başarısız yemek yapma anısı
kek olacaktı olamadı. #830779
devamını gör...
geceye bir söz bırak
bak bu enkaza dönmüş harabe benim.
üstüm başım toz içinde. kurtulmaya çalıştıkça bu enkazdan, daha da dibe düşüyorum. üşüyorum. sesimi duyan yok. bağırıyorum. bağırdıkça acıyor göğüs kafesim. bir umut, güneşle tekrar buluşmanın hayaliyle yanıp tutuşuyorum. karanlık. korkuyorum. halbuki ben hiç korkmazdım karanlıktan. neresi burası, nerdeyim ben? yönümü yolumu kaybettim. canım acıyor. kıpırdayamıyorum yerimden. saklambaç oynayan korkak küçük bir kız çocuğuyum sanki. korkuyorum. ya bulan olmazsa beni? yanmak uğruna çıkayım diyorum bu çirkin kabuğumdan. sonra vazgeçiyorum. gururluyum. pes edemem ben. son kez bak bu harabeye... yakında bir mezar olacak burası. herkes üzerine basıp geçecek. adım unutulacak. ve ben hayat denilen bu en büyük kaosun içinden, yok olup gideceğim...
üstüm başım toz içinde. kurtulmaya çalıştıkça bu enkazdan, daha da dibe düşüyorum. üşüyorum. sesimi duyan yok. bağırıyorum. bağırdıkça acıyor göğüs kafesim. bir umut, güneşle tekrar buluşmanın hayaliyle yanıp tutuşuyorum. karanlık. korkuyorum. halbuki ben hiç korkmazdım karanlıktan. neresi burası, nerdeyim ben? yönümü yolumu kaybettim. canım acıyor. kıpırdayamıyorum yerimden. saklambaç oynayan korkak küçük bir kız çocuğuyum sanki. korkuyorum. ya bulan olmazsa beni? yanmak uğruna çıkayım diyorum bu çirkin kabuğumdan. sonra vazgeçiyorum. gururluyum. pes edemem ben. son kez bak bu harabeye... yakında bir mezar olacak burası. herkes üzerine basıp geçecek. adım unutulacak. ve ben hayat denilen bu en büyük kaosun içinden, yok olup gideceğim...
devamını gör...
sözlük yazarlarından denemeler
"yolculuk sırasında el çantasından başka bagajı olmaması gereken biri, o ana kadarki yaşamını geride bırakırken yanında geçmiş hayatına dair ne alabilirdi ki?" a. k.
duyduğum an kendimi sorgulamama neden olan cümle. şu an kapıdan çıkacak olsam yanıma ne alırdım ki? düşünüyorum ne biriktirmişim hayata dair diye. maddesel hiçbir şeyin gözümde değeri yokmuş meğerse. 6 ev değiştirirken özenle kutuladığım, her taşınmada yine de eksilterek azalttığım dünyevi ihtiyaç malzemeleri sadece hepsi. kitaplarımdan vazgeçmek zor gelirdi belki. çünkü onlar büyürken en büyük arkadaşım oldular ama onları da bırakırdım, yeni birilerine yoldaşlık etsinler diye. fotoğraflar, anılarımın kalıtsallığı, hemen hepsi dijital ortamda vardı. herhalde kahve kupam, yeğenimin ilk hediyesi el izleri olan ahşap kutu dışında bir şeyim yok yanımda olmasını isteyeceğim. ama valizimi toplayıp gidemiyorum. bir yanım yol almak, yolda olmak istiyor. yepyeni bir başlangıç yapmak. ama geride bırakacamayacağım hislerim var benim. yalnız uyumak istemiyorum mesela. 9 yıl boyunca aynı kokuyla uyuduğunuzda yoksunluk hissedeceğinizi düşünüyorsunuz. tencerenin dibi tutmuş, tuzu çok kaçmış olsa bile elinizden öpüp ellerine sağlık diyen bir adamı bırakamıyorsunuz. uyanır uyanmaz kahveni hazırlıyorum deyip yarı mahmur gözlerle elinize tutuşturulan kahvenin tadı hiçbir kahvede olmuyor.
onca acı, sizi düşürdüğü zor zamanlar aklınıza geliyor. heybeme bir ömür sürecek aşkı da acıyı da kattın be adam, ben şimdi ne yapacağım diyorsunuz. bazen o kapıyı çat diye vurup, çıkıp geri dönmek istemiyorsunuz. yaptığı bir yanlışın tüm doğruları götürdüğünü, artık inancınızı yitirmenize sebep olduğunu fark ediyorsunuz. kalbinizde bir boşluk oluşturmasa bile beyninizi kemiren sorular ile hayatın devam etmesinin çok zor olduğunu düşünüyorsunuz. sonra tutuyor elleriyle yüzünüzü, sevgi dolu gözlerle bakıyor. "seni çok seviyorum sakın gitme. " diyor. içinizde biriken öfke ve sevgi öyle bir terazide kalıyor ki... ne affedebiliyorsunuz, ne de o valizi toplayabiliyorsunuz.
duyduğum an kendimi sorgulamama neden olan cümle. şu an kapıdan çıkacak olsam yanıma ne alırdım ki? düşünüyorum ne biriktirmişim hayata dair diye. maddesel hiçbir şeyin gözümde değeri yokmuş meğerse. 6 ev değiştirirken özenle kutuladığım, her taşınmada yine de eksilterek azalttığım dünyevi ihtiyaç malzemeleri sadece hepsi. kitaplarımdan vazgeçmek zor gelirdi belki. çünkü onlar büyürken en büyük arkadaşım oldular ama onları da bırakırdım, yeni birilerine yoldaşlık etsinler diye. fotoğraflar, anılarımın kalıtsallığı, hemen hepsi dijital ortamda vardı. herhalde kahve kupam, yeğenimin ilk hediyesi el izleri olan ahşap kutu dışında bir şeyim yok yanımda olmasını isteyeceğim. ama valizimi toplayıp gidemiyorum. bir yanım yol almak, yolda olmak istiyor. yepyeni bir başlangıç yapmak. ama geride bırakacamayacağım hislerim var benim. yalnız uyumak istemiyorum mesela. 9 yıl boyunca aynı kokuyla uyuduğunuzda yoksunluk hissedeceğinizi düşünüyorsunuz. tencerenin dibi tutmuş, tuzu çok kaçmış olsa bile elinizden öpüp ellerine sağlık diyen bir adamı bırakamıyorsunuz. uyanır uyanmaz kahveni hazırlıyorum deyip yarı mahmur gözlerle elinize tutuşturulan kahvenin tadı hiçbir kahvede olmuyor.
onca acı, sizi düşürdüğü zor zamanlar aklınıza geliyor. heybeme bir ömür sürecek aşkı da acıyı da kattın be adam, ben şimdi ne yapacağım diyorsunuz. bazen o kapıyı çat diye vurup, çıkıp geri dönmek istemiyorsunuz. yaptığı bir yanlışın tüm doğruları götürdüğünü, artık inancınızı yitirmenize sebep olduğunu fark ediyorsunuz. kalbinizde bir boşluk oluşturmasa bile beyninizi kemiren sorular ile hayatın devam etmesinin çok zor olduğunu düşünüyorsunuz. sonra tutuyor elleriyle yüzünüzü, sevgi dolu gözlerle bakıyor. "seni çok seviyorum sakın gitme. " diyor. içinizde biriken öfke ve sevgi öyle bir terazide kalıyor ki... ne affedebiliyorsunuz, ne de o valizi toplayabiliyorsunuz.
devamını gör...
insanı mutlu eden filmler
the greatest showman
devamını gör...
all in one
genellikle bilgisayarlar için kullanılan ingilizce söz öbeğidir.
devamını gör...
ara ara takipten çıkan esrarengiz takipçi
takipçi sayısını kontrol etmemek anormal bence. gün içinde ister istemez birkaç kez de olsa giriyoruz kendi profilimize ve dikkatimizi çekiyor illa takipçi sayısı. sonuçta o insanların bizi takip etmesinin bi sebebi var ve yazdığınız bi şeyden dolayı sizi takipten çıkmaları çok yüksek bi ihtimal. o yüzden de bana göre normal olan arada bakmak ve sebebini merak etmek.
devamını gör...
seri eksileyen yazar
umarım gerçekten beğenmedikleri tanım için kullanır insanlar.
gıcıklığına eksi verirse depresyona girerim.
gıcıklığına eksi verirse depresyona girerim.
devamını gör...
okunmadan önce ölünmesi gereken kitaplar
şu ana kadar okuduğum için pişman eden kitap yoktur. seçiciyimdir. ama tavsiyem (bkz: osuruktan teyyare) sosyal medya fenomenlerinin kitaplarını okumanızı tavsiye etmem efendim.
devamını gör...
kaba olmanın aslında iyi bir özellik olması
evet, "yine geldi tespitini sevdiğim" diyeceğiniz, yepyeni bir tespitim ile karşınızda olduğum başlıktır.
öncelikle şu "kaba olmanın" derecesi konusunda bir anlaşalım; elbette burada kastedilen kabalık yok yere insanların kalbini kırmak, onlara sövmek veya terbiyesizlik yapmak anlamında değildir. bu tanımda bahsedeceğimiz kabalık, daha çok "aman ağzımın tadı kaçmasın", "aman şunu kırmayalım" diye gösterilen sahte samimiyetlere ve yapmacıklığa karşı duran kabalık çeşididir. çünkü ben bu tür davranışlardan zerre haz etmem, aile büyüklerime de her yaptıklarında kızarım.
bugünden bir misal, harika bir mangal yapmışım efendim. balıklar mis gibi pişmiş, ahtapot tam kıvamında ve rakılar hazır. oradan annem sesleniyor bana:
- "ya acaba bizim komşulara da mı versek? ayıp olur şimdi."
hemen "ne münasebet!" diye cevap verdim. ben o tüm bu canlıları bir amaç uğruna canlarından etmiş, onları saygı ve özenle en güzel şekilde pişirmiş, ve ailem güzelce ve kusursuzca bir deniz sofrası yesinler diye hazırlamış iken allah'ın salak komşusuna neden balık vereyim? zaten zerre sevmem kendilerini, ama sevsem de durum değişmiyor. zira böyle bir zorunluluğum yok.
ya da çok benzer başka bir misal, şu ana kadar kimse üzülmesin diye ikram edilen yemeği yemişliğim yoktur. o an canım istemiyorsa ve direkt sevmiyorsam o yemeği yemem, yoksa yerim. olay aslında bu kadar basit. isteyen kaba desin, isteyen öküz vallahi umurumda olmaz. sırf birileri saçma sapan şeylere alınsın gücensin diye kendi keyfimden ödün verecek değilim. bu şekilde de gayet iyi ve mutluyum doğrusu.
sanırım rezalet bir insanım...*
öncelikle şu "kaba olmanın" derecesi konusunda bir anlaşalım; elbette burada kastedilen kabalık yok yere insanların kalbini kırmak, onlara sövmek veya terbiyesizlik yapmak anlamında değildir. bu tanımda bahsedeceğimiz kabalık, daha çok "aman ağzımın tadı kaçmasın", "aman şunu kırmayalım" diye gösterilen sahte samimiyetlere ve yapmacıklığa karşı duran kabalık çeşididir. çünkü ben bu tür davranışlardan zerre haz etmem, aile büyüklerime de her yaptıklarında kızarım.
bugünden bir misal, harika bir mangal yapmışım efendim. balıklar mis gibi pişmiş, ahtapot tam kıvamında ve rakılar hazır. oradan annem sesleniyor bana:
- "ya acaba bizim komşulara da mı versek? ayıp olur şimdi."
hemen "ne münasebet!" diye cevap verdim. ben o tüm bu canlıları bir amaç uğruna canlarından etmiş, onları saygı ve özenle en güzel şekilde pişirmiş, ve ailem güzelce ve kusursuzca bir deniz sofrası yesinler diye hazırlamış iken allah'ın salak komşusuna neden balık vereyim? zaten zerre sevmem kendilerini, ama sevsem de durum değişmiyor. zira böyle bir zorunluluğum yok.
ya da çok benzer başka bir misal, şu ana kadar kimse üzülmesin diye ikram edilen yemeği yemişliğim yoktur. o an canım istemiyorsa ve direkt sevmiyorsam o yemeği yemem, yoksa yerim. olay aslında bu kadar basit. isteyen kaba desin, isteyen öküz vallahi umurumda olmaz. sırf birileri saçma sapan şeylere alınsın gücensin diye kendi keyfimden ödün verecek değilim. bu şekilde de gayet iyi ve mutluyum doğrusu.
sanırım rezalet bir insanım...*
devamını gör...
franz kafka
eğer mutluluktan ölünüyorsa bu benim başıma gelmeli diyen yazar. babasıyla kuramadığı iletişim yüzünden yazan yazar.
bir arkadaşının o öldükten sonra, yazdıklarını atmaya kıyamadığı, yazar yaptığı yazar.
bir arkadaşının o öldükten sonra, yazdıklarını atmaya kıyamadığı, yazar yaptığı yazar.
devamını gör...
parka
(bkz: cem karaca)'nın şarkısı.
şarkıda parka paltonun yerine geçmiştir. palto pahalı olduğu için dedenin üç aylığından alınmıştır o parka.
şarkıda parka paltonun yerine geçmiştir. palto pahalı olduğu için dedenin üç aylığından alınmıştır o parka.
devamını gör...
kadınların kendilerine söyledikleri yalanlar
kuaförden sonra saçının kötü olduğunu bile bile güzel oldu ya farklı oldu bence diye kendisini kandırdığı yalanlardır.
devamını gör...
akademisyen egosu
tam tersi olan 'akademisyen mütevazılığı' da mevcuttur ki karşısındaki insanı nezaketi dolayısıyla çok mahcup eder.arkadaşlarımın bir sözü vardı,kimi hoca asansörden indirir öğrenciyi, kimisi de önden siz buyrun der aynı öğrenciye. başağın başı doldukça başak eğilir.boş başağın başı daima havada ve dimdik olur.
devamını gör...
feminizmin erkek düşmanlığı olduğu gerçeği
hangi gerçek? yok öyle bir gerçek. açın bir kitap okuyun. mesela radikal kadınları okuyun kate schatz’den. görün kadının tarih boyu süren mücadelesini. ortada bir düşmanlık yok. eşitlik için mücadele var.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
her perşembe 10'da yerimiz belli oldu artik. yayıncı güzel şarkılar güzel daha ne olsun.
devamını gör...
dış görünüşünü beğendiğine ayrı beğenmediğine ayrı davranan insan
hiç sevmem, nefret ederim hatta.
beğendiği kişiye ballı ballı cümleler söylerken sizi beğenmediyse zoraki konuşur.
kapıları ardına kadar beğendiğine açarken size açtığı kapıyı bırakır şlak diye yüzünüze çarptırır.
dile geldiğinde ayhh dış görünüşe göre insan ayırmam ben diye konuşur ama ortama güzel bir kadın/erkek geldiğinde bu dediklerinden eser kalmaz.
çok sığ buluyorum böyle insancıkları.
neye açlar neden böyle davranıyorlar bilmiyorum.
beğendiği kişiye ballı ballı cümleler söylerken sizi beğenmediyse zoraki konuşur.
kapıları ardına kadar beğendiğine açarken size açtığı kapıyı bırakır şlak diye yüzünüze çarptırır.
dile geldiğinde ayhh dış görünüşe göre insan ayırmam ben diye konuşur ama ortama güzel bir kadın/erkek geldiğinde bu dediklerinden eser kalmaz.
çok sığ buluyorum böyle insancıkları.
neye açlar neden böyle davranıyorlar bilmiyorum.
devamını gör...
yazarları bugün mutlu eden olaylar

az önce bir arkadaşımı hastaneye götürmem gerekti. içeri sıra ile alındığı için kimseyi de riske atmamak adına hastaneye girmedim. hastanenin önünde beklerken bir sürü insan girdi çıktı. hepsinin görünümü, giyimi kuşamı birbirinden farklı, kendi hallerinde insanlardı. bazıları takım elbiseli, bazıları öğrenci, bazıları da ev hali ile çıkıp gelen insanlardı.
yukarıdaki fotoğraftaki teyze ile amca ilk başta hiç dikkatimi çekmedi. teyze amcanın koluna girmiş, amcanın elinde bir baston var. teyzenin çantasında bir süt şişesi ile yeşillik dolu olduğu belli bir poşet var. şu mavi paspasın üzerinde durdular. dakikalarca ayakkabılarındaki çamuru silmeye çalıştılar. bahçeden çıkıp gelmişler, gelirken elleri boş olmasın diye de doktora süt ve yeşillik getirmişler. teyzenin ayağındaki çamur ne kadar temizlemeye çalışsa da geçmedi, yoruldu.
amca teyzeye dedi ki "üst merdivene çık, ben temizlerim." teyze üst basamağa çıktı, ayağını hafif kaldırdı, amca elindeki bastonla ayağının altındaki çamuru temizledi teyzenin. teyze bu sırada amcaya bakıyor, gözlerinden görüyorum kalbindeki minnet.
bu manzara öyle güzeldi ki dakikalarca izledim, neden bilmem sonradan, onlar tam yukarı çıkarlarken fotoğraflarını çekmek geldi aklıma.
önemli olan ayaktaki çamurunuz değil be amca, önemli olan yüreğinizdeki güzellik. ne kadar güzel ve bir o kadar temiz olduğunuzu keşke dışarıdan, bizim gözümüzle görebilseydiniz!
devamını gör...
bildirimleri tek tek kontrol etmek
sık sık yaptığımdır. üstte bir turuncu görünce hemen tıklıyorum, kimmiş beğenen, ne yazmışım da beğenmiş, o neler yazmış, kadın mıymış, at at at mesaj at hemen.
devamını gör...
fon
sinema ve tiyatroda sanatçının ardındakilerdir. izleyeni oynananın sahiliğine inandırmaktır hedef. resim, obje, fotoğraf...
bir şekilde arka planda olan her şey.
bazen de mecazi bir ifade ile hayatın fonunda kalıyormuşuz hissi gelir çöker insanın yüreğine. sanki herkes bir başrolü yaşıyordur bize düşen kadrajdan sadece görünme kısmıdır. yaşamak başkalarına bahşedilendir.
bir şekilde arka planda olan her şey.
bazen de mecazi bir ifade ile hayatın fonunda kalıyormuşuz hissi gelir çöker insanın yüreğine. sanki herkes bir başrolü yaşıyordur bize düşen kadrajdan sadece görünme kısmıdır. yaşamak başkalarına bahşedilendir.
devamını gör...