türkiye işçi partisi lideri erkan baş'ın, kısa bir süre önce tip'li milletvekillerinin parlamentoda yeri yok açıklamasını yapan siyasal islam iktidarının faşist lideri recep tayyip erdoğan'a verdiği yanıttır. kendisinin kurduğu cümleler şunlardır;

twitter.com/tipgenelmerkez/...


bu zat türkiye işçi partililerin meclisten silinip süpürülmesini talimat olarak vermiş. bak buna söyleyecek bir çift lafımız var tayyip erdoğan.

senden önce de o hayalleri kuranlar çok oldu. şimdi hiçbirisi yok! ama bu memleketin onurlu insanları, bu memleketin devrimcileri, sosyalistleri, komünistleri hala burada!

sen senden öncekiler gibi tarihin karanlık sayfalarındaki yerini alacaksın. yıldız sarayındaki baykuşlar gibi, memleketi satan vahdettinler gibi...

ha bir fark var. onlar kaçtı, siz kaçamayacaksınız! önce halkın siyasi iradesine, ardından kuırulacak bağımsız, adil ve tarafsız adaletin önünde hesap vereceksiniz!

ali ismail'e
berkin'e
medeni'ye
ethem'e
yitirdiğimiz tüm kardeşlerimize
erkek iktidarınızın katlettiği kadınlara
her lgbti+'ya
kestiğiniz her ağaca, yok ettiğiniz her canlıya

çaldığınız gençliğimize and olsun ki hesaplaşacağız!

devamını gör...

ingilizce jewish kelimesi yahudilerle ilgili demektir; jew kelimesi ise yahudi inancında olan bütün yahudi halkını ifade eder. günümüzde millet kelimesinin tam karşılığıdır. yahudilik hem bir milleti hem de bir dine mensup insanları ifade eder.

yahudiler damla sulama sisteminin mucitidir. orta doğu'da israil devleti'ni kurmuşlardır. devletin kurulmasından önce yahudiler kibbutz denen yerleşim bölgelerinde kollektif bir yaşam sürmekteydiler. ilk kibbutz 1909 yılında kurulmuştur.

kibbutz yahudileri tarımda devrim yaptıkları gibi ticarette de kurdukları şirketlerle devrim yapmışlardır. örneğin golan tepeleri'nde kibbutz shamir'de yaşayan romanya'dan gelen yahudilerin kurduğu 'shamir optical' şirketi günümüzde multifokal merceklerin dünyadaki tek üreticisidir. 'shamir optical' şirketinin hisseleri nasdaq endeksinde 'shmr' koduyla işlem görmektedir.

yahudileri dünyanın hakim güçlerinden biri haline getiren fikir akımları marksizm ve siyonizm'dir. 1970lerden sonra kapitalleşen kibbutzlar israil devletinin gücünü teşkil etmektedir.
devamını gör...

doktora tezimi tamamlamaktır.
devamını gör...

her telden, illa ki eskilerden bol sürprizli şarkılarla dinleyenlerini eski kafa radyo yayınının ikinci bölümünde yalnız bırakmamıştır. programcımıza acil şifalar diliyoruz, müzik iyileştirsin, şifa versin tez elden.
devamını gör...

eleştirdiğin o insan içindedir de fark etmemişsindir.
seni büyütmüştür,
bi güzel nefret etmişsindir ondan.
etrafına bakmaktan içine bakamamışsındır.
ben onun gibi onlar gibi olmayacağım asla demişsindir.
korkma korkma değişebilirsin, hele bi kendini eleştir...

t: kurtulunabilecek bir paradoks.
devamını gör...

köyün çeşmesinin başına gidip su doldurmaya gelen kızlara "n'ööörüyon, aban nööörüyo?" diyerek ping atıyorduk.
ama o zamanlar ping süresi çok uzundu, bazen bağlanana kadar süre o kadar geçiyordu ki geri gelen paket 2 yaşında kız çocuğu görünümünde oluyordu.
devamını gör...

1856-1925 yılları arasında yaşamış, amerikalı portre ressamı. özellikle ingiltere'de, önemli kişilerin portrelerini çizdiği eserleriyle ünlendi. 900 kadar yağlı boya ile 2000'den fazla sulu boya eseri bulunuyor. çizmiş de çizmiş kendisi.
sosyetenin önemli isimlerinden virginie gatrenau'nun portresini çizdiği ''madame x'' eseri döneminde skandala sebep olmuş. portrede, elbisenin askılarından birinin omzundan düştüğünü görüyoruz. kadının duruş biçiminin yansıttığı özgüven ve elbisenin dikkat çekici duruşu, o dönem fazla cüretkar ve uygunsuz görüldüğü için çok eleştirilmiş. ressam, o dönem paris salon'unda sergilenmekte olan eseri düzeltmiş ve omzuna askıyı eklemiştir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel portrait of madame x (1884) x-ray ışınlarıyla görüntülenmiş orijinal hali(solda) ve düzeltilmiş hali (sağda).

fransa'da başarısızlığa uğrayınca ingiltere'ye taşınmış. amerika'ya figure in hammock florida (1917), italya'ya on the canal (1903), ispanya'ya el jaleo (1882) seyahat etmiş ve gittiği yerleri resmetmiş. ayasofya'yı da çizmiş interior of the hagia sophia (1891).
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel a dinner table at night (1884)

benim en sevdiğim eseri ise bu. lambanın kırmızı renginin masadaki eşyalara yansımasına ve arkaplandaki gölgelendirmeye, kırmızının rengine, karanlığa rağmen kadının kolyesinin ve tokasının zenginlik sembolüymüşçesine parlamasına, tablonun olağan bir akşam yemeği sonrası havasına hayranım. güzel kullanılan renkler benim bir tabloya bayılmam için sebep zaten.

''madame x'in portresi'' tablosuyla ilgili detaylı bilgi için buradan
diğer eserleri için buradan
kaynak
devamını gör...

bana göre gerek oyunculuklar gerekse konusu itibarıyla baş yapıt olarak nitelendirilebilecek bir film. defalarca izlemişimdir. imdb puanı bence filmi yansıtmıyor zira benim gözümde çok daha yüksek puanları hak eden bir film. özellikle hell’s kitchen'da geçen çocukluk dönemlerini barındıran zamanlar muhteşem. fahri hell’s kitchen'lı oluveriyorsunuz filmi izlerken. robert de niro'nun canlardırdığı peder karakteri için söylenecek söz yok. en sevdiğim peder figürü olabilir.* adamın tek falsosu peder olması. öyle de güzel adam. olaylara verdiği tepkiler, yaklaşımlar ve zor kararlar arifesindeki tutumu bence oyunculuk anlamında tepe noktaya çıkıyor. tam usta işi bir oyunculuk ki, bakın diğer karakterlerin ciddi anlamda ağırlıklı rolleri olsa dahi peder karakteri bu filmin bir şekilde en unutulmaz karakteri olarak zihnimize yerleşiyor. hele ki mahkeme öncesinde kendi içerisinde yaptığı yolculuk ve karar verme durumu falan beni mest eden ayrıntılar. tabi bir de basketbol biletleri ayrıntısı var ki, oradaki mimiklerden sonra kahkahayı basmıştım. o kadar şişkinlikten sonra iyi gelmişti. tabi şimdi bunların hiç birini ayrıntı ile yazamıyorum ki ipucu vermiş olmayalım.

çocuk oyuncularında çok başarılı olduğunu düşünüyorum. özellikle sosisli sandviç satıcısı ile yaşadıkları mevzular ve sonrasındaki ıslah evi performansları insanın içine işliyor. ve tabi bir de yangın musluğu var. o yangın musluğu filmin en önemli oyuncularından birisi. bakın o kadar sağlam oyuncu oynuyor bu filmde ama geri dönüşlerde gördüğünüz yangın musluğu size en çarpıcı hislerden birisini yaşatıyor. kanımca ödül verilmesi lazımdı o musluğa. mahkeme sahneleri ve bradd pitt'in canlandırdığı michael sullivan karakterinin ince ince, nakış gibi işlediği plana ise hayran kalmamak mümkün değil. bu plan çerçevesinde diğer karakterlerin tepkileri ve duruşları da izlenmeye değer. tabi john reilly ve tommy marcano'nun özellikle gardiyan ile karşılaştıkları bölümde ve yapılan geri dönüşte tabiri caizse çok fena yumruk yemiş gibi oluyorsunuz. olayın anlatıcısı karaktere dair de analiz yapmak istiyorum ama uzatmayayım zira ayrıntılara girersem ipucu denizinde boğarım hepinizi. izlemediyseniz muhakkak izleyiniz. zira her açıdan film gibi film...
devamını gör...

yeni mi yeni radyo programı. tam vaktinde yetiştim. koşun koşun başlıyor*.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

en iyisi birbirine içini dökmektir yargıya varmadan.
yargılar devam ettikçe insanda bir süre sonra savunma mekanizması oluşturup anlatmamaya başlıyor veya geçiştirmeye çalışıyor. olan kişiye oluyor.
her bir yargı o yarayı daha da açıyor.
yani tecrübe bunlar ama her insanda böyle olduğuna eminim.
devamını gör...

sözlük benim günlüğümdür öncesinde demiştim.
sevgili kendim, şu işim bitsin rahatlarım, bu bitsin bir nefes alırım dediğin kaç vakit geçti? sayabildin mi, saydıysan bu kadarını telafi edebilir misin benim güzel kendim. ben üşengeç bi insanım yahu kovalamak felan istemiyorum. bugun buluşurken kız arkadaşına kokina aldın güzelim tamam sana alınsa mutlu olurdun belki ama, neden bekleyesin ki sen yap bazı şeyleri dedin kendine bugun. karşındakinin mutluluğu seni öyle mutlu etti ki çok kıymetliydi. belki sana alınsa o kadar mutlu olmazdın hıh? sorun buymuş beklemek, ertelemek. *
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

hiç umursamadığım bir kaygıdır. maalesef bazı kimseler aile baskısı yüzünden bu kaygıyı sık sık yaşarlar. ben manasız buluyorum.
hayal ettiğim hayatı yaşamak için çaba gösteriyorum. yaşayamazsam da ölecek değilim çalışırım kendime bakarım. evlenmem çocuk yapmam tek başıma yaşarım o ayrı tabi.
ama bunun için kaygı duymuyorum.
hayal ettiğim hayat benimle olmazsa asla ama asla evlenmem.
bu düşüncede bir insan olduğum için gelecek kaygısı denen durumu yaşamıyorum.
devamını gör...

corona başladığından beri yaşanılan durum.
devamını gör...

henry abi, işin aslına bakarsanız imrenilecek bir adam. kafasına göre takılmış, düşünmüş, düşündüklerini bir güzel kağıda geçirmiş. içini öyle bir dökmüş ki, eleştirdiği sistem ve dahi bu sistem üzerine devlet inşa edenler bile onun hakkını vermek zorunda kalmış. yani tabiri caizse adam sistem denen lağım çukurundaki fareleri bile kendisini alkışlamak zorunda bırakmış. bu kitap o yüzden amerikan edebiyatının en önemli eserlerinden biri sayılıyor. ha tabi adamlara bu noktada şapka çıkarmak lazım. kendi sistemlerinin reddiyesini veren bir adamın itibarını/hakkını bir şekilde teslim ediyorlar. ha bunda henry abinin insanların boş işler için çalıştığı saptamasının da önemi olabilir. bunlar nasıl olsa boş işlerin peşinde koşuyor, bu adamı anlamaları zaten mümkün olmayacak. bize itibar etmeye devam edecekler, bu yüzden iyisi mi adamın hakkını verelim de, demokrasi ve özgürlükler ülkesi martavalımıza rahatça devam edelim demiş olabilirler. dememiş de olabilirler ve ben bunu mabadımdan uyduruyor olabilirim. neticede hasta beşiktaşlı bir adamım, bu işlerden pek anlamam. rosier geldi mi, gelmedi mi ona bakarım. 11 kişinin bir topun peşinden koştuğu sporu izleyen adamdan hayır mı gelir? yalnız hep bunu diyorlar da, orada da bir sıkıntı var; topun peşinden tek takım koşmuyor ki, iki takımda koşuyor. mantık olarak bu sayının 22 olması lazım. hadi kaleciler topun peşinden çok koşmuyor diyelim. en kötü ihtimalle 20 adam topun peşinden koşuyor. orta hakemi de saysak 21 olur mu acaba? uf ya acayip sorunsalmış bu da ha... bu sorunsal lafına da gıcığım ama klavyeme dolandı. allah sizi bildiği gibi yapsın. yapar mı? onu da bilmiyorum. vallahi bizim gibi adamların boş yaptığını betimlerken bile mevzunun içine ediyorlar ya çok kırıcı bir tutum bu. kendilerini kınıyorum hatta kınadım. kın! 21 doğru sayı, doğru sayı 21. buna göre eleştirin bari.

şimdi dünyaya dair her şeyi çözmüş bu zevatın futbol topu ile sorunu vardır ya, hah işte bunlar henry abiyi anlamış gibi yapmaya bayılırlar. ''düzen ve sivil hükümet'' kavramları üzerinden yaptığı tanımlamaları ve aslında onlara direkt indirdiği aparkatları hissetmezler bile. aslında sistem fareliğinin en kemirgen ve tehlikeli tiplemeleri bunlardır. walden gölü güzellemeleri yaparlar ama şatafatlarından, lükslerinden vazgeçmezler. orman mı? manzarası güzeldir. ama beyinleri betonarmiktir. uf yine boş yaptık iyi mi? ah henry abi sen nelere kadirsin yahu. ahmakça hayatlar yaşayanlar, bunu er ya da geç öğrenirler diyorsun da, öğrenmiyorlar. sen öğrendin mi dersen? ben şu ghezzal'ın durumu ne olacak? işin o kısmındayım. kusura bakmayasın. sen şimdi şu zaman diliminin içinde balığı tutuyorsun, kendi sığlığını görüyorsun ya, bizde yok abicim o durumlar. sığlığımızı görürüz ama bu sığlıktan nehirler, çağlayanlar ve gümbürdeyen gök gürültüleri yaratmaya çalışırız. yani onlar çalışır. şu 21 sayısının sırrına mazhar olamayanlar. ama sorsan onların hepsine, senin dediğin gibi, doğdukları gündeki bilgeliğe vakıf değillerdir. ama her haltı bilirler. işte orada da senin hile ve aldanışlar tanımlaman cuk oturuyor aslında. hakikati martavaldan sayıyorlar. yani baktığın zaman ağızlara pelesenk olmuş değerler silsilesi. onlar için fazlası yok. oysa aldatmaya ve aldanmaya öyle bayılıyorlar ki vallahi yeni çağı görsen, değil walden gölüne, direkt marsa tüyerdin benden söylemesi.

sen ki, meyvelerine göz diktiğimiz bir ağacı bile sertçe silkelemememiz gerektiğini salık veriyorsun, bunlar bırak silkmeyi, koparma da bile dünya şampiyonu oldu. neyse böyle böyle bu konu dağılır. hep söylüyorum. beni dağıtmayın! şurada iki satır yazı yazacağız diye ama dinleyen kim! akış falan derken beynimiz jöle kıvamına geliyor sonra böyle saçmalıyoruz işte. neyse bakın bu kitap okunasıdır. 21cilerin okumasını daha bir içten öneririm. ha orijinali daha da okunasıdır zira bizdeki çevirisinde cümleler çoğu yerde öyle bir hale geliyor ki, uzayıp gidiyor tren rayları diye türkü çığırmak istiyorsunuz. yani aslında henry abi bizim çeviriyi okusa, ben burada ne demişim yahu diyebilir. muhtemel bence. ama hakem de koşuyor muydu topun peşinden, ben işin orasında kaldım. koşuyordur herhalde. neyse biz vahşi sayılırız abicim, fanatiklik var bizde. ama senin de dediğin gibi vahşilerin düşünceleri, yalnızlaşmış ve sözde uygarlaşmış insanların düşüncelerinden daha doğrudur. o yüzden ben haklıyım. 21 son kararım...
devamını gör...

"yalnızlık bana hiç doğru gelmedi.
bazen iyi geldi , ama hiç doğru gelmedi."
(bkz: bukowski)
devamını gör...

şimdiye kadar hiçbir kuş komşusundan daha çok sayıda ev yapmaya çalışmadı ve hiçbir sincap iki kış yetecek kadar yiyecek saklamadı.
peki insanlar neden bu kadar doyumsuz?
sözünü eden kimse olduğu söylenen oscar ve altın küre kazanmış kadın oyuncu.
devamını gör...


1891 yılında istanbul'da dünyaya gözlerini açar.
6 kişilik ailenin en küçük ve en zeki kız çocuğudur. amerikan kız kolejinde okurken balkan savaşından getirilen yaralıları tedavi eder. lise bitince doktor olmaya karar verir.
fakat hangi kapıyı çalsa "tıp fakültesine kadın öğrenci alamayız" sözüyle karşılaşır. kafaya koymuştur bir kere doktor olacaktır. maddi imkansızlıklara rağmen almanya'ya tıp okumaya gider.
açlık ve sefaletin en dibini görür.
günlüğünde şu not vardır; "çöpten çıkarıp geceleri yediğim ekmek hiç ağrıma gitmiyor.
ülkemde tip fakültesi varken buralarda olmam daha çok ağrıma gidiyor.
ne olursa olsun ülkeme doktor olarak döneceğim."

dediğini yapar ve okulunu derece ile bitirip ülkesine doktor olarak döner. cağaloğlu'nda ilk muayenehanesini açar fakat kadın olduğu için ilk zamanlar kimse gelmez.
halbuki kadın ve çocuk hastalıkları doktorudur.
aşağılamalara, dışlamalara ve hakaretlere aldırmadan, pes etmeden devam eder. fakir ailelerin kadınlarını ve çocuklarını evlerinde ücretsiz tedavi eder.
eline geçen ilk parayla süt ve bakım evi açar.
hasta ve zayıf çocuklar için hilal-i ahmer muayenehanesini kurar. direnerek, kadınların tıp fakültesine alınmalarını sağlar. ülkenin tıp eğitimiveren ilk kadını olur.
vücudu kendisinden önce pes eder; kansere yakalanır. almanya'ya gönderilir.

almanya'da tıp eğitimi aldığı hastanede ılık bir bahar günü hayata gözlerini yumarken şu sözleri söyler:
"kadınlar size emanet..."
devamını gör...

otobüs yolculuğu.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

20 yıl önce filan bizim arabamız yok o zaman, kapıcı geldi anneme araba varmı sizde diye sordu, annemin verdiği cevap;
pazar arabasımı..
hala aklıma geldikçe gülüyorum,

(kapıcının arabası var bu arada, bozulmuş da bir yere gidiceklermiş)
devamını gör...

büyüyünce savaş başlatır. dünya çapında bir savaş.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim