521.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


9 kapı, biri banyo wc.
onu sayma.

6 sı dolu, sadece 2 türk varız bu katta, o en başta ben en sondaki odadayım. ikimiz sabit, ara odalar somali'lere ait, daha büyük o odalar, onlar da daha kalabalık zaten.

şu saat, kimse uyumamış, buranın saatine göre öğleden sonra / akşam kıvamı, her odadan sesler geliyor, somalice öğreniyorum yavaş yavaş, bunlardan önce salavatladığımız mali'lilerden de fransızca kapmıştım biraz.

şeytan diyor çal rastgele bir kapıyı, selam sabah vermeden gir içeri, boş bir yatağa vur kafayı ve uyu. onlar ben yokmuşum, hiç olmamışım gibi konuşma ve hayallerine devam etsinler, son durak ve son hayalleri belçika bu tayfanın, geçen gün oradan haber geldi ama, bazıları başarmış.yey!

sezen'in gülümse dediği zamanlar da az önce önümden geçti sanırım, o kadar da dikkatli dinliyordum oysa, tuhaf?

tanrım, ya güneşi hiç söndürme ya da bırak hep kapalı kalsın, arada kalınca olamıyorum ben.

canım patates salatası istiyor ve deli gibi koşarak koridorun sonundaki pencereden uçarak çıkmak şu an hiç de mantıksız gelmiyor.
devamını gör...
522.
sanki sizi bi yerden tanıyor gibiyim. ya da siz beni bi yerden tanıyor gibisiniz. yoksa tamamen tesadüf mü bunlar. öyle olsun ne çıkar?
hayat zaten tesadüf değil mi? tevafuk da diyorlar, bence ikisi de aynı.
e bu kadar tesadüften sonra kahve seversiniz diye düşünüyorum. sert bi kahve? bi şans verin derim.
bakın yine hayat ve tesadüf: kahve de hayat gibi hem sert hem tatlı, olduğu gibi kabul ettiğinizde...
getiremedim devamını. korktum galiba, bu laflar bana göre değil sanırım.
ama ne geldi aklıma, rocky ne diyordu: kimse hayat kadar sert vuramaz. gardımızı mı düşürüyoruz yoksa, nerden geliyor bu yumruklar?
hem niye kavga ediyoruz ki, saçma değil mi sizce de? neden hep bir mücadele?
biliyorum biliyorum, mücadelesiz olmuyor. sadece insan bazen yoruluyor. keşke daha kolay olsa diyor.
ne diyordum, kahve içer miyiz?
devamını gör...
523.
kanser hastaları her zaman dikkatimi çekmeyi başarmıştır. kanser hastalarını bilirsiniz sayın doktor. kanser hastalarının kullandıkları ilaçları da… asla işe yaramayacak olduğu halde neredeyse servet döktükleri ilaçlar. aslında “iyi” olmayacaklarını bildikleri halde bu boktan dünya ile aralarında pamuk ipliğine bağlı bir bağ kaldığını bildikleri halde kullandıkları ilaçlar. şimdi “nereden çıktı kanser hastaları ve onların kullandıkları boktan ilaçlar?” diye içinizden geçirdiğinizi duyar gibiyim. asıl burada olmamın nedenini merak ediyorsunuz değil mi? kanser hastaları, asla faydasını göremeyecekleri ilaçlara, sırf birkaç defa daha nefes alabilmek adına neredeyse servet harcarlar. ben ise ne kadar boktan bir şey olduğunu bildiğim halde “insan kalabilmek” adına, verdiğiniz ilaçları kullandım, kullanmaya çalıştım. neden olduğunu bilmemekle birlikte, benim insan olmakla aramdaki bağın da “pamuk ipliğine bağlı olduğunu” gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

devamı gelecek...
devamını gör...
524.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
insanlara hiç bir şey olmamış gibi görünmeye çalışır! lafları, sözleri kulak arkası atar 'aman be öyle demek istememiştir ,öyle yapmak istememiştirlerle' avutur kendini. moralini yüksek tutmak için bolca güler tebessüm eder dünyaya... sanarlar ki hiç derdi tasası yok. kimse bilmez göz yaşları içine akar... 'pozitif düşün pozitif olsun. evrene negatif enerji gönderme' diye diye her şeyin en berbatına layık olur! en kötüsü ne varsa onu yaşar hepte herkes yinede 'yüzün gülüyor vay be hayat sana güzel' der. yüzü hep güler içi hiç gülmez... sonra bir gün derler ki neden böyle oldu dibimizde mutlu mesut yaşardı... evet yaşardı dibinizde hâl hatırsorulmasız hüznünü içine ata ata yaşar(dı)...
12.09.2018*

depreyonu iliklerime kadar yaşadığım bir dönemde yazmışım bunu. ne kadar üzüldüm kendime. neler yaptın sen kendine böyle?
bugünlere gelebilmek için kendimden neler kurban ettim ah bir bilseniz. en masum yanlarımı bıraktım geride bugün daha huzurlu olabilmek için. birilerine güvenmeyi, inanmayı, koşulsuz sevmeyi, alttan almayı, hoş görülü olmayı, tahammül yeteneğimi, sınırsız merhametimi sınırlandırdım bir de düşünsenize.
bugün sen çok değiştin, aramıza duvarlar ördün diyenlere o tuğlaları sen verdin diyebiliyorsam. sebebi bana yaşattırdıkları ve benden götürdüklerinin yanında 'aman dikkat edeyimde kimseyi kırmayayım' endişesini benden silip atmaları olmuştur. isteyen istediği şeye kırılabilir artık beni kimsenin kıramayacağı bir hayata merhaba demişken kimse için endişe duyamayacağım.

bu hayatı hislerinizle yaşamayın derim. hele ki bunu insanlara asla belli etmeyin. kimseye yaralarınızı açmayın. kimseden ummayın mutluluğu, huzuru...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kendinizi sevin bolca. kendinize güvenin...
bunu standart bir kişisel gelişim kitabından fırlamış klişe bir söz sanmayın. hayatın tüm uçlarını yaşamış, ölümün soğuk yüzünü bir çok kere görmüş ve küllerinden doğmuş bir ablanız bir kardeşinizden bir tavsiye olarak düşünün.
bu hayatı kendiniz için yaşayın yoksa başkaları için ölürsünüz.
devamını gör...
525.
herkes birbirinin kuyusunu kazar olmuş. tanıdık tanımadık fark etmeksizin. işi düşmese, bir daha hayatında hiç görmeyecek olsa bile. insanlar önüne gelenin ayağını kaydırmaya çalışıyor. kalpleri kapkara gözlerini kan bürümüş adeta. dün ve bugün gelişen olaylarla bunu daha da iyi anladım.

dün bir doktor tanıdığımızın referansıyla iş görüşmesine gittim. kadın önce "kendini tanımla" gibi klasik sorularla başladı. sonra bana özel hastane ve devlet hastanesi hakkında düşüncelerimi sordu. ben ikisinin de artı ve eksi yanlarını söyledim, tercih belirtmedim. birini yüceltmedim ya da yermedim. sonra kadın beni azarlamaya başladı. sanki cennette hasta bakım hizmetleri verdiklerini, çalışanların ise huri olduğunu ima eden bin tane cümle söyledi. ama üslubunu, ses tonunu davranışlarını bir görseydiniz. "allah belanı versin, ne dedin sen?" bu kadına derdiniz. en son kapanış azarlamasını "iyi araştır da gel" diye bitirdi. gözlerim doldu ve sadece "doğrudur" diyebildim. yemin ederim ne karşılık verdim ne de saygısız davrandım. sonra çıktım arkadaşım bekliyordu "nasıldı?" dedi "azarladı yolladı olmaz bence" dedim. konuyu kapattık.

bugün referans olan doktor aradı. söylemediğim bir sürü cümle söylemiş kadın ona. beni kötülemiş, böylesini karşıma çıkarttın demeye getirmiş. sınava hazırlanıyormuş vs gibi olmayan şeyleri de abartarak eklemiş. kadın bunları tuhaf karşılayıp sordu. "söyledin mi?" dedi hayır dedim. "dürüst olmayacaktın, yalan söyleyecektin işe alınırdın" dedi. şaka gibi değil mi?

madem beni beğenmedin ya da işe almak istemedin kestirip atsana. anlaşamadık de, ısınamadım de demi. neden beni başkasına kötüledin ki? neden beni üzdün? bir daha karşılaşmayacak biri için yalan söyledin? amacı neydi inanın çözemedim..

sonra bana umut et, üzülme hallolur gibi cümleler kuruyorlar. en kötüsü de "alış bunlara" oluyor. neden alışıyorum? neden kötü olmalarına ya da kötü olmak zorunda kalmaya mecburum bırakılıyorum?
devamını gör...
526.
günümü güzelleştirdin. tüm kırgınlıklara, kızgınlıklara bedeldi o kısacık anlar. sen de beni affet. kullandığım; haketmediğin bir kaç kelime için, verdiğim değeri belli edemediğim için.
devamını gör...
527.
karalama defteri değil ağlama defteri koydum adını. kalbim ağrıyor. ne yapacağım bilmiyorum.
devamını gör...
528.
iki yengeci sepete koyduğumuzda onların dışarı çıkamacagini bilirsin.çünkü tek yengeç kapaksız kovadan çıkabilirken, sayı arttıkça birbirlerini yukarı itmek yerine, aşağı çekerler.
buna psikolojide (bkz: yengeç sepeti sendromu) denir. bizimki de o misal birbirimizi yukarı itmek yerine aşağı çekiyoruz.
devamını gör...
529.
"herkes neden sondan başlayıp başa doğru gittiğimi soruyordu,
nedeni aslında çok basitti.
ben sona varana kadar başlangıcını anlayamamıştım"
beyaz zakkum_

___
sona varana kadar başlangıcını anlayamadigimız duygular içinde seviyor yürekler yürekleri.
hangi bulut yoğurur bir çocuğun gözünün yaşını,
hangi kilit kapatır bir dili
çaresiz kapılar ardında..

gördükçe susuyor,
sustukça doğal hale getiriyoruz bir damla göz yaşını!
düşündüm;
dünyanın durması gereken bir yer vardı bu gün,
sokağın karşı kaldırımında
ayakları çıplaktı
gözleri orman yeşili..penbe yanakları yerin ve göğün öğesi..

evet sondan başlayıp başa doğru geliyoruz,
yaşı yürekte taşıtan o ilk testiyi kırmadığımız gibi..!

d.b
devamını gör...
530.
haydi açalım sınıf defterini.. bir sene boyunca alınan yoklama.. öğretmenler yazıyor, çiziyor karalama defteri sanki. her gün açılıp kapatılıyor o sayfalar. sene sonuna doğru yıpranmış üzerinde epey çalışılmış kutsal defter oluyor onaylı hemde tüm öğretmenler'in imzalarıyla (yüce jüri) yeni dönem'e çok gezip çok çalışıp gelin kitap okumayı ihmal etmeyin gibisinden her sene duyduğunuz standart cümleler..

ne değişiyor? her sene biraz daha büyüyorsunuz ama aynı sınıf işte. sene başında yaşadığın heyecan sene sonunda bir an önce bitse kına yakacan moduna bırakıveriyor.

okulun ilk günü bazı öğretmenler değişmiş bazı arkadaşlar taşınmış. gidenler sevdiğin arkadaşlarınsa ufak bir hüzün çöküyor değil mi? yeni gelenlere de farklı bakıyorsun ama gizemliler bir merhaba'ya ne dersin.. önce arkasından ufak bir dedikodu edersin ne tuhaf bu kimseyle konuşmuyor ya da eyvah bunun sesi çok çıkıyor.. gıcık oldun hemen ne bekliyorsun ki. sanki sınıf senin, sıra tapulu malın, en önce ben geldim ben oturmalıyım çık oradan hep tekrara düşüyorsun. görmek istemediklerinle de başlattın meşhur kavgalarını..

her sene okul'un ilk günü değiştin sanırsın değil mi? sen aynısın be çocuk bak öğretmenler bile başladı hiç değişmemişsine getirdi mevzuyu. söyle onlara çocuk bağıra bağıra asıl siz hiç değişmemişsiniz... demedin değil mi? tadın kaçar deme not verecekler sana çünkü.
devamını gör...
531.
bazı günler sebepsiz yere enejimin kalmayışını, keyfimin kaçmasını ve uyumadan önce gözümden süzülen iki damla yaşı anlamlandırmaya çalışıyorum bu aralar. yani sence de biraz garip değil mi? yürüyüşe çıkıp, sokakta insanların görmesini umursamadan dans ederek yürüdüğüm anın üzerinden iki saat bile geçmemişken, bir anda sebepsiz yere sanki bir dementor gelmiş de bütün neşemi çekiyormuş gibi hissettim. herkesten ve her şeyden kaçasım vardı. kimse beni sevmiyor gibi.
bir yerlerde okumuştum aslında, herkesten nefret ediyor gibi hissediyorsanız yemek yemeye, herkes sizden nefret ediyor gibi geliyorsa uyumaya ihtiyacınız varmış aslında. bilmiyorum, uyudum ama sanki hala geçmemiş gibi geliyor.
etrafımdaki insanların hayatında neşeli insan rolünde olmayı seviyorum ben, herkesin keyfini yerine getiren, bıcır bıcır, hep mutlu görünen. ama sanırım bu kendimden götürmeye başlıyor bir yerden sonra, mutlu olmadığım halde neşeli görünmeye çalışmak, keyfim yokken bile başkalarını kendimden daha çok düşünmek bana biraz ağır geliyor. belki seni tüketen de buydu kim bilir? ölmeyi düşlerken benim yaşamam için çabaladığına göre.
ama mezarının başında ağlarken kendime ve sana verdiğim bir söz var, kendi derdimle uğraşırken başkalarının derdini göremeyen bir insan olmamalıyım, yani seninle yaptığım ve asla aklımdan çıkmayan o hatayı bir daha yapmamalıyım. beni bazen tüketse de etrafımdakilere enerji vermeyi seçeceğim hep. birazcık sana dönüşmeye çalışıyorum, yüzünden gülücüğü eksik olmayan sana. senin kendini tükettiğin yaşa gelmeme henüz iki yılım daha var, belki senden daha güçlü çıkarım diye umup senin yolundan devam edeceğim. beni tüketebileceğini bile bile. ama senin hatalarından öğrendim biliyor musun? kendime güç bulacağım insanlar var hayatımda. kendimi tüketmek yerine bazen, ama sadece bazen onlardan destek alıyorum. ve tabiki 5 yıl bekleyip yaptırdığım dövmeden.
sonumun senin gibi olmayağına söz vermek isterdim, ama bu savaşı her gün istikrarla vermek kaybetmeyeceğim anlamına gelmiyor. tüm gücümle kazanmaya çalışıyorum sadece. tek söz verebileceğim şey bu olur, tüm gücümle kazanmaya çalışacağım...
devamını gör...
532.
bir insana günahınız gelir mi?
benim ona günahım geldi. belki içimde ona karşı sonsuz bir şevkatin olmasındandır bilmiyorum ama nasıl içim cız etti karşımda elinde telefon en sevdiği şeyle meşgul olurken..
böyle alıp bağrıma basıp o güçlü duran, asla kırılmayan dikenli kabuklarının altındaki gördüğüm o küçücük cocuğu sevesim geldi o an.
öpesim geldi küskün kalbinden.
devamını gör...
533.
kim dinliyor ki bu şarkıları
kim okuyor bu şiirleri

takılıyor işte şairin gözleri
mecbur oluyor satırlara
inanmasa yazabilir mi

ya rüzgara ne demeli
hani şu deli rüzgar

cevher değil mi
yanılsama dedikleri
gel de inan bu sözlere
hadi inandır anlat hakikati

yaklaşsan dokunabilir misin

ama hep bir neden
insanın içini kemiren
yaşarken öldüren

tılsımlı madalyon
söylesene hangi yüzünde sakladın
sakladılar mı yoksa
ama biz seninle eşit olamayız

delirmenin eşiği burası işte
zaman denizi burada duruluyor

imgeler mi
sıfır noktasındasın
günaydın!
devamını gör...
534.
bal yapmayan cinsinden
arılar vızıldıyor beynimde...
bir şey söylüyorlar besbelli
arı dili bilen var mı ?
devamını gör...
535.
belirsizlik sinsi bir ilaç gibi sızdı içime
ya sonsuz mutluluklardan mutluluk getirecek bana
ya da beter mutsuzluklardan mutsuzluk seçecek benim için
eninde sonunda bitirecek beni, eminim.

bir bilsem aklından geçeni
tutsam elinden
götürsem uzaklara.
kimsenin bulamayacağı
gizli dünyalara
anlasan beni
anlasam seni
anlasak birbirimizi

gelip silmeli biri
bu aciz ruhumdan seni
ya öldürmeli ya diriltmeli
ya susmalı ya konuşmalı
ya başlamalı ya bitirmeli
ya gelmeli ya gitmeli
fısıldasan kalbime, ruhuma
varlığından sunsan iki damla.
sussak sonsuza kadar
eskisi gibi anlaşsak
sadece ruhlarımızla.
devamını gör...
536.
bir ağlayabilsem ah diyorum içimden o sıra saçımı çekiyor biri, yoksa ağlıyor musun sen diyerek üstelik. gülüyor sonra. bakıyorum ardından, boşuna bakma ardım yok benim, hem ben de yokum, o el de. umursanmıyorsun kabullen, inancına insan kendi şekil verir, doğaldır ki kavgası bunladır. yoksa sevilir biri olduğuna mı inandın. canım benim bir soğuk su iç sen, iyi gelir. bir de git, şey yap neydi, sil süpür evi, yahu sonra karnın acıkacak. onun derdine düşersin. aman herkes bir yol bulmuş yürüyor, sana mı yol yok? bir türkü de buluruz yoluna eşlik eder. kusura bakma ama hiçbirinin konusu iç acıcı değil, aynı sen yani. yahu yine güldürdün beni, sevilsen ne olur sevilmesen ne olur. öyle böyle ömür dediğin geçecek. hem biri seni seviyorum dediğinde bir çorap sökülürmüş. her söküğün devamı gelir. ne olur? elinde bir şeycik kalmaz. hem rahat bırak onu, sevmeyi bilmeden sevilmeyi bekliyorsun. sonra da adam gönlünü orada burada hoş edince, suratlar, küsmeler. ilalllah senden ay git başımdan, hatta dünyadan git sen, kupkuru bir şey, yaşam izi yok. içim sıkıldı.
devamını gör...
537.
atlattım dediğim ne varsa
her gece üç otuz da karşıma çıkıyor..
sonuç
buzlu bardak..
devamını gör...
538.
inanmayınca inandırmanın gücünü anladım ama asla kullanmayacağıma ant içtim çünkü kırbacın tadını alıpta kırbaç vuracak kadar gaddar değildim.
devamını gör...
539.
bir cevap vermek ne kadar uzun sürebilirdi?
ne kadar düşünebilirdi insan?
neden bu kadar düşünürdü ya da?
dakikalar kaç sonsuzluk hızında akardı benim için?
yorgunluklarım, kırgınlıklarım;
sana olan susuzluğum, ihtiyacım
ne kadar olabilirdi en fazla?
umutsuz ve senden bihaber,
daha fazla ne kadar bekleyebilirdim seni?
bir şey söyle bana, yalvarırım.
ne yapmalıyım daha fazla?
kaç defa haykırmalıyım seni sevdiğimi?
kaç bin defa zikretmeliyim adını?
kaç ruhumu feda etmeliyim?
kaç canımı daha vermeliyim ellerine?
kaç unguentarium biriktirmeliyim?
kaç bin tane daha şiir yazmalıyım güzel ruhun için?
artık zamanı gelmedi mi sevgilim?
sonunu yazmanın,
bu hikayenin...
devamını gör...
540.
kocaman bir özlem, tatlı mı tatlı bir dost sayesinde minik adımlarla geri dönüyorum sözlüğe. bu, hem bu başlığa girdiğim ilk yazı hem de sözlüğe geri dönüşümün ilk adımları olsun madem:

yaşayan her varlığın kaçınılmaz sonudur ölüm. hatta sadece sonu olduğunu iddia etmek yanlış olabilir çünkü bu bireysel varlığımızı da etkiler. düşüncesi, belirsizliği kapsamında hayatımızı da büyük ölçüde şekillendirir. bu bilinmezliğin sonucu olan korku ise benliğimizi tehdit eder. varlığımız gerçeğinin sadece sonuç kısmına hapsolduğumuz sürece bakış açımız değişir ve esir oluruz.

ölüm gerçeği antik yunan’dan itibaren felsefe başlığı altında tartışılagelmiştir günümüze. bu olguya karşı var olan görüşler ikiye ayrılırdı: herakleitos ile başlayan “değişimi kabulleniş” ve parmenides’in öncülüğüyle ortaya çıkmış olan “değişmezi arayış”. bu keskin ayrılışların dışında birçok filozof da ele alır ölümü. en önemlilerinden biri de spinoza’dır. işin özünde spinoza ölümden çok ölüm korkusundan bahseder. “özgür insanın en az düşündüğü şey ölümdür; onun felsefesi ölüm üzerine değil, yaşam üzerine bir tefekkürdür.” diyerek ölüm korkusunun insanın özgürlüğünü elinden aldığını ve onu esir ettiğini belirtir.

ölüm belirsizliğin sonu ve hatta belirsizliğin ta kendisidir. bu bilinmezlik düğümünü çözmek amacıyla oluşturulmuş çoğu argümana katılmıyorum. baskı altında kalmaksızın düşündüğümde ölümün bir bitiş olduğuna inanmıyorum. bunu anlamsız bulup sadece “korkuyu maskeleyerek gerçeklerden kaçma” olarak görebilirsiniz elbette ancak bence ölüm bedensel varoluşumun sonu, varlığımın değil. şekil değiştirerek yeniden var olabilirim. o zaman ben ben olur muyum bilmiyorum. bu, konuyu kimin incelediğine göre değişebilecek öznel bir yargı. tabii ki bu hayatımızın anlamsız olduğunu göstermez. sonunda inandığımız şeye göre belirli ödüllere ulaşırız. sonuçta –en azından içinde bulunduğumuz versiyonumuz için- bir bitiş çizgisi olmasaydı koşmanın da anlamı kalmazdı. kısacası ölümle birlikte “dalga, okyanusa geri döner.” doğumumun öncesi gibi ölümümün sonrasında da varolacağım.

özetlemem gerekirse, ölüm her daim insanoğlunun aklını meşgul etmiştir. bilinmezlik yetmez çünkü insanlara, korkar ve gerileriz. asıl amaç özgürlüğümüz peşinde sorgulamaktır varoluşumuzu.



merdumgiriz_ sponsorluğunda diyebilir miyiz?*
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim