vay arkadaş; senpolitbaskıcıbizmutsuz kardeşimizin, geçen hafta türküleri satması ve yakması sonrasında halen yayına ses kaydı yollayanları görünce tabiri caizse kabuğumda ters döndüm. bu program, artık bir polit büro projesidir. yoldaş kızıl öfke benjamin'in, sözlük ahalisinin dikkatlerini başka yöne kaydırıp, yapacağı asimetrik psikolojik operasyonları gölgelemek için kullandığı bir perdedir. zaten geçen hafta punduna getirildik. yayın, yoldaşın sesli mesajı ile kapandı. demir yumruğun ineceğini oradan anlamalıydık. zaten nükleer güdümlü benjamin'in ses kaydı göndereceğini biliyor olsak, bizler ses kaydı yollamazdık ama olan oldu. birde konsept olarak neşeli şarkılar seçilmiş. son mesaj yine yoldaşın olacaktır ve neşemize neşe katılacaktır (!) uyan ey ahali sözlükte sessiz ve derinden bir darbe yaşanıyor. vur patlasın çal oynasın ile bunları gözümüzden kaçıramazsınız. büyük resmi görüyoruz biz ne haber? *

yayının hepiniz için güzel geçmesini dilerim. keyfiniz daim olsun. umarım dinleyebiliriz...
devamını gör...

böyle algı yaratıp öküzlüklerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar arkadaşlar, inanmayın.
devamını gör...

yat zıbar dedim, yitzhar ne dedi:)
devamını gör...

ajdar anık, yalçın çakır, ahu tuğba gibi üyeleri bulunan jüriyi geçerek, türkiye'nin en kötü jürisini kurmuş olan programdır.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

resimlere bakarken gözlerim dolmuştur.hastasıyız sanatçı ruhların.
devamını gör...

dünya sağlık örgütünün dünyanın farklı bölgelerinde yaptığı çalışma kırsal alanda depresyonun korkutucu boyutlarını ve nedenlerini ortaya koyuyor.
türkiye ile ilgili olarak ise şehir ve kırsal alanda cinsiyetlere bağlı olarak depresyonu kıyaslayan bir araştırma var. istanbul'da doğum büyümüş kişilerde depresyon oranı daha düşük ve kadın ve erkeklerde depresyon aynı seviyede. van'da yaşayanlar ve van'dan istanbul'a göçenlerde depresyon oranı daha yüksek ve erkeklerin depresyon oranı kadınlardan daha yüksek.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ekonomik durumu iyi, eğitimli kişiler depresyona girdiklerinde bunu depresyon olarak tanımlayabilmekte ve gerekli psikolojik yardımı alabilmekteler.
depresyona giren köylü ise genel olarak derdi olan köylüdür. derdinden, çilesinden çökmüştür. huysuz ve suratsız olan köylüdür, afra tafra yapan köylüdür. nazarlara gelmiştir, basmaması gereken yere basmıştır, cinler basmıştır, al basmıştır, bedduaya gelmiştir, hayırsız evlat olmuştur vb. tanımlamanın farklı olması ve bu kişilerin depresyona girdiklerinde gerekli desteği alamıyor olmaları depresyona girmedikleri anlamına gelmiyor.
şehir ve köy arasında yapılacak bir çalışmanın istanbul, van kapsamında yapılan çalışmaya benzer sonuçlar doğurması muhtemeldir. çalışmaların büyük bölümünde yoksulluk ve eğitim oranının düşüklüğü ile depresyon arasında direkt bağlantı görülmekte.
devamını gör...

üniversitede herkes kendi çıkarlarının peşinde oluyor o yüzden lise arkadaşlığı.
devamını gör...

öncelikle basit tanım ile başlamak gerekirse fotoelektrik olay ışığın (genellikle metal yoksa her atomda olabilir) metal bir yüzeyden elektron kopartması olayı.
ışık çarpıyor (bkz: güneş panelleri) elektron kopuyor ve elektrik oluşuyor. bu sadece düz mantık anlatımı.
einsten'ı herkes bilir. ve nobel ödülü sahibi olduğunu da. fakat herkes ''özel görelilik'' teoremiyle nobel sahibi olduğunu sanar. halbuki ''fotoelektrik etki'' ile nobel almıştır.

gelin biraz derinine inelim fotoelektrik olayının. her ışık (bundan sonra foton diye anılacak) bir frekansa dolasıyla enerjiye sahiptir. fotonlar bu enerjilerini bize renk olarak gösterirler.(biz öyle algılarız) aslında kızılötesi/mor ötesi vb tabirler buradan gelir. belli frekansın ötesi.
insan gözünün görebildiği renk skalasında kırmızı en düşük, mor en yüksek frekansa sahip renklerdir. ve bu fotonlar düştükleri yüzeylerdeki (basitçe anlatım) elektronlara çarparlar. bu elektron freni boşalmış fakat hızını hiç azaltmamış kamyon gibi atomun en dış ( örnek için geçerli. yoksa en dışı pas geçip iç katmandaki bir elektrona da denk gelebilir.) katmanındaki elektrona çarpar. momentum gereği bir saçılma (compton) oluşur. eğer fotonun enerjisi , elektronu çeken atom çekirdeğinin yani bağlanma enerjisinden büyük ise elektron bulunduğu katmandan fırlar. burada mühim olan şunun bilinmesidir. bir fotonun enerjisi ( frekansı ) ne kadar yüksek olursa olsun sadece bir elektron koparabilir. yani 1-1. peki nasıl daha fazla elektron koparabiliriz bu yüzeyden? şöyle ki efendim ; foton enerjisini arttırarak. ee hani bir elektron sadece bir foton ile kopuyordu? hemen izah edelim. aslında başta anlattıklarımız doğru fakat bu sistemler karşılıklı iki metal levha olduğu için fotonların düştüğü levhadan kopan elektronların karşı levhaya ulaşması gerekmekte. newton fiziğine göre hareket ancak enerjiyle mümkün. peki elektron bu enerjiyi nereden alacak. fotondan. foton çarpınca karşıya gitmeye mecali olmayan fotonlarımıza daha fazla enerji lazım. bu enerjiyi kırmızı ışık yerine daha yüksek enerjili mor ışığı tercih ederek sağlayabiliriz.
burada bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek istiyorum. yukarıdaki yazarlarımızdan birisi zahmet edip konuyu açıklamışlar. ellerine sağlık. fakat fotoelektrik olay sadece ''mor'' ışık için geçerli bir olay değildir. gelin formüllere bakalım
e(foton)=e(bağlanma)+e(elektron)(ev'elektrovolt) ''e=enerji''
formülde görüldüğü üzere fotonun enerjisi eşitmiş neye? elektronun kopma enerjisi +koptuktan sonra kazandığı enerjiye. burada sabit bir metal için yani sabit bir atom için e(bağlanma) değişmezdir. atıyorum x atomu için bu enerji 6 iken y atomu için bu enerji 4 olabilir. yani sayın yazarımızın dediği kırmızı renk fotonunun sökemediği elektronu mor söker değil. kırmızı renk fotonu başka ve daha düşük bağlanma enerjili bir atomun elektronunu sökebilir. yani kısaca her metalin elektronunu sökmek için belirli bir eşik değer var. her dalga boyunun (frekansın tersi)(1/frekans) bir enerjisi var. gücü yeterse söküyor yetmezse sökemiyor.

gelelim fotonun enerjisi (frekansı) artarsa ne oluyor? gene bir elektron söküyor. fakat artan enerjiyi elektrona kazandırıyor. yani hız kazandırıyor. karşılıklı duran levhalardan birinden kopan elektron diğer levhaya ulaşacak enerjiyi buluyor ve hoooop diğer levhaya çarpıyor. ne mi oluyor? elektrik akımı oluşmuş oluyor. güneş panellerindeki olay ise tamamen bundan ibaret.(tabi basitçe)

son olarak bu olayda fotonun dalga olarak değil tanecik olarak görüyoruz. eğer dalga özelliğinden faydalanarak bu etkiyi gerçekleştirseydi ; bir fotonun onlarca belkide yüzlere elektron kopartması gerekecekti. bunu şöyle düşünebiliriz. bir pompalı tüfekten çıkan saçmaların karşısındaki birçok hedefe isabet etmesi yerine. aynı silahın tek bir domdom kurşunu atması gibi. bir kurşun=bir hedef.

toparlayacak olursak: foton gelir elektrona çarpar , gücü yetiyorsa kopartır kopan elektron uçaaaar gider :)
kullanıldığı alanlar: sensörlü her şey! otomatik kapı ,fotoselli lambalar, güneş panelleri vb
minik bir örnek
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu yazı kendini güncelleyecektir.
edit1:

enerjinin küçük enerji paketleriyle yayılmasını (bkz: kuanta) ilk kez planck ortaya atmış. 1905 yılında einstein fotoelektrik olaylarını açıklarken planck'in kuanta fikrini kullanmış ve nobel ödülünü bu çalışmayla almış. yalnız einstein'ın fotoelektrik açıklamasına ilk karşı çıkanlardan biri planck imiş. böyle de ironik bir adam.
devamını gör...

defalarca ayrılıp barışan bir çift arkadaşım vardı. zamanla bu durum birbirlerine zarar vermeye başlayınca arkadaş kalmaya karar verdiler. aynı ortamlarda aynı arkadaş çevresiyle takılmaya, ikisi de farklı sevgililer yapmaya devam ettiler. sonuç? tekrar birleştiler ve tekrar ayrıldılar. bana kalırsa içinde o insana dair en ufak bir umut parçası varsa arkadaş kalmamak en iyisi. sevgi belki bitmiş olabilir ama saygı her daim olmalı. arkadaş kalmak bazılarına iyi gelse de bazılarına tam tersi etki yapabilir diye düşünüyorum.

siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
devamını gör...

insanın hayat çizgisini, gideceği yolu, karakterini her şeyini bertaraf etme ihtimali olan öğretmenidir. yazıktır, öğretmen dedik ama olamamışıdır. eğitimci hiç değildir.
çok iyi bildiğim bir durumdur bahsedilen,
koskoca adam ortaokul çocuğunun seviyesine bile gelemediğini göstermiştir bana. malum dersim hocalarla soru tartışabilecek seviyedeyken, doksanlar gördüğüm en dip not iken yalakalık yapan ancak kendi vurdusu kırdısı, gerçek olmayan ithamları, cinsiyetçi ayrımları (bkz: erkek veya kız öğrenciyi kayıran öğretmen) kopya çeken öğrencisine yine çektiniz mi lan hahaha? gibi davranışlarda bulunup kişiyi zaten sevmediği ancak çok iyi yapabildiği dersten buz gibi soğutan, kendi eksikliğini bile kapatamayan öğretmenin davranışıdır. çok yazıktır, başka da çok şey denilecekken gerek bile olmayandır. eğer ki dış görünüş, kişisel özellik hakkında bir ithamda bulunmaya bile haddi olduğunu düşünüyorsa bu tartışma direkt ışık hızıyla yürürlülüğü kaybetmelidir çünkü başlıkta öğretmen(!) yazıyordur. (ancak görüyorum ki öğretmen kelimesinin yanında bunu bile tartışabiliyoruz sadece yazıktır) öğrenci durumun farkına varır da geleceğini bu ve türevlerinin etkisi altına bırakmak istemezse halledilebilir. ama nasıl..? öğrencinin yolunu o kadar uzatır ki, dümdüz asfalt yola o kadar engeller getirir ki bu durum... daha da nefret eder o öğrenci. nefret ettikçe soğursun da o öğretmenin dersinden, öyle bir döngü. tek çare bu gibilerin hayatınıza etki etmesi ihtimalini kabul etmeyip, söküp atmak. yarın bir gün mesleğinizi eline aldığınızda gururla göğsünüzü kabartmaktır. şah ve matdır.
devamını gör...

arap süsleme üslubu. orijinali fransızca "arabesque" şeklinde olan terimi, haçlı seferleri döneminden itibaren islam sanatını çok daha yakından tanıma fırsatını elde eden avrupalılar, geç orta çağ'da (14. yy.) islam sanatını belirtmek için kullanmaya başlamışlardır. islam görsel sanatlarında iç içe geçmiş bitkisel figürleri ifade eder. osmanlı türkçesi'ne fransızca okunuşundan "arabesk" olarak geçmiştir (daha önce osmanlıda arap sanatı için arapkari (arapişi), şamkari (şamişi) kullanılıyordu).

üslup olarak ise osmanlı’ya 18. yy ikinci yarısı görsel sanatlarda girmeye başlar. 19. yy.da etkisi artar. 20. yy başlarında türk müziğinde de arabesk motifler görülmeye başlar. istanbul’da gösterime giren mısır filmlerinin arapça müzikleri atılarak yerine sadettin kaynak gibi ustalar yeni müzikler yapmıştır. bu müziklerde arap motifleri görülür. örneğin leyla ile mecnun filmindeki “leyla bir özge candır” şarkısı. 50’lerde doğu ve güneydoğudan istanbula göçlerle arabesk müzik istanbulda daha çok dinlenir olur. arabesk diğer müzik türlerine de sirayet eder. çünkü arabesk talep görüyordur. bir rock müzik sanatçısına “neden rocktan arabeske geçtiği” özel bir sohbette sorulunca “çünkü rock dinlenmiyordu, arabesk dinleniyordu” diye cevap verdiğini birinci ağızdan duydum.
devamını gör...

et yemekleri ve etli olan her şey.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

geceleri kendiniz de dahil olmak üzere her şeyle yüzleşirsiniz. yalan yoktur çünkü karanlık dürüsttür...
devamını gör...

götün kabardığı ölçüde erkeğe güven verir.
devamını gör...

herhangi bir profesyonel fotoğrafı incelediğinizde, kullanıldığını mutlaka görebileceğiniz kural.

aynı zamanda fotoğrafçılıkta altın oran ya da 1/3 kuralı olarak da bilinir. fotoğraf çekmeyi kolaylaştırmanın yanı sıra, çektiğiniz fotoğrafın, fotoğrafa bakanlar tarafından daha iyi algılanmasına; yine aynı şekilde insanları fotoğrafınızda dikkat çekmesini istediğiniz noktaya yönlendirme amaçlı da kullanılır.

ayrıca bu kural ilk kez 1797 yılında kullanılmış ve ingilizce bilinen adı rule of thirds imiş. ben söylemiyorum, wiki söylüyor.*
devamını gör...

şımartmak deyince anladığım dışarda yemek yemek. üstüne de tatlı gömmek. basit düz bir adamım.
devamını gör...

güzide sesiyle bir besteyi seslendirmiş yazarımızdır. *
(bkz: çok başarılı olmuş bir daha olmasın)
devamını gör...

"beni tanıyan herkesin size söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. iyi işleri olan sinek kaydı tıraşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık... sabahın altı buçuğunda bir çalar saatin sesine uyanıp yataktan fırla, giyin, zorla bir şeyler atıştır, sıç, işe, diş fırçala, saç tara. başka birine büyük paralar kazandırmak ve sana tanınan fırsat için müteşekkir olmak için berbat bir trafiğin içine dal. nasıl razı olunur böyle bir yaşama?"

(bkz: charles bukowski)
devamını gör...

okur okumaz çöpe atardım senaryoyu.
film çekilmiyor her senaryoya...

rahatsız ukdesi.
devamını gör...

tüfek, mikrop ve pudra şekeri.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim