normal sözlük için değişimin şart olduğu gerçeği
yazarları artık şekillendirmeye çalışmayın. kimse kimsenin düşünce kalıbına girmek zorunda değil ya da sadece belirli konulara odaklanmak zorunda da değil.
herkesin düşüncesi ayrı, herkes kendi düşüncesine göre içerik üretiyor. kimi bilgi, kimi gündem, kimi troll, kimi gelişi güzel vb. düşünceleri bir olanlar da zaten o başlık ve tanımları karşılıksız bırakmıyor.
sözlük açıldığından beri herkes şu olsun, bu olsun, o olsun deyip durdu ama burası sözlük burada belirli bir kalıp olmaz, hadi oldu diyelim. o kalıbı sevmeyenler gider, burası da standart kalıp da ruhsuz, renksiz olup çok seslilikten uzaklaşmış bir yer olur. böyle olmasını isteyenler de sürekli aynı seyleri görmekten dolayı bir süre sonra sıkılıp, burayı bırakır. farklı düşünceler, her yere farklılık, hareketlilik ve renk katar. çok seslilikten çekinmeyin yani bırakın insanları kurallar çevresinde bir kalıba girmeden dilediği gibi yazsın.
herkesin düşüncesi ayrı, herkes kendi düşüncesine göre içerik üretiyor. kimi bilgi, kimi gündem, kimi troll, kimi gelişi güzel vb. düşünceleri bir olanlar da zaten o başlık ve tanımları karşılıksız bırakmıyor.
sözlük açıldığından beri herkes şu olsun, bu olsun, o olsun deyip durdu ama burası sözlük burada belirli bir kalıp olmaz, hadi oldu diyelim. o kalıbı sevmeyenler gider, burası da standart kalıp da ruhsuz, renksiz olup çok seslilikten uzaklaşmış bir yer olur. böyle olmasını isteyenler de sürekli aynı seyleri görmekten dolayı bir süre sonra sıkılıp, burayı bırakır. farklı düşünceler, her yere farklılık, hareketlilik ve renk katar. çok seslilikten çekinmeyin yani bırakın insanları kurallar çevresinde bir kalıba girmeden dilediği gibi yazsın.
devamını gör...
yoldaş benjamin franklin ölürse sözlüğe ne olacağı sorunsalı
yaşayanlarla devam ederiz. ölenle ölünmüyor.
yoldaşı anmak için her sene başlık açarız. yoldaş rozetleri olur. biraz üzülür sonra takılmaya devam ederiz.
yoldaşı anmak için her sene başlık açarız. yoldaş rozetleri olur. biraz üzülür sonra takılmaya devam ederiz.
devamını gör...
leyla ile mecnun replikleri
şu elimde görmüş olduğunuz eter, bence hepimize yeter.
devamını gör...
yazarların yalnız olma nedeni
kendisini seven, kendi kendine mutlu olabilen hiç kimse tamamen yalnız sayılmaz.
devamını gör...
devletin kaçak elektriğe çözüm getirmemesi
devlet gelir eşitsizliğe çözüm üretemediği sürece, bu sorun devam edecektir.
devlet kırsal kesime besi ve tarım konularını ele alıp destek vermediği sürece bu sorun devam edecektir.
devlet kırsal kesim ile şehir arasındaki elektrik akım ve ücretlendirmeyi düzeltmediği sürece bu sorun devam edecektir.
bugün kaçak akım kullanımı, ülkenin her köşesinde mevcuttur.
örnek: bugün, kimi ülkelerde şehir insanına nazaren kırsal kesime farklı ölçüde akım veriliyor.
130wat ana akım; akabinde hane halkı sayısı ve kullanılacak elektrikli ev aletlerin listesi sağlayıcı firmaya ibraz edilir, gerekli güç kadar akım sağlanır ve bunun üzerinden kırsal kesimin gelir düzeyinde fiyatlandırılır.
2 sene beslediği koyunu et kilosu 28tl üzerinden baz alınarak satıyor.
1 dönüm buğdayda 75-150 tl zarar ediyor.
biberi 50krş
domates 70krş
soğan 30krş satar.
ama devlet resmi amabargo delip iran'dan soğan, rusya'dan patates ay çekirdeği, ukrayna'dan mercimek nohut, orta asya dan kuru yemiş, amerikadan pamuk alır.
bu liste uzar gider..
devlet dediğimiz adamlar devlet kasasını boşaltır, öz emeğimizden (maaş vergisi) keser.
kulahı önümüze koyup düşünmeyi bir kenara bırakıp; kaçak kullanan doğu'ya kolluk kuvvet yollayalım diyoruz sonrada bu insanlardan bizim gibi düşünmesini, yaşamasını, hissetmesini olmasını bekliyoruz.
tanım: kaçak elektriğe çözüm getirilmemesi, asla affedilir, yenilir yutulur birşey değil, lakin bu sorunun çözümü! bu sorunu kendine reva, hak görüp devletle birlikte masum milletin cebini de yakan kişileri sorgulamadan yargılarken, dönüp biraz kendimizide sorgulamamız gerek ki! bu karanlıktan hep birlikte aydınlığa çıkabilelim.
devlet kırsal kesime besi ve tarım konularını ele alıp destek vermediği sürece bu sorun devam edecektir.
devlet kırsal kesim ile şehir arasındaki elektrik akım ve ücretlendirmeyi düzeltmediği sürece bu sorun devam edecektir.
bugün kaçak akım kullanımı, ülkenin her köşesinde mevcuttur.
örnek: bugün, kimi ülkelerde şehir insanına nazaren kırsal kesime farklı ölçüde akım veriliyor.
130wat ana akım; akabinde hane halkı sayısı ve kullanılacak elektrikli ev aletlerin listesi sağlayıcı firmaya ibraz edilir, gerekli güç kadar akım sağlanır ve bunun üzerinden kırsal kesimin gelir düzeyinde fiyatlandırılır.
2 sene beslediği koyunu et kilosu 28tl üzerinden baz alınarak satıyor.
1 dönüm buğdayda 75-150 tl zarar ediyor.
biberi 50krş
domates 70krş
soğan 30krş satar.
ama devlet resmi amabargo delip iran'dan soğan, rusya'dan patates ay çekirdeği, ukrayna'dan mercimek nohut, orta asya dan kuru yemiş, amerikadan pamuk alır.
bu liste uzar gider..
devlet dediğimiz adamlar devlet kasasını boşaltır, öz emeğimizden (maaş vergisi) keser.
kulahı önümüze koyup düşünmeyi bir kenara bırakıp; kaçak kullanan doğu'ya kolluk kuvvet yollayalım diyoruz sonrada bu insanlardan bizim gibi düşünmesini, yaşamasını, hissetmesini olmasını bekliyoruz.
tanım: kaçak elektriğe çözüm getirilmemesi, asla affedilir, yenilir yutulur birşey değil, lakin bu sorunun çözümü! bu sorunu kendine reva, hak görüp devletle birlikte masum milletin cebini de yakan kişileri sorgulamadan yargılarken, dönüp biraz kendimizide sorgulamamız gerek ki! bu karanlıktan hep birlikte aydınlığa çıkabilelim.
devamını gör...
pencereden kar geliyor
una nocte ukdesidir.
kar yağışı da başladığına göre artık paylaşabiliriz dediğim, insanı derinden etkileyen bir şarkıdır. canlı olarak erkan oğur yorumunu dinlemiştim...
"pencereden kar geliyor aman annem, gurbet bana zor geliyor... " sadece pencereden gelse... insanın içine de kar yağar bazen.
kar yağışı da başladığına göre artık paylaşabiliriz dediğim, insanı derinden etkileyen bir şarkıdır. canlı olarak erkan oğur yorumunu dinlemiştim...
"pencereden kar geliyor aman annem, gurbet bana zor geliyor... " sadece pencereden gelse... insanın içine de kar yağar bazen.
devamını gör...
içinde yağmur geçen şarkı
cihan murtezaoglu'nun bu sarkisi unutulmamalidir...
devamını gör...
anne
annem dünyanın en güzel kadını gibi geliyor ona bakınca, onun suratını seyredince içim kıpır kıpır oluyor, saatlerce bıkmadan onu seyredebilirim. sesi, suratı, her şeyi mükemmel ve ona aşığım. güzellik algımın ölçütü o. herkes kötü bişiler söyler ama beni aadece onun kötü sözü üzebilir. herkes benden ümidi keser umrumda olmaz ama yalnızca o benden umudunu keserse üzülürüm, kahrolurum ki şimdiye kadar her hatamı sorun etmedi ya da başta etti ama asla uzatmadı. belki de uzatıp hatalarımla bırakması, benden ümidini kesişini daha önce kararlaştırması lazımdı. yakın zamanda benden ümidini kestiğini, benden bisi olmayacağını söyledi ki daha önce asla inancını yitirmemişti ama yine arkamda, belki de artık tavrını ortaya koymalı ama her hatam affediliyor ve ben asla hata yapmadan duramıyorum. yakında vicdan azabından ve kahroluştan kalp krizi geçireceğim.
bu arada herkes için annesi en harika, biliyorum.
bu arada herkes için annesi en harika, biliyorum.
devamını gör...
insanın her koşulda bencil olması
toplum olarak yaşamak insanın hayatta kalmasını kolaylaştırdığı için bunu destekleyen mekanizmalar gelişmiştir. örneğin toplum içinde kabul görmek, saygınlık insanı mutlu eder, reddedilmek toplumdan dışlanmanın (dolayısıyla ölüme yaklaşmanın) bir basamağı olduğu için bizi üzer. bu üzüntü ve mutluluk duygularını hissettiren kimyasal süreçler o şekilde evrimleştiğimiz için kendiliğinden olur, sonuçlarını düşündüğümüz için gerçekleşmez (ayrıca sonuçlarını düşünebilme kapasitemiz de var bu yüzden sıradan insan için saf bencildir diyemeyiz, toplumla karmaşık bağlarımız var. sosyopatlar belki öyle değil.
başka örnek vereyim. anneler oksitosin hormonuyla bebeklerine bağlanır. çünkü bebeğin hayatta kalması için buna ihtiyacı vardır. anne sadece o duyguyu hissederek hareket eder. ben bakmazsam bu bebek ölür, bu bebek benim genetik devamlılığımı sağlayacak, yaşlanınca bana bakacak gibi şeyler düşünmez, gerçek bu olsa bile.
hayat sadece devam etmeye çalışır ve bu da bireylerin hem kendilerini koruması, hem yavru yapması ve toplumları için katkıda bulunmalarıyla olur. bireyler olarak birbirimizden bağımsız değiliz. bizi birbirimize bağlayan bağlar ve fedakarlık davranışına sebep olan mekanizmalar genlerimizde kayıtlı kimyasal süreçlerle oluyor.
başka örnek vereyim. anneler oksitosin hormonuyla bebeklerine bağlanır. çünkü bebeğin hayatta kalması için buna ihtiyacı vardır. anne sadece o duyguyu hissederek hareket eder. ben bakmazsam bu bebek ölür, bu bebek benim genetik devamlılığımı sağlayacak, yaşlanınca bana bakacak gibi şeyler düşünmez, gerçek bu olsa bile.
hayat sadece devam etmeye çalışır ve bu da bireylerin hem kendilerini koruması, hem yavru yapması ve toplumları için katkıda bulunmalarıyla olur. bireyler olarak birbirimizden bağımsız değiliz. bizi birbirimize bağlayan bağlar ve fedakarlık davranışına sebep olan mekanizmalar genlerimizde kayıtlı kimyasal süreçlerle oluyor.
devamını gör...
çayı süt ile içmek
yanlışlıkla deneme fırsatım bulduğum içecek. sütü nescafe yerine çay dolu bardağa dökünce deneyelim bakalım diyerek ümitle başladığım fakat lavaboya dökmemle biten bir tadım testi olmuştu.
devamını gör...
kıvırcık saç
duştan henüz çıkıp kendi kendine kurumaya bırakıldığında çok güzel olan ancak tek gecelik uyku sonucunda kabaran saç tipidir. ne çektim sizden be lülelerim?
devamını gör...
the holy mountain
alejandro jodorowsky tarafından 1973 yılında çekilen bir başyapıt. kara mizah anlayışının tabiri caizse pik yaptığı bir film. bunu yaparken de, dünyanın ve toplumun oluşturduğu genel kabullere öyle bir nanik yapıyor ki, insanın keyfini yerine getiriyor. kilise göndermeleri, devlet aygıtına salvoları, kapitalist toplum yapısına ve ekonomik düzenine karşı getirdiği katı eleştiri, ince görmekten çok alenen ve cesurca yapılıyor. aslında filmde o günlerden bugünlere ışık tutan bir yan var. toplumun nasıl bir ahlaki çöküntü yaşadığı ve duyarsızlaştığı ,o dönemler bazında biraz uçuk ve sert imgelerle gösterilmiş olsa da, bugün bizler jodorowsky'nin eleştirildiği örnekleri bizzat yaşıyor ve deneyimliyoruz. kısmi bir ipucu olsa da yazmak zorundayım. misal gözleri ve ağızları bantlanarak kurşuna dizilen çocuklar ve gençlerin olduğu sahnede diğerlerinin bu anları fotoğraflamaya ve filme almaya çalışması, tam da bugünlerde yaşadığımız ve deneyimlediğimiz bir örnek.
sosyal medya dediğiniz şey artık bu işin ve duyarsızlığın adresi olmuş konumda. insanların yaşadıkları dramların pazar malzemesi edildiği, bunlar üzerinden prim kazanmak isteyen medya maymunlarının ortada arzı endam ettiği, bir dönemi yaşıyoruz. yani jodorowsky'nin kurgusunun gerçeğini yaşıyoruz. ha o sahnede 68 öğrenci olaylarına bir gönderme var elbette lakin yaşanan duyarsızlaşmanın aynısını yaşadığımız bir vakıa. işte bunun gibi yığınla sahne barındırıyor kutsal dağ ve ciddi anlamda nalına mıhına çakıyor. tabi filmi izlememiş olanları düşünerek, mümkün mertebe bu sahnelerden bahsetmemeye çalıştım. ama her geçiş ve her sahne değişiminde size üzerine düşüneceğiniz ve tartışabileceğiniz yığınla materyal çıkacağının garantisini verebilirim. filmin her anında mesaj bombardımanı altında kalıyorsunuz ve aslında bu film üzerine düşünürken, uğramadığınız düşünce limanı kalmıyor. bu dünyaya ve insana dair ne varsa ahanda işte orada duruyor. gerisi size kalmış...
sosyal medya dediğiniz şey artık bu işin ve duyarsızlığın adresi olmuş konumda. insanların yaşadıkları dramların pazar malzemesi edildiği, bunlar üzerinden prim kazanmak isteyen medya maymunlarının ortada arzı endam ettiği, bir dönemi yaşıyoruz. yani jodorowsky'nin kurgusunun gerçeğini yaşıyoruz. ha o sahnede 68 öğrenci olaylarına bir gönderme var elbette lakin yaşanan duyarsızlaşmanın aynısını yaşadığımız bir vakıa. işte bunun gibi yığınla sahne barındırıyor kutsal dağ ve ciddi anlamda nalına mıhına çakıyor. tabi filmi izlememiş olanları düşünerek, mümkün mertebe bu sahnelerden bahsetmemeye çalıştım. ama her geçiş ve her sahne değişiminde size üzerine düşüneceğiniz ve tartışabileceğiniz yığınla materyal çıkacağının garantisini verebilirim. filmin her anında mesaj bombardımanı altında kalıyorsunuz ve aslında bu film üzerine düşünürken, uğramadığınız düşünce limanı kalmıyor. bu dünyaya ve insana dair ne varsa ahanda işte orada duruyor. gerisi size kalmış...
devamını gör...
görgüsüzce davranışlar
toplu taşıma da yüksek ses ile telefon görüşmesi yapmak
sol şeritten aheste fıstık makamında gitmek
kaldırımda giderken aniden duraksamak
karşıdan gelen kadına yiyecekmiş gibi bakmak. daha uzar gider bu liste.
sol şeritten aheste fıstık makamında gitmek
kaldırımda giderken aniden duraksamak
karşıdan gelen kadına yiyecekmiş gibi bakmak. daha uzar gider bu liste.
devamını gör...
engellediğiniz için göremediğiniz tanımlar olabilir
az önce girdiğim bir başlık boş mudur (boşmuş) nedir, karşıma çıkan budur.
istenen aralıkta tanım bulunamadı. engellediğiniz için göremediğiniz tanımlar olabilir.
istenen aralıkta tanım bulunamadı. engellediğiniz için göremediğiniz tanımlar olabilir.
devamını gör...
bazı şair hikayeleri
anlatılana göre cemal süreya ve ahmed’in arkadaşlıkları çok eskilere dayanıyordu.
haftanın hemen hemen her gecesi ulus gazetesi’nde buluşur, oradan meyhanenin yolunu tutar, sabaha karşı da kızılay’a kadar yürüyüp orada ayrılırlardı.
bir gece aniden ortadan kayboldu ahmed. ne gazeteye gelir oldu, ne de her zaman gittikleri meyhaneye.
cemal süreya sonunda onu salaş bir mekanda rakı şişesinin başında buldu.
kadehinden büyük bir yudum aldıktan sonra “sana karşı büyük bir hata işledim” dedi ahmed; “o yüzden kaçıyordum. kız kardeşine aşık oldum…”
dostundan aldığı cevap işe şu sözcüklerden ibaretti: “bunu neresi hata. senden daha iyisini mi bulacak?”
sonrasını şöyle anlatıyor cemal süreya: “kardeşime söyledim. kız şaşırdı, ikisi de birbirini tanımıyor. ‘evlen kız, türkiye’nin en iyi şairi’ dedim. zafer çarşısındaki kahvede sözleştik. tanışacaklar. aldım gittim kardeşimi. bekle bekle ahmed yok. kız bozuldu, onuruna dokundu. ertesi gün öğrendim ki, temiz gömleği olmadığı için gelememiş ahmed.”
doğdun,
üç gün aç tuttuk
üç gün meme vermedik sana
adiloş bebem,
hasta düşmeyesin diye,
töremiz böyle diye,
saldır şimdi memeye,
saldır da büyü...
bunlar,
engerekler ve çıyanlardır,
bunlar,
aşımıza, ekmeğimize
göz koyanlardır,
tanı bunları,
tanı da büyü...
bu, namustur
künyemize kazınmış,
bu da sabır,
ağulardan süzülmüş.
sarıl bunlara
sarıl da büyü.
haftanın hemen hemen her gecesi ulus gazetesi’nde buluşur, oradan meyhanenin yolunu tutar, sabaha karşı da kızılay’a kadar yürüyüp orada ayrılırlardı.
bir gece aniden ortadan kayboldu ahmed. ne gazeteye gelir oldu, ne de her zaman gittikleri meyhaneye.
cemal süreya sonunda onu salaş bir mekanda rakı şişesinin başında buldu.
kadehinden büyük bir yudum aldıktan sonra “sana karşı büyük bir hata işledim” dedi ahmed; “o yüzden kaçıyordum. kız kardeşine aşık oldum…”
dostundan aldığı cevap işe şu sözcüklerden ibaretti: “bunu neresi hata. senden daha iyisini mi bulacak?”
sonrasını şöyle anlatıyor cemal süreya: “kardeşime söyledim. kız şaşırdı, ikisi de birbirini tanımıyor. ‘evlen kız, türkiye’nin en iyi şairi’ dedim. zafer çarşısındaki kahvede sözleştik. tanışacaklar. aldım gittim kardeşimi. bekle bekle ahmed yok. kız bozuldu, onuruna dokundu. ertesi gün öğrendim ki, temiz gömleği olmadığı için gelememiş ahmed.”
doğdun,
üç gün aç tuttuk
üç gün meme vermedik sana
adiloş bebem,
hasta düşmeyesin diye,
töremiz böyle diye,
saldır şimdi memeye,
saldır da büyü...
bunlar,
engerekler ve çıyanlardır,
bunlar,
aşımıza, ekmeğimize
göz koyanlardır,
tanı bunları,
tanı da büyü...
bu, namustur
künyemize kazınmış,
bu da sabır,
ağulardan süzülmüş.
sarıl bunlara
sarıl da büyü.
devamını gör...
çaylaklardan mesaj bekleyen yazarlar veri tabanı
hayırlı uğurlu olsun başlıyoruz demek istediğim başlıktır.
içeride dolanan çaylakların ensesine vuruyorum sevinçten yürüyün len kenardan kenardan dolaşın.
içeride dolanan çaylakların ensesine vuruyorum sevinçten yürüyün len kenardan kenardan dolaşın.
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
program ve optik okuyucudaki sorunlar için gidilen okulda* işi halledip tahsilat için müdür yardımcısı'nın yanına gitmem, onun "ya dh ses sisteminde bir sorun var, benim odaya çık da gelmişken ona da bir bakıver" diye ricası, "ben ne anlarım" diye homurdana homurdana odasına girip ses sisteminin düğme ıvır zıvırları ile oynarken içeri giren iş arkadaşının "abi buradan x okuluna gidecekmişiz, telefon geldi" demesi, benim ona hitaben "ya s...kerim işini!" diye küfretmem ve boru gibi sesimin koca okulun her tarafında yankılanması..
evet, murphy kanunlarına uygun olarak tam o küfür anında ses sistemindeki sorunun göklerden gelen bir karar vardır diyerek çözülmesi.
evet, murphy kanunlarına uygun olarak tam o küfür anında ses sistemindeki sorunun göklerden gelen bir karar vardır diyerek çözülmesi.
devamını gör...
çocukken sahip olunan yanlış bakış açıları
mavi rengi sadece erkekler giyebilir sanıp çok üzülüyordum.
devamını gör...
