kan beyin bariyeri olmayan organlara verilen isimdir.
bunlar pineal bez,nörohipofiz,area postrema,subfornikal organ,organum vaskülozum lamina terminalis olmak üzere 5 adettir.
devamını gör...

açın oradan erkin baba kulağımızın pası silinsin... bize de bir gün kader güler güler inşallah.
devamını gör...

bu ilkel yaratıklar istanbul sözleşmesinden çekilmeyi, kadın öldürmek suç kapsamından çıktı dahi sanıyor olabilirler.

iç işleri bakanı açıklama yapıyor; neymiş, kadın cinayetleri konusunda dünya ortalamasına göre çok daha az vaka varmış. avrupa’dan daha az kadın ölüyormuş burada. savunmaya bakın.

o sözleşmeden cemaatlerin baskısıyla çıkıldı. bunu herkes bilsin.
devamını gör...

sevinç gözyaşları pıt, pıt, pıt....
devamını gör...

atatürk'ü buyrunuz eleştiriniz. ortaya bilimsel veriler koyunuz. tarih koyunuz belge gösteriniz. bizde doğruysa haklısınız diyelim.
saçma sapan bir cümle konuşup gerekçe göstermeden adına eleştiri diyorsunuz. allah akıl fikir versin her platformdada tartırışırım buyrununuz mesaj kutumda açık. stalin nere atatürk nere be kardeşim.
devamını gör...

dört kadın alamayacağı için ödü kopan bir primat tarafından kurulmuş cümle.
devamını gör...

hanimefendi abla, siz çok hanım bir bayan kardeşimizsiniz maşallah.

iltifattaki yaş problemini bulunuz. benim yaşım ile kendimin yaşı aynı çıkmıyor.
devamını gör...

dün bulunduğu, keşfedildiği söylenen tek anıt. gerçekten de 2020 bize çok şey kattı ve bizden çok şey aldı...

işin ilginç yanı kubrick'in yıllar önce(1968)betimlediği monolit'e benziyor 2001: a space odyssey. hani şu m.ö. yıllarında bulunan karanlık büyük tek anıt.

o yüzden bu keşfedilme haberlerine şüpheyle yaklaşıyorum. ama eğer gerçekten bulunduysa, hayret verici.

link.
devamını gör...

2021 başında çıkan bir mini dizi ve konusu fran lebowitz. bu dobra kadın ile yapılan enfes bir söyleşi/sohbet (belki de belgesel).  her bölüm yaklaşık 30 dakika ve 7 bölüm. kullanılan müzik ve görseller diziye çok hoş bir hava katıyor. bu mini dizi birkaç saatte,  yavaş yavaş sindirilerek izlenmek isterse en fazla 1 haftada izlenebilir.

fran lebowitz 70 yaşında ve birçok tecrübesi var. liseden atıldıktan sonra ve 20 yaşında tecrübesiz bir şekilde new york'a geliyor ve her ne kadar şehirden nefret ediyor gibi görünse de hayatının kalan yıllarını bu şehirde devam ettiriyor. bu süreçte birçok tecrübesi de oluyor tabii ki. kendisinin ayrıca birçoğumuzun toplumda söylemeye korkacağı fikirleri var fakat kendisi bunları çok açık bir şekilde dile getirebiliyor. aslına bakılırsa neşeli ve espritüel bir insan ama espri tarzı daha çok iğneleyici ve ironik. hayatında birçok alanda cinsiyetçiliğe maruz kalmış aslında fakat bunlar onu engelleyememiş. taksicilik anılarını anlatırken bir daha yaşasa asla yapmayacağını söylüyor. kadın oluşu bu alanda onun çok fazla zorbalığa maruz kalmasına sebep olmuş. yemek yemeye gittiğinde bile kimse onla konuşmazmış.
•••geriye kalan kısım dizideki sohbetleri kapsıyor eğer izleyeceksiniz alt kısmı sakın okumayın. bu kısım size yeter•••

•••spoiler bölgesi••••
•••ama aslında fran'ın düşünceleri var sadece•••

ilk dakikalardan itibaren yalnızlığı insanlara yeğlediğini üstüne basa basa söylüyor. hatta kalabalık insan topluluklarından nefret ettiğinde de hem fikiriz. küçük çocukları da çok sevdiği söylüyor. sanırım sorunu yetişkin insanlar ve kalabalıkla. öyle ki filmleri genelde sinemada izleyemiyor çünkü insanlardan rahatsız oluyor. insanlara asla güvenmiyor. elinde bir kalem olsa ve karşısında birisi olsa o kaleme sıkı sıkıya sarılacağını asla elinden bırakmayacağını söylüyor. insanları sevmiyor fakat partiye gitmeyi de çok seviyor hatta hayatındaki çoğu kişiyle partilerde tanıştığını varsayıyor.

yaşam tarzını tam olarak şu şekilde tanımlıyor: emin olun, ben bu yaşam tarzına “yaşam tarzı” demezdim. neden hala new york’ta olduğu sorulunca ise aklına başka bir yer gelmediğini söylüyor. aslında bu soruya verdiği cevap birçoğumuzun yaşadığı problemi gözler önüne seriyor. yaşadığımız şehirden ya da değiştirebileceğimiz bir şeylerden memnun değiliz ama başka gidecek bir yer ya da yapacak başka bir şey aklımıza gelmiyor.

new york belediyeciliğinden ve toplu taşımadan nefret ettiğini fazlasıyla dile getiriyor ve anılarını anlatırken gözlemlediğim kadarıyla teknoloji ve bilime olan yakınlığı göz yaşartıyor. teknolojiden nefret ettiğini ve bilmediği için değil bildiği için kullanmadığını söylüyor.

kendi züppeliklerinden bahsederken bunların kendine ait olan şeyler olduğunu gözlemliyoruz. züppelik adını verdiği şeyler ailesinin mesleği, okuduğu okullar, yaşadığı yer değil tamamen kendi emeği ve düşünceleriyle kazandığı şeyler. bu söylediklerine fazlasıyla katılıyorum, züppelik kötü bir şey ama eğer züppelik yapmak istiyorsa birisi bu tarz şeylerle yapmalı.

parayı sevmeyip eşyaları sevdiğini söylüyor. sorulması üzerine new york’a ilk geldiği zamandaki kendine bir tavsiye vermesi gerekecekse paralı gelmesi gerektiğini de ekliyor. para konusunda bu kadar tembel olmasının sebebini 50’lerde küçük bir kız olmaya bağlıyor yani cinsiyetçiliğe. erkek olsaydı para daha düşkün olabileceğini söylüyor. new york’a ilk geldiği zaman cebinde 200 doları olduğunu ve bu paranın ömür boyu yeteceğini düşünmüş ama new york’a geldiği günden sonra şoförlük, satıcılık, temizlikçilik yapmış. haftanın 5-6 günü çalışmış. umudunu kaybetmeyip her gün daha iyi bir iş bulacağını düşünmüş.

zindeliği aç gözlülük olarak görüyor ve tahammül edemiyor. zindeliği fazladan sağlık olarak görüyor. ayrıca sağlığın abartıldığını ve üstüne fazla düşünüldüğünü düşünüyor. küçükken sağlıksız bir ortamda büyümesine ve sağlıksız bir bağımlılığı olmasına rağmen onun hayatta ve bir dostunun da sağlığına çok dikkat etmesine rağmen mezarda oluşunu buna kanıt olarak gösteriyor. sporla da ilgilenmiyor hatta nefret ediyor. spor dallarını da seksek ve beş taş gibi bir oyun olarak görüyor. sporu çocuk işi olarak görüyor -çocuk işi derken kastettiği şey insanların yüzlerini boyayıp kazanıldığında deli gibi eğlenmesi-. spordan nefret etmesinin diğer sebebi ise sporu genel olarak erkeklerin yönetmesi. buna rağmen daha çok spor yapan kadın olmasını değil de mecliste daha çok kadın olmasını yeğlermiş.

fran bir bölümde şöyle diyor “insanlar bana sık sık gıcık oluyor hatta öfkeleniyorlar. oysaki ben kimse yerine karar vermiyorum. herhangi bir şeyi değiştirebilecek bir yetkim yok. eğer böyle bir yetkim olsa kızmalarını anlardım. belki değiştirebilseydim ben de daha az öfkeli olurdum. bir sürü fikrim var ama yetkim yok, ben buna öfkeliyim.” diyor. belki de birçok kişinin problemi bu fikrimiz var ama bazen kendi hayatımızda bile yetkimiz yok. istediğimiz mesleği yapmak için hatta ve hatta herkesin olan bu gezegende farklı topraklara gitmek için bile birçok kişiden izin almamız gerekiyor. bu gezegende benim de en büyük öfkelerimden biri buna. kontrolün bir şekilde bizde olamayışına.

her şeyin sanat olmadığını savunuyor –ki bence de öyle-. her şey sanat olamaz. 1 saat sonra yenecek bir pasta sanat olamaz. sanat kalıcı olmalıdır ve yetenek işidir. herkes sanatta yetenekli de olamaz ve kötü olan ve sanat olduğunu düşünülen şeylerin kişinin kendisine saklaması gerektiğini savunuyor. bu kısma katılmıyorum çünkü geri bildirimlerle yeteneğini kanıtlayabilecek binlerce kişi var. yetenek çok özel bir şey ve keşfedilmesi için adımlar atılmalıdır. bir kısımda kapitalizm ve sanatla ilgili önemli bir örnekte bulunuyor. picasso’nun tablosu açık arttırmaya sunulduğunda ve satıldığında eserin değil verilen paranın alkışlandığını söylüyor. kapitalizm daha iyi bir örnekle açıklanamazdı.

kitapların en büyük zenginlik olduğunu düşünüyor. bunun sebebi kitapların sayısız dünya ve hayat barındırması. okumaya başlar başlamaz zengin olduğunu söylüyor. bu konu hakkında şunları söylüyor “sürekli okuyabilsek para düşünmeye zamanımız kalmaz. para teferruattır, kitapsa devasadır.”. sonuna kadar katıldığım bir söylemdi bu. para sadece küçük bir ayrıntı, bir teferruattır fakat kitaplar her şeyi kapsayabilecek bir güç.
devamını gör...

tarihler boyunca medeniyetlerin verdiği önemi kaybetmemiş antik yağ. soğuk sıkım ve taş baskı ile meydana getirilmişse bir de havran’dan geliyorsa mutluluk ve sağlık kaynağıdır.
devamını gör...

bir zamanlar mutlu ama safça bir insan vardı. herkeslere pervane olur, onu sevsinler, onu kabul etsinler ne bileyim belkide hiç nedensiz yere birilerinin ayağına paspas olurdu.

yahu her denilene inanır mı insan? inanırdı. herkesin içinde bir iyilik olduğunu düşünür, herkes özünde iyi yeter ki sen görmeyi bil mavraları atardı.

sonra ne mi oldu?

kırıldı, paramparça oldu, o saf yüreği kinle nefretle doldu... acı duydu, yalnız kaldı, kimseye anlatamadı, kimse dinlemedi...

geldi zaman gitti zaman boş vermeyi öğrendi. kendine değer vermeyi, insanlara çok takılmamayı, sözleri kulak arkası etmeyi ve kimse için keyfini bozmamayı...

şimdilerde soruyorlar ona sana ne oldu?
sen eskiden böyle değildin?
hayata mı küstün?

yoo ne münasebet sizi kaale almıyor, sizle muhattap olmuyorum diye bir de öleydim bari.
hah insanlar kendilerini çok ciddiye alıyorlar gerçekten. sözlerini, sevgilerini ya da her hangi bir hislerini...
zannediyorlar ki onlar bana ters baktı ben hayata küstüm.
zannediyorlar ki onlar bana laf soktu ben içerledim.
yahu sen kimsin?
benden kıymetli misin?
senin sözün, senin hissin, senin bakışın bana ne etsin?

çok gülüyorum tüm dünyayı kendi etrafında dönüyor sanan insanlara. ah benim canım büyü biraz. benim seni dert edecek kadar ne boş zamanım ne boş kafam var.

nefret mi? onun yerinde yeller esiyor. insan en nihayetinde kendi enerjisiyle zaten ektiğini biçiyor. ben kendimi ne yıpratacağım bünyemde kötü duygular barındırarak. ben bir gülüyorum hepsi geçiyor.

zamanın birinde saf ama umutlu (insanlığa dair) biri yaşardı ona itafen.
devamını gör...

brooklyn nine nine dizisinin en meşhur repliklerinden biridir. dizinin baş karakteri, andy samberg tarafından canlandırılan jake peralta bu repliği neredeyse her şeye söyleyip mizah yaratabilmektedir. türkçe çevirisi "seks kasedinin adı"dır. the office repliği olan that's what she said'e de benzemektedir anlam olarak.

örnekleme:
+tek başıma geldim.
-title of your sex tape!


/bir eyluling ukdesidir./
devamını gör...

öncelikle açtığım ilk kampanya başlığı olmakla birlikte (bkz: kampanya başlığı açan yazarlar uçurulsun kampanyası)

engelle engelle içim şişti. biri bir şey yazıyor ardından başkaları da yazıyor. nickaltları tartışma alanına dönüyor. düşmesin akışa, nickaltını görmek isteyen profilinden baksın. tanım yazmak isteyen kişinin profiline girsin, adını aratsın.

gündem sekmesine de kayıyor nickaltı başlıkları. dışarıdan sözlüğe okumaya giren insan utanır nickaltında dönen tartışmaları görünce.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

sabah yürüyüşünden
devamını gör...

bir t-shirt'ten beklentim budur. ikiside makbuldur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
derseniz biz sizin için vişne çürüğü rengini düşündük ona da tamamım. uzlaşmacı bir tarafım var sözlük kendimi iyi hissettiğimde uzlaşmamam gereken bir yerde bile o tarafı atamıyorum. tartışmacı bir tarafımda var kendimi kötü hissettiğimde sakin kalıp uzlaşamıyorum. nedense bir anda konu dışına çıktım. bunu karalama defterine yazmalıydım uzun uzun. bu kafa sıcaktan buharlaşmış girdiği başlığı unutup daha yazarken hedefini şaşırmış kendi kendini sabote etmiş olabilir. neticede bir kafa üyesiyim bende bir sürü farklı kafalardan sadece biriyim.
neydi konumuz
t-shirt, unuttuk mu? hayır...

kafa'yıda bir yere atıverirsiniz artık onu da size bıraktım.

beklemedeyim... vişne'nin mevsimi geçmeden gelmeli. öyle bir anda ansızın..
devamını gör...

- biliyor musun, insanları öldürüyorum portuga.
+ bunu nasıl yapıyorsun zeze?
- onları unutarak.
devamını gör...

ne hissedersem hissedeyim, paylaşacak birinin olmaması gibi kapkaranlık bir his.
devamını gör...

insanların fiziksel görünümlerinden yola çıkarak kişilik özelliklerini yorumlamaya veya bize iyi davranan birinin tamamen iyi bir insan olduğunu düşünmemize sebebiyet veren etkidir. ingilizcede halo effect olarak bilinmektedir.

örneğin, çekici ve bakımlı olduğunu düşündüğümüz bir bireyin kişilik özelliklerinin bakımsız ve gözümüze hoş gelmeyen başka bir bireyin kişilik özelliklerinden daha iyi olduğunu düşünmemiz tam da bu etkiden dolayı gerçekleşmektedir.

bu konuyla ilgili yapılan deneyler de bu düşünceleri kanıtlar nitelikte.


"kadınların beden ölçülerinin onlar hakkındaki izlenimleri nasıl etkilediğini araştıran bir çalışmada, deneklere bir kadın fotoğrafı gösterilir. fotoğrafla birlikte kadının hobileri ve yaşamı hakkında bilgiler verilir. ancak deneklerin yarısına orijinal fotoğraf gösterilirken diğer yarısına gösterilen fotoğrafta kadının 25 kg daha şişman görünmesi sağlanır. (elbisesinin içine pedler yerleştirilerek.) orijinal fotoğrafı gören deneklerin, kadın ile ilgili izlenimleri kadının şişman gösteren fotoğrafı gören deneklere göre daha çekici, daha başarılı ve kişilik özelliklerinin daha iyi olduğu yönünde olmuştur."



bu etki ön yargıların da hayatımızın büyük bir alanında var olduğunu göstermektedir. eminim ki pek çok insan birinin dış görünüşüne bakarak o kişiyle ilgili birçok yargıda bulunuyor.*
devamını gör...

19. yüzyılın ortalarında yapıldığı düşünülen ve milanolu ünlü heykeltraş giovanni strazza'ya ait sanat eseridir.pek çok ismi bulunsa da özellikle 'duvaklı bakire heykeli' olarak bilinmekte ve hz.meryem'i tasvir etmektedir. bu heykeldeki en ünlü ve göze çarpan nokta her ne kadar gerçek sanılacak denli mükemmel bir işçilikle oyulmuş peçesi olsa da bu heykelin detayında pek çok müthiş nokta bizi beklemektedir.öncelikle duvaklı bakire'nin yüzüne baktığımızda onun anatomik açıdan ne kadar detaylı ve gerçekçi bir tasvir olduğunu görmekteyiz.o,gözlerini kapatmış, başını oldukça zarif bir açıyla eğmiş halde huşu içerisinde dua etmekte veya -bizlerin öyle düşünmekte pek bir ısrarcı olduğumuz şekilde- birçok zamanlar yaptığı gibi yine kederli bir anını yansıtmaktadır bizlere.

aslında duvaklı heykeller strazza dışında birçok yetenekli sanatçı tarafından tercih edilmiş bir figürdür. bunun sebebi elbette ki yekpare mermerlere burgulu ve gerçekçi bir örtü görünümünü verebilmek için cidden büyük bir yeteneğe sahip olunması gerekliliğidir. bu da bir sanatçının sahip olduğu mahareti doğrudan gösterebilmesi için harika bir yoldur.zaten tam olarak bu sebepten dolayıdır ki italyan rönesansı haricinde antik yunan hellenistik dönemi'nde de duvaklı kadın büstleri oldukça rağbet görmüştür. her iki dönemde de bu eserleri oyabilmek için en uygun mermerin, üst düzey kaliteye sahip karara mermeri olduğu kabul edilmiştir.

bu heykeldeki bir başka zorluk, ıslak giysi görünümü taşımasıdır. bu görünümü verebilmek de büyük maharet istemekte, kökeninde de elbette hellenistik döneme ait izler yer almaktaysa da aslında bu örtünün biraz daha derin bir sembolik anlamı vardır. o dönemlerde italya siyasi bütünlüğünü sağlamaya başlamış, buna da 'risorgimento' veya 'yeniden diriliş' adı verilmişti. strazza ve onun çağdaşı olan bazı sanatçılar, böyle semboller kullanarak risorgimento'ya karşı olduklarını dile getirmek istemişlerdir. ancak bu da bazı soruların oluşmasına sebep olmuştur. yani strazza'nın herhangi bir dini inancı yoktur ve neden meryem ana'nın tasvirini yapmayı tercih etmiştir? ve neden o dönemdeki siyasi-milli bir sembolü bu katolik ikonla birleştirmeyi uygun bulmuştur? buna verilen cevaplardan bazıları bunun strazza'nın değerlerine olan bağlılığıyla ilgisi olduğunu söyler.

bu ölümsüz tasvir, kanada new foundland'de yer alan saint john's katedralinin bulunduğu yerde sergilenmektedir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

veiled virgin'den sonra pek çok yarı-saydam peçe örtüsüyle tasvir edilmiş heykel ortaya çıkarılmıştır. fakat nedense bana bu heykellerde hep bir şeyler eksikmiş,sanki heykeltraş işini tam bitirmemiş ve geri dönüp heykeli üzerinde biraz daha çalışarak bu eksiği tamamlamaya çalışacakmış gibi gelir. kısacası, insanlığın kalbinde 'peçeli meryem heykeli' farklı bir yere sahiptir ve fikrimce daima öyle kalacaktır.

*benim için de veiled virgin'in yeri çok başkadır. onun karakalem replikasını çizmiş ve daima başucumda tutmuşumdur. sık sık hayranlıkla izlemekteyimdir kendisini. bu kadar huzurlu ve huşu içerisinde oluşuna daima imrenmişimdir. o, sessiz haliyle bana pek çok öğüt vermekte, harika bir numune oluşturmaktadır.

kaynağım buradadır;
www.sanatlaart.com/zarif-19...
orijinal kaynağı orijinal dilinde okumak isteyenler böyle buyrun;
mymodernmet.com/the-veiled-...


not: bu hikaye için nezaket yüklü ısrarlarını belirten evernevergreen'e çokça sevgiler.çok beklettim kendisini bu hikayenin tanımını yapabilmek için,farkındayım. fazla yeşillenmemiş ama bolca çiçek açmıştır diye umuyorum*.
devamını gör...

avrupada olmak isterdim. bir sanat galerisi açardım. maria puder art galery diye. döner ayranlı açılış yapardım. :)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim