normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
3081.
seni o kadar özlüyorum ki. özlemle ilgili ne yazsam eksik kalır. çok zamandır ağlamıyordum şu ana dek.
umudum hiç olmasaydı keşke şu boş umudum. o kadar istiyorum ki bir yerlerde bir gün karşılaşmayı gel yanıma ben geleyim sana lütfen.
her şeyim sensiz eksik yarım kalıyor. ehliyet aldım paylaşamadık bak bunu. ne hevesle anlatırdım bir düşünsene. atandım maaşımı aldım sana bir şey alamadım, aldıklarımı gösteremedim. yepyeni insanlarla tanıştım senin fikrini bilemedim. ne yapsam ne yöne gitsem hangi sokaktan geçsem sen geliyorsun aklıma. kuşlar geçiyor ayağına bakıyorum senden haber getirmiştir diye oysaki sen sen aklından adımı bile geçirmiyorsun. bensizlik seni huzura kavuşturdu. nerdesin ya hu?
çığlıklar atıyorum sesimi duy diye. minik bir sesle konuşuyorum artık sen duymadıysan kimse duymasın.
umudum hiç olmasaydı keşke şu boş umudum. o kadar istiyorum ki bir yerlerde bir gün karşılaşmayı gel yanıma ben geleyim sana lütfen.
her şeyim sensiz eksik yarım kalıyor. ehliyet aldım paylaşamadık bak bunu. ne hevesle anlatırdım bir düşünsene. atandım maaşımı aldım sana bir şey alamadım, aldıklarımı gösteremedim. yepyeni insanlarla tanıştım senin fikrini bilemedim. ne yapsam ne yöne gitsem hangi sokaktan geçsem sen geliyorsun aklıma. kuşlar geçiyor ayağına bakıyorum senden haber getirmiştir diye oysaki sen sen aklından adımı bile geçirmiyorsun. bensizlik seni huzura kavuşturdu. nerdesin ya hu?
çığlıklar atıyorum sesimi duy diye. minik bir sesle konuşuyorum artık sen duymadıysan kimse duymasın.
devamını gör...
3082.
alarmı var sanki sıkıntıların mutlu olduğunu hissettiği zaman hooppp dur deme şekli her seferinde farklı geliyor karşına . susmak yutkunmak zorunda kaldıkların birikip acıtıyor canını. en çok üzen sussan acıtıyor söylemediklerin, susmasan çaresizsin. sevdiklerin olunca ucunda ne yana konuşsan acıyacak can senin canın . bazen çözümü çok basit olan şeyler susmalara zorlayınca çözümsüz oluyor bağlanıyor elin kolun . nerde hata yaptım deyip sorgularken buluyorsun kendini. ne kadar büyük şeylere susarsanız yer kalmadığında o kadar küçük şeyler yaş olup damlıyor yürekten gözden.
devamını gör...
3083.
başlangıcını ve sonunu birbirine karıştıracağım bir şeyler karalayacağım. “karalamanın amacı da bu değil miydi” deyip kendimi biraz olsun rahatlatmış oluyorum. kendimi kandırmış oluyorum sanırım. neyse kandırmış olsam da çorba yapacağım konu bu değildi zaten.
birkaç zamandır aklımda birkaç şarkının dizeleri dolaşıyor. aslında bi şarkı bütünüyle varken bi şarkı sadece bi cümlesiyle aklıma kazınmış. kazınırken canım acımış; ama acımasını pek önemsememişim. ne de olsa acıya acıya, kanata kanata, kıra kıra öğreniyoruz, pardon öğreniyorum. size bir şey olmasın elbette. o yüzden çoğul ekli şahıs ekinden vazgeçip birinci tekil şahıs ekine yönleniyorum. geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman ve hepsi birinci tekil şahıs ekli oldu, oluyor, olacak. mesela; kırıldım. kırılıyorum. kırılacağım. kimi zaman sessiz, kimi zaman deprem gibi şiddetli. yine bir mesela; düşündüm, düşünüyorum, düşüneceğim.
şarkılara dönüyorum tekrar. şarkıların bir ruhu var. zamanı var. mevsimi var. ait olduğu insanlar var. anlatmak istediği bir şey var. var da var. bir şeyleri bu kadar içselleştirmek de pek iyi değil sanırım. ne yapayım konuşmak kadar hatta çoğu zaman -konuşmaktan çok- düşünmeyi seven bir insan olunca aklıma ne gelirse düşünüyorum. bu düşünme sürecinden şarkılar da nasibini almış. bu hayatta düşünmeden gerçekleşen şeyler de var elbette. mesela; şarkıda geçiyor: “… sonunu düşünmeden duygular sarınca beni, gizlice tuttum elini…” diye devam ediyor. şarkının başını başka yerde değerlendireceğim. cuk diye oturacak.
insan duygularını harekete geçirince düşünemiyor sanırım. çalıştığım yerde bulunan bir kırtasiye var. arada giderim. kırtasiyelere hasta bir insan olarak buraya hasta olmamın ikinci bir sebebi var: her gün “günün sözü” adı altında bi cümle paylaşıyorlar. bu söz, tam kasanın orada. hiçbir şey almadan gidip günün sözünü çekmek istediğimi söylesem olmaz, bir okuyuşta aklımda tutabilecek kadar akıllı da değilim. mecbur bir şey alıp bahaneyle fotoğrafını çekmek için müsaade isteyeceğim. bugün yine bi cesaret gittim. acayip meraklı bir şekilde gittim hem de. sözde birkaç defter baktım. defterleri bıraktım, en iyisi yapışkanlı kağıt alayım, hem iş yerinde de lazım oluyor dedim. en sonunda zafer kazanmış gibi kasaya geldim. sözü görünce kalbimin incindiğini hissettim. söz tam olarak şöyleydi: “bir kelime kararını, bir duygu hayatını, bir insan seni değiştirebilir…” duygu ve düşünmek arasındaki bağı buradan yakaladım. bir duyguya kapıldım ve sonunu düşünmedim. hani hep diyorlardı ya “ sonunu düşünen kahraman olamaz.” diye sonumu düşünmedim; ama kahraman da olamadım. amacım kahraman olmak değildi belki.beni değiştirecek duygu bu değil miydi? hem hangi yönde nasıl bir değişme olacaktı? bunu hesaba katmış mıydık?
ilk şarkımız. sanırım bahar olmalı. böyle sevdiğinin omzuna başını koyup dinlemelik. tabii bir kısmı da düşündürücü ve yalnızlık barındıran cinsten. bu mevsimde dinliyor oluşum taze hanımellerine ters. rüzgar da fısıldamıyor, hömkürüyor resmen.
sonra aklımda diğer şarkı canlandı. bu biraz kırıcıydı. hatta çokça can yakıcı.
“senin gökyüzünde benim yerim yoktu…”
evet, aynı gökyüzünün altındaydık; ama manzaramız başkaydı belki. onda bulut vardı ben de yıldız. ben o bulutların üzerine yıldızlarımla yerleşmeye çalışmıştım. hiç olur muymuş? bulutlu olan bir güne yıldız hiç yakışır mıymış?
“ bulutların üstünden, bıraktım ben kendimi…” şarkıdaki gibi oldu tam da. bana ait olan buydu; çünkü sonunu düşünemedim. bahçedeki hanımellerinin, gökyüzündeki yıldızların, yağmurun narin sesinin şimdi bir anlamı vardı. “aşk nasıl da kırılgan, sus dedim ama olmadı, kalbimden ismin geçti ah, kimseler duymadı…”
ismini kimse duymayacak. manzaralarımız başka olsa da aynı gökyüzünün altında bir yolculuk yapsak , sen bulutluyken ben yıldızlı olsam, sonunu düşünmeden duygular zihnimi sarsa, fark etmeden elini tutsam ve yüzüne baksam hayatımız değişmez miydi?
uyandım, sıradaki şarkı mfö’den
birkaç zamandır aklımda birkaç şarkının dizeleri dolaşıyor. aslında bi şarkı bütünüyle varken bi şarkı sadece bi cümlesiyle aklıma kazınmış. kazınırken canım acımış; ama acımasını pek önemsememişim. ne de olsa acıya acıya, kanata kanata, kıra kıra öğreniyoruz, pardon öğreniyorum. size bir şey olmasın elbette. o yüzden çoğul ekli şahıs ekinden vazgeçip birinci tekil şahıs ekine yönleniyorum. geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman ve hepsi birinci tekil şahıs ekli oldu, oluyor, olacak. mesela; kırıldım. kırılıyorum. kırılacağım. kimi zaman sessiz, kimi zaman deprem gibi şiddetli. yine bir mesela; düşündüm, düşünüyorum, düşüneceğim.
şarkılara dönüyorum tekrar. şarkıların bir ruhu var. zamanı var. mevsimi var. ait olduğu insanlar var. anlatmak istediği bir şey var. var da var. bir şeyleri bu kadar içselleştirmek de pek iyi değil sanırım. ne yapayım konuşmak kadar hatta çoğu zaman -konuşmaktan çok- düşünmeyi seven bir insan olunca aklıma ne gelirse düşünüyorum. bu düşünme sürecinden şarkılar da nasibini almış. bu hayatta düşünmeden gerçekleşen şeyler de var elbette. mesela; şarkıda geçiyor: “… sonunu düşünmeden duygular sarınca beni, gizlice tuttum elini…” diye devam ediyor. şarkının başını başka yerde değerlendireceğim. cuk diye oturacak.
insan duygularını harekete geçirince düşünemiyor sanırım. çalıştığım yerde bulunan bir kırtasiye var. arada giderim. kırtasiyelere hasta bir insan olarak buraya hasta olmamın ikinci bir sebebi var: her gün “günün sözü” adı altında bi cümle paylaşıyorlar. bu söz, tam kasanın orada. hiçbir şey almadan gidip günün sözünü çekmek istediğimi söylesem olmaz, bir okuyuşta aklımda tutabilecek kadar akıllı da değilim. mecbur bir şey alıp bahaneyle fotoğrafını çekmek için müsaade isteyeceğim. bugün yine bi cesaret gittim. acayip meraklı bir şekilde gittim hem de. sözde birkaç defter baktım. defterleri bıraktım, en iyisi yapışkanlı kağıt alayım, hem iş yerinde de lazım oluyor dedim. en sonunda zafer kazanmış gibi kasaya geldim. sözü görünce kalbimin incindiğini hissettim. söz tam olarak şöyleydi: “bir kelime kararını, bir duygu hayatını, bir insan seni değiştirebilir…” duygu ve düşünmek arasındaki bağı buradan yakaladım. bir duyguya kapıldım ve sonunu düşünmedim. hani hep diyorlardı ya “ sonunu düşünen kahraman olamaz.” diye sonumu düşünmedim; ama kahraman da olamadım. amacım kahraman olmak değildi belki.beni değiştirecek duygu bu değil miydi? hem hangi yönde nasıl bir değişme olacaktı? bunu hesaba katmış mıydık?
ilk şarkımız. sanırım bahar olmalı. böyle sevdiğinin omzuna başını koyup dinlemelik. tabii bir kısmı da düşündürücü ve yalnızlık barındıran cinsten. bu mevsimde dinliyor oluşum taze hanımellerine ters. rüzgar da fısıldamıyor, hömkürüyor resmen.
sonra aklımda diğer şarkı canlandı. bu biraz kırıcıydı. hatta çokça can yakıcı.
“senin gökyüzünde benim yerim yoktu…”
evet, aynı gökyüzünün altındaydık; ama manzaramız başkaydı belki. onda bulut vardı ben de yıldız. ben o bulutların üzerine yıldızlarımla yerleşmeye çalışmıştım. hiç olur muymuş? bulutlu olan bir güne yıldız hiç yakışır mıymış?
“ bulutların üstünden, bıraktım ben kendimi…” şarkıdaki gibi oldu tam da. bana ait olan buydu; çünkü sonunu düşünemedim. bahçedeki hanımellerinin, gökyüzündeki yıldızların, yağmurun narin sesinin şimdi bir anlamı vardı. “aşk nasıl da kırılgan, sus dedim ama olmadı, kalbimden ismin geçti ah, kimseler duymadı…”
ismini kimse duymayacak. manzaralarımız başka olsa da aynı gökyüzünün altında bir yolculuk yapsak , sen bulutluyken ben yıldızlı olsam, sonunu düşünmeden duygular zihnimi sarsa, fark etmeden elini tutsam ve yüzüne baksam hayatımız değişmez miydi?
uyandım, sıradaki şarkı mfö’den
devamını gör...
3084.
övünmek için söylemiyorum ama saf olmak gerçekten çok zor. hani şu insanların bir ya da iki adım sonrasını düşünerek konuştukları yerde sizin sadece sorulan soruya dürüstçe cevap verip başınıza gelecekleri hesaba katmadiginiz durum. hani sizden üst konumda olan birisinin " ..... olan/bilen/yapan var mı? " diye sorduğunda refleks halinde "beeenn!!" diye parmak kaldırıp "o halde sen...." diye başlayan cumle ile bir dünya işe yaramaz ve ya aşırı sıkıcı,zor işler başınıza yıkılır ya.... sonra cevredekiler "kızım /oğlum ne atliyorsun hemen, mal mısın ?" diye sorup hafif bir dalga geçer. işte oradaki mal diye tabir edilen ama benim saf diyerek daha fazla uzerine gitmeyeceğim ulvi insan olabilmek gerçekten çok zor. tama bir sanat isi.
bugün sınıfa misafir gelen bir çocuk hakkında olumlu görüş bildirdim diye sınıfa 3. kaynaştırma öğrencisi olmasını istediler. nazikçe reddetmiş olsam da tehdit devam ediyor. kendi kendime o kadar çok kızdım ki, neden ben "yok, hiç durmadı, çocuklara zarar verdi, bu sınıfa gelmesi için çok erken" vs diyerek olumsuz konusmadim acaba ? neden her yerde sorulan her soruyu ilkokul öğretmenim sormuş gibi hemen en uzun ve en doğru şekilde cevaplamak zorundayım ?
sonrasında eve gelip acısını oğlumdan çıkardım. biraz sakinlestik ve öpüp özür dilemiş olsam, onun ve benim hatalı olduğumuz yönleri konuşmuş, anlaşmış olsak da ben çok iyi biliyorum ki, hayat boyu öfke ve kızgınlık anlarımda aslında kendi başarısızlıklarımı, hatalarımı, eksikliklerimi görüyor,kendime olan öfkemi ve kızgınlığımi bir başkası üzerine yansıtıyorum. sonrasında gelen pişmanlık da cebimde bir sonraki öfke patlamasina sebebiyet veriyor.
okul bahçesinde çocuklarla oynarken kollarını bağlayıp gölgede dikilen, öğrencisinin kendisine dokunmasına izin vermeyen, yenilgiyi baştan kabullenip öğrenciler için diplomali bakıcı olmaktan öteye gitmeyen öğretmenleri gördükçe sürekli kendi ogretmenligimi sorgulamayı da aynı ulvi saflık konumunda değerlendiriyorum.
bunun dürüstlükle, ahlaklı olmakla, iyi insan olmakla falan hiç ilgisi yok inanın. yani her ortamda ve konumda önce ben diyebilmek, karını zararını hesaplamadan adim atmamak, agizni kapalı tutabilmek, her ortamda herkesi eğlendirmeye çalışan değil, kendisine verilen görev tanımı dışına asla çıkmayan olabilmek... bu tamamen pratik zeka işi. bende o pratik zeka aslaaaa yok. olanlara ne mutlu. onlarla aramızda tek fark var. onlar boyle zeki bir insan olmak için sürekli dikkatli uyanık ve kurnaz davranabilmek için çok çaba sarf edip yorulurken ben de üzerime yıkılan angarya işlerle yoruluyorum. hangisini tercih edersin diye sorsanız ben yine böyle yorulmayi tercih ederim. çünkü onlara kafam basmıyor.
bugün sınıfa misafir gelen bir çocuk hakkında olumlu görüş bildirdim diye sınıfa 3. kaynaştırma öğrencisi olmasını istediler. nazikçe reddetmiş olsam da tehdit devam ediyor. kendi kendime o kadar çok kızdım ki, neden ben "yok, hiç durmadı, çocuklara zarar verdi, bu sınıfa gelmesi için çok erken" vs diyerek olumsuz konusmadim acaba ? neden her yerde sorulan her soruyu ilkokul öğretmenim sormuş gibi hemen en uzun ve en doğru şekilde cevaplamak zorundayım ?
sonrasında eve gelip acısını oğlumdan çıkardım. biraz sakinlestik ve öpüp özür dilemiş olsam, onun ve benim hatalı olduğumuz yönleri konuşmuş, anlaşmış olsak da ben çok iyi biliyorum ki, hayat boyu öfke ve kızgınlık anlarımda aslında kendi başarısızlıklarımı, hatalarımı, eksikliklerimi görüyor,kendime olan öfkemi ve kızgınlığımi bir başkası üzerine yansıtıyorum. sonrasında gelen pişmanlık da cebimde bir sonraki öfke patlamasina sebebiyet veriyor.
okul bahçesinde çocuklarla oynarken kollarını bağlayıp gölgede dikilen, öğrencisinin kendisine dokunmasına izin vermeyen, yenilgiyi baştan kabullenip öğrenciler için diplomali bakıcı olmaktan öteye gitmeyen öğretmenleri gördükçe sürekli kendi ogretmenligimi sorgulamayı da aynı ulvi saflık konumunda değerlendiriyorum.
bunun dürüstlükle, ahlaklı olmakla, iyi insan olmakla falan hiç ilgisi yok inanın. yani her ortamda ve konumda önce ben diyebilmek, karını zararını hesaplamadan adim atmamak, agizni kapalı tutabilmek, her ortamda herkesi eğlendirmeye çalışan değil, kendisine verilen görev tanımı dışına asla çıkmayan olabilmek... bu tamamen pratik zeka işi. bende o pratik zeka aslaaaa yok. olanlara ne mutlu. onlarla aramızda tek fark var. onlar boyle zeki bir insan olmak için sürekli dikkatli uyanık ve kurnaz davranabilmek için çok çaba sarf edip yorulurken ben de üzerime yıkılan angarya işlerle yoruluyorum. hangisini tercih edersin diye sorsanız ben yine böyle yorulmayi tercih ederim. çünkü onlara kafam basmıyor.
devamını gör...
3085.
175 takipçisi olan bi yazara nickaltı girmişler yeni keşfettim harika bi yazar diye şaka gibi..
devamını gör...
3086.
yıllardır çaba harcadığım, ailemin gerçeği görmesi için mücadele ettiğim durumlar son birkaç gün içinde açıklığa kavuştu. sonunda bana hak verdiler, sonunda haklı çıktım keşke çıkmaz olsaydım ama ben biliyordum. "ben biliyordum" demenin de üstenci bie tavır gibi algılandığının farkındayım ama bu durumun öyle üstenci tavırlarla kibirli olmakla hiç ilgisi yok aslında. bu daha çok "görünen köy kılavuz istemez." gibisinden yorumlanabilecek bir durum. ezcümle, kendilerini sömüren en yakınlarındaki kişilerin gerçek yüzünü nihayet görebildiler ve onlara karşı gerekli sınırı çizebildiler. bir adaletsizlik de böylelikle sona erdi. evet ben bu anı yaşamak için yıllarca bekledim, normalde o kadar mutlu olmam lazım ki yani nasıl anlatayım, bu benim için çok müthiş bir gelişme aslında ama nedense, hiç mutlu değilim. onca sene boşa gitmiş iken ve zaten hakkım senelerce yenmiş iken şimdi neyin mutluluğunu yaşayayım diye düşünüyorum. "zararın neresinden dönülse kârdır. " bile diyemiyorum. şükretmem gereken böylesi bir durumda bile, karışık duygular içinde olduğuma göre "benim kalbimin böceği ölmüş." gerçekten... hani bir şeyi çok istersin, sonra tam ondan vazgeçtiğinde ona kavuştursun da zaten artık ona hiç ihtiyacın yokmuş gibi olur. olması da olmaması da hiç umrunda olmaz ya şuan tam da öyle hissediyorum işte...
devamını gör...
3087.
her şeye başarı odaklı, girişimci kafası odaklı bakmaya başladığımı farkettim. sosyal medyanın bu konuda çok etkili olduğu düşünüyorum. akışa düşen motivasyon, boss girl, milyoner, girişimci bilmem ne sayfaları yüzünden yaptığım hobisel uğraşları bile "lan acaba satsam mı" gözüyle incelemeye başladım. ya da bir şey öğreniyorsam "bu benim kariyerimde işe yarayacak bir şey mi" diye bakmaya başlamişim. bu ne ya sadece keyif verdiği için yaptığım şeylere bakış açımın değişmesi çok kötü. yalnız ben material girl olmak için fazla yaşlıyım kız. edebiyat,sanat insaniydim ben ay noluyo.
devamını gör...
3088.
her şeyi düzeltmeye kalkışmanın pek çok şeyi yok ettiğini göreceksin. içinden parçalar kopacak başka bir yolu mutlaka olmalı diyeceksin. ağlayacak sızlanacak isyan edeceksin düzeltmeye kalkıştığın şeyin seni nasıl yıktığını göreceksin insan hep beklemediği yerden gelen yumrukla yıkılır bilirsin.
devamını gör...
3089.
diş ağrısını bilirsiniz; tüm canınızı ağrıyan dişinizde toplayan, günler geceler boyu uyutmayan, dokunsan ağlatan bir ağrısı vardır. "allah düşmanımın başına vermesin" dedirtir. heh işte o ağrı.
oysa o diş size bu ağrıyı hissettirene kadar sizin bir parçanız, olmazsa olmazınızdır. ona gözünüz gibi bakar, korur kollarsınız.
sonra bir gün bir sebeple ağrımaya başlayan bu diş ilk zamanlar sizi üzse ve yorsa da çok oralı olmaz ağrı kesicilerle ağrıyı gidermeye çalışırsınız. ama o ağrımaya devam eder, siz de ondan kopmamak için direnmeye.
derken bir gün gelir, size dayanamayacağınız kadar acı vermeye başlar diş. derdinize çare olsun diye gittiğiniz diş hekimi geç kaldığınız bu diş için yapılacak tek şeyin çekmek olduğunu söyler. *
siz de artık çektiğiniz bu acıya daha fazla dayanamayacağınız için kabul edersiniz çekimi.
diş hekimi dişinizi çeker ve size bir ağrı kesici verir. ağrı kesicinin etkisi geçene kadar iyisinizdir, her şey yolundadır ama sonra etkisi geçince canınız acımaya, diliniz çekilen dişin yerine gitmeye başlar. uzun zamandır sizinle olan diş artık orada yoktur ve diliniz artık onun olmadığına ikna olana kadar acısa bile orayı yoklamaya devam eder. taaa ki çekilen dişin yerindeki yara geçene kadar... sonra diliniz ne kadar oraya giderse gitsin canınız yanmaz, iyileşen yara size acı vermez olur.
işte bazen çok sevdiğimiz, bir ya da uzun süre bizimle olan sevdiklerimizle olan ayrılık sürecimiz tıpkı ağrıyan dişin çekilmesine benzer.
önce ne kadar üzülsek de hayatımızda kalması için elimizden geleni yaparız. çünkü insan sevdiği şeyden ayrılmak istemez ve bu ona zor gelir. ama sonra canınız çok acımaya, kalbiniz daha çok kırılmaya başlar ve tek çareniz aranızdaki ilişkiyi bitirmektir artık.
sevilen kişinin yokluğu tıpkı çekilen diş gibi bir süre daha acı verse de bir yerden sonra alışmaya başlarsınız. çünkü artık sizi daha fazla kırmayacak, üzmeyecektir. * *
ayyy ne diyordum ben?
ağrıyan bir dişten nerelere geldim ben yahu! ilk başlarda çok ağrımıştı ama şimdi geçti. ağrıyacak diş kalmadıysa demek..*
oysa o diş size bu ağrıyı hissettirene kadar sizin bir parçanız, olmazsa olmazınızdır. ona gözünüz gibi bakar, korur kollarsınız.
sonra bir gün bir sebeple ağrımaya başlayan bu diş ilk zamanlar sizi üzse ve yorsa da çok oralı olmaz ağrı kesicilerle ağrıyı gidermeye çalışırsınız. ama o ağrımaya devam eder, siz de ondan kopmamak için direnmeye.
derken bir gün gelir, size dayanamayacağınız kadar acı vermeye başlar diş. derdinize çare olsun diye gittiğiniz diş hekimi geç kaldığınız bu diş için yapılacak tek şeyin çekmek olduğunu söyler. *
siz de artık çektiğiniz bu acıya daha fazla dayanamayacağınız için kabul edersiniz çekimi.
diş hekimi dişinizi çeker ve size bir ağrı kesici verir. ağrı kesicinin etkisi geçene kadar iyisinizdir, her şey yolundadır ama sonra etkisi geçince canınız acımaya, diliniz çekilen dişin yerine gitmeye başlar. uzun zamandır sizinle olan diş artık orada yoktur ve diliniz artık onun olmadığına ikna olana kadar acısa bile orayı yoklamaya devam eder. taaa ki çekilen dişin yerindeki yara geçene kadar... sonra diliniz ne kadar oraya giderse gitsin canınız yanmaz, iyileşen yara size acı vermez olur.
işte bazen çok sevdiğimiz, bir ya da uzun süre bizimle olan sevdiklerimizle olan ayrılık sürecimiz tıpkı ağrıyan dişin çekilmesine benzer.
önce ne kadar üzülsek de hayatımızda kalması için elimizden geleni yaparız. çünkü insan sevdiği şeyden ayrılmak istemez ve bu ona zor gelir. ama sonra canınız çok acımaya, kalbiniz daha çok kırılmaya başlar ve tek çareniz aranızdaki ilişkiyi bitirmektir artık.
sevilen kişinin yokluğu tıpkı çekilen diş gibi bir süre daha acı verse de bir yerden sonra alışmaya başlarsınız. çünkü artık sizi daha fazla kırmayacak, üzmeyecektir. * *
ayyy ne diyordum ben?
ağrıyan bir dişten nerelere geldim ben yahu! ilk başlarda çok ağrımıştı ama şimdi geçti. ağrıyacak diş kalmadıysa demek..*
devamını gör...
3090.
buz gibi, aramızda donmuş bir şekilde duran ve ikimizinde farkında olduğu ama çevresinden geçtiğimiz bu şey, bu şey.
devamını gör...
3091.
olur olmadık yerde sinirleniyor. önce savuruyor ellerini, kollarını parçalayacak sanki sonra eli ayağı kalkmıyor savunmasızlığa geçiyor. küçücük bir şey yetiyor gemilerini yakmaya. o andaki herkesten, her şeyden nefret ediyor. sonra pişman oluyor. kendine inanamıyor. öfkeye bürünmenin sebeplerini kabul etmiyor olabilir. ama bu kadar körüklenip dümdüz gidemez. kontrolünü kaybetmekten nefret ediyor. öfkesini dizginlemeyen, kendini yönetemeyen, had bildirmeye çalışan hadsizliğine tahammül edemiyor. insanlar hatalı bile olsa bu kadar yüzlerine vurmamalı. ona yakışmayanı yaptı yine. pişmanlığı had safada. böyle biri olmamalıydı.
devamını gör...
3092.
yaa gene mi edebiyat sısısıs
devamını gör...
3093.
bundan iki gün önce bir sosyal medya platformunda kendimi açıklayabileceğimi düşünürek bir şeyler karaladım. ama olmadı, ne kadar istesem de ne kendimle olan savaşımı ne de insanlara açtığım savaşı söndüremedim. yazdıklarım beni tatmin etti belki ama yeterli değildi. daha fazla yazmak isteyince kendimi buraya attım. fakat bu sefer, bu kendime bir not olacak.
merhaba kendim, bu sana yazdığım kaçıncı not, kaçıncı haykırış bilmiyorum. belki de şu an yaşadığın tüm sorunlar, benim sana bu kadar kızmamdan kaynaklıdır, bilmiyorum. uzun zamandır savaştığımız bir çok konu var ve bu seni çok yordu. bunu kimsenin fark etmemesi ise daha çok üzüyor seni biliyorum. biraz sarılmak, biraz dinlenmek istiyorsun, belki de nefes almak, aldığını hissetmek istiyorsun. ama bunu şu an yaşayamayacağını ikimiz de çok iyi biliyoruz. 6 aylık zor bir sürece girdin ve her ay tamamlaman gereken kontrollerin var. biraz daha dayanmayı deneyebilir misin? biraz daha sıkabilir misin dişini? hayallerin, korkularından daha büyük, bunu unutma. hayallerin için, savaş.
kimse yanında olmayacak, kimse bilmeyecek neler olduğunu. sen kendin için savaş.
geçecek demek istiyorum ama ne zaman geçecek bilmiyorum. sadece inanıyorum. kendime, içimde son kalan umuda ve güce.
merhaba kendim, bu sana yazdığım kaçıncı not, kaçıncı haykırış bilmiyorum. belki de şu an yaşadığın tüm sorunlar, benim sana bu kadar kızmamdan kaynaklıdır, bilmiyorum. uzun zamandır savaştığımız bir çok konu var ve bu seni çok yordu. bunu kimsenin fark etmemesi ise daha çok üzüyor seni biliyorum. biraz sarılmak, biraz dinlenmek istiyorsun, belki de nefes almak, aldığını hissetmek istiyorsun. ama bunu şu an yaşayamayacağını ikimiz de çok iyi biliyoruz. 6 aylık zor bir sürece girdin ve her ay tamamlaman gereken kontrollerin var. biraz daha dayanmayı deneyebilir misin? biraz daha sıkabilir misin dişini? hayallerin, korkularından daha büyük, bunu unutma. hayallerin için, savaş.
kimse yanında olmayacak, kimse bilmeyecek neler olduğunu. sen kendin için savaş.
geçecek demek istiyorum ama ne zaman geçecek bilmiyorum. sadece inanıyorum. kendime, içimde son kalan umuda ve güce.
devamını gör...
3094.
bugün sigaramdan düşen ateş, en sevdiğim tshirtümü yaktı. bunun, daha geçen gün üzerimdeyken hep güzel anlarıma denk gelen tesadüfünü falan düşünmüştüm bir de... mutlu olmuştum. burda da var ya hani öyle bir başlık, durduk yere mutlu eden bilmem ne diye, tam da öyle. benim halim hal değil.
önceden maşallah dediğimiz üç gün yaşıyordu, artık aklımızdan geçene kamyon çarpıyor.
eskiden heykel gibi adamdım ben. şimdi tontiş dedeler gibi, saçını beğenmeyen kız çocuğu görsem ağlamaklı oluyorum. ne olacak böyle? hiç bilmiyorum.
bugün abimle laflıyoruz öyle. adam 50 küsür yaşında, ben 40 küsür... iki lafının başı "cıx mıx aklını başına topla" bir, iki.. uyuz oldum. ya dedim, sen bundan 20 yıl evvel, kahvaltı masasında da bundan başka cümle bilmezdin. 20 yıldır hiç mi dünya dönmedi sana, hiç mi bir ışık, bir belirti? "e akıllan sen de... ülke geriye sarmış 20 yıldır oğlum, ben yerimde saymışım çok mu?" ya git dedim. tavsiyene de politik göndermene de... zaten işim falan var deyip kalktı gitti öyle. yani düşüp ölsen adamın yanında, böyle ağırdan etrafa bakınıp "bi bakın şuna" falan sakinliğinde.
akşamına rakı makı az gevşeyeyim dedim, dipte olan ne var ne yok, yüzeye çıktı. dizimde battaniye ile youtube'dan sevdiğim şarkıları dinleyeyim dedim, otomatik oynatma, en son iskenderun sanayi lokantası lezzetlerindeyken, tamam artık deyip vazgeçtim. battaniyedeki dizlerim de birazdan yorgana dikey geçiş yapacak. yatakta da bilmiyorum, bir şey olmaz herhalde.
önceden maşallah dediğimiz üç gün yaşıyordu, artık aklımızdan geçene kamyon çarpıyor.
eskiden heykel gibi adamdım ben. şimdi tontiş dedeler gibi, saçını beğenmeyen kız çocuğu görsem ağlamaklı oluyorum. ne olacak böyle? hiç bilmiyorum.
bugün abimle laflıyoruz öyle. adam 50 küsür yaşında, ben 40 küsür... iki lafının başı "cıx mıx aklını başına topla" bir, iki.. uyuz oldum. ya dedim, sen bundan 20 yıl evvel, kahvaltı masasında da bundan başka cümle bilmezdin. 20 yıldır hiç mi dünya dönmedi sana, hiç mi bir ışık, bir belirti? "e akıllan sen de... ülke geriye sarmış 20 yıldır oğlum, ben yerimde saymışım çok mu?" ya git dedim. tavsiyene de politik göndermene de... zaten işim falan var deyip kalktı gitti öyle. yani düşüp ölsen adamın yanında, böyle ağırdan etrafa bakınıp "bi bakın şuna" falan sakinliğinde.
akşamına rakı makı az gevşeyeyim dedim, dipte olan ne var ne yok, yüzeye çıktı. dizimde battaniye ile youtube'dan sevdiğim şarkıları dinleyeyim dedim, otomatik oynatma, en son iskenderun sanayi lokantası lezzetlerindeyken, tamam artık deyip vazgeçtim. battaniyedeki dizlerim de birazdan yorgana dikey geçiş yapacak. yatakta da bilmiyorum, bir şey olmaz herhalde.
devamını gör...
3095.
son anda denilebilecek şekilde planlanan bi seyahat sonrası özlediğim canımın içine kavuştum.sadece bir gecemiz vardı ve bu çok keyifli geçmeliydi. öylede oldu. yaşanan basit ilkler beraberinde mutluluğu getirdi. bütün gün belki binlerce insana hizmet edip mutlu etmeye çalışan insanlar akşam saatlerinde ekmek teknelerini kapatıp sokaklar boşaldığında o sessiz karanlığın içinde gülümseyerek gezmek şömine ışığında ve sıcağında sevdiklerinle bi bi kaç kadeh şarap ve kumda ağır ağır pişmiş enfes kahve .sabah daha gün ağarmadan çıkılan sessiz boş sokaklar.bi süre sonra yavaş yavaş gelen ve yine dünki gibi bir telaşla günü bitirmek için gelen şehir insanları herbiri ayrı hikaye ve o kadar sıcaklar ki sabahın ilk ışıklarıyla birlikte sıcacık gülümsemeleri sıcacık günaydınları harika. en güzel iki günü geçirdim. teskkurler hayat teşekkürler şirince. mutlu anlara ev sahipliği yaptığın için.
devamını gör...
3096.
her şeyin özündeki mucizeyi arayıp bulurken aynı anda ve aynı bedende her şeyin ne kadar da sıradan olduğunun farkında olmanın verdiği huzursuzluk... ve sıradanlığı bile bile yine de o mucizeye inanmaktan vazgeçememek.
şimdi, hayatı bir kez olsun bir tramboline benzetmeme kim mani olabilir ki. bir yerdeyim, bir gökte çünküm.
yer gök demişken:
"ne yerde, ne gökteyim bir garip seferdeyim" *
baktığın iki yönde de yolun sonu aynı * yere varacak, tecrübeyle sabit.
şimdi, hayatı bir kez olsun bir tramboline benzetmeme kim mani olabilir ki. bir yerdeyim, bir gökte çünküm.
yer gök demişken:
"ne yerde, ne gökteyim bir garip seferdeyim" *
baktığın iki yönde de yolun sonu aynı * yere varacak, tecrübeyle sabit.
devamını gör...
3097.
beni bekleme kaptan.
demir alma zamanı geçti. çok zamandır uğramıyoruz istirahatgahımıza. yıllar eskitti bizi, kabuk bağladı yaralarımız. bir gülüşe hapsettik ömrümüzü. umut da kalmadı, zaman tüketti biçti. bir zamanlar heyecanlandıklarımıza artık yaprak kımıldamıyor. kâh ölüm, kâh sevda. bulanlar da sıratı geçti. ben bu limandan döktüm denize hayallerimi. kayboldu yıllarım, elimde kalan bir hiçti.
demir alma zamanı geçti. çok zamandır uğramıyoruz istirahatgahımıza. yıllar eskitti bizi, kabuk bağladı yaralarımız. bir gülüşe hapsettik ömrümüzü. umut da kalmadı, zaman tüketti biçti. bir zamanlar heyecanlandıklarımıza artık yaprak kımıldamıyor. kâh ölüm, kâh sevda. bulanlar da sıratı geçti. ben bu limandan döktüm denize hayallerimi. kayboldu yıllarım, elimde kalan bir hiçti.
devamını gör...
3098.
gittin mi izmir'e?
napıyorsun şu an mesela?
valizinde benden parçalar var mı?
napıyorsun şu an mesela?
valizinde benden parçalar var mı?
devamını gör...
3099.
uzun zaman oldu kalbimin çırpınışlarını hissetmeyeli. en son bir kitap fuarında haydarpaşa'daydı hatırlıyorum. sana en sevdiğim yazarın imzalı iki kitabını hediye etmiştim. sen de o akşam bana kadıköy de yemek ısmarlamıştın. daha sonra beraber tiyatroya gitmiştik. elimdeki papatyaları kucağına bıraktığımda yüzündeki mahcup gülümseme hala hafızamda. oyun çıkışı bulutlar bizden aldığı elektrikle tüm yükünü boşaltmıştı istanbul sokaklarına. elini tutmak gelmişti içimden, son şansım olduğunu bilseydim hiç düşünmez tutardım. sonraları ne oldu bitti, üzerinden dört sene geçse de çözemedim. sen kendini geri çektin bir anda. aklımda da kalbimde de sana yer yok dedin üstü kapalı. o gün bugündür kalbim kimseye çarpmadı sende olduğu gibi. adını kazımışım aklımdan, sadece sen diyebiliyorum.
sen,
vaktinden önce açan bir kardelen,
yüreğimde, karlar altında,
kirlenmemiş en güzel çicektin sen.
sen,
vaktinden önce açan bir kardelen,
yüreğimde, karlar altında,
kirlenmemiş en güzel çicektin sen.
devamını gör...
3100.
belli bir yaştan sonra insan arkadaş dost edinemiyor. eski edindikleriyle arasına iş zaman mekan giriyor. en son durdugun mekanda birileriyle komşu ev arkadaşı dost olunca insan alışınca onlara. onlarda gidince kalıyor öyle. bir boslukta kalmışsın. hani bir kız olsa gitse böyle olmaz. çünkü o aşkla alakalı .
şimdi daha da yalnızlık daha da uyku daha da tek başınalık. yalnızlık sorun değil hiç olmadı.
sorun şimdi neden sevdiğim bir yemeği yapayım tek başıma. kimle mangal yapayım.
etin en yağlı kemikli kısmını niye alayım.
kimle yürüyüşe çıkayım. köpeklere bakayım.
en ilginç yemekleri tarifleri deneyim.
gece kimle kalkıp dertleşeyim.
gecenin bir yarısı hadi dışarı çıkalım kim der.
kime fıkra anlatayım kimle dedikodu yapayım kimle birilerine kizayim.
en azından bahanemiz olur gelip gitmeye ay da bir. buradan da uzaklaşmış oluruz.
bir şey düzeliyor hayatımızda duzelirken başka bir şey bozuluyor.
şey gibi. acı biber akciğerlere iyi geliyormuş . temizliyormus sigara zehrini. ama mideye zarar veriyor.
hep böyle böyle gidiyor hayatımız. bir yer iyilesirken başka bir yer bozuluyor .
buraya ilk geldiğimiz gün tanışıp 6 yıl aynı yerde kaldık sonuçta. belli bir yaştan sonra 6 yıl çok uzun süre. insan bir ayda en sevdiği insanlardan soğuyor. bir ay sürüyor sürmüyor bazı şeyler bile.
6 yıl uzun süre bir insanı tanımak için.
hiç, gitmek küsmek kırmak veda etmek istemem.
hayat hiç öyle değil. gerçekler hep yeni bir hikaye çıkarıyor önümüze. bir nehir gibi akiyoruz. durgun su olsak çal çamur yosun içinde kalacağız belkide. bataklık olacağız.
gidiyoruz bir yerlere istemeden kacamiyoruz bazen.
kader diye bir kelime var kendisine ben inanıyorum. mutezilecilerin çoğunu severim eskilerinin diyim. kadere girsem bu konuda çoğuna katılmam bazisina katılırım. dur edebiyat tarih parçalamak istemiyorum .
yola çıktığımız değil ama yolda karşılaştığımız birine veda ettik yine. yol aynı yol gidilecek yer aynı yer , adres aynı adres ama ayrılık oldu. onun için mutlu bir şey. bizim için hüzünlü.
şimdi daha da yalnızlık daha da uyku daha da tek başınalık. yalnızlık sorun değil hiç olmadı.
sorun şimdi neden sevdiğim bir yemeği yapayım tek başıma. kimle mangal yapayım.
etin en yağlı kemikli kısmını niye alayım.
kimle yürüyüşe çıkayım. köpeklere bakayım.
en ilginç yemekleri tarifleri deneyim.
gece kimle kalkıp dertleşeyim.
gecenin bir yarısı hadi dışarı çıkalım kim der.
kime fıkra anlatayım kimle dedikodu yapayım kimle birilerine kizayim.
en azından bahanemiz olur gelip gitmeye ay da bir. buradan da uzaklaşmış oluruz.
bir şey düzeliyor hayatımızda duzelirken başka bir şey bozuluyor.
şey gibi. acı biber akciğerlere iyi geliyormuş . temizliyormus sigara zehrini. ama mideye zarar veriyor.
hep böyle böyle gidiyor hayatımız. bir yer iyilesirken başka bir yer bozuluyor .
buraya ilk geldiğimiz gün tanışıp 6 yıl aynı yerde kaldık sonuçta. belli bir yaştan sonra 6 yıl çok uzun süre. insan bir ayda en sevdiği insanlardan soğuyor. bir ay sürüyor sürmüyor bazı şeyler bile.
6 yıl uzun süre bir insanı tanımak için.
hiç, gitmek küsmek kırmak veda etmek istemem.
hayat hiç öyle değil. gerçekler hep yeni bir hikaye çıkarıyor önümüze. bir nehir gibi akiyoruz. durgun su olsak çal çamur yosun içinde kalacağız belkide. bataklık olacağız.
gidiyoruz bir yerlere istemeden kacamiyoruz bazen.
kader diye bir kelime var kendisine ben inanıyorum. mutezilecilerin çoğunu severim eskilerinin diyim. kadere girsem bu konuda çoğuna katılmam bazisina katılırım. dur edebiyat tarih parçalamak istemiyorum .
yola çıktığımız değil ama yolda karşılaştığımız birine veda ettik yine. yol aynı yol gidilecek yer aynı yer , adres aynı adres ama ayrılık oldu. onun için mutlu bir şey. bizim için hüzünlü.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2