4541.
kaptanın seyir defterine ek
yıldız tarihi tam da şu an

ne kadar değişti hayatım son yıllarda. her yılı farklı bir evrende gibiydi sanki. olumsuzluklar nasılda taşıdı beni yepyeni güzel bir başlangıca.

birde eskisi kadar düşünmüyorum artık ...
gerçi tamda bu satırları yazmak da çelişmek ama olsun. o kadar da olsun. kolay değil bunca yılı unutmaya çalışmak asla unutulmayacak olsa da.

gemi biraz sola çekiyor. kalbe trim veremiyorum ondandır.
devamını gör...
4542.
ben artık kafa olarak yerleşik hayata geçmek istiyorum.
devamını gör...
4543.
yorgunum be sözlük.
lennie'nin dediğine #3041170 ek olarak ben hem kafa hemde fiziksel olarak yerleşik bir hayata geçmek istiyorum artık.
eskiden de yazmıştım sanırım buraya. evimi bulmak istiyorum artık. 22 yılı aşkın bir süredir hep dışarıdayım. gurbet denilen şeyi, iliklerime kadar yaşadım. ordan oraya savrulup gitmekten hiç gocunmadım, hatta zevk bile aldım zibilyon kere yeniden başlamaya hayata.
"sil baştan başlamak gerek bazen" sözünün cılkını çıkarmış biri olarak hem fiziksel, hemde mental olarak yorulduğumu gözlemlemeye başladım. tahammülsüzlük ve bazende aşırı sinir hali gibi şeyler kendini göstermeye başladı.
öfkeliyim sanırım.
çünkü nereye gidersem gideyim -ki maddi olarak asla sıkıntı çekmediğim, hiçbir zorlukla karşılaşmadığım halde, ortama derhal ayak uydurdurup çok çabuk sevilip kabul gördüğüm halde yok.
yok olmuyor.
fiziksel olarak tamam ama, zihinsel olarak huzur anlamında yok kesinlikle olmuyor. gittiğim hiçbir yere ait değilim. benim evim orası değil, burası da değil,izne gittiğimde kaldığım anne-babamın evinde de aynı hislerim bâki.
ben evimi bulamıyorum.
burası benim, bende buraya aitim diyemiyorum. gidecek birçok yer olmasına rağmen (yurt dışı da dahil - ki oraya da gittim) kendimi yorgun hissettiğimden ötürü istemiyorum.
çünkü sıkıldım!
yeniden başlamaktan, yeniden birileri ile tanışıp kaynaşmaktan, kendimi ispat etmekten, yeni bir eve, mahalleye ortama yerleşmekten....
ya hu ben çok sıkıldım.
..............
velhasılı sözlük...
boşa koyuyorum dolmuyor doluya koyuyorum almıyor diyenin hesabı, ben bir türlü bunu başaramıyorum.
devamını gör...
4544.
dün itibari ile 47 yaşıma girdim. 50 lere yaklaşıyorum. 20 lerimdeyken 41 yaşımda öleceğimi düşünürdüm. ölmeyi mi çektim bilmiyorum ama 40 ta ölümcül bir kaza yaptım. benim kontrolsüz (öfkeden dolayı) çıktığım yola yandan başka bir araba bana hızla vurdu. hatanın çoğu karşı taraftaydi onu da ekleyeyim.
sonrasında öleceğim dediğim yaşta tekrar doğdum. meditasyona başladım. sakinledim. yazı yazdım kendi çapımda ama olsun.
değiştim. ileriye doğru gittim. mesela para biriktiremezdim kenara atmaya başladım. mesela çok öfkeliyim arada yine yoklasa da daha duruldum.
sevdiğimle ilişkimi oturtum.
bakalım 50lerde ne olacak.
20lwrde dediğim gibi 50lerdede de rock and roll


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu da dün geceden
devamını gör...
4545.
iyi tanımadığın insanlarla konuşacak çok şey vardır gerçek duygular konuşacak bir şeyin olmadığında ortaya çıkar.
devamını gör...
4546.
ender rastlanan bir şanstır bu hayatta mutlu olmak.
hele hayatın hemen başında, erken yaşlarda mutlu olmak,
ilerisi için umut verir insana, hayat hep daha iyi olacak diye.
bir çocuk tanıdım ben epey bir zaman önce.
çok zaman oldu, yıllar önceydi.
bilmemişti o günlerde, mutlu olmanın ne ifade ettiğini,
yaşı küçük olduğundan doğaldı belki de bu.
belli anlarda anlardı hayatın bu gizli anlamının ne olduğunu.
mesela yeşil toyota'nın kapıya yanaştığı zamanlarda,
tıpkı bugün bir ilanda gördüğüm arabanın aynısıydı.
yavaşça gelen araba ve mıcırların ezilme sesi,
sonra arabanın durması, motor sesinin kesilmesi,
ve sonra o çocuğun ''ilk hayatının'' en güzel anları başlardı işte.
sıkıntıya yer yoktu o günlerde, hele bu anlarda.
gülen sadece yüzümüz değildi, mutluluk ruhumuzu kaplardı adeta.
bugün kelimelerle anlatılmayan bir rahatlık ve keyif,
hayatın bir daha geri gelmeyen bir zirve noktası idi.
kim derdi ki o günlerdeki küçücük bir çocuk bu anları
bir zaman sonra hiç unutmayacak ve hep hatırlayacak.
konuştum onunla çok, nasıl anladın bu anların kıymetini diye,
bilmiyorum derdi hep, bir tahmin bir histi ve doğru çıktı derdi.
şaşırmıştım bu öngörüsüne, peki neydi bu anları büyülü yapan demiştim,
bilmiyorum demişti ona da, bilmeme ve tarif edememe
gerçek anlamda mutluluğun ifadesiydi belki, kim bilir.

hep hatırlıyorum, tavukların yeri dediğimiz o kendin pişir kendin ye yerini.
termal ve etrafındaki o yolları, o doğal manzaraları.
ormanlar sonsuz görünürdü gözüme,
ve yeşillik gözümü alırdı,
sanki hiç geri dönmeyecekmişiz gibi bir duygu alırdı kalbimi,
korkmazdım, tersine heyecan duyardım,
içimde bitmez tükenmez bir güven,
bu anların tadını çıkar diyen, hiç susmaz bir ses,
üstünde kahverengi bir takım elbise,
kırmızı kravat ve ciddi bir surat,
ama sonradan karanlığa gömülen hayatımızda yanan son ışık gibiydin,
hayatın bize tanıdığı son bir avans ve teselli hamlesi misali.
dağlar ne büyüktü öyle ve tepeler hiç gidilmeyecek gibi uzak,
arabanın oralara bile ulaşacağını düşünür, hayaller kurardım,
meğersem ne seni görecekmişim bir daha, ne oraları,
ne yaşam önemliymiş, ne yaşamak,
ne solumak, ne bakmak.

hava karardığında yine gelirdik eve,
inerdi arabadan o çocuk, görürdüm mutluluğunu,
başka kimse göremez ve anlayamazdı,
anlasa da bilmesi mümkün değildi.
mutluluk sarhoşluğu bir süre esir alırdı zihnimizi,
hayat orada kalacaktı bizim için, sadece ve yalnızca o günlerde,
o ölüm ilanındaki ise sadece bir fotoğraf değil,
bir çocuğun yıkılan küçücük kalbi ve geçmişiydi aslında.
bitmiş bir hayatın, yüze vurulan son sillelerinden biriydi,
tıpkı geçen gün uzun, uzun baktığım apartmanın, eski evimizin enkazı gibi.
devamını gör...
4547.
unutmuştum ve başlamıştım bu sefer şiirlere küstürdüler.
herşeyin boş geldiği noktada kulağıma gelen müzik vızıltısı mı kalbe iyi gelecek?

sadece

çok daraldım.
devamını gör...
4548.


şöyle insanın içinde bir yerler sıkışır ya, kamançanın yaylarına değdikçe mahir eller benim yüreğimde çaldı bu müthiş şarkı. halim budur, öyle kıyıldı içim.

anlam vermek istiyorum, anlatmak istiyorum; katmerlenmiş bir hüzün doldu göğsüm. bi özlemin ayak sesleri, derinlerde eskitilen prangaların takırtısı. bu nece bir duygu seli, bu nasıl bir varlık kuşatması, bu nasıl esaslı bi yitiriliş, bu ne çetin bir yas.

olmayacakların, elden gelmezlerin, çıkmazların, beklemeklerin çığlaşıp patır patır yolları kapaması; ne ileri ne geri: dikilip kalakalmaklar

"ne olur?" dedim, "kim içinsen, onun vaktini beklemek lazım." dediler. beklemekleşmek, duraksadıkça yolda kalmaklar hatta bazen yoldan çıkmaklar, gerisin geriye dönmekler. ne çetin.
devamını gör...
4549.
bu gün denize girdim ılık ve kokusuzdu. deniz kokmuyordu yani. ama tuzu kaldı tenimde yaladım. evet tuzluydu. çocukluğumun denizi değil bu. zaten kıyıda denizdikeni kalmamış. soyu kurumuş denizdikenlerinin. bu deniz öldü demekmiş. üzünç
devamını gör...
4550.
çok derin hislerle yazmıştım ama neyden bahsettiğimi ben de anlamadım

uçsuz bucaksız böyle amansız sonsuzluk içinde. çevrelenmişliğin içinde sonsuz , sonsuz olabildiğince sonsuz . değişken , bilinmezlerin içinde belli ama olmayan , olduğu kadar yok olan . hep bilinen ama hala keşfedilmemiş. kaybedilmişse keşfedilmiş. sanki tek tek iğnelenmiş. bazen yokluğun içinde sonsuz bazen sonsuzluğun içinde yok olmuş ama bitmemiş. bilinmeyen uzaklardan gelen başucumdaki , sakin ve sessiz beni dinler . bazen hisseder bazen hissettirir , ama bilinmez . öyle sessizce dinler gider ağır adımlarla. herşeyini alıp gitmez öyle de vefalı. bazen yalancı tabi yalancılığı da tartışmalı, mağdur belki bu yüzden . sınırları kadar hak edilmiş, hakedildiği kadarıyla sınırlandırılmış . olması gereken sonsuzluk içinde yaşamak , yaşamak bile sınırlıyken mümkün mü bulmak ?
devamını gör...
4551.
hayal sokak burası..bu sokağı anlatayım sana. çok bir numarası yok aslında ama önemli ve bilmen gereken bazı şeyler var. buranın en uğrak yeri altından her geçtiğimde sönen sokak lambası. benimle pek iyi değil arası ama seni seveceğinden şüphem yok. tam altında bir bank var. manzarası denize bakmaz ama senle oturursak bütün arş-ı âlâ seyre durur senden oluşan bu manzarayı. az aşağıda sarı bir ışık var gördün mü? orası birbirini seven insanların buluştuğu bir sabahçı meyhanesi.. tatlı bir amcanın meyhanesi, geçenlerde öldü amca.. tatlı bir teyze kaldı amcadan geriye, bütün sokağa emanet o teyze. artık sana da emanet, gözüm hiç arkada değil. o da sevecek seni. bazı mezeler var bana vermediği.. pek hazetmez benden ama belki seninle gidersek donatır masamızı.
unutmadan gel sana bir yer daha göstereyim, bir de pek meşhur çıkmaz sokağımız var. senin evin tam orası. sana gelince çıkacak başka bir köşem olmasın diye tam orayı tuttum sana. senden başka demir atacağım liman olmasın diye.. senin dalgan dışında dalga vurmasın kıyıma diye.. senden başka duvar olmasın dayanabildiğim diye.. senden başka el değmesin diye bedenime yanlışlıkla bile. bu sokak senle farklı bir anlam kazanacak gibi..
hayal sokağın en sevimli sakini, sen geldiğinden beri sokak biraz daha neşeli.. sokağın alışkanlıkları değişmeye başladı sanki. alıştın diye umut ediyorum artık. hem kulağıma geliyor bazen o sokak lambasını ziyaret ediyormuşsun, altındaki banka oturup seyrediyormuşsun hiçliği.. sabahçı meyhanesine de uğramışsın geçen, tatlı teyzem söyledi.. beni gördüğü için hâlâ memnun değil ama fark ediyorum seni getirdiğim için o bile değişti.
madem artık mahalleye alıştın, artık buranın anlamını konuşalım.. burası benim herkesten kaçıp sığındığım yerdi.. sonraları o kadar çok kaçmam gereken zamanlar oldu ki buraya yerleşme kararı verdim bende.. böyle başladı benim burada hikayem işte.. hani küçükken mahallende abiler olurdu, bir sıkıntın olursa ilk gider onlara sığınırdın ya.. işte ben kimseden yemediğim dayağı onlara sığınırken yedim.. kime sığınak gözüyle baktıysam ilk o devrildi üstüme. kime açtıysam kendimi ilk o talan etti içimdeki çocuk odasını.. buraya kaçtım sonra işte.
burada kimsenin kimseyle işi yok. ne kimse kimseyi çok sever ne de kimse kimseden nefret eder. burada herkes ne kadar olması gerekiyorsa o kadar var.
burayı birine tarif etmeye kalkarsan eğer sokak lambasından başla anlatmaya.. sokakta olup biten herşeye şahittir o. sönerse hayat biter burada. o sokağın çocukların saklambaçta ebe olanına yardımcı olur o burada. saklananları ayyuka çıkartmak onun işidir.
sen burayı tarif etmek istersen meyhaneden bahset insanlara. o tatlı amcayı, güzeller güzeli teyzeyi herkes bilir. aşkı efsanelere konu olmuştur buralarda..
illa tarif edeceksen burayı birine o çıkmaz sokaktan bahset onlara. sakın dönmeye tenezzül etmesinler oraya.

sahi sen en iyisi tarif etme burayı kimseye....
devamını gör...
4552.
sadık bir gün bayılmış bir şekilde hastaneye kaldırılır. sadık’ın hayatına gelirsek, çoğu insanda gördüklerinizde sadık’ta göremezseniz. kendisi 50 yaşlarının sonunda çalıştığı büronun muhasebecisidir. sadık’ın çalıştığı büro köhneleşmiştir adeta sadık’ın aynasıdır . bir başına çıktığı yemek saatlerinde sadece aynı yemekleri yer ve derinlere dalar sanki hiç ama hiç yaşanmamış bir şey varmışçasına…..
bir gün çalışma arkadaşlarının ona taktığı isim meftundur. bu isme gelecek olursak sadık yıllardan beri çalıştığı büronun adeta demirbaşı gibi aynı ama aynı yerdedir. bir gün geniş koridorlardan geçerek iş hanından çıkarak banklara oturur ve her zaman yemek saatinde taşıdığı sefer tasını çıkarır.
en sevdiği yemek olan kuru fasulye ve pilavı yemeye başlar o an bir his olur sadıkta. başı kararır ve yavaş yavaş dünya etrafında döner ve olduğu yere yığılır.
sadık gözlerini açtığında geniş bir hastanenin odasında karşısında asistanlığını yeni aldığı her halinden belli olan heyecanlı bir genç vardır. genç doktor sadık’ın gözlerini aralamasına pür dikkat kesilerek ilk kelimeyi ondan duymak istercesine susar. sadık ne oldu dediği vakit.
genç doktor konuşmaya başlar.
doktor: bir şeyiniz yok sadece bayıldınız.
sadık: her zaman yaptığım gibi banklarda oturuyordum ve aniden her şey karardı şeklinde bir cevap verir. sadık oldukça bu durumdan şüphelenmiştir. bir şeylerin kötü gittiğinin farkında olmasına rağmen doktorun ve hemen arkasında duran 20’li yaşlarında bir hemşirenin olduğunu fark eder. hemşire telaşla genç doktora bakar ve sadık o an sanki bir şeylerin saklandığını sezer ve
aniden ayağa kalkmak ister ancak kalkamaz ve sinirli bir sesle neyim var benim der?
doktor: bu söylediklerim sizin yarım asırlık ömrünüze ağır gelecek şeyler. lütfen taburcu olduktan sonra evinizde son günlerinizi geçirmek için sevdiklerinize ayırın.
sadık olan biten karşısında şaşkın bir şekilde afallayarak şu cevabı verir
sadık: peki taburcu olmam için ne yapmam lazım gerekli evrakları getirin ve çıkıyım buradan.
merdivenlerden çıkarken sallana sallana düşünmeye başlar. düşündükçe derinlere dalar. hastanede geçen konuşma aklına gelmiştir. sadık’ın genç doktorun sevdiklerinizle vakit geçirin derken anlam veremediği duygular vardı. sadık köhneleşmiş büronun aynası gibidir ve bunu kabullenmiştir. şimdiyse öleceğinin farkındadır. ama bu anlamsız dünyada anlamını yitirmiş ruh gibi kimsesiz bir şekildedir. aslında hepimiz bu hayatta biraz yalnız değil miyiz?
sadık evinin kapısını açmak için paltosunun cebine elini atar cebinde bir sürü gereksiz bir şeylerin olduğunun farkındadır ancak hayatındaki anlamsızlık gibi devam eder. sonun paslanmış anahtarını bulur. anahtarı cebinden yakaladığı gibi kapıyı ani bir çeviklikle açar. kapıyı açtığında loş bir ışık kapıdan apartman koridoru boyunca girer. buna bir anlam veremez. bu ışık süzgecinin dün gece açık bıraktığı perdelerden geldiğini fark eder ve iç geçirir. sadık ölecektir ve fazla vakti yoktur. hayattaki 50 yıllık anlam arayışının sonucu bir hiçlik mi olacaktır. o sırada 80’li yıllardan kaldığı her halinden belli olan tek kişilik koltuğa yönelmiş ve koltuğa oturup karşı duvardaki ailesinden yadigâr kalmış fotolara bakmaya başlamıştır. sadık babasıyla büyümüş ve annesini hiçbir zaman tanımamış bir çocukluk geçirmiştir. bu yüzden sadık sevmenin ne olduğunu tam kavrayamamış ve hayatı boyunca bu karabasan sadık’ı takip etmiştir. dolayısıyla hayatı boyunca bazı şeylere anlam verememiştir veya vermek işine gelmemiştir. sadık uzandığı koltukta hastanede kaldığı süredeki yorgunluk onun birden uykuya dalmasına neden olmuştur. uykuda çok anlamsız şeyler görmeye başlayan sadık birden karşısında kırmızı bluzlu 40’lı yaşlarında olduğu her halinden belli olan küt siyah saçlı bir kadın ona yaklaşmaya başlar. kadın büyük bir sakinlikle sadık’ın omzundan yakalar ve aniden dans etmeye başlarlar. sadık olan bitene anlam veremez ve dansa o da ayak uydurmaya başlar. müzik şiddetlendikçe şiddetlenir. birden dans kesilir ve aniden gelen karanlık………
sadık büyük bir hiddetle ve sırılsıklam ter içinde uyanmıştır. kendi kendine düşünmeye başlayan sadık bu rüyaya bir anlam veremez.
-sadık: bu rüya ne anlama geliyor hastalığımın bir tesiri mi diye sesli konuşur.
birden işini düşünür ama bugün tatildir. iş arkadaşları arasında onun işe tatillerde bile geldiği dedikodusu yayılmıştır. sadık, bu dedikoduları elbette görmezden gelmektedir elinde tek kalan işi olmasına rağmen içindeki duyguları ve düşünceleri her zaman birbirine zıt olmuştur. oysa ne umutlar vardı içinde şimdi bu umutların yerini yıllar geçtikçe soğuk bir karanlık almıştır aynı ölümünü bekleyen bir idam mahkûmu gibi…….. sadık yorgunluğun verdiği bitkinlikle tekrar olduğu koltuğa yığılmıştır. bütün gün bu koltukta vakit geçirebilirim diye sayıklamaya başlar. derken kapının zili çalmıştır. zilin çalmasıyla ayağa kalkan sadık kim acaba içinden düşünüp kapıya doğru gider. sadık kapıyı açar ve: kim o diye seslenir. benim diye sesini alan sadık, bunun eski arkadaşı hidayet olduğunu anlar ve derin bir oh çeker. hidayet merdivenleri tırmandıkça hüzünlü mırıldanışı sadık’ın kulağına kadar gelir. hidayet, sadık’ı gördüğü vakit buruk bir gülümsemeyle nerelerdeydin diye seslenir. sadık her zamanki kayıtsızlığıyla buradayım ya uykuya dalmışım. dün hastane beni oldukça yordu cevabını verir. sadık içindekileri çıkaramaz sadece bir anlık donuklaşır. hidayet, sadık’ın bu durumuna anlam veremez ve konuyu açar: neyin var sadık?
sadık: bir şeyim yok sadece yorgunum cevabını verir. hidayet fazla üstelemez ama sadık’ın davranışları onu ister istemez dikkatini çekmiştir. hidayet: son kez soruyorum sadık, neyin var?
sadık: aslında bir şey yok sadece dün gece gördüğüm rüya beni biraz etkiledi açıkçası.
hidayet: ne gördün be adam neyin var?
devamını gör...
4553.
canım hiçbir şeyi çekmiyor artık.
sigarayı bırakmama rağmen onu bile canım çekmiyor.

böyle daha mı iyi bilmem.
eskiden aşk ister, şehvet ister, muhabbet ister, güven ister, sevmek sevilmek ister... ister de ister.
şimdi oh mis.

param da cebimde kalıyor hep bak.
cimriliğimden değil harcayacağım pek yer yok.
neyse kriptoya yatırayım da ileride ne yapacağımı düşünürüm.
devamını gör...
4554.
insanın içinde histeri krizleri koparken, hiçbir şey yapmadan, hiçbir şey yokmuş gibi davranması da çok zormuş be.
devamını gör...
4555.
çalkalanmış ama hala yerinde duran bir denizim.
devamını gör...
4556.
zamanı tutmayı, durdurmayı o kadar çok isterdim ki... ne yaparsam yapayım hep keşkelerim olacakmış gibi hissediyorum. seçim yapmaktan nefret ediyorum, birini seçince aklım hep diğerinde kalıyor. sürekli kendimi 'ötekini seçseydim nasıl oldurdu' diye düşünürken buluyorum. alternatif bir sürü olasılığı düşünüyorum, zaman akıp gidiyor ve ben tam manasıyla doğrusunun bu olduğuna emin olamıyorum. kafamın içinde hep kavga ettiğim bir yanım var, haklı da zaman zaman ama işte mükemmelliyetçilik ya da daha farklı bir şey içime sindiremiyor hiçbir şeyi. böyle labirenti yukarıdan seyreden ve tüm ihtimalleri net gören biri gibi hakim olmak isterdim hayatımın her alanına. velhasıl kelam yoruldum işte, fazla düşünüyorum ve fazla kurguluyorum. beyin iflas edecek diye korkuyorum.
devamını gör...
4557.
bir insanın diğerini hayatında istememe hakkı vardır. ortada hiçbir sebep yokken bile insan dürüstçe ben seni istemiyorum diyorsa artık o insanın bulunduğu sokaktan bile geçilmez, ısrar edilmez. herkesin kendi hayatını yanlış ya da doğru bildiği şekilde yaşamaya hakkı vardır. sevmek saplantı değildir. birine fiziksel olarak zarar veremiyorum o zaman sözlerimle rahatsız edeyim demek kötülüktür. aynı ülkede olmadığınız için takip edemeseniz de herhangi bir kitle iletişim aracılığıyla bunu denemek ısrarlı takip suçudur. sana bunu ispat edeceğimi söylemiştim ve artık benden uzak dur.
devamını gör...
4558.
bilgisayarın arka planında lol açık. durumum dışarıda olarak görünüyor ben de başka işlerle uğraşıyorum. o arada bakıyorum alican da online. diyorum ki , aman pencereyi aşağıya çekeyim, hiç oyun havamda değilim; o sırada profil simgeme kayıyor imleç ve online görünüyorum. gelsin 3 el aram, 3 el tft artık. beceriksizligimin bedeli bu.
devamını gör...
4559.
bu ara yeni bir laughbuddy arayışındayım.
yeni anılar, yeni hikayeler dinleyip hönkürerek gülesim var.
kibarca güldüğüm şeylerden bıkıyorum ya...
devamını gör...
4560.
eve gidip uyumak istiyorum. kafamı biraz da dinlemek istiyorum. çünkü bu aralar stresli geçiyor.
hastalıklar, iş, sosyal ilişkiler, her daim yalnız başına çabalamak...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim