normal sözlük yazarlarının karalama defteri
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
başlık "makedonyalı" tarafından 08.11.2020 16:43 tarihinde açılmıştır.
5141.
bugün bütün gün evdeydim. müzik dinledim, hayal kurdum. kardeşim ve dostları müzik yapmak için odalarındaydı. dünyada kendime bir yol bulabileceğimi umdum ve buldum da. fakat ardıma bakmadan koşamayacak kadar kök salmışım toprağa. hatırladım, bana taş yerinde ağırdır diyen yakışıklı arkadaşımı ve bana senin gibi sarkastik adamın buralarda ne işi olur deyişini. haklısın dostum haksızsın dostum. ailem iyi, fakat herkes farklı bir şehirde. bir ben kaldım geride. hayal kurdum, yaşamımın orta yerinde. ben nereye gitmeliyim. yukarı aşağı sağa sola her yere gidebilirim. çok vakit kaybetmiştim çocukluğumda ve ilk gençliğimde ve gençliğimde. dünyaya tepki olarak yapmıştım bunu. dünya bunu duymadı. o zaman inandım, benden başka bir şeylerin de var olduğuna, yalnızlığımda yalnız olmadığıma. ve sevindim yalnızlığıma. bunca derdin tasanın ortasında süregiden mücadeleye hayran kaldım. insan sen tatlısın evet. sabah fırından birkaç simit bir ekmek almıştım, bunun yerine tam buğday ekmeği almalıydım, unutmuştum. bakkaldan kahvaltılık çikolata aldım. bakkalcıyla tanıştım, bakkalın önünde oturan adamla tanıştım. "polis kim yaa" demiş tanıdığı, "savcının yanında". bakkalcı otuz yaşındaydı "ama hiç umursamıyorum" dedi. durduk yere böyle diyerek umursadığını ele verdi. "neler yapmışlardı, ne belalara dalmışlardı polisin giremediği o mahallelerde ama şimdi hiçbir şey kalmamıştı". evde oyalandım bütün gün. umudumu korumak üzerine bir şarkı yazdım içimden, nakaratını tekrarladım durdum. bi arkadaşım aradı. gym'de giyimin nasıl olması gerektiği hakkında beni aydınlattı. spor dolu bir yaşam. heyecan dolu bir yaşam. her yönüyle dolu dolu bir yaşam. maalesef bir sigara yaktım. çamaşır makinesini, bulaşık makinesini çalıştırdım. bunlara benzer ufak tefek daha birçok şey yaptım
devamını gör...
5142.
eve gireli 15 dakika olmuştur ya da olmamıştır. zaten hemen hemen her şey olmuştur ya da olmamıştır. bu onlardan biri değil.
bu herhangi bir şey de değil.
saatin kaç olduğunu takip edemeyecek yorgunluğun acısını kahveden çıkarma saatleri. net bir saat veremem, takip edemedim. zaten sen baktığında saate, sen de takip edemezsin. ancak içinde yaşıyoruz.
ama o da senin içinde yaşıyor.
yaşamak demişken bir kahve daha koydum. demini alsın diye göz hapsinde tutuyorum. zaten alırdı da, hızlı alsın diye. takip edemesem de zaman önemli.
birkaç saat sonra zaten kalkıp gitmem gerek diye uyumam muhtemelen. yine zamandan kurtulamıyorum. kırılan saçlarımın döküldüğü yastık kılıfına gözüm ilişiyo ama muhtemelen uyanamam. bugün de barışamadık kendisiyle.
yarın yeni bir gün mü olur yoksa dünya dönüşünü mü tamamlar bilmiyorum. bu da zaman meselesi. artık bu meseleden kurtulmam gerek.
biraz geç kalındı gibi. geç kalmak demişken, saati takip edemedim. yıllar önce icat edilen bir dikdörtgen kutuya bakıyorum, ne enteresan. psikiyatrın çözemediği duyguları harf devrimiyle anlamlandırmaya çalışıyorum. biraz ilacım var, çok doğru baktığım da söylenemez. biraz da hayat meselesi.
arka planda ne çaldığını umursamıyorum bile. norveç'in köyünden çıkıp 18'inde ilk müziğini yapan genç ile gözleri görmeyen bir bağlamacının aynı listede buluşması kimin meselesi bilmiyorum.
artık benim değil ama.
öylesine mi yazıyorum yoksa öylesine mi yaşıyorum ondan da emin değilim.
zaten bugüne kadar kim neyden ne kadar emin olmuş onu da bilmiyorum.
benim meselem değil.
bu herhangi bir şey de değil.
saatin kaç olduğunu takip edemeyecek yorgunluğun acısını kahveden çıkarma saatleri. net bir saat veremem, takip edemedim. zaten sen baktığında saate, sen de takip edemezsin. ancak içinde yaşıyoruz.
ama o da senin içinde yaşıyor.
yaşamak demişken bir kahve daha koydum. demini alsın diye göz hapsinde tutuyorum. zaten alırdı da, hızlı alsın diye. takip edemesem de zaman önemli.
birkaç saat sonra zaten kalkıp gitmem gerek diye uyumam muhtemelen. yine zamandan kurtulamıyorum. kırılan saçlarımın döküldüğü yastık kılıfına gözüm ilişiyo ama muhtemelen uyanamam. bugün de barışamadık kendisiyle.
yarın yeni bir gün mü olur yoksa dünya dönüşünü mü tamamlar bilmiyorum. bu da zaman meselesi. artık bu meseleden kurtulmam gerek.
biraz geç kalındı gibi. geç kalmak demişken, saati takip edemedim. yıllar önce icat edilen bir dikdörtgen kutuya bakıyorum, ne enteresan. psikiyatrın çözemediği duyguları harf devrimiyle anlamlandırmaya çalışıyorum. biraz ilacım var, çok doğru baktığım da söylenemez. biraz da hayat meselesi.
arka planda ne çaldığını umursamıyorum bile. norveç'in köyünden çıkıp 18'inde ilk müziğini yapan genç ile gözleri görmeyen bir bağlamacının aynı listede buluşması kimin meselesi bilmiyorum.
artık benim değil ama.
öylesine mi yazıyorum yoksa öylesine mi yaşıyorum ondan da emin değilim.
zaten bugüne kadar kim neyden ne kadar emin olmuş onu da bilmiyorum.
benim meselem değil.
devamını gör...
5143.
.
bir yer vardı
aydınlık
gözüm kapalı yürüdüğüm
şimdi
gözlerim açık
adım atmaya ürktüğüm
aramadan bulduğum. bulduğumda, aradığım olduğunu bildiğim bir yer. yüzlerce kelimeyle, onlarca sayfaya anlattım o'nu. bazısı şiir oldu. şiir o'ydu. ben şair değildim yokluğuyla oldurdu.
o yok olmadı aslında ben kayboldum. içindeydim bu olduğunda. yok olmadı. değişti. bildiğim yolları bilmediğim çıkmazlara çıktı. çıkamadım. döndüm. döndüm. çıkamadım. geçtiğim yolları hatırlıyorum. güzel yolları. açık yolları. sonunu bildiğim yolları yürüdüm yeniden. vardığım yerler başkaydı. yollar tanıdık yerler başka. yine güzel. hep güzel. ama başka.
olsun. alışırım.
bir yer vardı
aydınlık
gözüm kapalı yürüdüğüm
şimdi
gözlerim açık
adım atmaya ürktüğüm
aramadan bulduğum. bulduğumda, aradığım olduğunu bildiğim bir yer. yüzlerce kelimeyle, onlarca sayfaya anlattım o'nu. bazısı şiir oldu. şiir o'ydu. ben şair değildim yokluğuyla oldurdu.
o yok olmadı aslında ben kayboldum. içindeydim bu olduğunda. yok olmadı. değişti. bildiğim yolları bilmediğim çıkmazlara çıktı. çıkamadım. döndüm. döndüm. çıkamadım. geçtiğim yolları hatırlıyorum. güzel yolları. açık yolları. sonunu bildiğim yolları yürüdüm yeniden. vardığım yerler başkaydı. yollar tanıdık yerler başka. yine güzel. hep güzel. ama başka.
olsun. alışırım.
devamını gör...
5144.
bir iç mekânın kırık camı gibi
bazı hayaller doğmaz; saklanır.
dünyaya gelmeye cesaret edememiş düşler gibi,
kırılgan, saydam ve suskun…
bir kavanozun dibine bırakılmış,
üstü örtülmüş birer iç sızısı.
cam kavanozlara koyduk onları bir zamanlar,
sanki zamanla güzelleşirler sanarak.
her biri bir niyetin tortusu,
bir ihtimalin yarıda kalmış cümlesi…
ama cam, hafızaya benzemez.
ne kadar dikkatle saklarsan sakla,
kırılır.
ve en çok da kapağını kapatmaya çalışırken
elini keser insan.
içine koyduğun değil,
dışında unuttuğun parçan kanatır seni.
bazen düşünüyorum:
kavanozları biz mi seçtik?
yoksa birileri bize "bu hayale ancak bu kadar yer düşer" mi dedi?
ve biz razı mı geldik
dar cam ağızlarına koca evrenleri sıkıştırmaya?
ve bazı hayaller, ev gibi.
hep dönmek istersin ama hiçbir zaman içine tam sığamazsın.
çünkü hayal dediğin şey…
çok uzun kalınca camın içinde,
kendini unutur.
ve sen, elini her attığında
yeniden kesilirsin..
bazı hayaller doğmaz; saklanır.
dünyaya gelmeye cesaret edememiş düşler gibi,
kırılgan, saydam ve suskun…
bir kavanozun dibine bırakılmış,
üstü örtülmüş birer iç sızısı.
cam kavanozlara koyduk onları bir zamanlar,
sanki zamanla güzelleşirler sanarak.
her biri bir niyetin tortusu,
bir ihtimalin yarıda kalmış cümlesi…
ama cam, hafızaya benzemez.
ne kadar dikkatle saklarsan sakla,
kırılır.
ve en çok da kapağını kapatmaya çalışırken
elini keser insan.
içine koyduğun değil,
dışında unuttuğun parçan kanatır seni.
bazen düşünüyorum:
kavanozları biz mi seçtik?
yoksa birileri bize "bu hayale ancak bu kadar yer düşer" mi dedi?
ve biz razı mı geldik
dar cam ağızlarına koca evrenleri sıkıştırmaya?
ve bazı hayaller, ev gibi.
hep dönmek istersin ama hiçbir zaman içine tam sığamazsın.
çünkü hayal dediğin şey…
çok uzun kalınca camın içinde,
kendini unutur.
ve sen, elini her attığında
yeniden kesilirsin..
devamını gör...
5145.
5146.
yav demin agalarla bir cafede oturmuşuz goygoy yapıyoruz.
içeri bi dilenci girdi, direkt bana musallat oldu. sağol kardeşim diyorum, ilgilenmiyorum diyorum, kafayı çevirip başka yere bakıyorum dinlemiyor gibi yapıyorum zerre sallamıyor dua mua okuyup cümleyi "yardımcı ol abi" diye bitirmeye devam ediyor. masadaki diğer arkadaşlara hiç bakmıyor bile, ya da diğer diğer masalarda şansını hiç denemiyor.
şakayla karışık lan olm diyorum, masadaki en borçlu benim bunlardan birinden istesene diyorum duymazdan geliyor duaya devam ediyor.
3-4 dakika dua okuyup gitti. her gün x'te gördüğüm "dilencinin üzerinden 1 milyon dolar, banka hesabından 20 milyon dolar çıktı" haberleri yüzünden kaybettin kardeşim. sana özel bir durum değildi.
içeri bi dilenci girdi, direkt bana musallat oldu. sağol kardeşim diyorum, ilgilenmiyorum diyorum, kafayı çevirip başka yere bakıyorum dinlemiyor gibi yapıyorum zerre sallamıyor dua mua okuyup cümleyi "yardımcı ol abi" diye bitirmeye devam ediyor. masadaki diğer arkadaşlara hiç bakmıyor bile, ya da diğer diğer masalarda şansını hiç denemiyor.
şakayla karışık lan olm diyorum, masadaki en borçlu benim bunlardan birinden istesene diyorum duymazdan geliyor duaya devam ediyor.
3-4 dakika dua okuyup gitti. her gün x'te gördüğüm "dilencinin üzerinden 1 milyon dolar, banka hesabından 20 milyon dolar çıktı" haberleri yüzünden kaybettin kardeşim. sana özel bir durum değildi.
devamını gör...
5147.
şerruh nişanlandı.
ve o gün bugündür… kayıp!
bir zamanlar kahvehanelerde "çifte tavuk geldiğinde kimseye acıma" diyen, mangalda kül bırakmayan, whatsapp grubunun en komik sticker’larını atan adam artık görünmez olmuştu.
sadece bir iz bırakmıştı arkasında: düşerken kırdığı sehpa ve yere saçılmış ay çekirdekleri.
ama ne zaman biri "şerruh ne yapıyor?" diye sorsa, cevabı hep aynıydı:
"mutluymuş..."
bir tür kült gibi: sessiz, ürkütücü, inanması güç.
halbuki şerruh aynı şerruh’dur.
kelliği daha parlıyor olabilir, göbeği artık kemer üstünden bağımsızlık ilan etmiş olabilir…
ama ruhu? dik!
duruşu? eğri ama niyet iyi!
sabahları aynanın karşısına geçip göbeğini okşayarak kendine sesleniyor:
“şerruh! kimseye ihtiyacın yok! evde nişanlın, mutfakta mercimek çorbası, çamaşır makinesinde ıslak tek çorap var ama sen varsın be adam!”
arkadaşları onu dışladı sanıyor ama gerçek şu ki şerruh, nişanlılıkla birlikte yeni bir misyona girdi:
“kendi efsanesini kendi yazmak.”
yalnız biraz yamuk yazıyor, çünkü sakarlık baki.
geçen gün “hayatımı düzene sokacağım” deyip kitaplığa uzanırken yanlışlıkla duvar saatini düşürdü, saat durdu.
ama şerruh durmadı.
çünkü o artık evliliğin eşiğinde bir savaşçı.
termosla çay taşırken devirip kendini yakan ama sonra o yanıkla pazara giden bir kahraman.
evde terlik ararken 3 kez yere kapaklanan ama ayağa kalkınca hâlâ “hayat benimle uğraşamaz” diyen bir inatçı keçi.
ve evet, sakar.
ama artık her düşüşünde yanında “panik yapma aşkım” diyen biri var.
yani,
kel olabilir…
göbekli olabilir…
sakar olabilir…
ama şerruh’un hayata karşı duruşu?
eğilmez! (en fazla dengesini kaybeder ama duvara tutunur yine de...)
ve o gün bugündür… kayıp!
bir zamanlar kahvehanelerde "çifte tavuk geldiğinde kimseye acıma" diyen, mangalda kül bırakmayan, whatsapp grubunun en komik sticker’larını atan adam artık görünmez olmuştu.
sadece bir iz bırakmıştı arkasında: düşerken kırdığı sehpa ve yere saçılmış ay çekirdekleri.
ama ne zaman biri "şerruh ne yapıyor?" diye sorsa, cevabı hep aynıydı:
"mutluymuş..."
bir tür kült gibi: sessiz, ürkütücü, inanması güç.
halbuki şerruh aynı şerruh’dur.
kelliği daha parlıyor olabilir, göbeği artık kemer üstünden bağımsızlık ilan etmiş olabilir…
ama ruhu? dik!
duruşu? eğri ama niyet iyi!
sabahları aynanın karşısına geçip göbeğini okşayarak kendine sesleniyor:
“şerruh! kimseye ihtiyacın yok! evde nişanlın, mutfakta mercimek çorbası, çamaşır makinesinde ıslak tek çorap var ama sen varsın be adam!”
arkadaşları onu dışladı sanıyor ama gerçek şu ki şerruh, nişanlılıkla birlikte yeni bir misyona girdi:
“kendi efsanesini kendi yazmak.”
yalnız biraz yamuk yazıyor, çünkü sakarlık baki.
geçen gün “hayatımı düzene sokacağım” deyip kitaplığa uzanırken yanlışlıkla duvar saatini düşürdü, saat durdu.
ama şerruh durmadı.
çünkü o artık evliliğin eşiğinde bir savaşçı.
termosla çay taşırken devirip kendini yakan ama sonra o yanıkla pazara giden bir kahraman.
evde terlik ararken 3 kez yere kapaklanan ama ayağa kalkınca hâlâ “hayat benimle uğraşamaz” diyen bir inatçı keçi.
ve evet, sakar.
ama artık her düşüşünde yanında “panik yapma aşkım” diyen biri var.
yani,
kel olabilir…
göbekli olabilir…
sakar olabilir…
ama şerruh’un hayata karşı duruşu?
eğilmez! (en fazla dengesini kaybeder ama duvara tutunur yine de...)
devamını gör...
5148.
klima aldığım gün elektriğe %24 zam geldi aw.
devamını gör...
5149.
tüm duygudurumun aniden çökmesi diye bir şey var.
resmen sıfırlandım.
bu beyin çok garip bir şey.
sabah şarkı söyleyerek gidiyordun işe hani,
işte bazen de bazı şeyler bazı bazı böyledir.
resmen sıfırlandım.
bu beyin çok garip bir şey.
sabah şarkı söyleyerek gidiyordun işe hani,
işte bazen de bazı şeyler bazı bazı böyledir.
devamını gör...
5150.
insan kendi denizinden sıkılır mı?
sıkılmıştı işte insan, mavisi bile eski mavi değildi, tuzu bile yerinde değildi, tuzu bile bozulmuştu.
adam çekip gitmem lazım buralardan dedi kendi kendine, sandalına atladı yelkeni açtı, rotasını eski / ebedi ve ezeli / denizine çevirdi.
onun o çok alışık ve çok da yabancı sularına girdi, ne aradığını bilmiyordu, bir şey arayıp aramadığını da bilmiyordu aslında. tam o sırada kıyıdan eski, kadim bir şarkı yükseldi "o adam" diyordu şarkı, adam şaşırdı, bu şarkıları pek bilen olmazdı.
sesin olduğu tarafa doğru gitti, kadını gördü sonra, kayaların üstünde duran, mavi elbiseli, gölgesi mavi, ruhu yeşil bir kadın. bir eli dağlarda, bir eli denizlerde, aklı her daim bir adada olan bir kadın.
adam da aynı dille bir şarkı söylemeye başlayınca kadın da onu gördü, yüzünden belli belirsiz gölge gibi bir gülümseme geçti, adamın söylediği şarkılara ve sözlere aynı şekilde karşılık vermeye başladı.
adam korktu, çünkü kadın gerçek olamayacak kadar güzeldi, gerçek olamayacak kadar ulaşılmazdı, gerçek olamayacak kadar eski bir şarkıyı söylüyordu, adam o an ne kendine baktı, ne önüne, ne ardına baktı, yolu yolum olacak dedi, bana gel derse yolum yoludur.
hangi gecenin sabahındaydı bilinmez kadın eski bir şarkının içine o ana kadar bilinen tüm dillerdeki "gel" kelimesini koydu, adama yolladı.
adam duydu, adam anladı.
tek kelime etmeden sandalını kayalıklara ustalıkla yanaştırdı, kadın sandala bindi kadın tam oldu, adam tam oldu, denizler bir oldu ve o sabah arşipel doğdu.
sıkılmıştı işte insan, mavisi bile eski mavi değildi, tuzu bile yerinde değildi, tuzu bile bozulmuştu.
adam çekip gitmem lazım buralardan dedi kendi kendine, sandalına atladı yelkeni açtı, rotasını eski / ebedi ve ezeli / denizine çevirdi.
onun o çok alışık ve çok da yabancı sularına girdi, ne aradığını bilmiyordu, bir şey arayıp aramadığını da bilmiyordu aslında. tam o sırada kıyıdan eski, kadim bir şarkı yükseldi "o adam" diyordu şarkı, adam şaşırdı, bu şarkıları pek bilen olmazdı.
sesin olduğu tarafa doğru gitti, kadını gördü sonra, kayaların üstünde duran, mavi elbiseli, gölgesi mavi, ruhu yeşil bir kadın. bir eli dağlarda, bir eli denizlerde, aklı her daim bir adada olan bir kadın.
adam da aynı dille bir şarkı söylemeye başlayınca kadın da onu gördü, yüzünden belli belirsiz gölge gibi bir gülümseme geçti, adamın söylediği şarkılara ve sözlere aynı şekilde karşılık vermeye başladı.
adam korktu, çünkü kadın gerçek olamayacak kadar güzeldi, gerçek olamayacak kadar ulaşılmazdı, gerçek olamayacak kadar eski bir şarkıyı söylüyordu, adam o an ne kendine baktı, ne önüne, ne ardına baktı, yolu yolum olacak dedi, bana gel derse yolum yoludur.
hangi gecenin sabahındaydı bilinmez kadın eski bir şarkının içine o ana kadar bilinen tüm dillerdeki "gel" kelimesini koydu, adama yolladı.
adam duydu, adam anladı.
tek kelime etmeden sandalını kayalıklara ustalıkla yanaştırdı, kadın sandala bindi kadın tam oldu, adam tam oldu, denizler bir oldu ve o sabah arşipel doğdu.
devamını gör...
5151.
merhaba... yıllar sonra paçavralaşmış sözcüklerin en bakirini söyleyebilirim ancak sana... bilhassa o kadar çok zamana inanmıyorum ki, o kısa kirpikli gözlerini, yer çekimine kapılıp aşağıya kıvrılmış burnunu ve kırıklaşmış dudaklarını görmesem, heralde insanlara aptal muamelesi yapacaktım böyle bi soyutluğa inandıkları için çünkü.... onların taptıkları zaman bana ona karşı olan inançsızlığımdan başka bir şey vermedi...
merhaba hiç kimsem...
e f t e l y a...
(akdeniz'i cebinde taşıyan kız...)
2016 maviliği
devamını gör...
5152.
seni ağlatmadığıma ve acı çektirmediğime çok pişmanım. bunda senin kabahatin yok. başlama motivasyonumuzu devam ettirip sana obje gibi davranabilseydim, şu an pişman değil mutmain olurdum. nasip diyelim, demek ki bu duygu sana nasip değilmiş. eminim, kat be kat yaşatacak biri olacak. ve eminim “keşke o ben olsaydım” diyeceksin.
devamını gör...
5153.
kader...
daha dünyaya gelmeden bana ilk ölümcül darbeyi vurdun. kabus gibi bir çocukluk, lanet olası bir gençlik ve evlendirilmemle devam eden kahrolası bir hayat.
senden tek bir şey istedim be. gecelerce gözyaşı döktüm, her gördüğüm mutlu çiftte sol tarafım sızladı.
hep başkaları adına sevinmek, mutlu olmaya çalışmak ne kadar zor bilir misin sen?
bilmezsin tabi.
sen bilir misin hiç, konuşmadığı için kelimeleri unutan biri ne halde olur?
umurunda değil evet.
sen hiç bilir misin aşık olan birinin karşılığında sadece hayal kırıklığı görmesinin ne demek olduğunu?
boşvereyim değil mi...
sen bilmezsin değil mi, anlatacak hiç kimse olmamasını?
ben bildim, öğrendim sayende.
dünyaya gelmenin de bedeli olurmuş demek ki. sayende bunu da öğrendim.
şu saatte bana bunları yazdıran da sensin, o kapkara deftere kara kalemle yazan da.
ömrümü bitirmeme az kaldı evet ama senin yüzünden bu haldeyim ben.
her gece rahatsız ediyorsun, yaralarımı kanatıyorsun, gözlerime eziyet ediyorsun. bıkmıyorsun, usanmıyorsun.
azrail kapıyı çalınca da '' bak bu bu kadar yaşadı'' diyeceksin.
imza: hiç kimse için hiç kimse olan bir hiç...
daha dünyaya gelmeden bana ilk ölümcül darbeyi vurdun. kabus gibi bir çocukluk, lanet olası bir gençlik ve evlendirilmemle devam eden kahrolası bir hayat.
senden tek bir şey istedim be. gecelerce gözyaşı döktüm, her gördüğüm mutlu çiftte sol tarafım sızladı.
hep başkaları adına sevinmek, mutlu olmaya çalışmak ne kadar zor bilir misin sen?
bilmezsin tabi.
sen bilir misin hiç, konuşmadığı için kelimeleri unutan biri ne halde olur?
umurunda değil evet.
sen hiç bilir misin aşık olan birinin karşılığında sadece hayal kırıklığı görmesinin ne demek olduğunu?
boşvereyim değil mi...
sen bilmezsin değil mi, anlatacak hiç kimse olmamasını?
ben bildim, öğrendim sayende.
dünyaya gelmenin de bedeli olurmuş demek ki. sayende bunu da öğrendim.
şu saatte bana bunları yazdıran da sensin, o kapkara deftere kara kalemle yazan da.
ömrümü bitirmeme az kaldı evet ama senin yüzünden bu haldeyim ben.
her gece rahatsız ediyorsun, yaralarımı kanatıyorsun, gözlerime eziyet ediyorsun. bıkmıyorsun, usanmıyorsun.
azrail kapıyı çalınca da '' bak bu bu kadar yaşadı'' diyeceksin.
imza: hiç kimse için hiç kimse olan bir hiç...
devamını gör...
5154.
yoruldum dedikçe yokuş oldunuz, ama bu devran elbet dönecek..
devamını gör...
5155.
yakalannndımmm ahh yarraaağğlannndımm..
yakaladım seni seni
yakalandım beni beniii
yakaladım seni seni
yakalandım beni beniii
devamını gör...
5156.
gecenin rıhtımında sana bakıp dolunayı dizginler haldeyim.
puslu fırtınaların,gizli yağmurlarında beşeri çaresizliklerle baş başayım.
dileklerim,şakağıma dayadığım keşkelerimin korkusudur.
baktıkça dokusu bozulan denizlere karşı haykırışımdır geçmişim.
mevsimlerin silsilesinde içerim dünyanın zehr-i şerbetini de.
boynu bükük cümleler sarfeder göz bebeklerim.
köhne limanlardan alıp,harabe tersanelere çektiğim hatıralarımadır iç çekişlerim.
denizlerin vicdanına kalmış,gemiden inen, kayığa binen, mahzun bi' kaptanın hikayesinde gizliyim.
puslu fırtınaların,gizli yağmurlarında beşeri çaresizliklerle baş başayım.
dileklerim,şakağıma dayadığım keşkelerimin korkusudur.
baktıkça dokusu bozulan denizlere karşı haykırışımdır geçmişim.
mevsimlerin silsilesinde içerim dünyanın zehr-i şerbetini de.
boynu bükük cümleler sarfeder göz bebeklerim.
köhne limanlardan alıp,harabe tersanelere çektiğim hatıralarımadır iç çekişlerim.
denizlerin vicdanına kalmış,gemiden inen, kayığa binen, mahzun bi' kaptanın hikayesinde gizliyim.
devamını gör...
5157.
koyu yazılmış bir mısra gibiydi hayat.
ne tam okunabiliyordu, ne de görmezden gelinebiliyordu..altı çizilmiş bir yalnızlık gibi duruyordu satır aralarında..
kimse tam olarak ne dediğini bilmiyordu bu hayatın..ama herkes bir şey hissetmişti geçerken içinden.
bir burukluk.
bir eksiklik.
bir “keşke başka türlü yazılsaydı” sızısı.
zaman öyle bir anlatmıştı ki kafamıza vurarak,
hayat öyle silik silik yaşanacak bir şey değildi...
koyu yazılmalıydı..
hissedilmeli, vurmalı, bazen can yakmalıydı.
çünkü hafif yaşanan şeyler çabuk unutuluyordu.
ama o koyu yazılmış mısralar
öyle bir kalıyordu ki insanın içinde,
yıllar geçse bile silinmiyordu...
ne tam okunabiliyordu, ne de görmezden gelinebiliyordu..altı çizilmiş bir yalnızlık gibi duruyordu satır aralarında..
kimse tam olarak ne dediğini bilmiyordu bu hayatın..ama herkes bir şey hissetmişti geçerken içinden.
bir burukluk.
bir eksiklik.
bir “keşke başka türlü yazılsaydı” sızısı.
zaman öyle bir anlatmıştı ki kafamıza vurarak,
hayat öyle silik silik yaşanacak bir şey değildi...
koyu yazılmalıydı..
hissedilmeli, vurmalı, bazen can yakmalıydı.
çünkü hafif yaşanan şeyler çabuk unutuluyordu.
ama o koyu yazılmış mısralar
öyle bir kalıyordu ki insanın içinde,
yıllar geçse bile silinmiyordu...
devamını gör...
5158.
bugün kötü bir şey yazmayacağım...
kısa sürede inanılmaz güzel ilişkiler kurdum. kısa bir süre de kazandığım kalplerin mutluluğuna şahit oldum bu akşam.beni gördüklerinde gözlerinin içi gülen mükemmel insanlar...bunu o kadar geçiriyorlar kii bana. ben bunu o kadar hissediyorum ki içtenlikle.
göz gülümser mi? gülümsüyor işte...
şimdi gidip onu çok sevdiğimi söylicem.
çünkü gerçekten çok seviyorum...
diğeri hemcinsim değil, bunu ona söyleyemem ama o zaten bunun farkında...
teşekkür ederim iyi ki varsınız...
kısa sürede inanılmaz güzel ilişkiler kurdum. kısa bir süre de kazandığım kalplerin mutluluğuna şahit oldum bu akşam.beni gördüklerinde gözlerinin içi gülen mükemmel insanlar...bunu o kadar geçiriyorlar kii bana. ben bunu o kadar hissediyorum ki içtenlikle.
göz gülümser mi? gülümsüyor işte...
şimdi gidip onu çok sevdiğimi söylicem.
çünkü gerçekten çok seviyorum...
diğeri hemcinsim değil, bunu ona söyleyemem ama o zaten bunun farkında...
teşekkür ederim iyi ki varsınız...
devamını gör...
5159.
sevginin yetersiz kaldığı çağlarda büyüdüm ben. bildiğim tüm doğruların birer birer foyası çıktı ortaya. korktuğum ne varsa ona dönüştüm gün geçtikçe. mezarlığıma getirilen çiçeklere ah ettim içimden. sığınılan bahanelerin celladı oldum. sonunda kendi kalbimi söktüm. boynu bükülen bütün çiçeklerimin kökünü ben kazıdım tırnaklarımla. şimdi ise bir rakı masasında teslim ettim ruhumu ve bedenimi. akıl almaz bir çekilmenin kurbanı olmaya mecburum. aynı gün hem tanrı oldum hem kul. bıraktım kendimi anasonun baş döndürücü kokusuyla. artık özgür bir tutsağım.
devamını gör...
5160.
yine bu başlığa düştüm, biri beni engellesin şu başlıktan.
şimdi bir şeyler anlatsam fazla detay vereceğim özel hayatım hakkında, anlatmasam içim içimi yiyecek.
masadan günlüğümü almaya da üşeniyorum açıkçası.
gerçi yazsam da iyi gelmiyor artık. daha da yük oluyor sanki. kelime dağarcığım bile yetmiyor çoğu zaman.
maden suyum ile bakışıyoruz yazıya odaklanmadığım süreçlerde.
beypazarı'nı da hiç sevmem ama maden suyunu beypazarı'ndan tercih etmeyenleri tenha köşelerde vurdukları için başka bir seçeneğim yoktu.
o da beni sevmiyor, ben de onu sevmiyorum ama katlanıyoruz işte.
beypazarı olduğu bile belli değil garibanın.
üzerindeki ambalaj kağıdını sökerek onu kendisinden uzaklaştırdım çünkü.
en az benim kadar her şeyden uzaklaşmış ve çöpe atılmayı bekleyen durumda bekliyor enayi.
renginde bile meymenet yok, türbe yeşili mi kaldı.
öyle işte. kendimi üzdüğüm yetmediği için bir de gidip beypazarı şişesini üzeceğim.
çok gözüme batıyor şu sıralar.
şimdi bir şeyler anlatsam fazla detay vereceğim özel hayatım hakkında, anlatmasam içim içimi yiyecek.
masadan günlüğümü almaya da üşeniyorum açıkçası.
gerçi yazsam da iyi gelmiyor artık. daha da yük oluyor sanki. kelime dağarcığım bile yetmiyor çoğu zaman.
maden suyum ile bakışıyoruz yazıya odaklanmadığım süreçlerde.
beypazarı'nı da hiç sevmem ama maden suyunu beypazarı'ndan tercih etmeyenleri tenha köşelerde vurdukları için başka bir seçeneğim yoktu.
o da beni sevmiyor, ben de onu sevmiyorum ama katlanıyoruz işte.
beypazarı olduğu bile belli değil garibanın.
üzerindeki ambalaj kağıdını sökerek onu kendisinden uzaklaştırdım çünkü.
en az benim kadar her şeyden uzaklaşmış ve çöpe atılmayı bekleyen durumda bekliyor enayi.
renginde bile meymenet yok, türbe yeşili mi kaldı.
öyle işte. kendimi üzdüğüm yetmediği için bir de gidip beypazarı şişesini üzeceğim.
çok gözüme batıyor şu sıralar.
devamını gör...
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
108
109
110
111
112
113
114
115
116
117
118
119
120
121
122
123
124
125
126
127
128
129
130
131
132
133
134
135
136
137
138
139
140
141
142
143
144
145
146
147
148
149
150
151
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
163
164
165
166
167
168
169
170
171
172
173
174
175
176
177
178
179
180
181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
192
193
194
195
196
197
198
199
200
201
202
203
204
205
206
207
208
209
210
211
212
213
214
215
216
217
218
219
220
221
222
223
224
225
226
227
228
229
230
231
232
233
234
235
236
237
238
239
240
241
242
243
244
245
246
247
248
249
250
251
252
253
254
255
256
257
258
259
260
261
262
263
264
265
266
267
268
"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar
karalama
2
