5001.
korkmuyorum artık gecelerden. ben de bırakacağım.

içerisinde daha belirginleştiğimi düşündüğüm alanlardan kaçtım her zaman.
meraklı küçük insan kalabalıklardan uzaklaşıp, varlığımı umursamayan büyük kalabalıklarda küçük birisi olmayı seçtim.

insanların dikkatini ve öfkesini çekmekten çok korktum. bu nedenle hayatım boyunca, her daim, her olayda pasif kaldım.

elalem, "hoşlandığın yazara bir şiir ve gül bırak" konusuna, kullanıcı ismi bile vererek şiirler bırakırken, ben, bir bankta sessizce oturup, geceye önemsiz bir şarkı bırakırdım. kimse görmezdi, kimse anlamazdı o şarkımdaki ironiyi.

çünkü onlar benim aksime; yeterince dikkat çekip sıkıldıkları, artık içinde olmaktan bıktıkları küçük ve huzurlu kalabalıkları terk edip, herkesin dikkat çekmek istediği daha görkemli kalabalıklarda en çok dikkat çeken olmak için, karakterlerinden sonsuz tavizler verebilenlerdi.

kişilikleri oturmamış, ham insanlardı onlar gözümde.

geceye transatlantik bile bırakırlardı bu uğurda. geceye bırakmak için, hayvanat bahçesinden kocaman bir zürafa bile çalarlardı. uzun vadede bir bütün olarak anlaşılmak gibi bir gayeleri yoktu. dar vakitlerde söylenen, derinliği olmayan övgü ya da yergiler yeterliydi bu insanlara.

bir gün 15 dakikalığına övülmek için, sahte bir karakter edinip çırpınıyorlardı. bir gün 15 dakikalığına insanları tahrik edip kızdırma hayali ile yaşıyorlardı.

bense, bir gün tamamen anlaşılmak umudu ile yaşamıştım hep.

ruh eşimin olduğunu, beni bulup anlayacağını düşünerek yaşamıştım.
insanların, başkalarının ilgi odağı olmak amacı ile, geceye ihtişamlı uçan ejderhalar, alevli meyveler, eski roma şövalyeleri, yurtdışı gezileri, louis vuitton çantalar bıraktığı sıradan bir gecede gelecekti düşlerimdeki ruh eşim.

ben o sıradan gecede, insanlardan korkumdan ötürü, görülmek istemediğim için, yine gidip en ilgi çekmeyen yerlerde saklanıp, en ilgi çekmeyen şeyleri çaktırmadan geceye bırakacaktım hep olduğu gibi. tam bu esnada beni bulup elimden tutacaktı rüyalarımdaki prensesim.

mesela tam yozgat kırsalında, bir eşşeğin üzerinde yapayalnız otururken, elimdeki 1 litrelik ayran şişesini geceye bırakacağım anda gelecekti.
"seni çok seviyorum, bırak o elindeki ayranı geceye, gel yanıma" diyecekti bana. kuru otların üstünde sevişecektik belki. vurduracaktı bana. hem de, taytlı taytlı.
ayranımızı el ele içecek, el ele verip şişeyi geceye bırakacaktık belki sonrasında.

(ah o çocuksu hayallerimiz, ah o olmamışlıklarımız. nasıl da güzeldir gerçek olduğunu düşünmesi bile)
-----
ömrümün çoğu pişmanlık ve keşkeler ile dolu.
"keşke çaktırmadan, 11 mayıs 2019'da, geceye en azından bir bardak su bırakıverseydim" gibi pişmanlıklarımdan roman olur.
hoş, onu da yazamam ya. korkarım yine eleştirilerden, dikkat çekmekten.

cesur olamadım. yeterince bırakamadım gecelere.

ben bir korkağım.

hoşlandığım bazı kadınlar oldu geçmişte. hepsi de, geceye bodrum marinalardan long island bırakanlar ile sevgili oldu, ben evimde ağladım. yine de gidip, bir bardak fanta ve 100 gram tuzlu fıstık bile bırakamadım geceye.

evet evet, aşağılık bir korkağım ben.

buna rağmen; hoşlandıkları kadınlara, sahildeki günbatımlarına, paris'te bir sonbahara şarkılar bırakan, test sürüşü yaptığı bmw'nin yol tutuşunu pek beğenmediği için yarısında çıkarak direksiyonu bırakan, tutunamayanları yarıda bırakan, bırakan da bırakan bu sözde burjuvaları aşağıladım düşüncelerimde. hor gördüm.

beni anlayacak kadının, sürekli geceye bıraklılan bu tükenmek bilmez şeyleri alan kadınlardan daha üstün bir varlık olacağı kibirimden kurtulamadım.

beni anlayacak ve sevecek kadın, geceye meteor yağmuru gibi bırakılan ve birbirine çarpan bunca bayağı şeyin içinde olamazdı, olmamalıydı.

ruh eşimi hayallerimde canlandırırken, "kalbimin anahtarını vereceğim kadın, semt pazarcılarının bağırmasını çağrıştıran bu ortamda, bu yorgun gecelere bırakılan tüm şiirlerden, tüm şarkılardan, güzel sözlerden çok uzakta, kendi halinde, yapayalnız ve gözleri kör edecek kadar parıldayan bir yıldız olmalı" derdim hep.

yanılmışım. meğer kimse kimseyi anlayamazmış bu hayatta. kimse de, kimsenin geceye bıraktığı şarkının ironisini göremezmiş. ancak masallarda öyle parlarmış yıldızlar. dönemezmiş dünyaya, bir kez giden interstellar.

yalanmış ruh eşleri, yalanmış geceye bırakılan besteler, caaanım kediler, köpekler, siyaj ojeli minnacık yozlaşmış ayaklar, cuk cuk emmelik tombul memeler, göbeğe kadar çekilip lastik izi yapan siyah ince çoraplar.

yakın zamanda yaşadığım bir olay, aklımı başıma getirdi. hem gururlandırır, hem acıtır beni hala. yükümden kurtulacağım anlatarak.

------

geçen hafta komşumuz mehveş ablanın ortanca kızı finyoş çiğdem, kendisini hamile bırakıp kaçan bitirim cengiz yüzünden doğum yaptığı gün, sosyalistleri alıp götürmüşler.

ben o an cuma namazımı kıldığım için, geç duydum tabi bunu. içimden "hassstir sosyalistler de gitmiş, ortalık karışır, bu defa üçüncü dünya savaşı çıkacak kesin, vay amk" dedim.

o gece herkes, sosyalistleri götürenlere bir tepki bırakırken, ben gittim, kimsenin o an ilgilenmediği kuantum fiziğine bir şiir bıraktım. o da yetmedi, sabaha karşı, sokağımızdaki telgrafın tellerine kuşlar bıraktım. yine kaçtım, yine korktum çünkü.

o gün son kaçışımmış meğer, bilemezdim.

sıra bana geldiğinde, artık benim için geceye herhangi bir şey bırakacak kimse kalmamış. herkesi götürmüşler meğerse o gün. sıra bana gelmiş, ben fark etmemişim. sosyalistler sonmuş meğer.

sesimi çıkarsaymışım, sosyalistler kalacakmış belki. ondan önce de komünistleri götürmüşlerdi, onda da susmuş, geceye bir pandomim bırakmıştım. bunu fark edince ben şok, ben cringe tabi. wtf oldum resmen, omg supaanallah diye çığlık attım.

fakat anlamıştım o an. hayatım boyunca yaptığım hatalarımın asıl nedenini keşfetmiştim o saniye. o da şuydu:

2004 yılında, ılık bir 13 nisan günü, geceye o ilk sarı öküzü bırakmayacaktım hiç diye fısıldadım kendime. sarı öküzü bıraktığım için herkesi alıp götürdüler diyerek kendimi suçladım.

son kez girdim geceye can havli ile…

aydınlanmıştım. gözüm açılmıştı. o ana kadar çektiğim tüm acıların intikamını alırcasına, tüm cesaretimle, geceye fotoğraf bırakılan yere kadar gittim bu kez. küçük küçük kaçamak şeyler bırakmayacaktım artık. gizlemeyecektim de kimliğimi. herkes gibi görkemli şeyler bırakacaktım geceye. gözlerimden alev fışkırıyordu öfkeden.

(maddi imkansızlıklarım nedeniyle fazla büyük eşyam yok. olanların hepsini bıraktım)

geçen salı noterde bir vekalet işi için çektirdiğim vesikalık fotoğrafımın yanına, gözleri kamaştıracak irilikteki diyarbakır karpuzumu koydum. sağında paslanmış regal çamaşır makinem, onun ardında dededen kalma traktörüm, yanında godzilla, akabinde duvardaki av tüfeği, 10 litrelik bidondaki kışlık biber salçam ve en sağda hulk.

gözümü bile kırpmadım. çektim fotoğrafı "gönder" dedim. fırlattım tüm benliğimi geceye doğru…

o kadar hafiflemiştim ki…ben perilere, yozgat hulk'a karışmıştı o an sanki.

herkesten gizlemeye çalıştığım, artık bedenime sirayet etmiş olan eski korkaklığımı belli etmemek için, buz pateni pistinde çırpınan acemi patencilere benzeyen yarım yamalak becerebildiğim kabadayı yürüyüşümle, dikkatli bakınca kolayca anlaşılabilecek, üzerimde iğreti duran maço tavırlarımla, bıraka bıraka, serpe serpe, söve saya, sike soka kayboldum gecenin içinde.

iyiler sonunda kazanacak demiştim size. inanmamıştınız.

((b: düş perisi ve yeşil dev)/slife5r)
devamını gör...
5002.
ayak başlıklarını yerli yersiz açanlara sinir oluyorum. her şeyin bir yeri, bir zamanı var kardeşim! sabah volkan konak'a "allah rahmet eylesin." der demez, bir de baktım ki yine bu ucube başlıklar palazlanmaya başlamış. valla, moderatör arkadaşlar kusura bakmayın, yapıştırdım şöyle okkalı bir küfürü kendisine. sonra dayanamadım, .... ile kapattım.

yaramazlıklarım boşuna değil, evet... ayak faşistliğinin hitler’i olma adayı doğrultusunda, emin adımlarla yürüyen bir normal sözlük yazarıyım. fakat bu amaçla yazdıklarımı bahane ederek, tabiri caizse, sorgulamayı esas aldığım başlıklarımın altına gelip, benim sahip olduğum bu fetişi alay konusu hâline getiren herkesten nefret ettiğimin altını bizzat çizmek isterim.

yaşım sizlerden çok ama çok küçük. abim, ablam olacak yaştaki insanlara küfrettirecek duruma beni düşürmeyin!
devamını gör...
5003.
artık kendi özel hayatımda yaşanan olumsuz şeyleri buraya yazarken bile zorlanıyorum.
buraya anlatamadığım yetmiyormuş gibi günlük hayatımda da birileriyle paylaşamıyorum.
içime attığım her şey ise bir süre sonra öfkeye dönüşüyor.
bütün öfkeyi kendimden çıkarttığım için ayrı olarak bir de kendime öfkeleniyorum.

kırgınlık duygusuna alışkınım, bir şekilde baş edebiliyorum ama öfke ile aramız iyi değil. ben öfkenin hep kırgınlık ve huzursuzluk ile gelmesine alışkınım çünkü, tek başına gelince ayrı bir güçlü oluyormuş.

bir de yıllardır sakin birisi olmak zorunda kalmanın öfkesi de var üzerimde, şu an tam bir öfke topuyum kısacası.

öfke topuyum ama hiçbir yeri de yakmıyorum kendimden başka. bir iki tabak çanak fırlatsam rahatlayacağım gibi ama sevgili annemi de öfke duygusuyla başbaşa bırakmak istemiyorum.
götüm yemez benim öyle somut öfke sorunlarına.

o yüzden somutlaştırarak kendimi iyice mahvedeceğim. bu gece ufak çaplı öfkem ile tüm kafama taktığım şeylerin içinden geçerek daha da kafaya takılması gereken sorunlar yaratacağım kendime.
sonra tüm düşüncelerimde kaybolup daha da öfkeleneceğim.

bekle beni hayin öfkem, seninle savaşmaya ve kaybedeceğimi bildiğim bir savaşta sana karşı koymaya geliyorum.
devamını gör...
5004.
son zamanlarda hayatımda birtakım radikal değişikler yaptım. istikrarlı olmak ve bu tavrımı sürdürmek için direniyorum. tutunacak bir dal olmasa da insan hayatını idame ettirebilmeli aslında ama inatla tutunacak bir dal arayıp kendimi içinden çıkılması zor durumlara sokuyorum. yurtsuz hissediyorum kendimi, köksüz. herkes gibi hayatın bana da sunduğu roller var ve hangi kostümün içinde iyi, hangi kaftan bana tam biçilmiş bilmiyorum.
perde açılalı çok olmuş, herkes ezberini yapmış oynuyor. bir ben geride kalmışım gibi hissediyorum, bazen ezberlediklerimden, şimdiye kadar oynadığım oyunun kendisinden ve içinde kaybolduğum gerçeklerden nefret ediyorum.
bilmiyorum en mutlu olanlar, yüzleşmeyi hep bir kenara bırakanlar mı? kavramlara anlam yüklemeye gerek yok, hepsi beynin sadistçe bir oyunu. hayat anlamsız ve kısa.
dün iyiydi, bugün kötü, yarın iyi hep bir devir daim.
kendi kaderini belirlerken insan neden en büyük kötülüğü ısrarla kendine yapar ki?
bundan asla emin değilim.
devamını gör...
5005.
evet sözlük bağ evindeyiz. günlerdir beklediğimiz yağmur yağıyor ki sesi sesimi bastırır derecede bir yağış bu çok şükür. gaz lambasını yaktım yatsı vaktinin girmesini bekliyorum, yorulmuşum ama tabiki namazı kılıp kitap okuyacak kadar enerjim var, gelirken kitap almayı unutmuşum anneminkine el koyuyorum ve beyaz zambaklar ülkesinde kitabını okuyoruz. dünle birlikte altıyüzotuz kilo bezelye toplandı ve ellibeş kasa çilek. bezelye bitmedi ve sanırım bu yağışla yarın devam edilemeyecek, olsun yağmur yağsın da gerisi pek de mühim değil. bu yağmurdan beklenti yani yaradandan, toprağın suya bir nebze doyması ve bitkideki mildiyönün az da olsa temizlenmesi. olacaktır güvenimiz tam.

ikiz doğum gerçekleşti bugün ama işten güçten biz daha kuzuları görmeden birini annesi tepelemiş, tek kuzu kaldı. o kuzunun da bu dünyada göreceği sadece yarım saatmiş, üzüldüm ama nasibinde ne varsa onu yaşar her canlı.

dün yeni öğrendiğim bir şeyi denedim, sonuç güzeldi bugün de deniyorum, bu yüzden az önce dişlerimi temizledim yeme içmeyi kestim. rüyaların hakikatli uyarıcı şekilde görülebilmesi için uyku vaktinden dört saat önceden yeme içmenin kesilmesi gerekir diye okudum dün erkenden yeme içmeyi kestim sabaha kadar gördüğüm tüm rüyalar son bir ayın film şeridi gibiydi ve net şekilde hatırlıyorum, inanılmaz. tabi psikolojik olarak kendimi buna inandırmış da olabilirim sonuçta her şey insanın zihninde, bilinçaltında ve onları yönetmeyi başarmışsa insan ne âla.

dün pullukla yerini hazırladığımız domatesleri ay takviminde dolu gün olduğundan sabah babam dikmiş, bu adam bu işlerin ustası umarım bir gün annemi üzmeden günü bitiren bir eş olmayı da başarır. ve bugün babannemin ölüm yıl dönümüydü, mekanı cennet olsun, sabah da yan köyden cenaze haberi geldi, babam işini gücünü bıraktı onlar anamın cenazesine gelmişlerdi gitmem lazım dedi. hatırlıyor musun sekiz yıl önceyi dedim, net olarak hatırladığını söyledi. bu işler tam olarak böyle.

eğer yağmur yağmasaydı yarın yağmurlama borularını tarlalara yerleştirecektim sulama yapılacaktı ama elhamdülillah gerek kalmadı. yarın bekçiliği ben devralır bizimkileri gezmeye gönderirsem perşembeye yurda gidebilirim, vizelere az kaldı ve ders çalışmak, ödevleri yapabilmek için o muhteşem bayram tatili var, mayıs programının doluluğunu ancak nisanı sıkı tutarak kolaylaştırabilirim, bir nebze.

şu an vakit girdi, ben gidiyorum ve sanırım ilk kez burada bir günümü anlattım tabiki anlatmadığım muhteşem detaylar var ama zaten öyle her şey anlatılmaz, nazara inanırız.
devamını gör...
5006.
depresifim kusacağım. kimseye denk gelmesin kaçınız.
ben küfür etmeyi bilmezdim, küfür edenlerden nefret ederdim. şimdi öfkemi dizginleyemiyorum ulu orta patlatabiliyorum geçen biri de fark etti sen böyle değildin dedi. işte ben bu duruma üzülüyorum aslında bıraksalar ağlayacağım hep böyle yapardım o duygusal kız gitti öfke kusan bir manyak oldu. mutsuzluk, nefret duygularımı iyileştiremedim. zaten sevgi pıtırcığı hiçbir zaman olamayan ben ayaklı bomba olma statüsüne nihayet kavuştum gibi. içim acıyor ya isyan edesim bile gelmiyor. bir olay da yok olmadı da benim hep böyle olduğum söylenir ebeveynler tarafından nasıl yani? sürekli saçma gelen hayat akışı, hayat akışım bok gibi olan her şey bunları her gün hiçbir şey olmamış gibi davranan bizler. neden bir yerde kusmayayım ki, hakkımda olduğunu düşünüyorum. ama hep bir köşeye sıkışıyorsun. bir şeylerin arasındayım ve çıkamıyorum gibi hissediyorum. yolumu bulamıyorum. bu şekilde devam edecek olması beni hırçınlaştırıyor. yok lan çözüm yok napim ben? motive olacağım şeyler beni hep yarı yolda bırakır. anlık motiveler ile kıt kanaat geçinmek zorunda kalmak. zorunda mıyım? bıktım ya.. değişen bir şey olamamasından, kendimden ve belki de kendime fazla yüklenmekten bıktım. bugün böyle ve lanet olsun yeryüzüne..
devamını gör...
5007.
ne carrie ne de natasha olmak istiyorum
mr biglerden sıkıldım ve bu sex and the cityden sıyrılmak istemiştim.
şimdi daha iyi görüyorum..
devamını gör...
5008.
geçenlerde, çok ama çok uzun zaman sonra rüyamda gördüm. her seferinde güzel gözleriyle uzaklara bakarken-gülümserken görürdüm onu. aynı rüyayı birkaç kere içindeymişçesine yaşadım, gözlerimi açmadan evvel mutluydum ama ardından sonsuz bir hüzne kapıldım. hiçbir zaman yaşama ihtimalimizin bile olmadığı o aşkı, yine sadece ona yakıştırmıştım. bunun için üzüldüm.
devamını gör...
5009.
karalama diyince aklıma kedilerim geldi ama sonra içerisi farklıymış, neyse mühim değil
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
5010.
merhabalar tekrardan biz çavdar ekmeği ve yazar birey kişisi, 7 ay olmuş bu başlığa tekrar yazmayalı neden 7 aydır yoktuk anlatsam sanki dinleyeceksin belki okumaya bile tenezzül etmeyeceksiniz.


upuzun olmayan kimse tarafından aranmayan bir ekmek taneciği ve yazar birey kişisi olaratekrar yazasımız geldi çavdar ekmeği git gel akıllı olduğu için arada yok olmayı çok seviyoruz. bir süre sonra tamamen yok olacağız küçük şahzademiz geleceği için çavdaristan cumhuriyetine.

karar verdik çavdar ekmeği kişisiyle artık hayatımıza artık baba kartal olarak devam edeceğiz bu arada orta üstü bir cüneyt arkın filmidir ama konumuzun bununla ne alakası var çözemedik

saçma rüyalar serimiz vol.5456892323 çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisi bu sefer kenya'da karyola imalatçısı olmuştuk hayır arkadaş kenya ne alaka bari konya olaydı. ama güzel para kazanıyorduk fakat 1 kenya şilini 0.29 tl'ye eşit olunca orada kazandığımızı burada harcayamadık.

tek haneli iq sahibi ofis canlıları ile mücadelemiz son sürat devam ediyor. çavdar ekmeği ve yazar birey kişisi olarak hem baba olmaya az kaldığı hem de acil bir durum olur diye ofisten çıkamadığımız için mücadelemizde çok zorlanıyoruz. sahada ne kadar rahat isek ofiste o kadar gerginiz. bir mail göndermeyi başaramayan tikican ergenus beyinliler ile uğraşmak mı?

çavdar ekmeği ve ben yazar birey kişisinin kafasında bu saate alakasız şekilde ozan- hello çalıyor hello hello hello hello how are you? ama bir kısımda hello yeni aşka hello yeni baştan diye söylenirken hanım yakalayıp kafamızda merdane parçalamasa bari hanım dedim bak dizimin bağı çözüldü.

zaman makinemiz bizi bu sefer bizi m.s 3554 senesine ışınladı ha şunu söyleyeyim bu devirde değişen birşey yok yine bu ülkede. hırsızlar arsızlar baş tacı....
devamını gör...
5011.
eskisi kadar rağbet görmeyen yikiklarin toplandığı başlık.
evet bir yıkık olarak karşınızdayım.
hayatımda ne rayinda gidiyor ki bugüne şaşırayım ama olsun paylaşmak istiyorum. amerika'da bağımlıların toplandığı o rehabilitasyon akşamları olur ya paylaşmak istiyorum derler gerçi bunları hep filmlerde gördük ama olsun belki okuyan sizler de yıkıklık seviyemi paylaştığım için beni alkışlarsınız.
akşam yurt dışından gelmiş bir kız arkadaşımla fener hamsikafa maçını izlemeye gittik. koyu fenerli kendisi. ilk yarı trabzon maçı 1-0 önde bitirince fenerin de bireysel oynamasını analiz ederek maçı trabzon'un kazanacağını varsaydım. tuvalete gidip gizlice kaçak bahisten kalan son paramı da trabzon'a bastım. 2,35 oran vermişler. yahudi damarım her zamanki gibi paraya koştu. fener talisca'yı oyuna sokunca gelen goller de bana girdi. para puff oldu. o sevinirken içim kan ağlıyordu.
bunu evine bırakmak için çıktık gidiyoruz. yolda çiçek satan esmer bir oğlan abi yenge de ister diye gül satmaya çalışıyor. gülü alacak param olmasa da sorun değildi. yengen değil o abicim desem de çocuk birden niye abi gay mısın sen deyip beni dumura uğrattı. s.. git de diyemedim kızın yanında. evet abim hobi olarak g... yiyorum deyip gülüp yola devam ettik.
bıraktım evine.
allahım inşallah kartta para vardır deyip rezil ve fakir bir şekilde toplu taşımaya bindim. kırmızı yanınca g.. gibi kaldım ve geri indim. bir arkadaşımı arayıp borç istedim ve yarım saat sonra geri bindim. tabi aracı beklerken sanki bu ay param kalmış gibi adidas'ın 5k'lık ayakkabısını trendyolda sepete ekledim. taksit ya kredi kartı işte. ama almadım.
velhasıl eve geldim. halamlar gelmiş memleketten. evlilik konusu açıldı. ee düğün ne zaman soruları falan. dedim daha var. eniştem nasıl birini istiyorsun bakalım varsa münasip aday haber edelim deyince ben de geyiğe bağladım. beyaz olsun, balık etli olsun, siyah saçlı olsun vs saydım sanki manavdan karpuz alıyoruz. sonra işte konu benim eski manitaya geldi. halam elimi tutup valla oğlum istiyorsan konuşalım o kızla getirelim sana. lan keşke gelse geleceğini bilsem dünyayı yakicam da yok işte. yok hala dedim geçmişe dönüp bakmam ben deyip r yapmayacağımı söyledim. yalan ha ilk ben isterim de olmaz o iş geçti gitti çünkü. sonra halam tüm ailenin ortasında enişten olmasa ben kimseyle evlenmezdim sen de öyle düşünüyorsan yol üstünde geçerken gider konuşuruz söyle yeter falan deyince yok ya deyip ortamdan kaçtım. bilmiyorum gün içerisinde en çok bu konuya canım sıkıldı.
halbuki hiç biri bilmez bu konudan ümidimi kestigim için tsk ile 3 yıllık sözleşme imzalayacaktım da apo mevzusu çıkınca ondan da vazgeçtim.

bir de arkadaşlarım geliyor elinde çocukla falan bizimkilerin gözü yerde alıyorlar kedileri seviyorlar. bir torun beklentileri var. sırf onların iç burukluğu geçsin bı torun görsünler diye hiç istemediğim biriyle (genel olarak evliliği kast ediyorum aslında) evlenebilirim.

öyle yani. paylaştım hadi alkışlayın şimdi.
devamını gör...
5012.
karanlık demişler adına...
sessizdir ama duyar her şeyi.. görünmezdir ama bilir saklananları.. insanlar ondan korkar, çünkü kendi yüzleriyle baş başa kalmaktan korkarlar..

dürüstlüktür bir bakıma..
"ben seni aydınlatmam" der, yine de ekler arkasına " ama ben kendini görmene engel olmam"
ne ışık vaadi sunar, ne de seni farklı gösterir.. sadece gelir oturur yanına
ve der ki
"buradayım.. maskeni çıkar istersen."

gündüz insanı göklere çıkarırken, gece insanı kendine indirir..
devamını gör...
5013.
çılgın müvekkil geldi. garibim kafası daha gitmiş ama benim kafa da* gidiyor, hadi canın sağolsun leyn.
kozmos yardımcısı olsun garibime.
devamını gör...
5014.
"sinirliydi. haksızlığa uğramıştı kendince. o kadar çok sinirliydi ki bir yumruğuyla duvarda delik açabileceğini düşünüyordu."

aynı bu hisleri yaşıyordu o da. kitaptaki karakterden hiçbir farkı yoktu. niye hep böyle şeyler başına geliyordu? anlamıyordu.

omuzlarındaki yük stresle artarken daha da fazla stres olmaya yemin etmişti vücudu. o kadar stres oluyordu ki vücudu artık sinyaller göndermeye başlamıştı.

"insanların kötü davranması benim suçum muydu?" diye düşündü. peki, bunu sorgulayınca bir yere varacak mıydı diye sormadan edemedi. varmayacaktı biliyordu ancak "insanlar bir sebep aramaya meyilli" dedi kendi kendine. duygularını bastırmayıp, yaşamalıydı. yaşadıktan sonra da sakinleşmeliydi. kötü insan kötü demeli. insanın ona kötü davrandığında çizgisini korumalıydı. mesafe koymalıydı. fiziksel mümkün olmasa da ruhsal açıdan gerekliydi. aslında kötülük yapan kişinin de bıkmışlığı ortadaydı. bahanelerdi. küçük bahaneler ve anlamsızlardı.

küçük bahaneler.
küçük insancıklar.
anlamsız insafsızlar.
*
devamını gör...
5015.
dizilere sezon sonu giren haluk bilginerlerin karizmatikliği azalıyor diğer sezonda. bir insan eğer bir dizinin sezon finalinde dırırırırrırırınnnn müzikleri ile son sahnede görünüp diğer sezonda olacağının sinyalini verdiyse, o karizmada kalmalı. güneş gözlüğü ve o deri montu ile kalmalı o karakter.

ama öyle olmuyor. para aldı ya, habire sahne çekiyorlar adama. önce o hiç konuşmayan karizması, çok konuştuğu için bozuluyor. benden beter konuşuyor koca gizemli adam!
sonra gizeminin nedeninin nohut alamamak olduğu anlaşılıyor mesela. saçma sapan acıları deşifre oluyor. olmamalı kardeşim!

sırrının gizemi çözülen erkeğin çekiciliği azalır güzel kardeşim. şu an ben sürekli sessiz ve üzgün dursam, kızlar özel atıp "noldu sana slife" dese ve ben de "yok bişi balım" desem, herkes bana vurdurmak için can atar.
oysa soranlara "küçükken öğretmenim beni cetvelle dövdü atlatamıyorum bu dayağı, gafama gafama vurdular" desem, vurdurmak için taytını indiren bir yazarımız, hemen taytını geri giyinir ve gider. çünkü sırrım kalmamıştır artık. bomboş bir adam olmuşumdur. oysa çocukluk travmalarım olsa, hala şansım olacaktı. en azından bi ayak sallardı hızlıca emziklerdim. kadınlar sır sever, üzgün duran adam sever. ben anca gülüyom. mizacıma sokacam yakında, o olacak.

işte ikinci sezonda, bir adamın tüm sırlarını diyorlar. god damn etsin sizi. adam figüranlardan yardım ister hale geliyor ikinci sezonda. nerede senin o ilk sezondaki fırtına halin, nerede bu? memati'nin * oynadığı kaçak diye bir dizi vardı. haluk abi girdi bu diziye cool cool. abicim adamı ikinci sezonda steve komphela gibi yaptılar. bakkalla manavla bile muhattap oldu adam. gelinim mutfakta yarışmasındaki korkunçlu teyze gibi ota boka atladı koca eski ganster.
devamını gör...
5016.
anasını satim geldik gidiyoruz ben bu hayattan bi sk anlamadım. yaşayamadım ben bu hayatı. olmadı.
devamını gör...
5017.
ilkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya

üzerinde yaşamaya değer*
devamını gör...
5018.
boğazında kalsin.
devamını gör...
5019.
uslan be halil ibrahim(!).
devamını gör...
5020.
#3377686 puhahah şakaya bak.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının karalama defteri" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim