allah
varolmayanlara varlığı armağan edecek kadar yüce, var ettikleri tarafından reddedilip küfredilmesine rağmen nimetlerini esirgemeyecek kadar cömert, şeytanın bile kıyamet gününde affedilmeyi dileyebileceği kadar merhametli olan yaratıcı.
devamını gör...
üç nokta yerine iki nokta kullanmak
türk dil kurumuna göre -teoride- yoktur.
lakin sözlükte ve siber platformlarda epey pratiğine tanık olup okumayı derhal bıraktığım ise pek çoktur.
izansızlıktan mıdır? eğitimsizlik, öğretimden mahrumiyet mi? protest tavır mıdır? tamamlanmamış tümce sonuna "..." konur. yan yana iki nokta nedir shakespeare aşkına?!
lakin sözlükte ve siber platformlarda epey pratiğine tanık olup okumayı derhal bıraktığım ise pek çoktur.
izansızlıktan mıdır? eğitimsizlik, öğretimden mahrumiyet mi? protest tavır mıdır? tamamlanmamış tümce sonuna "..." konur. yan yana iki nokta nedir shakespeare aşkına?!
devamını gör...
bu herifi de hiç sevmem
kemal sunal'ın mülayim sert karakterine hayat verdiği korkusuz korkak isimli filmde geçen bir repliktir.
devamını gör...
bilim bir gün tanrının varlığını somut olarak ispatlarsa olabilecek şeyler
inananlar için bir fırsat.. inanmayanlar için ise bir değeri olmayacaktır..
devamını gör...
yazara şiddet
bir daddy bir sek, dertlerini daha yüksek makamlar önünde acıklamalılar bence. öyle konusmalar yapıyorlar sanırsın darbe bildirisi. tv'yi actım hicbir kanalda yoklar. üzücü.
devamını gör...
normal sözlük vs ekşi sözlük
yan yana gelmemesi gereken iki sözlük.biri basmane biri göcek.
devamını gör...
kedisi olan yazarlar birliği
finn peek-a-boo bildiğin tekir değildir. asistanımdır kendisi. çalışan bir kedidir. kedi cafelerde düzenlediği atölyelerde kedi eğitimi ve bakımı hakkında uygulamalı eğitim verir. yavru köpek derslerinde köpeklere kedilerin aslında sevimli ve eğlenceli hayvanlar olduğunu öğretir. reaktif köpeklere korkularını yenmeleri için yardım eder.
kardeşi kırmaların hası jim düdü ile ev arkadaşıdır. dünyadaki tüm hayvanlar dostudur. dağ, tepe, orman demez yaşam yolculuğumun her adımında bana katılır. trekking favori aktivitesidir.
cins kedilere taş çıkartır. sokakta bulunmuştur. veterinerde sahiplenmeyi bekleyen kediler arasında cazgırlığıyla dikkat çekmiştir. sloganı #satınalmasahiplen olan kedidir.
kardeşi kırmaların hası jim düdü ile ev arkadaşıdır. dünyadaki tüm hayvanlar dostudur. dağ, tepe, orman demez yaşam yolculuğumun her adımında bana katılır. trekking favori aktivitesidir.
cins kedilere taş çıkartır. sokakta bulunmuştur. veterinerde sahiplenmeyi bekleyen kediler arasında cazgırlığıyla dikkat çekmiştir. sloganı #satınalmasahiplen olan kedidir.

devamını gör...
when the moon was full
narges abyar tarafından yazılmış ve yönetilmiş bir iran dram filmidir. film, islâmî terörün hayatları nasıl etkilediğini anlatmaktadır. filmin konusu kısaca şudur; faezah ve abdolhamid isminde iranlı aşık bir çiftimiz hayatlarını mutlu mesut sürdürmek isterlerken çiftimizden abdolhamid olanı eskiden beridir ailesini gizlemekte ve tuhaf davranışlar sergilemektedir. faezah en sonunda abdolhamid'in terör örgütüyle yakın bağlantısı olduğunu ve elebaşlarından olduğunu anlar. ancak artık çok geçtir. farklı bir ülkeye gelmişlerdir ve faezah kaçmalıdır. filmi izlediğiniz anlarda "böyle hayatlar var mıydı yahu" diye soruyorsunuz istemsizce. film dram haricinde yüksek oranda macera da ihtiva etmektedir. filmin en çarpıcı yönü ise islâmî terörün çocuklara ufak yaşlardan beri nasıl tesir ettiğini ve dünyevilikten uzaklaştırdığını gözler önüne sermesidir. bir insanın beynini yıkayarak ne duruma getirebileceğinizi ve doğanın ona bahşettiği en önemli şeyi, kendi sevgisini dahi nasıl küçük yaştan itibaren saplandığı düşünceler uğruna yok edebileceğini görüyorsunuz. filmi trt2'de izlemiştim. iran sinemasına bayılan birisi olarak hayatla iç içe olan bu tarz filmleri kesinlikle öneririm. filmi bitirdikten sonra düşünmenize sebep olacak kadar vurucu.

devamını gör...
elm sokağında kabus
1984 yılında wes craven tarafından ilk filmi çekilmiş teen slasher serisi. aslında seri wes craven's new nightmare ismi ile anılan new nightmare (1994) filmi ile sonlanıyor ve yedi filmden oluşan efsane seri bu film ile olabilecek en iyi finali veriyor daha sonra çekilen iki film wes craven imzası taşımadığı gibi rezilce bir kopya olmaktan da öteye geçememiş. teen slasher filmleri yapısı gereği korkmak için izlenilecek filmler kategorisine girmez; kendi klişelerine sahiptir hatta bu klişeler ile beslenir ve tüm film bu klişeler etrafında şekillenir bundan dolayı bu filmler korkutucu olmaktan ziyade kendi tekrar komedisini içinde barındırır. ( burada ayrı bir parantez açmak gerekir çünkü the cabin in the woods filmi bu klişeleri belirli bir mantığa oturtuyor ve farklı bir yol izliyor) ek olarak; özellikle wes craven imzalı olan teen slasher'lar korku filmi klişelerini kendi klişeleri ile alaya alır. teen slasher'ın tanımı bu değil elbette; düşük bütçeli, daha çok gençlerin sırayla ve mümkünse vahşi bir şekilde katledildiği filmler olarak ele alabiliriz ama onları komik yapan zaten budur; daha izlemeden kimin öleceğini bile sırayla tahmin edebiliyor olmak. bu tahmin edilebilirlik özellikle insanı germesi ve korkutması gereken çoğu tür için bir handikap sayılırken teen slasher filmleri için izlenebilirlik kazandırıyor ve wes craven'da bunu sonuna kadar kullanıyor aslında. nancy'nin dediği gibi; don't fall asleep!*
seriye adını vermiş olan ilk filmin (a nightmare on elm street) daha açılış sekansında craven izleyiciyi nasıl bir kâbus'un içine çektiğinin sinyallerini veriyor. seride ilk tanıdığımız karakter tina -ki kendisinin başrol olmadığı saçının renginden bile bariz belli çünkü herhangi bir teen slasher filminde sarışınların hayatta kalması çoğu zaman söz konusu bile değildir- ve film özünde tina üzerinden şekilleniyor gibi görünüyor çünkü kâbus onunla başlıyor ama filmin odak noktası ne tina ne de nancy; filmin odak noktası freddy krueger. film boyunca nancy karakteri başrol gibi sunulsa bile son sahnede craven yanlış yere bakıyorsunuz aptallar der gibi freddy'nin yok olup gitmediğini ve devam filmi geleceğini açıkça gösteriyor. craven ilk filmde freddy'nin kimliğine dair bir şeyler sunuyor aslında ve bu katliamları yapmasının altındaki motivasyonu bir parça görebiliyoruz ( freddy'nin çocuklarını taciz ettiğini ve öldürdüğünü düşünen ebeveynler tarafından canlı canlı yakılmış olması) ama esas hikayeyi devam filmlerine saklamış. ayrıca ikonik telefondan çıkan dil sahnesi de yine bu filmdedir.
1985 yılında ikinci film freddy's revenge çekiliyor. bu filmle beraber hem a nightmare on elm street seri hâlini alıyor hem de craven freddy'nin asıl başrol olduğunu kesinleştiriyor yine de hikaye nancy karakterinden tamamen kopmuş değil çünkü hikaye kaldığı yerden yani nancy'nin evinden devam ediyor. film yine bir rüya sahnesi ile başlıyor ve hiç tanımadığımız bir karakteri (jesse) izliyoruz fakat burada esas nokta şu; ilk film tina karakterinin rüya sahnesi ile başlamıştı ve biz ilk onun ölümünü izledik ama film jesse karakterinin rüyası ile başlasa bile craven onu öldürmek yerine başka bir yol izliyor yani daha filmin başında ilk filmin kötü bir kopyasını izlemeyeceğimiz ortada. burada bir noktaya değinmek gerek; freddy çoğu teen slasher filmlerindeki evil karakterlerden farklı tasarlanmış, rüyaları kontrol edebilen bir karakter oradaki tüm gerçekliği eğip bükebilir bundan ötürü herhangi bir seri katil -ölümsüz olması bir şeyi değiştirmez- freddy kadar çok yönlü olamaz çünkü bir kaç tanesini çiğneyebiliyor olsa bile belirli fizik kurallarına uymak zorundadır ama freddy karakteri mantığın bize sunduklarını tamamen ezip geçebildiği için craven onu özgürce istediği noktaya çekme hakkını akıllıca kullanmış durumda. bunun en bariz örneği; freddy'nin yeniden güç kazanmak ve bir bedene bürünmek için jesse karakterinin vücuduna el koyması.
1987 yılında üçüncü film (dream warriors) çekiliyor ve seri kaldığı yerden devam ediyor. bu filmi önemli noktaya taşıyan iki detay var:
1- daha sonraki filmlerde karşımıza çıkacak olan kristen karakteri seriye bu film ile giriyor. kendisinin insanları rüyaların içine çekebiliyor olması zaten bu ve bundan sonraki iki filmin ana konusunu belirliyor aynı zamanda.
2- freddy krueger'ın geçmişine yolculuk ediyoruz ve kötülüğün kaynağına iniyoruz. yine bir klişe olan kötü kan muhabbeti de burada ortaya çıkıyor zaten. ek olarak hikayeye değinmek gerekirse; rahibe mary helena, rehabilitasyon merkezine ait azılı suçluların tutulduğu ek binada üç gün boyunca mahsur kalıyor ve bu süreçte onlarca suçlu tarafından tecavüze uğruyor. tamamen perişan ve yarı delirmiş hâlde oradan kurtarılıyor fakat dokuz ay sonra freddy doğuyor. filmde sık sık onun kötü kana sahip olduğu ve onlarca suçlunun çocuğu olduğuna değiniliyor.
bu filmin güzel yanı hayatta kalan çok fazla karakter olması. normalde ilk iki filmde neredeyse herkesi öldüren craven istisna yaparak çoğu karakteri hayatta bırakmayı -sonraki filmde öldürmek için- tercih ediyor. normalde rüyalarda sonsuz bir güce sahip olan freddy çoğu kurbanını hızlıca öldürüp geçiyordu ve onların uykuya direnmek dışında yapabilecekleri pek bir şey yoktu ama bu film ile beraber tek taraflı bir katliamdan ziyade bir mücadele de başlamış oldu.
son olarak craven burada ufak bir şaşırtmaca yapmak için nancy'nin ilk filmdeki evinin önemli bir detay olduğu fikrini iyice izleyicinin kafasına sokuyor (kristen karakterinin düzenli olarak hiç görmediği bu evin maketini yapması ve aniden rüyalarında bu evde uyanmaya başlaması)
sonraki iki film (dream master ve dream child) ise serinin yavaş yavaş düşüşe geçtiği ve vasat olarak değerlendirebileceğimiz filmler. 1988 yılında çekilen dream master tamamen kristen karakteri üzerine ilerlerken 89 yapımı dream child filmi daha çok kristen'ın oğlu üzerine şekillenmiştir. önceki filmde karşımıza iyi niyetli bir ruh olarak çıkan rahibe mary helena (freddy'nin annesi) bu iki filmde de yer alıyor. daha çok freddy karakterinin kendine has mizahı ve öldürme biçimleri için katlanılabilecek filmler.
91 yapımı altıncı film (final nightmare) muhtemelen serinin en komedi unsuru barındıran filmi yine de bu durum filmi kurtarmaya yetmiyor çünkü serinin açık ara en kötü filmi. her şeye rağmen craven tarafından çekilmemiş iki elm street filminin bu filmden daha berbat olduğu da ortada.
serinin son filmi olma özelliğini taşıyan yedinci film (new nightmare) ise craven'ın sert mizahından nasibini alıyor. filmin kadrosunda nancy karakterini oynayan heather langenkamp ismini görünce; "craven muhtemelen ağır saçmalıyor bu kadın üçüncü filmde ölmemiş miydi?" diye düşünüp filmi izlemeyi bir süre reddettim ama craven böyle bir seriyi olabilecek en iyi şekilde sonlandırmış.
heather langenkamp bu filmde karşımıza nancy olarak değil a nightmare on elm street serisinin yıldızı parlayan oyuncusu yani kendisi olarak çıkıyor. heather'ın yeni bir film projesi için çağrılmasından sonra craven'ın yeni bir a nightmare on elm street filminin senaryosu üzerine çalıştığı söyleniyor ve heather bu durumdan rahatsızlık duymaya başlıyor. daha sonra oğlunun gördüğü rüyalar ve etrafında şekillenen tanıdık ölümler yüzünden heather freddy'nin gerçek olduğunu düşünmeye başlıyor ve craven ile irtibata geçiyor. burada oldukça hoş bir detay var; seri boyunca freddy korkulardan beslendi ve onu tamamen yok etmenin tek yolu damnatio memoriae'ydi. heather freddy'nin gerçek olduğuna inandıkça ve craven senaryoyu yazmaya devam ettikçe gerçek hayattaki saf kötülük büyük korkuların şeklini almaya başladı. yani seri boyunca korkulardan beslenen freddy, beyaz perdeden dışarı yine bu korku sayesinde çıkmış oldu.
bu kadar güzel bir finalden sonra wes craven imzası olmayan sekizinci film freddy vs. jason - friday the 13th - çekildi. bu film yine biraz tahammül edilebilirdi çünkü hem freddy'nin çarpık mizah anlayışı korunmuştu hem de teen slasher izleyicisi zaten bu iki karakteri bir arada izlemek istiyordu ama daha sonra 2010 yılında çekilen film tam olarak fiyaskodan başka bir şey değildi; freddy karakterinin komedi unsurunu yok sayıp tamamen korkutucu bir figür yaratmak isteyerek ucuz bir kopya yapmaktan öteye geçemediler çünkü bu seri freddy'nin çarpık mizah anlayışından besleniyordu. bu detayı bile isteye yok sayarak basit bir korku filmi ortaya çıkarmaları bir yana daha iyi efektler kullanmak bile kurtarıcı etken olamadı.
kincaid: see you in hell!
freddy krueger: tell them freddy sent you.
- a nightmare on elm street 4: the dream master
seriye adını vermiş olan ilk filmin (a nightmare on elm street) daha açılış sekansında craven izleyiciyi nasıl bir kâbus'un içine çektiğinin sinyallerini veriyor. seride ilk tanıdığımız karakter tina -ki kendisinin başrol olmadığı saçının renginden bile bariz belli çünkü herhangi bir teen slasher filminde sarışınların hayatta kalması çoğu zaman söz konusu bile değildir- ve film özünde tina üzerinden şekilleniyor gibi görünüyor çünkü kâbus onunla başlıyor ama filmin odak noktası ne tina ne de nancy; filmin odak noktası freddy krueger. film boyunca nancy karakteri başrol gibi sunulsa bile son sahnede craven yanlış yere bakıyorsunuz aptallar der gibi freddy'nin yok olup gitmediğini ve devam filmi geleceğini açıkça gösteriyor. craven ilk filmde freddy'nin kimliğine dair bir şeyler sunuyor aslında ve bu katliamları yapmasının altındaki motivasyonu bir parça görebiliyoruz ( freddy'nin çocuklarını taciz ettiğini ve öldürdüğünü düşünen ebeveynler tarafından canlı canlı yakılmış olması) ama esas hikayeyi devam filmlerine saklamış. ayrıca ikonik telefondan çıkan dil sahnesi de yine bu filmdedir.
1985 yılında ikinci film freddy's revenge çekiliyor. bu filmle beraber hem a nightmare on elm street seri hâlini alıyor hem de craven freddy'nin asıl başrol olduğunu kesinleştiriyor yine de hikaye nancy karakterinden tamamen kopmuş değil çünkü hikaye kaldığı yerden yani nancy'nin evinden devam ediyor. film yine bir rüya sahnesi ile başlıyor ve hiç tanımadığımız bir karakteri (jesse) izliyoruz fakat burada esas nokta şu; ilk film tina karakterinin rüya sahnesi ile başlamıştı ve biz ilk onun ölümünü izledik ama film jesse karakterinin rüyası ile başlasa bile craven onu öldürmek yerine başka bir yol izliyor yani daha filmin başında ilk filmin kötü bir kopyasını izlemeyeceğimiz ortada. burada bir noktaya değinmek gerek; freddy çoğu teen slasher filmlerindeki evil karakterlerden farklı tasarlanmış, rüyaları kontrol edebilen bir karakter oradaki tüm gerçekliği eğip bükebilir bundan ötürü herhangi bir seri katil -ölümsüz olması bir şeyi değiştirmez- freddy kadar çok yönlü olamaz çünkü bir kaç tanesini çiğneyebiliyor olsa bile belirli fizik kurallarına uymak zorundadır ama freddy karakteri mantığın bize sunduklarını tamamen ezip geçebildiği için craven onu özgürce istediği noktaya çekme hakkını akıllıca kullanmış durumda. bunun en bariz örneği; freddy'nin yeniden güç kazanmak ve bir bedene bürünmek için jesse karakterinin vücuduna el koyması.
1987 yılında üçüncü film (dream warriors) çekiliyor ve seri kaldığı yerden devam ediyor. bu filmi önemli noktaya taşıyan iki detay var:
1- daha sonraki filmlerde karşımıza çıkacak olan kristen karakteri seriye bu film ile giriyor. kendisinin insanları rüyaların içine çekebiliyor olması zaten bu ve bundan sonraki iki filmin ana konusunu belirliyor aynı zamanda.
2- freddy krueger'ın geçmişine yolculuk ediyoruz ve kötülüğün kaynağına iniyoruz. yine bir klişe olan kötü kan muhabbeti de burada ortaya çıkıyor zaten. ek olarak hikayeye değinmek gerekirse; rahibe mary helena, rehabilitasyon merkezine ait azılı suçluların tutulduğu ek binada üç gün boyunca mahsur kalıyor ve bu süreçte onlarca suçlu tarafından tecavüze uğruyor. tamamen perişan ve yarı delirmiş hâlde oradan kurtarılıyor fakat dokuz ay sonra freddy doğuyor. filmde sık sık onun kötü kana sahip olduğu ve onlarca suçlunun çocuğu olduğuna değiniliyor.
bu filmin güzel yanı hayatta kalan çok fazla karakter olması. normalde ilk iki filmde neredeyse herkesi öldüren craven istisna yaparak çoğu karakteri hayatta bırakmayı -sonraki filmde öldürmek için- tercih ediyor. normalde rüyalarda sonsuz bir güce sahip olan freddy çoğu kurbanını hızlıca öldürüp geçiyordu ve onların uykuya direnmek dışında yapabilecekleri pek bir şey yoktu ama bu film ile beraber tek taraflı bir katliamdan ziyade bir mücadele de başlamış oldu.
son olarak craven burada ufak bir şaşırtmaca yapmak için nancy'nin ilk filmdeki evinin önemli bir detay olduğu fikrini iyice izleyicinin kafasına sokuyor (kristen karakterinin düzenli olarak hiç görmediği bu evin maketini yapması ve aniden rüyalarında bu evde uyanmaya başlaması)
sonraki iki film (dream master ve dream child) ise serinin yavaş yavaş düşüşe geçtiği ve vasat olarak değerlendirebileceğimiz filmler. 1988 yılında çekilen dream master tamamen kristen karakteri üzerine ilerlerken 89 yapımı dream child filmi daha çok kristen'ın oğlu üzerine şekillenmiştir. önceki filmde karşımıza iyi niyetli bir ruh olarak çıkan rahibe mary helena (freddy'nin annesi) bu iki filmde de yer alıyor. daha çok freddy karakterinin kendine has mizahı ve öldürme biçimleri için katlanılabilecek filmler.
91 yapımı altıncı film (final nightmare) muhtemelen serinin en komedi unsuru barındıran filmi yine de bu durum filmi kurtarmaya yetmiyor çünkü serinin açık ara en kötü filmi. her şeye rağmen craven tarafından çekilmemiş iki elm street filminin bu filmden daha berbat olduğu da ortada.
serinin son filmi olma özelliğini taşıyan yedinci film (new nightmare) ise craven'ın sert mizahından nasibini alıyor. filmin kadrosunda nancy karakterini oynayan heather langenkamp ismini görünce; "craven muhtemelen ağır saçmalıyor bu kadın üçüncü filmde ölmemiş miydi?" diye düşünüp filmi izlemeyi bir süre reddettim ama craven böyle bir seriyi olabilecek en iyi şekilde sonlandırmış.
heather langenkamp bu filmde karşımıza nancy olarak değil a nightmare on elm street serisinin yıldızı parlayan oyuncusu yani kendisi olarak çıkıyor. heather'ın yeni bir film projesi için çağrılmasından sonra craven'ın yeni bir a nightmare on elm street filminin senaryosu üzerine çalıştığı söyleniyor ve heather bu durumdan rahatsızlık duymaya başlıyor. daha sonra oğlunun gördüğü rüyalar ve etrafında şekillenen tanıdık ölümler yüzünden heather freddy'nin gerçek olduğunu düşünmeye başlıyor ve craven ile irtibata geçiyor. burada oldukça hoş bir detay var; seri boyunca freddy korkulardan beslendi ve onu tamamen yok etmenin tek yolu damnatio memoriae'ydi. heather freddy'nin gerçek olduğuna inandıkça ve craven senaryoyu yazmaya devam ettikçe gerçek hayattaki saf kötülük büyük korkuların şeklini almaya başladı. yani seri boyunca korkulardan beslenen freddy, beyaz perdeden dışarı yine bu korku sayesinde çıkmış oldu.
bu kadar güzel bir finalden sonra wes craven imzası olmayan sekizinci film freddy vs. jason - friday the 13th - çekildi. bu film yine biraz tahammül edilebilirdi çünkü hem freddy'nin çarpık mizah anlayışı korunmuştu hem de teen slasher izleyicisi zaten bu iki karakteri bir arada izlemek istiyordu ama daha sonra 2010 yılında çekilen film tam olarak fiyaskodan başka bir şey değildi; freddy karakterinin komedi unsurunu yok sayıp tamamen korkutucu bir figür yaratmak isteyerek ucuz bir kopya yapmaktan öteye geçemediler çünkü bu seri freddy'nin çarpık mizah anlayışından besleniyordu. bu detayı bile isteye yok sayarak basit bir korku filmi ortaya çıkarmaları bir yana daha iyi efektler kullanmak bile kurtarıcı etken olamadı.
kincaid: see you in hell!
freddy krueger: tell them freddy sent you.
- a nightmare on elm street 4: the dream master
devamını gör...
geyikli gece
benim çok çok çok sevdiğim bir şiirdir bu ki görünce çok mutlu oldum. seslendirilmiş farklı yorumları olsa da maalesef yorumcusu kim bilgisine ulaşamadığım ama fonda balmorhea remembrance parçası kullanılmış bu versiyon çok güzel. 2 ay önce yüklenmiş görünse de daha önce de vardı, sanırım sayfa değişmiş. 'halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu, her şey naylondandı o kadar' 'ama siz zavallısınız, ben de zavallıyım, eskimiş şeylerle avunamıyoruz' ne güzel mısralar bunlar. şiirin ifade ettiği anlama gelecek olursak, şahsi yorumum, temelde modern bireyin uyum sağlama sorununu işlediğini görebiliriz. bir kaçış vardır şiir boyu, geyikli geceye sığınmaktadır şiir kişisi. her şeyin naylon olması korkutur onu. naylon yapaylığı sembolize eder. imgeler yoğundur ve zıtlıklar göze çarpar. geyikli gece doğaldır tüm yapaylıklara rağmen, kurtarılmış bölgedir, gladyatörlerden ve dişlilerden kurtarılmış olması onun sistemden çıkarılmış modern dünyanın vahşetinden uzak olduğunu gösterir. her ne kadar okurken karamsar bir hava verse de yine de içinde büyük bir umut barındırır şiir. çünkü hala sığınacak bir şeyler vardır. modernist şiirde görülen parçalanmışlık burada da görülür, geyikli gecenin bir kaçış olduğunu, sonunun olduğunu bildiğini söylerken şiir kişisi birden oturup esmer bir kadını yıkadığını söyler. bu bölünmüşlük parçalanmışlık şairin ruh halini, dünyasını modern dünyada kendisini içinde gördüğü açmazı çağrıştırır. kadın erkek ilişkisine yapılan göndermeler insanın insani ilişkilerine, yapaylığın içerisinden sağ çıkabilmiş insani duygularını ifade eder. geyikli gece imgesi yorumlayana göre değişebilir. fakat ben bunun sadece doğa denilemeyecek kadar güçlü bir imge olduğunu düşünüyorum. gecedir çünkü gece tüm sistemin durduğu kişinin kendisiyle kaldığı zamandır. bu yüzden geyikli gece kişinin sığındığı yalnızlığı, kendi iç dünyası, ya da sığındığı her neyse odur bana göre, ve okuyana göre ifade ettiği şey değişir. ama tabii ki bu zıtlığı göstermek için doğal bir ortam olarak tasvir edilmiştir.
devamını gör...
ağla gözüm ağla
ağla gözüm ağla
ağla gözüm ağla, gülmezem gayrı,
gönül dosta gider, gelmezem gayrı.
ne gam bunda bana bin kez ölürsem,
orda ölüm olmaz, ölmezem gayrı.
yansın canım, yansın aşkın oduna,
aksın kanlı yaşım, silmezem gayrı.
göyündüm aşk ile ta kül olunca,
boyandım rengine, solmazam gayrı.
beni irşad eden mürşidi kamil,
yeter, bir el daha almazam gayrı.
varlığım yokluğa değişmişim ben,
bugün cana başa kalmazam gayrı.
fenadan bakîye göç eder olduk,
yöneldim şu yola, dönmezem gayrı.
muhabbet bahrının gavvası oldum,
gerekmez, ceyhun'a dalmazam gayrı.
dilerim fazlından ayırmayasın,
tanrım, senden özge sevmezem gayrı.
söyler aşık dilinden bunu yunus,
eğer aşık isem, ölmezem gayrı.
yunus emre'nin sade, anadolu kokan türkçesiyle çarpıcı tasavvufi şiirlerinden biridir.
ağla gözüm ağla, gülmezem gayrı,
gönül dosta gider, gelmezem gayrı.
ne gam bunda bana bin kez ölürsem,
orda ölüm olmaz, ölmezem gayrı.
yansın canım, yansın aşkın oduna,
aksın kanlı yaşım, silmezem gayrı.
göyündüm aşk ile ta kül olunca,
boyandım rengine, solmazam gayrı.
beni irşad eden mürşidi kamil,
yeter, bir el daha almazam gayrı.
varlığım yokluğa değişmişim ben,
bugün cana başa kalmazam gayrı.
fenadan bakîye göç eder olduk,
yöneldim şu yola, dönmezem gayrı.
muhabbet bahrının gavvası oldum,
gerekmez, ceyhun'a dalmazam gayrı.
dilerim fazlından ayırmayasın,
tanrım, senden özge sevmezem gayrı.
söyler aşık dilinden bunu yunus,
eğer aşık isem, ölmezem gayrı.
yunus emre'nin sade, anadolu kokan türkçesiyle çarpıcı tasavvufi şiirlerinden biridir.
devamını gör...
hayattaki küçük mutluluklar
annesi veya babasıyla yürüyen küçük çocuğun, size bakıp gülümsemesi, önünüzden geçtiği halde arkasına bakıp gülümsemesi.
çok tatlıydın be, maşallah sana güzellik.
çok tatlıydın be, maşallah sana güzellik.
devamını gör...
dispholidus typus
belgeselde gördüğüm ve çok acayip bulduğum bir sürüngen türü. merak edip araştırdıktan sonra şunlara ulaştım.
boomslang olarak da bilinen dispholidus typus zehirli ağaç yılanları, sahra altı afrika'sına özgü bir tür. kısmen orantısız büyüklükteki gözleri ve erkeklerinde parlak açık yeşil, dişilerinde ise kahverengi deri bulunuyor.
bu yılan ömrünün çoğunu ağaçların üzerinde geçiriyor ve kertenkeleleri, kurbağaları, bukalemunları, fareleri ve kuşları avlayıp onlarla besleniyor. eğer yutamayacağı büyüklükte bir şeyle karşılaşırsa, oradan o kadar hızlı uzaklaşıyor ki, genellikle yutamayacağı o hayvanın, yılanın orada olduğundan haberi bile olmuyor. ayrıca bu tür, yılanlar dünyasının "kedisi" denebilir, çünkü genellikle kuşların korunaklı yuvalarının etrafında dolanıyor ve kış uykusuna yatması gerektiği zaman bu kuşların yuvalarının içine kıvrılıveriyor. son derece utangaç ve saldırgan olmayan bir tür. bu saldırgan olmayan eğilimleri bir yana, bu yılanlardan biri tarafından ısırılmak inanılmaz ama inanılmaz şansız olduğunuz anlamına geliyor.
çünkü zehrinin asıl etkisi pıhtılaşma önleyici yapısında gizli. zehir bir tür hemotoksin yani kırmızı kan hücrelerini öldürüyor, kan pıhtısını azaltıyor ve organlarla dokuların bozulmasına neden oluyor.
hatta kan bulabildiği bir delikten sızmaya çalışıyor. bu delikler arasında damağımızdaki delikler, burun delikleri hatta derimizdeki ufacık kesikler bile yer alıyor. bu yılan tarafından sokulmanız halinde vücudunuzun her yerinden oluk oluk kan akabilir.
yeşil erkek ve dişi kahverengi:
boomslang olarak da bilinen dispholidus typus zehirli ağaç yılanları, sahra altı afrika'sına özgü bir tür. kısmen orantısız büyüklükteki gözleri ve erkeklerinde parlak açık yeşil, dişilerinde ise kahverengi deri bulunuyor.
bu yılan ömrünün çoğunu ağaçların üzerinde geçiriyor ve kertenkeleleri, kurbağaları, bukalemunları, fareleri ve kuşları avlayıp onlarla besleniyor. eğer yutamayacağı büyüklükte bir şeyle karşılaşırsa, oradan o kadar hızlı uzaklaşıyor ki, genellikle yutamayacağı o hayvanın, yılanın orada olduğundan haberi bile olmuyor. ayrıca bu tür, yılanlar dünyasının "kedisi" denebilir, çünkü genellikle kuşların korunaklı yuvalarının etrafında dolanıyor ve kış uykusuna yatması gerektiği zaman bu kuşların yuvalarının içine kıvrılıveriyor. son derece utangaç ve saldırgan olmayan bir tür. bu saldırgan olmayan eğilimleri bir yana, bu yılanlardan biri tarafından ısırılmak inanılmaz ama inanılmaz şansız olduğunuz anlamına geliyor.
çünkü zehrinin asıl etkisi pıhtılaşma önleyici yapısında gizli. zehir bir tür hemotoksin yani kırmızı kan hücrelerini öldürüyor, kan pıhtısını azaltıyor ve organlarla dokuların bozulmasına neden oluyor.
hatta kan bulabildiği bir delikten sızmaya çalışıyor. bu delikler arasında damağımızdaki delikler, burun delikleri hatta derimizdeki ufacık kesikler bile yer alıyor. bu yılan tarafından sokulmanız halinde vücudunuzun her yerinden oluk oluk kan akabilir.
yeşil erkek ve dişi kahverengi:

devamını gör...
grip vakaları
bu sene yok denecek kadar azalınca grip ilaçları da alıcı bulmakta zorlandı. salgının biri çoğalırken biri de azalıyor.
devamını gör...
ankara'nın en güzel yanı
ankara olması. ben ankara'yı bir bütün olarak seviyorum. her şeyiyle. çarpık kentleşmesinden güzel caddelerine kadar. her şeyiyle.
devamını gör...
amor mujeres y flores
ingilizce ismi: love woman and flores
1988 yapımı ispanyol belgesel filmi. çiçek ihracatı sıralamasında dünya üçüncüsü olan kolombiya'nın çiçek üretiminde zehirli tarım ilaçlarının kullanması sonucu işçilerin yaşadığı sorunlar, çevrecilik, globalleşme, toplumsal mücadele ve latin amerika...
bulması güç bir film ama rastlarsanız es geçmeyin derim.
1988 yapımı ispanyol belgesel filmi. çiçek ihracatı sıralamasında dünya üçüncüsü olan kolombiya'nın çiçek üretiminde zehirli tarım ilaçlarının kullanması sonucu işçilerin yaşadığı sorunlar, çevrecilik, globalleşme, toplumsal mücadele ve latin amerika...
bulması güç bir film ama rastlarsanız es geçmeyin derim.
devamını gör...
tamirci çırağı
cem karaca şaheseri.**
...
arabanın kapısını açtım, açtım, girsin içeri
arabanın kapısını açtım, girsin içeri
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
çekti gitti arabayla, egzozuna boğuldum
gözümde tomurcuk yaşlar, ağır ağır doğruldum
ustam geldi sırtıma vurdu, unut dedi romanları
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
...
*işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!**
...
arabanın kapısını açtım, açtım, girsin içeri
arabanın kapısını açtım, girsin içeri
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
çekti gitti arabayla, egzozuna boğuldum
gözümde tomurcuk yaşlar, ağır ağır doğruldum
ustam geldi sırtıma vurdu, unut dedi romanları
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
...
*işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!**
devamını gör...
portakal kabuğu reçeli
bir tanıdık büyüğüm sayesinde keşfettiğim ve keşke daha önce keşfetseydim dediğim efsane bir reçeldir.
ekşimtrak bir tadı olur. yapımı çok fazla emek istemez.
ekşimtrak bir tadı olur. yapımı çok fazla emek istemez.
devamını gör...
kahve pişirmek
anadolu'da yaygın gelenektir. kız istemeye gidildiğinde gelin adayı kahve pişirerek, kendisini istemeye gelenlere kendi eliyle ikram eder.
yine bir gelin adayı aynı şekilde pişirdiği kahveyi ikram etmiş ve uzaktan damat adayını izlemiş. delikanlı önce kahveyi içmiş, sonra da suyunu. gelin adayı annesine anne, beni buna verme demiş. annesi sebebini sorunca da baksana, götürdüğüm kahvenin üzerine su içti, mahvetti kahveyi, beni de böyle mahveder demiş.
bizim kültürümüzde kahve pişirmek, daha çok sütsüz yaptığımız ve içtiğimiz alışkanlık. bir bardak kahve için batılı toplumlar kadar zahmet çekmeyiz.
yine bir gelin adayı aynı şekilde pişirdiği kahveyi ikram etmiş ve uzaktan damat adayını izlemiş. delikanlı önce kahveyi içmiş, sonra da suyunu. gelin adayı annesine anne, beni buna verme demiş. annesi sebebini sorunca da baksana, götürdüğüm kahvenin üzerine su içti, mahvetti kahveyi, beni de böyle mahveder demiş.
bizim kültürümüzde kahve pişirmek, daha çok sütsüz yaptığımız ve içtiğimiz alışkanlık. bir bardak kahve için batılı toplumlar kadar zahmet çekmeyiz.
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
devamını gör...