bir behçet çelik kitabıdır.

behçet çelik on sekiz öyküden oluşan bu müthiş öykü kitabı ile 2008 yılında sait faik hikaye armağanını kazanmış ve kazanırken de sonuna kadar hak etmiş.

yazar kitabı üç bölüme ayırmış. ama bölümlere isim ya da numara vermektense üç bölümü de ayrı ayrı dizelerle ayırmış birbirinden ki bu ustalara zarif bir selam olmuş bence.

ilk bölümde oktay rifat’ın “ gün batmasa her kente dönebilir” sözüyle yola çıkıyoruz. derdini anlatamayan sessiz insanların arasında dolaşırken gün ortasında arzu duyduğumuz şeyleri düşünüyoruz. bir yandan da iyi olacak, iyi diyoruz kendimizi sağaltmak için. bir kafede eski bir arkadaşımızla yediğimiz ama bize iyi hissettirmeyen yoğurtlu makaranadan sonra güzel bir ortam arayışına giriyoruz. emir kusturica filmlerinden fırlamış bir abladan dinlediğimiz tutmayan fal bize hayatın bundan ibaret olmadığını hatırlatıyor. sabaha kadar arayıştayız, kuşluk vakti karanlığında bulma umuduyla aradığımızı.

ikinci bölümde bizi “ benim sözlerim eskidi/ onunki de eskidi/ zaten kelimeler sonludur “ diyen edip cansever karşılıyor bizi. ıslak muşambanın o rahatsız edici serinliği kolumuza dokunduğunda kendimizi mutlu bir kedi bakıcısına sırnaşan bir kedinin huysuzluğu ile sarmalıyoruz. sonra yoldan geçen güzel kokulu kızlar hep bir ağızdan yaz bitti diyorlar. olağan bir cumartesinin olağanüstü sıcağında mantıklı bulmuyoruz bu sözü. hayatlarımızın aldığı haller aklımızdan geçerken güzel kızlardan birinin kokusuyla müstesna eylül’ün gelişini hayal ediyoruz.

üçüncü bölümde turgut uyar beklemekte bizi “ yarın pazar/ yarınki pazarların sessizliği “ sözüyle. hakim amca beni sormuş cümlesi çalınıyor kulağımıza tam da eylüle girmişken bir postal ezikliği ile. eylül intikam peşinde biliyoruz, tam 31 yıldır. kukumav kuşu gibi düşünmeye de niyetli değiliz ne olursa olsun. anlattığımız hikayeden bir iş devşirsek bize yeter. zaten şunu şurasında ne kaldı dolunayda doğum günü kutlamaya.
devamını gör...

''akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğime, deli olurum dünya benim kahrımı çeksin..'' klişedir ama on numara cümle..
devamını gör...

maskenin ardı da denebilir. iki yüzlü kimselerde bulunan ve ikincisinde olmayan bütün güzel ve özel özelliklerle bezenmiş, somuta indirgenebilen, artırılabilir yüz çeşididir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sözleri nadir göktürk'e müziği ise hüsnü arkan'a ait, ezginin günlüğü'nün oyun albümünde yer alan muhteşem eser. hüsnü arkan' ın o harika sesiyle dinleyince insanın içi kıpır kıpır olur, sabah pencereyi açıp soğuk temiz havayı içinize çekerken dinleme şansınız olursa keyifli bir mazi yolculuğu da yaptırır.. keyifli dinlemeler..
devamını gör...

türkçeye “ atlas vazgeçti” diye de çevrilen ayn rand üçlemesidir.

“kimse için yaşamayacağım ve kimsenin benim için yaşamasını istemeyeceğim.”

bu yemini yüksek sesle tekrar ettikten sonra bu yazıyı okumaya başlayabilirsiniz. zira bundan sonra okuyacağınız satırlar tamamıyla bu yeminin dayandığı felsefe üzerinedir. tam 1500 sayfalık bir seyahat “atlas silkindi”. bu zamana kadar yapılmamış bir edebiyat olayı, ya da bu zamana kadar bu kadar etkili olamamış.”atlas silkindi” bir destan sanki ama bu zamana kadar anlatılanların aksine bir yolda yürümekte kahramanlar, bir tersine destan.

hep jack london’ın mücadele eden, savaşan, ezilen insanları anlattığı romanlarını okuduk ve işçi sınıfına büyük bir sempati ve yakınlık duyarken işverenleri, sanayicileri, fabrikatörleri kan emici yarasalar olarak gördük. emile zola ütopik-sosyalist romanı “emek”te herkesin dostça kardeşçe yaşadığı, herkesin ihtiyacı kadarını alıp, yeteneği kadarını topluma hediye ettiği bir ülkeyi anlattı bize. b.traven, ezilen insanların hikayelerine o kadar inanmıştı ki ömrünü onların arasında geçirdi ve sadece onların hikayelerini anlattı. yani onlara göre zenginler kötü fakirler iyiydi, işverenler bencil işçiler çalışkan ve bonkördü, fabrikatörler sömüren fabrika çalışanları sömürülendi. ama ayn rand bunları hepsine itiraz etti, tümünü reddetti.

ona göre zenginler toplumun emniyet subabıydı. onlar olmazsa toplum ayakta kalamazdı. sömürülen kısım işçiler değil işverenlerdi. onlar zekalarını ortaya koyup bir servet üretiyor ve işçiler bundan en büyük payı kapmak için haksız bir mücadele veriyorlardı. “herkese ihtiyacı kadar herkesten yeteneği kadar” ilkesini en ağır biçimde eleştirirken, bunun toplumun temellerindeki dinamit olduğunu söylemekten kaçınmıyor.

bir insan sırf ihtiyaç duyduğu için ve hele de yeteneği kısıtlıysa neden daha yetenekli bir insandan fazla kazanmak durumunda kalsın ki? yani benim ihtiyacım olan şey sadece 10 dolarsa ve arkadaşımın ihtiyacı olan şey 1000 dolarsa ve arkadaşım yetenek fukarasıysa, onun ihtiyacını karşılamak için kaç gece fazla mesai yapmam gerekecek? komşumun ayağı kırılırsa onun yerine ne kadar daha çalışmam istenecek benden? işte sosyalizmin şiarı olan cümle bu sorularla sarsılıyor ayn rand tarafından. kitabın kahramanlarıın tümü fiziksel olarak yunan heykellerini andıran insanlar. zekaları ne kadar parlaksa vücutları da o kadar çarpıcı.

hank rearden, francisco d’anconia, ragnar danneskjöld… bu üç isim yakışıklı oldukları kadar zeki adamlar, son ikisi john galt’ın sınıf arkadaşları; hocaları hugh akstonla birlikte emin adımlarla yürümekteler ve karşılarında olanlardan biri de diğer hocaları dr. robert stadler. stadler kendi yaptığı makinenin kurbanı olanlardan. hugh akston fikirlerini sonuna kadar savunanlardan. ve dagny taggart… kuş gibi vücuduyla kendinden emin tavırları onu dünyanın en güzel kadını yapmaya yetecektir elbette ama o bunla yetinmeyip dev tren şirketi kompleksli kardeşi jim’e rağmen yönetmeye çalışır. bütün büyük adamlar ona aşıktır. hatta john galt bile.

ama john galt kim ki? bu bir soru değil, bu bir yakarı, bu çaresizlik bildiren bir deyim, bu herşeyin sonu, bu dünyanın motorlarını durduran adamın adı. dahi bir mühendis john galt ve new york’u karanlıklara gömecek zekaya sahip bir adam. sonunda sizi beklenmedik bir finale sürekleyecek olan adam.

george orwell hem “1984”te hem de “hayvan çiftliği”nde sosyalizmin uygulanış biçimini eleştirmişti, aynı şeyi zamyatin “biz”de yaptı ve ursula k. leguinmülksüzler”de ama onlar sosyalizmi değil onun uygulanışını eleştirdiler ama ayn rand sosyalizmin dibine koymaya çalıştığı bombanın pimini bu kitapla çekmeyi kafaya koymuş bir yazardı. söylediklerinin tek kelimesine katılmadan okudum romanı, zira bir tek yeri kabul etmeye kalksaydım amansız bir kapitalist olabilirdim.
devamını gör...

doğum günüsü sebebiyle nickaltını turunculandırmaktan mutlu olduğum yazar...
yeni yaşı ona dünden daha fazla mutluluk, dünden daha fazla huzur, dünden çok daha fazla başarı getirsin...
geri kalan her şeyi kendisi halleder zaten...
devamını gör...

bütün uyuyanları uyandırmaya bir uyanık yeter.

malcolm x.
devamını gör...

herbert george wells tarafından yazılmış olan ve 1895 yılında zamanı 4. boyut olarak ele almasıyla bilim insanlarının da takdirini kazanan kitap.

şöyle ki;


kitaptaki zaman yolcusu, bir zaman makinesi icat etmiştir ve arkadaşlarını, onu incelemeleri için davet etmiştir. uzaydaki geometrik boyutlar üzerine konuşmaya başlarlar. burada zaman yolcusu, zamanın da dördüncü boyut olduğundan ve benliğimizin bu boyut içerisinde kesintisiz şekilde hayat boyu sürüklendiğinden bahseder.

ardından icat ettiği zaman makinesinin küçük bir versiyonu üzerinden arkadaşlarını bilgilendirir. 2 kolu bulunan bu model, kollardan biri çekilince ortadan kaybolur. zaman yolcusu, onun geçmişe gittiğini söyler.

sonra arkadaşlarını gerçek makinenin yanına götürür. makineye binerek onu geleceğe götürecek olan kolu ve sonra da durdurucu kolu çeker. 1 saniye süren bu eylemin ardından saate bakar ve saatin 1 saniye öncekine kıyasla birkaç saat daha ileride olduğunu görür. makine gerçekten çalışmaktadır. gelecek kolunu tekrar tekrar çekerek birkaç yüz bin yıl ileriye gider. burada 2'ye ayrılmış insan türü ile birtakım kötü hatıralar yaşadıktan sonra onlardan kaçarak daha da ileriye gider zamanda. bu kez insanların ve hatta tüm memeli neslinin tükendiğini görür.

bundan sonraki adım 30 milyon yıl ileriye gitmektir. artık dünyada bitkilerden başka yaşam izi yoktur. ne olduğu pek de anlaşılamayan tek bir yaratık türü dışında... sonunda yolcumuz arkadaşlarının yanına geri döner. onlarla biraz konuşur, gelecekten getirdiği bir kanıtı onlara gösterir. sonra makineye tekrar binerek gözden kaybolur ve bir daha da geri dönmez.


her ne kadar kitabın ana amacı bilim yapmak olmasa da, içeriği dikkat çekici. büyük ihtimalle yazar, kendisiyle aynı dönemde yaşamış olan matematikçi hermann minkowski'nin, albert einstein'ın çalışmalarına da esin kaynağı olan minkowski uzayı kavramını incelemiş ve bunu romanında kullanmış diye düşünüyorum. eğer o çalışmadan habersiz şekilde kendi fikrini yansıttıysa, bu kişinin bir yazar olması bilim adına büyük bir kayıp olmuş diyebilirim.
devamını gör...

kişilerin ve toplumların sorunlarını alaycı bir dille anlatan şiirlerdir.

halk edebiyatında taşlama; divan edebiyatında hicviye olarak geçer.
devamını gör...

sözlük yazarlarının şu aralar kafayı bozduğu konudur:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hızlandırılmış hayat sorgulaması. ben ne yapıyorum ne yapacağım nereye doğru gidiyorum offff.sonrası gideyim de çay demleyeyim.*
devamını gör...

başlık: anan güzel mi?
başlık sahibi: freud
devamını gör...

show haberden sonrasını okumadım. saçma sapan haberlerinden sadece bir tanesi.
devamını gör...

(bkz: kulakların çok iyi ama maalesef beynin yok) buradan
çocukluğumun bir numaralı çizgi filmidir. kaç yaşına gelirsem geleyim hala aynı heyecanla izleyeceğim ve d.w. readin tüm o muzır hareketlerinde kendimden bir parça bulacağım.
seni de unutmadık influencer muffy crosswire
devamını gör...

meslek lisesi mezunları, meslek yüksekokulu ya da fakülte okumadan kolaylıkla iş bulabiliyordu.
devamını gör...

8 yaşındayken doğum günümde babam bana çok güzel parlak bir saat almıştı. okulda onu herkese gösterip hava atmak istiyordum. yolda saatime baka baka mutlu bir şekilde ilerlerken birden o göründü...
siyah, hayır hayır zifiri karanlık gibi bir siyahtı o tüyleri. hızlıca bana geldi kolumu ısırıp saatimi almaya çalıştı, sanki bir karga değil bir panterdi. sonunda da oldu, saatimi çıkarıp gagasına aldı ve götürdü. her yerim yara bere içindeydi. herkes ne olduğunu sordu, bende karga geldi falan demedim elbette, 3 çocuk beni sıkıştırdı, bende onları dövdüm, bu yaralar da dövüşürken oldu diye sıktım yalanı.
belki kargaya yenilmiş olabilirim ama o gün okulun en havalı çocuğu gibi hissetmiştim.
o gün bugündür hala karga gördüğümde üstüme başıma bakarım parlak bir şey var mı diye.
devamını gör...

3.mektup
kalbin darmadağın olunca, kafan da karışır şebnem, italyan kahvesine batırılmış irlanda çöreğim; çöpten metal kutular toplayan zombi gibiyim.
şebnem peynirsiz labirentte dönüp duran fare gibiyim.
şebnem beynim bulaşık teline döndü.
sana olan duygularımı mesafe, boşluk, bildiğin hiçlik mayalıyor.
bazı konuları açıklığa kavuşturmak için çenemi tutmam ve birtakım sonuçlar elde etmek için de hiçbir şey yapmamam gerekirdi.
asmaların başında nöbet tutmak, üzümlerin olgunlaşmasını sağlamıyor.
saatin akrebinden hız beklememeliyim.
tüm umudumu hayırlara vesile olan aksaklıklar, 12'den vuran yanlış anlamalar ve sorunları halleden hatalara bağladım.
dünyada sahtelik kadar gelişim gösteren başka bir şey yok. o yüzden, paradokslarla haşır neşir olmadan hayatımıza canlılık katamıyoruz şebnem.
imkansıza yatırım yapmadan kazanamayız. kaybetmedikçe zenginleşemeyiz. dirilmek için kendimizden başlayarak her şeyi yok etmemiz gerek. vücut bulması için can attığımız şeyi inkar etmek, yok saymak, reddetmek zorundayız.
doğru, ancak yalanların sürekli desteği sayesinde ayakta durabiliyor.
kederliysen güleçliği, sevinçliysen somurtuşu kalkan olarak kullanmalısın.
dostluğa rekabet ve imha; aşka kurallar ve prosedürler eşlik ediyor.
insanın ayna karşısında yaşadığı türden önemsiz bir belirsizlik ile satıcılıktan uzak karmaşa dinmiyor.
sen de benim aklıma uysan, kalbime uysan, belki bu tuhaflıktan büyük heyecanlar çıkarabilirdik.
ben riskleri yönetemiyorum şebnem. afeti kontrol edemiyorum, krize söz geçiremiyorum. sürprizlerin üzücülük arz etmesi sürpriz olmuyor.
bana öyle geliyor ki, bizlerde olgunluk alametleri gibi yansıyan şeyler, tecrübelerimizdeki alelade acılıktan ileri geliyor.
delidoluluğun uzantıları gibi algılanabilecek davranışlarımızın da doğallığı su götürür.
geçerlilik kazanmış riya sisteminin kusursuz işleyişi, ilişkilerimize garantiler getiriyor.
güvenliği kilitlerde buluyoruz şebnem.
emniyet ile itimat aynı şey artık. ve birine itimat edecek kadar kendine güvenmenin manası yok.
aşk hiçbir çağda güvenli bir heyecan olmadı.
fakat aşkın bizi manasızlığa kelepçelemesini, aşağılayıcı bir üslupla imha etmesini göze alamıyoruz.
insan kendi aptallığının büyüklüğüyle yüzleşince kahrolmaktan kaçınamıyor.
artık iltifatlar, ikramlar, nazik teklifler en büyük tehditlere dönüşüyor.
peygamberin mirası tebessüm, riyanın kırmızı alarmı haline geldi.
dostluğumuz, arkadaşlığımız, tanışıklığımız, tümüyle eğlenceli olmak zorunda.
her türlüsü ürkütücü olan içtenlik baş gösterdiği anda, şakaların opak muşambasına bürünüyoruz.
birbirimizi oyalamak, kibarlığın yegane yolu oldu.
saptırılmış ve bir yönetmeliğe uyarlanmış saygının gereği olarak cıvıtmak.. ne kader ama.
kral, en büyük soytarı olmak zorunda.
insanlar, yakınlaşmanın yolunu kendilerine acındırmakta ya da muhataplarının kafasına demirle vurmakta arıyorlar çoğu zaman. bir de benim gibi, dokunaklı genellemeler yapanlar var. şimdi bunları söylüyorum ya, sabah dünyaya, insanlara inanıyor olarak uyanacağım. nefertiti'yi [üst kat komşumun kedisi] ve yavrularını görünce, beni bekleyen birtakım vazifeler, insanlık görevleri olduğu fikrine kapılacağım. hayatın ölümden, aşk ın her ikisinden de büyük olduğuna inanacağım. ve bu saçmalığı doğuran şartlar, seni benim için dünyanın en değerli insanı kılıyor. keşke başka ihtimaller de olsaydı, gerçek hatalar yapabilseydim hiç değilse..
cehennem, biliyorsun, tüm sorulara aynı cevabın verildiği, azabın kurumsallaştığı, eziyetin otomatikleştiği yerdir.
ya çok derin acıların ya çok büyük hedeflerin var ya da çok inatçısın şebnem. bunların hepsi ya da herhangi ikisi de olabilir.
bazı şeylerin anlamı ortaya çıktığında, o şeylerin kendileri çoktan yitmiş oluyor şebnem.
biz aslında kaybettiklerimiziz. kendisi kaybolunca anlamı parlayan şeylerle kuşatılmış durumdayız. bu anlam birikintisi, aslında hayatla ilgisi kesilmiş olduğu için anlamsızlığa matuf.
görüyorsun ya, tüm sözlerim, zavallılığa dönüşmüş bir samimiyetten geriye kalan ve ağıt izlenimi uyandıran gevelemelerden ibaret.
aslında tüm insanlığı ilgilendiren bunca belirsizlik içinde yalan da önce ihtişamını, sonra da görülebilirliğini kaybetti. doğrunun önemi kalmayınca, yalanı ancak kendine söyleyebilirsin. kendini bulabilirsen tabii.
şebnem çok saçmaladım, bağışla. insanın kalbi darmadağın olunca, kafası da karışıyor. mümkünse, söylediklerimi unuturken beni aklından çıkarma. huşuyla öpüyorum.

müntekim
devamını gör...

türk edebiyatını ve türk dilini öğreten kişilerdir. bazıları edebiyat sanatının, dilin inceliklerini öğretip; onları oldukça sevdirir.

aynı zamanda hayatıma yön veren iki kadının branşıdır. biri harika bir öğretmen olduğu için diğeri de çok kötü bir öğretici olduğu için. birinin yaptıklarını kendime örnek alırken bir diğerinin davranışlarına yaklaştığım anda pusulamın şaştığını anlarım. hemen yönümü değiştirme ihtiyacı duyarım.
yıllar yılı ne zaman ruhum biraz sıkılsa rüyalarıma girer kadın. tahtaya çıkartıp ezbere şiir okuturdu. şiirin ortasında durdurup başka bir konudan konuşur konuşur, birden "hadi devam et." derdi. o anda panik halinde içimizden şiiri tekrar edip dururduk çünkü bilirdik ki kaldığın yerden devam edemezsen bir günde duyulma ihtimali olan bütün hakaretleri edecektir. sonra ben o sandalyeye geçince hiç ezberden şiir okutmadım. çünkü çocuklarıma endişe etmeleri gerekenin şiiri ezberden okumak değil de hakkını vererek okumak olduğunu, öğretmeyi amaçladım.
devamını gör...

°ukala
°kibirli
°küçümseyici tavırları
tahamüllüm yok.
devamını gör...

arapça kökenli bir isimdir. çakıl taşı anlamı taşır ve isim islam dünyası için cennette yükseklik manasına gelmekte.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim