killing eve
          luke jennings'in kitaplarından uyarlanıp 2018 yılında yayınlanan kara komedi, drama ve casus gerilim dizisidir. oyuncuları arasında sandra oh, jodie comer, fiona shaw gibi efsaneler bulunuyor. her ne kadar jodie comer' ı bu dizide tanımış olsam da beni kendisine hemencecik hayran bırakmıştır.  ajan olmak için her şeyi yapabilecek bir kadın ile güvenlik hizmetinde çalışan bir kadının tuhaf bir şekilde süren gerilim dolu ilişkisini anlatıyor. şu ana kadar 3 sezon, 24 bölüm sürse de gerilimiyle beni kendisini izlettirmek zorunda bırakıyor diyebilirim. şahsen sandra oh' un da ayrı hayranı olarak diziye kendimi kaptırmamak elimde değil. dizi içinde ilk sezonda kendinizi "nereye geldim yahu ben?" derken bulsanız da ilerleyen sezonlarda dizinin konusuna ve akışına kendinizi alıştırıyorsunuz. sezonlar arttıkça dizi saçmalamaya başlar mı bilemem fakat şu anlık dizi efsane bir şekilde ilerliyor. dizi içerisinde bir nevi psikopat bir insanı gözlemliyorsunuz da diyebilirim. bu konuda jodie comer' ın oyunculuğu da harika. rolünü çok güzel ve başarılı bir şekilde oynamış kendisi. zaten sandra oh' un oyunculuğu da grey’s anatomy den bilindiği üzere harika. sırf sandra oh hayranlığından izlediğim bu dizi beni genel olarak içine çekti ve jodie comer gibi efsanevi bir oyuncuyu tanımış oldum. izleyin, izlettirin derim.
      
  devamını gör...
güzel erkek isimleri
          ebubekir sıddık
      
  devamını gör...
helios
          klasik mitoloji dersi alırken birçok sınıf arkadaşımın apollon ile karıştırdığı ve dersi veren hocanın neredeyse 3 hafta bu karıştırmaya son vermek amacıyla sadece onu anlattığı bir titan.
hyperion ve theia'nın oğlu, güneşin tanrısı.
eos ve selene'nin kardeşidir.
  hyperion ve theia'nın oğlu, güneşin tanrısı.
eos ve selene'nin kardeşidir.
devamını gör...
sözlük yazarlarının yaşları
          40 a kafa atıyorum iki gün sonra
      
  devamını gör...
hevesi kursağında kalmak
          dünyanın en kötü duygusudur. 
ben şu an kullandığım mahlası -ki çok uzun zaman oldu kullanmaya başlayalı, hatta şu an üniversite okuyacak yaşa gelmiş bile olabilir- ilk yazdığımda tek derdim iyi bir insan olabilmekti. o zaman farkına varmamıştım. iyi insan olmak, hatta sadece insan olmak zor iş, belki de işlerin en zoru. ama meğer ön bir koşulu varmış iyi insan olabilmenin. öncesinde kötü bir insan olmak. ve ben eğer yıllardır iyi bir insan olmak için uğraşıyorsam, demek ki ne kadar kötü bir insanmışım!
bu çok uzun bir yazı olacak. yani insanolunbiraz ortalamasının da üzerinde. o yüzden şimdiden okumaktan vazgeçebilirsiniz ya da abuk sayıklamalarımı okuyup kendi kendinize saçmalamanın ne boyutlara varacağını görmek için bir maceraya atılabilirsiniz.
daha önce de yazmışımdır mutlaka. benim başıma güzel şeyler gelmez, iyi şeyler de gelmez. gelir gibi olur sadece. ve gelmesinin tek nedeni de giderken ağır bir tahribat bırakma zevkini tadarken gözlerimin içine bakarak erol taş’ı kıskandıracak bir kötü adam kahkahası atabilmektir.
o yüzden ne zaman iyi şeyler olmaya başlasa hayatımda tedirgin olurum. tadını çıkaramam. ne zaman bitecek diye beklemekten zihnim yorulur. ne zaman güzel bir şey olsa ben orada olmamaya dikkat ederim. hayatımdaki güzelliği uzaktan seyrederim çok alışmamak için ona. çünkü alışınca bir şeye, ardında bıraktığı boşluğu doldurmak için boca ettiğim alkol ve sigara dumanın haddi hesabı ve dahi hududu olmayacaktır.
benim hevesim kursağımda kalır bolca. görseniz, dersiniz ki ne kursakmış arkadaş! kalan kalana! kursağımda kalan her şey karakteri bol bir roman oluşturdu bulunduğu yerde. boğazımda kalabalık bir romanla dolaşmakta nefes alamaz oldum. su içsem yaramıyor artık.
yine de umut etmekten vazgeçemiyor işte insan. keşke insan değil de at olsaydım diyorum bazen. belki o zaman sürekli umut edip kendimi bu hallere sokmazdım. başıma gelmeyeceğine inandığım iyi şeyleri uzakta tutup yeni yıkımlara yol açmazdım. bitmeyen bir kentsel dönüşüm var sanki içimde. içimin sokaklarını ben bile tanıyamaz oldum.
bir süre çok mutlu olduğumu hissettiğimde korkmadığım zamanlar oldu. ne zamandı hatırlamıyorum şu an. belki on yıl önce, belki on gün, belki daha bugündü, belki de dündü. albert camus kadar yabancıyım şu an zamana.
sonra “birkaç” sözcüğünün yazım yanlışı yapılmadan yazıldığında ne kadar can yaktığını öğrendim. birkaç bitişik yazılır. ben şu an ayrı olmasını istiyorum. iki sözcük birbirine yaklaşmasın istiyorum. hatta çok uzak olsunlar istiyorum. bunu kim olarak istediğimi de bilmiyorum. ama istiyorum.
içimden attila ilhan’a bile kızmak geliyordu bazen. şimdi hak veriyorum. aysel git başımdan! ben kimseye göre değilim. kendi üstüme bile tam oturmayan kötü kesim bir palto gibi hissediyorum. gogol göndermesi değil bu. rus romanlarının melankolisine düşemeyecek kadar mutsuzum şu an.
bu yazdıklarım kurgu bir metnin yeterince iyi olmadığı için buruşturulup çöpe atılmış sayfalarından alınmış bölümler. belki de benim hayatım bütünüyle öyle. yazıldıktan sonra beğenilmemiş bir hayat. aman neyse denilerek dünyaya gönderilmiş bir kaybeden.
her şey geçer. insan yara almamayı başarsın yeter ki. ben eski türk filmlerinde kurşun yarasını saklayan bir jön gibi -daha küçük bir rol beni kurtarmaz- yukarıda bahsettiğim kötü kesim paltoyu vücuduma bastırıp birkaç hafta geçireceğim.
ama siz fanilerden son bir dileğim var. bu birkaç hafta boyunca hava güzel olsun. yağmur yağmasın, hele şimşek ve gökgürültüsü hiç olmasın dünyada. kimse korkmasın doğa olaylarından. bunlar hayatın gerçeği. ben kursağımda kalan hevesimle uğraşırken kimse üzülüp birbirine sarılmasın. bana da sarılmayın.
birkaç hafta sonra benden geriye kalan ne varsa bir truva atının içine koyup göndereceğim. ya benim içimdekiler fazladır ve bu mücadeleyi ben kazanırım ya da içimde yaralı bereli askerler kalmış olur. belki o zaman onlara sarılırız.
cebimde bir avuç bademle dışarı çıkacağım bu akşam. bir kaç şarkı dinlerim belki. kimse beni düzeltmesin, bu yazıda bir kaç ayrı yazılacak artık. ve badem de kursağımda kalmayacak.
  ben şu an kullandığım mahlası -ki çok uzun zaman oldu kullanmaya başlayalı, hatta şu an üniversite okuyacak yaşa gelmiş bile olabilir- ilk yazdığımda tek derdim iyi bir insan olabilmekti. o zaman farkına varmamıştım. iyi insan olmak, hatta sadece insan olmak zor iş, belki de işlerin en zoru. ama meğer ön bir koşulu varmış iyi insan olabilmenin. öncesinde kötü bir insan olmak. ve ben eğer yıllardır iyi bir insan olmak için uğraşıyorsam, demek ki ne kadar kötü bir insanmışım!
bu çok uzun bir yazı olacak. yani insanolunbiraz ortalamasının da üzerinde. o yüzden şimdiden okumaktan vazgeçebilirsiniz ya da abuk sayıklamalarımı okuyup kendi kendinize saçmalamanın ne boyutlara varacağını görmek için bir maceraya atılabilirsiniz.
daha önce de yazmışımdır mutlaka. benim başıma güzel şeyler gelmez, iyi şeyler de gelmez. gelir gibi olur sadece. ve gelmesinin tek nedeni de giderken ağır bir tahribat bırakma zevkini tadarken gözlerimin içine bakarak erol taş’ı kıskandıracak bir kötü adam kahkahası atabilmektir.
o yüzden ne zaman iyi şeyler olmaya başlasa hayatımda tedirgin olurum. tadını çıkaramam. ne zaman bitecek diye beklemekten zihnim yorulur. ne zaman güzel bir şey olsa ben orada olmamaya dikkat ederim. hayatımdaki güzelliği uzaktan seyrederim çok alışmamak için ona. çünkü alışınca bir şeye, ardında bıraktığı boşluğu doldurmak için boca ettiğim alkol ve sigara dumanın haddi hesabı ve dahi hududu olmayacaktır.
benim hevesim kursağımda kalır bolca. görseniz, dersiniz ki ne kursakmış arkadaş! kalan kalana! kursağımda kalan her şey karakteri bol bir roman oluşturdu bulunduğu yerde. boğazımda kalabalık bir romanla dolaşmakta nefes alamaz oldum. su içsem yaramıyor artık.
yine de umut etmekten vazgeçemiyor işte insan. keşke insan değil de at olsaydım diyorum bazen. belki o zaman sürekli umut edip kendimi bu hallere sokmazdım. başıma gelmeyeceğine inandığım iyi şeyleri uzakta tutup yeni yıkımlara yol açmazdım. bitmeyen bir kentsel dönüşüm var sanki içimde. içimin sokaklarını ben bile tanıyamaz oldum.
bir süre çok mutlu olduğumu hissettiğimde korkmadığım zamanlar oldu. ne zamandı hatırlamıyorum şu an. belki on yıl önce, belki on gün, belki daha bugündü, belki de dündü. albert camus kadar yabancıyım şu an zamana.
sonra “birkaç” sözcüğünün yazım yanlışı yapılmadan yazıldığında ne kadar can yaktığını öğrendim. birkaç bitişik yazılır. ben şu an ayrı olmasını istiyorum. iki sözcük birbirine yaklaşmasın istiyorum. hatta çok uzak olsunlar istiyorum. bunu kim olarak istediğimi de bilmiyorum. ama istiyorum.
içimden attila ilhan’a bile kızmak geliyordu bazen. şimdi hak veriyorum. aysel git başımdan! ben kimseye göre değilim. kendi üstüme bile tam oturmayan kötü kesim bir palto gibi hissediyorum. gogol göndermesi değil bu. rus romanlarının melankolisine düşemeyecek kadar mutsuzum şu an.
bu yazdıklarım kurgu bir metnin yeterince iyi olmadığı için buruşturulup çöpe atılmış sayfalarından alınmış bölümler. belki de benim hayatım bütünüyle öyle. yazıldıktan sonra beğenilmemiş bir hayat. aman neyse denilerek dünyaya gönderilmiş bir kaybeden.
her şey geçer. insan yara almamayı başarsın yeter ki. ben eski türk filmlerinde kurşun yarasını saklayan bir jön gibi -daha küçük bir rol beni kurtarmaz- yukarıda bahsettiğim kötü kesim paltoyu vücuduma bastırıp birkaç hafta geçireceğim.
ama siz fanilerden son bir dileğim var. bu birkaç hafta boyunca hava güzel olsun. yağmur yağmasın, hele şimşek ve gökgürültüsü hiç olmasın dünyada. kimse korkmasın doğa olaylarından. bunlar hayatın gerçeği. ben kursağımda kalan hevesimle uğraşırken kimse üzülüp birbirine sarılmasın. bana da sarılmayın.
birkaç hafta sonra benden geriye kalan ne varsa bir truva atının içine koyup göndereceğim. ya benim içimdekiler fazladır ve bu mücadeleyi ben kazanırım ya da içimde yaralı bereli askerler kalmış olur. belki o zaman onlara sarılırız.
cebimde bir avuç bademle dışarı çıkacağım bu akşam. bir kaç şarkı dinlerim belki. kimse beni düzeltmesin, bu yazıda bir kaç ayrı yazılacak artık. ve badem de kursağımda kalmayacak.
devamını gör...
pantolon
          orijini fransızca le pantolon kelimesidir.
kelimenin kökeni roma’da ruhani kişiliğiyle tanınan ve yine burada 303 yılında diocletion tarafından başı kesilmek suretiyle öldürülmüş bir din adamı, fizikçi ve aynı zamanda hıristiyan hekimlerin piri olarak anılan aziz pantaleone’e dayanır. buradan
pantolonun ilk defa asyada kullanıldığı düşünülmekte. pantolana dair ilk kayıtlar m.ö 6. yüzyılda avrasya'dan gelen kabilelerde kadın ve erkeklerin giydiği diz altı - bilek seviyesinde pantolondan bahsedilmekte. bu dönemde farsların, sarmatyalıların, ermenilerin ve orta asya halklarının pantolon giydiği belgelenmekte.
kimi türk tarihçiler ise pantolonun orijini türklerin giydiği potura dayandırmakta.
orijini hangi millet olursa olsun pantolon ilk çıkış noktasında hem kadınların hem erkeklerin giydiği bir kıyafetken, zaman içinde modern anlamda pantolon batı dünyasında sadece erkek kıyafetine dönüşmüştür. türkiye'de dahil olmak üzere asyada ise pantolon tarzı şalvar ve benzerleri kadın tarafından kullanılmıştır.
amerika'da ve avrupa'da kadınlar son derece rahat ve kullanışlı olan bu kıyafeti günlük hayatta kullanabilmek için mücadele etmek zorunda kalmışlardır. 1851'de elizabeth smith miller amerika'da etek altı türk pantolonu denilen şalvarı sunmuştur. bloomers olarak adlandırılan u kıyafet kısa ceketle giyilmekteydi.

1960 ve 70'lerde kadın haklları derneklerinin eylemleri ve baskılarıyla amerika ve avrupa'da pantolon kadınlar için uygun bir kıyafet olarak görülmeye başlamıştır. bugün pantolon tekrar ilk çıkış noktasında olduğu gibi her cinsiyetten insanın günlük kıyafeti olmuştur.
türkiye'de ise 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başından itibaren şalvar ve potur gibi kıyafetler aşağılanmaya başlanırken, 19. yüzyılda modern kadın demek avrupanın sıkıcı ve cinsiyetçi modern kıyafetini giyen kadın anlamına gelmiştir. şalvarın yerine artık dar, diz altı etekler vardır.
şalvar giymek köylü kıyafeti olarak aşağılanmakla birlikte hala namus anlamında kabul edilirken, modern anlamda pantolon özellikle anadolu kasabalarında tepkiyle karşılanmıştır. ilk defa modern anlamda pantolon giyen kadınlara 1910 - 1920'lerde rastlamakla birlikte
kadınların pantolonu sıradan günlük kıyafet olarak yurdun hemen her yerinde kullanabilir hale gelmesi 1990'ları bulmuştur. bugün hala kimi muhafazakar ailelerde tartışma yaratan bir kıyafettir. 2000'li yıllarda pantolon giydiği için ailesi tarafından öldürülen, şiddete uğrayan kadınların haberleri hala zaman zaman gazetelerde yer almaktadır. pantolon giydiği için 2005 yılında öldürülen 18 yaşındaki halime, pantolon giydiği için şiddete uğrayan kadınlar türkiye'de özellikle kimi sosyal gruplarda kadının kıyafetini seçme özgürlüğünün bile olmadığını göstermektedir.
  kelimenin kökeni roma’da ruhani kişiliğiyle tanınan ve yine burada 303 yılında diocletion tarafından başı kesilmek suretiyle öldürülmüş bir din adamı, fizikçi ve aynı zamanda hıristiyan hekimlerin piri olarak anılan aziz pantaleone’e dayanır. buradan
pantolonun ilk defa asyada kullanıldığı düşünülmekte. pantolana dair ilk kayıtlar m.ö 6. yüzyılda avrasya'dan gelen kabilelerde kadın ve erkeklerin giydiği diz altı - bilek seviyesinde pantolondan bahsedilmekte. bu dönemde farsların, sarmatyalıların, ermenilerin ve orta asya halklarının pantolon giydiği belgelenmekte.
kimi türk tarihçiler ise pantolonun orijini türklerin giydiği potura dayandırmakta.
orijini hangi millet olursa olsun pantolon ilk çıkış noktasında hem kadınların hem erkeklerin giydiği bir kıyafetken, zaman içinde modern anlamda pantolon batı dünyasında sadece erkek kıyafetine dönüşmüştür. türkiye'de dahil olmak üzere asyada ise pantolon tarzı şalvar ve benzerleri kadın tarafından kullanılmıştır.
amerika'da ve avrupa'da kadınlar son derece rahat ve kullanışlı olan bu kıyafeti günlük hayatta kullanabilmek için mücadele etmek zorunda kalmışlardır. 1851'de elizabeth smith miller amerika'da etek altı türk pantolonu denilen şalvarı sunmuştur. bloomers olarak adlandırılan u kıyafet kısa ceketle giyilmekteydi.

1960 ve 70'lerde kadın haklları derneklerinin eylemleri ve baskılarıyla amerika ve avrupa'da pantolon kadınlar için uygun bir kıyafet olarak görülmeye başlamıştır. bugün pantolon tekrar ilk çıkış noktasında olduğu gibi her cinsiyetten insanın günlük kıyafeti olmuştur.
türkiye'de ise 18. yüzyıl sonları ve 19. yüzyıl başından itibaren şalvar ve potur gibi kıyafetler aşağılanmaya başlanırken, 19. yüzyılda modern kadın demek avrupanın sıkıcı ve cinsiyetçi modern kıyafetini giyen kadın anlamına gelmiştir. şalvarın yerine artık dar, diz altı etekler vardır.
şalvar giymek köylü kıyafeti olarak aşağılanmakla birlikte hala namus anlamında kabul edilirken, modern anlamda pantolon özellikle anadolu kasabalarında tepkiyle karşılanmıştır. ilk defa modern anlamda pantolon giyen kadınlara 1910 - 1920'lerde rastlamakla birlikte
kadınların pantolonu sıradan günlük kıyafet olarak yurdun hemen her yerinde kullanabilir hale gelmesi 1990'ları bulmuştur. bugün hala kimi muhafazakar ailelerde tartışma yaratan bir kıyafettir. 2000'li yıllarda pantolon giydiği için ailesi tarafından öldürülen, şiddete uğrayan kadınların haberleri hala zaman zaman gazetelerde yer almaktadır. pantolon giydiği için 2005 yılında öldürülen 18 yaşındaki halime, pantolon giydiği için şiddete uğrayan kadınlar türkiye'de özellikle kimi sosyal gruplarda kadının kıyafetini seçme özgürlüğünün bile olmadığını göstermektedir.
devamını gör...
ak dediğine kara demek
          inatçılık ederek karşısındaki ile anlaşmaya yanaşmamak demektir.
      
  devamını gör...
başlığı engelle butonu
          midemi bulandıran veya şahsi nedenlerimden dolayı görmek istemediğim başlıklar için kullandığım butondur.
      
  devamını gör...
üç nokta yerine iki nokta kullanmak
          ben de iki nokta kullananlardanım. üç tanesi gözüme fazla bir tanesi de az geliyor. noktalarımı mı sayıyorsunuz ama ya. bir nokta için kalp kırmaya değer mi?
      
  devamını gör...
yazarların en sevdiği içecek
          çilekli milkshake.
      
  devamını gör...
renkli rüyalar oteli
          bir teoman şarkısı. 
arabayı sen kullan demiştim içkiliyim
boşver yutalım şeritleri bas gaza dedin
bu otel güzel, adını sevdim
orda öyle yerlerime dokun
dokunmadığı kimsenin
sarhoş olsak ya
kimiz unutsak ya
bulut olup iç içe
bardaktan boşalsak ya
sarhoş olsak ya
tek vücut olsak ya
yüksek doz aşk alıp
burda mutlu ölsek ya
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
kapıları çalmıştım
cevapsız savrulmaya
hiç atmayan kalpleriyle insanlara
ama sen farklısın dedim
dedim ki sense
dikkat et sadığımdır sadece kendime
sarhoş olsak ya
kimiz unutsak ya
bulut olup iç içe
bardaktan boşalsak ya
sarhoş olsak ya
tek vücut olsak ya
yüksek doz aşk alıp
burda mutlu ölsek ya
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
sarhoş olsak ya
kimiz unutsak ya
bulut olup iç içe
bardaktan boşalsak ya
sarhoş olsak ya
tek vücut olsak ya
yüksek doz aşk alıp
burda mutlu ölsek ya
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
şu an kafa sözlük radyosunda çalıyor. bu bana yapılır mı ulan!!
  arabayı sen kullan demiştim içkiliyim
boşver yutalım şeritleri bas gaza dedin
bu otel güzel, adını sevdim
orda öyle yerlerime dokun
dokunmadığı kimsenin
sarhoş olsak ya
kimiz unutsak ya
bulut olup iç içe
bardaktan boşalsak ya
sarhoş olsak ya
tek vücut olsak ya
yüksek doz aşk alıp
burda mutlu ölsek ya
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
kapıları çalmıştım
cevapsız savrulmaya
hiç atmayan kalpleriyle insanlara
ama sen farklısın dedim
dedim ki sense
dikkat et sadığımdır sadece kendime
sarhoş olsak ya
kimiz unutsak ya
bulut olup iç içe
bardaktan boşalsak ya
sarhoş olsak ya
tek vücut olsak ya
yüksek doz aşk alıp
burda mutlu ölsek ya
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
sarhoş olsak ya
kimiz unutsak ya
bulut olup iç içe
bardaktan boşalsak ya
sarhoş olsak ya
tek vücut olsak ya
yüksek doz aşk alıp
burda mutlu ölsek ya
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
yıllar önceydi
çok da güzeldi şimdi, düşününce
benimsin demiştim, ben de senin
renkli rüyalar otelinde
şu an kafa sözlük radyosunda çalıyor. bu bana yapılır mı ulan!!
devamını gör...
fakirim diyenin 2 tane arabası var
          şu halde ben fasfakir, fapfakir, famfakir, fakfakirim demek ki diye düşünmeme neden olan beyan. zira yarım arabam bile yok.
      
  devamını gör...
aşık olma isteği
          boş boş duruyorum başımı belaya sokmam lazım isteği diyelim biz
      
  devamını gör...
sars-cov-2
          günümüzde tanımlanmış bir sürü varyantı bulunan covid-19 etkeni virüs.
fda (food and drug agency, amerika) tarafından en önemli kabul edilen 4 varyant suş şu şekilde:


bu da varyantların zamana bağlı olarak nasıl değiştiğini gösteren grafik

görüldüğü üzre delta varyantı şu an mevcut viral yükün tek başına 80%'den fazlasını oluşturuyor. bu varyantlar dışında eta, iota, kappa gibi daha farklı fakat az görülen varyantlar da tanımlanmış durumda. şuradan. bu kadar az görülen varyantlar için henüz paniklememiş durumdayız, fakat b.1617.3 varyantı da az görülmesine rağmen fda tarafından incelemeye alınmış durumda. delta dalgası bitince yeni popüler varyantımız bu arkadaş olabilir. henüz isimlendirilmemiş, fakat bu isimlendirilmeyeceği anlamına gelmiyor. voi (virus of interest) durumundan voc (virus of concern) durumuna geçebilir. o yüzden dikkat edin, aşınızı olun.
#maske #mesafe #hijyen
buyucu ile sağlık101 dersimizin sonu.
  fda (food and drug agency, amerika) tarafından en önemli kabul edilen 4 varyant suş şu şekilde:


bu da varyantların zamana bağlı olarak nasıl değiştiğini gösteren grafik

görüldüğü üzre delta varyantı şu an mevcut viral yükün tek başına 80%'den fazlasını oluşturuyor. bu varyantlar dışında eta, iota, kappa gibi daha farklı fakat az görülen varyantlar da tanımlanmış durumda. şuradan. bu kadar az görülen varyantlar için henüz paniklememiş durumdayız, fakat b.1617.3 varyantı da az görülmesine rağmen fda tarafından incelemeye alınmış durumda. delta dalgası bitince yeni popüler varyantımız bu arkadaş olabilir. henüz isimlendirilmemiş, fakat bu isimlendirilmeyeceği anlamına gelmiyor. voi (virus of interest) durumundan voc (virus of concern) durumuna geçebilir. o yüzden dikkat edin, aşınızı olun.
#maske #mesafe #hijyen
buyucu ile sağlık101 dersimizin sonu.
devamını gör...
saçma sapan iltifatlar
          iltifat edeceğim derken kaş göz yaranların sözleridir. 
birine hiç sen büyük bir avm'de organik ürünler satan küçük dükkan gibisin denir mi?
  birine hiç sen büyük bir avm'de organik ürünler satan küçük dükkan gibisin denir mi?
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
          eskiden saçma sapan bomboş şeyler için bile inatlaşacak uğraşacak çabalayacak enerjim olurdu. şimdiki halim o kadar tuhaf geliyor ki. ruhum çekilmiş gibi. ne söylense kabullenecek haldeyim yeter ki yormayın diyecek kadar acizim artık. hayallerim için çaba gösterecek enerjiyi bulamıyorum. buraya kadar geldik mecbur devam edicez diyorum. hayallerimi mi kaybettim kıymetleri mi kalmadı gözümde bilmiyorum. yeni bir arayışa gireyim başka şeyler deneyeyim diyecek gücü de bulamıyorum. bakıyorum nasıl bu hale geldim diyorum. insanların arayıp morale motivasyona ihtiyacım var dediği biriyken nasıl bir anda böyle buldum kendimi bilmiyorum. eski halimi çok özledim sözlük böyle gitmiyor hayat..
      
  devamını gör...
trençkot
          1. dünya savaşı döneminde ingiliz askerlerin kalın ve rahatsız kabanlarla rahat edememesi sonucunda thomas burberry tarafından gabardin kumaştan oldukça kullanışlı, kabandan daha hafif trençkot üretildi. trençkotların birçok cebinin olması en önemli artısıydı. ayrıca sırt kısmındaki ekstra parça askerleri rüzgara karşı korumak için eklenmiş. rahatlığıyla ve kullanışlı olmasıyla askerler günlük hayatlarında da kullanmaya başlamış. daha sonraları sadece askerler değil kadın, erkek bütün insanlar için kullanışlı bir giysi oluvermiş. günümüzde hâlâ rahatlığıyla en çok tercih edilen modanın vazgeçilmez parçalarından birisidir.
      
  devamını gör...

