kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

karpuz
eskiden, dışı siyaha yakın koyu yeşil, toprağa değen yeri sarı, en fazla beş kilogram
gelen karpuzlar vardı. çiçek tarafı üzerine tepsiye oturtulur, sap tarafından bir kapak
kesilir ve karpuz meridyeni boyunca dilim çizgileri çizilirdi. sonra bütünlüğü henüz
bozulmamış karpuzun yerine oturtulan kapağı üstüne sert bir yumruk atılarak karpuz
dilimlere ayrılırdı. kapuzun en şeker yeri göbek ortada kalır ve yeme hakkı karpuzu
kesenin olurdu. iri çekirdekli, çekirdeği çerez olarak yenilebilen bu karpuzlar yok artık.
var diyen varsa alıp köşede beklesin beni, rakımı ve peynirimi alıp geliyorum.
günümüzün, en büyük tepsilere bile sığmayan, her biri en az on kilo gelen yeşil gri,
içi pembe, piç çekirdekli karpuzlarını bu şekilde kesmek mümkün değildir. bunlar
tepsiye çiçek sap ekseni yatayla paralel olacak şekilde konulur ve ekvator ekseni
üzerinden ikiye bölünür. sonra her iki yarı ayrı ayrı dilimlenir. bizim öykümüz de
böyle bir karpuz üstüne…
***
iş yerimizin en üst katının bir bölümü yemekhane. benim ofisim de bu katta,
yemekhanenin tam karşısında. yemeği dışarıdan, bir yemek şirketinden alıyoruz.
yemekleri büyük sefertasları içinde getirip yemekhane çalışanına teslim ediyorlar.
yemekhane çalışanımız bir elli boyunda, yusyuvarlak, çok konuşan, çok gülen orta
yaşın üstünde bir kadın. görevi, yemek tepsilerini hazırlamak, yemekten sonra
masaları temizleyip tepsileri yıkamak ve mesainin başlangıcından bitişine kadar her
saat başı çay dağıtmak… şirkette çalışan patron dahil herkesten daha zengin.
çalışma nedeniyse ileride ne olur ne olmaz diye emeklilik hakkını kazanmak.
kendisine adile hanım derim ve öyle çağırırım. adile naşit’ten mülhem… alışmıştı.
kocası da alışmıştı hatta. o da ona adile diye seslenmekteydi. kocası adile naşit’ten
biraz daha uzun boylu, o da tombalak, kırmızı yüzlü (ve tansiyon hastası) birisiydi.
adile hanım onu tosun diye çağırırdı. biz de öyle derdik. neyse…
bir gün, sıcak bir gün, yemeğimizi getiren şirket, menünün son kalemi olarak o
karpuzlardan getirdi. muhtemelen on beş kilo bir şey.
adile hanım, adeti olmadığı şekilde söylenmeye başladı: “nasıl kesilecek bu. nerede
kesilecek bu”
karpuz kesme işini çok sevdiğim ve daha da ötesi adile hanım’ın ciyak ciyak sesi
beni çok rahatsız ettiği için odamdan çıkıp mutfağa girdim. “ver bıçağı ben keserim”
dedim. sözümü ikiletmedi. mermer mutfak tezgahının üzerinde karpuzu ikiye böldüm.
sap tarafını mutfakta bıraktım. çiçek tarafını alıp yemek odasına geçtim ve karpuzu
masanın tekinin üstüne koydum. tekrar mutfağa geçip tepsi alacaktım ki karpuzun
tam ortasından çıkan, saç kılı kalınlığında, kırmızı bir ip dikkatimi çekti. yemeğin
içinden sık sık kıl çıkmasına alışmıştık ya, karpuzun içine ip, daha doğrusu kıl
düşürmekle kendilerini aşmıştı bizim yemek şirketi.
kılı çekip almaya çalıştım. dışarı geldi ama tahminimden uzundu kıl.
geldikçe geldi, uzadıkça uzadı. böyle bir şeyin nasıl olabildiğine şaşırarak kılı yumak
halinde sarmaya başladım. başlangıçta kırmızı renkteydi. arada küçük siyah
bölgeleri oluyordu. ben sardım, kıl uzadı geldi. en sonunda önce tamamen beyazlaştı
ardından yeşil oldu. yumak yarım karpuz ağırlığına ulaşınca anladım ki karpuzun
içine kıl düşmemiş, karpuzun bizzat kendisi kılmış.
yumağa baktım, karpuz halindeyken çevresini saran şekerli su masanın üzerinde
kalmıştı. bu yüzden yumak ıslak değil nemliydi. yumağı kucaklayıp çöpe atacağım
sırada kılın ucunun kopmadığını, yemek verme penceresinden geçip mutfağa
girdiğini gördüm. muhtemelen karpuzun diğer yarısı da kıldı. onu da sarmaya
başladım.
kıl gene kırmızı oldu. arada siyah oldu. tekrar kırmızı oldu. sonra beyazlaştı. en
sonunda yeşil oldu. şekerli su geride kaldığı için hafiflemişti ama yumağın kendisi
karpuz kadar olmuştu. hadi diyelim yüzde sekseni kadar.
tam bitti artık diye düşünerek yumağı sararken kılın bitmediğini, ne kadar sararsam o
kadar kıl geldiğini fark ettim. kendi kendime “sar yavrucuğum şunu, ne olursa olsun”
dedim. sar, sar, sar. yumak en sonunda taşınamayacak kadar ağırlaşınca da bıktım
ve “yeter ‘lan” diyerek bıçakla kestim kılı. yumak yemekhanede bulunan çöp
kovasına sığmayacak kadar büyüktü. bu yüzden kaldırıp terasa attım. sonra mutfağa
seslenip “adile hanım, yemeğe karpuz falan yok, birisini gönder de kola falan bir
şeyler alsın” dedim. adile hanım’dan ses çıkmadı. bir daha seslendim. gene ses
vermedi. biraz da kızarak mutfağa girdim. mutfakta yoktu. tuvalete gitmiş olduğunu
düşündüm ama gene de yemek hazırlama bölümüne baktım. adile hanım oradaydı.
daha doğrusu ondan geriye kalanlar.
ondan geriye kalanlar iki ayağının diz kapağının yarım karış altındaki bölümdü.
karpuzu sökme işine öyle dalmışım ki adile hanım’ı da sökmüş yumağa sarmışım.
geri kalan iki bacak parçası da yemek dağıtım odasında sanki yemek hazırlıyormuş
gibi oradan oraya koşturup duruyordu. ayaklarda da pazar işi lastik ayakkabılar.
atölyeye telefon açtım; “öğlene yemek yiyecekseniz biriniz yemek dağıtmak için
yukarı gelsin”
sonra adile hanım’dan geri kalan ve hala gezinen ayakları tutup kolumun altına,
ekmek tezgâhının yanına koyduğu telefonunu da elime alıp terasa çıktım.
terasa attığım yumak duvar dibine kadar gitmişti. ayakları onun yanına koydum ve
oynama, kımıldama diye tembih ettikten sonra adile hanım’ın telefonundan kocasını
arayıp şirkete gelmesini söyledim. kocası başına taş düşse umursamayan çok geniş
biriydi. çok eski, frenleri tutmayan bir arabası vardı. arabayı durdurmak için ya yokuş
bir yere boştaki viteste gelir, ya da uzunca bir tahta lama bağladığı sol ayağını
arabanın kapısından çıkartıp tahtayı asfalta sürterek fren yapardı.
“ne oldu” diye sordu.
”uzun hikaye, sen gel burada anlatırım tosun bey “dedim. “tamam, o zaman” dedi
yarım saat sonra geldi. park yerimizde duran arabalardan birisine çarparak durdu.
yukarı çıktı.
”ne oldu abi” diye sordu yanıma gelince. kendisinden on yaş küçüktüm ama
abisiydim.
yumağı gösterip “yaw senin hanımı söktüm bu öğlen. yanlışlıkla oldu. ama o da hiç
ses çıkarmadı” dedim. hayretle yüzüme baktı.
”işte şunlar ayakları, geri kalan kısmı da bu yumağın içinde” dedim.
”yumakta epece bir miktar da karpuz var” diye de ekledim.
”ne yapacağım ben bunu” diye sordu.
”ister çöpe atalım, istersen eve götür yeni baştan ör” dedim
”iyi ama ben örgü örmeyi bilmiyorum ki” dedi.
”ben de bilmiyorum ama bir ters bir düz işte, ne kadar zor olabilir ki” dedim.
yumağa baktı iki ayağa baktı. ayaktan çıkan kılı gösterdim.
“ben kesmiştim. yumağın ucunu oraya bağla, istersen japon yapıştırıcıyla yapıştır”
dedim. “hemen başla ki bir an önce bitiresin”
durdu. çöpe atıp gitmeyi düşünüyordu belli.
”kadının yenisini alsam daha masraflı” deyip yumağı aldı.
”bir gecede bitmez bu ha” dedi. “daha örgü örmeyi öğreneceğiz”
“tamam” dedim. “yarın cuma izinli olsun, sonra cumartesi, pazar tatil. pazartesi gelsin”
”haydi eyvallah o zaman” deyip gitti.
***
pazartesi oldu. işe geldik. çalışanlar benden yarım saat önce geliyorlar ya, adile
hanım da öyle yapmış.
”ne biçim örmüş ‘len seni” dedim görür görmez. ayaklardan geri kalan kısımlar vardı
ya, işte tam o noktalardan çıkan iki kol var. kol kol ama öyle böyle değil, iki metre
boyunda. yukarı çıkıyor sonra vücut. tabi tenasül ve boşaltım uzuvları hakkında bir
bilgi sahibi olmaya imkan yok. bir bluzun sakladığı eskisinin iki katı memeler ve
ensesi bize yüzü arkaya bakan bir kafa.
”kocan mı ördü” diye sordum. “evet” dedi.
”onun elinin ayarını sinkaf edeyim” dedim. “bu ne biçim iş ya, hiç mi göz izan yok
herifte”
“var ama rakı içiyordu” dedi.
sonra “ne yapacağız bu işi” dedi. “doğru dürüst tuvalete oturamıyorum, yüzüm
duvara değiyor”
”tuvaleti 180 derece çevirin” diyecektim ki kadının bizim iş yerinde de tuvalete gidiyor olduğu aklıma geldi. diğer kadınlar şiddetle itiraz ederdi.
”sen bugün yemek şirketine telefon aç da bir karpuz daha getirsinler” dedim
devamını gör...

victoria secret’in 2018 yılındaki defilesinde bu şarkı ile tam olarak şov yapmıştır.

halsey’in melekleri
devamını gör...

benim için çok kıymetlisin, sana çok değer veriyorum. bu sözü gördüğün, duyduğun an uzaklaş.
devamını gör...

buralar hep benim der gibi yatan kuçu.
öyle munisti dayanamadım sevdim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

olaylara bakış açısı ruh haline bağlı çok fazla değişen biri olduğum için aşırı keyif alıyorum okurken. normalde leş gibi karamsarlık akan profilimde aşık olduğum günden itibaren nasıl da çiçekler açmış. vay efendim mutluluk şöyle güzel, yaşamak nasıl da keyifli. bakın kuşlar uçuyor. ağaçlar nasıl da yeşil.

daha geriye gidince biraz utanıyorum. ilk zamanlar sözlüğe alışmaya çalışırken milletin nickaltına normal tanım girmişim. bir de içimden diyorum ki "bu başlıktaki kelimeler neden bitişik yazılmış?"
devamını gör...

arkeoloji müzelerinde gördüğümde cam nasıl kırılmadan bugünlere gelebilmiş diye düşündüğüm küçük şişelerdir.antik çağlarda arkandan ne kadar gözyaşı dökülürse o kadar makbul ,iyi,sevilen bir insan olduğun düşünülürmüş ve ölümden sonraki hayatı için kişinin mezarına bu şişeler bırakılırmış . hatta parayla göz yaşı döken insanlar varmış.
devamını gör...

sezen yavaş dön ümmet yetişemiyor şarkısı.

bugün çıkmış, sıcak sıcak servis edeyim, yalnız dikkat edin sözleri gerçekten çok sıcak, acayip yakıyor!

sen de oku bi zahmet hayatım.
bak ne güzel oturdu üstüme, puh!

"sevgilim sen benden bıktın mı
çoktan o kanaldan çıktın mı
boşuna mı çırpınıyorum hem de küçük düşerek
söyle çekinme seni çok sıktım mı

aşkıyla boğabilir insan doğrudur
kendi yakar kendi söndürür
ne zamanki kesersin bütün irtibatı
zulüm de sırayla kolay intibakı

zoruma gidiyor ne yalan söyleyeyim çok acı
fena halde koyuyor istenmemek insana
açtım kapılarımı sonuna kadar isteyerek
üstelik itirafım gurur veriyor bana

sevindirir mi seni perişanlığım
kendini iyi hisseder misin
artık cezasını da verirsin muhakkak
kar küresi gibi saydamlığımın

zoruma gidiyor ne yalan söyleyeyim çok acı
fena halde koyuyor istenmemek insana
açtım kapılarımı sonuna kadar isteyerek
üstelik itirafım gurur veriyor bana

yeter ki onursuz olmasın aşk' diye saydırıyordum
dillerim kopaydı benim kutsalım sensin
büyük konuştum yerlerde sürünüyorum
evvelimden gitsen de ahirim sensin"





spotify
devamını gör...

bir canlıdaki hastalığı, hastalığın etkenini farklı türden ikinci bir hayvana vererek tanı koyma işlemine denir.
bu yöntemle chagas hastalığı etkeni t.cruzi ve domuz eti ile insanlara bulaşan kaslara yerleşen nematod olan trichinella spiralis tanısında kullanılmaktadır.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
monet - nimphee.
devamını gör...

(bkz: senin babanı da sevmezdim süt oğlan)
devamını gör...

-asuman
+efendim?
-sen şimdi arabalı vapurun güvertesinden denize bakacaksın ya.
+evet.
-ciddiye alma, bizim sevdamız ondan büyük.
devamını gör...

bazen dejavu ile birbirine karışıyor galiba ama rüyamda gördüğüme emin olduğum bir olay oluyor.önce anımsatıcı bir durum oluyor ve şak diye aklım uyanıyor.devamında yaşadığım her şey tam olarak rüyada olduğu gibi oluyor.yani şaşırmam gereken duruma şaşıramıyorum fakat bu yaşanmışlık tekrarına şaşırıyorum.
böyle durumlarda zamanın düz bir çizgi gibi değil de iç içe geçmiş döngüsel parçalardan oluştuğuna dair ortaya attığım hipoteze atıfta bulunuyorum.
devamını gör...

büyüdüğümde mutlu olacağımı hayal etmektir.
devamını gör...

yukarda yazan arkadaşa iyi güldüm... dine inanmıyormuş ama kuran allah yazımıymış. torbacısını merak ettim bak şimdi. mahsun'mu yoksa?
devamını gör...

mutluluk ve umut
devamını gör...

(bkz: dünyanın en komik fıkrası)
devamını gör...

gözyaşlarını diğer insanlarda biriktirip onda patlama derecesine getirir.
devamını gör...

çok uzun zamandır insanları affetmek zorunda kalmamak (ve tabi af dilemek zorunda da kalmamak) için yüzeysel ilişkiler kurmaya gayret sarfediyorum. gerçekten sevdiğim değer verdiğim insanlardan gelen ya da gelebilecek zararları da çok ciddiye almıyorum. belki de sevdiklerim bana zarar vermemek için çok çaba gösteriyordur da ben gormuyorumdur.artık hiç kimseyi benimle olan ilişki durumuna göre yargilamiyor ya da eleştirmiyorum. dışarıdan bir gözle bakıp, onun kişiliğine uygun olan davranış bu, ondan bu beklenir demek daha az acıtıyor canımı. şimdiye kadar bana yamuk yaptigini düşündüğüm herkesi hem affettim hem de yok saydım. kimsenin günahı benimkinden daha çok değil diye düşünmeye programlı bir beynim var, belki onu affedersem allah'da benim hatalarımı affeder diye umut ederek yaşıyorum. ancak bir kişi var, tek bir kişi. onu henüz affedebilmis değilim. biraz zaman geçsin inşallah onu da affedecegim. affetmek gerçekten acıyı çok azaltan, nefsi kör eden, kişinin kendisini sevmesini saglayan bir davranış. ne mutlu affetmeyi bilenlere.
devamını gör...

büyük usta sulhi dölek’in aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan erdal murat aktaş filmidir. kitap sulhi dölek’e büyük edebiyat ödülü kazandırmıştır. ve sulhi dölek’in sinemaya aktarılmasını vasiyet ettiği bir kitaptır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kirpi reşat intikam alma duygusu ve refleksi çok güçlü olan bir adamdır ve bu onun için yeni bir durum da değildir. çocukluğundan beri bu huyu çevresindeki herkes tarafından bilinmektedir. reşat kendine yapılan bir kötülüğün karşılığına vermediğinde bir nevi sinir krizi geçirir ve her yere kirpi resimleri çizer.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
reşat’ın tepkileri orantısızdır. mesela kayınpederinin küçük bir sitemine kızıp yaşlı adamın pek sevdiği çiçeklerinin dibine rakı döküp çiçekleri öldürebilir. reşat’ın tepkileri uzun sürelidir. ilkokulda başına gelen bir olaya yüzünden hala kin tuttuğu bir arkadaşı vardır.

ama derler ki deli deliyi görünce sopasını saklarmış. kirpi reşat bir fatura sırasında sıraya kaynak yapan tahir yaman’a kafayı takıp intikam almaya karar verir. ancak tahir anasının gözüdür ve olay hiç beklemedikleri kadar büyür ve içinden çıkılmaz bir hal alır.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
hak ettiği değeri göremediğini düşündüğüm filmin başrol oyuncuları mazhar alanson ve güven kıraç’tır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim