normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
4321.
şu berbat edebiyat yapma huyunuzdan vazgeçin ya, çok kötü abi. cidden rezalet.
ruhmuş, ölümüşmüş, bıktık be.
ruhmuş, ölümüşmüş, bıktık be.
devamını gör...
4322.
bütün o hengamenin ortasında var olmak için çabalayan ama çabanın nedenini anlayamayan bir benlik. onu tanımlayabilecek en kısa cümle bu olmalı. nedendir, niyedir bilmiyor. nedenleri bir bulsa güvenli kıta sahanlığından çıkıp nasıllara da yelken açacak belki. kendini fazla sevemiyor. seviyor da tanımıyor desek daha doğru. kendini sevmek kendini tanımakla eş midir ya da memnun olmak kendinden; tanımadığı kısımları karanlıkta bırakmakla mı oluyor? işe yaramayan artıklar karanlıkta bırakılınca yok mu oluyor, öyle mi sanılıyor? karanlık tarafta neler var merakı; yoklaması kendini bundan. sürekli yaşadığı gelgitler, kendinden memnuniyetsizliği, güvensizliği. kendine inancının olmaması hep yarı yolda kalmaktan, yarı yolda bırakmaktan her şeyi; ya da unutmaktan en korktuğu şeyi, hep unutuluyor olmaktan... ne zaman güvenmeye kalksa; her şey boşlukta asılı kalıyor, aynada görünmez oluyor ve gerçekliğini yitiriyor sanki. inandıkları sığınağı iken gün geliyor kapanı oluyor. sırtını dönüyor inandıklarına, yenileri çıkıyor karşısına. bir saklanıyor bir kaçıyor. kaçtığı yer sığınağı belki kendisi bile bilmiyor. içindeyken bilemiyor insan, anlayamıyor. oysa kendiyle uğraşmaktan vazgeçse görebilecek belki de birçok şeyi. ne kapan var ortada ne de sığınak; tam ortasında... neyin mi? her şeyin; tam da göbeğinde ve fakat hiç istemediği yerde. anlamı nedir tüm bu koşuşturmacaların? bir anlamı var mı, olmalı mı, yoksa kendini mi kandırıyor anlamı var diye? öyle çok şey bilmek istiyor ve bilemiyor ki. bilememenin verdiği azap hiç arayışa girmemenin rahatlığına değer mi? ya rahatlık ya fark edememezlik benliği ya da farkındalığın azabı... zaman zaman kendi yarattığı ve aradığını sandığı derinlikte boğuluyor. sığlar da derin geliyor artık. nasıl zorsa sığ olanda yürümek, boğulmak da en az o kadar zor. bir türlü boğulamıyor insan. ne yürüyebiliyor ne de boğulabiliyor; sadece çırpınıyor... karşı kıyıdan el uzatan birinin varlığını bilmek ne kadar güven verecekse de o kadar şüpheye düşürecek. o neden diğer tarafta? nasıl ulaşmış oraya? hep orada mıydı yoksa? orası sahiden var mıydı yani? her yer derin ve dalgalı bir su değil miydi ki? vuracağı bir yer yok sanıyordu halbuki, yersiz sanıyordu herkesi. yaşarken biri gelmiş tüm var sandıklarına yok demiş gibiydi. yok muydu gerçekten? var olduğunu sandığı şeyler neydi peki? bu yol uzun, derin de değil sığ da; ne sığınağa ihtiyacı var, ne de kapana. hepsi kendisi, hepsi kendinde; topraktan gelen ve toprağa gidende. yaşandığı kadar her şey; gerisi hep aynı işte. isimler ve zaman değişse de bilindik hikaye.
devamını gör...
4323.
- bugün yolda karşılaştığım ve fazla tanımadığım birini tam görmezlikten gelecekken o adi herif beni görmezlikten geldi.
- görücü usulü evlenme diye bir müessese çıkarmış olan toplumumuzun
koklayıcı usulü, tadıcı usulü ne bileyim işitici usulü evlenme müesseselerini hayata geçirmemiş olmaları size de garip gelmiyor mu?
(not: dokunucu usulü de var ama o direkt cinayet konusu olurdu bence toplumumuzda)
- haçtan korkmayan vampir tavuk
tanrının tavuklara, daha sonra çarmıha gerilecek bir peygamber göndermeyişi yüzünden korkmaz haçtan. tavuk karası da var ayrıca tabi. tam ortamlara akacak zamanda bir şey görmüyor, tabi haçı da. tüneyip duruyor.
- marketten bir paket kağıt mendil aldım. paketi açıp içinin boş olduğunu görünce market görevlisine "ne bu, paket boş" dedim. market görevlisi pakete baktı ve "enflasyonla mücadele kapsamında fiyatı aynı tutmak için kağıdı inceltmiş fabrika, incele incele bir şey yokmuş gibi görünüyor; siz paketten bir mendil alıyormuş gibi yapıp, burnunuzu siliyormuş gibi yapın" dedi. "ben gözlüklerimi silecektim" dedim. "o zaman da gözlüklerinizi siliyormuş gibi yapın" dedi.
dediğini yapıp gözlüklerimi taktım. şimdi etrafı görüyormuş gibi araba kullanıyorum
- two beer or not two beer--- shakesbeer
- "bir zamanlar kapından kovduğun fakir ama gururlu bir genç vardı" dedi adam yüzü pencereye dönük kendisini dinliyor gibi yapan ensesi kalına.
"o adam değişti artık" diye devam etti sözlerine
"o şimdi hala fakir ama gurursuz; ne iş olsa yaparım abüüüü"
- kundak bebeğini avuçlarınızın içinde sıkıştırıp hamur gibi döndürmeniz bebeğin boyunun büyümesine yaramıyor. bir de hamur tahtasında deneyin
- ayaklarınızda terlikle bir eşikten aşağı inerken iki terliğinizi aynı anda burnu aşağıda topuğu yukarıda olacak şekilde eşiğin kenarına dayayıp çıkartmaya kalkışırsanız düşer(miş)siniz.
- görücü usulü evlenme diye bir müessese çıkarmış olan toplumumuzun
koklayıcı usulü, tadıcı usulü ne bileyim işitici usulü evlenme müesseselerini hayata geçirmemiş olmaları size de garip gelmiyor mu?
(not: dokunucu usulü de var ama o direkt cinayet konusu olurdu bence toplumumuzda)
- haçtan korkmayan vampir tavuk
tanrının tavuklara, daha sonra çarmıha gerilecek bir peygamber göndermeyişi yüzünden korkmaz haçtan. tavuk karası da var ayrıca tabi. tam ortamlara akacak zamanda bir şey görmüyor, tabi haçı da. tüneyip duruyor.
- marketten bir paket kağıt mendil aldım. paketi açıp içinin boş olduğunu görünce market görevlisine "ne bu, paket boş" dedim. market görevlisi pakete baktı ve "enflasyonla mücadele kapsamında fiyatı aynı tutmak için kağıdı inceltmiş fabrika, incele incele bir şey yokmuş gibi görünüyor; siz paketten bir mendil alıyormuş gibi yapıp, burnunuzu siliyormuş gibi yapın" dedi. "ben gözlüklerimi silecektim" dedim. "o zaman da gözlüklerinizi siliyormuş gibi yapın" dedi.
dediğini yapıp gözlüklerimi taktım. şimdi etrafı görüyormuş gibi araba kullanıyorum
- two beer or not two beer--- shakesbeer
- "bir zamanlar kapından kovduğun fakir ama gururlu bir genç vardı" dedi adam yüzü pencereye dönük kendisini dinliyor gibi yapan ensesi kalına.
"o adam değişti artık" diye devam etti sözlerine
"o şimdi hala fakir ama gurursuz; ne iş olsa yaparım abüüüü"
- kundak bebeğini avuçlarınızın içinde sıkıştırıp hamur gibi döndürmeniz bebeğin boyunun büyümesine yaramıyor. bir de hamur tahtasında deneyin
- ayaklarınızda terlikle bir eşikten aşağı inerken iki terliğinizi aynı anda burnu aşağıda topuğu yukarıda olacak şekilde eşiğin kenarına dayayıp çıkartmaya kalkışırsanız düşer(miş)siniz.
devamını gör...
4324.
#2103418
az önce kendi tanımlarıma göz gezdirirken bu tanıma denk geldim. 2022de girmişim. şubat ayı ölüm ayı diye. depremi düşününce tekrar hak verdim. insan bir aydan, yılın normal görünen bir ayından nefret eder mi? ediyor işte. çok şey borçlusun bana şubat
az önce kendi tanımlarıma göz gezdirirken bu tanıma denk geldim. 2022de girmişim. şubat ayı ölüm ayı diye. depremi düşününce tekrar hak verdim. insan bir aydan, yılın normal görünen bir ayından nefret eder mi? ediyor işte. çok şey borçlusun bana şubat
devamını gör...
4325.
bu başlık up kalmalı, saçma başlıkların çoğunu engeller diye düşündüm
devamını gör...
4326.
içimden geçenlerin geçecekleri yollar, sanırım kapalı. yollarının açılmasını bekliyorum.
sadece duvarda asılı olan saat sesinin duyulduğu, bekleme salonunda gibiyim. belki sessizlik kendi sessizliğinden sıkılırsa, ortaya karışık gürültülü muhabbet atar diye beklentim var. kimbilir onunda içi doludur.
orta belki biraz ilerisi yaşta olmam sebebiyle gün içinde ben dışında takılıyorum. aynısından günler yaşıyorum. ne eksik ne fazla. "banada aynısından" ile başlayan cümleleri kullanmak istemiyorum.
etkisi fazla olan sıkıntıdan patlamam neticesinde cümlelerim herbir tarafa yayılmış durumdalar.
harflerimse tuz buz olmuş haldeler. arada olan kelimelerime oldu.
şimdilik bunlar.
sadece duvarda asılı olan saat sesinin duyulduğu, bekleme salonunda gibiyim. belki sessizlik kendi sessizliğinden sıkılırsa, ortaya karışık gürültülü muhabbet atar diye beklentim var. kimbilir onunda içi doludur.
orta belki biraz ilerisi yaşta olmam sebebiyle gün içinde ben dışında takılıyorum. aynısından günler yaşıyorum. ne eksik ne fazla. "banada aynısından" ile başlayan cümleleri kullanmak istemiyorum.
etkisi fazla olan sıkıntıdan patlamam neticesinde cümlelerim herbir tarafa yayılmış durumdalar.
harflerimse tuz buz olmuş haldeler. arada olan kelimelerime oldu.
şimdilik bunlar.
devamını gör...
4327.
yaşamın getirdikleri kadar götürdükleri de bir hayli çok oluyor. bazen sığmıyor insanın içine bu kayıplar akıp gidiveriyor gözünden. yaşam denilen bu boş gürültüde anlamlı bir şeyler duymak değil mi amacımız? neden duyduklarımızla yetinmiyoruz o zaman? hep daha fazlası, daha iyisi daha çoğu, ne zamana kadar bu yarış ?
devamını gör...
4328.
muhtemelen her şey böyle sıradan, diğerlerinden pek de farksız olmayan bir günde başladı. kendimi hissedemediğim, etime kemiğime işleyen bir esriklik anında. evet evet böyle olmalı; eskimiş ve yorgun ruhlar gezerken misafir oldular boş buldukları beynimde. kuruyemiş çıtırtıları, yağlı yemek kokuları, çocukların sümüklü ağlayışları, çamaşır tutmayan bezgin plastik mandallar, karantinaya mahkum paslı objeler, gıcırdayan somya telleri, dans eden karınca sesleri, kutudaki hapsolmuşlar, panjur aralığından gülümseyen güneş, sağır uşaklar korosunun şarkıları, burun sızısı, kanayan dudak yaraları ve o ölü deriden farksız duvarların ardındaki gözleri bulmaya yeminli üç numaralı ağlak sonbahar kişisi... pek tabi ki anlamadın bunları da. her anlayış sandığın o aldanış anlarında şırıngasız zamanı içine çekince bir garip oluyorsun sıklıkla.
kendimi yakın hissettiğim iddiasız şeyleri severim. rahmetli kaktüsüm joelbob ya da gölgesinden beslenen bir ortanca çiçeği daha çekici... sıkılıyorum gösterişli şeylerden. sıkılmayı düşünmek bile sıkıyor beni fakat çekip gitmek gelmiyor içimden. hoş cesaretim isteğimden daha baskın gelse nereye gideceğim de belli değil ki!.. bugün hiç bakmak istemediğim haber satırlarında keskinliği ile bir etten daha fazlasını doğrayıp dilim dilim yapacak yeni bir şey var mıydı acaba? meraklı olduğuma bakma sen, belki göz ucuyla bakacağım günün sonunda. hayat, dengesizlik kipinin üstünde sallantıdaki bir cambaz gibi değil mi sence de? herkesin gözünde aynı iyi giyimli malum kişi olamasa da... dinlenmeye, dindirmeye çalışmalıyım; neyi dindireceksem artık!
çat kapı gelenler neden çat kapı gitmiyorlar? inatçı arsızlar neden çekilmesini bilmiyorlar? kötü kalpli çocuklara öykünen cani akıllar neden on binlerce ruh ağırlığını üzerlerinde taşıyıp bir türlü koltuklarından kalkmıyorlar? tek bir hayat üstünde şekillendiğime inanmak istiyorum. istiyorum da neden bir boyuttan diğerine seksek oynuyorum? ötekilerin mesai saatlerine sığdıramıyorum performansımı, çöktüğüm zamanlarda da düşmüyorlar yakamdan. beceri istiyor yaşamak. gündelik zekalar, pratik çözümler ve kişisel gelişimlerle kas yapıyorum da kas erimesiyle beraber ruhumun rendelenmesi kaçınılmaz kabus olarak duruyor karşımda; "boşveeeer, kasma kendini..." dedikçe birileri... maymundan değil de balıktan gelmiş olabilir miyiz? yüzmeyi niye becerebiliyoruz da daldan dala konamıyoruz mesela? doğumum ıslak, hüzünlerim ve sevişmelerim bir miktar yapışkan, sulu.... ya ölümüm? ölümümüz hep aynı toprağa çıkıyor nasıl olsa... balıktan korkan biri olarak çabucak atıyorum kafamdan bu düşünceleri!
cümlesine yabancı olduğum el için ağlayan yüreğim neden bu denli yorgun, içindeki hazineler ne zamandır kayıp? rutinin cazibesi gibi görünen gündeliklerim olmasa, bu arızlarımı nasıl saklardım bilmiyorum. ağır ağır kaçan akrep ile inatla peşinden koşan yelkovanın aşkı bitmiyor mesela. kavuşma anlarında kimileri dilek tutuyor; ben ise yıldızların kaymasını bekliyorum hâlâ... bir mecburiyet silahı varmış da beynime doğrulmuş sanki. vursana diyorum, eh hadi ne duruyorsun vursana! "ben yapamam bunu, yapamıyorum, sen yapabilsen bari..." oturup ağlayan ağır kurşuni cüceler var gibi geliyor bazen omuzlarımda; bize engel olan ve sakın yapma diye fısıldayan. önce sağa, sonra sola; tüm o ağır yüklerine selam verip devam ediyorum hayata. şimdi değil ama belki sonra...
kendimi yakın hissettiğim iddiasız şeyleri severim. rahmetli kaktüsüm joelbob ya da gölgesinden beslenen bir ortanca çiçeği daha çekici... sıkılıyorum gösterişli şeylerden. sıkılmayı düşünmek bile sıkıyor beni fakat çekip gitmek gelmiyor içimden. hoş cesaretim isteğimden daha baskın gelse nereye gideceğim de belli değil ki!.. bugün hiç bakmak istemediğim haber satırlarında keskinliği ile bir etten daha fazlasını doğrayıp dilim dilim yapacak yeni bir şey var mıydı acaba? meraklı olduğuma bakma sen, belki göz ucuyla bakacağım günün sonunda. hayat, dengesizlik kipinin üstünde sallantıdaki bir cambaz gibi değil mi sence de? herkesin gözünde aynı iyi giyimli malum kişi olamasa da... dinlenmeye, dindirmeye çalışmalıyım; neyi dindireceksem artık!
çat kapı gelenler neden çat kapı gitmiyorlar? inatçı arsızlar neden çekilmesini bilmiyorlar? kötü kalpli çocuklara öykünen cani akıllar neden on binlerce ruh ağırlığını üzerlerinde taşıyıp bir türlü koltuklarından kalkmıyorlar? tek bir hayat üstünde şekillendiğime inanmak istiyorum. istiyorum da neden bir boyuttan diğerine seksek oynuyorum? ötekilerin mesai saatlerine sığdıramıyorum performansımı, çöktüğüm zamanlarda da düşmüyorlar yakamdan. beceri istiyor yaşamak. gündelik zekalar, pratik çözümler ve kişisel gelişimlerle kas yapıyorum da kas erimesiyle beraber ruhumun rendelenmesi kaçınılmaz kabus olarak duruyor karşımda; "boşveeeer, kasma kendini..." dedikçe birileri... maymundan değil de balıktan gelmiş olabilir miyiz? yüzmeyi niye becerebiliyoruz da daldan dala konamıyoruz mesela? doğumum ıslak, hüzünlerim ve sevişmelerim bir miktar yapışkan, sulu.... ya ölümüm? ölümümüz hep aynı toprağa çıkıyor nasıl olsa... balıktan korkan biri olarak çabucak atıyorum kafamdan bu düşünceleri!
cümlesine yabancı olduğum el için ağlayan yüreğim neden bu denli yorgun, içindeki hazineler ne zamandır kayıp? rutinin cazibesi gibi görünen gündeliklerim olmasa, bu arızlarımı nasıl saklardım bilmiyorum. ağır ağır kaçan akrep ile inatla peşinden koşan yelkovanın aşkı bitmiyor mesela. kavuşma anlarında kimileri dilek tutuyor; ben ise yıldızların kaymasını bekliyorum hâlâ... bir mecburiyet silahı varmış da beynime doğrulmuş sanki. vursana diyorum, eh hadi ne duruyorsun vursana! "ben yapamam bunu, yapamıyorum, sen yapabilsen bari..." oturup ağlayan ağır kurşuni cüceler var gibi geliyor bazen omuzlarımda; bize engel olan ve sakın yapma diye fısıldayan. önce sağa, sonra sola; tüm o ağır yüklerine selam verip devam ediyorum hayata. şimdi değil ama belki sonra...
devamını gör...
4329.
daha iyisini alma imkanımız olunca eski eşyaları nasıl atıyorsak, daha iyisi karşımıza çıkınca hayatımızdaki eski insanları da atıyoruz. fıtratımızda var.
devamını gör...
4330.
karalama defterimin üstünde takla attım boynum kırıldı
devamını gör...
4331.
…çünkü sen benim aşk hikayemsin; sen benim melodimin eksik notası, hayatımın büyük harfi ve noktasısın. çünkü ben:
“sana baktıkça güzelleştim.
çiçek oldum,
çocuk oldum,
aşık oldum.”
“sana baktıkça güzelleştim.
çiçek oldum,
çocuk oldum,
aşık oldum.”
devamını gör...
4332.
- diyelim ki, bir lokma bir hırka felsefesini benimsedik. bu durumda bir akşam yemeği için yanımızda kaç tane hırka olmalıdır?
- avrupa'ya para karşılığı adam kaçırmaya başladığım ilk günlerde tekerlekli valizler yoktu. ben de, taşıması kolay olsun diye kaçırılacak adamları ikiden fazla parçaya böler öyle yerleştirirdim valizlere. her seferinde iki insan taşıdığım o günlerde bir gün valizlerin içinden dört yerine beş buçuk kol çıkmıştı. tek kolun sahibini bulduk dört yıl sonunda ama o yarım kol hala buzlukta sahibini bekler durur.
-bana balık verme, balık tutmayı öğret... (çin atasözü)
bana balık ver, rakıyı tazele, buz da bitmiş... (türk atasözü)
-uzun yıllar önce, üniversitedeyken okul çıkışı "kıraathane"ye gider, briç oynardık. kağıtlar karıştırılır, kaderimizi yar diye yanımızdakine uzatılır, sonra dağıtılırdı. bir gün, artık nasıl karıştırmışsam kağıtları, geçen hafta aynı kıraathaneye gittim, arkadaşlar hala sıraya koymaya çalışıyorlar
- bakkallık yaptığım günlerde akşam eve giderken dükkanın kapısına on tane şifreli asma kilit takardım. şifreleri asla unutmazdım ama bir keresinde hangi şifre hangi kilide ait onu unuttum da tüm şifreleri tek tek deneyip dükkanı açmam bir saatimi almıştı.
- avrupa'ya para karşılığı adam kaçırmaya başladığım ilk günlerde tekerlekli valizler yoktu. ben de, taşıması kolay olsun diye kaçırılacak adamları ikiden fazla parçaya böler öyle yerleştirirdim valizlere. her seferinde iki insan taşıdığım o günlerde bir gün valizlerin içinden dört yerine beş buçuk kol çıkmıştı. tek kolun sahibini bulduk dört yıl sonunda ama o yarım kol hala buzlukta sahibini bekler durur.
-bana balık verme, balık tutmayı öğret... (çin atasözü)
bana balık ver, rakıyı tazele, buz da bitmiş... (türk atasözü)
-uzun yıllar önce, üniversitedeyken okul çıkışı "kıraathane"ye gider, briç oynardık. kağıtlar karıştırılır, kaderimizi yar diye yanımızdakine uzatılır, sonra dağıtılırdı. bir gün, artık nasıl karıştırmışsam kağıtları, geçen hafta aynı kıraathaneye gittim, arkadaşlar hala sıraya koymaya çalışıyorlar
- bakkallık yaptığım günlerde akşam eve giderken dükkanın kapısına on tane şifreli asma kilit takardım. şifreleri asla unutmazdım ama bir keresinde hangi şifre hangi kilide ait onu unuttum da tüm şifreleri tek tek deneyip dükkanı açmam bir saatimi almıştı.
devamını gör...
4333.
madem öyle anonim oluşumla beni tanıyacaksınız. en kötü ihtimalle hesabı kapatır başka bir hesapla devam ederim..
olmak istediğim kadar kötü birisi olamadım, planladığım hiç bir ** yı gerçekleştiremedim. korktuğum şey rab 'miydi yoksa insanlar mı bilmiyorum evet bunun ne olduğunu siz bilmeyeceksiniz fakat önemi yok, açık açık yazmak istemiyorum. ben bunu yapacak bir insan olamadım hiç bir zaman. peki neden bunu yapmak istedim biliyor musunuz? çünkü insanların beni umursamaması, ciddiye almayışı, kendimi onlar karşısında sadece ve sadece teorik bilgide üstün gördüm. ilkokuldan beri ezildim akabinde bende hep kendi içimde yaşadım ve doldum doldum doldum doldum ta ki lise bitene kadar doldum be sözlük.. ben 8. sınıfa kadar konuşmuyordum 7. sınıfta konuşmadığım için bir "sözde" öğretmen bana yastık lakabını takmıştı bana diyordu ki; "sen yastıksın be! öyle en arkaya geçmiş köşede sessiz sessiz yastık gibi duruyorsun." hala bunu düşünüp ağlıyorum sözlük. ya da arkadaşlarımın beni aşağılayıp dövmesi beni çöküşe sürüklediler hayatım olay yeri oldu sözlük.. sonucunda ne mi oldu? usta bir manipülatör doğdu. psikolojiyi iyi bilen bir canavara dönüştürdüler, canavar diyorum çünkü ister istemez kötüleşmiştim artık, acıdan kötülük doğuyor. artık ben insanların kalbini kırıyorum sözlük, ben bunu hiç sevmeden yapıyorum. eğer bunu yapmazsam onlar bana yapacakmış gibi hissediyorum. kimseye güvenim ve ya tahammülüm kalmadı. herkes bana saldırıp dövecekmiş gibi geliyor, azarlayacaklarmış gibi hissediyorum. evet sözlük ben kimim biliyor musunuz? ben katil toplumun maktul katiliyim...
olmak istediğim kadar kötü birisi olamadım, planladığım hiç bir ** yı gerçekleştiremedim. korktuğum şey rab 'miydi yoksa insanlar mı bilmiyorum evet bunun ne olduğunu siz bilmeyeceksiniz fakat önemi yok, açık açık yazmak istemiyorum. ben bunu yapacak bir insan olamadım hiç bir zaman. peki neden bunu yapmak istedim biliyor musunuz? çünkü insanların beni umursamaması, ciddiye almayışı, kendimi onlar karşısında sadece ve sadece teorik bilgide üstün gördüm. ilkokuldan beri ezildim akabinde bende hep kendi içimde yaşadım ve doldum doldum doldum doldum ta ki lise bitene kadar doldum be sözlük.. ben 8. sınıfa kadar konuşmuyordum 7. sınıfta konuşmadığım için bir "sözde" öğretmen bana yastık lakabını takmıştı bana diyordu ki; "sen yastıksın be! öyle en arkaya geçmiş köşede sessiz sessiz yastık gibi duruyorsun." hala bunu düşünüp ağlıyorum sözlük. ya da arkadaşlarımın beni aşağılayıp dövmesi beni çöküşe sürüklediler hayatım olay yeri oldu sözlük.. sonucunda ne mi oldu? usta bir manipülatör doğdu. psikolojiyi iyi bilen bir canavara dönüştürdüler, canavar diyorum çünkü ister istemez kötüleşmiştim artık, acıdan kötülük doğuyor. artık ben insanların kalbini kırıyorum sözlük, ben bunu hiç sevmeden yapıyorum. eğer bunu yapmazsam onlar bana yapacakmış gibi hissediyorum. kimseye güvenim ve ya tahammülüm kalmadı. herkes bana saldırıp dövecekmiş gibi geliyor, azarlayacaklarmış gibi hissediyorum. evet sözlük ben kimim biliyor musunuz? ben katil toplumun maktul katiliyim...
devamını gör...
4334.
sesimi duyduğuna inanıyorum. her gece senden bir dileğimi istiyorum. dua ediyorum. belki burayı okuyan birinin dileğimi olsun diye içinden geçirir diye düşündüm. hadi bu gece kabul et şu duamı. buna ne kadar ihtiyacım olduğunu sen de iyi biliyorsun. hadi bu gecelik, bak son isteğim olacak senden. kabul et hadi yalvarırım.
devamını gör...
4335.
insanın aklına gelmeyen başına gelir derlerdi doğruymuş. aklımızdan geçmeyen başımıza geldi... babam bir süredir kanserle savaşıyor. o kadar sağlıklı bir insandı ki. hayatı boyunca enderdir hastaneye gittiği de. hiç aklıma gelmez... hani yakıştıramazsınız ya konduramazsınız hasta olduğuna dâhi inanmazsınız. bu o kadar zor ki. kabullenmek... her ne kadar kabullenmiş gibi göstersem de kendimi kabullenemedim galiba ...
çok zormuş... bildiğim ve öğrendiğim tek şey bu. insan işin içine girince çok daha iyi anlıyor bazı şeyleri. hiç öğrenmek istemezdim oysa. bu duygu o kadar garip bir duygu ki tarifi çok zor. babam şehirdışında tedavi görüyor ödüm kopuyor her şeyden... o kadar çok kanser hastalarının videoları denk geliyor ki yüreğim dayanmıyor. bilmiyorum bir anda hayatımız değişti. onlar bir anda şehir dışına çıktılar ben evde kalıp kardeşlerime bakıyorum felan. ben nasılım hiç bilmiyorum. iyiyim diyorum ama iyi miyim bilmiyorum. o kadar yıprandık ki ayakta kalabilmek çok zor. psikolojik olarak çökük durumdayım. kendimi hiç iyi hissetmiyorum, canım hiçbir şey yapmak istemiyor bazen kimseyi görmek, duymak, konuşmak... o kadar sosyal bir insandım ki ondan geriye hiçbir şey kalmadı.
neyse... yazacak çok şey var ama devam edersem daha çok ağlayacağım... ne olur sevdiklerinizin kıymetini bilin.
bu an o kadar kısa bir anki.
ne zaman nereden ne çıkacağı belli olmuyor.
hayat her şeyi alıp götürüyor ve siz sadece bakmakla kalıyorsunuz.
kendinizi sevin önce sonra sizi sevenleri.
allah'ım bütün hastalara şifa versin, kimin ne derdi varsa ona yardım etsin... kimseyi sağlığıyla, sevdiğiyle sınamasın.
hic kimse onkoloji nedir, pet nedir, kemoterapi nedir, kemoterapi yan etkileri nedir, kemoterapi yan etkilerinin azaltılması için ne yapılmalıdır bilmesin... bu konuda cahil kalın...
çok zormuş... bildiğim ve öğrendiğim tek şey bu. insan işin içine girince çok daha iyi anlıyor bazı şeyleri. hiç öğrenmek istemezdim oysa. bu duygu o kadar garip bir duygu ki tarifi çok zor. babam şehirdışında tedavi görüyor ödüm kopuyor her şeyden... o kadar çok kanser hastalarının videoları denk geliyor ki yüreğim dayanmıyor. bilmiyorum bir anda hayatımız değişti. onlar bir anda şehir dışına çıktılar ben evde kalıp kardeşlerime bakıyorum felan. ben nasılım hiç bilmiyorum. iyiyim diyorum ama iyi miyim bilmiyorum. o kadar yıprandık ki ayakta kalabilmek çok zor. psikolojik olarak çökük durumdayım. kendimi hiç iyi hissetmiyorum, canım hiçbir şey yapmak istemiyor bazen kimseyi görmek, duymak, konuşmak... o kadar sosyal bir insandım ki ondan geriye hiçbir şey kalmadı.
neyse... yazacak çok şey var ama devam edersem daha çok ağlayacağım... ne olur sevdiklerinizin kıymetini bilin.
bu an o kadar kısa bir anki.
ne zaman nereden ne çıkacağı belli olmuyor.
hayat her şeyi alıp götürüyor ve siz sadece bakmakla kalıyorsunuz.
kendinizi sevin önce sonra sizi sevenleri.
allah'ım bütün hastalara şifa versin, kimin ne derdi varsa ona yardım etsin... kimseyi sağlığıyla, sevdiğiyle sınamasın.
hic kimse onkoloji nedir, pet nedir, kemoterapi nedir, kemoterapi yan etkileri nedir, kemoterapi yan etkilerinin azaltılması için ne yapılmalıdır bilmesin... bu konuda cahil kalın...
devamını gör...
4336.
yurt dışından bayan bir akrabamızın kız arkadaşı beni beğenmiş. genel olarak evlenmek istiyormuş. tek çocuğu var. benim yaşlarımda bir kadın işte.
şu an askerlik arefesi çocuklu bir kadınla evlenilir mi ? vatandaşlık almak için iyi bir fırsat olsa da yurt dışına gidip tutunmaya çalışmak mantıklı mı ?
askerde kalmak ve çocukluk hayalim olan mesleği yapmak mı ?
hiç derdim yokmuş gibi kafamda deli sorular. orada kazanacağım para ile hayalimdeki poligonu türkiye ye gelip açabilirim. ama yıllarca orada suriyeli muamelesi görmeye değer mi ?
tüm gece bunu düşündüm, düşünüyorum. bir yanim git diyor bir yanım her ne kadar boktan da olsa burası senin vatanın diyor. yıllar önce bı hdp linin kafasinda bira şişesi patlatan milliyetçi yanım ise ortalığı siyasal islamcılara mı bırakacaksın diyor. hoff.
şu an askerlik arefesi çocuklu bir kadınla evlenilir mi ? vatandaşlık almak için iyi bir fırsat olsa da yurt dışına gidip tutunmaya çalışmak mantıklı mı ?
askerde kalmak ve çocukluk hayalim olan mesleği yapmak mı ?
hiç derdim yokmuş gibi kafamda deli sorular. orada kazanacağım para ile hayalimdeki poligonu türkiye ye gelip açabilirim. ama yıllarca orada suriyeli muamelesi görmeye değer mi ?
tüm gece bunu düşündüm, düşünüyorum. bir yanim git diyor bir yanım her ne kadar boktan da olsa burası senin vatanın diyor. yıllar önce bı hdp linin kafasinda bira şişesi patlatan milliyetçi yanım ise ortalığı siyasal islamcılara mı bırakacaksın diyor. hoff.
devamını gör...
4337.
herkesin yapması gereken bir aktivite,
sınırlı veya üzgünken çok iyi geliyor
sınırlı veya üzgünken çok iyi geliyor
devamını gör...
4338.
insan en sevdiği insandan beş dakika içinde soğur mu? beş dakika içinde dünyası başına yıkılır mı? oluyormuş işte. öğrendiklerim o kadar ağır geldi ki kalbim yerinden çıkacak zannettim. yarım saat sinirden titre titre kendime gelemedim. gittim odalarda ağladım, kocam duymasın çocuk görmesin diye. öyle utanıyorum ve öyle sinirliyim ki. kaldıramıyorum. midem bulanıyor. kırk yerimden bıçaklansam herhalde canım bu kadar acımazdı. kendime gelemiyorum. üç gün durmadan ağlamak istiyorum. lanet olsun ya.
devamını gör...
4339.
içim acıyor ve bunun pek tarifi yok
devamını gör...
4340.
süperim ya.
bayılıyorum kendime.
bayılıyorum kendime.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2