tutankamon'un laneti
mısır hanedanı'nın 18. firavunu olan tutankamon’un mezarındaki hiyeroglif yazısında şöyle der: “''firavunun mezarına her kim dokunursa ölümün kanatları onu saracaktır.” kehanet gerçekleşir ve mezara dokunanlar gizemli bir şekilde ölür. her kim kutsal değerlere zarar verip, başkalarını rahatsız edecek hareketler yaparsa lanetleneceği rivayet edilir. kafa sözlük’e dadanan troller tutankamonun laneti nickli yazarı biraz endişe ile okur, trollükten vazgeçmezlerse kaçınılmaz sonlarına doğru adım adım yaklaşacaklarını anlarlar. hem bilgi hem de neşe veren yazıları ile son günlerin dikkat çeken yazarlarındandır.
devamını gör...
depresyona giren kişiye söylenmemesi gerekenler
kimseye güvenme...
kısaca kimseyi sevme, sevilmeyi bekleme, ceset olarak yaşa benim gibi diyor..
bunu söyleyen kişinin yakınlık derecesi ne ise, hissettirdiği iğrenç duygu da o kadar büyük olur..
kısaca kimseyi sevme, sevilmeyi bekleme, ceset olarak yaşa benim gibi diyor..
bunu söyleyen kişinin yakınlık derecesi ne ise, hissettirdiği iğrenç duygu da o kadar büyük olur..
devamını gör...
sinope
sinop'un antik dönemde kullanılan ismi, isim kökeni ırmak tanrısı asopus'un kızı sinope'dir.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
modern talking-brother louie.
devamını gör...
üniversiteye hazırlananlara tavsiyeler
hazırlanmayın.
devamını gör...
ahmed arif'in dizeleri
"canım benim,
bilir misin, “canım” dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep."
leylim leylim/ 1956.
bilir misin, “canım” dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep."
leylim leylim/ 1956.
devamını gör...
her beğeni bir amin
youtube videolarının yorum kısımlarında da görebileceğiniz bir yorumdur.
her beğeni bir tokat, her beğeni bir ekmek gibi versiyonları da vardır.
en güzeli ise 'facebook sponsor oldu 1 beğeni şu kadar 1 yorum bu kadar 1 yorum şu kadar lira destek' şeklindeki paylaşımlardır.
her beğeni bir tokat, her beğeni bir ekmek gibi versiyonları da vardır.
en güzeli ise 'facebook sponsor oldu 1 beğeni şu kadar 1 yorum bu kadar 1 yorum şu kadar lira destek' şeklindeki paylaşımlardır.
devamını gör...
normal sözlük'te futbol konuşulmaması
futbol sevdiği halde başlık açmayan sevgili yazarlarımız sayesindedir.
devamını gör...
ismail gaspıralı
en büyük mücadelesini müslüman görünümlü softalara karşı veren ve kendini türk oğlu türk olarak tanımlayan türkçü aydındır. rus emperyalistlerle birlik olan ve hakkında kafir söylentisi çıkaran cahil ve yobaz kadimcilerin tüm ayak oyunlarına rağmen usulücedit okullarında türk kızlarını fenni ilimler ile eğitmek için büyük çaba sarfetmiştir.
“siyasi inanç ve görüşümün esası ‘türkoğlu türk’ olduğumdur. önce türk olmadıkça ne aristokrat olurum ne demokrat. ne halkçılardan olurum ne sosyalistlerden. eğer bana ‘ halin bedbahttır, türklük yani kavmiyet, milliyet fikrini bırak da saadete nail ol’ deseler, bu yüzden gelecek saadete, bedbahtlığı tercih ederim; ben olmamak ne aklıma uyar ne vicdanıma yatar.”
1851-1914 yılları arasında yaşamış, kırım’ın gaspra şehri doğumlu, kırım tatar türklerindendir. 1883-1918 yılları arasında tüm türk dünyasında yayınlanan tercüman gazetesinin ve ceditcilik hareketinin kurucusudur.
16 yaşında girit'deki rum isyanına karşı türkleri desteklemek için bir arkadaşı ile birlikte volga nehri ve don nehri üzerinden 45 gün kürek çekerek kırım'a ulaşmışlar, buradan da odesa'ya geçmişlerdir. odesa'da pasaportsuz olarak gizlice bindikleri türkiye'ye giden bir gemide yakalanmışlar, ailelerine teslim edilmişlerdir.
1874 yılında istanbul'da bulunduğu dönem içinde tarihe düştüğü anektodlar bugün bile geçerliğini yitirmemiştir.
‘’türk unsuru haricindeki unsurlar türkiye’nin zenginliğini istismar etmektedir. türk, sanayi ve ticaretten uzak kalmış ve memur olma hastalığı içindedir.’’
dünyadaki tüm türk halklarının birleşmesi ideasını savunan dilde fikirde işte birlik kuramı ile bilinir.
atatürk’ün milli politika danışmanı olan bir başka türkçü ideolog, kırım kazan’lı yusuf akçura’nın halası olan zühre hanım ile evlidir.
rus çarlığının türk kimliğini asimile politikalarına karşı ömrü boyunca mücadele etmiştir. 1914 yılında kırım’da ölmüştür. mezarı bahçesaray’dadır.
“doğmuşum ben avcı köy’de bin sekiz yüz elli birde,
mekânımdır bahçesaray, mezarım kim bilir nerede?”
necip hablemitoğlu, gaspıralı ismail'in hayatını tüm yönleriyle araştıran bir kitap yayınlamıştır.
“siyasi inanç ve görüşümün esası ‘türkoğlu türk’ olduğumdur. önce türk olmadıkça ne aristokrat olurum ne demokrat. ne halkçılardan olurum ne sosyalistlerden. eğer bana ‘ halin bedbahttır, türklük yani kavmiyet, milliyet fikrini bırak da saadete nail ol’ deseler, bu yüzden gelecek saadete, bedbahtlığı tercih ederim; ben olmamak ne aklıma uyar ne vicdanıma yatar.”
1851-1914 yılları arasında yaşamış, kırım’ın gaspra şehri doğumlu, kırım tatar türklerindendir. 1883-1918 yılları arasında tüm türk dünyasında yayınlanan tercüman gazetesinin ve ceditcilik hareketinin kurucusudur.
16 yaşında girit'deki rum isyanına karşı türkleri desteklemek için bir arkadaşı ile birlikte volga nehri ve don nehri üzerinden 45 gün kürek çekerek kırım'a ulaşmışlar, buradan da odesa'ya geçmişlerdir. odesa'da pasaportsuz olarak gizlice bindikleri türkiye'ye giden bir gemide yakalanmışlar, ailelerine teslim edilmişlerdir.
1874 yılında istanbul'da bulunduğu dönem içinde tarihe düştüğü anektodlar bugün bile geçerliğini yitirmemiştir.
‘’türk unsuru haricindeki unsurlar türkiye’nin zenginliğini istismar etmektedir. türk, sanayi ve ticaretten uzak kalmış ve memur olma hastalığı içindedir.’’
dünyadaki tüm türk halklarının birleşmesi ideasını savunan dilde fikirde işte birlik kuramı ile bilinir.
atatürk’ün milli politika danışmanı olan bir başka türkçü ideolog, kırım kazan’lı yusuf akçura’nın halası olan zühre hanım ile evlidir.
rus çarlığının türk kimliğini asimile politikalarına karşı ömrü boyunca mücadele etmiştir. 1914 yılında kırım’da ölmüştür. mezarı bahçesaray’dadır.
“doğmuşum ben avcı köy’de bin sekiz yüz elli birde,
mekânımdır bahçesaray, mezarım kim bilir nerede?”
necip hablemitoğlu, gaspıralı ismail'in hayatını tüm yönleriyle araştıran bir kitap yayınlamıştır.
devamını gör...
nat tate
bir william boyd kitabıdır.
nat tate bir ressam ama yaşadığı dönemde anlaşılamayan ressamlardan değil. tanınmış, bilinen, saygı duyulan, hayran olunan bir yazar. ama bu onun kendi içinde çözemediği sorunlarının baskısını daha az hissetmesini sağlamıyor.
nat tate ailesini kaybettikten sonra bir hami tarafından yetiştirilir. yeteneği de aynı kişi tarafından keşfedilir. zengin bir adam olan yeni hamisi ona her türlü imkanı sağlar ve yeteneğini geliştirmesi için de elinden gelenin en iyisini yapar.
ama nat tate bozulmuştur. babasının kim olduğunu bilmemek ressamın içindeki zembereği kırmıştır. babasının bir denizci olduğunu ve denizde kaybolduğunu bilir sadece. belki de o yüzden durmadan köprü resimleri çizer. ama basit resimler değildir bunlar. bu resimler ressamı dışavurumculuğun en ilginç isimlerinden biri yapar.
bu resimlerin çok azı günümüze ulaşmıştır. çünkü nat tate hepsini çalışma evine kilitledikten sonra evi ateş verip arkasında iz bırakmamayı tercih etmiştir.
çizdiği köprüler sadece geçmişe dair bir özlem değil geleceğe dair de bir kehanettir. çünkü büyük ressam bir köprüden atlayarak intihar eder.
ve köprülerin altından çok sular geçer.
nat tate bir ressam ama yaşadığı dönemde anlaşılamayan ressamlardan değil. tanınmış, bilinen, saygı duyulan, hayran olunan bir yazar. ama bu onun kendi içinde çözemediği sorunlarının baskısını daha az hissetmesini sağlamıyor.
nat tate ailesini kaybettikten sonra bir hami tarafından yetiştirilir. yeteneği de aynı kişi tarafından keşfedilir. zengin bir adam olan yeni hamisi ona her türlü imkanı sağlar ve yeteneğini geliştirmesi için de elinden gelenin en iyisini yapar.
ama nat tate bozulmuştur. babasının kim olduğunu bilmemek ressamın içindeki zembereği kırmıştır. babasının bir denizci olduğunu ve denizde kaybolduğunu bilir sadece. belki de o yüzden durmadan köprü resimleri çizer. ama basit resimler değildir bunlar. bu resimler ressamı dışavurumculuğun en ilginç isimlerinden biri yapar.
bu resimlerin çok azı günümüze ulaşmıştır. çünkü nat tate hepsini çalışma evine kilitledikten sonra evi ateş verip arkasında iz bırakmamayı tercih etmiştir.
çizdiği köprüler sadece geçmişe dair bir özlem değil geleceğe dair de bir kehanettir. çünkü büyük ressam bir köprüden atlayarak intihar eder.
ve köprülerin altından çok sular geçer.
devamını gör...
sözlükte hard kapitalizm olması
üretime dayalı bir sistem var aslında.
ne kadar üretirsen o derece kazanıyorsun. aslında adil bir sistem. insanları üretime teşvik ediyor.
ayrıca; ne kadar ekmek o kadar köfte.
ne kadar üretirsen o derece kazanıyorsun. aslında adil bir sistem. insanları üretime teşvik ediyor.
ayrıca; ne kadar ekmek o kadar köfte.
devamını gör...
konuşurken başka birinin sözünüzü kesmesi
karanlık yüzümle tanışacak, saygı nedir bilmeyen insan davranışı. tabii söyleyeceği şeye göre değişir; şak diye konuya dalıp konuştuğum kişiye "ağbi nabğer yağ" falan derse buz gibi olup uyarırım. önemliyse canı sağ olsun, sonra da konuşabiliriz.
devamını gör...
eyes wide shut
99 yapımı, çekimleri 400 gün süren fakat filmin içindeki zamanın 2 gün sürdüğü stanley kubrick filmi.
psikanalize olan ilgim bu filmle daha da arttı.
bilinç her şey. bilinç dışı her şey. böyle bakınca hayatın da pek esrarı, heyecanı kalmıyor be sevgili yazarlar..
neyse.. çok şey yazılmış, çizilmiş zaten. filmi izledikten sonra hakkında yazılan incelemeleri okumanızı tavsiye ederim.
7.5/10
psikanalize olan ilgim bu filmle daha da arttı.
bilinç her şey. bilinç dışı her şey. böyle bakınca hayatın da pek esrarı, heyecanı kalmıyor be sevgili yazarlar..
neyse.. çok şey yazılmış, çizilmiş zaten. filmi izledikten sonra hakkında yazılan incelemeleri okumanızı tavsiye ederim.
7.5/10
devamını gör...
misafirliğe gidildiğinde başkasının giydiği terliğin verilmesi
kesinlikle sağlıklı ve hijyenik bulmadığım durumdur. misafir terliği var evet ama her misafir gittikten sonra o terliklerin yıkandığını sanmıyorum. kaldırılıyor vestiyere doğru. özellikle tüylü, pamukluysa daha kötü. kimsenin evinde terlik giymem. yaz kış farketmez. kış aylarında çantam da ev ayakkabısı taşırım birine gittiğimde. yazın da zaten sıcak tercih etmem. kendi evimde misafir terliklerim plastik olanlardandır. kendi terliklerimi ayrı bir göze koyarım. misafir terliklerini her kullanımdan sonra makinaya atarım. olması gereken de bu bence.
devamını gör...
başlarım böyle hayata deyip 1 kilo baklava yemek
yeter be. o mutsuz, bu sinirli, bunlar bik bik bik...hayatın keşmekeşine, arkadan vuranlara, sevip de sevmeyenlere, sevip de sevişmeyenlere inat bir isyan, bir baş kaldırı.
devamını gör...
stroop etkisi
stroop etkisi algıda meydana gelen gecikmeyi ifade eder. örneğin mavi renkte yazılmış kırmızı yazısını anında okuyabilirken, bu yazının rengini algılayabilmek ve söylemek biraz daha uzun sürecektir. çünkü beynimize giden görsel sinyallerde yazının rengi ve yazının anlamı birbirine uymamaktadır. bu uyumsuzluk beynimizin karar vermesini yavaşlatır.
devamını gör...
mutluluğu azaltan şeyler
toksik insanlar.
devamını gör...
halep
suriye'nin ikinci büyük şehri. ayrıca türkiye'ye en yakın büyükşehri, ortadoğu'nun en mühim şehirlerinden biri... hemen antakya'ya olan yakınlığı sadece fiziki değil, mental bir şehir. en azından 2011'de, bir otobüs dolusu doktor ve bir ergen olarak ziyaret ettiğimiz sırada böyleydi. ve elbette ki sağlam bir kent idi...
antakya'yı turladığımızın ertesi günü, kafilemizin çoğu pasaportlarını alarak halep yoluna düzüldü. biz de bu gruptaydık. özellikle ben hem ilk defa yurtdışına çıkmanın heyecanı, hem de o sırada yeni yeni başlayan suriye iç savaşının paniği içindeydim. nitekim savaş halep'i de vuracaktı, ama çok sonra.
2 yıl sonra büyük bir canlı bomba saldırısına maruz kalacak reyhanlı'dan geçerek sınıra geldik. bu yolculukta rehberimiz, halep'te doğup büyümüş genç bir antepli (tam da 12 eylül 1980'de doğmuş). şimdi gaziantep büyükşehir belediyesinde arapça tercümanlığı yapıyormuş. şivesi bir süre bizimkileri güldürse de bayağı sempatik adam. sınırda beklerken de pasaportlarımızı bizzat götürüp tek tek çıkış damgasını işletti; böylece girişte de çıkışta da tek tek inmemize gerek kalmadı. aynısını suriye tarafında da rehberimiz halletti, sadece bir pasaport şurtası emin olmak için otobüse binerek tek tek yüzümüze baktı, babama biraz daha merakla baktı. elbette giriş ve çıkışta free shop'ta oyalananlar epey oldu. karton karton sigaralar, export rakılar alındı. daha sınırdan yeni çıkıyoruz, bu ne hız? neyse; üstüne seyyar exchange'cilerden suriye paraları da aldık (o zamanın kuruyla 102 tl'ye 3000 suriye lirası almıştık). halen tepesinde beşar esad posterinin türkiye'yi kestiği suriye sınırından girdik; bir saati bulmayan bir yolculukla çeşitli kasabalardan geçip üniversitenin oradan halep'e girdik. bu arada dikkatimi çeken, tüm camlardan saddam ırak'ı gibi beşar başgan bakıyordu bize. ama hanedanın asıl kurucusu hafız esad'a ait hiçbir iz görmedim. bir meydanda bir heykeli vardı, o kadar. "kral öldü, yaşasın yeni kral" diye mi yapılmış ne?
böyle konuşa konuşa otobüsten ineceğimiz yere vardık: türkülerde "şen olması" temenni edilen ünlü halep kal'ası. kale önündeki manzara şu.
etkileyiciliğini daha iyi göstermek için kaleyi çeviren hendeğin fotoğraflarına da bakalım:
(ver suyu buraya sakarya nehri gibi akar).
dışı bu kadar iyi korunan kalenin içi de çok sağlam. bazı yapılar artık yıkılmış olsa da muayede salonunun kalem işleri olduğu gibi duruyor.



(kale kapısından detay)
(kalenin planı)
(kalenin içindeki cami ve hamam)
(kale burçtan panorama; ileride şam'daki adaşı kadar olmasa da epey büyük olan emevi camii görülüyor; nisan 2013'te bombalanarak yıkıldı)
(burçtan genel görünüm 2: önde carlton otel, arkada kapalıçarşı ve osmanlı yapısı adliye camii, bugün hepsi tahrip edildi)
kalede uzun uzun gezdikten sonra arabaya doluşup yakınlarda eski bir ermeni evindeki restorana gittik.

evin avlusunda da canlı müzik var, bir udi çalıyor.
ud eşliğinde kebaplar geldi, rehberimizle sohbeti koyulaştırdık. burada rehberden dinlediğim bilgilerle bir buçuk yıl kadar lisede mete yarar gibi analiz kastığım da doğrudur*. rehberimiz demişti ki;
* hafız esad'tan sadece korkulurdu, beşşar ise korkulduğu kadar seviliyor; tüm sertliğine rağmen hafız esad sonrası biraz daha kötünün iyisi. zaten siyasetle uğraşmayı sevmeyen, ingiltere'de tıp okumuş ve karısı esma'yla kurulu düzeni olan biriyken, abisi ve hafız esad'ın siyasi veliahdı basil'in ölümü üzerine yönetim (en büyük erkek olarak) ona kaldı. halk desteği de az değil.
* muhaberat kesinlikle çok güçlü, iki kardeşin birbirini ihbar ettiği olaylar çok olmuş zamanında, şimdi de halkta şurta ve gizli servisten korku büyük. ha, artık bu kadar tutuklama ve işkence yok; ama geçmişin efsanesi de çok kuvvetli.
* iç savaş şimdilik ülkenin muhafazakar ve 1980'lerde ayaklanıp hafız esad tarafından ezilmiş bölgelerinde (hama, idlib, humus gibi) var. halep'te arada destek gösterileri oluyor ama rejime destek gösterileri de yoğun, şurtadan önce onlar müdahale ediyor. özellikle bıçak sırtı dengeler üstünde oturan kozmopolit bir şehir burası ve herkes burada yaşamanın koşulu olarak esad iktidarının devamını görüyor. eğer halep ve şam gibi şehirler de muhalefete destek verirse artık esadlar kaçacak delik arar. ama kolay kolay da destek vermezler, çünkü muhaliflerin hemen hepsi islamcı; bu da kozmopolit haleplilerin işine gelmez.
rehberimiz, çok uzun kulaklı olduğunu bildiğimiz muhaberat'tan mı korkup bunları anlatmıştı yoksa kendi düşünceleri miydi bilmiyorum, ama ne dediyse çıktı. özellikle de halep'in direnmesi. burada büyük çatışmalar olsa da hiçbir zaman muhalifler idlib gibi tam bir kontrol sağlayamadı, önemli köprübaşları hep rejimin elinde durdu, nihayet muhalifler 2016'da şehir merkezinden 2020'deyse batı banliyölerinden çekildi.
öğleden sonra her kafadan bir ses çıkması ve progamın muğlaklığı hasebiyle rehberimiz bizi serbest bıraktı. herkes çarşıda alışverişe koşarken, biz de evvela emevi camisini görmeye gittik. burası, şam'daki adaşı kadar olmasa da çok büyük ve oraya da çokça benzeyen bir yapı. yapıya halk arasında "zekeriya camii" deniyordu, islam öğretisine hz. zekeriya'nın mezarının burada olduğuna inanıldığı için.




caminin içinde fotoğraf çekmemişiz. keza içeriye girerken kadınlara çarşaf ve etek veriliyordu. annemin yazması yeterli olmadı yani; pantolonla da girilmiyormuş. kadın pantolonunun tesettürü bozduğunu ilk defa orada gördüm ben. ama kabul edelim güzel gördük, zira nisan 2013'te cami ağır şekilde bombalandı ve devasa minaresi yıkıldı.
camiden çıkınca, şubat 2014'te bir canlı bomba saldırısının gerçekleştiği carlton otelin kafeteryasında oturduk. 3000 suriye lirasını ezmeye koyulduk. kahve içtik, dondurma yedik, burma tatlıları, ipekliler, inciler ve suriye çikolataları aldık, dönüşte millete dağıttık. bir 100'lük banknotu da ben saklayıp dayımın henüz 6 aylık olan oğluna "bayram harçlığı" diye verdim. anası kişi "oğluma dövizden harçlık ver" diyordu da, işte döviz. o zamanın kuruyla üç lira falandı...
ha bu arada, çarşıdaki trafik ve hijyen türkiye trafiğine rahmet okutur; herkes külüstür suzuki ve toyotalarla önüne bakmadan sürüyor, gıda malzemeleri açık havada güneş altında satılıyor, en ilginci de kapalı çarşıya katırla mal sokan esnaf. keşmekeş antakya'ya benziyor yani. fotoğrafını çekmediğime üzüldüğüm anlar bunlar; zira kendi makinemi almamıştım, fotoğraflarını kullandığım babam da çekmemiş.
dönüşe geçerken şehir caddelerinden geçtik; buralarda arşivden fotoğraf çıkmadı ama google görseller'den bazı resimlerini ekledim yine de.
* hafız esad'ın gördüğümüz tek heykeli (fotoğraftaki hanımefendi herhalde meryem buhari oluyor)
* abdülhamit döneminde yapılan saat kulesi (rehberimiz çatıdaki dört çıkıntıda o sıralarda halen idamlıkların asıldığını söylemişti).
ayrıyeten 2007'de fenerbahçe maçıyla açılan al ittihad stadının da önünden geçtik. sonra da şehirden çıktık. ama yola çıkmadan önce rehberimizle vedalaştık. tekrar free shop faslı ve suriye'den çıkıp türkiye'ye girişimizi müteakiben de yine yemeğe gidildi...
sözün özü; sadece bir yıl içinde iyice bozulacak olan iki şehri "normal halleri"yle az da olsa görmek paha biçilemez. geri kalan her şey için master card (reklamları dinlediniz(u: swh))...
antakya'yı turladığımızın ertesi günü, kafilemizin çoğu pasaportlarını alarak halep yoluna düzüldü. biz de bu gruptaydık. özellikle ben hem ilk defa yurtdışına çıkmanın heyecanı, hem de o sırada yeni yeni başlayan suriye iç savaşının paniği içindeydim. nitekim savaş halep'i de vuracaktı, ama çok sonra.
2 yıl sonra büyük bir canlı bomba saldırısına maruz kalacak reyhanlı'dan geçerek sınıra geldik. bu yolculukta rehberimiz, halep'te doğup büyümüş genç bir antepli (tam da 12 eylül 1980'de doğmuş). şimdi gaziantep büyükşehir belediyesinde arapça tercümanlığı yapıyormuş. şivesi bir süre bizimkileri güldürse de bayağı sempatik adam. sınırda beklerken de pasaportlarımızı bizzat götürüp tek tek çıkış damgasını işletti; böylece girişte de çıkışta da tek tek inmemize gerek kalmadı. aynısını suriye tarafında da rehberimiz halletti, sadece bir pasaport şurtası emin olmak için otobüse binerek tek tek yüzümüze baktı, babama biraz daha merakla baktı. elbette giriş ve çıkışta free shop'ta oyalananlar epey oldu. karton karton sigaralar, export rakılar alındı. daha sınırdan yeni çıkıyoruz, bu ne hız? neyse; üstüne seyyar exchange'cilerden suriye paraları da aldık (o zamanın kuruyla 102 tl'ye 3000 suriye lirası almıştık). halen tepesinde beşar esad posterinin türkiye'yi kestiği suriye sınırından girdik; bir saati bulmayan bir yolculukla çeşitli kasabalardan geçip üniversitenin oradan halep'e girdik. bu arada dikkatimi çeken, tüm camlardan saddam ırak'ı gibi beşar başgan bakıyordu bize. ama hanedanın asıl kurucusu hafız esad'a ait hiçbir iz görmedim. bir meydanda bir heykeli vardı, o kadar. "kral öldü, yaşasın yeni kral" diye mi yapılmış ne?
böyle konuşa konuşa otobüsten ineceğimiz yere vardık: türkülerde "şen olması" temenni edilen ünlü halep kal'ası. kale önündeki manzara şu.

etkileyiciliğini daha iyi göstermek için kaleyi çeviren hendeğin fotoğraflarına da bakalım:


dışı bu kadar iyi korunan kalenin içi de çok sağlam. bazı yapılar artık yıkılmış olsa da muayede salonunun kalem işleri olduğu gibi duruyor.








kalede uzun uzun gezdikten sonra arabaya doluşup yakınlarda eski bir ermeni evindeki restorana gittik.

evin avlusunda da canlı müzik var, bir udi çalıyor.

ud eşliğinde kebaplar geldi, rehberimizle sohbeti koyulaştırdık. burada rehberden dinlediğim bilgilerle bir buçuk yıl kadar lisede mete yarar gibi analiz kastığım da doğrudur*. rehberimiz demişti ki;
* hafız esad'tan sadece korkulurdu, beşşar ise korkulduğu kadar seviliyor; tüm sertliğine rağmen hafız esad sonrası biraz daha kötünün iyisi. zaten siyasetle uğraşmayı sevmeyen, ingiltere'de tıp okumuş ve karısı esma'yla kurulu düzeni olan biriyken, abisi ve hafız esad'ın siyasi veliahdı basil'in ölümü üzerine yönetim (en büyük erkek olarak) ona kaldı. halk desteği de az değil.
* muhaberat kesinlikle çok güçlü, iki kardeşin birbirini ihbar ettiği olaylar çok olmuş zamanında, şimdi de halkta şurta ve gizli servisten korku büyük. ha, artık bu kadar tutuklama ve işkence yok; ama geçmişin efsanesi de çok kuvvetli.
* iç savaş şimdilik ülkenin muhafazakar ve 1980'lerde ayaklanıp hafız esad tarafından ezilmiş bölgelerinde (hama, idlib, humus gibi) var. halep'te arada destek gösterileri oluyor ama rejime destek gösterileri de yoğun, şurtadan önce onlar müdahale ediyor. özellikle bıçak sırtı dengeler üstünde oturan kozmopolit bir şehir burası ve herkes burada yaşamanın koşulu olarak esad iktidarının devamını görüyor. eğer halep ve şam gibi şehirler de muhalefete destek verirse artık esadlar kaçacak delik arar. ama kolay kolay da destek vermezler, çünkü muhaliflerin hemen hepsi islamcı; bu da kozmopolit haleplilerin işine gelmez.
rehberimiz, çok uzun kulaklı olduğunu bildiğimiz muhaberat'tan mı korkup bunları anlatmıştı yoksa kendi düşünceleri miydi bilmiyorum, ama ne dediyse çıktı. özellikle de halep'in direnmesi. burada büyük çatışmalar olsa da hiçbir zaman muhalifler idlib gibi tam bir kontrol sağlayamadı, önemli köprübaşları hep rejimin elinde durdu, nihayet muhalifler 2016'da şehir merkezinden 2020'deyse batı banliyölerinden çekildi.
öğleden sonra her kafadan bir ses çıkması ve progamın muğlaklığı hasebiyle rehberimiz bizi serbest bıraktı. herkes çarşıda alışverişe koşarken, biz de evvela emevi camisini görmeye gittik. burası, şam'daki adaşı kadar olmasa da çok büyük ve oraya da çokça benzeyen bir yapı. yapıya halk arasında "zekeriya camii" deniyordu, islam öğretisine hz. zekeriya'nın mezarının burada olduğuna inanıldığı için.




caminin içinde fotoğraf çekmemişiz. keza içeriye girerken kadınlara çarşaf ve etek veriliyordu. annemin yazması yeterli olmadı yani; pantolonla da girilmiyormuş. kadın pantolonunun tesettürü bozduğunu ilk defa orada gördüm ben. ama kabul edelim güzel gördük, zira nisan 2013'te cami ağır şekilde bombalandı ve devasa minaresi yıkıldı.
camiden çıkınca, şubat 2014'te bir canlı bomba saldırısının gerçekleştiği carlton otelin kafeteryasında oturduk. 3000 suriye lirasını ezmeye koyulduk. kahve içtik, dondurma yedik, burma tatlıları, ipekliler, inciler ve suriye çikolataları aldık, dönüşte millete dağıttık. bir 100'lük banknotu da ben saklayıp dayımın henüz 6 aylık olan oğluna "bayram harçlığı" diye verdim. anası kişi "oğluma dövizden harçlık ver" diyordu da, işte döviz. o zamanın kuruyla üç lira falandı...
ha bu arada, çarşıdaki trafik ve hijyen türkiye trafiğine rahmet okutur; herkes külüstür suzuki ve toyotalarla önüne bakmadan sürüyor, gıda malzemeleri açık havada güneş altında satılıyor, en ilginci de kapalı çarşıya katırla mal sokan esnaf. keşmekeş antakya'ya benziyor yani. fotoğrafını çekmediğime üzüldüğüm anlar bunlar; zira kendi makinemi almamıştım, fotoğraflarını kullandığım babam da çekmemiş.
dönüşe geçerken şehir caddelerinden geçtik; buralarda arşivden fotoğraf çıkmadı ama google görseller'den bazı resimlerini ekledim yine de.
* hafız esad'ın gördüğümüz tek heykeli (fotoğraftaki hanımefendi herhalde meryem buhari oluyor)
* abdülhamit döneminde yapılan saat kulesi (rehberimiz çatıdaki dört çıkıntıda o sıralarda halen idamlıkların asıldığını söylemişti).
ayrıyeten 2007'de fenerbahçe maçıyla açılan al ittihad stadının da önünden geçtik. sonra da şehirden çıktık. ama yola çıkmadan önce rehberimizle vedalaştık. tekrar free shop faslı ve suriye'den çıkıp türkiye'ye girişimizi müteakiben de yine yemeğe gidildi...
sözün özü; sadece bir yıl içinde iyice bozulacak olan iki şehri "normal halleri"yle az da olsa görmek paha biçilemez. geri kalan her şey için master card (reklamları dinlediniz(u: swh))...
devamını gör...
hem sevişip hem de birbirimize karşı çok saygılıyız demek
eskilerde daha çok görülen olay.
gece koynunda oldukları kişiye sabah "nusret bey", "ayşe hanım" demeleri hep çok garip gelmiştir bana.
şimdikilerde saygı mı kaldı bre! tepemize çıkıyorlar boş bulunursak.
gece koynunda oldukları kişiye sabah "nusret bey", "ayşe hanım" demeleri hep çok garip gelmiştir bana.
şimdikilerde saygı mı kaldı bre! tepemize çıkıyorlar boş bulunursak.
devamını gör...
darkwingsoul
sade, kısa ve öz kendi kelimeleriyle yaptığı tanımlarla okumaktan sıkılmadığım , oylama yağmuruna tutarken şemsiyesini evde unutmuş olmasından mutevellit ıslanmış olan, nazik ve kibar yazar.
devamını gör...