erkeklerin gittikçe kılıbıklaşıp bir tuhaf olmaları
kadınlardan sonra şimdi de sıra erkeklerde niye böyleyiz anlayamıyorum gerçekten.
devamını gör...
bilinmeyen bir kadının mektubu
zweig abinin sağlam kitaplarından bir tanesidir.
bir karakter yaratmak o karakteri okuyucuya bu kadar hissettirmek bambaşka mevzu gerçekten.
okunmalıdır zaten okunmadıysa garip kaçar çünkü her yerde bakkalda bile satılıyor.
bir nescafe ve kendinize ayıracağınız keyifli bir saatte elinizde eriyip biter.
bir karakter yaratmak o karakteri okuyucuya bu kadar hissettirmek bambaşka mevzu gerçekten.
okunmalıdır zaten okunmadıysa garip kaçar çünkü her yerde bakkalda bile satılıyor.
bir nescafe ve kendinize ayıracağınız keyifli bir saatte elinizde eriyip biter.
devamını gör...
adaletin twitter'da aranması
türkiyenin geldiği nokta.
devamını gör...
maskenin boğuluyormuş hissi vermesi
gündüzleri iyiden iyiye artan sıcaklık sebebiyle kendini gittikçe belli eden, sıkıntı yaratan hissidir. titaniğin battığı okyanusta filikasız kalmış gibi hissediyorum. n95, nano, mikro, tombow, faber castell ne varsa denedim olmuyor. son çare kese kağıdı.
evet...
evet...
devamını gör...
tanrıya karşı söylev
yalnızca kapağında yazan marquis de sade isminden dolayı gereksiz yere eleştirilen ve hatta okunmadan kenara atılan eser. eser hakkında konuşmadan önce şundan söz etmek gerekir bana kalırsa; bir düşünürün, yazarın veya şairin yaşantısı onun her eserini aynı kefeye koymak için yeterli bir sebep midir? daha önce sade okumuş olanlar şüphesiz karşı çıkacaktır bana çünkü onun eserlerinde tüm çıplaklığı ile ortada duran vahşeti okumuş ve hatta belki de şiddetli bir miğde bulantısı hissetmiş olmalılar. yine de üzücüdür ki aynı insanlar charles baudelaire şiirlerine aynı tiksinti ile yaklaşmazlar. oysa baudelaire'ın şiirlerinde de aynı çarpık ahlak anlayışının izleri gözden kaçmayacak kadar büyüktür. yalnızca a carcass şiiri bile yeterli gelirdi muhakkak keyiflerini kaçırmak için.
esere gelecek olursam, tanrıya karşı söylev yetişme çağındaki pek çok insanın okuması gereken bir eser. yetişkinliğin ileri safhasında pek yavan ve hatta eski moda safsatalar olarak gelecek olsa bile; tanrı, cennet, cehennem ve ruh kavramları hakkında yerinde ve hatta zaman zaman oldukça ağır eleştiriler barındırıyor. kimine göre bu eser sade'in gereksiz tutkulu bir biçimde ateizm savunuculuğu yaptığının işaretidir ama bana kalırsa iyi bir gözlem sonucunda ortaya çıkmış olması kaçınılmaz. aslında esere tam olarak sade'e ait demek doğru da değil, alıntılardan oluşan bir derleme yine de içinde barındırdığı düşünceler kendisine ait olduğundan sade'in kaleminden çıktığını söylemek de yanlış olmayacaktır. durup düşünüldüğü zaman insanın pek çok kez çelişkiye düştüğü bir çok konuda sade eleştiri sunmak bir kenara alenen ateş ediyor. okudukça da kimi zaman ne kadar haklı olduğunun da altını çizmek gerek. sade ahlaki açıdan yüksek ihtimalle çoğumuza göre çarpık ve zihinsel açıdan bir noktada dengesiz olsa bile bu durum eserin muazzam bir gözlemciliğin sonucu olduğu gerçeğini değiştirmemeli. yine de şu var; kitap ne kadar iyi bir gözlemciliğin ürünü olsa bile sade'in tutarsız yorumları gözden kaçmayacak kadar fazla ve düşüncelerinin altında yatan sebepler de pek çok noktada oldukça eleştiriye açık. sade'i pek sevmem ve bir şeyin savunuculuğunu yapmayı sağlayan tutku bende oldukça eksik, belki erken yaşta okumamdan ötürü veya henüz çözemediğim bir sebepten dolayı okuduğum en iyi eserlerden sayıyorum. şöyle ufak bir bilgi eklemekte de fayda var; sade'in bu düşüncelerine karşı yorum getirmekten kaçınanların genel tercihi biraz ad hominem'e başvurmak oluyor bana kalırsa. sade'in yetiştiği şartlar, annesinin dindarlığı ve hatta yanında yetiştiği rahip olan amcası ve işin sonunda tanrının varlığına karşı hiçbir inanç belirtisi göstermeyen sade... bunu daha çok erikson'un kimlik statüleri üzerinden sade'i ters-zıt kimlik olarak değerlendirenler de yok değil. yine de alanım olmadığı için yorum yapmaktan kaçınıyorum açıkçası.
"dini gerekli kılan varlığın masalsı varoluşuna dair senin gülünç sistemlerine inanacak kadar zayıf olsaydım, ona nasıl ibadet etmemi bana öğütlerdin? brahma'nın saçmalıklarındansa konfiçyüs’ün hayallerini benimsememi mi isterdin, yoksa zencilerin büyük yılanına mı tapayım, peruluların yıldızına mı, veyahut musa’nın ordularının tanrısına mı, hangi hıristiyan sapkınlık sence tercih edilebilir? cevabına dikkat et."
"insanın anlaşılmayan şeye inanması tamamen imkânsız çünkü. kavramak ile inanmak arasında dolaysız ilişkiler olmalıdır; kavramak inancın ilk besinidir. anlamanın hiç etkili olmadığı yerde,inanç ölüdür ve bu tür durumlarda inanç sahibi olduğunu ileri sürenler inancı dayatır. "
esere gelecek olursam, tanrıya karşı söylev yetişme çağındaki pek çok insanın okuması gereken bir eser. yetişkinliğin ileri safhasında pek yavan ve hatta eski moda safsatalar olarak gelecek olsa bile; tanrı, cennet, cehennem ve ruh kavramları hakkında yerinde ve hatta zaman zaman oldukça ağır eleştiriler barındırıyor. kimine göre bu eser sade'in gereksiz tutkulu bir biçimde ateizm savunuculuğu yaptığının işaretidir ama bana kalırsa iyi bir gözlem sonucunda ortaya çıkmış olması kaçınılmaz. aslında esere tam olarak sade'e ait demek doğru da değil, alıntılardan oluşan bir derleme yine de içinde barındırdığı düşünceler kendisine ait olduğundan sade'in kaleminden çıktığını söylemek de yanlış olmayacaktır. durup düşünüldüğü zaman insanın pek çok kez çelişkiye düştüğü bir çok konuda sade eleştiri sunmak bir kenara alenen ateş ediyor. okudukça da kimi zaman ne kadar haklı olduğunun da altını çizmek gerek. sade ahlaki açıdan yüksek ihtimalle çoğumuza göre çarpık ve zihinsel açıdan bir noktada dengesiz olsa bile bu durum eserin muazzam bir gözlemciliğin sonucu olduğu gerçeğini değiştirmemeli. yine de şu var; kitap ne kadar iyi bir gözlemciliğin ürünü olsa bile sade'in tutarsız yorumları gözden kaçmayacak kadar fazla ve düşüncelerinin altında yatan sebepler de pek çok noktada oldukça eleştiriye açık. sade'i pek sevmem ve bir şeyin savunuculuğunu yapmayı sağlayan tutku bende oldukça eksik, belki erken yaşta okumamdan ötürü veya henüz çözemediğim bir sebepten dolayı okuduğum en iyi eserlerden sayıyorum. şöyle ufak bir bilgi eklemekte de fayda var; sade'in bu düşüncelerine karşı yorum getirmekten kaçınanların genel tercihi biraz ad hominem'e başvurmak oluyor bana kalırsa. sade'in yetiştiği şartlar, annesinin dindarlığı ve hatta yanında yetiştiği rahip olan amcası ve işin sonunda tanrının varlığına karşı hiçbir inanç belirtisi göstermeyen sade... bunu daha çok erikson'un kimlik statüleri üzerinden sade'i ters-zıt kimlik olarak değerlendirenler de yok değil. yine de alanım olmadığı için yorum yapmaktan kaçınıyorum açıkçası.
"dini gerekli kılan varlığın masalsı varoluşuna dair senin gülünç sistemlerine inanacak kadar zayıf olsaydım, ona nasıl ibadet etmemi bana öğütlerdin? brahma'nın saçmalıklarındansa konfiçyüs’ün hayallerini benimsememi mi isterdin, yoksa zencilerin büyük yılanına mı tapayım, peruluların yıldızına mı, veyahut musa’nın ordularının tanrısına mı, hangi hıristiyan sapkınlık sence tercih edilebilir? cevabına dikkat et."
"insanın anlaşılmayan şeye inanması tamamen imkânsız çünkü. kavramak ile inanmak arasında dolaysız ilişkiler olmalıdır; kavramak inancın ilk besinidir. anlamanın hiç etkili olmadığı yerde,inanç ölüdür ve bu tür durumlarda inanç sahibi olduğunu ileri sürenler inancı dayatır. "
devamını gör...
normal sözlük gartic.io etkinlikleri
evet, kahkahalarım ile evin çınladığı doğrudur. acayip eğlendim.*
devamını gör...
tek şarkısı dahi kötü olmayan şarkıcı
benim için bitmek bilmeyen bir liste diyebilirim;
- şebnem ferah
- cem adrian
- edip akbayram
- musa eroğlu
- zara
- orhan gencebay
- ferdi tayfur
- müslüm gürses
- minik serçe
- haluk levent
- hakan altun
- barış manço
- kayahan
-mfö
-cem karaca
- ahmet kaya
gibi birçok sanatçı sayabilirim.
- şebnem ferah
- cem adrian
- edip akbayram
- musa eroğlu
- zara
- orhan gencebay
- ferdi tayfur
- müslüm gürses
- minik serçe
- haluk levent
- hakan altun
- barış manço
- kayahan
-mfö
-cem karaca
- ahmet kaya
gibi birçok sanatçı sayabilirim.
devamını gör...
1. nesil
"dutluğu satmayan dede"yav güzel nick olurmuş şimdi aklıma geldi.
devamını gör...
şebnem ferah
türk rock'ının kraliçesidir.
devamını gör...
üç tunç tas kayısı hoşafı
özellikle diksiyon eğitimlerinde doğru telaffuz için kullanılan tekerleme.
devamını gör...
cennette söylenecek ilk söz
huriler teklif ediyormuş , doğru mu ?
devamını gör...
söylenecek çok şey varken susmayı tercih etmek
anlatmaktan yorulmaktan, kimseyi kırmak istememekten ya da anlaşılmayacağını düşünmekten kaynaklanan ve insanın bütün söylemek istediklerini içine atarak daha çok üzülmesine sebep olabilecek durum.
devamını gör...
seri artı oy veren melek
çok sevdiğim meleklerdir.* ancak lütfen, oy verecekseniz rastgele tanımlara oy vermeyin. gerçekten hakeden tanımlarımı oylayın. hakkında bir şey bilmediğiniz tanımları sırf beğenmek için beğenmeyin.
devamını gör...
yazarlar uyansın diye beklemek
bir de aktif yazarları kontrol edip "bak bu bugün de uyumadı hala, akşam yatmak bilmezler sabah kalkmak bilmezler"diye serzeniş versiyonu var.analık mode on.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
bu gece biraz eskilere gitmeli.
yıllar sonra bir gün beni anarsan
kulakların değil, kalbin çınlasın
ardından bakıp da öylece kalan
gözlerimde donmuş iki damlasın.
efkaragider
yıllar sonra bir gün beni anarsan
kulakların değil, kalbin çınlasın
ardından bakıp da öylece kalan
gözlerimde donmuş iki damlasın.
efkaragider
devamını gör...
çaylaklardan mesaj alımının otomatik kapalı olması
bu başlık vasıtasıyla fark ettiğim durumdur. ben de çaylaklar neden güzel mesajlarıma cevap vermiyor diye içerliyordum, meğerse mesaj alımım kapalıymış... umarım bana sövmemişsinizdir güzel çaylaklar. hepinizi çok seviyorum.
devamını gör...
maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz
yok, ben sterlinle alıyorum
sikke sikke aldığım da oluyor.
sikke sikke aldığım da oluyor.
devamını gör...
erkeklerin kin güdememesi
yine bir genellemeye kurban gittik. kin; cinsiyete bağlı bir özellik değildir diye düşünüyorum. insanın kişiliği ile ilgilidir. kadınların hepsi kindardır veya erkekler kin gütmezler diyemeyiz. çok kindar erkekler de gördüm kadınlar da. tam tersi hiç kin güdemeyen kadınlar ve erkekler de var. bunu cinsiyetlerle eşleştirmemeliyiz bence.
devamını gör...
tv'de denk gelince kanal değiştirdiğiniz kişiler
demet akalın ve alişan'dır.
devamını gör...
kafkayı kullanma kılavuzu
orhan tuncay kitabıdır.
yapılması gereken şey, franz kafka’yı aziz ilan edilmekten korumak; en az bunun kadar önemli bir iş de, kafka’yı dogmatik aşırılıklara kayanlar karşısında savunmak. bir aziz değildi kafka, aziz olmanın çok ötesindeydi: bir büyük yazardı. yapıtları da, bir çağın son modası olmanın çok ötesindedir; doğrudan dünya yazınıdır. thomas mann’ın deyişiyle, bu yapıtlar ‘”dünya yazınının en okunmaya değer ürünleri arasında yer alır.”
ernst fischer’in bu sözüne katılmamak mümkün görünmese de yine de söylenmesi gereken şeyler var cümle üzerine. fischer haklı kafka büyük bir yazardı ancak aynı zamanda bir azizdi de. birçok insanın hayatını değiştirmiş, yol gösterici olmuş, onlara düşünmeyi öğretmiş bir yazardır -ki onun müritlerinden biri de bu satırları yazan kişidir.
ancak kafka’dan herkes zevk alabilse de herkesin kafka’yı anlayabildiğini iddia etmek oldukça güçtür. kafka zordur, zorlayıcıdır. sürekli bir metafor fırtınası eser ve yapmanız gereken şey belki de kendinizi bu fırtınaya terk etmektir. bir kafka çevirmeni olan orhan tuncaykendince bir kılavuz hazırlamış kafka’ya yeni başlayacaklar için. iyi de yapmış. orhan tuncay kafka hakkında yazılan yazılardan, yapılan araştırmalardan ve kendi düşüncelerinden oluşan derlemede kafka okumak için size bir yol haritası sunuyor.
“dava” romanını kafka hakkında bilgi sahibi olmadan okusanız da zevk alırsınız ancak bu romanını ortaya çıkmasına yol açan olayı bilirseniz daha fazla zevk alacağınız kesindir. orhan tuncay da işte tam da bunu yapıyor ve okuyucuya kafka ile ilgili önbilgiler sunuyor. “kafka asla tam olarak bilinemez, “kafka sen neysen odur”. yani tekrar ilk soru. kafka nedir?…” diyor kıvanç koçak kafka’yla ilgili makalesinde. ama tam olarak bilinmese de fikir sahibi olmak için kafka’yı kullanma kılavuzu’nu okumak iyi bir fikir olabilir.
yapılması gereken şey, franz kafka’yı aziz ilan edilmekten korumak; en az bunun kadar önemli bir iş de, kafka’yı dogmatik aşırılıklara kayanlar karşısında savunmak. bir aziz değildi kafka, aziz olmanın çok ötesindeydi: bir büyük yazardı. yapıtları da, bir çağın son modası olmanın çok ötesindedir; doğrudan dünya yazınıdır. thomas mann’ın deyişiyle, bu yapıtlar ‘”dünya yazınının en okunmaya değer ürünleri arasında yer alır.”
ernst fischer’in bu sözüne katılmamak mümkün görünmese de yine de söylenmesi gereken şeyler var cümle üzerine. fischer haklı kafka büyük bir yazardı ancak aynı zamanda bir azizdi de. birçok insanın hayatını değiştirmiş, yol gösterici olmuş, onlara düşünmeyi öğretmiş bir yazardır -ki onun müritlerinden biri de bu satırları yazan kişidir.
ancak kafka’dan herkes zevk alabilse de herkesin kafka’yı anlayabildiğini iddia etmek oldukça güçtür. kafka zordur, zorlayıcıdır. sürekli bir metafor fırtınası eser ve yapmanız gereken şey belki de kendinizi bu fırtınaya terk etmektir. bir kafka çevirmeni olan orhan tuncaykendince bir kılavuz hazırlamış kafka’ya yeni başlayacaklar için. iyi de yapmış. orhan tuncay kafka hakkında yazılan yazılardan, yapılan araştırmalardan ve kendi düşüncelerinden oluşan derlemede kafka okumak için size bir yol haritası sunuyor.
“dava” romanını kafka hakkında bilgi sahibi olmadan okusanız da zevk alırsınız ancak bu romanını ortaya çıkmasına yol açan olayı bilirseniz daha fazla zevk alacağınız kesindir. orhan tuncay da işte tam da bunu yapıyor ve okuyucuya kafka ile ilgili önbilgiler sunuyor. “kafka asla tam olarak bilinemez, “kafka sen neysen odur”. yani tekrar ilk soru. kafka nedir?…” diyor kıvanç koçak kafka’yla ilgili makalesinde. ama tam olarak bilinmese de fikir sahibi olmak için kafka’yı kullanma kılavuzu’nu okumak iyi bir fikir olabilir.
devamını gör...