otobüs koltuğunda sakin sakin otururken, gözler beyne hareket etmediğimize dair sinyal gönderir. sonrasında içinde bulunduğumuz otobüs hangi yöne savruluyorsa biz de onunla beraber o yöne savruluruz. yol, sağ istikamette ise biz de sağa salınırız. sol istikamete dönüyorsa biz de sola döneriz. rampadan yukarı çıkıyorsa biz de çıkarız, rampa aşağı iniyorsa biz de ineriz.
iç kulağımızda bulunan yarım daire kanallarında bulunan sıvı, bu çalkalanmaya eşlik ederek beynimizin denge merkezine devamlı mesaj gönderir. " sağa döndü, şimdi tekrar sola döndü, şimdi de rampa aşağı iniyor, hop tekrar yukarı çıkıyor, şimdi tekrar sağa döndü, oradan da sola" derken, diğer taraftandan da gözlerimiz beynimizin denge bölgesine sakin ve efendi efendi yerinde oturuyor diye sinyal çekmektedir.
işte bu sinyal trafiği ve mesajlaşma kaosunun karşılığı sırayla baş dönmesi ve mide bulantısı ve arkasından böğürerek istifrağ etmek olur. sürekli seyahat halinde olanlar bu duruma alışıktır, bazı bünyeler doğuştan alışıktır, bazı hassas bünyelere de konuda geçtiği gibi tekirdağ - istanbul arası gibi kısa süreli yolculuk bile ıstıraplı gelir.
devamını gör...

kelimelerle ifade edilemeyecek durum.5 sene geçti üzerinden. halen yürürken birini o sanıp selam vermek istediğim oluyor.
devamını gör...

bugünkü ruh halim sözlük.içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor.sadece akşam duş alacağım. belki yatıştırır beni.biliyorum yarın sabah harika uyanmasam da şimdiki gibi olmayacağım.çok da takmamaya çalışıyorum.
devamını gör...

ergen davranışıdır. 20 hadi diyelim 25 yaş üstündeyseniz ve bunu yapıyorsanız psikologdan randevu alınız.
devamını gör...

yaşadığım yerde çok güzel bir akşam hayatı var. akşam hayatı dediğim masalar sandalyeler, insanlar, çimenler, ışıklar, caddeler.. sadece akşamları güzel olan bir ortam. keşke hadi çıkalım dediğimde hemen telefonumun ucunda bir insan olsaydı diyorum bazen. sevdiğim insan. her akşam çıkabileceğim. sıkılmadan muhabbet eedebileceğim. ne bileyim itiraf işte. bunu her balkona çıktığım serin akşamlarda da düşünüyorum. sadece düşünüyorum. bu güzel zamanların bazen böylece akıp gittiğini zannediyorum.
devamını gör...

inanılmaz sinirlendiğim başlık. "çomar başlıkları" listeme ekledim bu başlığı.

bunun sebebini hala kavrayamamışsanız çok yazık. bu bireylerin büyürken ne travmalar atlattığını, kendini anlamaya çalışırken yaşadıkları acıları ve korkuları, çevrelerinden aldıkları tepkileri ve o tepkilerin özgüvenlerini nasıl zedelediğini idrak etmek bu kadar zor olmamalı.

lgbt bireyler bugün hala binlerce insan tarafından aşağılanıyor, yok sayılıyor. hatta ve hatta kimlikleri nedeniyle birçoğu okudukları mesleği bile icra edemiyor.

katlanamıyorsanız kendileri ile arkadaşlık kurmayın. yok alıngan, yok bilmem ne.
devamını gör...

egzistansiyalizm
var oluş özden önce gelir ilkesine dayanır. varoluşculuk akımında filozoflar dindar ateist ve deist olmak üzere kendi içlerinde ayrılırlar. bu durum bu akımı yorumlama da farklı sonuçlar ortaya çıkarır.


bu görüşe göre tüm değerler ve erdemler insan baz alınarak oluşturulmalıdır.

insan yer yüzüne fırlatılır ve insan yer yüzünde yalnızdır bu yüzdendir ki insan yabacılaşarak yaşar.

varoluşçulukta sorulan soru şudur?
insanın varoluşunun bir amacı var mıdır?
dinler bu soruya tanrı'ya sığınmak ve onun istediği şekilde yaşamak olduğunu belirtir.

varoluşçu filozoflar ise şöyle bakarlar; insanın varoluş amacını seçimleri belirler. bu felsefe sizi özgür kılar. fakat kararlarınızı yanlış vermeniz sizi korkulara sürükler. bunun en güzel örneği (bkz: dostoyevski)'nin suç ve ceza adlı kitabıdır. işlenilen cinayeti kendi için olması gerektiğine inanan ve sonrasında vicdanını tartan genci anlatmıştır. cinayeti işlemek özgür kararıydı peki ya sonrası verdiği karar'ın vicdan azabıydı... özgürlük vardır bizim için ama her yaptığımız işin sorumluluğunu üstlenmek de zorundayız.
dostoyevski'nin varoluş felsefesine katkıda bulunduğu doğrudur. dindar biri olduğunu belirteyim.

gelelim en önemli temsilcisine:
(bkz: jean paul sartre)
var olan her şey, nedensiz ortaya çıkar, zavallılığı yüzünden varoluşunu sürdürür ve rasgele ölür.
sartre varoluşçuluğu, insan önce varolur ortaya çıkar, sahnede görünür ve ancak ondan sonra kendisini tanımlar diye anlatır.
insan belirli bir bütünlüğün içine doğmuştur, burada belirli bağımlılıkları vardır ve yaşamı boyunca bu bağımlılıklar içinde bazı kararlar vermek zorundadır. işte yine başta bahsettiğimiz özgürlük vurgusu.
bununla birlikte hümanizm'i işin içine katar. her türlü bulantı'ya karamsarlığa rağmen.
bulantı: dünyanın kendinde varlığı, insana bulantı duygusu verir; çünkü gerçeklik, yani varlıklar ne iseler o olarak orada öylece ve anlamsız bir şekilde dururlar. meşhur bulantı kitabında altını çizeceğimiz bir cümle.*

friedrich nietzsche'yi burada da yine görüyoruz. bir ateist görüşü olarak değerlendirebiliriz. varoluşçulukla ilgili en belirgin yazısı böyle buyurdu zerdüşt adlı kitabındadır.
evet, insanın kendini taşıması güçtür! bunun nedeni kendi omuzlarında birçok yabancı şey taşımasıdır. o, bir deve gibi çöker ve sırtına bolca yük yüklenir. hele güçlü dayanıklı ve saygılı olursa. o zaman pek çok yabancı sözler ve yabancı değerler yüklenir ve hayatı bir çöl olarak düşünür.

albert camus da “tanrıtanımaz varoluşçuluk” ekolüne mensuptur.
ona göre tanrı fikri insanı sadece tembelliğe ve kaderciliğe alıştırır. oysa insan dünyada sahip olduğu özü, varoluşa kendi seçimleriyle çevirebilir. kendi seçimin
toplum içindeki yalnızlığa, ötekileştirilmene neden olabilir.

her birini birbirinden ayıramıyorum.
buraya kadar gelip okuduysanız hele bir de sıktıysam affola.*
devamını gör...

sabahattin ali'nin denk geldiğim gibi çok sevdiğim bir sözü edebiyatın ne işe yaradığı konusunda, bende ivedilikle bir şeyler yazma ihtiyacı uyandırdı, bu vesileyle edebiyat'ın ne işe yaradığını/en azından benim için ne anlam ifade ettiğini birkaç cümleyle ifade etmeye çalışacağım.
öncelikle belirttiğim söz; "unuttum diyemem ama üzerimde bir tesirin kalmamış artık."
bu sözü ilk okuduğumda evet edebiyat bu işte, edebiyat'ın işe yarar kısmı budur dedim. çünkü; bu söz, benim belki sürekli olarak içimde/aklımda bir duygu olarak varlık taşıyan, sürekli dolaşan; ama kelimelere asla dökülemeyen o sözdü. yüreğime su serpmiştir, beni bir duyguda tamamlamış, azad etmiştir. sözgelimi, bir benzetme yapacak olursam, dilimde sürekli dolaşan ama aklıma asla gelmeyen o şarkıya bir yerde rastlamam gibidir bu. anlık da olsa o şarkıyı artık bulmuş olmam beni rahatlatır, bana eşlik ettirir. edebiyat'ın işe yarar kısmı da budur işte, insanın tamamlayamadığı, anlam veremediği, eksik kaldığı o duygunun karşılığıdır.
ve dünya tarihi boyunca insanlar hep benzer hisleri yaşamışlardır, sabahattin ali gibi kıymetli insanlar da bunları sadece yaşamamış; söylemiş, yazmış, bunlara sözcüklerle dokunmuş ve bize kadar ulaştırmış. elbette bu tür duyguların ifade edilmis olması derdimize tamamen derman degil, hiçbir zaman da olmayacak belki ama en azindan bu hislerimizin bir tanımının olduğu, bu hislerin insanlık tarihi boyunca ortaklarının olduğu bilgisi bir nebze de olsa derdimizi hafifletiyor. bu anlamda ben edebiyat'a da sabahattin ali gibi isimlere de her zaman duacıyım. duacı kalacağım.
devamını gör...

bu sözün doğrusu, her zaman olduğu ve olacağı gibi, eşek hoşaftan ne anlardır.

peki insanlar neden bu yanlışı sürekli dile getiriyor?

yıl 2013. o zamanlar tabii yetenek sizsiniz zirve. herkes çılgınlar gibi izliyor.

en komik esprisi "okuma kitabı" olan bir insan olan atalay demirci -ki kendisi aynı zamanda en son fetöden içeri girmişti, o kısımları karışık- sahnede bununla ilgili bir şeyler söylüyordu.

tam komiklik yapacaktı, eşek hoşaftan ne anlar, sanki diğer şeyleri denediniz mi falan filan derken, arkadan, bir çokbilmiş atladı.

"o lofon doğroso oylo doğol bo koro, hoş lof o" dedi.

sonrasında farklı olmak isteyen herkes ama herkes bu arkadaşı referans göstererek, "knk aslında o hoş lafmış, hoşaf değilmiş ya" demeye başladı.

değil aga. doğrusu hoş laf değil.

ama olsun, sanki eşek hoş laftan anlıyor mu?

en az hoşafın iyisinden anladığı kadar anlıyordur. eşek için fark eden bir durum olmaz bence.
devamını gör...

sadece 2 yaşında. minicik bedeninin yaşadığı şeylere bak. bu dünya, bu insanlar neden bu kadar kötü?
devamını gör...

asabiyim ben.
devamını gör...

sessizliğin çeşitleri var. ilki ölüm sessizliğidir. bu sessizliği yaşamak için illa birinin ölmesine gerek yok. hüzün dolu olduğu için bu ismi koydum. bu sessizlik zordur, acı verir. bazen böyle sanki zaman durmuş, herkes susmuş, dışarda yağan yağmur bile bize ağlamış gibi olur. bu sessizlikteki sessiz çığlıklarımızı kimse duymadı.

diğer bir sessizlik çeşidimiz ise huzur sessizliğidir. içimizdeki sesi duymamıza yardımcı olur. tüm dış seslerden arınıp iç dünyamıza giden yoldur aslında bu sessizlik. güzeldir, insana huzur verir.

yaşadığınız tüm sessizliklerin huzur sessizliği olması dileğiyle.
devamını gör...

eşim olur kendileri. ben ise çayı şekerli içerim ve ziyadesiyle dalgınımdır. bu da beni mutfakta kendisi için ölümcül bir yaratık hâline dönüştürüyor.

en olmadık anlarda onun çayına şeker atarak ağzından püskürtmesine sebep oluyorum.

sağolsun her seferinde gülümseyerek tepki veriyor. tabi içinde kopan fırtınaları kimse bilemez.

hem bu konuda kendimi bayağı geliştirdim. şu aralar taş çatlasın bu olay haftada iki üç kere yaşanıyor. gayet iyi durumdayız bence.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok büyük bir ihtimalle çoğu insanın yaşayacağı şeydir, ne kadar yakın olduğuna göre acı derecesi değişir, allah göstermesin diyelim
devamını gör...

anne bittiiii
devamını gör...


et cetera, çoğunlukla etc. olarak kısaltılan (&c. ve &/c. arkaik kısaltmalarındandır) latince söz; "ve diğerleri" anlamındadır
devamını gör...

ortadoğu'da soğuk savaş olmaz, ılık savaşta olmaz; ortadoğu'da binlerce bebeğin ve çocuğun daha "neredeyim, ne yaşıyorum ben?" diyemeden öleceği kavurucu-sıcak savaşlar olur!
devamını gör...

uzun uzun entry'leriyle gözlerimi yaşartıp beynimi dolduran yazar kişisi. yazılarındaki detaylardan ne kadar emek harcadığı ve ne kadar bilgili olduğu anlaşılıyor. ayrıca çizim konusunda da pek bir yetenekli. kalemine sağlık!
devamını gör...

kafka-milena'ya mektuplar
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim