5041.
insanların zihinlerindeki dünyalarını izliyorum. orada yiyip orada içiyorlar. orada yaşıyor orada ölüyorlar. kendilerine kurallar koyup bunlardan yine kendileri muzdarip oluyorlar. herkes çok yalnız. öyle değilmiş gibi davransalar da öyleler. kalabalık olunca, birbirleriyle konuşunca ya da birlikte zaman geçirince bir şeyler paylaştıklarını sanıyorlar. yanılıyorlar. ilişkilerini muhataplarının kişilikleri üzerine değil kendileri üzerlerine kuruyorlar. kendileriyle alıp veremiyor, yine başa sarıyorlar. böylece sürüp gidiyor.
devamını gör...
5042.
günü gelir yüzümüzde güller açar,kesişir yollarımız
ölüm ne zaman gelir bilinmez, dargın bakmasın bakışlarımız
içimizde yaşarız susmalarımızı, elbet bir gün duyulur yakarışlarımız
yüksek bir tepede,huzurlu bir ölüm bekler mi bizi de ?

derdi az,her mevsimi yaz olan anlar mı hallerimizi?
kimseler bilmez,sessiz türküler çağırır bizleri
heveslerimiz gaye-i hayaldir,insanı küstüren sivri dildir
alçak bir tepede,huzursuz bir ölüm bekler mi bizi de ?
devamını gör...
5043.
o'nunla iletişimimde aksaklıklar olunca defter dolardı küçükken. benden gittiği de yok yengeç tıkırdamaya devam ediyor. ama karalayamaz oldum.
neden olduğu üzerine de düşünücem.
devamını gör...
5044.
insan ömründe sayılamayacak kadar çok şey oldu bittiye geliyor. bakıyorsun kapıda, bakıyorsun kuyudasın, bakıyorsun ellerinde kanlar, bakıyorsun yüreğinde don var. sineye çektiklerin kaybolmuş gitmiş, bir söylediğin dağ on üç vermiş ellerine. hangi kül senin, hangi çöl evin? bilmiyorsun. bilme zaten, bildin mi bittin sayarlar. inat et! kapılara buğday başakları as, kuyulara asmalar dik.. ellerini toprağa sür ve yüreğini bir battaniye altında ısıt, sineye çektiklerini özgür bırak, dağların önünden çekil. külleri beyaza eviniyse ala bula bir renge boya.

aynalara iyi bak, kendini bilene söylenen dokunmaz.
devamını gör...
5045.
bir kaç saatlik teyzeyim sözlük, heyecandan ve mutluluktan uyuyamadım.
devamını gör...
5046.
bugün 29 yaşıma girdim.

20. yaş günümü çok anımsıyorum üniversitede arkadaşlarım kutlarken "20'li yaşların ilk doğumgünü. ilk kez mumun başına 2 konuldu." demiştim. bu da 20'lerin sonuncusuydu. vay be...
devamını gör...
5047.
az önce instada orayı burayı kurcalıyordum. önüme bi hesap düştü. baktım. fotoğraflar güzel. manzaralar güzel. yazılardan çok bir şey anlamadım çünkü sanırım hatun yurtdışında yaşıyor o sebeple hepsi ingizlice ama emejiler güzel. biraz aşağılara indim. arkadaş aşık. seviyor. seviliyor. elemana türkçe beş sözcük öğretmiş. aşkım, bebeğim, bitanem falan fistan. güzel. allah artırsın.
bu öylesine baktığım sayfa beni derde soktu. son zamanlarda çok sık geliyordu bu. kitaba, filme veriyordum kendimi. ama bugün o kadar yalnız ve sessiz geçti ki (koltuktan, battaniyenin altından çıkmadım ve kimseyle konuşmadım.) hepten darlandım.
ulan dedim. beni neden sevmediniz ulan? ben çok güzel seviyorum. severim yani. ben neden sevilmedim peki? şöyle öylesine, sıradan, içten, gerçek bir sevgiyi yaşamayacak kadar kötü müyüm ben?
ben sevilmeyi hak etmedim mi diye ağladım az önce.
sonra açtım kitap okudum yine napim. ben en iyi kitap okurum.
devamını gör...
5048.


bu şarkıyı biliyordum ama bugün hiç alakasız ilk defa listede çıktı. dinlerken, duyarken biraz daha kulak kesildim. tam o anda anladım işte…

bazen oluyor. olmayacak olan oluyor, olmaması gereken oluyor. oluyor ki olmaması gereken olmasın diye oluyor belki kim bilir.

beş sn içinde her şey değişiyor. bunu milyon kez deneyimledim. bugün milyon bir oldu.

olsun. daha ölmedik yaaa.
devamını gör...
5049.
mevsim sonbahar çalıyor arkada, bense pencerenin tam yanına oturdum. bakıyorum öylece gökyüzüne. elimde mis gibi bir bardak kahve, odada buram buram onun kokusu. bir virajda olduğumu bilmenin duygusallığı var üstümde.
neden bu kadar romantik bakarım her şeye? sıradan vedalar ve daha sıradan yeni başlangıçlar hep büyük etkiler yaratır duygu dünyamda. yine aynısı oldu bu sabah. hastane dönüşünde yürürken gördüm bir ilkokulu. rüzgar kısacık saçlarımı birbirine katıyordu, elimle tutması kısa olduğu için daha zordu. o anda okul bahçesindeki küçük çocukları gördüm. özellikle bir tanesi dikkatimi çekti, kalede duran bir çocuk. kilosu diğerlerine göre daha fazlaydı, tatlı şişman bacaklarıyla zıplarken arkadaşıyla konuşuyordu. orada gördüğüm şey bana çocukluğumu hatırlattı. aynada büyük bir kusur olarak gördüğüm şişman bedenim meğer ne tatlı duruyormuş! bir çocuk nasıl tatlı durmaz ki zaten?
çok mu kızdım acaba bazı şeylere bugüne kadar? bu kızgınlığım yanlış insanlara bel bağlamama mı sebep oldu? insanlar hep birer hayal kırıklığıydı benim için, doğru. ama en azından aile affedilmeye değmez miydi?
biliyor musun sevgili karalama defteri, sanırım bugün sonunda affettim. çok ani bir gündü ve aslında her şey olması gerektiği gibiydi.
devamını gör...
5050.
baktıkça gülerim diye bugünden bal gibi bir anı;
5 yaşındaki öğrencimle sohbet ediyorduk ve evde çay ve kahve içtiğini söyledi.
ben: hangisini daha çok seviyorsun peki?
görkem: seni…
çocuklara aşığım daha nasıl güldürüp mutlu edebilirdi ki bayılıcamm
devamını gör...
5051.
bazen kendimizi kandırdıklarımız nasıl da bir tokat olup parçalıyor suratımızı değil mi. öyle. bazen geçer sandıklarımızı aslında sandıklarımızda saklıyor oluşumuz özenle hazırlanmış gibi belirir zihnimizde.
devamını gör...
5052.
nereye dönersen dön, popon arkandadır.
devamını gör...
5053.
farklı yaşamlar sürerken ortak acı ve mutluluklarda denk düşeriz bazen.  sevişiriz,tartışırız.
üzüntü ve mutluluk kendi içinde istediğin zaman kullanabileceğin bir his değil oluşması gereken bir duygu durumdur.
birine gerekli , bir şeylere bağlıdır. gereklilik ve bağlılık , ihtiyaç ve yoksunluğa gebemidir? öyledir. gebedir. kürtaj şarttır bu gebeliklere ama iyice olgunlaşmıştır kıyamazsın kıymaya başkasından sana kalan üzüntü ve kalmayan mutluluğa.
kalmayan mutluluk mutsuzluk mudur? mutsuzluk üzüntü mü demektir?
ya üzüntü tohumu nasıl düşer içimize o kadar koruyucusuz göz göze bile gelmemişken, nasıl doğar, büyür ve gelişir bir anda ve nasıl çekeriz onu ve nasıl bitiririz? bittiğini anlamayız bile birde bir bakmışız yeniden mutluluk geliyor birinden. akıllanmayız biz, neyse şimdilik mutluyuz ya önemli olan bu.. sahi bu mu?
akıl beyinde midir? akıl akıldan üstündür derken üstteki akıl alttakine..... öyle olmasın bu sözün asıl manası. kesin öyle ama neyse.
devamını gör...
5054.
kafamda hafif hafif çalan bir darbuka vardı. öyle usul usul… sanki beyin hücrelerim kendi arasında abi bugün de depresyona girelim mi? diye oylama yapıyordu. derken… bir anda!

bir geçiş yaptı… mezdeke!

ama öyle böyle değil. öyle bir geçiş ki, darbuka diyor: hazır mısın? şimdi seni içsel bir halayla darmaduman edeceğim. başladı dım tıs dım tıs, sanki sinir sistemim oryantal ayşe olmuş, belime şal bağlamış, serotonin ise istifa etmiş.

gözlerim doldu. ağlamaya başladım.

ama bu öyle ağlamak değil. bu, neden hayatımda gerçek bir mezdeke çalınca oynayamıyorum ağlaması. bu, neden ruhsal çöplükte bile dj var gözyaşı damlaları. mezdeke coştukça, ben çöktüm. içimdeki dram, ritimle senkron oldu.

bir yandan iç sesim bağırıyor: oyna! bu senin anın!
öte yandan gerçek ben: benim tek oynadığım şey duygularım!

velhasıl, biri bana terapi değil, ses sistemi kapatsın. çünkü kafamdaki darbuka remix moduna geçtiyse… demek ki sinir krizi deluxe pakette geliyor!
devamını gör...
5055.
hiç kimsenin anlamadığı, anlayamayacakları da bir sessizliğin en gürültülü anında düşünüyorum. düşünmek de denmez aslında pek, vakit öldürüyorum diyelim. zaten vakit iki şekilde var oluyor; ya ölüyor ya da geçiyor. bu ikisi dışında başka bir varlık emaresi gösterdiğini hatırlayamıyorum. hatırlamak demişken, vakti de hatırlamıyorum. ne zaman yazmaya başladığımı hatırlamıyorum, ne zaman bitireceğimi bilmiyorum. neden yazıyorum ki o halde? kendi sorularımın cevaplarını bile bilemediğim bir dünyada başka herhangi bir şeyi bilmek ne işime yarayacak ki? oldu da yaradı diyelim, sonra? sonrası yok, varsa da bilmiyorum. bilmek demişken, insan neden bilmediği her şeyi bu kadar kutsal kılar ki? ben bilmiyorum. bilene de denk gelmedim. denk gelmek demişken ile başlayan bir cümle kuracaktım tam da fakat zamanlama hatası yapmışım, denk gelmedi. zaten hangi cümlenin nereye denk geldiği konusundaki hassasiyetleri de bir kenara bırakırsak, enteresan bir denk geliş olurdu. artık tanınırlığını yitirmiş bir şöhret gibi cümleler kuruyorum. her şeyi kaybettikten sonra gelen bilgelik hissiyatı. henüz hiçbir şey kaybetmiş değilim fakat yine de bu ukala tavırdan uzaklaşıp gerçeklikle tekrar yüzleşme zamanımın tam da ayda yılda bir gelen yazma isteğime denk geldiği saatlerdeyim. işten güçten nefes almak için yazı yazmak. herhangi bir şey için yazı yazmak. herhangi bir şey için bir şey yapmak. her şeyin tam olarak anlamsızlaştığı saatler. gereksiz bir hayat, gereksiz cümlelerle süsleniyor. zaten uzun zaman oldu, herhangi bir şey için bir şey yapmayalı. bıraktım demiyorum, hiç başlamadım.
bir fıçıya girip ömür boyu orada yaşama isteğinin ağır bastığı saatler.
devamını gör...
5056.
ne zaman camiye gidip dua etsem la bu kadarı da olmaz diyeceğim şekilde o dualar kabul oldu.

seneler oldu gitmeyeli.

ama gidip şöyle bir huzura çıksam çok büyük bir patlama ile ödül gelecek sanıyorum.

ey rabbim seni unuttum diye sanırım iki yakam bir araya gelmiyor, hayatım daha da kayıyor. ama ben unutmam. belki biraz ihmal ederim. sadece bu kadar büyütmeye gerek yoktu bence.
devamını gör...
5057.
var ya iç dünyam bu ara bayram yeri gibi yaa aşırı coşkun yani azcık yazma yeteneğim olsa cilt cilt roman çıkarırım.
ama hiçbir şey söylemek, kendimi ifade etmek herhangi bir şey bir kimse için çabalamak (yoga hariç) dahi istemiyorum. kimseye kendimi anlatasım yok. çok üşeniyorum sıkılıyorum.
sessiz, sakin bir şekilde dünyada ki her canlı cansızı keşfetmek ve bunun keyfinde sessizce akmak istiyorum.
mümkünse suda akmak ama böyle sırtüstü kulaklarım suda, sadece kalp atışımı duyacağım bir huzurda.
devamını gör...
5058.
bu gece kendimden geçmek istedim. ama bir baktım, ortada kendim falan yok. evdeyim, pijamalar üzerimde, çay soğumuş, wi-fi çekmiyor… ve ben yokum.

ayna karşısına geçtim, sen kimsin? dedim. ayna düşündü. hatta araya reklam girdi. en son beni misafire verilecek havlu sanıp yerine kaldırdılar. o derece yokum.

telefonumun yüz tanıma sistemi beni tanımadı. bu siz misiniz? dedi. galiba dedim. telefon cevap vermedi. whatsapp profil fotoğrafım boş… anlaşılan kendim gitmiş, mesaj bile bırakmamış.

kendimden geçmek istiyorum ama önce kendimi bulmam lazım. google’a yazdım: kendim nerede? karşıma yakınınızdaki yoga merkezleri çıktı kayseri ve yoga alakası. demek ki ben oraya gitmişim ama bedenim hala bulaşık makinesini boşaltıyor.

bir ara iç sesimi aradım. meşgule attı. not bıraktım: kendime ulaşamıyorum, bu gece kendimden geçecektik. geri dönmedi. en son sesli mesaj attım: bak bu işler böyle olmaz, bari bir konum at.

şu an yokluğumla baş başayım. hatta fena da değil. sessiz, huzurlu… ama kendimden geçmek için kendimi bulmam şart. yoksa kim geçecek?

yarın sabah kendimi arayıp azarlayacağım. beni yine yalnız bıraktın diyeceğim. ama önce, kendime ulaşabilirsem.
devamını gör...
5059.
bu aralar bir hissiyat var. olgunlaşmak, teslim olmak gibi değil de sahiplenmek gibi. eski kimlikten tam olarak sıyrılmasam da evriliyorum sanki. bir tür değişimi hissediyorum ama net ifade edemiyorum. sanki yeni halim benliğimde eski halimden daha çok yer kaplıyor gibi. doğallaşıyorum.
devamını gör...
5060.
"ben artık bambaşka bir yıldızdayım yerdeniz."
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim