(bkz: ne saçma salak başlıklar)
devamını gör...

kitaplar,biletler,sinema,tiyatro kısacası insanı geliştiren ve mutlu eden her şey.
devamını gör...

t: "1931 yılında doğdum, 1937 yılında annem öldü, 1944 yılında dostoyevski'yi okudum. o gün bugün huzurum yoktur." diyerek kendi üzerine en güzel tasviri yapmış şairdir.
doğumundan ölümüne kadar sayısız kez hayat tarafından ezilmiş, buna rağmen her seferinde bir şekilde yaşama tutunmuştur. zaten keşmekeş ve perişan yaşamının üstüne bir de dostoyevski eklenince huzurunun olmaması kaçınılmaz.
birçok şairin ve yazarın aksine ardındaki kültürü iyi bilmektedir; pir sultan'ı da okur şeyh galib'i de. ki geçmişe sırtını çevirseydi bu kadar usta olur muydu, bilinmez.
bir şiiri:
"ben kibriti çaktığım zaman
her şey kırmızıydı yüzün olarak
ben kibriti çaktığım zaman
çünkü her yüz bir memlekettir

ben sigaramı yaktığım zaman
çünkü her sigara bir kelimedir
ben sigaramı yaktığım zaman
güz günleriydi bir şarkı olarak

bir güvercin ben öldüğüm zaman
nice hüzünlerden yaprak yaprak
bir güvercin ben öldüğüm zaman"

son olarak kendisinin çok sevdiği dıranas'ın kar şiirini kendisinin seslendirişi:
devamını gör...

seden gürel'in 1996 yılında çıkardığı muhtemelen isimli albümünün en popüler olmuş şarkısıdır. 90'lar denilince akıllara gelen ilk şarkılardan birisidir. severiz. cilt bakımıdır, temizliktir, yemektir ne iş ile meşgul olsanız arkadan çalınca bir enerji yükler.

sözlerini bırakalım;


hepimize iyi kötü bir şeyler oldu
bir sana olmadı, hayret
sen gerine gerine dolaşırken
biz hayat kavgasında, ha gayret

biz elimize yüzümüze bulaştırdık
azıcık yoldan çıkınca
sende hasar sıfır maşallah
dağları çamları bile yıkınca

e bize de öğret, etme günahtır
duvar kovuğundan çıkmadık
bizim de anamız babamız var da
bu yolları hiç çakmadık

çalkala hadi adamım
devrine durumuna göre çalkala
hadi kitabına uyduralım
ele aleme karşı zevahiri topla

çalkala hadi adamım
devrine durumuna göre çalkala
hadi kitabına uyduralım
ele aleme karşı zevahiri topla

seni lapacı
seni lapacı
seni lapacı
seni yıkamacı yağlamacı
seni lapacı
seni yıkamacı yağlamacı


şarkıyı da bırakalım;

devamını gör...

“psikanaliz tarihiyle” yakından ilgilenen bir tarihçi olarak meseleyi en başından başlayarak kısaca anlatmaya çalışayım.

sigmung freud, viyanalı yahudi bir nörologtur. freud, psikanaliz kuramını ortaya atmadan önce hâlihazırda “psikoloji” adlı bir disiplin vardı. ancak “psikoloji” disiplini pek itibar görmüyordu dünyada. akli melekelerini yitirdikleri düşünülen varlıklı kimseler, özellikle 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında isviçre’de bolca bulunan rehabilitasyon merkezlerine kaldırılıyorlardı. tıpkı tüberkülozdan muzdarip olanlar gibi. psikologlar da bu kişilere bir nevî “hasta bakıcı” olarak refakat ediyorlardı. hastalara uygulanan tedavi yöntemleri bilimsel temelden yoksundu, çoğunlukla alternatif yöntemlerdi. psikiyatri sözcüğü ise 19. yüzyılın başından beri bir ıstılah/terim olarak kullanılıyordu. fakat “psikiyatri” , akademik camialarının üzerinde fikir birliğine vardığı bir disiplin değildi.

psikanaliz kavramının isim babası ise freud’un hocalarından biri olan breuer’dir. ancak breuer yalnızca ismin mucididir, psikanalitik tekniğin değil. freud, psikanalitik kuramı geliştirdiğinde bütün dünyanın ilgisini çekmeye başladı. bu ilgi öylesine arttı ki, psikanalist olma hevesiyle yanıp tutuşan, 30’lu yaşlardaki genç entelektüeller freud’un evinde toplanmaya başladılar. bir süre sonra her çarşamba günü, akşam yemeğinden sonra freud’un evinde buluşmaya karar verdiler. buna da “çarşamba psikoloji toplantıları” denildi. freud’a büyük saygı duyduklar için ona “herr professor” diye hitap ediyorlardı, zamanla bir tür ulvi lakap haline geldi.

bu toplantılara katılanlar arasında: alfred adler, carl gustav jung, otto rank, ernest jones, karl abraham, max eitingon, sandor ferenczi gibi isimler vardır. bugün, büyük bir kitabevinin psikoloji kitaplığına baktığınızda göreceğiniz kült psikoloji kitaplarının yüzde doksanından fazlası bunların eserleridir. hepsi, freud’un eski öğrencileridir.
freud, bu toplantıları yeterli bulmadığı için 1907’de “wiener psychoanalytische vereinigung” (viyana psikanaliz derneği) kuruldu.

herkesin dilediğinde söz alabildiği, tatlıların yendiği, puroların içildiği, samimiyetin ön planda olduğu “çarşamba toplantıları” yerini hiyerarşinin apaçık hissedildiği ve ciddiyetin önem kazandığı dernek toplantılarına bıraktı. artık kimin ne kadar konuşacağına doğrudan doğruya freud karar veriyordu. bu toplantılar uzun süre devam etti.

kısa keserek, freud’un yaşamının son dönemine değinelim biraz. psikanalitik kuram abd ve ingiltere’de de fazlasıyla popülerlik kazanmış hatta yaratıcısı freud’un adı anılmadan tartışılmaya başlanmıştı. yaratıcısının adını gölgede bırakacak bir üne kavuşmuştu psikanaliz.
freud’un en küçük kızı anna freud da babasının izinden giderek psikanalist olmuştur. özellikle “çocuk psikolojisi” alanında hâlâ saygınlığını koruyan biridir. melanie klein ile girdiği uzun yıllar süren akademik tartışma meşhurdur.
yıllar içerisinde, bir sağaltım yöntemi olarak görülecek olan antidepresan ilaçların ortaya çıkışıyla beraber; edebiyatın, tıbbın, antropolojinin ve dinler tarihinin kıyılarında gezinen “psikanalitik kuram” unutulmaya yüz tutmuştur.

naziler, iktidarı tamamen ele geçirdiklerinde freud’un kitaplarını meydanlarda yakmışlar, yıllar evvel kurduğu yayınevini talan ettikten sonra kapatıp mühürlemişler ve freud’u da göç etmeye zorlamışlardır.
o dönemde oldukça iyi kazanmasına rağmen bütün ailesini gitmeyi karar verdiği londra’ya götürmesini sağlayacak parayı denkleştirememiştir. çünkü naziler, ülkeden çıkış parası istemişlerdir (yüklü miktarda) yani bir nevî haraç. bunun üzerine yakın dostu marie bonaparte’ın (napoleon bonaparte’ın yeğeni) maddi desteğiyle yaşlı kız kardeşleri hariç bütün yakınlarıyla beraber londra’ya hicret etmiştir. gitmeden evvel naziler ona bir evrak imzalatmışlardır. evraktaki metni paylaşıyorum.

erklärung. ıch bestätige gerne, dass bis heute den 4. juni 1938, keinerlei behelligung meiner person oder meiner hausgenossen vorgekommen ist. behörden und funktionäre der partei sind mir und meinen hausgenossen ständig korrekt und rücksichtsvoll entgegen gereten. wien, den 4. juni 1938
prof. dr. sigmund freud

türkçesi:
beyan. 4 haziran 1938’e değin, şahsıma ve hane halkına rahatsızlık verilmediğini kendi isteğimle teyit ediyorum. parti yetkilileri, bana ve aileme karşı her zaman düzgün, ölçülü davranmışlardır.
4 haziran 1938, viyana. prof. dr. sigmund freud
devamını gör...

bir aminoasitin amino grubu ile diğer aminoasitin karboksil grubu arasından bir molekül su ayrılması ile meydana gelen bağa denir.
özellik olarak peptit bağları amit bağlarıdır.
sert ve düzlemsel, kısmı çift bağ özelliği taşır.
peptit bağları genelde trans şeklindedir.
ek olarak yüksüz ancak polar yapıdadır.
devamını gör...

ayağının altına cenneti koyacak kadardır. tabi saliha bir ana olabilenin.
devamını gör...

tavuk pilav.. ne yaparsak yapalım evde asla o tadı alamadığımız efsane lezzettir. sokakta, sahilde bir köşeye kıvrılıp son derece konforsuz yediğimiz bir yemek nasıl bu kadar büyüleyebilir anlamak mümkün değildir.
devamını gör...

ilk kez felsefeci philippa foot'un 1967'de ortaya attığı vagon ikilemi de denilen (trolley dilemma), etik karar verme sürecinde, karar ve tutumlarımızı etkileyen faktörleri görebilmek için yapılmış dünya genelinde yaklaşık 300 000 kişi üzerinde uygulanmış bir davranış testidir.

senaryo 1; bir tren yolunun yakınlarındasınız. birden bire bir gürültü ile irkiliyorsunuz. içinde, sürücüsünün veya kontrol eden bir kişinin olmadığı bir vagonun, tren yolu boyunca hızla yol almakta olduğunu görüyorsunuz. bir bakıyorsunuz ki,
ileride ve tren yolunun üzerinde beş işçi, sırtları, gelen vagona dönük olmak üzere çalışıyorlar. şehrin gürültüsü nedeniyle, işçilere bağırıp sesinizi duyurup, onları uyarma şansınız da yok. her hâlükârda vagonun altında kalacaklar. o anda fark ediyorsunuz ki, vagonu diğer raya geçirecek olan bir kolun (levye) hemen yakınındasınız. eğer kolu çekerseniz, vagon, makas atlayarak diğer raya geçecek ve beş işçi kurtulacak. ancak, fark ediyorsunuz ki, vagonu makas atlatarak gideceğini düşündüğünüz rayın üzerinde de gelen vagondan habersiz bir işçi çalışıyor. onu da hiçbir şekilde uyarma şansınız yok. bu durumda iki şeyden birini yapacaksınız. ya hiçbir şekilde, vagonun makas atlayıp diğer raya geçebilecek kolu çekmeyecek ve böylece vagonun, yolu üzerindeki beş işçiyi altına alarak öldürmesine izin vereceksiniz ya da kolu çekerek, vagonun, makas vasıtasıyla diğer raya geçmesini sağlayacak ve beş kişinin hayatını kurtaracak, buna karşılık bir kişinin hayatını feda edeceksiniz. hangisini seçerdiniz?

senaryo 2; bu defa da altından tren yolu geçen bir köprünün üzerindesiniz. yanınızda hiç tanımadığınız iriyarı bir adam var.
yine, senaryomuz gereği, içinde sürücüsünün olmadığı bir vagonun geldiğini görüyorsunuz. yine, tren yolu üzerinde, gelen vagondan habersiz beş işçi çalışmaktadır. beş işçiyi, bir evvelki senaryoda olduğu gibi hiçbir şekilde tehlikeden dolayı uyarmak mümkün değil. ancak, beş işçiyi kurtarmak için bir imkânınız var. eğer tanımadığınız iriyarı adamı, köprüden ittirir ve aşağı atarsanız, adam, rayların üzerine düşecek, böylece vagon adama takılarak duracak ve beş kişin hayatı kurtulacaktır.
(adamı ittirdiğimiz köprünün korkuluklarının yüksek olmadığı; sizin, adamı ittirecek güçte olduğunuzu; adamın, rayların üzerine düşeceğini ve böylece vagonun da adama takılarak duracağından ve beş kişinin kurtulacağından kesinlikle emin olduğumuzu varsayıyoruz.) ne yapardınız? adamı ittirir ve beş kişinin hayatını kurtarır mıydınız yoksa vagonun geçip gitmesini ve nihayetinde beş kişinin ölmesini mi izlerdiniz?

teste katılan insanların verdiği cevaplar;


bu senaryo, boston’da harvard üniversitesi’nden marc hauser tarafından 300 binden fazla kişiye sorulmuş. birinci senaryoda, hemen hemen büyük bir çoğunluk beş kişiyi kurtarmak için bir kişiyi feda ederek kolu çekerken, ikinci senaryoda ise, çoğunluk denecek sayıda kişi, adamı, köprüden atma düşüncesinden kaçınmış, yani beş kişinin ölümünü izlemiştir. ikinci senaryoda sadece her altı kişiden biri adamı köprüden aşağıya atma düşüncesinde olduğunu belirtmiştir. bu senaryo, amerika’dan çin’e, göçebe halktan şehirlisine, senaryoları idrak edecek her yaş grubuna, her iki cinse (kadın-erkek), her eğitim seviyesinden kişilere, akademisyenlere, işçilere, inançlı veya ateistlere sorulmuştur. alınan sonuç her defasında aynıdır. bir başka deyişle, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, soruya muhatap olanlar birinci senaryo için kolu çekip beş işçiyi kurtarırken, ikinci senaryoda ise (1/6 lık kısım hariç) adamı, köprüden aşağıya atmamayı yani beş işçinin ölümünü izlemeyi tercih etmişlerdir.
buradaki karar mekanizması, bir insanın ölümünden, kendimizi aktif veya pasif olarak ne derece sorumlu tutacağımız ile ilgilidir.


kişisel görüşüm;


öldürmek ve ölmesine izin vermek arasındaki farktan bahsediyor aslında bu deney. başkasının ölümünde aktif karar verici mi pasif karar verici mi olmaktan bahsediyor.
ben ilk okuduğumda da şu anda da aynı şeyi düşünüyorum. nicelikle ilgili alınan her karar anlamsız. belki o diğer rayın üstünde çalışan tek işçi diğer beş işçiden daha iyi daha merhametli daha dürüst ya da onun oğlu kızı bir gün ülke için o beş kişiden çok daha verimli olacak. bence bu deneyin her iki versiyonu da anlamsız.


bu deney ve bu deneyden esinlenerek oluşturulan deneyler özellikle sürücüsüz araçlarda, yapay zeka robotlarda kullanılıyor. daha ölümcül bir kazadan daha az zarar görülen seçimlerin yapılması hedefleniyor. ama tabii her sayısal değer sadece sayısal değer midir burada durup bunu düşünmeliyiz.

detaylı okuma için kaynak...
pdf
devamını gör...

üsküdar belediyesi’nin down sendromlu çocuklar için uygulamaya soktuğu sosyal projenin adıdır. kahvaltı ve aperitif yiyecekler sunan bir kafedir. hatta kafelerdir. 2.şubesini açmıştır. çalışanlar down sendromlu çocuklardan oluşmaktadır. eşim ve çocuklarımla beraber sık sık gider, çalışan çocuklarla sohbet ederiz.

siz de tebessüm etmek isterseniz...
devamını gör...

birilerine suikast düzenlerdim. başarılı olamam ve yeterince suç işlemiş gibi hissetmezsem eğer üstüne bir de banka soyardım. vişneden böyle şeyler beklemezdik demeyin suç deyince aklıma birden fazla şey geldi neyse daha fazla yazmayayım bu kadar suç bünyeme fazla bile. başlık ben neymişim dememe sebep oldu.
(bkz: ben kimim)
devamını gör...

aziz şenol filiz ve birol yayla tarafından 1990 yılında kurulan enstrümantal müzik grubu.

mihengi geleneksel türk müziği olan; sade, derin ve dingin tınılarıyla bambaşka duyguları aynı anda hissettirebilme kuvvetine sahip olan bir grup.
insana işittiği an hiç bilmediği bir memleketin yalnız sokaklarını adımlıyormuş gibi bir sükunet ve heyecan veriyor.

derviş zaim’in ilk uzun metraj filmi olan tabutta rövaşata’da duyduğumuz bab-ı esrar parçası hemen herkesin kulağına bir yerlerde çalınmıştır.



albümleri sıralayacak olursak; yansımalar (1991), bab-ı esrar (1995), mahur (1998), serzeniş (2000), vuslat (2001), pervane (2004), mızrabın nefesi (2007), mektup (2013).

içinde çok fazla sevdiğim parça olmasına rağmen şöyle birkaç tanesi:


ağıt



eylül sonu




kayıkçı (navavar)

devamını gör...

şiddetli olur gariplerin orgazmı,heyetteki biri sinsi gibi geldi bana ve benzeri yardıran şarkı isimleriyle efsaneleşmiş karakter.
devamını gör...

dostoyevski'nin eşsiz üslubu sayesinde olayları karakterlerin gözlerinden gördüğünüz; tutkuyu, aşkı, çaresizliği, kibri, hırsı ve öfkeyi aynı anda içinizde deneyimlediğiniz tek solukta okunası mükemmel bir şaheser.

dostoyevski karakterlerin dünyasını öyle büyük bir ustalıkla ve doğallıkla tasvir etmiştir ki anlatılanlar bize hiç de uzak gelmez. hepimizin içinde zaman zaman yer eden hatta bizi ele geçiren hastalıklı hislerin kontrolünü yitirdiğimizde olabilecek her şey en saf anlatımıyla bu kitapta mevcuttur.

imkansız bir aşkın ele geçirdiği güçlü karakterli bir adam, bu aşka karşı koyamadıkça tüm benliğini ele geçiren içsel çelişkiler, her şeyin farkında olmak ama yine de kendini nehrin sert akıntısına bırakmak... fakat sonradan daha başka bir tutkuyla tanışır bu güçlü karakterli adam; kumar. tüm iradesini kazanma hırsına teslim ederken aşkından da uzaklaşır; uğrunda canını vermeye hazır olduğunu defalarca haykırdığı aşkından. güçlü bir karakterin ve güçlü bir aşkın, hastalıklı bir tutku olan kumar ve son derece tehlikeli bir his olan kazanma hırsı karşısında yerle bir oluşunu anlatır bize dostoyevski.
devamını gör...

tabi saat 12 yi geçince malum cinsel organ başlıkları açılıyor. haliyle kadın cinsel organıdır. ve cinsel ilişki girmeye yarar.

edit: bir yazarın duzeltmesiyle bu kanaldan isenmiyormus.
devamını gör...

yüzüklerin efendisi kralın dönüşündeki bu sahne tabi ki.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

saçma sapan sistemin günümüzdeki son sınav düzenine verilen addır. açılımı "yükseköğretim kurumları sınavı" 'dır.
ne yüksekse anlamış değilim. kastedilen üniversitelerimiz ise durum vahimdir.
devamını gör...

geçen gün apartmanımızda bir cenaze oldu. üzerinden bir kaç gün geçtiği halde sabah hastaneden dönüşte apartman otoparkında girerken babamın uyarısıyla araçtaki müziği kıstım. üstelik dışarıdan duyulacak bir seviyede de değil ve camlar neredeyse kapalı.
bu akşam ölenin yeğeni saat 22'yi geçmişken arabaya inmiş sonuna kadar sesi açmış aracın kapısı camı açık bas bas bağırtıyor. aklı sıra efkar yapıyor aklını ......im.
biri geldi yakındaki bir apartmandan, en son sesini duyuramayınca sesini yükseltti "kardeş, bebeğimi uyandırdın kıs şunu" dedi.
bu yeğen olacak hayvanoğlu hayvan neredeyse adama saldıracak. bir taraflarını sıkıyorlar gibi böğürüyor.
biri bana böyle bağırıp efelenecek eğer haklı isem tartışmanın konusunda, allah orada ya bana ya ona verir.
adam korkudan sindi. baktım şöyle bir o ecdadını tümden silktiğim güzel insan!'ın hâl ve hareketlerine de şimdi küfür yasak olduğu için şöyle diyeyim ; e be ..............'nı ........ 'min ...'u e be ........ 'nun evladı, e be doğduğun günün ..... 'na ..........'ğum dedim .
başkası girse müzikle "cenazemiz var" diyerek efeleneceksin ama senin kendi cenazene saygın yok, e be ........'nın ......'na ..........'un evladı.
kudurdum o naif adamın böyle zorbalıkla haksız duruma düşüp özür dilemesine ben de müdahil oldum olaya.

işte bu, ne kendine ne karşıdakine ne de herhangi bir şeye saygısı olmayan bir yaratığın davranışıdır.
bu tipler mesela insan gibi konuşmaktan, empatiden, medeniyetten anlamazlar. öncelikle; medeni konuştuğunda seni ezebileceklerini sanırlar. bu hataya düşmeleri kısmına özellikle bayılıyorum.
o yüzden bunları yatı....'p bir güzel s.....in. böyleleri bir yudum suya muhtaç kalsa o bir damla suyu verirsem de beni s...ler.
bak yazarken bile yine gerildim.

hırsım geçmiyor editi: küfür...........ağır küfür.........çok çok ağır küfür...............kabile boyu küfür.
kusura bakmayın, ben aşırı sinirlendim bu hadiseye. böyle p..çler hayatım boyu nefretle bakıp düşmanlık güttüğüm insan tiplerinden biridir.

edit 2: ve maalesef bu şerefsizi çok uzun zamandır tanırım. onunla ilk kavgam bu itoğlusunun bizim apartman görevlisinin oğlu ile ısrarla dalga geçip küçümseyip bunu fiziki saldırıya çevirdiģi an olmuştu. yeter ulan deyip patlamıştım, ben de buna daldım girdik birbirimize.
devamını gör...

ne var bunda arkadaşlar. evlenmediyse yaşasın ne olacak ki.
devamını gör...

sarsi. kuzey amerika'da yaşayan athabascan dili konuşan, kendilerine tsuu tina diyen ama dostları karaayak'lar onlara "inatçı" anlamında sarsi dediği için adları öyle tanınmış bir kızılderili kabilesidir.
navajo ve apache'ler gibi, kanada'nın kuzeyinde yaşayan athabascan kabilesinin güneye inmiş bir koludur ama onlar gibi çok güneye değil bugünkü alberta'nın güneyi ve montana'nın kuzeyinde yerleştiler.
yerleştikleri bölgeye uyum sağlayıp bizon avlamaya ve tepee'lerde yaşamaya başladılar.
cree ve assiniboin kabilelerinin saldırılarına karşı karaayak kabilesiyle ittifak oldular.
bölgeye beyazlar geldikten sonra salgın hastalık kaptılar ve nüfusları o kadar azaldıki sadece birkaç yüz kişi kaldılar.
1870'lerde kanada devletiyle anlaşıp calgary civarında rezervasyonda yaşamayı kabul ettiler. bugün hâla alberta'nın güneyinde yaşıyorlar.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim