4361.
iyi bir roman hayatımızı değiştirebilirdi eğer akıllı denen telefonlar icat edilmeseydi.
aklımızı aldı bu telefonlar ve okumayı bıraktık.
pagan büyücülügünde kullanılan sihirbaz değnekleri gibi elimizden düşürmediğimiz bu telefonlar bizi transa geçirip kontrol etti.
benliğimizi kaybedip iyice cahilleştik...
devamını gör...
4362.
patronumdan nefret ediyorum. çalışma düzenlerinden nefret ediyorum. işleyiş süreçlerinin saçma olmasından nefret ediyorum. hiçbir şey bilmeyip herşeyi biliyormuş gibi davranmalarindan nefret ediyorum. bir süreliğine de olsa kendimi burada çalışmak zorunda bıraktığım için kendime çok kızıyorum.
devamını gör...
4363.
merhaba sözlük.
sevgi üzerine düşündüm biraz bu gece. ne çok tüketiyoruz değil mi sevgiyi? kimi zaman da tüketmemek adına kendimizden çalıyoruz. seviyoruz sevmeyi de bazen harcıyoruz. bazen harcanıyoruz.

kimileri öyle şiddetli seviyor ki, hırpalıyor severken. canını yakıyor sevdiğinin, yoruyor, çıkmaza sokuyor. tabii buna sevgi de denir mi, bilmiyorum.
kimileri de yoruluyor. sevgisini göstermek için sarfettiği efor, verdiği emek ziyan oluyor.

nadiren de olsa ne yoruyor, ne de yoruluyoruz severken. öylece seviyoruz. basit gibi gözüküyor değil mi? halbuki bence en güzeli bu. uzaktan, kırmadan, yaralamadan, yara almadan, düşünürken kendimizi hırpalamadan... iyiliğini isteyerek, gocunmadan kendinden önce onu düşünerek, yetinerek, gülümseyerek, dokunmadan geçmiş yaralarına, dokundurmadan, hatalarını kabullenerek, şartları görmezden gelerek, o’nun da senin kadar iyiliğini istediğini bilerek…

böylesini bulunca da kaçmıyoruz haliyle. teslim oluyoruz. sevgimizi teslim edemediğimiz, teslim alamadığımız onca yaşanmışlığa, onca yaraya rağmen üstelik. keşke herkes bilse güzel sevmeyi. keşke her sevgi bu kadar basit olabilse… o zaman eminim, çok daha anlamlı olurdu sevilmek.
devamını gör...
4364.
sorumsuzca yatıp kalkıp, ardından dünyaya getirdiğiniz çocuğa bir aile sağlayamayan
bu sorumsuzluğunuzdan ve bencilliğinizden iğreniyorum.
devamını gör...
4365.
şöyle bi başlıkları okudum, erasmus yapan kızlara giydiren vasatlar, "türban"lının denize girmesine karışan sığırlar. sözlük yine rengarenk, biri lacivert biri mor ama hepsinden gelen koku aynı.
ne leş zihniyetler var, insan gerçekten hayret ediyor.
devamını gör...
4366.
* insanın hayatında "ya la' kalk git çişini yap, kıvranıp duruyon, tembel misin, mal mısın" diyecek bir arkadaşı mutlaka olmalı.

* 31 mart seçimleri sonrası kurulması planlanan "düğmeye basma" bakanlığı, kuruluş sonrası ilk icraatini açıkladı: "uzaya mekik değil mekiğe uzay göndereceğiz"


* başka hiçbir makas kesemeyeceği için süper makas olmasaydı superman'ın saçları topuklarına kadar, hadi olmadı beline kadar inecekti. benzer şekilde sakalı da "supersinekkaydıtraşbıçağı" tarafından kesilmektedir. el ve ayak tırnakları hakkındaki bilgi bana ulaşır ulaşmaz aktaracağım kamuoyuna...

bir yüzeye tutkal sürdüğünüzde çok sayıda minicik elli yaratığı oraya aktardığınızı, o yaratıkların bir elleriyle o yüzeye tutunduklarını, yapıştırılacak nesne yüzeye temas ettiğinde diğer elleriyle de bu nesneyi tuttuklarını, ortamda nem varsa elleri kaydığı için tutunamadıklarını biliyor muydunuz? ayrıca ne kadar çok yaratık varsa o kadar sağlam, kuvvetli yapıştırıcıdır o.

*
ingilişçe şiyir
fountain head twisted twisted
darling darling darling aman,
when summer comes my crane sings
leylim leylim leylim amman
ı found you in the meadow
ı won't give you to strangers
let me take you to myself
let me cuddle you in my bosom


* rahmetli anneannem, namaz kılarken karşısında duruyoruz diye namazı yarıda bırakıp, namazgahının yanında duran terliği "ağzına davun çıkasıcalar" diye ablamla bana savurmuş, biz kaçınca da "nerede kalmıştık allahım" diyerek namazına devam etmişti.
sonuçta allah anneannemi ciddiye almamış olacak ki, ne benim, ne ablamın ağzında davun çıkmamıştı.
(not davun= taun=vebanın ordu dilinde söylenişi)


* asırlardır giysilerin kırışıklıklarını düzeltmede başarıyla kullanılan ütünün, insan yüzündeki kırışıklıkları düzeltmede hiç kullanılmıyor oluşu, bu işe uygun bir ütü masasının icat edilmemiş olmasıyla açıklanamaz. başka sebepleri olmalı.
devamını gör...
4367.
gece çoktan çöktü...

rutubetli ve karanlık bir sorgu odasında, patlayan dudağından akıp da dişlerinin arasından sızarak paslı bir demir tadını andıran kendi kanını yutkunan, gözleri siyah bir bant çekilerek görüşü kasten kısıtlandırılmış bir mahkumun sorgu masasını aydınlattığı kadar aydınlatıyor geceyi dolunay...

zaman mefhumu günler öncesinde terk edip gitmiş gibi beni...
her gün pazartesi artık...
ya da perşembe... ne farkı olabilir benim için bundan sonra artık inan bilmiyorum...

ağzının her milimetre karesi, uzun zamandır su yüzü görmemiş bir kültablasından daha fazla sigara kokan, kaderin cilvesinden yeterince nasibini aldığını kollarına en az 2 kere kullanılmış bir jiletle çizgi çizgi kazımış, kendisinden beklenenden kat kat daha fazla cilveli zenci bir kadının çıplak vücudunu görüyorum elimle kavradığım şu bira şişesinin kızıla kaçan kahverengisinde... az önce gelişmiş spontane bir sevişmenin terli izlerini taşıdığını düşünürken buluyorum kendimi önce, şişenin ağzından dibine doğru sızan damlalara bakarak... sonra aniden beliren kusma isteğine hiç direnmeden boyun eğiyor, oturduğum kaldırımın kenarına kusuyorum içimde kalan ne varsa...

kusarak içimden çıkarmayı beceremediklerimi ise,
belki bunları da okumazsın ümidiyle yazıyorum...
devamını gör...
4368.
artık günyüzüne çıkmayacağım,
yok mu bu karanşıklarda ellerimden tutacak?
sanma ki ışıklar içinde geldiğini göreceğim,
baktığım her yeri gölgeler saracak.

bu son sessizliktir odamın içinde,
bu hıçkırıklarla bezenmiş zoraki ayrılık.
bir sen varsın beni yatağımdan kaldıracak,
yoksa bu evden ölü bir beden çıkacak...
devamını gör...
4369.
bazen herhangi bir kurali, yasayi, ahlaki boyutu dusunmeden sadece yasamak istiyorum.
devamını gör...
4370.
yaptıktan sonra pişman olacaksaniz yaptiginizin ne anlami kaliyor ki?
devamını gör...
4371.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bir defterden ne kadar verim alınabilirse o kadar verimli kullanıyorum. 2018 ajandası.
devamını gör...
4372.
bu hayat bana hep çıkmaz sokak.
devamını gör...
4373.
sözlükte bulursan sözlükte kaybedersin
devamını gör...
4374.
ben yerimi bulamadım.
aradım, taradım, inandım ama sonunda şansıma tükürdüm. umut ettim, tükettim ama sürekli en başa döndüm. kayıp bir ruh gibiyim. bir yerde duramıyor, bir yere varamıyor, nerede olacağımı bilmiyorum. bu durum beni artık çıldırtma noktasına getiriyor. her şeye çabucak öfkelenmem bu değişken düzenek, gelgitli durumlarla ilgili. inanamıyorum hiçbir şeye artık inancımı gün geçtikçe tüketmekteyim. buna neden tek sebep ben olmamalıyım. sebepsiz yere yaşadığımı düşünmeye başlamak beni oldukça üzüyor. hiçbir şey ile bağlantı kuramamak, bir bok olmadan öyle mal mal yaşamak artık dokunuyor. öyle ki ruhumun acı çektiğini, hastalanmaya başladığımı düşünüyorum. zorla yaşamak bunun adı ne aptalca. bu hayatın keyfi, zevki, molası bile tat vermiyor. anlık yaşanan her şey ne kadar sahte. renkleri hızla önümüze çarpan heves ile ağzımıza salyaları akıtan, arenadaki boğa ya kırmızıyı gösterir gibi peşinden koşturtan ve sonu ölümle biten bu tat vermeyen serüvenin içinden geçme gafletine kapılmışım gibi. bulmamışlığın, olmamışlığın, hayal kırıklığının karalamalarını bırakıyorum buraya. buruk ve öfkeliyim. her şey sahte ve nedensiz gibi değersizim gibi...
devamını gör...
4375.
içimde kendimi bildim bileli bir acı var anasını satayım. medeniyetlere eşlik etmiş asırlık çınarların kökleri gibi pançaklanıp duruyor içimde. bu arada yeni nick icin bir hayirli olsun alirim. eski nick: dünyanin haline bakıp güldü geçti

canımın çekirdeğinde diken
gözümün bebeğinde sitem var

devamını gör...
4376.
zeka çok büyük bir nimet. nerede ve nasıl hangi zaman da kullanacağını da bilirsennnn tadından yenmez. kullanmaya devam.
devamını gör...
4377.
çok ağırbaşlı, efendi biri olduğum için tüm vaktimi evde geçirmiyorum. ben de dışarı çıkmak, partilemek, eğlenmek istiyorum.
ama bizden daha başarılı insanlar daha zeki olduğu için değil dizini kırıp çalıştığı için başarılıdır. bu bilgi bütün eğlence hayatımın içine ediyor.
keyfimden çalışmıyorum, hırslıyım. istediğim kadar dağıtayım eğleneyim içimdeki başarı hırsı asla yok olmuyor sadece anlık yok oluyor.
son olarak kazanan yalnızdır
devamını gör...
4378.
bagirip cağırmak isteyip de hicbir sey soyleyememek ...bunun adı ne simdi
kırgınlık ,kızgınlık ,hayal kırıklığı ...bilemedim bugun ...
devamını gör...
4379.
sabah sabah canım pizza çekti sözlük.
devamını gör...
4380.
çok uzak bir gelecekte, belki hiç olmayan bir zamanda, gecelerden bir arjantin gecesiydi. arjantin; hep hayal edilmiş, hayal ederek beklenmiş, beklendikçe özlenmiş ve bekledikçe uzaklaşmış bir yerdi. fey bu durumu yadırgamıyordu; biliyordu ki o hep uzaklara aşık bir kadın olmuştu... yanındaki cekete baktı, kef henüz birkaç dakika evvel onu üzerinden çıkarmış ve sandalyenin arkasına asmıştı. fey, kef'in parlaklığını, beyazlığını ve pürüzsüzlüğünü yakıştıramıyordu arjantin'e. içindeki karanlık arjantin'in göğüyle soğruluyor ama kef bu karanlıkta bir yıldız kadar parlıyor, gözlerini kamaştırıyordu. içinden kamaştırmak kelimesini rahatsız etmek olarak düzeltti. kef, bu gece fey'i rahatsız ediyor gibiydi. bunu ilk oturduklarında ona söylemeyi çok istemişti. kendine başka bir şehir bulmalıydı. onunla bütün uzakları izleyebildikleri aynı küçücük pencereden hayata baktıklarını fark ettiğinden beri, fey bu duruma üzülüyordu. biliyordu ki, içinde, derinde, kef'ten kocaman bir parça var. bu yüzden onunla birlikteyken bile özleyebiliyorlardı uzakları. kendilerine ait hissedebilecekleri bir yol, bir yer, bir koku, bir hava arıyorlar fakat içten içe hiçbir yere de ait olmak istemiyorlardı. bir seferinde kef ona bir başka tenin, başka bir ruhun bir doğum yeri olabileceğinden bahsetmişti; illa ki bir kara parçası, yüzölçümü gerekmezdi. fey bu fikirle sarsılmıştı. çünkü biliyordu, her şehrin, her memleketin bir mühleti vardı ve fey, kef'in mühleti olmak istemiyordu... hayatındaki bütün mutsuzluklarının nedenini perspektife bağlamış biriydi fey. uzaktan bakıp hayran kaldığı, kendine ve kendisini yakıştırdığı yeşilliklerin, yanına gidildiğinde uçsuz bucaksız çorak bir araziye dönüşmesinden ve daha sonra bu verimsizlikten sorumlu tutulmaktan belli zamanlarda bir hayli çekmişti. insan ister istemez ışığını kaybediyordu yollarda. kef'in ışığına alışmaktan ve o ışığın körelmesinden çekiniyordu. oysa, kef’in cümlelerindeki deliliği, isyanı, tutkuyu ve kafa tutmanın nasıl bir erdeme dönüşebildiğini gördüğünden beri sıklıkla onu sayıklıyordu. onun geçmişinden aldığı derslere hayranlık duyuyordu. çocuksuluğunu okşuyor, kırılganlığını anlıyordu. kef, geçmişiyle yüzleşebilmiş, fey ise geçmişini unutmak, olmamış saymak isterdi. o birbirine benzer hikayelerin tekerrüründen her bahsedişinde, fey de mecburen bakıyordu arkasına... baktıkça mutsuz ve kuruntulu birine dönüşüyordu. uzaklaşıyordu böyle zamanlarda; ondan ve onun zihninden bütün geçmiş günleri alıp, boşluğa vermek istiyordu... kef, uyuşmuş ve dağılmış suretiyle bir şişe şarabı kadehlere pay ederken, tüm bunları ona bir anda söylemek ve rahatlamak istedi. ama o kadar kendi gibiydi ki, neye yol açacağına, onu nereye sürükleyeceğine emin olamıyordu. elinden aldığı kadehten bir yudum içti fey. şarabı pek de sevemeyişlerine gülümsedi. kef'in beğenip beğenmediğini sormamasına sevindi. içindekilerden arınmak için gelmişti o kente. ama içindekiler tango yapan asil, güçlü ve dişi kadınların topuklu ayakkabıları misali bastıkları her zemine yayılıyordu. deneye deneye, bile bile kurtulamıyordu... sonra bir an kef’in de bunlara benzer şeyler düşünüp düşünmediğini ya da aklından geçenlerden haberi olup olmadığını merak etti. "anlıyor musun?.." diye sordu ona. ardından da bunun sorulabilecek yanıtlanması en zor soru olduğunu fark etti. onunla sabaha kadar koşmak istedi. sonsuzluğa eşdeğer uzunlukta, renksiz, sessiz ve ıssız bir yokuş bulup koşmak; her şeyi o masada, o kadehlerde bırakıp, yine başka bir uzağa koşmak... nereye gittiklerini bilmedikleri deli bir kedinin arkasından, homurdanmadan, onunla bir koşacağını biliyor ve huzur duyuyordu. bilmediği, kef'in bu çocuk ruhun altındakileri de bilip, isteklerine eşlik ediyor olup olmadığıydı. ona sarılırken, hakikaten onu da kucaklıyor muydu, bunu hissederek yapıyor muydu, bilmek istiyordu. "bir kadeh daha içelim m?" diye sordu bu kez. biraz daha belirsizlik, biraz daha yorgunluk, biraz daha geçmiş, titreyen çizgiler ve yıkıp geçen bir kadeh daha... en başında onunla aynı pencereden aynı manzaraları izleyip, anlamsızlıklara gülmekle yetineceğini düşünmüştü. ama daha sonradan, aslında çok da sonrası değildi, onunla bir baktığı yerlere, onunla gitmek istemişti ve bu hiç beklemediği bir şeydi. beklemediklerinden korkardı ama biliyordu, inadına, bile bile gidecekti o uzaklara. kef için biraz çocuk, biraz kadına benzeyen bir tekerrür ve benzer bir hikayenin alt metni olmak istemiyordu. bazan ondan hep sahip olduğuna inandığı sihirli küresine bakıp, o yolun tüm kavşaklarını, çukurlarını ve tümseklerini görmesini istemeyi düşünüyordu. sonra ona bakınca, ardı sıra bu fikirden vazgeçiyordu. gittikleri yolun herhangi bir aşamasını tahmin etmek, görmek ve bilmek düşüncesi onu yoruyordu. çok şey yaşamak istiyordu fakat birçok şeyi yaşama ihtimali de onu ürkütüyordu. ürkmek kelimesini çekinmek olarak değiştirdi içinden. çünkü kef kelimelere takılıyordu ve fey sadece tek bir kelime yüzünden bir ihtimali oluruna bırakmak istemiyordu... sustu, düşüncelerini ve şarabı gecenin koyu rengine bıraktı; kef'in omuzlarında kendisini bekleyen, zamanla nasıl bir şekil alacağını merak ettiği, anlamı kendisiyle bütünleşmiş yerine geçti...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim