normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
4781.
hayatta umursadığımız ne kadar çok şey var farkında mısınız?
bunların önem sırası aklınızda beliriyor mu bazen? biraz felsefik düşünelim, en çok önem arz eden şeyin aileniz olduğunu düşünün. bunu sevginizden dolayı mı yoksa toplumun genel bir çoğunluğunun söyleyeceği ilk şey olduğu için mi düşünüyorsunuz? demem o ki toplumun bize dayattığı düşünce skalası bizi şekillendirmenin yanı sıra bazen hüzne boğuyor olabilir mi? toplumun genel algısına göre aile: yuva, sıcaklık, huzur demek. baba ise evin direği konumunda. peki ya bu değer yargıları farklı biçimde olsaydı, görmek isteyeceğimiz ilgi, sevgi ve tutum aynı olur muydu?
bilemeyeceğim, insan tek başına dünyada küçücük bir noktayı kapsar. lakin hareketlerinde o nokta kendini büyük bir dünyaya dönüştürür ya da öyle zanneder. çok fazla umursadığımız ve uğruna kafa yorduğumuz şey bizim kapladığımız alanı değiştirmeyecek. statü olarak yükselebiliriz lakin koşuşturma ve telaşemiz hep bizimle kalacak ve çoğu zaman sadece bizi ilgilendirecek. bizimle hareket edecek ve bizimle son bulacak...
bunların önem sırası aklınızda beliriyor mu bazen? biraz felsefik düşünelim, en çok önem arz eden şeyin aileniz olduğunu düşünün. bunu sevginizden dolayı mı yoksa toplumun genel bir çoğunluğunun söyleyeceği ilk şey olduğu için mi düşünüyorsunuz? demem o ki toplumun bize dayattığı düşünce skalası bizi şekillendirmenin yanı sıra bazen hüzne boğuyor olabilir mi? toplumun genel algısına göre aile: yuva, sıcaklık, huzur demek. baba ise evin direği konumunda. peki ya bu değer yargıları farklı biçimde olsaydı, görmek isteyeceğimiz ilgi, sevgi ve tutum aynı olur muydu?
bilemeyeceğim, insan tek başına dünyada küçücük bir noktayı kapsar. lakin hareketlerinde o nokta kendini büyük bir dünyaya dönüştürür ya da öyle zanneder. çok fazla umursadığımız ve uğruna kafa yorduğumuz şey bizim kapladığımız alanı değiştirmeyecek. statü olarak yükselebiliriz lakin koşuşturma ve telaşemiz hep bizimle kalacak ve çoğu zaman sadece bizi ilgilendirecek. bizimle hareket edecek ve bizimle son bulacak...
devamını gör...
4782.
su iciyorum, gozlerim kapali. kahve iciyorum, yuregim yarali. evet.
devamını gör...
4783.
kafayı az daha dağıtayım topladığıma değsin.
devamını gör...
4784.
dört bir yanı aynalarla kaplı oldukça tuhaf bir asansörün içindeyim. sırtımda kocaman bir çello, yanımda neden orada olduğunu anlayamadığım turuncu saçlı bir cüce var. hızla aşağı iniyoruz. sol kolum demirden yapılmış, kemikleri seçilebilen sağ kolum olması gerekenden daha ince görünüyor. saçlarım küçük bir kız çocuğu gibi iki yandan örülü. nihayet asansör zemine iniyor ve dışarı çıkıyoruz. dönüp baktığımda içinden çıktığımız gökdelenin bulutlara değdiğini ve kaybolduğunu görüyorum. muhtemelen dünyanın en yüksek binası bu. dışarıda çok büyük bir meydan var. kalabalık. çelloyu çantasından çıkartıp meydanın tam orta yerinde çalmaya başlıyorum. insanlar beni dinlemek için yavaş yavaş etrafımda toplanmaya başlıyor. cüce elinde bir kese ile çemberin içindeki bütün insanlardan para topluyor. işi bitip yanıma geldiği an çalmayı bırakıyorum ve herkes telaşlı bir şekilde koşarak oradan uzaklaşıyor. kısa bir sürede etrafta tek bir kişi bile gözükmüyor. çember dağılıp koca meydanın orta yerinde cüce ile baş başa kalıyoruz. kesenin içindeki paraları yere boşalttığımız anda mor bir kamyon yanımıza geliyor. durduğu yerde hızla çoğalan paraları kamyonun damperine yükledikten sonra kamyona binip oradan uzaklaşıyoruz. şoför koltuğunda turuncu saçlı cüce, gidiyoruz. uçsuz bucaksız bir sahile varıyoruz. tam karşımızda küçük bir ada var. kamyonun damperindeki dağ kadar yüksek paranın tamamını denize boşaltıyoruz. sular kararmaya başlıyor. siyaha boyanan denizi gören cüce ulumaya başlıyor. sesini duyan bir grup kurt yanımıza geliyor ve bana hiç dokunmadan turuncu saçlı cüceyi parçalayarak yemeye başlıyorlar. üzerimdeki gömleği çıkartıp dikenlerimi gösteriyorum ve tüm kurtlar teker teker devrilip ölmeye başlıyor. hepsinin karnını deşiyorum ve kanlarını yüzüme sürüyorum. içlerinden birinin içinden çıkan anahtarı cebime atıyorum. çelloyu suya bırakıp yayını kullanarak adaya doğru ilerliyorum zifiri karanlık denizin üzerinde. adaya varıyorum ve üç katlı ahşap bir konağın bahçesindeyim. her yanı kurumuş ağaçlarla dolu bahçeyi geçip kapıya geliyorum. cebimdeki anahtarı kullanıp kilidi açarak içeri giriyorum. içeride yaşlı bir kadın sallanan sandalyede oturuyor. sincap ve fareye benzer bir yüzü var. bir şeyler fısıldıyor. eğilip dinliyorum onu. "adaların hepsine uğra, adaları fethet, bütün adaları geç ve sonra oraya git, doğru yere; ada'ya..." ne demek istediğine anlam veremiyorum. hemen yanında üzerinde içi su dolu bir sürahi ve bardak olan masa var. masadaki bardağa su doldurup içiyorum. sonra bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha... bir türlü boşalmayan sürahiye inat bardağı doldurup içmeye devam ediyorum...
uyanıyorum, mesanemde şiddetli bir baskı. tuvalete gitmem gerek!
uyanıyorum, mesanemde şiddetli bir baskı. tuvalete gitmem gerek!
devamını gör...
4785.
kerem akturkoglu adamdir. evet.
devamını gör...
4786.
donan ruhuma atsalar ipek kaftan, nicedir dinmez içimdeki donukluk…
devamını gör...
4787.
nereye gittiğini bilen insana dünya yol verir.
epiktetos
devamını gör...
4788.
sözlük koridorlarında uzun eşek oynuyorlar.
devamını gör...
4789.
fuar.
kitap fuarında çalışmak yorucu fakat eşsiz bir deneyim. farklı bir sürü işte çalıştım, işin içindeyken belki yorucu bıktırıcı geliyor ama ne değerli olduğunu sonradan anlıyorsun her şey çok güzel. ya da ben yaşamayı çok seviyorum.
bilemeyeceğim.
gelen çocukların hepsi çok eğlenceli, çok komikler. bir sürü çocuğun ismi ömer. ya da eymen. furya bu herhalde. gelip gidiyorlar, kolay gelsin diyen tek kişi çocuklar oluyor. insanlar büyüdükçe nezaketleri ve düşüncelilikleri azalmış. çocuklar çok düşünceli. cebindeki son otuz lira ile ablasına kitap alan bir sürü çocuk geldi. duygulandım. benim kardeşim olsa o da aynısını yapardı, canım o benim. daha da küçükleri de geliyor, konuşmayı yeni öğrenmiş. bildiği bir çocuk şarkısını söylüyorum, ‘yabancı biri de bu şarkıyı biliyor’ diye şaşkınlıktan ağzı açık kalıp annelerine dönüyorlar. çok tatlılar. insanları böyle, stant arkasından izlemek, konuşmalarına, tarzlarına, düşüncelerine şahitlik etmek güzel. farklı hayatlar görmek, tanımak, tanımlayabilmek, gözlemleyebilmek eşsiz.
siyaset ya da sanat gibi konularda yarım saat kitleyen oluyor. bu konularda uzman olunca muhabbet koyu oluyor. herkese kitap öneriyorum. sanırım bir uzun hikaye’yi okuduğum günden beri bir kitapçım olsun isteyişim ve bir arkadaşımın kitapçıda çalıştığını söylediğinde imrenişimle birleşince bu işe isteğim tekrar nüksetti. tanımadığım, ismini bile bilmediğim insanlarla muhabbet etmek çok güzel.
tam saçma bir şey düşünürken tanıdık bir yüz gözümün önünden geçiyor, bakıyorum. tanıdığım birilerinin geldiği çok oluyor. bazen de tanıdığım birine çok benziyor.
misal dedeme benzeyen biri geldi durdu kitapların önünde. aynı onun gibi kaşları upuzun, saçsız başı, bir şey incelerken dudaklarını kıpırdatıyordu. dedemi o kadar çok özledim ki, sözümü tutamayışım beni her gün kahrediyor. adama bakakaldım. az daha ağlayacaktım önümdeki dedeyi izlerken. beş dakika dikmiş gözlerimi bakmışım, dede sonunda kafasını kaldırıp gülümseyince gerçekliğe döndüm. dedemi çok özledim. o adamı ise tanımıyormuşum. keşke tanıdığım biri gelse.
kısacası..
öyleli.
kitap fuarında çalışmak yorucu fakat eşsiz bir deneyim. farklı bir sürü işte çalıştım, işin içindeyken belki yorucu bıktırıcı geliyor ama ne değerli olduğunu sonradan anlıyorsun her şey çok güzel. ya da ben yaşamayı çok seviyorum.
bilemeyeceğim.
gelen çocukların hepsi çok eğlenceli, çok komikler. bir sürü çocuğun ismi ömer. ya da eymen. furya bu herhalde. gelip gidiyorlar, kolay gelsin diyen tek kişi çocuklar oluyor. insanlar büyüdükçe nezaketleri ve düşüncelilikleri azalmış. çocuklar çok düşünceli. cebindeki son otuz lira ile ablasına kitap alan bir sürü çocuk geldi. duygulandım. benim kardeşim olsa o da aynısını yapardı, canım o benim. daha da küçükleri de geliyor, konuşmayı yeni öğrenmiş. bildiği bir çocuk şarkısını söylüyorum, ‘yabancı biri de bu şarkıyı biliyor’ diye şaşkınlıktan ağzı açık kalıp annelerine dönüyorlar. çok tatlılar. insanları böyle, stant arkasından izlemek, konuşmalarına, tarzlarına, düşüncelerine şahitlik etmek güzel. farklı hayatlar görmek, tanımak, tanımlayabilmek, gözlemleyebilmek eşsiz.
siyaset ya da sanat gibi konularda yarım saat kitleyen oluyor. bu konularda uzman olunca muhabbet koyu oluyor. herkese kitap öneriyorum. sanırım bir uzun hikaye’yi okuduğum günden beri bir kitapçım olsun isteyişim ve bir arkadaşımın kitapçıda çalıştığını söylediğinde imrenişimle birleşince bu işe isteğim tekrar nüksetti. tanımadığım, ismini bile bilmediğim insanlarla muhabbet etmek çok güzel.
tam saçma bir şey düşünürken tanıdık bir yüz gözümün önünden geçiyor, bakıyorum. tanıdığım birilerinin geldiği çok oluyor. bazen de tanıdığım birine çok benziyor.
misal dedeme benzeyen biri geldi durdu kitapların önünde. aynı onun gibi kaşları upuzun, saçsız başı, bir şey incelerken dudaklarını kıpırdatıyordu. dedemi o kadar çok özledim ki, sözümü tutamayışım beni her gün kahrediyor. adama bakakaldım. az daha ağlayacaktım önümdeki dedeyi izlerken. beş dakika dikmiş gözlerimi bakmışım, dede sonunda kafasını kaldırıp gülümseyince gerçekliğe döndüm. dedemi çok özledim. o adamı ise tanımıyormuşum. keşke tanıdığım biri gelse.
kısacası..
öyleli.
devamını gör...
4790.
burada bir yazar var. * her şeyi bakın ama sadece ben değil sözlükteki her şeyi üzerine alınıyor. her mesele onunla ilgili, herkesler onun derdinde hatta güneş bile onun hatrına dönüyor. * normalde çok dikkatimi çekmez de bir tartışmada muhattabım o değilken, olayın seyrinden haberi de yokken sırf açık bulduğunu düşünerek nick altıma yaz ehihi diye laflar sokmaya çalışınca fark ettim. neyse en sıkı takipçim de olduğu için sözde bilgi, özde kopyala yapıştır bilgilerle bezenmiş. *
tamam tatlım, tamam canım, en bilgili, en cool, en havalı, en çok ilgi sensin. herkesler sana bayılıyor. en büyük hayranın da benim. *
tamam tatlım, tamam canım, en bilgili, en cool, en havalı, en çok ilgi sensin. herkesler sana bayılıyor. en büyük hayranın da benim. *
devamını gör...
4791.
ben kimseyi karalamam aga. evet.
devamını gör...
4792.
aslında son birkaç gündür çok mutluyum fakat mutluluğuma nazar değmesin diye mutsuzmuşum rolü yapıyorum. güzel taktik.
devamını gör...
4793.
yeni çalışacağım yeri baştan kuracağım bilgisini sindirmeye çalışıyorum. ilk görünce böyle bir gözlerim dolar gibi oldu, neyin içine düştüm dedim ama geçti tabi hızlıca.
masa, sandalye ne varsa devraldım.
daha önce ev bile dizmedim ben hiç.
toparlayacağız.
come on. *
masa, sandalye ne varsa devraldım.
daha önce ev bile dizmedim ben hiç.
toparlayacağız.
come on. *
devamını gör...
4794.
o kadar çok şey birikmiş ki ne aklımdan atabiliyorum ne de anlatabiliyorum . düşününce bazen bu kadar mı dolup taşımış aklın fikrin içi boş ama dolu gözüksün diye ambalajlara benzemiyor mu? diye soruyorum bir sonuca vardığımda da çok yorulmuş oluyor zihnim adeta bir med cezir gibi. gündem , olaylar , olanlar, olacak olanlar ülkenin içinde bulunduğu durum hepsiyle ilgili yazmak, konuşmak istediğim şeyleri konuşamıyorum yoruldum mu yoksa içe dönüklüğün son evreninde veya depresyon mu bilemiyorum. yorgunluklarıma , yorgunluk ekliyor insanların bir çoğu, iki üç kişi dışında tabi . bazen giriyorum bir sürü başlık var ama işte neyse yazmaktan , okumaktan keyif aldığım yazarlar , bazen aklımda dönüp duran sorulara cevap olabiliyor yazdıklarıyla teşekkür ederim. bu kokuşmuş, çürümüş, etiğin yok olmak üzere olduğu çağda yaşamak bizim payımıza düştü. karanlığa karşı fikirleriyle bizleri aydınlatan insanlar eksik olmasın yaşamımızda. bir de üç dört gündür devam eden içimde ki huzursuzluk bitse .
devamını gör...
4795.
dersaadet'in unutulmuş sokaklarında fink atarken mütemadiyen not tutuyorum. sanki bir film çekmek için dış mekan seçiyorum. o eski ahşap konaklardan birinin cumbasından orta yaşlı bir adamın teki bana sesleniyor. "hişttt oğlum, bak buraya. halil ben, seni bekliyordum. gel yukarıya hadi!" hangi cesaretle eve giriyorum, bu nasıl bir merak bilmiyorum. lakin eski zamanlarımı hatırladıkça farkına varıyorum; evvelde de ben bunu hep yapıyordum... büyük ve ihtişamlı kapıyı hafifçe ittirerek açıyorum; içerideyim. gıcırdayan merdivenlerden yukarı ağır adımlarla çıkıyorum. bey amca uzun uzun anlatıyor. yazarmış ve yıllar boyunca sanki beni beklermişçesine hiç durmuyor. yeni kitabı hakkında benden fikir istiyor. yazarlık beni aşar, ahkam kesmek haddime düşmez diyerek kibarca reddediyorum. tavrım karşısındaki hayal kırıklığını belli etmemeye çalışmasına rağmen üzüldüğünün farkına varıyorum. elime bir kağıt tutuşturuyor ve üzerinde yazan adrese gitmemi söylüyor. "ben sana yardımcı olamadım ama orada seni bekleyen adam aradığın her neyse onu sana verecek..." gereksiz bir samimiyetle uzun uzun sarıldıktan sonra vedalaşıyoruz. birkaç saat yürüdükten sonra kuledibi'nde yer alan adresteki eve gidiyorum. kapıyı uzun boylu, zayıf, sıcacık gülümseyişiyle sevimli bir abi açıyor. kısacık saçları ve gözlüğünden ötürü ilk başta çıkaramasam da sonrasında hemen hatırlayıveriyorum; peter lindgren bu! saatlerce sohbet ettikten sonra evin bodrumuna iniyoruz. rock/metal müzik dünyasından kopup kendisini mühendisliğe ve ailesine adamak uğruna gruptan ayrıldığından beri ilgilenmediği eski ekipmanlarını gösteriyor bana. envai çeşit gitar, amfi ve pedallarla dolu koca bir oda! "hepsi senin, artık benim işime yaramıyor biliyorsun..." heves ettiği renkli oyuncaklara kavuşmuş çocuklar gibi mutluyum yanında. ne var ne yok her şeyi toparlayıp bir kamyonete yüklüyorum. yavaş yavaş gün batmaya başlıyor ve gitme vakti yaklaşıyor. tam da kapıda onunla vedalaşmaya hazırlanırken mikael akerfeldt geliyor. kaşlarını çatmış ve asabiyet fışkırıyor her hareketinden. peter ile yakın olmamı hazmedemeyip küfürler savuruyor ve bize saldırmaya başlıyor. "hani en çok beni seviyordun, hani en kral adam bendim? grubun beyni benim ulan, onu sevemezsin! bu gitarları sana yar etmem..." diyerek üzerime gelirken, peter önüme geçip beni koruyor. tekme tokat dalmaya başlıyorlar birbirlerine. peter'ın "sen kaç ben onun icabına bakarım!" sözü ile uzaklaşıyorum oradan. bu kamyonet ne zaman geldi, kendi kendine nasıl gidiyor, bu adamların burada ne işi var, nasıl oluyor da aynı dili konuşuyoruz sorularıyla cebelleşirken bir anda galata köprüsünden aşağı uçuyorum...
devamını gör...
4796.
4797.
bura karalama defteri ya sizi karalamam lazim. alayiniz kotusunuz, pissiniz. evet.
devamını gör...
4798.
için için kaliteli yazı okumak istediğimden sözlükte geziniyorum ama bir bakıyorum zaman geçip gidiyor, ben de farkeder etmez kendime gelip abdomen ve uzantılarını okumaya devam ediyorum. eskiden kaliteli yazan saygıdeğer yazarlar, sık sık rastgitmek istiyorum yazılarınıza ve iyi geceler diyerek kapatıyorum sözlüğü.
devamını gör...
4799.
biri için değerli olamamamın verdiği hüznü yaşıyorum.
devamını gör...
4800.
kızımda göz kayması var. doktor tümör olabilir dedi. insallah yoktur, hersey mr sonucunda belli olacak.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2