jackson pollock
damlatma tekniğini kullanan ressam.bu teknikte çok geniş yüzeylere, fırça kanvasa değmeden- uzak mesafeden damlamalar ile eser ortaya çıkar. hatta öyle rivayet edilir ki pollock resim yaparken kürek, tırmık, bıçak gibi materyalleri de kullanmıştır. pollock’a göre insanlar dünyayı kendi bakış açılarından görmeyi öğrenmeli , dünyanın onların görmesini istediği bakış açısından kurtulmalıdır. yani insan dayatmalardan sıyrılmalı, ve kendi gerçekliğini haykırmalıdır.
devamını gör...
kitap okuyan insanı belli eden detaylar
her şeyden önce benliğinin farkındadır. öğrenmenin sonsuz olduğunu bilir. hiçbir zaman 'ben oldum' demez. öğrenmeye ve dinlemeye açıktır karşısındaki insanı yormaz. dinlediğini ve okuduğunu nitelikli olarak algılar. bir araya gelindiğinde sohbet konusu aranmaz seçenek zaten çoktur. iç dünyası diğer insanlardan daha kabalıktır bu nedenle yalnızlıktan şikayet etmez.
devamını gör...
the man from earth
büyük ozan ali ekber çiçek'in bundan yıllar evvel bir alevi nefesine sığdırdığı filmdir.
on dört bin yıl gezdik pervanelikte
sıdkı ismin duydum divanelikte
içtim şerbetini mestanelikte
kırkların ceminde dara düş oldum
güruh-i naci'ye özümü kattım
adem sıfatında çok geldim gittim
bülbül oldum firdevs bağında öttüm
bir zaman gül için zara düş oldum
ali ekber çok büyük bir ozan, film ise kötü gibi bir filmdir babam afedersin.
on dört bin yıl gezdik pervanelikte
sıdkı ismin duydum divanelikte
içtim şerbetini mestanelikte
kırkların ceminde dara düş oldum
güruh-i naci'ye özümü kattım
adem sıfatında çok geldim gittim
bülbül oldum firdevs bağında öttüm
bir zaman gül için zara düş oldum
ali ekber çok büyük bir ozan, film ise kötü gibi bir filmdir babam afedersin.
devamını gör...
sivrihisar
ankara-eskişehir karayolundan afyon-denizli-muğla istikametine sapak yapılan noktada yer alan ilçe. peri bacalarını andıran tepelerin arasında bir tür volkanik çukura kurulmuş gibi.
tam girişinde nasrettin hocanın büyük bir heykeli vardır ama nedense eşeğine normal binmiş halde betimlenmiş.
diğer yandan, ilçe çıkışında hemen anayolda yer alan nasrettin hoca yay tesislerinde bu sefer eşeğine ters binen bir nasrettin hoca heykeli vardır.https://encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn:and9gcsinwueyqmx6conq2cdgrzcj7vt88fktspsea&usqp=cau
ilçede tarihi eser boldur, camilerin yanında bugün restore edilmiş halde farklı amaçlar için kullanılan geniş bir ermeni kilisesi de (iç anadolu'nun en büyük kilisesi diye geçerdi bir ara) yer alır. ayrıca halkı, komşu ilçe emirdağ kadar şark kurnazıdır. rivayete göre yahudilerin barınamadığı tek yermiş. bunu da "hem bize hem eşeğimize yiyecek, hem de eğlencelik bir şey"i bir liraya istedikleri bakkalın karpuz verdiği (kabuğunu eşeğe verir, çekirdekleriyle beş taş oynarlar diye) yahudilerin "bunlar bizden kurnaz çıktı" diye kaçması şeklinde bir öyküye dayandırırlar. yine de kurtuluş savaşında kesenin ağzını açarak orduya bir uçak almışlar ki, o uçağın maketi hâlen ilçe merkezinin dışında geleni geçeni selamlar, iyice bakımsızlaşsa bile...
tam girişinde nasrettin hocanın büyük bir heykeli vardır ama nedense eşeğine normal binmiş halde betimlenmiş.
diğer yandan, ilçe çıkışında hemen anayolda yer alan nasrettin hoca yay tesislerinde bu sefer eşeğine ters binen bir nasrettin hoca heykeli vardır.https://encrypted-tbn0.gstatic.com/images?q=tbn:and9gcsinwueyqmx6conq2cdgrzcj7vt88fktspsea&usqp=cau
ilçede tarihi eser boldur, camilerin yanında bugün restore edilmiş halde farklı amaçlar için kullanılan geniş bir ermeni kilisesi de (iç anadolu'nun en büyük kilisesi diye geçerdi bir ara) yer alır. ayrıca halkı, komşu ilçe emirdağ kadar şark kurnazıdır. rivayete göre yahudilerin barınamadığı tek yermiş. bunu da "hem bize hem eşeğimize yiyecek, hem de eğlencelik bir şey"i bir liraya istedikleri bakkalın karpuz verdiği (kabuğunu eşeğe verir, çekirdekleriyle beş taş oynarlar diye) yahudilerin "bunlar bizden kurnaz çıktı" diye kaçması şeklinde bir öyküye dayandırırlar. yine de kurtuluş savaşında kesenin ağzını açarak orduya bir uçak almışlar ki, o uçağın maketi hâlen ilçe merkezinin dışında geleni geçeni selamlar, iyice bakımsızlaşsa bile...
devamını gör...
sanat eserinin analizi
sanat eserini yorumlamakta önem arz eden şey, bence sanat tüketicisinin kendisidir. duygusal etki kuramı bağlamında bir eseri yorumlamak nasıl olmalı ?
bu fotoğrafta en önemli imge, kuşkusuz, yere saçılan hamburger ve patates cipsleri.
ikinci önemli unsur ise cadde ve yağmur suyu ızgarası.
kadrajın ortasına, bağrı açık, baygın halde yatan bir erkek ve ona yatak odasında uyuyormuşçasına sarılan bir kadın koyarak, kompozisyonu başarıyla tamamlamış sanatçı.
tam olarak sanat tüketicisine hitap eden bir eser bu.
fast food yaşam tarzının insan ilişkilerindeki rolü, diye bir başlık açıp değerlendirebiliriz bu eseri.
ınsanların insanlarla olan ilişkisi,
vucutların vucutlarla olan ilişkisi,
kadın erkek ilişkilerindeki; partnerini tüketme arzusu,
ılişkilerdeki saplantılı eğilimler,
herşeyin maddiyata endeksli olduğu toplumsal yaşamda, yalnızca cinsellikle karşılanan haz alma paradigması,
samimiyet ve bağlılık mı? yoksa simbiyotik ilişkiler ve eğlence mi?
gibi alt başlıklar açarak değerlendirmeler yapılabilir. ayrıca kadrajdaki imgeler arasında farklı metaforlarda kurgulanabilir.
bu fotoğrafta en önemli imge, kuşkusuz, yere saçılan hamburger ve patates cipsleri.
ikinci önemli unsur ise cadde ve yağmur suyu ızgarası.
kadrajın ortasına, bağrı açık, baygın halde yatan bir erkek ve ona yatak odasında uyuyormuşçasına sarılan bir kadın koyarak, kompozisyonu başarıyla tamamlamış sanatçı.
tam olarak sanat tüketicisine hitap eden bir eser bu.
fast food yaşam tarzının insan ilişkilerindeki rolü, diye bir başlık açıp değerlendirebiliriz bu eseri.
ınsanların insanlarla olan ilişkisi,
vucutların vucutlarla olan ilişkisi,
kadın erkek ilişkilerindeki; partnerini tüketme arzusu,
ılişkilerdeki saplantılı eğilimler,
herşeyin maddiyata endeksli olduğu toplumsal yaşamda, yalnızca cinsellikle karşılanan haz alma paradigması,
samimiyet ve bağlılık mı? yoksa simbiyotik ilişkiler ve eğlence mi?
gibi alt başlıklar açarak değerlendirmeler yapılabilir. ayrıca kadrajdaki imgeler arasında farklı metaforlarda kurgulanabilir.
devamını gör...
alternatif et lokantası isimleri
allahım sen aff'et
devamını gör...
full makyaj tesettür
baştan aşağı siyah çarşaf giyse kadınlar eleştiriyorsunuz, örtünüp makyaj yapsa yine eleştiriyorsunuz. size ne kardeşim size mi kaldı kimin ne derece müslüman olduğunu hesaplamak. herkes hem kendi işine hem de kendi içine baksın.
devamını gör...
uzak mesafe ilişkisi
sadakatle birbirine bağlı kişilerin becerebileceği bir şeydir.
devamını gör...
yeni nesildeki ateizm dalgası
teknik olarak 13-14 yaşlarında gerçek anlamda ateist olmak için deha olmak gerekir. kutsal metinleri ne ara okudun? ne ara sorguladın ve sonra ne ara bir kanaat oluşturdun? derler adama.
ha bu çocukların hepsi deha ise buna kabuğumu çıkarırım, lakin işin gerçeği şu ki; mevzu özentiden öteye gitmiyor. çokta temeli yok. bu yaşlardaki isyan duygusu, mevcut iktidar yüzünden çocuklarda bu şekilde tezahür ediyor.
bu çocukların çoğu 10 sene sonra anadolu tipi islam inancına evrilirler. çok fazla anlam yüklememek lazım.
ha bu çocukların hepsi deha ise buna kabuğumu çıkarırım, lakin işin gerçeği şu ki; mevzu özentiden öteye gitmiyor. çokta temeli yok. bu yaşlardaki isyan duygusu, mevcut iktidar yüzünden çocuklarda bu şekilde tezahür ediyor.
bu çocukların çoğu 10 sene sonra anadolu tipi islam inancına evrilirler. çok fazla anlam yüklememek lazım.
devamını gör...
gönlünün alınmasını beklemek
gönül almayı bilmeyene ömür emanet edilmezmiş cümlesinin doğruluna inanan biri olarak kırdıysam -ki isteyerek yapmam- kırdığım gönlü almak için elimden geleni yaparım. eğer kırıldıysanız ve gönlünüzün alınmasını bekliyorsanız bekleyin, eğer karşınızdaki kişinin umurunda değilseniz silin, çünkü sizi hak etmiyor demektir. hayat kadir bilmeyenlerin kıymetinizi bilmesini öğrenmeleri için fazla kısa.
devamını gör...
geceye acı ama gerçek bir cümle bırak
devamını gör...
melisho (yazar)
kendi nickaltını açma guzum çarpılırsın ella.
tanım: fena da olmayan henüz çözme aşamasında olduğum yazar.
tanım: fena da olmayan henüz çözme aşamasında olduğum yazar.
devamını gör...
felsefecilerin araba arkası yazıları
bize birkaç deli gerek, şu akıllıların yol açtığı duruma bak!
george bernard shaw sözünü araba arkası yazısı yapmak.*
george bernard shaw sözünü araba arkası yazısı yapmak.*
devamını gör...
büyülü dağ
eserlerinde sıklıkla burjuvazinin yozlaşması hakkında gülünç bir acımasızlık ile eleştiri sunmuş olan thomas mann'in yine benzer bir çizgide hareket etmesinin ürünü olan ve bildungsroman ve/veya oluşum romanı geleneğinin uzantısı olan eser. dilimize büyülü dağ olarak çevrilmiştir. eserde ön plana çıkan zaman kavramı pek çok şekilde yorumlanabilir ama kitaptaki zaman akışı okuyucunun zaman algısı ile oynamaktan ziyade içeriğin bir uzantısı olarak karşımıza çıkıyor. kendini zamansızlığın içinde bulan castorp ve onun zaman algısını okuyucunun net bir şekilde kavrayabilmesi ve eserin içine girebilmesi için mann yazarken oldukça güzel bir nokta yakalamış durumda. mann eserin ilk bölümünde kısa bir zaman dilimini uzun bir süre detaylıca anlatırken hikaye ilerledikçe oldukça uzun zaman dilimleri bir kaç sayfa ve cümle ile ifade edilecek kadar hızlı bir biçimde akıp gidiyor ki bu aslında castorp'un zaman algısındaki değişimi ifade edebilmek için özellikle yapılmış durumda. ana karakter hans castorp'un bu yolculuğu sürecinde mann'in savunucu olduğu doğu-batı sentezi hakkında da zaman zaman ufak dokunuşlar mevcut. berghof sanatoryumu bir açıdan küçük avrupa olarak değerlendirilebilir esasında ki thomas mann bunu okuyucunun gözünün içine sokmaktan da pek çekinmemiştir. ve bu avrupa prototipinin içerisinde mann'in diğer eserlerinde de sıklıkla görüldüğü gibi yarattığı karakterlerin üzerinden yine kökten çürümüşlüğe ve sefa içinde kendini hepten bırakmış olan esas canavar 'burjuvaziye' eleştirel bir yaklaşım sergilenir. savaşın ayak sesleri duyulurken, korkunç bir kızıllıkta insanın burnunu yakan kan kokusunun, parçalanmış insan uzuvlarının ve korkunun havaya sis gibi çöktüğü katran karası akşamların içerisinde sevgi gerçekten galip gelebilir mi ve kendini hissettirebilir mi bilinmez ama türünün öncüsü olan bu eser mann'in ustaca ortaya koyduğu tasvirleri ile gerçek bir şaheser niteliğindedir. romanın içerisine gizlenmiş olan düşüncelerin savunulmaya değer olup olmadığı kesinlikle sorgulamaya açık ve kişisel bir mesele ama bu eserin edebi açıdan başarısını gölgelememeli. ki eser hakkında tüm bunların yanı sıra ' tüyleri diken diken eden bir hoşgörü' tanımı vardır ki bunca yıldan sonra bile aklımda.
"die analyse ist gut als werkzeug der aufklärung und der zivilisation, gut, insofern sie dumme überzeugungen erschüttert, natürliche vorurteile auflöst und die autorität unterwühlt, gut, mit anderen worten, indem sie befreit, verfeinert, vermenschlicht und knechte reif macht für die freiheit. sie ist schlecht, sehr schlecht, insofern sie die tat verhindert, das leben an den wurzeln schädigt, unfähig, es zu gestalten." ( analiz aydınlanmanın ve uygarlığın bir aracıysa iyidir: aptal kanıları sarstığı, doğal önyargıları çözümlediği ve otoritenin kuyusunu kazdığı sürece. yani, kurtardığı, yonttuğu ve insanlaştırdığı sürece iyidir; köleleri özgürlük için olgunlaştırır. eyleme engel olduğu, yaşamı kökünden zedelediği ve onu biçimlendiremediği sürece de kötüdür, çok kötüdür.) p. 353
"reizend von dir", sagte hans castorp. "was für ein nettes zimmer!" hier läßt sich gut und gern ein paar wochen hausen." "vorgestern ist hier eine amerikanerin gestorben", sagte joachim. ( "ne kadar düşüncelisin," dedi hans castorp. " ne güzel bir oda. burada bir iki hafta kalmak hoşuma gidecek." "burada geçen gün amerikalı bir kadın öldü," dedi durağan bir sesle joachim.) p.23
"die analyse ist gut als werkzeug der aufklärung und der zivilisation, gut, insofern sie dumme überzeugungen erschüttert, natürliche vorurteile auflöst und die autorität unterwühlt, gut, mit anderen worten, indem sie befreit, verfeinert, vermenschlicht und knechte reif macht für die freiheit. sie ist schlecht, sehr schlecht, insofern sie die tat verhindert, das leben an den wurzeln schädigt, unfähig, es zu gestalten." ( analiz aydınlanmanın ve uygarlığın bir aracıysa iyidir: aptal kanıları sarstığı, doğal önyargıları çözümlediği ve otoritenin kuyusunu kazdığı sürece. yani, kurtardığı, yonttuğu ve insanlaştırdığı sürece iyidir; köleleri özgürlük için olgunlaştırır. eyleme engel olduğu, yaşamı kökünden zedelediği ve onu biçimlendiremediği sürece de kötüdür, çok kötüdür.) p. 353
"reizend von dir", sagte hans castorp. "was für ein nettes zimmer!" hier läßt sich gut und gern ein paar wochen hausen." "vorgestern ist hier eine amerikanerin gestorben", sagte joachim. ( "ne kadar düşüncelisin," dedi hans castorp. " ne güzel bir oda. burada bir iki hafta kalmak hoşuma gidecek." "burada geçen gün amerikalı bir kadın öldü," dedi durağan bir sesle joachim.) p.23
devamını gör...
doğru insanı beklemek
murphy kanunlarına göre doğru insan tam da beklenmeyen anda çıkar insanın karşısına. bir filmde geçen replikte; "bu hayatın sen bakarken soyunamıyorum deme şeklidir." diyordu. sonuna kadar katıldığım bir durumdur.
her kalabalık kutlamaya, her düğüne, her doğum gününe, yani her güzel güne üzerimizde en kibar elbiseler, yüzümüzde en içten gülücüklerle katılmaya çalışırız. herkesin alnında ne yazar okumaya çalışırız, herkesin ağzından ne çıkar anlamaya çalışırız. gel gör ki; doğru insan, kafada takke, ayakta tuvalet terliği ve dizleri aşınmış veyahut yırtılmış bir eşofmanla bakkala indiğimizde elimizden düşen parayı almak için eğildiğimizde veya bakkaldan para üstünü almayı unuttuğumuzda parayı bize yetiştirmeye çalışan kişi olarak çıkar karşımıza.
doğru insanı ararken girdiğimiz şekiller, şemaller; bizi onun için doğru insan olmaktan çıkarır aslında. en doğru en doğal olan budur aslında. bunu unutur, o bizi yüzlerce metreden ve yüzlerce kişi içinden seçsin diye şatarafa boğarız kendimizi. daha yüksek sesle konuşuruz sesimizi duysun da ne kadar esprili bir insan olduğumuzu anlasın uzaklardan diye. pembelere, mavilere, karalara, morlara boğarız kendimizi elalem çok yakışıyor dedi diye. sosyal görünmek için en ufak merhabamız olan herkese sarılır, herkesi öperiz yol ortası rastlantılarında. ve doğru diye beklediğimiz insanın da bizim gibi davranmasını bekleriz.
bu bekleyiş kaybettirir ve yıpratır bizi aslında. ha keza arayış da... çünkü gerçek; yağmuru seyrederken yalnızlığa ağlamaktır aslında. doğru insan bu anı içten içe bilen ve bu anı silmek için emek veren insandır. oysa biz göremeyiz bunu. çünkü yaptığımız şatafatın, girdiğimiz şekil şemalin benzerini bekleriz ilk etapta.
karizmatik ve çekici bir merhaba bekliyoruzdur biz ama o her bayram "iyi bayramlar" mesajı atanımızdır belki de. 15 yıldır doğum günümüzü hiç unutmayan ama sadece dost olarak gördüğümüzdür belki de. ya da ne bileyim, okulda not istediğimiz, not verdiğimiz, beraber fotokopi sırası beklediğimizdir aslında.
doğru insan biz teklif etmeden, düşüncemize bile getirmeden bize ders çalıştıran, kitap okutan, hava soğuduğu zaman ceketini verendir belki de. doğru insan yalındır, saftır, katkısız, hormonsuz ve doğaldır. bunun farkına varmak doğru insanı beklemek süresini kısaltır. aslolan aramak ya da beklemek değil, görebilmektir...
doğru insan herkes için vardır. önemli olan o sıcaklığı iliklerinize kadar hissedebilmekte.
her kalabalık kutlamaya, her düğüne, her doğum gününe, yani her güzel güne üzerimizde en kibar elbiseler, yüzümüzde en içten gülücüklerle katılmaya çalışırız. herkesin alnında ne yazar okumaya çalışırız, herkesin ağzından ne çıkar anlamaya çalışırız. gel gör ki; doğru insan, kafada takke, ayakta tuvalet terliği ve dizleri aşınmış veyahut yırtılmış bir eşofmanla bakkala indiğimizde elimizden düşen parayı almak için eğildiğimizde veya bakkaldan para üstünü almayı unuttuğumuzda parayı bize yetiştirmeye çalışan kişi olarak çıkar karşımıza.
doğru insanı ararken girdiğimiz şekiller, şemaller; bizi onun için doğru insan olmaktan çıkarır aslında. en doğru en doğal olan budur aslında. bunu unutur, o bizi yüzlerce metreden ve yüzlerce kişi içinden seçsin diye şatarafa boğarız kendimizi. daha yüksek sesle konuşuruz sesimizi duysun da ne kadar esprili bir insan olduğumuzu anlasın uzaklardan diye. pembelere, mavilere, karalara, morlara boğarız kendimizi elalem çok yakışıyor dedi diye. sosyal görünmek için en ufak merhabamız olan herkese sarılır, herkesi öperiz yol ortası rastlantılarında. ve doğru diye beklediğimiz insanın da bizim gibi davranmasını bekleriz.
bu bekleyiş kaybettirir ve yıpratır bizi aslında. ha keza arayış da... çünkü gerçek; yağmuru seyrederken yalnızlığa ağlamaktır aslında. doğru insan bu anı içten içe bilen ve bu anı silmek için emek veren insandır. oysa biz göremeyiz bunu. çünkü yaptığımız şatafatın, girdiğimiz şekil şemalin benzerini bekleriz ilk etapta.
karizmatik ve çekici bir merhaba bekliyoruzdur biz ama o her bayram "iyi bayramlar" mesajı atanımızdır belki de. 15 yıldır doğum günümüzü hiç unutmayan ama sadece dost olarak gördüğümüzdür belki de. ya da ne bileyim, okulda not istediğimiz, not verdiğimiz, beraber fotokopi sırası beklediğimizdir aslında.
doğru insan biz teklif etmeden, düşüncemize bile getirmeden bize ders çalıştıran, kitap okutan, hava soğuduğu zaman ceketini verendir belki de. doğru insan yalındır, saftır, katkısız, hormonsuz ve doğaldır. bunun farkına varmak doğru insanı beklemek süresini kısaltır. aslolan aramak ya da beklemek değil, görebilmektir...
doğru insan herkes için vardır. önemli olan o sıcaklığı iliklerinize kadar hissedebilmekte.
devamını gör...
128 milyar dolar nerede sorusuna akp'nin yanıtı
coin'e yatırdık demeye utandıklarını düşünüyorum.
berat bey akıllıdır. parayı en bilinen ve dalgalanan coinlere yatırdığını düşünüyorum.
kârını çekip, parayı aldığı gibi yerine koyacaktır. bence üzerine fazla gitmeyelim, coin piyasası uçarsa parayı 10'a bile katlayabilir.
iyi davranışlarda bulunalım, eleştirmeyelim ve susalım, kârından piyasaya sıcak para sokabilir, paramız değerlenebilir.
sadece biraz sebat etmek gerekiyor, sevgili romalılar*.
sebat edelim, türk ekonomisi şahlanacak!
berat bey akıllıdır. parayı en bilinen ve dalgalanan coinlere yatırdığını düşünüyorum.
kârını çekip, parayı aldığı gibi yerine koyacaktır. bence üzerine fazla gitmeyelim, coin piyasası uçarsa parayı 10'a bile katlayabilir.
iyi davranışlarda bulunalım, eleştirmeyelim ve susalım, kârından piyasaya sıcak para sokabilir, paramız değerlenebilir.
sadece biraz sebat etmek gerekiyor, sevgili romalılar*.
sebat edelim, türk ekonomisi şahlanacak!
devamını gör...
sözlük yazarlarının gittikleri ilk yabancı ülke
corona olmasaydı ispanya olacaktı.
neyse artık, seneye...
neyse artık, seneye...
devamını gör...
film izlerken patlamış mısır yemek
verilen karar film izlerken patlamış mısır yemek’tir ama genelde film başlamadan bitirilir o mısır.
devamını gör...

