toprakta mı öğrenelim yüzmeyi?
devamını gör...

özellikle yemek kültürleriyle damak zevkime fazlasıyla hitap eden şehrimizdir. oraya bir süre gidip kilo almadan dönmek gerçekten zor. bir de bayaa meze kültürleri vardır. hataylı arkadaşım bizim yediklerimizin meze olmadığını iddia eder. gidilip görülmesi, gezilmesi, en çok da yemeklerinden yenilmesi gereken bir şehirdir. ayrıca birçok kültüre ev sahipliği yapmanın izlerini de hala taşır. sokaklarda yarı arapça yarı türkçe konuşan insanlar çoktur.
devamını gör...

mevsimim geçti.
devamını gör...

bir toplumdaki düzeni sevgi olmasa da insanların kendinden farklı olana duyduğu saygı ayakta tutar.ikili ilişkilerde ise saygı sevginin guclenmesini sağlar.illaki catismalar yaşanacak ancak öfke anında kontrolsüz olan, sadece kendi duygusal ihtiyaçları ile iliskiyi yuruten taraf digerini yorar ve uzaklaşmasına neden olur.
devamını gör...

ülkemizin hem denizlerini hem kıyılarını korumak amacıyla faaliyetler yürüten bir sivil toplum kuruluşu.
pandemiden çok önce kıyı temizliği etkinliklerinden birine katılmıştım, günün sonunda topladığımız atıkların ne kadar çok olduğunu ve kıyının temizlendiğini görmek bana kendimi çok iyi hissettirmişti. yazara teşekkür ederim, formu doldurdum. bir yerden tekrar başlamak lazım.
devamını gör...

en-el hak dediği için taşlanarak öldürülmüş mutasavvıf. rivayete göre halk taş atarken bir dostunun gül atması üzerine şunları söylemiştir:

"düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar bizi"
devamını gör...

yazarların siyasi liderlere uygun olduğunu düşündükleri nickleri paylaştığı başlık.


karabagmenegelmişdir - ilham aliyev

kuaförediyecıktımbaskanoldum - merkel

güresedoymayanpehlivan - donald trump
devamını gör...

hiçbir zaman bir beklentin olmasın. beklenti, hayal kırıklığını beraberinde getirir çünkü. sen planlar kurarken hayat da seninle ilgili planlar kurar ve genellikle hayatın dediği olur.
devamını gör...

sana zarar veren insanlara değer vermeyeceksin ve ayağa kalkacaksın, hayatta zarar görmemek imkansız ama ayağa kalkarsan istediklerini alamamış oluyorlar.*
devamını gör...

"insanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler… önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir."
devamını gör...

cumhurbaşkanı erdoğan:

--türkiye ab ile ilişkilerinde her zaman samimi ve şeffaf olmuştur. ab liderleri ile gümrük birliği, vize serbestisi dahil gündemdeki gelişmeleri konuştuk.

--cumhurbaşkanı erdoğan: avrupa ülkelerinde salgın sürecindeki toplumsal kargaşalara verilen tepkiler, türkiye’ye yönelik çifte standardı gözler önüne sermiştir.

--biz hala ab tam üyelik hedefine bağlıyız. ab'den tek talebimiz üyeliği kabul edilen diğer ülkelerle aynı süreçlerden geçmek.

--ülkemize yeni ve sivil bir anayasa kavuşturma çalışmalarına titizlikle devam ediyoruz.

--ramazan ayının ilk iki haftasında kısmi kapanma uygulamasına geçiyoruz.

--vaka ve vefat sayılarımızın artış gösterdiği durumlarda ister istemez tedbirleri sıkılaştırmak zorunda kalıyoruz.

--hafta içi kısıtlama saatleri 19.00 - 05.00 arası güncellenmiştir.

--kısıtlama saatlerinde şehirler arası seyahatlere izin verilmeyecektir.

--65 yaş üstü ve 18 yaş altının şehir içi toplu taşıma araçlarını kullanma sınırlamasını yeniden getiriyoruz.

--lokanta ve benzeri işletmeler ramazan boyunca sadece paket servisi verebilecek.
devamını gör...

ilk başta adını duyup pek aldırmadığım ama sonradan aklıma takılan sanatçı. nasıl öldüğünü biliyordum ama daha da derine inip araştırdığımda sinirlerime hakim olamadım. bu ülkede veya bu dünyada çok fazla sanatçı öldü. yine de yaşadıkları ana kadar ne kadar güzel şeyler bıraktıklarını görebiliyoruz. düzgün düşünen, tüketen ve üreten insanların burada tehlike altında olduğunu da biliyoruz. kendileri de bunun farkında olarak yaşıyorlar zaten. biraz dağınık ve aklımdakileri toparlayamadan anlatmış olabilirim ama kendisinin de şarkısında söylediği gibi: "sür umut tarlalarını ki ufukta belirsin güneş."
devamını gör...

benim için ankara eşittir soğuk hava ama anıtkabir ile içimizi ısıtıyor o ayrı.
devamını gör...

burada önemli olan şu,

tanımda fransa ele alınmış, ancak hepinizin bildiği gibi bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

bir çok ülkede buna benzer yaklaşımın, islam karşıtlığının yapıldığı iddiaları sürekli gündeme getirilmekte.

peki neden , neden böyle bir muameleye maruz kalıyor müslümanlar ve islamiyet.

müslümanların bu konuda, sürekli bir savunma ve karşı tarafı karalama moduna girmek yerine , ' acaba bizde hata var mı , varsa nerede yanlış yapıyoruz ' şeklinde bir öz değerlendirme yapması gerekmez mi artık ?
yani bu iş böyle sürüp gidecek mi ,

müslümanlar kendini , avrupa ve abd'ye kabul ettirme savaşı verecek ,
onlar müslümanları dışlama savaşı,
ve bu kısır döngü böyle sürüp gidecek .

eğer müslümanlar doğru yolda olduklarından emin iseler, bu kendilerini birilerine kabul ettirme mücadelesi neden ?

kapat kendini, gitme avrupaya abd'ye , öyle ya , istemiyor adam seni, ama sen yok illa ben gelicem, beni seveceksin diyorsun .

1200 lü yıllarda yaşanan haçlı savaşlarının üzerinden geçen 800 yılda, insanoğlunun bu din takıntısı konusundaki duruşunda, hiç birşeyin değişmemiş olması, sizce de ilginç ve düşündürücü bir durum degil mi ?
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
yorumsuz.*
devamını gör...

hoş gelmiş yazarlardır ve kapımız sonuna kadar açıktır lakin geldikleri yerdeki cinsiyet aşağılayıcı, insanları rahatsız edici tutumlarınızı, küfürlerinizi ve benim kullanıcı adımı orada sildiler minvali yazılarınızı lütfen kapı önünde bırakması gereken yazarlardır.
küfürsüz şekilde espri yapılabileceğimiz, eğleneceğimiz, fikirleri paylaşıp tartışabileceğimiz bir platform oluşturma gayesinde olduğumuzdan bu gibi kriterlere önem gösterilmesi bizi ve sükunet seven diğer yazarlarımızı memnun edecektir.
devamını gör...

bir animi anlatayim. ortaokulun sonlarinda, sanirim 7 veya 8.sinifim, siniftan en yakin bir kiz arkadasim var. o da anne babasi yok, kendisi teyzesinde yasiyordu, ama iki tane ikiz abileri anne babadan kalma bir evde, ikisi beraber yasiyor diye anlatirdi. bir kere beni abilerinin evine davet etti, okuldan mi kactiydik, tam hatirlamiyorum ama eve daha erkendi, oyalaniyorduk iste. gittik evlerine, evin cok iyi bir tadilata ihtiyaci var oldugu cok goze batiyordu. duvar kagitlari yirtik yirtik, arkasindaki beton gorunuyordu. abileri 18 yaslarindaydi sanirim, evlerinde bir de bir kiz var, bizden bi 2-3 yas buyuk, zihinsel engelli gibi bir hali vardi. ev islerini yapiyordu, sonra da dilencilik yapmaya gitti. o gidince de abileri cok rahat bir sekilde kiza dun biri x kere tecavuz ettim, bir diger y kere diye ovunerek anlatiyorlardi. ıkiz abiler yarisiyormus meger, o kiz da sanirim kimsesiz, gidecek bir yeri de yok, zihinsel olarak da sorunlu olunca yardim istemek de aklina gelmiyordu sanirim.
o evden nasil ciktim, arkadasimdan nasil uzaklastim, hayal meyal hatirliyorum. dehset icinde, cok urperiyordum. en cok da “bana da bir seylerler yapmasin bunlar” diye urperiyordum ve hic o kiz icin polise ihbar etmek, yardim cagirmak aklima gelmemis. dusunenemisim. uzerinden belki en az 20 sene gecmis ama ben hala o gunu ve o “haksizliga”, o vahsete karsi sustuguma kendime kiziyorum. niye en azindan anneme babama anlatmadim, niye o kizcagiz icin hicbir sey yapmadim, hala aklim almiyor. ıcime gommustum ve unutmustum, ama hafizamin derinliklerinden bazen yuzeye cikar durur o olay, bir gun de yakama yapisicak diye de korkmuyor degilim.
devamını gör...

1593’te başlayıp, 1606 zitvatorok antlaşması’yla sona eren osmanlı-avusturya savaşları devam ettiği sırada avusturyalıların budin’i tazyik ederek eflak-boğdan bölgesinde faaliyette bulunmaları sebebiyle sadrazam damat ibrahim paşa, 1599’da sefere çıkarak belgrad’a geldi. burada iken peçuy şehrinde oturmakta olan eski budin beylerbeyi ve tiryaki hasan paşa, emrindeki askerlerle “baranyavar” civarında bir avusturya kuvvetini imha ettikten sonra orduya katıldı.

kahve’ye olan düşkünlüğü sebebiyle “tiryaki” denilen hasan paşa, 80’li yaşlarda bulunuyordu. uzun yıllar devlete hizmet etmiş paşa’nın tecrübesinden faydalanmak isteyen sadrazam son derece memnun olarak kendisine itimat gösterdi. estergon üzerine yapılacak harekâtın tartışıldığı harp meclisinde, tiryaki hasan paşa kendisine söz sırası geldiği zaman, estergon yerine basocsa kalesi ve ilk defa kanûnî sultan süleyman döneminde fethedilmiş olan kanije’nin zaptıyla budin yolunu güvenceye almanın mümkün olacağı değerlendirmesinde bulundu. teklifi kabul edilerek basocsa kalesi ve kanije kalesi zorlu bir kuşatmanın ardından alındı.

kanije, tahkim edildi. kale muhafızı yani dizdar olarak ise tiryaki hasan paşa, 4-5 bin kadar asker ve 100 parça topla burada bırakıldıktan sonra osmanlı ordusu kışı geçirmek üzere belgrad’a döndü. sadrazam ibrahim paşa’nın burada ölmesi üzerine yerine yemişçi hasan paşa sadrazamlığa getirildi. serdar-ı ekrem unvanıyla derhal ordunun başına geçen yemişçi hasan paşa bölgeye geldiği sırada macaristan’da bulunan iki düşman ordusu, kanije’yi kuşatmıştı. işte bu kuşatmayla beraber osmanlı tarihinin en parlak savunma savaşlarından biri yaşandı ve “tiryaki hasan paşa” ismi “kanije” ile birlikte tarihe geçti. tiryaki hasan paşa, bölgede kurduğu istihbarat ağı sayesinde arşidük ferdinad’ın kanije’ye doğru gelmekte olduğunu haber alınca derhal tedbir ittihazına girişti. erzak stoklayarak, beylerbeyliği’nde bulunduğu kanije çevresinden asker topladı.


bu tedbirler sayesinde emrindeki kuvvetler dokuz bini buldu. alman, italyan, ispanyol, fransız, macar, malta ve papalık askerlerinden mürekkep 80 bin civarındaki düşman ordusu ise kırktan fazla topa sahipti. ilerleyen yaşına rağmen tiryaki hasan paşa, cesaret ve şecaat sahibi, oldukça akıllı ve kurnaz bir kumandandı. “harp hiledir.” taktiğini iyi kavramış olduğu için düşmanı aldatmakta son derece mahirdi.


nitekim avusturya ordusunun öncülerini teşkil eden beş bin civarındaki kuvvete top ateşi açtırmayarak, kalede batarya bulunmadığına dair kanaat uyanmasını sağlamış, bu sebeple düşman ordusu kanije önüne gelip de genel bir hücumla kaleyi düşürmeye çalıştığı zaman ağır zayiata uğramıştı. bunun yanında muhasara boyunca huruç hareketleriyle düşman ordusunu yıpratmaya çalışarak, kaledeki durumunun iyi olduğunu anlatan ve serdar-ı ekrem yemişçi hasan paşa’ya yazılmış sahte mektupları düşman eline geçirtmek suretiyle onları yanlış bilgilendirme yoluna gitmişti. ayrıca düşman ordusundaki macarların hıyanet içerisinde oldukları şayiasını yaydı.


kalede mevcudu azalmakta olan müdafilerin moralinin yüksekliğine karşılık düşman cephesinde ise tam bir ümitsizlik hâkimdi. 80 binden fazla askerle kanije’yi kuşatmış olmalarına rağmen ele geçirememişlerdi. ayrıca düşman ordusu pek çok kayba uğramış, kanije çevresinin bataklık olması sebebiyle kaleye bile yaklaşamamış, şiddetli müdafaa neticesinde siperlerinden dahi çıkamamışlardı.


düşmanın kötü vaziyetinden faydalanmak isteyen tiryaki hasan paşa, sadrazam’a gönderdiği haberle tekrar yardım talep etti. bunun üzerine maiyetindekilerin muhalefetine rağmen zigetvar’a kadar gelen sadrazam burada yeniçerilerin olumsuz hareketleri üzerine kanije’yi önce allah’a sonra tiryaki hasan paşa’ya emanet ettiğini bildiren bir cevap verdi. fakat yine de sadrazam’ın zigetvar’a kadar gelişi düşman üzerinde olumsuz bir tesir yaptı.

kalede kuşatma günleri ilerledikçe her taraf yanmış, yıkılmış, kale harabeye dönmüştü fakat moraller hâlâ yüksekti. askerler çok güvendikleri ve “paşa baba” dedikleri tiryaki hasan paşa’nın etrafında kenetleniyorlar, tiryaki hasan paşa ise bir taraftan kaledeki askerlere güven ve moral verirken bir taraftan da kaleyi kuşatanlara kalede sanki çok asker ve mühimmat varmış havası veriyordu. hasan paşa, vur-kaç taktiği ile aldığı esirlere, yanındaki macar asıllı bir paşa vasıtasıyla salıverdirtiyor, paşa salıverilen esirlere iki taraflı oynuyormuş gibi “ben aslında sizdenim.” diyerek kale hakkında hasan paşa’nın düşmana gitmesini istediği bilgileri verdirtiyor böylece salıverilen macar askerler düşman karargâhına gidip az kalmış asker sayısı ve mühimmat sayısını değil daha fazla rakamlar vererek düşmanların direncini kırıyordu.


daha sert saldırılara başlayan haçlı ordularına tiryaki hasan paşa uzun müddet direnmiştir. içerideki silahlarla kalenin uzun müddet savunulamayacağını anlayan hasan paşa düşmanın moralini bozacak çalışmalar yapmış, ölen askerlerin cebine mektup yerleştirmiştir. bu mektuplarda kalenin uzun süre savunulacağını ve padişah ordusu’nun çok yakında olduğunu bildiren ifadeler bulunmaktadır. bununla beraber hasan paşa kalede sürekli mehter marşı çaldırarak, sanki kalenin içinde sürekli şenlik yapılıyormuş görüntüsü vermiş ve böylece kuşatma uzun sürdükçe düşman askerlerinin moralleri iyice düşmeye başlamıştır. bu arada düşmanlar saldırıları artırmış fakat kaleden gelen tüfek ve bazen top atışlarıyla 18.000 ölü vererek hücumdan vazgeçmişlerdir. bu saldırılarda papa’nın kardeşi yaralanıp, kahrından ölmüştür.

kuşatmanın 2. ayına yaklaşılırken kalede cephane ve erzak ciddi miktarda azalmıştı. bunu gören tiryaki hasan paşa endişelenmiş fakat yüzbaşı ahmet ağa imdadına yetişmiş ve gerekli malzemeler verildiği takdirde barut üretebileceğini söylemiş ve imalata başlanmıştır. üretilen bu barut, 2-3 hafta kadar idare etti. ama bu barut da bitmek üzereydi. erzaklar da artık ihtiyaçları karşılayamıyordu. bir de sert kış geliyordu. bu şekilde kalenin müdafaası imkânsızdı. bu durum tiryaki hasan paşa’yı umutsuz bir şekilde düşünmeye sevk etti. ama aklına son bir çare geldi. o da olmazsa, bu kale düşecekti. gece baskını (huruç) yapılacaktı. orduya haber salındı ve düşmana farkettirilmeksizin gece baskını için hazırlıklara başlandı.


kalede 4000 kişi kalmıştı. kuşatmanın 73. gecesi, yani 18 kasım 1601’de, açıkta ve çadırda kalan düşman askerlerinin morallerinin bozulduğu bir sırada osmanlı kuvvetleri, hasan paşa ve kurmayları dâhil 3000 kişilik kuvvetle kaleden dışarı çıkıp düşmana hücum etti. aynı zamanda kaledeki toplara da hep birden ateş ettirerek, düşman ordugâhını alt-üst etti. haçlılara gece baskını düzenledi. birbirine giren ve osmanlı’dan yardım geldi zanneden düşman kuvvetleri, her şeyi bırakıp kaçmaya başladılar. düşmandan 45 top, 14.000 tüfek, 50 otağ ve 10.000 çadırın yanında, ferdinand’ın otağı, tahtı, altın ve gümüş eşyaları, arabaları, hasan paşa’nın eline geçti. bozgundan kaçanlar, arşidük’ün etrafında yeniden toplandılarsa da hasan paşa, düşmandan ele geçirdiği topları bunların üzerine çevirerek perişan etti.


tiryaki hasan paşa, düşman karargâhının tamamının temizlendiğini haber alınca, arşidük’ün otağına doğru gitti. otağın içerisinde etrafı altın ve gümüş parmaklıklı, başları mücevherli ve direklerinin başı elmaslı bir taht vardı. tahtın iki yanında sırma saçaklı on iki koltuk bulunuyordu. tahtın önünde dört metre uzunluğunda süslü yemek masası duruyordu. bunları gören hasan paşa, şükür namazı kıldı ve tahta oturdu diğer beyler de derecelerine göre koltuklara oturdular. hasan paşa, bu büyük muzafferiyeti dört temel esasla kazandıklarını söyledi. bu esaslar sabır, sebat, birlikte hareket ve kumandana itaattı. bu şekilde harekete devam ederlerse, allahu teâlâ’nın kendilerine daha nice zaferler vereceğini söyleyerek emrindekilere nasihat etti.

üç ay sürmüş olan kanije muhasarası’ndan sonra hasan paşa, elde ettiği ganimeti ancak iki ayda kaleye nakledebildi. muhasara esnasında hizmeti görülen beylere ve kumandanlara hediyeler dağıtarak rütbelerini yükseltti.
tiryaki hasan paşa’ya vezir rütbesi verilip, haslar, murassa kılıç, muhteşem şekilde donatılmış üç hilâlli sancak ve bir de hatt-ı hümâyun gönderdi.
padişah, hatt-ı hümâyununda hasan paşa’yı; “berhudar olasın, sana vezaret verdim ve seninle mahsur olan asker kullarım ki, manen oğullarımdır, yüzleri ak ola. makbûl-i hümâyunum olmuştur. cümleyi hak teâlâ hazretleri’ne ısmarladım.” diyerek methediyordu.


padişahın fermanını okuyan hasan paşa, ağladı. sebebini soranlara: “kanije müdafaası gibi küçük hizmetlere de vezirlik verilmeye, padişah mektubu yazılmaya başlandı. bizim gençliğimizde böyle küçük hizmetlere vezirlik verilmez, padişah mektubu yazılmazdı. biz ne idik, neye kaldık diye ağlıyorum.” cevabını verdi. kanije savunmasını zafere dönüştürüp destanlaştırırken, kanije savunması neredeyse düşman kuvvetlerinin onda biri asker ile başarılı olmuş ve zafer haline gelmiş, tarihimize altın harflerle yazılmıştır.
kaynak
devamını gör...

genel olarak patavatsız insanları anlatan bir deyim. söylediği lafın nereye gideceğini bilmeden konuşup, karşısındakini üzen insanları tanımlamak için kullanılır.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim