la loba; kemikleri toplayıp saklar, en çok da kurt kemiklerini.
sonra şarkısını söylemeye başlar, kemikler ete kemiğe bürünür ve kurt soluk alıp vermeye başlar.
devamını gör...

günü kurtarmak.
devamını gör...

(bkz: geldikleri gibi giderler)
devamını gör...

kedileri seviyorum diyene köpekleri neden sevmiyorsun faşist demek suretiyle yapılan eylemdir.

telefonum/bilgisayarım var, internetim var ve asla iyi yönde değerlendirmek istemediğim bolca zamanım var. yapacak daha güzel bir şeyim olmadığına göre aklımın yettiği kadar yargı dağıtayım.

ya da

kendimde sevebileceğim hiçbir şey yok, tanımadığım insanlardan nefret etmek kendimden nefret etmekten daha kolay. kendimden o kadar nefret ettim ki nefretimle dolup taşıyorum eylemleridir.

bir öneri olarak, afrika’daki çocuklar ölmesin diyene de asya’daki çocuklar umrunuzda değil zaten diyebilirsiniz.
devamını gör...

tamamen insanları aldatıcı reklamlar yapan, tüketiciyi yanıltmaktan bıkmayan çaykur'un markasıdır. köylü kadını görünümünde yöresel konuşan birini reklamlarda oynatmakta bunun en büyük göstergesi. sayıştay raporlarında çaykur'un ne hale getirildiğide ortada zaten.
devamını gör...

topraktan geldik toprağa gideceğiz.

ergenliğin bittiğinde sen de anlayacaksın ne demek istediğimi.
devamını gör...

şanlıurfa ilimizin 22 km kuzeydoğusu bulunan arkeolojik kazı alanı ve açık hava müzesidir. burada arkaik bir inanç sisteminin mimarisinden bahsediyor profesörler. daha ortada islam yok, türbe yok, yatır yok. bazı yazarların yukarıda bahsettiği yatır, türbe inancı atalar kültünden kalmadır. islam dininde türbe, yatır gibi şeylere inanç yoktur. bunlar eski türklerin islamiyeti irani halklardan öğrenmesinin kültürel kalıntılarıdır. daha kendi dininizi bilmiyorsunuz gelmiş burada sallıyorsunuz. mesela osmanlı sarayındaki harem sistemi de taaa sasani imparatorluğu saray sistemininden göçürülmüştür ki onlar müslüman bile değil zerdüşttüler. önce o dini inancını düzgün öğren sonra burada milletin kafasını zehirleme. neyse serbest piyasa sonuçta, isteyen istediğine inanır. sizler sermayedarlar için sadece "tüketici" ve siyasetçiler için sadece "seçmen" ve dini liderler için sadece "cemaat" olduğunuz için ben niye sizi "insan" olarak nitelendiriyorum ki. alan memnun veren memnun.

göbeklitepe hakkında onedio platformunun oluşturduğu içeriğe buradan erişebilirsiniz. göbeklitepe'nin keşif hikayesini ve tarihsel açıdan önemini kısaca anlatmaktadır.

ben sizlerle literatürden bilimsel olguları ve nacizane kendi notlarımı aktarmaya çalışacağım. çünkü enflasyon sebebiyle sağlıklı beslenemeyen yurttaşlarımız bir de ortadoğu topraklarındaki çinko eksikliği sebebiyle halen bu bölgenin önemini anlayabilmiş değil! göbeklitepe aslında medeniyetler tarihi bir temel taşıdır; antropoloji ve kültür evrimi bilim dalında bilinen her şeyi temelden sarsmış, koca koca teoloji profesörlerine bilinen bütün dini mitleri sorgulatmış, dini oluşumların liderlerini terste bırakmışı, avcı-toplayıcı diye bildiğimiz insanların aslında toplayıcı-avcı olduklarını ispatlayan bir mimari yapılar bütünüdür.

hadi başlayalım. ama önce running reality sitesinden tarihsel interaktif haritayı açıyoruz ve türkiye'nin güney doğusuna odaklanıyoruz. tarih çubuğundaki sarı butonu 2000 ad (bkz: anno domini)'den en sola yani en eski tarihe çekiyoruz yani 3000 bc (bkz: before christ). burada bizi orta doğu coğrafyasına kadar uzanan iki mavi çizgi karşılıyor olacak. bunlar fırat ve dicle nehirleri. bu internet sitesi "tarihsel" olduğu için ve tarih de yazıyla başladığı için bizi en fazla mö 3000 yılına götürüyor.

mö 1 200 - 3 500 (tunç çağı) <yazının keşfi ve antik uygarlıkların ortaya çıkışı, tunç aletlerin yapımı
tarih öncesi dönemler aşağıda:
mö 3 500 - 5 500 kalkolitik dönem (bakır çağı)
mö 5 500 - 7 000 çanak çömlekli neolitik dönem (taş çağı)
mö 7 000 - 10 000 çanak çömlek öncesi neolitik dönem (taş çağı) <cilalı taş devri, tarımsal aletlerin keşfi
mö 10 000 - 12 000 mezolitik/epipaleolitik dönem (taş çağı) <
mö 12 000 - 2,5 milyon yıl öncesi paleolitik dönem (taş çağı) <buz devri

yukarıdaki tabloya göre göbeklitepe'nin taş çağı'nda çanak çömlek öncesi neolitik döneme ait dünya'nın en eski tapınağıdır diyebiliriz.

aşağıda fırat nehri platosu, dicle nehri platosunu ve nil deltası açıkça görülmektedir. bu bölgeler akarsuların taşıdıkları mineral zengini su ve alüvyon sayesine bitkisel çeşitliliğin ve gıda bolluğunun olduğu yerlerdir. literatürde "verimli hilal" olarak isimlendirilir. göbekli tepe işte bu bölgenin en tepesinde fırat ve dicle nehirleri arasında yer alıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

1. konu : fırat nehri ve dicle nehri


tıpkı ice age isimli animasyon filmindeki gibi buz devrinin sonunda buz bloklarının (bkz: moren) hareketi bitkileri, kuşları, memelileri, balıkları, böcekleri ve biz insanları göçe zorluyordu. çünkü taze çimleri sığır sürüleri, fıstık ağaçlarını kuş sürüleri, tahıl tanelerine böcekler yöneliyordu ve predatörler de onları takip ediyordu. bitkiler nasıl göç ediyor diye sormayın bahsettiğim bitkiler tek yıllık otsu bitkiler. zaten bölgede fıstık, kayısı, mersin, gül, zahter gibi bitkilerin ataları var. bunların tohumlarını kuşlar taşıyorlar. bazen de homo sapiens atalarımız avlandıklarında etin tadını artırmak ve çürümesini geciktirmek için ya da avda yaralandıklarında tıbbi ve aromatik bitkiler kullanıyorlar. muhtemelen kaya tuzunu, tütsüleme, kurutma gibi yarı pişirme ve saklama tekniklerini de biliyorlardı. bu nedenle onlara toplayıcı-avcılar denilmektedir.
benim teorime göre tohumun suda bekletildiğinde çimlenerek yeni ve taze bir bitki oluşturduğunu da keşfetmişlerdi. bir çeşit dağınık tarım yapıyorlardı. muhtemelen hayvan dışkılarını topluyorlardı. çünkü dışkıların içindeki tohumlar güçlü bir şekilde çıkıyordu ve yaşadıkları mağaraların çevresinde bahçeler kuruyorlardı. sığırlara tapmalarının sebeplerinden biri de buydu bana göre. (bkz: boğa kültü) geceleri gökyüzünde hilal ayı gördüklerinde onu boynuza benzetmiş de olabilirler.
bugün islamın sembolü olarak bildiğimiz hilal şekli aslında boğa kültünün günümüzden neredeyse 15 bin yıl öncesinden beri süregelen ve kutsallık atfettiğimiz bizi besleyen sığırların boynuzlarıdır. (bkz: bucrania kültü) eski yunan ve roma dönemlerinde dahi anadolu halkı evlerine boğa kafatası asmıştır. hatta esas tanrıları bir boğa olan girit adası minos uygarlığı keşfedilmiştir.

bazı uzmanlara göre bu insanlar kayık/sandal yapmayı da biliyordu. tabi ki on bin yıllık sandal kalıntısı bulamayız bunlar doğada hızla çürüyen ahşap materyaller. ama binlerce yıl su kenarında yaşamış toplumların sandalı keşfedememiş olması kulağa saçma geliyor. burada mezopotamya ve orta amerika uygarlıklarının tanrı figürlerindeki ortak bir objeden bahsediliyor. başka bir benzerlik de neolitik dönemde mezopotamya'daki yerleşik toplumların ölülerini evlerinin altına gömmeleridir. aynı ritüel bir orta amerika uygarlığı olan azteklerde de vardır.

to be continued... yoruldum

kaynaklar (references):
-henüz bir kaynak kullanmadım. kullanınca yazıcam.

ileri okuma (further reading list):
-henüz bir ileri okuma tavsiyesi yok. olunca yazıcam.

bunlar da ilginizi çekebilir:
nil nehri çevresinde antik mısır medeniyetinin gelişimi için onedio platformunun oluşturduğu şu içerik de ilginizi çekebilir.

dip not: bazı ukala yazarlar beni darlıyor. "bunlar bilimsel değil, onedio kaynak gösterilemez, burası bilimsel yayın paylaşma yeri değil, sen çok cahilsin vıdı vıdı... " bu yazarlar okuduğunu anlamıyor herhalde ben 3. paragrafta bu makaleyi yazma amacımı anlatıyorum. göbeklitepe hakkında tonla akademik yayın ve haber var. açıp internetten okursunuz. ben okuyucu sıkmadan daha geniş bir açıyla göbeklitepe'yi ve içinde bulunduğu coğrafyayı ekolojik ve ekonomik alanda irdelemek hedefindeyim. bununla birlikte dünya'daki en eski uygarlıklarla olan kültürel benzerliklere de dikkat çekmeye çalışıyorum. yorulduğum için yazı yarım kaldı. ilerleyen bölümlerde çok güzel belgeseller, yabancı kaynaklar ve kitaplar paylaşacağım sizlerle. ama şöyle bi bakıp çıkmak isteyen için onedio platformu göbeklitepe hakkında özet çıkarmış zaten.

benim yazılarımı okurken lütfen şunu aklınızdan çıkarmayın: ben propaganda yapmıyorum.
devamını gör...

yunus emre’nin yine eskilerden kenan imirzalıoğlu’nun başrollerinde oynadığı deli yürek dizisinde, kuşçu karakterinin de seslendirdiği şiiri.


“bir ne derttir ana derman bulunmaz
ya bu ne yaredir zahmı belirmez

yitürdüm yusuf'um ken'an elinde
yusuf'um bulundu, ken'an bulunmaz

beyim arif isen, var sen yolunca
bunda başlar yiter, kanlar sorulmaz

manisiz kişiden hiç nesne gelmez
kovası yok kuyudan su çekilmez

kuyu cismindürür mani kovası
çekerler kovayı suyu belirmez

erenler kapısı, mürüvvet kapısı
sıtk ile gelenler, mahrum gülünmez

yunus bu manide gark oldu gitti
geri gelmekliğe aklı belirmez.”
devamını gör...

iki adet istek şarkı isteyeceğim başlık.
- şebnem ferah/ deli kızım uyan
- musa eroğlu/ mihriban
teşekkürler.
devamını gör...

bülbülüm altın kafeste diye çok zalim bir türkü var, asırlardır başımın belası. bendeki anıları fazla, belki gereğinden de fazla. onu da yorumlamış bir grup bu, çok da güzel yapmışlar.

genelde türkülerin modernize edilmesini pek sevmem, var olduğu haline ne kadar yakınsa o kadar güzel olur derim ama hakkı olanın hakkını da teslim etmek gerekir.

ortaya güzel işler çıkaran grup yani kısacası?

spotify
devamını gör...

kendime tanı koymak istemem ama galiba panik atağım var. karantinalar başladığından beri bazı bazı nefesim bana yetmiyormuş, dışarı çıkmazsam hiç nefes alamıcakmışım gibi hissediyorum.
devamını gör...

çad ülkesinin başkenti n'djamena'dır.
devamını gör...

annemin karnı, hemi de 9 küsür ay.*
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

(bkz: kıyafetleri hep aynı sırada giyen insan)lardan biriyimdir.
devamını gör...

çok güzel bir atasözüdür. dolu başak eğik durur da eş anlamlısıdır.
devamını gör...

son derece bilgili ve bilgisini oldukça net ve güzel ifade edebilen değerli bir yazar.
dünyaya baktığımız yerler farklı olsa da durduğu yer son derece saygın ve saygılı.
tanımlarını severek takip ediyorum.
daim olsun kalemi.
devamını gör...

özellikle yağmurlu günlerde yürürken atılan adımlarla birlikte pantolon paçalarına bulaşan çamurdur. benim için ise çocukluk travmalarımdan sadece bir tanesidir.

henüz altı yaşındayken en yakın arkadaşım ve mahalle arkadaşım ahmet ile yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. çok farklıydık ama birbirimizi çok seviyorduk. bizim oturduğumuz bir + bir giriş katı evin önüne gelip adımı seslenince çok mutlu olurdum. ben ona gidip seslenemezdim çünkü kendilerine ait olan apartmanın beşinci katında otururlardı. arkadaşlığımızın kot farkıydı bu.

bir gün ahmet beni doğumgünü için evine çağırdı ve yaşadığımız şehirde yine yağmur yağıyordu. ben annemi ikna edip ahmet’e jules verne’in denizler altında yirmi bin fersah kitabını almıştım ve çok heyecanlıydım. koşa koşa gittim ahmetlerin evine.

ama keşke koşmasaymışım. ben koştukça çamurlar paçalarıma yapışmış. oysa ben epey küçük bir çocuktum o zamanlar. yapışmayabilirlerdi. ama işte doğa kanunu sanırım. çamur bile zayıf olanı eziyor.

eve geldiğim de iki ablası birden açtılar kapıyı. beni içeri aldılar. herkes gelmişti bile. evlerde sadece özel günlerde kapısı açılan misafir odasındaydı. 10 kadar çocuk vardı sanırım. ben oraya doğru yönelince ablası bana kapının önünü gösterdi. “ sen burda otur” dedi. yanmayan sobanın yanına oturttular beni. paçamdaki çamurlar yüzünden. ben de oturdum çünkü ben o zamanlar çok iyi bir insandım.

herkes bir şeylerle ilgilenmeye başlar başlamaz da koşa koşa çıktım evden. merdiven basamaklarından ikişer ikişer atladım. dışarı çıkınca da koşmaya devam ettim. bu sefer ben bulaştım çamura. belki ahmet’in ablası paçalarıma bakmasaydı. belki güzel olurdu. olmadı.

eve geldim ama ağlamadım. ağlamadım ama annem ağladığımı anladı. elimi yüzümü yıkadı. pantolonumu çıkarıp leğene attı. o esnada kapı çaldı. ahmet’in ablası kapıdaydı ve ıslanmıştı. annem sen neden ıslaksın, içeri girme demedi. bana yeni ve temiz bir pantolon giydirdi. ahmet’in ablası elimi tuttu, bu sefer koşmadan gittik eve. misafir odasına girdim. gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş ahmet’le sarıldık. kitabı verdim. mutlu oldu. ama aramızda yirmi bin fersah mesafe oluşmuştu bile. pastadan yedim biraz. gururluydum ama pasta çilekli idi.

sonra, yani o günden sonra ne zaman yağmur yağsa yavaş yürürüm ben. çamur bulaşmasın artık paçama.
devamını gör...

yobaz kelimesinin anlamını tam olarak bilmeyenlerin yapmış olduğu yanlışlık. zira yobaz kelimesinin iki anlamı var;

1. din konusunda başkalarına baskı yapmaya yönelen, dinsel bağnazlığı aşırılığa vardıran (kimse).
2. bir inanca, bir düşünceye körü körüne, aşırı ölçüde bağlı olan, hoşgörüden yoksun (kimse).

1. anlama göre müslüman, hristiyan veya yahudi olup din konusunda bağnaz tavır sergileyenlere yobaz denilebilir, doğrudur.

fakat 2. anlama göre kişinin dindar, müslüman, gayrimüslim olmasına bakmaksızın bir düşünceye körü körüne bağlanması ve bağnaz tavır sergilemesi de yobazlık olarak değerlendirilmelidir. yani bir kişi hem atesit hem yobaz olabilir veya agnostik yobaz olabilir veya deist yobaz olabilir.

iki tanıma da bakacak olursak ortak nokta bağnazlık olarak görünüyor.

o yüzden yobaz kelimesinin dindarlar için değil her konuda bağnaz tavır sergileyenler için kullanılması çok daha doğru olacaktır.

edit: yobaz kelimesinin 2. anlamına takılıp (güya 2. anlamı mecaz anlam imiş) sadece dindarların yobaz olabileceğini savunan yazar arkadaşlar için 3. bir anlamı daha mevcut.
'3. hlk. kaba saba, inceliksiz (kimse).'
(bu anlamından sonra da hala sadece dindarların yobaz olabileceğini iddia etmek ne derece doğru olur onu da sözlük ahalisine bırakıyorum.)
devamını gör...

lale devri sırasında halk sefalet içindeyken saray ve çevresi zevk ve sefa içindedir. bir süre sonra halk isyan eder ve patrona halil isyanı çıkar. dönemin eğlence ve zevk şairi olarak tanıdığımız nedim'in de damdan dama atlayıp isyancılardan kaçmaya çalıştığı ve bu sırada öldüğü söylenir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim