5141.
babalar, anneler, sevgililer, onlar, bunlar, şunlar günleri... bu "özel" günleri hiç sevmedim, sevemedim. birine olan sevgimizi göstermek için illa bir günün olması çok saçma ama bu "özel" günler olmasa çoğu kimse sevgisini göstermeyecek, gösteremeyecek.

velhasıl; sevdiklerinize sevginizi her gün söyleyin, gösterin ama bu özel günlerde insanların gözüne sokmamaya da özen gösterin. kaybı taze olanlar, kaybını hala sindirememiş olanlar var. ve bu kutlama gösterileri o insanların canını çok fazla yakıyor. benim de eski bir halimin canını çok yakıyordu, oradan biliyorum.
devamını gör...
5142.
terapistim; “şimdi yanında kim olsa bu durumla daha kolay baş edebilirdin?”
ben; “yoda. master yoda”

bilgeliğe zaafım olduğu kesin. her zaman güçtür, güçlü kılar. yaşam benim için öğretilerle dolu bir okul.
neyse kafa açmadan uzuyorum.
devamını gör...
5143.
17 yaşımdan bu yana içimi titreten, göğüs kafesimden mideme doğru ince bir sızı halinde yayılıp kollarımı ve bacaklarımı uyuşturan o duygunun adını buldum bugün. mutsuzluk. o yıllarda bu duygunun üzeri tıpkı tütünün sigara kâğıdına sarılması gibi narin ama güçlü olan bir başka hisle kaplıydı: umut. öyle olacak ki rüzgar esse hışır, hışır, hışır o kuvvetli sesi çıkartan kâğıdın tükürükle ıslandığında nasıl şeffaflaştığını ve biraz zorladığınız takdirde hemen parçalandığını tarif edebilirim. umut oburdu o yıllarda; onu beslemek adına pek çok yalanı büyütürdü zihnim; zaman zaman da bir kurtarıcı arardı. bu kurtarıcı bazen bir dost maskesiyle beliriverirdi yanı başımda bazense bir sevgili. hepsi birer birer terk etti beni. ilk giden maskeler oldu, pek de acıklı bir son değildi bu benim için. sonra bir baktım umudumu da kaybetmişim ama bu gazeteye “hükümsüzdür” ilanı verebileceğim gibi bir şey değil.
devamını gör...
5144.
bir daha cesaret edemem.
devamını gör...
5145.
bir varmış bir yokmuş, tanrının kulu çokmuş, çok yemesi yok demesi pek günahmış. evvel zaman içinde kalbur zaman içinde yaşamanın zor olduğu günler gelmiş çatmış. bunu gören neylesin, ah edip ağlasın vah edip karalar bağlasın, sonunda kalemi alıp yazmaya başlasın...başladım bir masal yazmaya masalın adı :
1 cüce ve 7 pamuk prenses
7 pamuk prenses varmış
biri huysuz
biri utangaç
biri şapşal
biri orospu
biri neşeli
biri sanatçı (g.ben ergen)
biri de eczaneciymiş..( çorlu b.evler ecznesi)
vee 1tane de cüce varmış.
cüce fırlama piçin tekiymiş.
cüceymiş ama çükününn boyu cüce değil deveymiş.
uzun boylu bir insanın çük boyundan daha uzunmuş cücenin çükü.
allahın işi işte cücenin çükünü normal insana,normal insanın çükünü cüceye takmış. normal insan dediğim şahsiyet zamanında çükü küçük diye bir türlü evlenemiyormuş, en sonunda gitmiş köyünden annesinin ona bulduğu bir kız ile evlenmiş. ilk zamanlar mutlu olsalarda daha sonra kız adamın cüce çükünü beğenmemeye,adamın küçük çükünden haz almamaya başlamış ve gitmiş başka biri ile birlikte olmuş,tabi adam bunları sevişirken yakalamış falan olaylar olmuş bitmis ve kısaca ilk celsede boşanmışlar.. köylü kız boşandıktan sonra orospu olmuş diye söylentiler var..
neyse masalı fazla uzatmayayım.
masalın sonunda cüce bizim 7 pamuk prenses ile 7 gün yaşamış.
7 pamuk prenses ile 7 gün boyunca tek tek ilişkiye girmiş ve 7.günün sonunda grup sex yapmış,
grup sex yaparken cüce yüzünden prensesler birbirine girmiş ve bazı tartışmalar,olaylar falan olmuş sonuç olarak 7 pamuk prenses dağılmış.
7 pamuk prenses 7 bölgeye dagılmış
karadeniz,ege,akdeniz,ic anadolu falan..
sonra cüce gidip hepsini kendi bölgelerinde bi daha düzmüş.
cüce 7 günde 7 bölgede 7 prensese yedirmiş devesini ve hikaye burada bitmiş
devamını gör...
5146.
çok yoruldum ya.
öyle böyle yorulmadım.

zihnen yetmedi fizikseli de çökerttim.

helal bana be.
devamını gör...
5147.
pimi çekilmiş el bombası gibiyim birine çok kötü patlıcam ama hadi hayırlısı
devamını gör...
5148.
bir peri masalının içine nasıl rus savaş tankı sokmayı başardım bilmiyorum ama... takıl kafana göre işte.

a not-so-fair fairy tale (now with extra realistic and zero fairy tale bullshit)

once upon a goddamn time... no, not in some sparkling kingdom from your grandmother’s bedtime stories, but in a realm built entirely out of unresolved trauma, emotional constipation, and passive aggressive brunch conversations... there lived a princess. was she everything a princess ‘should’ be? um. probably not. don’t be ridiculous. ı told you this wasn’t that kind of story. not in a palace of gold and glitter. nah. this kingdom was forged in the fires of fuck-this-shit and decorated with red flags she didn’t ignore... she used them as curtains. frankly, she doesn’t care. deal with it.

naturally, this catastrophe required a villain. or... something like it?maybe not a proper villain, per se. honestly, ı dunno. that's a strange thing. kinda. sorta. probably. who even cares anymore? you figure it out. ı’m just here to narrate the mess. ın the region colloquially referred to as 'why does everything feel like bloody hell', the locals have a name for it: trauma. although, if you asked it directly... ıt prefers something stupid like “rocket-booted dizzying beaver.” ıt’s apparently a middle name, or so it claims. don’t ask me. ı don’t make the rules. still, who gives a toss what the villain wants to be called? we’re calling it trauma. end of discussion.

oh right, the princess. that’s what we were rambling on about. sorry. she was just another lunatic, to be honest.

erm... her trauma didn’t ride in on a dark horse. please. ıt screeched up in a rusted-out convertible blasting 2008 pop sad bangers at a volume that made your soul leak. (specifically, it was one of those cheap plastic ones you get in a box of frosties.) smelled like regret, poor decisions and last week’s tears. and of course, it didn’t arrive at 3:00 am like a polite emotional breakdown. no. ıt kicked in the castle gates at 3:06, just to be a dick about it.

“hey gorgeous, thought ı’d unscrew a few more bolts in that pretty little head of yours. congratulations... you've been personally selected for today's emotional rollercoaster! featuring classic family dysfunction, regret you can taste, and everyone's favorite, 'why the hell is this happening to me?'"

did she cry? did she crumble? hell no. did she get depressed? pfft. she didn’t even blink. she didn’t scream. she didn’t call the guards. she lit a cig with last year’s therapy receipts, strapped on a flamethrower, and snarled:

“wrong castle, douchebag. this time, ı’m the fucking dragon. say hello to my rage... and flame... and... whatever.”

well, ı wasn’t expecting that either, to be honest. she didn’t lose her mind. she threw it into a cauldron, stirred it with ancient spite, and cast a spell that said:

"ıf ı’m going down, everything burns with me. and if hell’s where ı land... then buckle up, because ı’m bringing the whole damn story as fuel."

alright, so it wasn’t exactly this cool in real life. ıt was more like-

princess: "how dare you! finish that sentence, and ı’ll decorate the walls with your teeth."

...right. cool cool cool. noted. uh, maybe we could just... ease the knife off my neck first? thanks... ı guess? god. shall we get back to the story? um... in fact, it was much cooler! and stickier. probably because of the melted m&ms. don’t ask. also, the fairy godmother tried to intervene... but surprise bitch. or bippity boppity boo! (not gonna lie... ı’ve been waiting for the moment ı could finally say this. my whole damn life!) the princess had already macgyvered that sparkly wand into a goddamn taser and turned the pumpkin carriage into a fucking tank. yeah, t-90m. try again, sparkle grandma... (by the way, she turned out to be a divorce lawyer named maureen.) she didn’t ride off into the sunset. she set the sunset on fire and made a crown out of the glass slipper she smashed with her combat boots. and that's that. the more ı say it, the worse it sounds.


fairy godmother: “have you tried just… smiling more, my sweet pumpkin?"
princess: “have you tried shutting the fuck up?”

by the time prince charming showed up, swinging his sword and some... hero stuff around, she was sipping cheap wine from a cracked teacup labeled 'moron who rejects help', sitting on the ruins of her old self like it was a throne she didn’t ask for. also... she probably picked up that wine from some local walmart or straight from the gas tank of a yamaha- but hey, it’s still better than troll piss, right? you know how she is... a total snob.

princess: “you’re late, handsome,” she said without even glancing up. “ı already saved myself. twice. and killed the monster. spoiler... it sucked.”

prince charming: “but ı fought dragons for you!"

oh, yes! this is perfect! the prince returns! the heroine forgives! a kiss, perhaps? a final act of unity? finally...

princess: “adorable. ı'm the dragon now. bigger, badder, and uglier... want a rematch, captain took-his-sweet-time?"

no! nooo! what the hell you little- what’s the point, really? nice move, juliet’s evil twin. she strikes again! what a surprise. ıt’s like talking to a wall. ı think ı need a new story. okay, well...

prince charming: "you lunatic- just because my alarm went off late doesn’t mean you had to completely fuck up my entire storyline! go fuck yourself, ı don’t care what the hell happens to you anymore."

wow! alright... we might be having a little trouble in paradise. ıt’s not one-sided anymore, is it? yeah... the problem’s mutual now. erm... yeah, we probably shouldn't let the kids hear this bit. right, time to bring out the bleep machine! ı'm serious, guys.

prince charming: "you know what? you can piss off as well. ı’ve had it with this fucking story. prince charming, do this. prince charming, do that. has anyone ever tried climbing a bloody tower with just a strand of hair?! hair! jesus, ı really hope that was actual hair. how many chicks do ı have to kiss just to wake them up? one of them was fucking dead! dead! what the hell?! ıs that even legal?! that shit wasn’t in the contract! what exactly do you expect me to pay the rent with... a sodding pumpkin?"

pumpkin: "no... please?"

oh brilliant, another talking thing. one that really shouldn't be talking. as if any of you weren’t already chatty enough to talk a bison to death...

prince charming: "from the waist down, she was a damn fish. a tail and all. what the hell kind of nightmare is that supposed to be! ı should’ve gone fishing back home instead of dealing with this crap. another second of this fucking shit and ı’m gonna be sick."

princess: "have you ever tried living with seven dwarfs? ıt was everything ı ever dreamed of. absolute delight, really. the things we do for money... welcome to the club, dear. cheers!"

tell me about it. great... there’s another disappointment. stop pumping that guy full of confidence. you clueless hens are ruining the whole damn fairytale! and you... oh please, you kissed a few dead girls and now you're making a whole damn scene- okay, yeah, hearing that out loud, it does sound kinda messed up. but if we’re being fair, someone got warts from kissing a frog, and ı’m pretty sure one of them ended up with a nasty rash. ı mean... yeah, maybe we have a tiny hygiene problem. ı admit it... happy now? you make me feel like absolute moral shit. 'oh no! turns out filling the wolf’s belly with rocks is kinda brutal!’ gee, you think? morning, jackass. ıt’s a damn fairytale. of course it’s full of twisted morals, gore, and nightmare fuel. honestly, what child wouldn’t fantasize about shoving a witch into a hot oven? that was irony, in case it wasn't painfully obvious. ı mean, really... what kind of parent says that to a kid? unless... ı don’t know, maybe after a kidnapping?

anyway... prince 'too good for this cruel world' thank you ever so much for shattering my dreams of becoming a writer. really appreciate it. ı do hope you enjoy starring in your next tale... which just so happens to involve liberating a necklace from a golem’s rather... awkward anatomy.

prince charming: "ı swear, if ı hear one more bloody sentence ******* ******** **********"

sorry, my british friend, but you had this coming.

prince charming: "*********************"

wow, such charming language, karen... ı do hope you’re not kissing any princesses with that tongue. and maybe, just maybe, consider therapy for those tantrums of yours. just saying. ı hate every character in this story... even the fuckin' candles. especially the candles. (the candles, in the background: "uhh... why are we even involved in this? bro, why us?" okay okay, ı was joking! here’s what really happened: first, just a blank stare... then came the confused blinking. ı mean... they're candles. of course they didn’t get it. you catch my drift?)

fairy godmother: "sweetheart, why don’t you take a deep breath and calm yourself?"

for god’s sake, maureen... why don’t you just leave already? seriously. ı don’t even pay you for this.

fairy godmother: "um... this is getting kind of hurtful now."

yeah, yeah, you’ll get used to it eventually. you're not special we've all been there. well then... assuming there’s still one family member left who hasn’t been verbally assaulted, let’s get on with the story. now there are no towers left to climb. no curses to break. no thrones worth sitting on. only her, the flames, and a silence so loud it feels like peace. perhaps with some romance, too-

princess: “seriously, what nonsense are you spouting right now? you're not making any sense whatsoever. ı’ve said there’s no romance here, and ı’m serious about that. nope. dude. absolutely not."

ah, the demon arrives! hell’s that way. don’t let the door hit you. you’ve butchered romance so hard... even valentine himself hanged himself. you know, ı considered censoring you too... but ı chickened out. (phew, ı nearly forgot! hey val, you good? bit of powder, mate... your rope burn’s showing. yeah! really... it looks awful. holy crap! did he just... put his neck back on? right. cool. yeah, that totally fixed everything, old man. keep it up!) now, where were we? um... and so she ruled-

princess: “jesus christ..."

what?! what now? ı’m trying to fucking finish this damn story, and if you say one more damn word, ı swear ı’ll lose my shit.

princess: "stop writing when you're 90% asleep and 10% hallucinating, sunshine. ı didn’t rule. ı reclaimed. there’s a difference. ruling sounds like responsibility.”

but… what about the ending?

princess: "ending? sounds like you’re describing your own. god help us if you’re in charge. go ahead, test me... say that again, and ı’ll flatten your face like flat-pack junk."

flat-pack junk... understood, ma'am. that’s... honestly, a little cruel. and weirdly hot, actually. um... and she lived… not happily, not ever after... but truthfully, cheerfully, and on her own goddamn terms. the end. or the beginning. or whatever. who cares? she doesn’t owe you an ending.

oh, and yes... she also, allegedly, joined a biker gang, burned down a village, assaulted several ogres, and tried to play bass in a band. ıt went... about as well as you'd expect. but that’s a tale for another pint. thank god she didn’t fancy a career in arms dealing...

and lo- three apples fell from the sky: one for the narrator, another for the narrator, and yes, the last one... also for the narrator. glorious. ı shall brew cider. cheers!

fin. probably. ı'm just kidding, honey. the fairy tale’s over. you can go now. seriously. shoo. go touch grass.

princess: "just so you know... your contract has expired. same goes for my tolerance. don't even think about adding another line to this mess. get the hell out, muppet!"

oh, got it... wait- what? you can’t just remove the narrator! ı am the storyteller! you ungrateful bastard! god, ı really can't stand her... ı'm not even joking. fine, you know what? ı'm done. screw it, i’m hitting the sack. good night. or don’t. ı don’t really care. and by the way, cinderella… go cry into a stepmother.

princess: "a stepmom joke? really? that’s your peak? oh... for fuck’s sake, shut up!”

deal. fair enough.

...

pumpkin: "ı’ve got a family... ı mean, ı love my kids. and my farm too, ı suppose. guys? can you hear me? help..."

trauma: "yeah, zip it, airhead. could be worse... plastic wheels, man. no one ever forced you to drive a toy car. anyway... wanna hear a bedtime story? ıt's about your family... and a little samhain ritual. no charge. limited time offer."


the end
devamını gör...
5149.
evladım karalama defteri.
devamını gör...
5150.
eskiden içimden bir şey geçince onu kesin birinin duyduğuna inanırdım. dilek dilerken eğer kendim için dilemediysem muhakkak gerçekleşeceğine inanırdım. mutlu olunca yansıtmazsam o mutluluğun benden sevdiklerime dağılacağına inanırdım. istediğim bir şeyi almazsam sevdiklerimin istediklerini alacağına inanırdım. ben hep vermeyi severdim, istemezdim bana gelsin güzellikler, iyi şeyler.

ben çok severdim sevdiklerim için yaşamayı. hep onlar için dilek dilerdim. önce onlar var diye yaşardım, bundan da çok mutlu olurdum. ben mutlu olanları görünce mutlu olurdum.

onlar unuttu gitti beni, sevdiklerim artık yanımda yok. kimse aramıyor sormuyor, kötü günlerimden hiçbirinin haberi olmadı.

onun için buraya yazıyorum ya. canları sağ olsun, onlar hep iyi olsun...
devamını gör...
5151.
yataktan enerjik kalkıp, kahvaltısını yapıp, işini gücünü halleden hâl. özleniyorsun.
devamını gör...
5152.
haklı olduğuna kesin olarak inanan birisiyle bir tartışmaya girmişseniz, bu çabanın ne kadar boş olduğunu biliyorsunuzdur: böyle biri kendi bakış açısından başka bir bakış açısını asla kabul etmeyecektir. böyle kişileri katı, esnek davranamayan, dar görüşlü, at gözlüğü takmış kişiler olarak tanımlarız.
devamını gör...
5153.
bir sabah uyandım evin komurlugune kedi girmiş, doğum yapmış. en üst kat ve kömürlük kapısı hep kapalıdır.
8 tane yavru. kediler büyüyüp sütten kesilene kadar anasından yavrularına kadar aç bitir olsun, peynir olsun, salam olsun besledim. karşıda boş bir dairenin bahçesine taşıdık bunları. yavrular ayaklaninca tabi. görseniz beni gördüklerinde ayaklarıma surunup bacaklarıma tırmanmaya çalışıyorlar. gözüm yaşardı bak. hatta emzirildikleri dönem annesi tarafından dışlanmış bir kedi buldum götürdüm yanlarına. dişi kedi onu da emzirdi. sapasaglikli büyüdüler. 9 yavru ve bir anne.
sonra ansızın mahalleye kuduz bir kedi dadandı. hepsini öldürmüş.
işte o günden beri albert camus'a hak veririm hayat absürt bir şeydir.
çok ciddiye almamak lazım. planlara gerek yok, hayatlarımızın anlamı da yoktur, sadece yaşarız ve zamanı geldiğinde ölürüz.
devamını gör...
5154.
• bir havuza iki dosyadan domates sosu dolmakta üçüncü bir dosya da dolan sosları boşaltmaktadır. buna göre hâkim patatese kaç yıl kızarma cezası verir.
• yemek kitabında “patlıcanı yol yol soyun” yazıyor ve “sonra asfalt dökün” diye devam ediyor.
• havuzda rihanna var dememiştim, piranha var demiştim. lafı dinlemeden neden cumburlop birol abi?
kaygan duvarlı büyük bir çukura hepsi dişi olmak üzere farklı türlerde 1000 tane yılan koysak ve bunlara yem vermesek ne olur? birbirlerini yemeğe başlarlar. yediklerinin bir bölümünü çıkarttıklarını varsayarak, bu yeme işlemi tek bir yılan kalıncaya kadar devam edecektir. tabi dev bir yılan olacaktır bu. boa yılanları böyle oluşmuştur sanırım
• düdüklü tencerelere düdük imalatı
köy yumurtasından köy değil civciv (minyatür tavuk) çıkması
• yarım kilo kıyma istediğim kasabın, "kıymayıp da ne yapayım" demesi. hoş bir hatun
içine minyatür gemi yapılmış şişenin ağzının açık bırakılarak karadeniz'e atılması ve karadeniz'de gemilerin mi battı sorusuna evet denilmesi
• üç tekerlekli bisikletin bile gavur icadı olması.
kızdığım şey köpeğin havlaması değil, gef gef... gef gef diye bağırması. bir kere havla tam havla. dokuz saat boyunca böyle havlanmaz ki. işte bu yüzden ısırdım onu gazeteci bey...

• doğa dostu kız, köy yolunun ortasındaki kaplumbağayı alıp yolun kenarına koyarken, kaplumbağanın gözle görülen ama duyulmayan feryadı: ben karşıya geçecektim, şimdi sil baştan...
devamını gör...
5155.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
telefonla konuşurken bir şeyler karaladım.
benim karalama defterim biraz küçük ..
devamını gör...
5156.
korkusu bizzat şahsıma ait olmayan yks günlüğü

21 haziran en kısa geceymiş... ne bitmez gece olduğunu bekleyenler bilir
çok çok fazla stresliyim kendim bu sınava girerken bu kadar korkmadım stres olmadım...
ona güvendiğim kadar korkuyorum da bir daha uzak düşeriz diye karnımda kramplar bekleyecem yine kilometreler arası.. bit artık bu uzun aylar, uzun geceler, korkular, mesafeler... rabbim hayırlısını gönlümüze hoş etsin dedik aylarca ne oluyorsa memnun ve mutluyuz dilerim olacak her şey bizi memnun ve mutlu kılar yine...
allah'ım nolur ona güç kuvvet ver:'' tüm korkum gönlümde fırtınalar estiren bir delinin macerasının zaferidir...
devamını gör...
5157.
nasıl da unutmuşum insanın nabzını hızlandıran şeyin duyguları olduğunu !
iki senedir epey uzaklaşmıştım böyle şeylerden...
yakın yahut uzak gelecek için, ciddi ilişkilere dair tek bir düşüncem bile olmamıştı.
önce geçmiş üzerine çok da uzun olmayan bir sohbet ve ardından gelecek üzerine düşünceler, -kendi düşüncelerim- "peki ya olursa, nasıl olur?" sorusunu soktu usuma usul usul.
oğuz atay'ın belirttiği gibi, mağaramda yaşamaya öyle bir alışmışım ki, sorma be !

ilk kafamı karıştıran şey, -ki ortada hiçbir şey olmamasına rağmen- kendimi bu gerçeklikten tamamen kopardığımda, gözlerim kapalıyken, zihnimde farklı şekillerde tezahür edişimdi.
"ulan!" dedim. saçmalıyorsun. hiç bu toplara girilir mi allah aşkına ! neler neler...

sevmek, sevilmek öyle güzel şeyler ki, bunu tekrar hatırlamak bile yüzüme bir kırmızılıktır kattı...
tüm bu rahatlıktan vazgeçip, her şeyiyle birine ait olma isteği geldi girdi aklıma. aklım karıştı!
ki bu benim için o kadar önemli bir şey ki.

ben böyle düşüncelere dalar dalar giderim işte ! bir de şarkı çalıyorsa arkadan, şimdi olduğu gibi...
söyleyen kadınsa daha da duygusal olurum ama. anlam yüklerim olur olmaz şeylere. sonra bir şarkı daha çalar, daha da duygusal olurum. yengeç burcunun özellikleri mi şimdi bunlar? asla inanmıyorum, fakat sanırım öyle.

aklımı, sıradan insanların takıldığı şeylerden zaten uzakta olmasına rağmen, oradan alıp, başka bir yere götürmeme sebep olman güzeldi. bu gece iyi ki yazmadın bana. anlam yüklerdim çünkü. onun yerine farklı şeylere anlam yükledim böylece.

benim şu kalbim, uslanmayacak, onu çok net anladım !
ama kendimi gereksiz yere güzel şeylerden uzaklaştırdığımı da anladım sayende. iyi ki yazdın, orası ayrı mesele.
hah, düşündüm de şimdi bir saniyeliğine, belki de sen hiçbir şey yapmadın... tuhafım değil mi olric? efsane tuhafım hem de.
devamını gör...
5158.
kendimden kaçıyorum, kendime sığınıyorum yine, yeniden, tekrar ve tekrar. göz pınarlarımdan “ah!”lar damlıyor. ellerim kayıyor tutunduğum umut dallarından. onu arıyorum yatağımın soğuk tarafında. kalbimde saklambaç oynayan çocuğun yerini o biliyor sadece. baş başa kaldığımız anlarda kapatmıyorum perdeleri. bizi bizden başka gören kimse yok nasıl olsa. başımı her zamanki gibi sol omzuna yaslıyorum. nefes alıp verişini, kalp atışlarını, konuşurken kulağıma gelen iç sesini dinliyorum. bir kedi gibi şımarık bir tavırla sırnaşıyorum. ne zaman yüzümü ona dönsem hep ciddi ciddi bir şeyler anlatıyor bana. çatılan kaşları, düzgün burnu, irileşmiş göz bebekleri, her zaman çatlak olan dudaklarını izliyorum. “beni dinle!” dercesine indiriyor bakışlarını bana. bu anı onlarca kez yaşamış olmanın ustalığıyla buluşturuyorum gözlerimizi. en sevdiğin kitabı yüz birinci defa okumak gibi bir şey bu. hala fark etmedi ona acıyla baktığımı. biraz geri çekildi, kahvesinden bir yudum aldı. biliyordum, bir şeyler söylememi bekliyordu. gülümsedim ona, anlam veremeyeceğini bile bile. bilmiyordu, birini dinlemek için konuşmayı unutuyordum ilk defa.

sigaramı yaktım, tüm sesler sustu. içimde kopan fırtınaların sesi içimin her köşesinde yankılanıyor. çaresizliğimin iniltileri bir fahişeninkinden daha şehvetli çıkıyor. hiçliğin ortasına attığım adımlarım korkuyla sarsılıyor. ne kadar dayanabilirim buna? cevap verin! kaç kara basacak bana, boğulacağım kaç çığlığımda daha? kollarım taşımıyor artık ruhumu, görün anne! baba! size ağlıyorum duysanıza! albümlerde sakladığınız sevgiyi alın, çalın başınıza. bu oynadığınız oyun “tanrıcılık” değil, yalnız bir ilahi komedya.
devamını gör...
5159.
ela gözlerin neden ağlamış
simsiyah saçların neden ağarmış
inan sevgilim senin eserin
hep senin için doldu gözlerim

bak benim gönlüm dertlerle dolu
sen kapattın bu sevgi yolunu
gün gelir geçer, seni de bulur
senin de benden ne farkın olur...

ah be. yazılanı yaşamak ne kadar ağır değil mi? hayal etmeye bile müsaade etmeyen bir defter. o defter ki, sahibi bile okuyamıyor, görünmüyor çünkü. yazı da karanlık, sayfalar da.
istiyorum ki öyle bir haykırayım ki o andan sonra canım çıksın.
yaşamak diyorum değil mi bu sefil günlere?

iyileşmemek için ant içmiş yaralar olmasa nasıl geceleri uykusuz kalabilirdim? uykusuz kaldığım geceleri dost edinmek istiyorum ama onlar da sırt çeviriyor. dokunulmayan, görülmeyen, istenmeyen olmaktan bıktım. neden diye de sormuyorum artık, ses yok, cevap yok.

hiçlik dünyasının içinde oradan oraya savruldum durdum. duyulmayan feryadım bile artık gizlendi kalbimin en derin mahzenlerine. prangalar esir almış beni, ne tarafa baksam görüyorum.
ruhum üşüyor, kelimeler bile dilime dolanıyor, çıkamıyor, geri çekiliyor o kuyuya.

yazdıklarım konuştuklarımı geçeli çok uzun zaman oldu...
devamını gör...
5160.
bugün de erkenccikten uyandım. mutluyum da. sanki şoktan çıkmış gibi.

kış kış

open.spotify.com/track/7dPt...
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim