kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

çok şirin ve komik gözüküyor.
devamını gör...

ah bu sophia loren yok mu? bana göre beyaz perdeye en çok yakışan kadın oyuncudur. bir de “scarlett” vardır ki, o konuya hiç girmeyelim.

filme gelelim; kitap uyarlamasıdır.

2020 italya yapımı film. orijinal adı “la vita davanti a sé” dir.

italyanları severim ama sineması pek bana göre değildir. (italya’ya birkaç kez gitmiş biri olarak söylüyorum, sallamıyoz yani.)

yahudi asıllı fransız yazar romain gary’ye ikinci kez goncourt akademisi edebiyat ödülü’nü kazandıran “the life before us” adlı çarpıcı romanın taze bir uyarlamasıdır.(ilk uyarlama 1977 tarihli)

86 yaşındaki sophia loren, madama rosa rolünü giyinip de kamera karşısına geçmiş. daha ne olsun?

konusu; küçük bir çocuk olan momo ile kısa bir süre için bakımını üstlenen madam rosa’nın hikayesidir. film, yahudi soykırımından kurtulan bir kadın ve diğer tarafta ailesini kaybetmiş mülteci bir çocuğun yaşamı üzerine kurgulanmıştır.
bu filme bir alt başlık girmek gerekirse,
“acılar birleştirir” diyebiliriz.

her ne kadar italyan sinemasını çok beğenmeyen biri olarak hem oyuncu hem yönetmen (oğlu ile birlikte) sophia loren farkı, filmi yukarılara taşımayı başarmış.

fazlası spoiler olur. izlerken sıkılma garantilidir ama dram filmi ve gerçek bir yaşam kesiti izleyeceğinizi bilin.

önerilir.
devamını gör...

şahsımın sadece sözlükten kafa izni tatiline çıktığında doldurulan alan.

girin bakın nickaltima, çoğu yazarın onu terk eden eski sevgilisine serzenişte bulunması gibi "geri dön tülayyy,seni çok özledim aşgııımm"nidalarinda seslenmesi gibi "gitmesiyle üzen yazar, acilen dönmesi gereken yazar, iyi ki vardi niye gittiydii" .. neyim ben eski sevgiliniz falan mı?

ulan sözlükteyken girsenize şöyle güzel 2,3 nickalti. ılla sözlükten gitmemiz mi gerekiyor?
söyle bana ilhami abi ben sözlükten gidince mi varoluyorum ?
devamını gör...

11 buçuk aydır benim bu, birinci yılı dolduracağım iki hafta sonra. hayatımda aldığım en doğru karar. zaten nadiren doğru kararlar alırım...
devamını gör...

her 700 doğumun birinde çıkması muhtemeldir. ortaya çıkması için pek çok sebep vardır ama en önemli sebep 35 yaş sonrası doğumdur. 30 yaş öncesi doğumlarda bu risk azdır.
devamını gör...

ben senelerce esaslı bir öğrenemeyen olduğum için biraz uzun olacak fakat tavsiyelerimi sıralayacağım. bu öneriler ilk kez bir dil öğrenmeye çalışanlar içindir ve benim kişisel tecrübelerimi temel alır.

dil öğrenmenin bir eşiği var. birini öğrendikten sonra diğerini öğrenmek çok daha basit. ama bak öğrenmek diyorum, ezberlemek değil. dikkat edilecek nokta bu. ezberlemiyoruz, öğreniyoruz. türkçeyi öğrenirken fiil, sıfat, özne tablosundan öğrenmedik. çevremizden duyduk, aşinalık kazandık, taklit ettik bir şekilde. ilk dili öğrenirken bu daha işe yarar oldu benim için.

iyi de öğrenmek istediğimiz dilde çevremizde kimse yok, dile maruz kalamıyoruz. bu durumda ne yapacağız:
youtube'dan bir çocuk şarkısı açıyoruz öğrenmek istediğimiz dilde. tavuklar, çocuklar dans ederken hem kulağımız alışıyor hem de şarkıya eşlik ederken zorlanmıyoruz. bu tür videolar eğitim videolarından çok daha çeşitli ve o dili öğrenirken biz de bir çocuk konumunda olduğumuz için işimize yarıyor.

o dilde videolar izliyoruz. dizi, film, youtube videoları olabilir. bütün taklit yeteneğimizi konuşturuyoruz. dili anlamaya çalışıyoruz. genellikle ingilizce öğrenilmek istenir, oradan örnek vereyim. türkçede dil damağa daha çok temas ederken ingilizce'de damağımıza dilimizin ucuyla temas ediyoruz mesela. türkçeyi göğüsten konuşurken ingilizce'de bir bakıyoruz ağız hareketlerimiz daha önemli ve dilin durmadan yükselip alçalan bir ritmi var. kimi için telaffuz önemli değil fakat bence dili öğrenmede telaffuz mühim. bir replik hoşumuza mı gitti, tekrarlayalım. durup dururken söyleyelim.

açıyoruz a1 seviyesinde bir sesli hikaye, hareket halinde dinliyoruz. anlamadığımıza inansak da yapıyoruz bunu. (ben ilk dilde inanmayarak çabalıyordum.)

en önemli nokta ise süreklilik. bir gün çalışıp bir hafta kitabı defteri unutmakla olmaz. özellikle temel oluşturmaya çalışırken hiç olmaz. dil öğrenmeye zaman ayırıyoruz. emek veriyoruz.

ben bir kaynak kitap bir etkinlik kitabı kullanıyorum öğrenmeye başladığım dillerde. youtube dil konusunda çok zengin. ders videoları izliyorum. bu konuda önemli nokta ise öğrenmek istenen dilin dersini de o dilde izlemek ve ancak anlamayınca anadilinde kontrol etmek. yoksa yine dili özümsemek ve öğrenmek güç oluyor.

ihmal edilmemesi gerektiğini düşündüğüm bir diğer nokta ise yazmak. yazma pratiği cümle kurma yeteneğini ve dil hafızamı geliştirmede en yararlı çalışma şekillerinden biri benim için. buna ek olarak o gün cümle düzeyinde öğrendiklerim ve yeni sözcükleri günlük hayatıma uyarlayarak yeniden kurduğum bir defter kullanıyorum. bu ayrı bir defter yerine çalıştığım dil için kullandığım defterin arka yüzünü tercih ediyorum. gün gün, tarihli olarak yazıyorum.

cümle kurmada çok problem yaşadığımda translate kullandım. türkçe çeviri yapmak yerine o dilde söylemek istediğim cümleyi yazmaya çalışıp türkçe anlamının ne olacağına baktım. bu diğer dillerde o kadar iyi çalışmayabilir ama ingilizce'de işe yarıyor. ayrıca ilk dil ingilizce seçilirse diğer dilleri öğrenirken kullanılabilecek kaynak seçeneği artacaktır.

zamanla editler ekleme yaparım.
devamını gör...

seveni kadar sevmeyeninin de oldukça fazla olduğu, akıllarda ‘run forrest run’ repliğiyle yer etmiş film. tom hanks her zamanki gibi oyunculuğunun hakkını vermiş. film yaklaşık iki buçuk saat olduğu için yer yer sıkıcı gelse de kesinlikle izlenmesi gereken filmlerdendir.* spoiler* jenny karakterine inanılmaz sinir oldum. sürekli git gelli ruh hali ve davranışlarıyla forrest’ı kullandığını düşünüyorum ancak filmin sonunda biraz üzdü.
devamını gör...

passiflora içen masum arı.
dakikalarca çiçeği tavaf etti. onu seyrettiğimi umursamadı bile...
bilenler şimdiden gülmeye başlamıştır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

söyleyince eline ne geçecek ki? birine yakışıklı olduğunu söyleyip gururunu okşarken , diğerine niye yüzünü beğenmedim deyip gururunu kırıyorsun?

onun elinde olmayan yakışıklılık, diĝerinin elinde mi?
devamını gör...

eteğimdeki taşlar...

1 -
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

2 -
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

3-
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

4-
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sözlüğe çok girmediğimden yazıp çıktığımdan farketmemiştim. sanırım butik bir sözlük olduğu için online sayısına nispeten hep aynı yazarlar yazıyor.

gözlemlediğim kadarıyla kücük bir topluluk oldugu icin yazılandan cok, takip ve begeni ugruna birbirlerine yalakalık yapan ya da popülerite uğruna sacma sapan triplere giren tektipleşmiş profiller sürekli olarak aktif.

kendi kulvarında kaliteli yazarları kesfetmek bu durumda güçleşiyor. her konudaki fikrini merak edicegim bi profile de denk gelmedim şu ana kadar. bu durum yazma ve okuma şevkimi kırıp sözlüğü sıkıcı kılmaya başladı.

edit: bunları dile getirmek icin binlerce tanım mı girmem gerekiyordu? çapsız tavsiyelerinizi kendinize saklayın, tşkrlrr.
devamını gör...


patrick bateman, aileden zengin bir adamdır. gençliği ve yakışıklı olması, kendisine hem işinde hem de sosyal hayatında avantajlar sağlamaktadır. oldukça sıradan bir hayata kapılıp gidiyormuş gibi görünen bateman'ın hayatının karanlık tarafın ise oldukça derinliklidir. bateman, insanları sebepsiz yere öldürmekten hoşlanan ve öldürdüğü insanların vücutlarından hatıra olarak aldığı parçaları evinde saklayan bir akıl hastasıdır. film'de patrick'in elindeki testereyle koşma sahnesi akıllarda iz bırakmıştır.

filmin sonu benim için başarılı değildi ama kendini izlettirdi tabii ki de sayın bale'nin sayesinde. bu filmde ona aşık olmayanda ne bilim. crissstiin sen öyle değilsin bebeğim, tatlı pelteğim.
devamını gör...

isminden de anlaşılacağı üzere bilimsel bilginin oluşumu gelişimi ıdısının dıdısının incelenmesidir. insanlık tarihi olarak da düşünebiliriz. insanın doğayı ve kendisini anlama yolunda heybesine neler doldurduğu incelenir bi bakıma bu alanda. gerek kronolojik bir yöntemle gerek de medeniyetler çerçevesinde araştırmalar yapılmaktadır.
ek olarak: bilimlerin teknik kısımlarının yanında felsefeleri ile bir okuma yapıldığında daha sağlam bir inceleme yapılmış olur. *
not. başlangıç seviyesinde okuma yapmak isteyene kaynak tavsiyesi yapabilirim.
devamını gör...

edip cansever'in sevdiğim bir şiiri. aklıma ilk kıtasında eski sevgilimi, devamında gezi parkı olaylarını getirir.

biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
oysaki seninle güzel olmak var
örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o başkası yok mu bir yanındakine veriyor
derken karanfil elden ele.

görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
birleşiyoruz sessizce.
devamını gör...

evet başlık altını şöyle bir okudum. önce köpektaparı bir tanımlayalım; "bir türü hastalık derecesinde yücelten, diğer türlerin yaşam haklarını yok sayacak kadar gözü dönmüş birey."

birine köpektapar diye ithamda bulunan birisi gidip sokak köpeklerinin patilerini kesmiyor. ruh hastası mısınız siz? bir şeyi eleştiren kişiyi neden kafanızda o şeyin tam zıttına konumlandırıyorsunuz? bu sağlıklı bir davranış değil. toplumumuzdaki bireyler bunu her konuda sık sık yapıyor. ciddi bir sorun bence. fakat bu başka bir başlığın konusu.

köpeklerin de en az kediler kadar, kedilerin de en az insanlar kadar yaşamaya hakkı vardır. köpeklerin daha çok hakkı yoktur. bunu bir kere kafanıza sokun. köpektapar olmayan birisi gidin köpekleri öldürün demiyor, demez de. köpektapar olmayan birisi de köpekleri sever, sayar. fakat bunu hastalık derecesinde yapmaz. kedileri de sever, kuşları da sever, insanları da sever, atları da sever. evet atları.

birine köpektapar diyen birisi "köpeklerden nefret ediyordur" önkoşuluyla yaptığınız her çıkarım boş kümedir. bomboş bir temele oturtulmuş bir iftiradır çünkü.

"sokaklar" köpeklerin değildir. insanlar, doğada oluşmuş sokaklara gelip köpeklerin kulübelerini yıkıp ev yapmamıştır. köpeklerin doğal alanı zaten insanın yanıdır. sokak değildir. köpeği köpek yapan zaten yine insandır. doğal seçilimle beraber kurtları evcilleştirerek köpekle mutualist bir ilişki kurmuştur insan. yani onların yaşam alanlarını gasp ettik gibi ithamlar aşırı cahilce, popülist ve komik.

dünya dengelerden oluşur. bir türün diğerinden üstün oluşu, diğer türün insanla aynı yaşama hakkına sahip olmadığı anlamına gelmez. insan köpekten üstün değildir demek kafayı peynir ekmekle yemekle eşdeğerdir gözümde. insan bal gibi de köpekten üstündür. üstün olduğumuz için bu konuları konuşuyoruz zaten. eğer olmasaydık köpekler bizim hakkımızda bunu konuşurdu. üstün olduğumuz için de bu konuya bir çözüm bulmak bizim görevimizdir.

fakat bunun çözümü hazırladığınız bulamaçları sokaklara atıp vicdan mastürbasyonu yapmak değildir. siz vicdanlarınızı rahatlatacaksınız diye köpekler karda kışta dışarıda kalıyor, barınaklarda kötü muamele görüyor, sokaklarda tecavüze uğruyor. bunların sorumlusu tek bir köpeğin sokakta yaşamasına göz yuman, bunun böyle olması gerektiğini savunan sensin. neticede evet köpeklerin bu muameleleri görmesinin yegane nedeni insandır. insanların da hatırı sayılır bir miktarı maalesef yukarıda yazdığım şeyleri köpeklere yapmaktadır. kedilere de yapmaktadır. kuşlara da yapmaktadır. fillere de yapmaktadır. ne yapalım? bu insanların düzelmelerini mi bekleyelim 300 yıl? 300 yıl boyunca bu köpekler sokaklarda işkence mi çeksinler? toz pembe dünyanızdan uyanın.

köpek dediğin şey sahipli olmalı. sokakta kalmamalı. sıcak bir yuvası olmalı. sokakta kalanlarda kısırlaştırılmalı ki diğer nesiller, bir kaç ruh hastası önlerine yemek atıp vicdanlarını rahatlatacak, egolarını tatmin edecekler diye işkence görmemeliler.
devamını gör...

"içinde bir şeyler hayır diyorsa, sen de hayır demelisin."

bir çırpıda okunabilecek, kitap bittikten sonra ise etkisini benliğinizde uzun süre hissedebileceğiniz bir stefan zweig eseridir mecburiyet. zweig kitabın ismini "firari" koyacakken son anda "mecburiyet" olarak değiştirmiştir. bu kitap bizleri ferdinand adında bir ressamla tanıştırıyor. ferdinand, karısı ile beraber savaştan kaçıp isviçre'ye yerleşmiş olan bir ressamdır. ülkesi adına savaştan kaçtığı için hep içinde bir yerlerde acaba aynı durumla tekrar karşı karşıya kalır mıyım korkusu yatmaktadır. ve nitekim bu korkusu gerçek olur ve ülkesinden kendisine bir tebligat gelir. ferdinand ülkesi adına savaşmaya çağrılmaktadır. çok zor bir seçim yapmak zorundadır: özgürlük mü? sorumluluk mu? eşi onun kesinlikle savaşa katılmaması gerektiğini düşünmektedir. ferdinand da bu görüşe katılmaktadır lakin içini kemiren bir vicdan hesaplaşması yaşamaktadır. bu içsel hesaplaşmayı, karar verme sürecini stefan zweig çok başarılı bir şekilde yansıtmaktadır okuyucuya. adeta o kararı ferdinand değil de biz verecekmişiz gibi. zaten onu da bu denli büyük bir yazar yapan özelliklerinden birisi de bu harika psikolojik tahlilleri değil midir? zweig aslında bu eserinde kendinden de bahsetmiştir bir anlamda. kendisi de savaş karşıtı olan zweig, bu eserinde aslında hüzünlü bir hikayeye değil de acıklı ve oldukça zor bir sorgulamaya davet etmiştir bizleri.

ferdinand "bunu yapmak istemezdim ama mecburum." der. eşi paula ise neden mecbur olduğunu sorgulamaktadır. ve ferdinand'a, "dürüst ol, vatanın hayatın kadar önemli mi senin için? soylu hükümdarlara bile kalmayan bir taşrayı resim yaptığın sağ elin kadar seviyor musun?" diye sorar. aslında bu cümleler mecburiyetin, vatanın ve savaşın sorgulamasını yaptırıyor bizlere. bize vatan neresidir diye soruyor.

elli sayfalık incecik bir kitap olan mecburiyet, aslında kendimize soramadığımız, insanlık olarak üzerine düşünmediğimiz bir konuda, derin bir sorgulamaya itiyor. kitap bittikten sonra dahi, içimizde bir yerlerde devam ediyor adeta.
devamını gör...

tartışmasız hayırsız damadın çelişkili istifasıdır.
damat nerde? bilmiyoruz.
28mlr dolar nerde? bilmiyoruz.
damat nerde? bir yerde!
para nerde? bir yerde!
hadi getirin! bilmiyoruz.
8'n andıran sonsuz bir kısır döngü gibi, dönüp dolaştıkça topluca hipnotize ediliyoruz.
tanım: şeylerin en güzel olayı. damat.
devamını gör...

sözlükte küfür olmaması konusunda hala destekçiyim fakat küfür yerine kullanabileceğimiz buton olsa çok iyi olurdu.
t: 16 yaşındaki zihinsel engelli kıza babası, 2 amcası ve sevgilisi tecavüz ediyor. annesi bu duruma göz yumuyor.

hepsi tutuklanmış durumda kız ise koruma altına alınmış.

demiyim demiyim diyorum da daha sakarya' da neler var ah ah bir bilseniz...

kaynak
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

fransız romantizminin ikonlarından sayılan bu eser ressam théodore géricault tarafından çizilmiştir. géricault bu eseri yirmi yedi yaşındayken tamamlamıştır. eser şu anda louvre müzesi'nde sergilenmektedir.

eserde resmedilen olay, senegal'i ingilizlerden devralıp fransız kolonisi yapma amacıyla yola çıkan medusa gemisinin moritanya açıklarında kara oturmasından sonra yaşanmıştır. karaya oturan gemide yeterli sayıda cankurtaran filikası bulunmadığı için yolcular kendi imkanları ile geminin aksamından bir sal yapmışlardır. gemide bulunan üst düzey yetkililer filikalarda kalırken, geriye kalan 147 yolcu bu sala binmişlerdir. daha sonra filikadaki üst düzey yetkililer, salı çekmek güç olur bahanesi ile ipleri keserek bu yolcuları erzaksız ve susuz bir şekilde denizin ortasında bırakmışlardır. bu yolcular günlerde aç ve susuz yaşam mücadelesi vermişler, birbirlerini suya atmaya çalışmışlar, ayrıca aralarında intihar edenler olmuştur. dördüncü güne gelindiğinde, 147 yolcudan sadece 67 yolcu hayatta kalabilmiştir.

on üç gün sonra argus isimli bir gemi bu salı fark edip hayatta kalan 15 kişiyi kurtarmıştır. kurtulan kişiler on üç gün boyunca aç ve susuz bir şekilde denizin ortasında hayat mücadelesi vermiş yolculardır.

bu eser ise işte bu yolculardan birisinin hatırladığı bir anı anlatmaktadır. argus isimli geminin gelip onları kurtardığı anı. aslında argus isimli gemi ilk göründüğünde salı fark etmeden kaybolmuş ancak iki saat sonra geri gelip yolcuları kurtarmıştır. işte an yaşanan mutluluktan ümitsizliğe düşüş resimde harika bir şekilde aktarılmıştır bizlere.
devamını gör...

insanlarla uğraşmak, dengesizliklerini çekmek.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim