insanı yoran şeyler
bir şeyi olması gerekenden fazla düşünmek. bir söz vardı; bir şeye karar verdikten sonra tekrar dönüp düşünmeyin. çünkü insanı haddinden fazla düşünmek kadar yoran başka bir şey yoktur. eylem aşamasına geçmeye bakın, en kötü tecrübe olur.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının sevmediği özellikleri
yazıyor hadi bakalım herkes doluşsun en sevmediğiniz özellikleriniz
ben başlayayım çok kafaya takıyorum
sıra sizde
ben başlayayım çok kafaya takıyorum
sıra sizde
devamını gör...
söylenecek çok şey varken susmayı tercih etmek
sürekli olarak yaptığım eylem. neden? derdim ise koşulsuz şartsız, o anki durumunuz bilinmeden yargılanmak. o mükemmel insanı bulduğumda - bir gün- içimde çözemediğim ne varsa sabaha kadar anlatıcam.
devamını gör...
yazarlar ilkokulda olsa açılacak başlıklar
ermolettin-meriç kavgasında kazanan kim olur sorunsalı.
tanım: ilkokulda olsak açacağımız başlıkları paylaştığımız başlıktır.
tanım: ilkokulda olsak açacağımız başlıkları paylaştığımız başlıktır.
devamını gör...
sözlükteki birinden etkilenmek
açıkçası zeka içeren her şeye karşı bir zaafım var. bu yüzden zeki olduğunu düşündüğüm bazı yazarlardan ister istemez etkileniyorum.
onlar kendilerini biliyorlar deyip burada bitiriyorum.
onlar kendilerini biliyorlar deyip burada bitiriyorum.
devamını gör...
kafa sözlük
umarım büyür ve hayal edildiği gibi bir yer olur. acısıyla tatlısıyla güzel bir 1 ay geçirmemi sağlamış sözlüktür.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının vasiyetleri
cesedimi kadavra olarak bağışlıyorum.
ciddiyim gömülmek istemiyorum, zira hiç haz etmem.
bilime ve insanlığa bir faydamız olsun değil mi?
ciddiyim gömülmek istemiyorum, zira hiç haz etmem.
bilime ve insanlığa bir faydamız olsun değil mi?
devamını gör...
makinist ile son istasyon radyo yayını
bu akşam saat 23:45 de sözlük radyosunda buluşacağız.
yine acayip acayip müzikler çalınacak.
yazarların dilemek istedikleri özürler isimli başlıktan konuşacağız.
katılmak için başlığa yazabilirsiniz.
dinlemek için 23:45 de tıkla
faithfully yours...
yine acayip acayip müzikler çalınacak.
yazarların dilemek istedikleri özürler isimli başlıktan konuşacağız.
katılmak için başlığa yazabilirsiniz.
dinlemek için 23:45 de tıkla
faithfully yours...
devamını gör...
atatürk düşmanlığı
hep vardı. hep olacaklar. adı üstünde düşman'dırlar.
devamını gör...
celebrant sorularınızı yanıtlıyor
#218201 yazar kendini ne güzel de tanımlamış, tebrik etmek lazım, en azından nasıl bir durumun içinde olduğunun farkında. kişi kendisi ne ise karşısındakini öyle görüyor. sizinle aynı düşünceleri savunmuyoruz diye böyle insanları kendi çapınca benzetmelerin için koyarak küçük düşürücü itham etmeye hakkınız yok. umurumuz da olmaz zaten, basit düşüncelerdir. basit düşünceleri de kimse umursamaz, dikkate almaz. böyle ithamlar kişinin kalitesizliğini gösterir. hâlâ insanları kendiniz gibi düşünmesini istiyorsunuz ama düşünmeyince saçma ve gereksiz ithamlarla kafanızdaki düşünce kalıbına sokmaya çalışıyorsunuz. herkes kendine yakışanı yapıyor, demek ki kendisi aynı şekilde hayatını yaşıyor. böyle basit saçma benzetmeler yapmak, terbiyesizlikten başka bir şey değildir. kişi kendinden bilir işi tanımı işte tam da böyle durumlar da ortaya çıkıyor.
devamını gör...
22 ocak 2004 istanbul kar fırtınası
sabah erken saatlerde nispeten sakin başlayan, ancak zaman geçtikçe şiddetlenen rüzgar ve fırtına sebebiyle ortalığı birbirine katmış fırtınadır. tipi bir yana, saatteki hızı zaman zaman 120 km'yi geçen fırtına nedeniyle boğaz köprüsünün halatlarından biri kopmuştur. elektrik direklerinin, ağaçların devrilmesini falan saymıyorum bile. tem de yaklaşık 12 saat ulaşıma kapalı kalmıştır.
devamını gör...
cahil insanlarla baş etme yolları
önceleri açıklamaya çalışırdım ama karşındaki seni anlamaya açık olmadığı için boşa konuşurmuş gibi kalıyor insan. şimdi sadece tamam kardeşim diyip geçiyorum, zaman önemli.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının evcil dostlarının korktuğu şeyler
muhabbet kuşum süpürgenin sesinden korkuyor ve ayrıca siyah renk olan hiçbir şeye konmuyor.
devamını gör...
kendi omzunu öpmek
yaaaa başlık bana ait olmalıydı.* kendimden başka güveneceğim, sığınacağım kimse olmadığını anladığımdan beri yaptığım hareket. bir de çok güzel kokuyorum yapacak bir şey yok. *
devamını gör...
gidiyorum bu
ah muhsin ünlü'nün, basımı sel yayıncılık tarafından yapılan şiir kitabıdır. hatırlat da haziranın sonlarında çocukluğumu yakalım der, sosyal medyanın dilinden düşmeyen o meşhur söz dizisini, ayakkabılarını kapımın önünde görmek istiyorum'u söyler. resulullah'la benim aramdaki farklar ismiyle bir şiiri vardır ki bu kitapta, beyti engin yorumuyla dinlemek yüreğimi dağlar.
ne çok şey söyler aslında bu kitapla. ben ah muhsin ünlü okurken yüreğimin sancıdığını hissederim. yıllar evvel bir blog aracılığıyla okumaya başlamıştım bu şairi, o zamanlar onur ünlü ile aynı kişi olduklarından dahi haberim yoktu. dizeleri öyle bir sıralıyor ki, okurken basamak basamak çıktığım bir merdivenden aniden itiliyormuş gibi hissediyorum kimi zaman. sonra yeniden tırmanıyorum, yeniden itiliyorum, tekrar tekrar. farklı bir tarzı var.
ayrıca,
yine sel yayıncılık'tan çıkan, onur ünlü ile ilgili okuma yapmak isteyenlere çok güzel bir kaynak olabilecek alper kırklar'ın yaptığı röportaj için, (bkz: onur ünlü: bir sürü endişe (kitap)).
ne çok şey söyler aslında bu kitapla. ben ah muhsin ünlü okurken yüreğimin sancıdığını hissederim. yıllar evvel bir blog aracılığıyla okumaya başlamıştım bu şairi, o zamanlar onur ünlü ile aynı kişi olduklarından dahi haberim yoktu. dizeleri öyle bir sıralıyor ki, okurken basamak basamak çıktığım bir merdivenden aniden itiliyormuş gibi hissediyorum kimi zaman. sonra yeniden tırmanıyorum, yeniden itiliyorum, tekrar tekrar. farklı bir tarzı var.
ayrıca,
yine sel yayıncılık'tan çıkan, onur ünlü ile ilgili okuma yapmak isteyenlere çok güzel bir kaynak olabilecek alper kırklar'ın yaptığı röportaj için, (bkz: onur ünlü: bir sürü endişe (kitap)).
devamını gör...
pripyat
pripyat, ukrayna'nın kuzeyinde, kiev oblastında, terkedilmiş bir şehirdir.
çernobil nükleer felaketi'nden önce hayat dolu muhteşem bir şehirdi. 1970 yılında çernobil nükleer santrali çalışanları için kurulmuştu. şimdi ise tam anlamıyla hayalet şehir konumunda. bugünlerde bile bölgedeki yüksek radyasyon oranından dolayı pripyat şehrine giriş yasak.
terkedilmiş pripyat şehrinden görüntüler.

çernobil nükleer felaketi'nden önce hayat dolu muhteşem bir şehirdi. 1970 yılında çernobil nükleer santrali çalışanları için kurulmuştu. şimdi ise tam anlamıyla hayalet şehir konumunda. bugünlerde bile bölgedeki yüksek radyasyon oranından dolayı pripyat şehrine giriş yasak.
terkedilmiş pripyat şehrinden görüntüler.


devamını gör...
cehenneme gidildiğinde yapılacak ilk aktivite
savaş çıkarırım gibi geliyor.
çocukken dayak yediğim bi gün şunu fark etmiştim. öyle ya da böyle dayak yiyordum. yediğim dayak aslında benimle ilgili değildi, dayağı yiyordum çünkü dövmek istiyordu. mesele buydu. öyle olunca dayak sırasında ağlamayı bıraktım. çünkü dayak ağlayınca bitiyordu. ha bir tokat yemişim ha 10 tokat, arasında bir fark göremiyordum. her türlü onur kırıcı buluyordum.
dayak sırasında beni döven kişinin gözlerinin içine bakmaya başladım. ağlamadığımı görsün diye. bu sefer ağlatana kadar dövmeye başladı. öyle olunca şunu düşünmeye başladım. öyle de öleceğim böyle de, hiç olmazsa savaşı ben kazanayım, o ağlasın. hakkat beni döven artık baktı ben ağlamıyorum, kendi ağlamaya başladı.
o günden beri aynı ruh hastalığım devam ediyor. öyle ya da böyle öleceğim kafasındayım. o yüzden pek geri adım atmam. oraya gittiğim zaman olacaklar belli. yanacağım söylenene gore. sahiden cehennem varsa ve zaten öyle ya da böyle yanıyorsam o zaman oradan çıkmak için yanarım diye düşünüyorum. her türlü zaten yanıyorsak neden öylece oturup yanalım?
bu nedenle cennet ve cehennem bana biraz ilginç gelir. insan sürekli acı verilecek, sürekli işkence edilecek ve daha önemlisi hiçbir zaman o kadarını hak ettiğini düşünecek bir varlık değil, olamaz. ya da cenneti hak ettiğini düşündüğü zaman azına razı gelecek bir varlık hiç değil. ben bu nedenle asıl kaosun cennet ve cehennem varsa oralarda çıkacağına inanıyorum.
sanki çok eğlenceli olacak gibi geliyor bana.
bi bakmışız, beni cennet ve cehenneme bile almaya layık görmüyorlar, akıl yaşımı 6 çıkarıyorlar. sahiden çok onur kırıcı olurdu bu. çok üzüldüm şu an.
çocukken dayak yediğim bi gün şunu fark etmiştim. öyle ya da böyle dayak yiyordum. yediğim dayak aslında benimle ilgili değildi, dayağı yiyordum çünkü dövmek istiyordu. mesele buydu. öyle olunca dayak sırasında ağlamayı bıraktım. çünkü dayak ağlayınca bitiyordu. ha bir tokat yemişim ha 10 tokat, arasında bir fark göremiyordum. her türlü onur kırıcı buluyordum.
dayak sırasında beni döven kişinin gözlerinin içine bakmaya başladım. ağlamadığımı görsün diye. bu sefer ağlatana kadar dövmeye başladı. öyle olunca şunu düşünmeye başladım. öyle de öleceğim böyle de, hiç olmazsa savaşı ben kazanayım, o ağlasın. hakkat beni döven artık baktı ben ağlamıyorum, kendi ağlamaya başladı.
o günden beri aynı ruh hastalığım devam ediyor. öyle ya da böyle öleceğim kafasındayım. o yüzden pek geri adım atmam. oraya gittiğim zaman olacaklar belli. yanacağım söylenene gore. sahiden cehennem varsa ve zaten öyle ya da böyle yanıyorsam o zaman oradan çıkmak için yanarım diye düşünüyorum. her türlü zaten yanıyorsak neden öylece oturup yanalım?
bu nedenle cennet ve cehennem bana biraz ilginç gelir. insan sürekli acı verilecek, sürekli işkence edilecek ve daha önemlisi hiçbir zaman o kadarını hak ettiğini düşünecek bir varlık değil, olamaz. ya da cenneti hak ettiğini düşündüğü zaman azına razı gelecek bir varlık hiç değil. ben bu nedenle asıl kaosun cennet ve cehennem varsa oralarda çıkacağına inanıyorum.
sanki çok eğlenceli olacak gibi geliyor bana.
bi bakmışız, beni cennet ve cehenneme bile almaya layık görmüyorlar, akıl yaşımı 6 çıkarıyorlar. sahiden çok onur kırıcı olurdu bu. çok üzüldüm şu an.
devamını gör...
paylaş benimle
tv8 kanalında yeni başlayan bir programın adıdır.
en baştan söyleyeyim bir kez denk geldiğim bu programı hiç beğenmedim. yani hiç. insanların çektiği acıları kanırta kanırta gösterip izleyiciyi ağlatarak ekrana bağlayan farklı bir stockholm sendromu yaratan bir program.

programın sunuculuğunu sezen cumhur önal tarzı konuşmasıyla insanları buğulu anlara gark eden gökhan çınar yapmaktadır. gökhan çınar daha önce kral tv kanalında bir doksanlar müzik programı yaparken oldukça sempatik bir sunumla beni etkilemişti. daha sonra mesleğini sergilemek niyetiyle olsa gerek internet üzerinden katarsis diye bir program da yapmıştır ki bu program da izlenebilecek bir programdır. kafa dergisinde de yazarlık yapan gökhan çınar bir ted konuşmacısıdır da aynı zamanda.
ama sonra tv8 ekranlarında her zaman görülen insanları ağlatmaya yönelik programlardan birini yapmaya başlıyor arkadaşımız. buraya kadar da bir sorun yok aslında. beni rahatsız eden nokta şu: acılarını paylaşan bir insan karşısında bir klinik psikolog bu kadar acı dolu mimikler yapıp ağlar mı? ya da bu bir tedavi yöntemi midir? anlıyorum bu bir program ve psikolojik tedavi yok ortada ama bir psikologdan beklenen bu mudur gerçekten? program kırmızı oda formatına dönme yolunda emin adımlarla ilerlerken en acılı hikayelerden bize kolajlar sunacağının garantisini de veriyor.

paylaşmak o kadar da güzel değil sanki bazen.
en baştan söyleyeyim bir kez denk geldiğim bu programı hiç beğenmedim. yani hiç. insanların çektiği acıları kanırta kanırta gösterip izleyiciyi ağlatarak ekrana bağlayan farklı bir stockholm sendromu yaratan bir program.

programın sunuculuğunu sezen cumhur önal tarzı konuşmasıyla insanları buğulu anlara gark eden gökhan çınar yapmaktadır. gökhan çınar daha önce kral tv kanalında bir doksanlar müzik programı yaparken oldukça sempatik bir sunumla beni etkilemişti. daha sonra mesleğini sergilemek niyetiyle olsa gerek internet üzerinden katarsis diye bir program da yapmıştır ki bu program da izlenebilecek bir programdır. kafa dergisinde de yazarlık yapan gökhan çınar bir ted konuşmacısıdır da aynı zamanda.
ama sonra tv8 ekranlarında her zaman görülen insanları ağlatmaya yönelik programlardan birini yapmaya başlıyor arkadaşımız. buraya kadar da bir sorun yok aslında. beni rahatsız eden nokta şu: acılarını paylaşan bir insan karşısında bir klinik psikolog bu kadar acı dolu mimikler yapıp ağlar mı? ya da bu bir tedavi yöntemi midir? anlıyorum bu bir program ve psikolojik tedavi yok ortada ama bir psikologdan beklenen bu mudur gerçekten? program kırmızı oda formatına dönme yolunda emin adımlarla ilerlerken en acılı hikayelerden bize kolajlar sunacağının garantisini de veriyor.

paylaşmak o kadar da güzel değil sanki bazen.
devamını gör...
kıraç’ın milli takım için yaptığı marş
bir ülke, konu fark etmeksizin her şeyde geri gidebilir mi ya? inanılır gibi değil. hayır bir de ben bu adamın şarkılarını dinlerken sesini beğenmekle birlikte duruşuna da saygı duyardım. fanatik galatasaraylı bana, severek 100.yıl fenerbahçe marşı dinletecek bir adam, nasıl olur da böyle bir şey ortaya çıkarabilir? müzik altyapısı desen seçim şarkılarından hallice, sözler sanki eghonomi çok ii yeeğenim tayfasına yazılmış gibi.
içi kararanlar için eskiye özlem
içi kararanlar için eskiye özlem
devamını gör...
tanıştığınız dakika hayat hikayesini anlatan erkek
hayatını anlatan erkek karşısındakini değerli gören erkektir. kendinden, olduğu gibi, yalansız bir şekilde bahseden erkek tanıştığı kadınla bir şeyleri paylaşmak istediğini belli ediyordur. samimi davranmak, içinden geldiği gibi konuşmak yanlış olmamalı.
tabi kişi kendisinde bu değeri görmek istemiyorsa başka tabi.
tabi kişi kendisinde bu değeri görmek istemiyorsa başka tabi.
devamını gör...