4001.
o iş olmadı. nedenini sorma ben de bilmiyorum. hayır aslında biliyorum da şimdi sana anlatsam neden bildiğin halde dersin, ve ben de durup dururken uzun uzadıya anlatmak zorunda kalırım, zaten yeteri kadar sarhoşum üzerine ne içtiğimi anlayamam, hesaplarım tersine döner, hatta dönmez kıvrılır kalır bir yerimde, hiç hoş değil. onca emek var üzerimizde, 5 dakikada harcanmasın.
son bir söz;
küçümseyişine etkilenmiş makyajı yapıyorsun ya, yapma.
devamını gör...
4002.
şu bir haftadır hangi gündeyiz onu bile şaşırdım. hoş hepsi birbirinin aynısıydı ya neyse. hayatımda bukadar sıkıcı bi hafta geçirmedim. çok şey yapasım aynı zamanda yapmayasım var.
devamını gör...
4003.
3 yıl önce bir fabrikaya girmiştim. türkiye'nin en büyük markalarindan biri olur kendisi. iş kazası geçirmiştim. 1 yıl falan yuruyememistim. iş kazası davası hala sürmekte ve az önce uyaptan dava sürecine bir baktım.
öyle yalan ifadeler verilmiş ki.. mesela benim futbol oynadığımı söylemişler. sağlık ve spor geçmişimi araştırmasını avukatıma söyleyip davadan sonra yalan ifade olduğuna dair karşı dava da açacağım. zira beşiktaşlı olmak dışında futbolla hiçbir ilgim alakam da yok.
hakkımı helal etmiyorum ve inşallah o ifadeleri veren ik ve amirlerin çocuklarından çıkar ahım.
neyse ki kalıcı bir şey yok ama geride bırakacağım hesapta yok.
devamını gör...
4004.
"akşam üzeri çocuklar ezan okunmadan son bir tür oyun oynamak için apartmanların ortasındaki boşlukta ordan oraya koştururken sıra saklambaca gelmiş. ebe olan çocuk ortadaki ağacın gövdesine başını yaslayıp elleriyle gözlerini kapatmış. başlamış saymaya 1...2..3..4..5....
bildiği tüm sayıların bazılarının yerlerini değiştirerek bir tamam saydıkdan sonra gözlerini açmış ve etrafa ürkek gözlerle bakmış. tedirgin bir yalnızlıkla arabaların arkasını, apartman kapılarının içini, çöp teneklerinin arkasını kontrol etse de ona istediği avı gösterecek ne bir omuz, ne bir ayak ne bir ses ne bir kıpırtı bulamamış. mesai saatinin sonunda yorgun bacaklarını eve sürükleyen uzun ve dalgın amcaların yanından geçmesine izin vererek etrafı dolaşırken pencerelerden sokağa taşan sesleri duymuş, akşam ayazı kulaklarını ve saçlarını yalamiş belli belirsiz. tencerelerin kapakları kapanıyor, çekmecelerden kaşıklar çatallar çıkıyor, televizyonların gürültüsü hızla geçen arabaların kornalarina karışıyormuş. ne kadar beklerse beklesin ve saymayı bıraktığı ağaçtan ne kadar uzaklasirsa uzaklaşsın hiç bir arkadaşının ebelemek için gelmediğini farketmiş. herkes nerede diye sorarken ve akşam ezanını okuyan muezzinin sesi uzaklardan gelirken annesinin balkondan ona bakıp eliyle eve davet ettiğini görmüş. kafasini hafifçe yana çevirdiğinde başı arkadaşlarının çoktan eve ulaşmış bedenlerinin henüz kapanmamış perdelerin arkasından belirdigini görmüş. yakari'nin huzunlu müziği çizgi filmin başına davet ediyormuş tüm o küçük canlı gözleri. neden gittiler? neden haber vermediler? yoksa oyun bitmiş miydi? yoksa haberi mi olmamıştı? düşünüyor, bir kaç oyun öncesini düşünüyor. ne konuşulmuştu? neye karar verilmişti? yarın için hangi saatte çıkılacağı bile belirlenmeden kim nereye gitmişti?

oyun ona söylenmeden ve hiç beklemedigi anda sona ermiş. yorgun ve hayal kırıklığına uğramış bedenini eve doğru sürüklemiş. her oyunda biraz kenarda kalışını, hiç bir zaman gurubun vazgeçilmez üyesi olamayişıni, oyunlarda ara sıra duyduğu "o fasulyeden zaten sayılmaz" sözleri ile çok da kaale alınmadığını, yeni bir giysi yeni bir oyuncakla oyuna dahil olduğu zamanlarda kıskanç gözlerin inadına onu gormezden geldiği anların farkında olarak ama çocuksu bir inkar ile aklından savuşturmuş soruları.

sonbaharda ayazında dışarda oynamaktan bir türlü vazgeçmeyen mahallenin tüm çocukları gibi kuruyan ve pul pul dökülen elleri ile kapıyı çalmış. şimdi aidiyet duydugu yerde. yemek yemesi, ödevin başına oturması, yorgunluktan bitmiş vucudu ile son bir gayret göstererek küçük parmaklarının arasına sıkıştırdığı kalemi defterin beyaz sonsuzluğunda konuşturması lazım.

akşam oldu. oyun bitti. herkes evine, evi olmayan sıçan deliğine."

çocukluğumdan kalan mahallenin görüntülerine eşlik eden bu kısa hikayeyi annemin son bir yıldır yaşadığı yalnızlığa benzetiyorum. 3 kardeşini aynı gün kaybetmek, 40 gün sonra 52 yıllık hayat arkadaşıni toprağa vermek, kalan miras ile yaşadığı ipe sapa gelmez bir çok zorluk, yeğenlerinden yaşadığı ihanet... azalan ömrünün bitmesi için mi dua mı etsin, ölen yakınlarının huzur bulması için mi dua etsin, kalan zamanını cocuklarına biraz daha yardımcı olmak için, elinde kalan gücün son damlalarını seferber mi etsin, geçmişin muhasebesini yapıp alamadığı hakları için kadere veryansın mı etsin, bitmeyen çilesine lanet mi etsin, en çok korktuğu şey olan başkasına, evlatlarına muhtaç olmamak için bedenini doktordan doktora mı sürüklesin ?

artık görmeyen gözü yüzünden ne kuran'la ne örgüyle ne vitrinleri gezmekle ne yaşıtları ile bir araya gelmekle mutlu olmayan bu kadın ne yapsın?

cehaletin hırsın kiskanclığın boşboğazlığın içinde debelenip duran bir avuç akraba arasında ahlakını nasıl temiz tutmaya çalışsın? üzerine borç yazılan vasiyeti yerine getirmeye çalışırken işine burnunu sokan insanlara nasıl karşı çıksın?

hangisi daha zor anne? yaşlanmak mı yaşıtlarının olmadığı ve şimdiye kadar hiç olmadığı kadar hızlı değişen bu dünyada yalnızlık mı?
devamını gör...
4005.
bir günaydına bir kaç ülke sığar bazen.

leyla'nın gözleri yeşile çalarken eladan boğazda kendi başına ağır ağır giden gemiye baktık. yeni gün için bir işaret fişeği gibi doğuyordu güneş.

ne kadar güzel değil mi? cümlesi hep sana ait kalacak leyla. fenerde buluşacak seninle, her derin kederde ya da mutlulukta içimde bi yan.

aklının bi ucundayım, dünyanın bi ucundayken. bilmek güzel.

yinede tutunmak istersen bi duyguya bi ele ya da birine, buralardayım bil istedim
devamını gör...
4006.
yargılarım algılarımın önündeydi; bir sonrası, ileriki safhası.
ne onlar silebildi beni ne de ben yapabildim bunu.
gördüğüm manzara sonrası dağıttı her şeyi bir göl manzarası.
boş bir poşetle yürür oldum, havayla doldurdum onu.
zamanla ağırlaştı poşet çok daha başkalarıyla.
şimdi içinde ne var ne yok görmüyor, bilmiyorum.
belki ağırlaşan bir havayı taşıyorum yalnızca
kavurucu bir güneşin altında.
devamını gör...
4007.
selam sözlük, bu gün herzamankinden daha boşum
devamını gör...
4008.
son zamanlarda aklıma hep ölüm geliyor. saçma bir şekilde çıkmıyor aklımdan.

insanoğlu çok değişik bir varlık. kişisel gündemi gün içerisinde 32678 kere falan değişiyor. bir düşünceye saplantılı hala geldiğin zaman sıkıntı orada başlıyor zaten. kişinin kişisel gündeminin değişken olması iyi bir şey.

benim de gün içerisinde düşüncelerim hep değişiyor ama işin sonunda hep ölüm var. çıkmıyor aklımdan namussuz.

yaşadıklarımdan dolayı galiba bilinç altımda birçok olguyu hala yaşatıyorum. belki sevdiklerime karşı içimde bir özlem var. kısmet.
devamını gör...
4009. (tematik)
empati kuramıyorum , bu nedenle iletişim güçlükleri yaşıyorum .

çok tembelim, zor işleri sona bırakıyorum.

biriktiriyorum içindekileri,
fakat hayallerimdekiler için birşey yapamıyorum.

ek not:
yazdıklarınız arşiv veya kendiniz için ise bir şey demiyorum,
okunmak istiyorsanız yazdıklarınızı kontrol edin.

misal uzun yazmayın , insan okuyacak bunları.
veya tebessüm ettiren birşey olsun,
illa bilgi olmak zorunda değil,

birktirmeyin içinizdekileri,
her yere herşeyi dökmeyiniz ,
size yazık olur.
devamını gör...
4010.
çok değil 5 sene önce sağlığını yitirmiş, çalışamaz hale gelmiş ve terk edilmiş biriydim.
çok defa intiharın eşiğine geldim. parasızlık yüzünden basım belaya girdi.
ailemle bağlarım koptu. babam vefat etti sonra.
depremde kuzenlerimi kaybettim.

artık yolun sonu gelsin biran önce diye beklerken o sonsuz karanlığın içinden bir ışık beliriverdi.
önce bütün kırgınlıklarımın, birikmiş acılarımın olduğu şehri terk ettim. yeni bir hayata yelken açtım. sonra bir anda bir fırsat oldu ve tüm borçlarımı kapattım. artık borçsuz biriyim. bunun için bile ne kadar şükretsem az.

artık bir kasabada yaşıyorum, bahçemde meyve sebze yetiştiriyorum. denize girmek için sadece 5 dk yürüyorum.

demek ki dibin dibinde de olunsa umut ışığı bir yerlerden beliriveriyormuş.

umudunuzu asla ama asla kaybetmeyiniz...
devamını gör...
4011.
iyi değilim iyi hissetmiyorum. iyi hissetirebilecek, beni silkeleyip kendime getirecek birine de sahip değilim. içimde inanılmaz bir boşluk var. hiçbir işe yaramaz, hayatta yolunu çizememiş, ne beklediğini bile bilmeyen biri gibiyim bu ara. nefes alırken aldığım nefes doyurmuyor beni, ciğerlerimde bile yarım kalmışlık hissi hakim. bir taraftan gözyaşlarım akarken acaba ne yapmalıyım diye düşünüyorum ne yapıp kurtulmalıyım bu ruh halinden. kendimi ilk defa bu kadar aciz, bu kadar yalnız, özgüvensiz hissediyorum. neden her şey zor, neden herkes yoldaki taş olmak zorunda.
devamını gör...
4012.
şu anda bir dal sigaram kaldı. yaksam sıkıntı, yakmasam sıkıntı. şimdi iki saat petrole gitmem gerekiyor. petrole gidersem kebapçıya da gitmem gerekir. aç değilim ama bi yer var çok güzel ciğer kebabı yapıyor, gel de yeme şimdi. anammm delirecemm haaa. lan bu getir niye sigara işine girmedi yav.
devamını gör...
4013.
insan neden saygı duymaz fikirlere? neden şahıslara takılıp kalır? neden üslubunu bozar? neden etrafındaki insanları uzaklaştırmak için elinden geleni yapar? neden sabrını sınar insanın? hiç mi sevilmemiş, hiç mi saygı duyulmamıştır zatına? hiç mi umursanmamıştır hiç mi değer verilmemiştir ona? insanı, o karmakarışık zihni anlamaya çalışmak...
ve anlayamamak... o kadar yoruyor ki. boşver dediğim anda sıfırlanacak her şey ama sıfırlansın istemiyorum. bu kadar mı nefret ediyor insan kendisinden birinin onu önemsemesini bile istemeyecek kadar..?
devamını gör...
4014.
okumuşla kokuşmuş:

hayata karşı genel bir memnuniyetsizliği vardı. yaşamdan aldığı tat minimuma inmişti. oysa eskiden böyle değildi. etrafa neşeler saçan, yüzünden gülücükler eksilmeyen çocuk gitmiş, yerine her şeye burun kıvıran nemrut surat bir adam gelmişti.

ona göre bunun sebebi, büyüdükçe farkındalığının artmasıydı. keşke cahil kalsaydı. cehalet mutluluktu. zaten bu ülkede kendine hak ettiği değerin verildiğini düşünmüyordu. yurt dışına çıkmalıydı. orada herkes sokakta birbirine selam veriyordu. buradaki gibi kokuşmuş siyaset konuşmuyorlardı gençler aralarında. adamlar, bu işleri aşmıştı. orada işsiz kalmak imkansızdı, sen iş bulamasan bile onlar sana zorla bir iş buluyordu. üstelik etin kilosu 10 avroydu. burada 10 liraya sakız bile alınmıyordu. "yok abi biz boşa okuduk, bu ülkede okumak aptallık." diye hayıflanıp duruyordu.

2 senedir mubi'ye üyeydi ama son 3 ayda yalnızca bir film izlediğini fark etti. yine de eli bir türlü üyeliğini iptal etmeye gitmiyordu. mubi üyeliği onun için entelektüel dünyaya açılan kapıydı. sık sık sosyal medyada önüne çıkan sokak röportajlarını arkadaşlarıyla paylaşır, bu milletin tam bir aptal olduğuyla ilgili tespitlerini iletirdi. "aslında hata bizde, bu kadar enayinin içinde parayı bulamadık." şeklinde dövünüp dururdu, bilhassa sigara parasının zor çıktığı günlerde.

üniversiteyi bitirdikten sonra hiç manita yapmamıştı. sebebini türk kadınlarının, lüks araba ve para düşkünlüğüne bağlardı. param için bana bakacaklarına hiç bakmasınlar diye düşünürdü. zaten bunların götünü çok kaldırmışlardı. onun derinliğine erişebilecek bir kadınla henüz karşılaşmamıştı. gerçi telefondan başını kaldırıp etrafa baktığı da yoktu ya...

kendini bildi bileli depresyondaydı. psikolojik sorunları olduğunun farkındaydı. farkındaydı çünkü çok okumuştu. youtube'de izlediği tedx konuşmaları, ilber ortaylı ve celal şengör videoları onu bambaşka bir noktaya taşımıştı. bu kokuşmuş düzende okumuşluk başa belaydı abisi.
devamını gör...
4015.
demin marketten 1 buçuk kilo dondurma almış eve geliyorken yolda arabalar falan geçiyor. "şu da geçsin yhaa sonra ben de yavaş yavaş geçerim hiyaa" derken arabanın duracağı tuttu resmen. hızlı yürümek zorunda kaldım. adama çirkin bakışlar atarak geçtim sonra.
devamını gör...
4016.
denizde bir dalga hayal et. görebiliyorsun, boyunu ölçebiliyorsun, içinden geçen güneş ışığının kırılma şekline bakıyorsun ve oradabir dalga olduğunu açıkça görebiliyorsun. sonra kıyıya vuruyor ve yok oluyor. oysa su hala mevcut. dalga, suyun farklı bir varoluş şekli, kısa bir süreliğini de olsa.

ve o dalga her zaman denize geri dönüyor. başka dalgalara şekil ve devinim vermek için.
devamını gör...
4017.
benim en büyük nefretim kendimden nefret etmemi sağlayan insanlara
devamını gör...
4018.
ramiz teyzeler toplanmış yine.
devamını gör...
4019.
oğlumla benim çalıştığımız spor salonları farklı ben hafta sonları gitmiyorum tutturdu bugün benimle geleceksin diye çocukların en büyük hevesidir babaları ile rekabet edebilmek.18 yaşına kadar babalarını kral olarak gören gençler 18 yaşından sonra babalarından üstün olmaya çalışırlar tek amacı bugün benden üstün olduğunu gösterebilmekti.
bu tatlı rekabete katılmaya karar verdim bugün beraber gittik fakat işler onun umduğu gibi olmadı baktı olmuyor.
sen benim iki kat büyüklüğümdesin o yüzden iki katı ağırlıkla çalışacaksın dedi.
onu da kabul ettim. ikimizin de haşatı çıktı.
çocuğu olanlar veya ileride çocuk sahibi olduğunuzda çocuğunuzla birlikte çeşitli etkinliklere katılın inanın bu her ikinize de mutlu edecektir....
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
4020.
çocuk sahibi olmak istemiyorum abi.

gerçi erkek çocuğum olsaydı hoşuma gidebilirdi ama çocuğum dahi olsa asla bir yarışmada kaybedemem. yenilgi tarzım değil.

yenilememmmmm (alkollü ibo efektiyle) sısısısıs.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim