saatleri ayarlama enstitüsü
bu entry bolca spoiler ve alıntı içermektedir.
ben, ben aldandım be sözlük, ikinci kez aldandığımı anladım.
roman çok kez söylendiği gibi arada kalmış insanların hikayesidir. bir başarının, zaferin değil, yenilginin anlatısıdır. kitabı ilk okuduğumda ne güzel ne ironik demiştim, ikinci okuduğum da, ne ironik ve acı dedim. eminim üçüncü kez okuduğumda çok daha farklı şeyler söyleyeceğim.
peki saatleri ayarlama enstitisü neden acı bir hikayedir.
sanırım, enstitüyü sorgulayarak başlamak en doğrusu olur.
enstitüsü kurulma amacı icabıyla mantıksızdır:
''tekrar odama döndüğümüz zaman heyetin reisi kendisine ikram ettiğim içkiyi kabul edeceği yerde doğruca telefona koştu ve 0135'i arayarak saatin kaç olduğunu sordu. aldığı cevap üzerine evvela duvardaki saate, sonra yüzüme baktı.
- böyle bir kolaylık varken bu müesseseye ne lüzum var ?.. diye sordu.''(s:377)
hayri irdal bu kurumdaki mantıksızlığı romanın muhtelif yerlerinde:
''endişelerimi artık nermin hanımdan gizlemiyordum. bana söz söylemek, yahut sözümü bitirmek fırsatını verdiği nispette bu işin sonu olamayacağını anlatmaya çalışıyordum.''(s:233)
''hatta ispritizma cemiyetinde bile birbirlerine ve kendilerine yalan söylemekten hoşlanan birtakım insanlara hizmet ettiğimi bildiğim için gülünç de olsa bir iş yaptığıma inanıyordum. burada o bile yoktu.'' (s:231)
dile getirir. bu enstitünün kurulma amacı neydi ? insanlara saat, zaman bilincini aşılamak mı ? insanlar pek tabi yollardan bu işi halledebilirdi. ama halit ayarcı ensititüyü öylesine baldırarak anlatır ki, okuyucuda, kitaptaki karakterler de onun bu ''yalan''ına inanır. halit ayarcı amiyane tabirle şark kurnazlığı yapar, yalancı bir adamdır. üzgünüm ama bu böyle. o yalan dairesi içerisinde insanları kendine inandırır, onlarla oynar. hayri irdal şöyle söyler:
''ne garipti, hepimiz halit ayarcı'nın elinde bir kukla gibiydik. o bizi istediği noktaya getiriyor ve orada bırakıyordu. ve biz o zaman, sanki evvelden rolümüzü ezberlemiş gibi oynuyorduk.'' (s:232)
hayri irdal'ın dediği gibi o oyunu yalanlar üzerine kuran biridir. eskiyi tamamen reddettiği gibi, işine gelen taraflarını da almaktan çekinmez. mesela kitapta bahsedilen insanlar içinde örnek iki tipten biri olan(diğeri hayri irdal'ın oğlu ahmet. aslında emine de kısmen örnek tip olabilir.) muvakkit nuri efendi gibi eski bir adamı yalnızca işine geldiği için kullanmaktan çekinmez. tanpınar'ın anlatmak istediği tam olarak budur, yeni denen şeyi kabul edip, eskiye tamamen sırt çeviren insanlar çelişki içindedir. halit ayarcının kendi içindeki çelişkisini hayri irdal'ın ustası nuri efendiyi anlattıktan sonra verdiği tepki:
''olur şey değil... diyordu. böyle bir adam, aramızda bulunsun... monşer, bu tam filozof... zaman felsefesi... anladınız mı? zaman, yani çalışma felsefesi... sizde filozofsunuz hayri bey, hem hakiki bir filozofsunuz!.. diyordu.'' (s:220)
ve
''siz teşebbüs fikrinden mahrumsunuz. sonra idealistsiniz. realiteyi
görmüyorsunuz… hülâsa eski adamsınız. yazık, çok yazık! biraz realist
olsanız bir parça, ufak bir miktarda, her şey değişirdi.” (s:224)
bu iki örnekte de halit ayarcının çelişkisi gayet net şekilde görülüyor. bu çelişki yalnızca halit ayarcı'nın çelişkisi değildir, yeniyi aldık her şey düzeldi diyenlerin çelişkisidir. tanpınar şunun farkında; ona göre, milli tarih anlayışına körü körüne bağlı kalmamak ve batının getirdiği yeniliklere de ayak uydurmak gerekmektedir. bu nedenle halit ayarcı hem çelişkili bir tiptir, hem de yanılmıştır. romanın son kısmında yazar halit ayarcı'nın yanıldığını:
''ben, dedi, ben aldandığımı anladım...'' (s:382)
''nasıl olur ?.. diyordu, nasıl olur ? dünyanın en modern müessesinde, en mükemmel ve yeni şartlar altında ve bu kadar yenilik içinde çalışan bu insanlar bu işi nasıl anlamazlar ? o halde enstitüde ne işleri var ? niçin yeni binayı alkışladılar ? niçin bizi tebrik ettiler ? demek yalan söylüyorlar!..
ben halit ayarcı'ya vaziyeti anlatmağa çalışıyordum.
hayır, yalan söylemiyorlar, diyordum. ikisinde de samimi idiler. yeniliği kendilerine ucu dokunmamak şartıyla seviyorlardı. hala da o şartla severler. fakat hayatlarında emniyetli ve sağlam olmayı tercih ediyorlar.''(s:374)
şu iki örnekte görebiliriz.
peki hayri irdal neden saçma, mantıksız, gereksiz olduğunu bildiği enstitü için çalışmaya devam eder. hayri irdal'ı anlatmak, onun enstitüden ayrılamamasını daha iyi açıklar. hayri irdal, tipik arada kalmış insandır. bir ayağı eskideyken, diğeri ayağı kabul edemiyor olsa da yenidedir. hayri irdal toplumun yarı aydın kesimini temsil ederde denebilir. hiç kitap okumaz değildir, bazı eserleri okumuştur, bildiği bişeyler vardır ama yarım yamalaktır. en iyi bildiği konu saatçiliktir ama muvakkit nuri efendiden sonra karşısına onu bu konuda yönlendirebilecek biri çıkmadığı için saatçiliğe kanalize olamaz. nuri efendi hayri irdal'ı şöyle tanımlar:
''oğlum hayri, derdi. iyi bir saatçi olup olamayacağını bilmiyorum. doğrusu, bunun senin hayrın için çok isterdim. sen erken yaşta iş tutup ona kendini vermezsen büyük sıkıntılarla uğrayabilirsin. yaradılışın mütevazı insan yaradılışı... hayata ve etrafa karşı yeter derecede dayanıklı değilsin. seni ancak iş kurtarabilir. yazık ki bu iş için lazım olan dikkat sende yok.''
nuri efendinin dediği gibi de olur, halit ayarcı, bu basit karakterli adamla istediği gibi oynar. hayri irdal eski yaşamına özlem duysa dahi parasızlık korkusu onun bu enstitüden ayrılmasına mani olur, aslında irdal bu enstitüyü ve getirdiklerini gayette sevmiştir, biraz nazlanıyor o kadar. halit ayarcı onun durumunu çok iyi özetliyor:
''size kendi hakikatinizi söyleyeyim! artık dönemezsiniz. çünkü hiçbir şeyden vazgeçemezsiniz. bütün tenkitlerinize ve küçük görmelerinize rağmen rahat ve güzel bir karınız var, ayrıca bir metresiniz var ki çıldırıyorsunuz. kızınız, oğlunuz için her an kendinizi fedaya hazır olduğunuza da eminim. üstelik şöhreti, hatta abes telakki ettiğiniz işler içinde olsa bile hareketi seviyorsunuz. hülasa bir ahtapot gibi sayısız kollarla dünyaya yapışmışsınız! hiçbir şeyden ayrılamazsınız. nasıl döneceksiniz ?''
gerçekten de hayri irdal bu hayatı sevmiştir. onun eskiye özlem duyduğu falan yoktur, en fazla çocukluğunda ve ilk gençlik yıllarında içinde bulunduğu toplumdan gelen alışkanlıkları onu arada bir yokluyor, o kadar.
bunu yazıp yazmamak konusunda tereddüt ettim(emin olmadığım için) ama ekleyeyim. hayri irdal'ın yozlaşmışlığı öyle bir noktaya ulaşır ki eşinin kendisini halit ayarcı ile aldatmasına dahi göz yumar.
bu iddia hayri irdal'ın şu sözlerinden geliyor:
''bu çocuğa karım pakize'nin arzusu üzerine rahmetli halit ayarcı'nın adını verdiğime ne kadar isabet etmişim. gün geçtikçe ona benziyor. küçük gül yaprağı yüzünden onun çizgileri peydahlanıyor, hatta tabiatı bile yavaş yavaş o tarafa kayıyor. onun gibi iradesini herkese kabul ettiriyor, hoşuna giden her şeyi istemeden elde ediyor.''
daha çok şey yazabilirim ama çok fazla uzatmakta istemiyorum. bir kaç karakterle ilgili bişey söyleyeyim bu faslı kapatalım.
seyit lutfullah: eskinin cahil kalmış kısımlarını, uzak durulması gereken kısımlarını temsil ediyor.
zarife hanım: her döneme ayak uyduran tip. ilk görünüşü meşrutiyet öncesindeki kadınını temsil ediyor.(sofuluğu vs.) ikinci görünüşü meşrutiyetin ilanını temsil ediyor. üçüncü görünüşü cumhuriyetin ilanı ve sonrasını temsil ediyor.
ahmet irdal: olması gereken türk tipini yansıtıyor. çalışan, ahlaklı, onurlu, yalana kanmayan ve içinde yer almak istemeyen insan.
muvakkit nuri efendi: eskinin örnek alınacak yönlerini temsil ediyor. babacan, çalışkan, ahlaklı.
abdüsselam bey: oturduğu konak ve aile yapısı itibariyle osmanlı imparatorluğunun minimize edilmiş halini yansıtıyor.
dr. ramiz: yeniliğe körü körüne bağlanmayı ve olduğu yerde sayan insanları temsil ediyor.
emine irdal(hayri'nin ilk eşi): eski ve yeni aile yapısındaki birleşimini temsil ediyor. ölmeseydi hayri irdal çok başka bir hayat yaşardı.
hayri irdal'ın iki baldızı: yeninin getirdiklerinden faydalanmak isteyen, hayatın tadına varmak isteyenleri temsil ediyor.
ve daha bir çokları...
kitabın en okunası bölümleri
3. bölümün 10. kısmı
- ben sizi kırdım o akşam... affedin!.. diye fısıldadı.
- ben size değil, kendime dargınım!.. diye cevap verdim.
2. bölümün 9. kısmı
4. bölümün 2. kısmı
- ben, dedi, aldandığımı anladım...
ve
birinci bölümün tamamı.
peyami safanın yalnızızını okurken çok etkilenmiştim. samim’in mükemmel ruh, toplum çözümlemeleri, ve simeranya ütopyası, meral’in ikilikleri içindeki bocalaması beni mahvetmişti.
yine ahmet hamdi tanpınarın huzur kitabını okurken, mümtaz’ın nuran aşkı, ihsan’ın mükemmel çıkarımlar, suat’ın o sanrılı ve alaycı halleri, nuran’ın korkuları içinde bocalaması çok etkileyiciydi.
orhan pamukun kara kitap ve benim adım kırmızıdaki mükemmel hayal gücüne hayran kalmıştım. ama bu kitap gerçekten çok başka. dört bölümün hepside birbirinden bağımsız olarak mükemmel, birbirine bağlı olarak inanılmaz. okuyun okutturun, öpün, sevin, koklayın, koynunuza alıp yatın.
not: dergah yayınlarına sesleniyorum, lütfen ahmet hamdi tanpınar'ın eserlerinin içindeki eski dildeki kelimelerin günümüzdeki karşılıklarını ekleyin. bir kelimeye bakayım diye kitabı bırakınca insanın konsantrasyonu bozuluyor.
ben, ben aldandım be sözlük, ikinci kez aldandığımı anladım.
roman çok kez söylendiği gibi arada kalmış insanların hikayesidir. bir başarının, zaferin değil, yenilginin anlatısıdır. kitabı ilk okuduğumda ne güzel ne ironik demiştim, ikinci okuduğum da, ne ironik ve acı dedim. eminim üçüncü kez okuduğumda çok daha farklı şeyler söyleyeceğim.
peki saatleri ayarlama enstitisü neden acı bir hikayedir.
sanırım, enstitüyü sorgulayarak başlamak en doğrusu olur.
enstitüsü kurulma amacı icabıyla mantıksızdır:
''tekrar odama döndüğümüz zaman heyetin reisi kendisine ikram ettiğim içkiyi kabul edeceği yerde doğruca telefona koştu ve 0135'i arayarak saatin kaç olduğunu sordu. aldığı cevap üzerine evvela duvardaki saate, sonra yüzüme baktı.
- böyle bir kolaylık varken bu müesseseye ne lüzum var ?.. diye sordu.''(s:377)
hayri irdal bu kurumdaki mantıksızlığı romanın muhtelif yerlerinde:
''endişelerimi artık nermin hanımdan gizlemiyordum. bana söz söylemek, yahut sözümü bitirmek fırsatını verdiği nispette bu işin sonu olamayacağını anlatmaya çalışıyordum.''(s:233)
''hatta ispritizma cemiyetinde bile birbirlerine ve kendilerine yalan söylemekten hoşlanan birtakım insanlara hizmet ettiğimi bildiğim için gülünç de olsa bir iş yaptığıma inanıyordum. burada o bile yoktu.'' (s:231)
dile getirir. bu enstitünün kurulma amacı neydi ? insanlara saat, zaman bilincini aşılamak mı ? insanlar pek tabi yollardan bu işi halledebilirdi. ama halit ayarcı ensititüyü öylesine baldırarak anlatır ki, okuyucuda, kitaptaki karakterler de onun bu ''yalan''ına inanır. halit ayarcı amiyane tabirle şark kurnazlığı yapar, yalancı bir adamdır. üzgünüm ama bu böyle. o yalan dairesi içerisinde insanları kendine inandırır, onlarla oynar. hayri irdal şöyle söyler:
''ne garipti, hepimiz halit ayarcı'nın elinde bir kukla gibiydik. o bizi istediği noktaya getiriyor ve orada bırakıyordu. ve biz o zaman, sanki evvelden rolümüzü ezberlemiş gibi oynuyorduk.'' (s:232)
hayri irdal'ın dediği gibi o oyunu yalanlar üzerine kuran biridir. eskiyi tamamen reddettiği gibi, işine gelen taraflarını da almaktan çekinmez. mesela kitapta bahsedilen insanlar içinde örnek iki tipten biri olan(diğeri hayri irdal'ın oğlu ahmet. aslında emine de kısmen örnek tip olabilir.) muvakkit nuri efendi gibi eski bir adamı yalnızca işine geldiği için kullanmaktan çekinmez. tanpınar'ın anlatmak istediği tam olarak budur, yeni denen şeyi kabul edip, eskiye tamamen sırt çeviren insanlar çelişki içindedir. halit ayarcının kendi içindeki çelişkisini hayri irdal'ın ustası nuri efendiyi anlattıktan sonra verdiği tepki:
''olur şey değil... diyordu. böyle bir adam, aramızda bulunsun... monşer, bu tam filozof... zaman felsefesi... anladınız mı? zaman, yani çalışma felsefesi... sizde filozofsunuz hayri bey, hem hakiki bir filozofsunuz!.. diyordu.'' (s:220)
ve
''siz teşebbüs fikrinden mahrumsunuz. sonra idealistsiniz. realiteyi
görmüyorsunuz… hülâsa eski adamsınız. yazık, çok yazık! biraz realist
olsanız bir parça, ufak bir miktarda, her şey değişirdi.” (s:224)
''ben, dedi, ben aldandığımı anladım...'' (s:382)
''nasıl olur ?.. diyordu, nasıl olur ? dünyanın en modern müessesinde, en mükemmel ve yeni şartlar altında ve bu kadar yenilik içinde çalışan bu insanlar bu işi nasıl anlamazlar ? o halde enstitüde ne işleri var ? niçin yeni binayı alkışladılar ? niçin bizi tebrik ettiler ? demek yalan söylüyorlar!..
ben halit ayarcı'ya vaziyeti anlatmağa çalışıyordum.
hayır, yalan söylemiyorlar, diyordum. ikisinde de samimi idiler. yeniliği kendilerine ucu dokunmamak şartıyla seviyorlardı. hala da o şartla severler. fakat hayatlarında emniyetli ve sağlam olmayı tercih ediyorlar.''(s:374)
şu iki örnekte görebiliriz.
peki hayri irdal neden saçma, mantıksız, gereksiz olduğunu bildiği enstitü için çalışmaya devam eder. hayri irdal'ı anlatmak, onun enstitüden ayrılamamasını daha iyi açıklar. hayri irdal, tipik arada kalmış insandır. bir ayağı eskideyken, diğeri ayağı kabul edemiyor olsa da yenidedir. hayri irdal toplumun yarı aydın kesimini temsil ederde denebilir. hiç kitap okumaz değildir, bazı eserleri okumuştur, bildiği bişeyler vardır ama yarım yamalaktır. en iyi bildiği konu saatçiliktir ama muvakkit nuri efendiden sonra karşısına onu bu konuda yönlendirebilecek biri çıkmadığı için saatçiliğe kanalize olamaz. nuri efendi hayri irdal'ı şöyle tanımlar:
''oğlum hayri, derdi. iyi bir saatçi olup olamayacağını bilmiyorum. doğrusu, bunun senin hayrın için çok isterdim. sen erken yaşta iş tutup ona kendini vermezsen büyük sıkıntılarla uğrayabilirsin. yaradılışın mütevazı insan yaradılışı... hayata ve etrafa karşı yeter derecede dayanıklı değilsin. seni ancak iş kurtarabilir. yazık ki bu iş için lazım olan dikkat sende yok.''
nuri efendinin dediği gibi de olur, halit ayarcı, bu basit karakterli adamla istediği gibi oynar. hayri irdal eski yaşamına özlem duysa dahi parasızlık korkusu onun bu enstitüden ayrılmasına mani olur, aslında irdal bu enstitüyü ve getirdiklerini gayette sevmiştir, biraz nazlanıyor o kadar. halit ayarcı onun durumunu çok iyi özetliyor:
''size kendi hakikatinizi söyleyeyim! artık dönemezsiniz. çünkü hiçbir şeyden vazgeçemezsiniz. bütün tenkitlerinize ve küçük görmelerinize rağmen rahat ve güzel bir karınız var, ayrıca bir metresiniz var ki çıldırıyorsunuz. kızınız, oğlunuz için her an kendinizi fedaya hazır olduğunuza da eminim. üstelik şöhreti, hatta abes telakki ettiğiniz işler içinde olsa bile hareketi seviyorsunuz. hülasa bir ahtapot gibi sayısız kollarla dünyaya yapışmışsınız! hiçbir şeyden ayrılamazsınız. nasıl döneceksiniz ?''
gerçekten de hayri irdal bu hayatı sevmiştir. onun eskiye özlem duyduğu falan yoktur, en fazla çocukluğunda ve ilk gençlik yıllarında içinde bulunduğu toplumdan gelen alışkanlıkları onu arada bir yokluyor, o kadar.
bunu yazıp yazmamak konusunda tereddüt ettim(emin olmadığım için) ama ekleyeyim. hayri irdal'ın yozlaşmışlığı öyle bir noktaya ulaşır ki eşinin kendisini halit ayarcı ile aldatmasına dahi göz yumar.
bu iddia hayri irdal'ın şu sözlerinden geliyor:
''bu çocuğa karım pakize'nin arzusu üzerine rahmetli halit ayarcı'nın adını verdiğime ne kadar isabet etmişim. gün geçtikçe ona benziyor. küçük gül yaprağı yüzünden onun çizgileri peydahlanıyor, hatta tabiatı bile yavaş yavaş o tarafa kayıyor. onun gibi iradesini herkese kabul ettiriyor, hoşuna giden her şeyi istemeden elde ediyor.''
daha çok şey yazabilirim ama çok fazla uzatmakta istemiyorum. bir kaç karakterle ilgili bişey söyleyeyim bu faslı kapatalım.
seyit lutfullah: eskinin cahil kalmış kısımlarını, uzak durulması gereken kısımlarını temsil ediyor.
zarife hanım: her döneme ayak uyduran tip. ilk görünüşü meşrutiyet öncesindeki kadınını temsil ediyor.(sofuluğu vs.) ikinci görünüşü meşrutiyetin ilanını temsil ediyor. üçüncü görünüşü cumhuriyetin ilanı ve sonrasını temsil ediyor.
ahmet irdal: olması gereken türk tipini yansıtıyor. çalışan, ahlaklı, onurlu, yalana kanmayan ve içinde yer almak istemeyen insan.
muvakkit nuri efendi: eskinin örnek alınacak yönlerini temsil ediyor. babacan, çalışkan, ahlaklı.
abdüsselam bey: oturduğu konak ve aile yapısı itibariyle osmanlı imparatorluğunun minimize edilmiş halini yansıtıyor.
dr. ramiz: yeniliğe körü körüne bağlanmayı ve olduğu yerde sayan insanları temsil ediyor.
emine irdal(hayri'nin ilk eşi): eski ve yeni aile yapısındaki birleşimini temsil ediyor. ölmeseydi hayri irdal çok başka bir hayat yaşardı.
hayri irdal'ın iki baldızı: yeninin getirdiklerinden faydalanmak isteyen, hayatın tadına varmak isteyenleri temsil ediyor.
ve daha bir çokları...
kitabın en okunası bölümleri
3. bölümün 10. kısmı
- ben sizi kırdım o akşam... affedin!.. diye fısıldadı.
- ben size değil, kendime dargınım!.. diye cevap verdim.
2. bölümün 9. kısmı
4. bölümün 2. kısmı
- ben, dedi, aldandığımı anladım...
ve
birinci bölümün tamamı.
peyami safanın yalnızızını okurken çok etkilenmiştim. samim’in mükemmel ruh, toplum çözümlemeleri, ve simeranya ütopyası, meral’in ikilikleri içindeki bocalaması beni mahvetmişti.
yine ahmet hamdi tanpınarın huzur kitabını okurken, mümtaz’ın nuran aşkı, ihsan’ın mükemmel çıkarımlar, suat’ın o sanrılı ve alaycı halleri, nuran’ın korkuları içinde bocalaması çok etkileyiciydi.
orhan pamukun kara kitap ve benim adım kırmızıdaki mükemmel hayal gücüne hayran kalmıştım. ama bu kitap gerçekten çok başka. dört bölümün hepside birbirinden bağımsız olarak mükemmel, birbirine bağlı olarak inanılmaz. okuyun okutturun, öpün, sevin, koklayın, koynunuza alıp yatın.
not: dergah yayınlarına sesleniyorum, lütfen ahmet hamdi tanpınar'ın eserlerinin içindeki eski dildeki kelimelerin günümüzdeki karşılıklarını ekleyin. bir kelimeye bakayım diye kitabı bırakınca insanın konsantrasyonu bozuluyor.
devamını gör...
koyu akp’lilerin bile akp’ye oy vermeyeceği gerçeği
yalnız bu konu, akp seçmeninin tek başına karar verebileceği bir konu değil.
(bkz: komutla oy verme)
(bkz: komutla oy verme)
devamını gör...
yazarların çocukluk anıları
yaş kaç hatırlamıyorum ama baya küçük olduğmuzu hatırlıyorum. bir bayram kuzenimle şeker toplamaya karar veriyoruz. halamdan izin alıyoruz halam da sadece apartmanı dolaşmak şartıyla şeker toplamamıza izin veriyor. sonra bütün apartmanı dolaşıyoruz 1 ya da 2 evin kapısı açılıp komşular bize şeker veriyor. biz de apartman dışına açılmaya karar veriyoruz. yandaki apartmanı ziyaret edip şeker toplamak varken biz evimize 2 dk uzaklıkta olan markete gidiyoruz çünkü neden olmasın? şeker çikolata standı var, çocuk aklı; gözümüzde şekere çikolataya en hızlı ve kolay ulaşılacak orası var. marketteki standdan şeker toplamaya yeltenen kuzenimi "bırak şekeri şimdi burada çikolata var" diyerek uyarıyor, elimle tam çikolataya dokunduğum an omzumda bir el hissediyorum: babam. gmfnfnnfnffnnf. eniştemle bizi takip ederek markete kadar gelmişler. o ana ait en son hatırladığım şey yakalandığımız anda yaşadığım dehşetti. gerisini hatırlamıyorum. ama üstünden yaklaşık 16 sene geçmiş bu olay, her bayram hatırlayıp kahkahalarla güldüğümüz bir andır.
devamını gör...
bizi resmen soyanlara yine oy vereceğim yine destekleyeceğim
seni çılgın mazoşist senii!
devamını gör...
normal sözlük’te tanımlarını sevdiğiniz yazarlar
forumsal yazmayan ve tanım sonuna nokta koyan yazarlar.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
çocukken babam "gece yatmadan önce dua et, sen günahsızsın duaların kabul olur" diye tembihlerdi. bense hava karardıktan sonra dua etmezdim. allah'ın dünyanın hâlâ gündüz olan tarafındaki işlerle ilgilendiğini düşünür, rahatsız etmekten çekinirdim.
devamını gör...
erkeklerin düştüğü 3 şey
yollardaki yarıklar,
su birikintisi,
koltuk.
su birikintisi,
koltuk.
devamını gör...
son nefeste söylenecek söz
20 yaşında ölmüştüm, şimdi gömülme zamanım...
devamını gör...
abenaki
wabanaki. beyazlar gelmeden önce kanada'nın new brunswick ve a.b.d'nin maine, vermont, new hampshire ve massachusetts civarlarında yaşayan, algonkin dili konuşan bir kızılderili kabilesidir.
avcılık yanında balıkçılık ve tarım yapan bir kabileydi. mısır, fasulye, kabak, patates ve tütün yetiştiriyorlardı. yaşadıkları bölgeye gelen fransızlarla ticaret yapmış ve çoğu hristiyan olmuştur.
ingiliz'ler geldikten sonra, topraklarını korumak adına onlara karşı aralıklarla yüz yıldan fazla savaştılar. ama salgın hastalıklardan çok etkilendikleri için nüfusları eridi ve ingilizlerin sürekli artan sayıları karşısında, fransızlar gibi yenildiler ve kanada kolonisi quebec eyaletine yerleştiler.
bugün, büyük çoğunluğu kanada'nın quebec eyaletinde yaşıyor. ayrıca new brunswick ve a.b.d'nin maine, new hampshire ve vermont eyaletlerinde az sayıda abenaki yaşamaktadır.
avcılık yanında balıkçılık ve tarım yapan bir kabileydi. mısır, fasulye, kabak, patates ve tütün yetiştiriyorlardı. yaşadıkları bölgeye gelen fransızlarla ticaret yapmış ve çoğu hristiyan olmuştur.
ingiliz'ler geldikten sonra, topraklarını korumak adına onlara karşı aralıklarla yüz yıldan fazla savaştılar. ama salgın hastalıklardan çok etkilendikleri için nüfusları eridi ve ingilizlerin sürekli artan sayıları karşısında, fransızlar gibi yenildiler ve kanada kolonisi quebec eyaletine yerleştiler.
bugün, büyük çoğunluğu kanada'nın quebec eyaletinde yaşıyor. ayrıca new brunswick ve a.b.d'nin maine, new hampshire ve vermont eyaletlerinde az sayıda abenaki yaşamaktadır.
devamını gör...
o yemez teyzesi
misafirlikte annenin sinir edici cümlesidir. ne yememesi be nefessiz gömerim o yemekleri.
devamını gör...
popüler olmayan sözlük yazarlarının yazma amacı
eğlenmek tabii ki. başka ne olabilir ki?
devamını gör...
kafa sözlük
ben çok sözlükte yazdım. ama burası kadar nezih bir ortam sanırım hiçbir yerde yok.* kızları çok candan, erkekleri çok efendi.iki kişi hariç *hepsi mükemmeller.
devamını gör...
esenlik dilemek
biz hristiyanlar arasında oldukça sık kullanılan bir kelime, gerçi olabildiğince türkçe kullanmaya çalışıyoruz.
konuşmalarımızı genellikle birbirimize esenlik dileyerekten bitiriyoruz.
esenlik ise bilgim kadarıyla ; barış, mutluluk ve sağlık temennisi.
yani mutlu kal, sağlıcakla kal gibi, çok naif güzel bir kelime.
konuşmalarımızı genellikle birbirimize esenlik dileyerekten bitiriyoruz.
esenlik ise bilgim kadarıyla ; barış, mutluluk ve sağlık temennisi.
yani mutlu kal, sağlıcakla kal gibi, çok naif güzel bir kelime.
devamını gör...
çocukken yapılan salaklıklar
ilkokula yürüyerek giderdim. 40dk falan sürerdi. her gün kaç metre yol gittiğimi tam olarak bulmak için bir ayağımı diğerinin ucuna ekleye ekleye gittiğimi, ayakkabımın boyundan mesafeyi tam olarak hesapladıgımı hatirlıyorum. görenlerin ne yapıyor bu çocuk diye bakmaları bile beni durduramamısti. bu bir salaklık evet. ama ertesi gün de sağlamasını yapmak salaklık değil, başka bir şey.
devamını gör...
insan hayatta neyi arar sorusu
kendini!
devamını gör...
keşke benim olsa
rohee miran. hihi.
yok lakin, benim olmasın. anasından ayıramam kuzuyu. ama keşke kuzenim olsa! keşke kankam!
çok seviyorum ya. çok. sevilmez mi bu çok!?
yok lakin, benim olmasın. anasından ayıramam kuzuyu. ama keşke kuzenim olsa! keşke kankam!
çok seviyorum ya. çok. sevilmez mi bu çok!?
devamını gör...
insanları hayatından çıkarma eşiği
yüzüne bakınca midem bulanmaya başladıysa..
o yüz artık bana bir anlam ifade etmiyorsa.. hiçe sayarim.. geçmiş de ne kadar güzel seyler yasanmis olsa da ..bende ki durum -vazgeçtimm-senden ..
o yüz artık bana bir anlam ifade etmiyorsa.. hiçe sayarim.. geçmiş de ne kadar güzel seyler yasanmis olsa da ..bende ki durum -vazgeçtimm-senden ..
devamını gör...
sevgiliyle ortak açılan instagram hesabı
'güvensizlik sebebiyle yapılmış bir eylem gibi. ya da korunma ya da ne bileyim ben eeh banane be.' başlığı.
genç arkadaşlar için belki (bakın belki diyorum hepiniz dahil değilsiniz.) anlaşılabilir. ama belli yaştaki insanların debelendiği bir çukurdur.
kim neden yapar tartışılır. bir tanıdığım kendi kullandığı halde bilinçli olarak kocasının adını da ekliyordu hesaplarına. malum burası türkiye dişi kişisini gören bazı mahluklar yapışıyor at sineği gibi. o da kendince bir önlem gibi görüyordu bunu rahat rahat kullanıyorum diyordu.
bunun dışında başka kullanım amaçlarıda var sanırım benim aklım pek basmıyor bu işlere. kocam, nişanlım, sevgilim her neyse işte neden onunla ortak hesap kullanırım? yoo kullanmam. açıkçası takip bile etmeyebilirim. benim sağım solum belli olmaz.
geçtiğimiz aylarda bir şahısla görüşüyordum bir kaç günün sonunda benim hesaplarımı sormadın ve takip etmedin sen beni benimseyemedin demişti. gözlerimi büyük büyük açıp bakmıştım. ne demeye çalışıyor diye. çünkü kurduğu cümlenin benim beynimde karşılığı yoktu.
işte bu başlığında aynı şekilde benim beynimde bir karşılığı yok. yapanın bir nedeni vardır. herhalde kendine göre de belki mantıklıdır. bana garip gelir o kendi içinde bunu özümsemiştir. banane der geçerim. herkesin ortak hesabına kimse karışamaz.
genç arkadaşlar için belki (bakın belki diyorum hepiniz dahil değilsiniz.) anlaşılabilir. ama belli yaştaki insanların debelendiği bir çukurdur.
kim neden yapar tartışılır. bir tanıdığım kendi kullandığı halde bilinçli olarak kocasının adını da ekliyordu hesaplarına. malum burası türkiye dişi kişisini gören bazı mahluklar yapışıyor at sineği gibi. o da kendince bir önlem gibi görüyordu bunu rahat rahat kullanıyorum diyordu.
bunun dışında başka kullanım amaçlarıda var sanırım benim aklım pek basmıyor bu işlere. kocam, nişanlım, sevgilim her neyse işte neden onunla ortak hesap kullanırım? yoo kullanmam. açıkçası takip bile etmeyebilirim. benim sağım solum belli olmaz.
geçtiğimiz aylarda bir şahısla görüşüyordum bir kaç günün sonunda benim hesaplarımı sormadın ve takip etmedin sen beni benimseyemedin demişti. gözlerimi büyük büyük açıp bakmıştım. ne demeye çalışıyor diye. çünkü kurduğu cümlenin benim beynimde karşılığı yoktu.
işte bu başlığında aynı şekilde benim beynimde bir karşılığı yok. yapanın bir nedeni vardır. herhalde kendine göre de belki mantıklıdır. bana garip gelir o kendi içinde bunu özümsemiştir. banane der geçerim. herkesin ortak hesabına kimse karışamaz.
devamını gör...
dünyanın dönmesinin sebebi
iyi insanların hatrına.. şaka şaka açısal momentum korunumu sayesinde.
devamını gör...
