normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
1281.
birine, bir şeye geç kalmak ya da ona erken gitmiş olmak… hayat zıtlıklar ve ikilemler üzerine kurulu. zıtlıklar ne kadar keskinse ikilemler o kadar belirsiz…
geç kaldığında geri dönüşü yok. belki de vardır; ama çok zor, düşük bir ihtimal. dönmesini ya da yeniden gelmesini beklemek gerek… süreç insanı yorabilir. sabırlı ve istekli olmak lazım…
birine, bir şeye erken gittiğinde umut katsayısı acabalar olsa da yüksektir. gelecektir. bulacaksındır, sularına karışıp aynı havzada akacak ve denize ulaşacaksındır. yalnız, gelmesi için yine beklemek gerek. yine bir süreç. yine sabır. yine istek.
her iki durumda da beni aynı kavram karşıladı. “beklemek”
sevgili süreya boşuna şu mısraları yazmamış demek ki:
“beklemek gövde gösterisi zamanın;
çok erken gelmişim seni bulamıyorum…”
zamanla, sabırla savaşmak gerek. sessizce ama süreklilik arz edecek şekilde bir savaş.
peki, ya erken gelmişsem ya da geç kalmışsam ve seni bulamamışsam…
bulmak… aramak lazım… aradığını bulur insan. arıyorum… lütfen çok bekletme…
geç kaldığında geri dönüşü yok. belki de vardır; ama çok zor, düşük bir ihtimal. dönmesini ya da yeniden gelmesini beklemek gerek… süreç insanı yorabilir. sabırlı ve istekli olmak lazım…
birine, bir şeye erken gittiğinde umut katsayısı acabalar olsa da yüksektir. gelecektir. bulacaksındır, sularına karışıp aynı havzada akacak ve denize ulaşacaksındır. yalnız, gelmesi için yine beklemek gerek. yine bir süreç. yine sabır. yine istek.
her iki durumda da beni aynı kavram karşıladı. “beklemek”
sevgili süreya boşuna şu mısraları yazmamış demek ki:
“beklemek gövde gösterisi zamanın;
çok erken gelmişim seni bulamıyorum…”
zamanla, sabırla savaşmak gerek. sessizce ama süreklilik arz edecek şekilde bir savaş.
peki, ya erken gelmişsem ya da geç kalmışsam ve seni bulamamışsam…
bulmak… aramak lazım… aradığını bulur insan. arıyorum… lütfen çok bekletme…
devamını gör...
1282.
geldim nerede olduğunu hiç bilemeyeceğim bir parka. içimde sana dair ne varsa onunla oturdum banka. şimdi sana senin hiç merak etmeyeceğin şeyler anlatacağım. aç kulaklarını bana artık, duy beni.
çok özledim seni. hiçbir şeyi hiç kimseyi bu kadar özlemedim. her şeyi sana anlatmak istiyorum. leylim ben öğretmen oldum. ilk maaşımla sana ne alayım demek isterdim. çok yoruluyorum ama sesin yüzün yorgunluğuma ilaç gibi geliyor demek isterdim. kilo verme iddiamızı sen kazandın geç de olsa nesine girmiştik demek isterdim. bak bende veriyorum derdim sınıfım 4.katta. müdür biraz garip bir kadın bana söylenip duruyor tecrübesizim diye yakınırdım sen de elem sen biraz alıngansın unuttun mu bunlar normal derdin.
hiç sensizlik ne kadar zordu anlatmam. uzun zaman sonra sesini duyunca ne kadar ağladığımı söylemezdim. ah bir kere daha seni görmek için yanıp tutuştuğumu anlatmazdım. hep ellerimin senin ellerini aradığını, kalbime elimi koyunca hala senin benimle olduğunu hissettiğimi falan anlatmazdım.
derdim seni çok özledim aç kalbini ben evime geliyorum. hep derdim benim evim senin kalbin diye. ben kimsesiz evsiz yurtsuz kaldım leylim. hala bugünkü gibi ara ara ağlıyorum. düşünüyorum ne vardı seni bu kadar sevecek?
etme gel ay karanlık be çocuk!
çok özledim seni. hiçbir şeyi hiç kimseyi bu kadar özlemedim. her şeyi sana anlatmak istiyorum. leylim ben öğretmen oldum. ilk maaşımla sana ne alayım demek isterdim. çok yoruluyorum ama sesin yüzün yorgunluğuma ilaç gibi geliyor demek isterdim. kilo verme iddiamızı sen kazandın geç de olsa nesine girmiştik demek isterdim. bak bende veriyorum derdim sınıfım 4.katta. müdür biraz garip bir kadın bana söylenip duruyor tecrübesizim diye yakınırdım sen de elem sen biraz alıngansın unuttun mu bunlar normal derdin.
hiç sensizlik ne kadar zordu anlatmam. uzun zaman sonra sesini duyunca ne kadar ağladığımı söylemezdim. ah bir kere daha seni görmek için yanıp tutuştuğumu anlatmazdım. hep ellerimin senin ellerini aradığını, kalbime elimi koyunca hala senin benimle olduğunu hissettiğimi falan anlatmazdım.
derdim seni çok özledim aç kalbini ben evime geliyorum. hep derdim benim evim senin kalbin diye. ben kimsesiz evsiz yurtsuz kaldım leylim. hala bugünkü gibi ara ara ağlıyorum. düşünüyorum ne vardı seni bu kadar sevecek?
etme gel ay karanlık be çocuk!
devamını gör...
1283.
yarın iş var yine. işimi sevmiyorum bu kötü. ama bu işsizlikte işimin olması iyi.
devamını gör...
1284.
kelimelerim gibi
eksik
sakladığım, aradığım
neredeyim şimdi
gözlerim kısılmış
ısınmış
günlüğümün satırları
esefli
neye yarıyor peki
alelade bir gece açlığı
uzaklardayken
olmuyor afiyet böyle
tutamıyorum
bulamıyorum
kelimelerim gibi...
eksik
sakladığım, aradığım
neredeyim şimdi
gözlerim kısılmış
ısınmış
günlüğümün satırları
esefli
neye yarıyor peki
alelade bir gece açlığı
uzaklardayken
olmuyor afiyet böyle
tutamıyorum
bulamıyorum
kelimelerim gibi...
devamını gör...
1285.
az ışık, gölge çokça…
alnımız damla damla ter içinde ve kanatlarımız …
oradakiler biliyor ama biz bilmiyoruz, niye koşuyoruz, niye kan ter içindeyiz, niye korkuyoruz?
gözümüze düşen gölgeler anlatıyor da bize, biz neden duymuyoruz? biz?
“uyanmaya çalışıyor” diyor orada olan diğerleri, çok sakin görünenler, yani her şeyi çok bilen adamlar!
bir böcek gibi tüm koridorlarında geziniyorlar beynimizin. ışıkları söndürüyorlar. çok fazla gürültü var.
ve çok sesli kirliler korosu…
her şey susuyor birden.
yalnızlığımız, içimizden içimize devrilen ıssız bir ağaç gibi … ve kabarmış bir deniz kadar tehlikeli.
kızgın ve kırgınız… uyanıyoruz yine de. hazırız, kabuğumuzdan çıkmaya.
…
tüm zamanların silindiği bir yer var…
hiç sorgulamadan derinlerine dalmak istediğim bir deniz. illa o sahil…
yol’a düşüyorum. sınırları yok ruhumun. kendimi arıyorum.
itaat ediyorum içimdeki ses’e. büyük bir denizin kalbine çekiliyorum.
gülümsüyorum bir ırmağın içinden, akıyor her şey… hayat içime akıyor.
gecenin ve gündüzün sırlarına eğiliyorum.
deniz’im, ev’im, evren’im… içindeyim.
…
ateş… en fazla bir kuş tüyü kadar yaklaşabiliyor içimizden dışımıza.
düşlerimizin arasına sığmıyor kanatlarımız.
o düşler ki; camdan duvarları. görüyoruz.
kuzey yıldızına gebe seyirlerimiz oluyor gökyüzünde. bulutların arasından el sallayan renkli ışıklarımız… gün oluyor leonardo gülümsüyor bize, o sahilden.
anladığımız oluyor hesapsız, kitapsız sevmeyi, beyninde değil kalbinde gezinmeyi sevgilinin…
bir çocuk oyunu gibi geliyor yaşamak… herkesin elinde oyuncak.
denizin şarkısıyla kayboluyor zaman ve gitgide büyüyor zamansızlığımız, yüzünü gök kubbeye dönmüş bir çiçek gibi…
varoluşun sessizliği içinde cibran’ı anlatıyor sevgili. mevlana’yı,’ nietzsche’yi ve nazım’ı ve daha ışığı yüzyıllarca sönmeyecek nice büyük öğretmenleri…
ne güzel anlatıyor.
mevsimden mevsime yol alıyoruz, her ‘an’ bir öncekinin solunda-sağında el ele…
meddimiz de oluyor, cezrimiz de…
silindiğimiz de oluyor her şeyden.
cumartesi oluyor sonra gün… bir’in ertesi… özlemlerin, ayak seslerinin öncesi…
çok zaman önce yazılmış bir kitabın sayfaları arasında dans ediyoruz, şarkımız kırık.
başucumuzda aşk.
harfleri toplayıp cümle kuracağız, olmuyor. denizleri kırmızıya boyuyoruz.
söz’den eksilen, kalpte işitiliyor. sessizlik bu yüzden var.
yaşadık, gerçekti, biliyoruz. hüzünlü ama yaslı değil şarkımız. kendimizden çıkıp kendimize dönmenin güzelliği…. yaşamı bize getiren, bizi yaşama götüren aşk değil mi? güzelliğin sonsuzluğunda yalnızca bir iz, değiliz.
…
uyumalıyız şimdi. söndürün ışıkları ve siz! kendini bilmeyen ama her şeyi çok bilenler, çıkın dışarı!
alnımız damla damla ter içinde ve kanatlarımız …
oradakiler biliyor ama biz bilmiyoruz, niye koşuyoruz, niye kan ter içindeyiz, niye korkuyoruz?
gözümüze düşen gölgeler anlatıyor da bize, biz neden duymuyoruz? biz?
“uyanmaya çalışıyor” diyor orada olan diğerleri, çok sakin görünenler, yani her şeyi çok bilen adamlar!
bir böcek gibi tüm koridorlarında geziniyorlar beynimizin. ışıkları söndürüyorlar. çok fazla gürültü var.
ve çok sesli kirliler korosu…
her şey susuyor birden.
yalnızlığımız, içimizden içimize devrilen ıssız bir ağaç gibi … ve kabarmış bir deniz kadar tehlikeli.
kızgın ve kırgınız… uyanıyoruz yine de. hazırız, kabuğumuzdan çıkmaya.
…
tüm zamanların silindiği bir yer var…
hiç sorgulamadan derinlerine dalmak istediğim bir deniz. illa o sahil…
yol’a düşüyorum. sınırları yok ruhumun. kendimi arıyorum.
itaat ediyorum içimdeki ses’e. büyük bir denizin kalbine çekiliyorum.
gülümsüyorum bir ırmağın içinden, akıyor her şey… hayat içime akıyor.
gecenin ve gündüzün sırlarına eğiliyorum.
deniz’im, ev’im, evren’im… içindeyim.
…
ateş… en fazla bir kuş tüyü kadar yaklaşabiliyor içimizden dışımıza.
düşlerimizin arasına sığmıyor kanatlarımız.
o düşler ki; camdan duvarları. görüyoruz.
kuzey yıldızına gebe seyirlerimiz oluyor gökyüzünde. bulutların arasından el sallayan renkli ışıklarımız… gün oluyor leonardo gülümsüyor bize, o sahilden.
anladığımız oluyor hesapsız, kitapsız sevmeyi, beyninde değil kalbinde gezinmeyi sevgilinin…
bir çocuk oyunu gibi geliyor yaşamak… herkesin elinde oyuncak.
denizin şarkısıyla kayboluyor zaman ve gitgide büyüyor zamansızlığımız, yüzünü gök kubbeye dönmüş bir çiçek gibi…
varoluşun sessizliği içinde cibran’ı anlatıyor sevgili. mevlana’yı,’ nietzsche’yi ve nazım’ı ve daha ışığı yüzyıllarca sönmeyecek nice büyük öğretmenleri…
ne güzel anlatıyor.
mevsimden mevsime yol alıyoruz, her ‘an’ bir öncekinin solunda-sağında el ele…
meddimiz de oluyor, cezrimiz de…
silindiğimiz de oluyor her şeyden.
cumartesi oluyor sonra gün… bir’in ertesi… özlemlerin, ayak seslerinin öncesi…
çok zaman önce yazılmış bir kitabın sayfaları arasında dans ediyoruz, şarkımız kırık.
başucumuzda aşk.
harfleri toplayıp cümle kuracağız, olmuyor. denizleri kırmızıya boyuyoruz.
söz’den eksilen, kalpte işitiliyor. sessizlik bu yüzden var.
yaşadık, gerçekti, biliyoruz. hüzünlü ama yaslı değil şarkımız. kendimizden çıkıp kendimize dönmenin güzelliği…. yaşamı bize getiren, bizi yaşama götüren aşk değil mi? güzelliğin sonsuzluğunda yalnızca bir iz, değiliz.
…
uyumalıyız şimdi. söndürün ışıkları ve siz! kendini bilmeyen ama her şeyi çok bilenler, çıkın dışarı!
devamını gör...
1286.
bu aralar pek kendim gibi değilim.
yani sanki yaptıklarımı, söylediklerimi falan hep dışarıdan izliyor gibiyim. kendime yabancı hale geldim ve bu nasıl oldu bilmiyorum.
sadece biraz yorgunum, dinlenmek istiyorum ama durursam her şey yok olacak gibi geliyor. biraz durup dinleneyim desem kurduğum her güzel şey yerle bir olacak, bir başıma dımdızlak kalacakmışım gibi hissediyorum.
yani sanki yaptıklarımı, söylediklerimi falan hep dışarıdan izliyor gibiyim. kendime yabancı hale geldim ve bu nasıl oldu bilmiyorum.
sadece biraz yorgunum, dinlenmek istiyorum ama durursam her şey yok olacak gibi geliyor. biraz durup dinleneyim desem kurduğum her güzel şey yerle bir olacak, bir başıma dımdızlak kalacakmışım gibi hissediyorum.
devamını gör...
1287.
anlık mutluluklarım var benim. bu anlar hep parmakla sayılıyor çünkü mutsuz çoğunluk gibi mutsuzum bende. tam da az önce her şey ne güzeldi, dünya dönerken sanki hanımeli kokuyordu her yer, çocuklar hep mutlu, insanlar hep umutluydu. sonra geçti o an’lar...etrafım yerlere içlerindeki kötülükleri kusan insanlar yüzünden rezalet. kediler kavga ediyor, çocuklar da ağlıyor. üstelik içimdeki gökyüzü şimşek çakıyor ve ben korkuyorum...
pusulam rüzgar...
gel gidelim, yolları bana sorma, ne bileyim
gidelim buradan, pusulam rüzgâr
kendimi yediğim yılları bana sor, var mı hevesin?
gidelim buradan, pusulam rüzgâr
pusulam rüzgar...
gel gidelim, yolları bana sorma, ne bileyim
gidelim buradan, pusulam rüzgâr
kendimi yediğim yılları bana sor, var mı hevesin?
gidelim buradan, pusulam rüzgâr
devamını gör...
1288.
evimin elektrik ihtiyacını, güneş enerjisi ve rüzgar türbini sistemi ile karşılamak için çalışmalara başladım. ödediğim vergi miktarını ve hava kirliliğini en aza indirgemek istiyorum. 24 adet 285 watt polikristal güneş paneli, 2 adet 2000 watt 48 volt rüzgar türbini, 12 adet 200 amper jel akü, 2 adet 5 kva akıllı tam sinüs inverter ve bağlantı elemanları + işçilik. bunlar 100 bin tl'ye yakın tutuyor. böyle düzene tüküreyim.
(bkz: dolar)
(bkz: dolar)
devamını gör...
1289.
/ey kalbimin ve dahi ruhumun sevgilisi, ah keşke sana olan aşkımın bir tarifi olsaydı. kelimeler yetseydi kanımın her bir hücresinde gezen o müthiş heyecanı anlatmaya ya da yeni bir alfabe yaratmalıydı belki de. kimsenin anlayamayacağı lakin bizim ana dilimiz olan yeni bir lisan...
doğuştan ilahi bir hediye gibi önümüze sunulan bu lisan, tek bir kelimemizle ya da küçük bir virgülle dahi her şeyi anlatabilmemize yetseydi, ne güzel olurdu... zira ben artık ne kelimelerimle ne de şiirlerimin uyakları ile anlatabiliyorum bu içimdekileri. abartıyor muyum yoksa? abarttığımı mı düşünüyorsun ya da? ah hayır sevgilim, şayet kendini benim gözümden görüp; benim kulaklarımla işitseydin o beni meftun eden sesini bu düşüncelerden ne büyük utanç duyardın. bana ettiğin her bir kelimede dahi kalbimin nasıl büyük bir heyecanla attığını duysan kalbimin yerinden çıkacağını bile düşünebilirdin.
sana ne güzel sözler söylemek geçiyor aklımdan ve kalbimden, ahhh ah bir bilsen. kalemler ve kağıtlar ağlar oldular artık halime. bu sana bilmem kaçıncı yazdığım mektup. sen ise kaç tanesini okudun ya da ellerinle tuttun göz yaşlarımla ıslattığım kağıtları. bilmez misin? unguentariumlarımdır o kağıtlar benim. her birinde göz yaşlarımı ve sana olan hislerimi anlatmaya yetmeyen kelimeleri biriktiririm.
bir kez olsun tutabilseydin elimi, görebilseydin sana bakarken gözlerimin ışıltısını, bir daha güneşe ihtiyaç duymazdın. buna eminim. ay, gözümdeki bu müthiş ışığın sebebi olduğun için kıskançlığından ortadan ikiye bölünürdü belki de. romanlarda okuduğumuz o hayali karakterler bile; bilselerdi seni ne denli sevdiğimi nasıl kıskanmazlardı seni söylesene? sen, hayranı olduğum denizi tüm ihtişamınla okşarken o yaz sıcağında, benim adına şiirler yazmamam mümkün müdür ki? ah sevgilim görüyor musun? bu sayfanın da sonuna geldik. yine sana ulaşması dileğiyle gönderiyorum bu mektubu. okuman, cevap yazman ve...
sana olan sevgimi hissetmen dileğiyle.../
biricik sevgilin.
13.06
hiç bilmediği bir kadının gözyaşlarının üzerine dökülen gözyaşlarını sildi kadın. bir insan nasıl bu denli güzel sevebilir diye düşündü içten içe. kim bilir daha neler neler yazmıştı bu kadın. bir yandan da hem kadını hem de adamı deliler gibi kıskanmaktan alamadı kendisini. ne bu denli sevilmisti bugüne kadar ne de böyle güzel sevmişti. esas kız ve esas oğlan; neredeydiler ve bu mektup neden onun elindeydi? adamın ellerinde olması gerekmez miydi bu dillere destan mektubun? bilmiyordu. yolda bulduğu bir kağıt parçasının yüreğini bu denli acıtacağını nereden bilebilirdi ki bu zavallı kadın?
kadın elindeki mektubu kenara bırakarak dakikalardır bacağına sürtünen ufak kediyi aldı kucağına. şimdi hatırlayamadığı bir sürü düşünce aklına hücum ediyordu. bu sevgi ve ilgi sonrasında sıkılmış olacak ki bu minik kedi, umarsız bir şekilde kadını geride bırakmaktan çekinmeden ayrıldı oradan. kadın ise gidişini izledi öylece. mektup? mektup geldi birden aklına. nereye koymuştu mektubu?yanındaydı işte, oraya koymuştu. e yoktu ama. nereye gidecekti bu mektup... uzun uğraşlar sonucunda büyük bir hayal kırıklığı ile az önce oturduğu banka tekrar oturdu ve karşısındaki, mektubu yazan kadının hayran olduğu o denizi izlemeye başladı. güneş çoktan batmaya başlamışken, şehrin ışıkları suyun yüzeyinde dalgalanıyordu. kadının gözleri ise koca bir boşlukta öylece dolanıyordu.
-e mektup?
+ne mektup?
-ne olmuş mektuba?
+heee o mektup...
o sırada mektup, kadının gözyaşları ile mavi suların derinliklerinde kaybolmaya başlamıştı bile...
doğuştan ilahi bir hediye gibi önümüze sunulan bu lisan, tek bir kelimemizle ya da küçük bir virgülle dahi her şeyi anlatabilmemize yetseydi, ne güzel olurdu... zira ben artık ne kelimelerimle ne de şiirlerimin uyakları ile anlatabiliyorum bu içimdekileri. abartıyor muyum yoksa? abarttığımı mı düşünüyorsun ya da? ah hayır sevgilim, şayet kendini benim gözümden görüp; benim kulaklarımla işitseydin o beni meftun eden sesini bu düşüncelerden ne büyük utanç duyardın. bana ettiğin her bir kelimede dahi kalbimin nasıl büyük bir heyecanla attığını duysan kalbimin yerinden çıkacağını bile düşünebilirdin.
sana ne güzel sözler söylemek geçiyor aklımdan ve kalbimden, ahhh ah bir bilsen. kalemler ve kağıtlar ağlar oldular artık halime. bu sana bilmem kaçıncı yazdığım mektup. sen ise kaç tanesini okudun ya da ellerinle tuttun göz yaşlarımla ıslattığım kağıtları. bilmez misin? unguentariumlarımdır o kağıtlar benim. her birinde göz yaşlarımı ve sana olan hislerimi anlatmaya yetmeyen kelimeleri biriktiririm.
bir kez olsun tutabilseydin elimi, görebilseydin sana bakarken gözlerimin ışıltısını, bir daha güneşe ihtiyaç duymazdın. buna eminim. ay, gözümdeki bu müthiş ışığın sebebi olduğun için kıskançlığından ortadan ikiye bölünürdü belki de. romanlarda okuduğumuz o hayali karakterler bile; bilselerdi seni ne denli sevdiğimi nasıl kıskanmazlardı seni söylesene? sen, hayranı olduğum denizi tüm ihtişamınla okşarken o yaz sıcağında, benim adına şiirler yazmamam mümkün müdür ki? ah sevgilim görüyor musun? bu sayfanın da sonuna geldik. yine sana ulaşması dileğiyle gönderiyorum bu mektubu. okuman, cevap yazman ve...
sana olan sevgimi hissetmen dileğiyle.../
biricik sevgilin.
13.06
hiç bilmediği bir kadının gözyaşlarının üzerine dökülen gözyaşlarını sildi kadın. bir insan nasıl bu denli güzel sevebilir diye düşündü içten içe. kim bilir daha neler neler yazmıştı bu kadın. bir yandan da hem kadını hem de adamı deliler gibi kıskanmaktan alamadı kendisini. ne bu denli sevilmisti bugüne kadar ne de böyle güzel sevmişti. esas kız ve esas oğlan; neredeydiler ve bu mektup neden onun elindeydi? adamın ellerinde olması gerekmez miydi bu dillere destan mektubun? bilmiyordu. yolda bulduğu bir kağıt parçasının yüreğini bu denli acıtacağını nereden bilebilirdi ki bu zavallı kadın?
kadın elindeki mektubu kenara bırakarak dakikalardır bacağına sürtünen ufak kediyi aldı kucağına. şimdi hatırlayamadığı bir sürü düşünce aklına hücum ediyordu. bu sevgi ve ilgi sonrasında sıkılmış olacak ki bu minik kedi, umarsız bir şekilde kadını geride bırakmaktan çekinmeden ayrıldı oradan. kadın ise gidişini izledi öylece. mektup? mektup geldi birden aklına. nereye koymuştu mektubu?yanındaydı işte, oraya koymuştu. e yoktu ama. nereye gidecekti bu mektup... uzun uğraşlar sonucunda büyük bir hayal kırıklığı ile az önce oturduğu banka tekrar oturdu ve karşısındaki, mektubu yazan kadının hayran olduğu o denizi izlemeye başladı. güneş çoktan batmaya başlamışken, şehrin ışıkları suyun yüzeyinde dalgalanıyordu. kadının gözleri ise koca bir boşlukta öylece dolanıyordu.
-e mektup?
+ne mektup?
-ne olmuş mektuba?
+heee o mektup...
o sırada mektup, kadının gözyaşları ile mavi suların derinliklerinde kaybolmaya başlamıştı bile...
devamını gör...
1290.
zamansız olan, günaydın. zaman mekan izafiyet. komplo teorileri. paslı bir tribişon... güneş doğdu balıkçılar haydi, yelkenler fora. gidelim marsa...
çiçekler kırılmış vazonun içinde, çiçekler kurumuş! uzayda bir yerde, bir zerre açıyor şimdi.
istikamet gökyüzü, uçun ! bakın bakalım kuşlar nasılmış...
çiçekler kırılmış vazonun içinde, çiçekler kurumuş! uzayda bir yerde, bir zerre açıyor şimdi.
istikamet gökyüzü, uçun ! bakın bakalım kuşlar nasılmış...
devamını gör...
1291.
içimde büyüttüğüm sırları nereye haykırmam gerek? küçücük bir kızken, gencecik bir kadının olgunlaşmasını izledi bu sırlar. gözlerim buğulanıyor.. katreler, ömrümün vazgeçilmezi. herkes "neden sigarayı bu kadar içiyorsun?" diye soruyor.. bilmiyorlar ki küçük bir kızken bileklerim bu hayata yenik düştü, ondan içiyorum. ben içki içmem çünkü. sahi biraz olsun unutmak için sarhoş olmak mı gerekir? ne kadar hoş?
şişenin dibi mi unutturur insana yoksa biraz olsun masumca başının okşanması mı? hayat.. sırat köprüsünde çok gidip geldim ben. böyle sürekli enerji dolu olduğuma bakmayın. bedenim beş defa ölümün soğukluğunu hissetti. kulaklarımda ölüm sessizliği.. sahi ölsem kim ağlar arkamdan? birkaç gün ağlanılır ve unutulurum..
peki ya benim bütün unuttuklarım? unutmak değil bergen hanım o, alışmak.
ben alışmak da istemiyorum.. ben yaşamak istiyorum ama bu sırları haykırmam gerek. hani bazıları bana "kaderin benzemesin." diyor ya, benim kaderim de öyle zehirli.
biraz nefes lazım bana ölümü hatırladığım bu günlerde.. nefes.. deniz.. sonsuz sigara ve müzik. ben affetmemeliyim. bu sefer merhametim ağır basmamalı. "yirmi yaşında ne yaşamış olabilirsin?" cümlesi var ya, heh o beni delirtiyor. sahi, anlatsam kim anlar ki?
şişenin dibi mi unutturur insana yoksa biraz olsun masumca başının okşanması mı? hayat.. sırat köprüsünde çok gidip geldim ben. böyle sürekli enerji dolu olduğuma bakmayın. bedenim beş defa ölümün soğukluğunu hissetti. kulaklarımda ölüm sessizliği.. sahi ölsem kim ağlar arkamdan? birkaç gün ağlanılır ve unutulurum..
peki ya benim bütün unuttuklarım? unutmak değil bergen hanım o, alışmak.
ben alışmak da istemiyorum.. ben yaşamak istiyorum ama bu sırları haykırmam gerek. hani bazıları bana "kaderin benzemesin." diyor ya, benim kaderim de öyle zehirli.
biraz nefes lazım bana ölümü hatırladığım bu günlerde.. nefes.. deniz.. sonsuz sigara ve müzik. ben affetmemeliyim. bu sefer merhametim ağır basmamalı. "yirmi yaşında ne yaşamış olabilirsin?" cümlesi var ya, heh o beni delirtiyor. sahi, anlatsam kim anlar ki?
devamını gör...
1292.
bu kadar derin derin yazmayın..
his yumağı oldum.
his yumağı oldum.
devamını gör...
1293.
(fersah'ı anlamak)
fersah ben uzaklaşmak istiyorum, kalplerimizin uzlaşacağı bir yerden bahsediyorum anlıyor musun; kimsenin yemeğin altı yandı diye kızmayacağı bir yer, yokuşları daha dik olan ama elimi tuttuğun için bunun bir öneminin olmadığı bir yer. buna hiç kızmazdım sesilya, biliyorum fersah, seni seviyorum.(....)
fersah ne zaman bana seni seviyorum dese (seni anlıyorum demek) isterdi. neden seni anlıyorum kelimesini kullanmazdı bilmiyorum galiba hep bir şeyler düşünüyordu. fersahlara dalıyor fersahlık yapıyordu bazen ona yetişemiyordum. kendi içinde kimsenin bilmediği bir derinliği vardı fersah'ın. kimsenin benim dahil keşfetmesini istemediği kendine ait bir burmuda şeytan üçgenine sahipti, o hariç herkes o derinlikte boğulabilirdi, o ise bu seferi her gün her gece ve her an yapmaktaydı. onun bu izafi yanından korkuyordum, bir gün onu temelli kaybedebilirdim ama ben onu kendime saklamak istiyordum.
@alonewriter
fersah ben uzaklaşmak istiyorum, kalplerimizin uzlaşacağı bir yerden bahsediyorum anlıyor musun; kimsenin yemeğin altı yandı diye kızmayacağı bir yer, yokuşları daha dik olan ama elimi tuttuğun için bunun bir öneminin olmadığı bir yer. buna hiç kızmazdım sesilya, biliyorum fersah, seni seviyorum.(....)
fersah ne zaman bana seni seviyorum dese (seni anlıyorum demek) isterdi. neden seni anlıyorum kelimesini kullanmazdı bilmiyorum galiba hep bir şeyler düşünüyordu. fersahlara dalıyor fersahlık yapıyordu bazen ona yetişemiyordum. kendi içinde kimsenin bilmediği bir derinliği vardı fersah'ın. kimsenin benim dahil keşfetmesini istemediği kendine ait bir burmuda şeytan üçgenine sahipti, o hariç herkes o derinlikte boğulabilirdi, o ise bu seferi her gün her gece ve her an yapmaktaydı. onun bu izafi yanından korkuyordum, bir gün onu temelli kaybedebilirdim ama ben onu kendime saklamak istiyordum.
@alonewriter
devamını gör...
1294.
beşiktaşı seviyorum
devamını gör...
1295.
beni ilk gördüğünden beri ona maruz kalacağım için benim adıma üzülmüş. gülüp geçtim. gözlerimizin içi gülerken, kendimle konuşuyorum içerden; maruz kalmak ne kelime aşk olsun. oldu mu olmadı mı anlayamadım. aklımın birinde kalmasını sevmiyorum, bunu yeni görüyorum. çocuklarım hastayken aklımın onlarda kalmasına alışığım. elim işte, yüzüm asık, aklım onlarda oluyor. üçüncü bir şahsı bu kadar düşünmeye, aklımda kalmasına alışık değilim. tedirginim. lütfen çıkar mısın oradan? çıkmıyorsun. pekala. senden vaz geçiyorum.
benim aklım bana yetmiyor, sen çok fazlasın. onca işin gücün arasında aklımda süregelen bir açlığı tetikliyorsun. kendimi sorguladım ben. kapattım bu defteri dedim. sen dünyadan bihaber, beni gördüğünde gözlerinin içiyle gülüyorsun. etkiye tepki ve henüz aldığım karara alışma sürecine bile giremeden bende karşılık veriyorum.
bakma öyle! kalbimin orada olduğuna, hala sevebilme potansiyelim olduğuna inandırma beni! umut verme bana. canım acır, gülme başkasına. seni düşünmek istemiyorum.
evimi bir süredir otel gibi kullandığım için, bu kadar yorgun olduğum için kendime kızıyorum. sabahın köründe sorumluluklarım tarafından aranmak, mesaj, mail görmek istemiyorum. gözüme perde çekme! ben karanlığımı konfor alanım kabul etmişken üstelik. beyaza çekmek için, beni güldürmeyi sevdiğini söyleme! gri alana sürükleme aklımı. bilmiyorsun, orayı hiç sevmem.
seni sevmek üzereyim. yapma. aralamaya çalışma kalbimin kapısını. zamanım yok; yaşamak için. işten gelip evimi toplamak için. okkalı yemekler yapıp sindire sindire yiyebilmek için. ayaklarımı koltuğuma uzatıp dinlenmek için. uyumak için. gözlerimi kırpmadan düşünmekten yorgunum. çık aklımdan. ben rutinime döneyim. robot hayatıma devam edeyim. mümkünse sensiz, sessiz ve yalnız. canım sıkılsın, acısın. düzenimi bozma lütfen. dünyanın tüm güzellikleri seninle olsun yeter ki aklımı bana geri ver. çok dağıldım, toparlanamıyorum.
jezabel; sende en az benim kadar ahmaksın.
benim aklım bana yetmiyor, sen çok fazlasın. onca işin gücün arasında aklımda süregelen bir açlığı tetikliyorsun. kendimi sorguladım ben. kapattım bu defteri dedim. sen dünyadan bihaber, beni gördüğünde gözlerinin içiyle gülüyorsun. etkiye tepki ve henüz aldığım karara alışma sürecine bile giremeden bende karşılık veriyorum.
bakma öyle! kalbimin orada olduğuna, hala sevebilme potansiyelim olduğuna inandırma beni! umut verme bana. canım acır, gülme başkasına. seni düşünmek istemiyorum.
evimi bir süredir otel gibi kullandığım için, bu kadar yorgun olduğum için kendime kızıyorum. sabahın köründe sorumluluklarım tarafından aranmak, mesaj, mail görmek istemiyorum. gözüme perde çekme! ben karanlığımı konfor alanım kabul etmişken üstelik. beyaza çekmek için, beni güldürmeyi sevdiğini söyleme! gri alana sürükleme aklımı. bilmiyorsun, orayı hiç sevmem.
seni sevmek üzereyim. yapma. aralamaya çalışma kalbimin kapısını. zamanım yok; yaşamak için. işten gelip evimi toplamak için. okkalı yemekler yapıp sindire sindire yiyebilmek için. ayaklarımı koltuğuma uzatıp dinlenmek için. uyumak için. gözlerimi kırpmadan düşünmekten yorgunum. çık aklımdan. ben rutinime döneyim. robot hayatıma devam edeyim. mümkünse sensiz, sessiz ve yalnız. canım sıkılsın, acısın. düzenimi bozma lütfen. dünyanın tüm güzellikleri seninle olsun yeter ki aklımı bana geri ver. çok dağıldım, toparlanamıyorum.
jezabel; sende en az benim kadar ahmaksın.
devamını gör...
1296.
güneş her gün gidip yeniden gelse de, asla tekrarı ve telafisi olmayan şey; zaman=hayat!
devamını gör...
1297.
ağacı kökünden..
devamını gör...
1298.
sevgi seninle her şey arasındaki köprüdür
mevlana
mevlana
devamını gör...
1299.
iyisini, en iyisini hak ediyorsun;
çünkü bu berbat dünyada kendine karşı dürüst olan birkaç kişiden birisin ve gerçekten önemli olan tek şey de bu.
frida kahlo
çünkü bu berbat dünyada kendine karşı dürüst olan birkaç kişiden birisin ve gerçekten önemli olan tek şey de bu.
frida kahlo
devamını gör...
1300.
ve hala,
bunca zamandır
güneş bir kere olsun dünyaya
''bana borçlusun'' demedi.
görüyor musun?
böylesi bir sevgi
nelere kadir?
tüm gök yüzünü aydınlatıyor
mercan dede
bunca zamandır
güneş bir kere olsun dünyaya
''bana borçlusun'' demedi.
görüyor musun?
böylesi bir sevgi
nelere kadir?
tüm gök yüzünü aydınlatıyor
mercan dede
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2