çok saçma be kadın, çok saçma.
devamını gör...
4856.
bugun mutsuzum, yarin da mutsuz olucam !!!! evet !
devamını gör...
4857.
oturduğum oda loş, zaten oldum olası aydınlık odaları sevmem. insan loş odalarında görmek istediği her şeyi daha rahat görüyor, kafanın; o tuhaf ve olağanüstü güzel mekan olan beyin kişi neyi ve/veya kimi istiyorsa alıp getiriyor yanına.
oturduğum oda loş, kulaklıklardan bilmem kaçıncı kez "voila" diye bir ses geliyor, arka plandaki az geçmiş ses "ben gibisin.. içinden çıkamadığın her şarkıyı defalarca dinliyorsun" diyor, oda; o loş ve sıcak oda defne kokuyor.
oturduğum oda loş, kafamdaki bir sürü olmaz şey bir karanlığına saklanıyor odanın, görünmez köşelerim onların yanıma gelmesine izin vermiyor, asırlık bir zeytin ağacı gülümsüyor.
oturduğum oda loş, güzel bir akşam yerini çok daha güzel olmaya gebe bir geceye bırakıyor.
oturduğum oda loş, kulaklıklardan bilmem kaçıncı kez "voila" diye bir ses geliyor, arka plandaki az geçmiş ses "ben gibisin.. içinden çıkamadığın her şarkıyı defalarca dinliyorsun" diyor, oda; o loş ve sıcak oda defne kokuyor.
oturduğum oda loş, kafamdaki bir sürü olmaz şey bir karanlığına saklanıyor odanın, görünmez köşelerim onların yanıma gelmesine izin vermiyor, asırlık bir zeytin ağacı gülümsüyor.
oturduğum oda loş, güzel bir akşam yerini çok daha güzel olmaya gebe bir geceye bırakıyor.
devamını gör...
4858.
bu sıralar çok tembelim sözlük. hiçbir şey ama hiçbir şey yapasım gelmiyor. öylece bırakın beni yatarım aylarca belki. işe gitmek bile büyük bir yük haline gelmeye başladı. kendimi ışığı kapamak için bile zorlamıyorum. sınavlarım var çalışmıyorum. başarmışım başarmamamışım hiç mi hiç umrumda değil ve nedense ilk defa bu kadar uzaklaştım kendimden bambaşka bir insan haline geldim tanımakta zorluk çekiyorum.
devamını gör...
4859.
keltos babana kos
bebeleri pistten alalim alalim
evet.
bebeleri pistten alalim alalim
evet.
devamını gör...
4860.
geçmeyen hastalıktan, sürekli olan değişimlerden, emanet gibi hissetmekten, uzun zamandır içten gülümseyememekten çok sıkıldım.
hani,
isyan etmiyorum da,
azıcık ferahlık dolması lazım içime.
gerçekten doz aşımı yaşıyorum.
yazıktır vallahi.
hani,
isyan etmiyorum da,
azıcık ferahlık dolması lazım içime.
gerçekten doz aşımı yaşıyorum.
yazıktır vallahi.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2