güne bir şiir bırak
          sen olman 
batan tırnağımın kenarında
iyileşen etimi sevmek gibi seni sevmek
dedi anne evladına
her gün benden ayrılıp sen olman
sen olurken ben kalan yanlarının farkına varmam.
elma kokan salon.
  batan tırnağımın kenarında
iyileşen etimi sevmek gibi seni sevmek
dedi anne evladına
her gün benden ayrılıp sen olman
sen olurken ben kalan yanlarının farkına varmam.
elma kokan salon.
devamını gör...
linç kültürü
          ''linç'' nedir diye sorsak, mağduriyet hikayesi ile cevap verecek, insanlar. 
uzun zaman önce yanlışa yanlış dediğimiz için adımız, ''linç edene'' çıktı. çok insana mesaj yazıp '' kör müsünüz'' demek istedim fakat diyemedim. boş boş yazanlara laf anlatmak zordu fakat kalemine güvendiğim, çok sevdiğim, aklı başında insanlar dahi, yanlışı destekledi. yetmedi, bağzııı mod'lar tarafından çanak tutuldu. radyo programlarında bu konu konuşuldu. neyse, herkesin azıcıkta olsa zamanla utandığını var saymak istiyorum.
üzerinden çok vakit geçti, sakın ama sakın olayları harlayıp önüme sermek gibi bir hamlede bulunmayın, ciddiyetle uyarıyorum. bu konuda ne bir mesaj ne de bir yorum kabul etmiyorum!
sol'da, linç kültürünü görünce aylar önce yazdığım yazıyı paylaşmak istedim.
ali püsküllüoğlu, linç kelimesini, halktan bir topluluğun, bir suçluyu ya da kendilerine göre suç olan davranışta bulunmuş birini yumruk, taş, sopa gibi araçlarla döve döve öldürmesi olarak tanımlamıştır.
linç kültürü bugünlerde sıklıkla maruz kaldığımız ve şahit olduğumuz tepkiler silsilesidir.
linç kültürü sonucunda her daim mağdur/lar ortaya çıkar.
sürü psikolojisi ile hareket eden ve aklını kesinlikle kullanmamaya and içmiş kitlelerin zaman zaman linç yapan taraf, zaman zaman mağdur olan taraf olarak görmekteyiz.
sağduyulu insanlar* sorgular, düşünür evet evet düşünür ve tartışır. hatta en önemli özellikleri yanlışa yanlış demektir. yanlışa yanlış dememek gibi anlaşılması güç, kibarlık veya daha doğrusu duyar geliştiren insanlar hızla çoğalmaktadır.
empati yapayım derken ya da merhamet göstereyim derken ne yazık ki yapay mağduriyetlerin destekçileri olurlar.
her daim nezaketi ve saygıyı es geçmeden, insanların hata yapabilme paylarını hesaba katarak yaşamak zorundayız. çabamız bu yönde, en azından. kaostan özellikle uzak durmaya özen gösteren bir insan olarak
hayatta her insanın kırmızı çizgisi vardır, her duruma eyvallah çekemeyecek insanlar vardır. bazı yorumlarımız, bazı keskin tepkilerimiz gerçekten en hassas olduğumuz konuların sonucunda dökülür dilimizden.intihalbenim kırmızı çizgim, mesela, üzgünüm.....
aklımız-fikrimiz var, bir insanın izzeti nefsini, kendi egomuz uğruna kırmak gibi bir tutumumuz elbette olmayacak.
türkiye'de, nice linç hikayeleri ve mağduriyet hikayeleri dinleyerek seçimler yapıyoruz, liderler belirliyoruz.
herkese bir kitap tavsiyesinde bulunmak isterim, tanıl bora tarafından yazılmış olan (bkz: türkiye'de linç rejimi) kitabını okuyunuz efendim, okutunuz.
  uzun zaman önce yanlışa yanlış dediğimiz için adımız, ''linç edene'' çıktı. çok insana mesaj yazıp '' kör müsünüz'' demek istedim fakat diyemedim. boş boş yazanlara laf anlatmak zordu fakat kalemine güvendiğim, çok sevdiğim, aklı başında insanlar dahi, yanlışı destekledi. yetmedi, bağzııı mod'lar tarafından çanak tutuldu. radyo programlarında bu konu konuşuldu. neyse, herkesin azıcıkta olsa zamanla utandığını var saymak istiyorum.
üzerinden çok vakit geçti, sakın ama sakın olayları harlayıp önüme sermek gibi bir hamlede bulunmayın, ciddiyetle uyarıyorum. bu konuda ne bir mesaj ne de bir yorum kabul etmiyorum!
sol'da, linç kültürünü görünce aylar önce yazdığım yazıyı paylaşmak istedim.
ali püsküllüoğlu, linç kelimesini, halktan bir topluluğun, bir suçluyu ya da kendilerine göre suç olan davranışta bulunmuş birini yumruk, taş, sopa gibi araçlarla döve döve öldürmesi olarak tanımlamıştır.
linç kültürü bugünlerde sıklıkla maruz kaldığımız ve şahit olduğumuz tepkiler silsilesidir.
linç kültürü sonucunda her daim mağdur/lar ortaya çıkar.
sürü psikolojisi ile hareket eden ve aklını kesinlikle kullanmamaya and içmiş kitlelerin zaman zaman linç yapan taraf, zaman zaman mağdur olan taraf olarak görmekteyiz.
sağduyulu insanlar* sorgular, düşünür evet evet düşünür ve tartışır. hatta en önemli özellikleri yanlışa yanlış demektir. yanlışa yanlış dememek gibi anlaşılması güç, kibarlık veya daha doğrusu duyar geliştiren insanlar hızla çoğalmaktadır.
empati yapayım derken ya da merhamet göstereyim derken ne yazık ki yapay mağduriyetlerin destekçileri olurlar.
her daim nezaketi ve saygıyı es geçmeden, insanların hata yapabilme paylarını hesaba katarak yaşamak zorundayız. çabamız bu yönde, en azından. kaostan özellikle uzak durmaya özen gösteren bir insan olarak
hayatta her insanın kırmızı çizgisi vardır, her duruma eyvallah çekemeyecek insanlar vardır. bazı yorumlarımız, bazı keskin tepkilerimiz gerçekten en hassas olduğumuz konuların sonucunda dökülür dilimizden.intihalbenim kırmızı çizgim, mesela, üzgünüm.....
aklımız-fikrimiz var, bir insanın izzeti nefsini, kendi egomuz uğruna kırmak gibi bir tutumumuz elbette olmayacak.
türkiye'de, nice linç hikayeleri ve mağduriyet hikayeleri dinleyerek seçimler yapıyoruz, liderler belirliyoruz.
herkese bir kitap tavsiyesinde bulunmak isterim, tanıl bora tarafından yazılmış olan (bkz: türkiye'de linç rejimi) kitabını okuyunuz efendim, okutunuz.
devamını gör...
1ruh1kadın1anne
          format disi basliklarini duzenlememden memnun olmayip ayni basliklari tekrar tekrar acan guzide yazar. 
ama cagnim yazar, kurbanin olayim yapma(!) duzenledigim basligin aynisidan acma allah rizasi icin bak. soru isaretli haliyle formata uymaz. inan olmaz.
  ama cagnim yazar, kurbanin olayim yapma(!) duzenledigim basligin aynisidan acma allah rizasi icin bak. soru isaretli haliyle formata uymaz. inan olmaz.
devamını gör...
tartışırken ağlamaya başlamak
          psikolog tülay kök ablamızın bu durumu çok iyi analiz ettiği ve ne yapılması gerektiğini anlattığı bir videosu var. izleyip öğrenelim ki kendimize çekidüzen verelim. buradan
      
  devamını gör...
sol ayağım
          christy brown'ın kendi hayatını kaleme aldığı ,her satırda acıları hissettiğiniz ,duygulandığınız bir  otobiyografi . çok çocuklu bir ailede her şeye rağmen yılmayan ,hayallerinin peşindeki birinin isterse her şeyin imkanlı olduğunu gözler önüne sermiştir. özellikle  bütün çocuklara okutulmasının elzem olduğunu düşündüğüm ve iyi ki okumuşum dediğim bir eser .
      
  devamını gör...
tünaydın sözlük
          gün çoktan aymış, vakit öğleyi geçmiş,
bizim gibi vampirler daha yeni yeni uyanmaya başlamış,
günaydın desen olmaz.
kafanın içinde ,sabahları hani o erken kalkan teyze yok mu,
diyor ki bu saate günaydın mı kalır, sabahlara kadar uyumazsan olacağı budur.
sen de utana sıkıla haklısın teyzecim diyorsun.
desene tünaydın!
t: geceyi gündüz, gündüzü gece yapan kafacıların 'günaydın' deme şekli.
  bizim gibi vampirler daha yeni yeni uyanmaya başlamış,
günaydın desen olmaz.
kafanın içinde ,sabahları hani o erken kalkan teyze yok mu,
diyor ki bu saate günaydın mı kalır, sabahlara kadar uyumazsan olacağı budur.
sen de utana sıkıla haklısın teyzecim diyorsun.
desene tünaydın!
t: geceyi gündüz, gündüzü gece yapan kafacıların 'günaydın' deme şekli.
devamını gör...
bir savaş vardı
          bir john steinbeck kitabıdır. 
her türk gibi asker doğmadığımı anlamak için bu dünya üzerinde 25 sene çile doldurup sıramı beklemem gerekti. cepheye giderken en önde koşacak olan askerlerden biri olup er ryan’ı kurtarmak için seferber olan ekibin keskin nişancısı gibi havalı olmayı umut ederek geçen süreler sonunda askere gittiğimde ilk cümlede bahsettiğimi şeyi anladım. asker doğmamıştım.
insan öldürmeye meraklı biriymişim gibi gelmesin yazdıklarım, kimseye öldüremem ben. muhtemelen ilk vurulup düşenlerden olurum zaten çevrede ne olduğunu gittiğini gözlemeleme hevesim yüzünden. benim anlatmaya çalıştığım çok farklı bir şey.
john steinbeck’in bu kitabını olduğumda anladım ki büyük yazarla aynı fikirdeyiz savaş konusunda.
bir savaşın içeriği sürekli çarpışmalar, gürültüler, katliamlar, kahramanlıklardan ziyade beklemekle dolu. askerlik mantığının temelinde de bu var sanki. acemi birliği boyunca gözlemlediğim şey bu oldu benim. beklemek. sessizce beklemek. 18 gün boyunca kışlanın biraz o bölgesinde biraz bu bölgesinde bekledik. elbette daha yoğun eğitim alanlar vardı. ama beklemek askerliğin, savaşın özünde olan bir kavram.
ikinci dünya savaşını cepheden takip eden john steinbeck savaşa ucuz kahramanlık hikayeleri yoluyla değil, çok daha gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşıp neredeyse felsefi gazete yazıları yazmış. sansüre takılmamak için yaptıkları bile takdire şayan. askerlerin birer sayı gibi matrix içinde akıp gitmediklerini, onları kanlı canlı birer birey olduklarını göstermiş herkese.
müthiş bir kitap bu. gerçekçiliği ile içinizdeki buz denizine bir balta gibi inecek.
  her türk gibi asker doğmadığımı anlamak için bu dünya üzerinde 25 sene çile doldurup sıramı beklemem gerekti. cepheye giderken en önde koşacak olan askerlerden biri olup er ryan’ı kurtarmak için seferber olan ekibin keskin nişancısı gibi havalı olmayı umut ederek geçen süreler sonunda askere gittiğimde ilk cümlede bahsettiğimi şeyi anladım. asker doğmamıştım.
insan öldürmeye meraklı biriymişim gibi gelmesin yazdıklarım, kimseye öldüremem ben. muhtemelen ilk vurulup düşenlerden olurum zaten çevrede ne olduğunu gittiğini gözlemeleme hevesim yüzünden. benim anlatmaya çalıştığım çok farklı bir şey.
john steinbeck’in bu kitabını olduğumda anladım ki büyük yazarla aynı fikirdeyiz savaş konusunda.
bir savaşın içeriği sürekli çarpışmalar, gürültüler, katliamlar, kahramanlıklardan ziyade beklemekle dolu. askerlik mantığının temelinde de bu var sanki. acemi birliği boyunca gözlemlediğim şey bu oldu benim. beklemek. sessizce beklemek. 18 gün boyunca kışlanın biraz o bölgesinde biraz bu bölgesinde bekledik. elbette daha yoğun eğitim alanlar vardı. ama beklemek askerliğin, savaşın özünde olan bir kavram.
ikinci dünya savaşını cepheden takip eden john steinbeck savaşa ucuz kahramanlık hikayeleri yoluyla değil, çok daha gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşıp neredeyse felsefi gazete yazıları yazmış. sansüre takılmamak için yaptıkları bile takdire şayan. askerlerin birer sayı gibi matrix içinde akıp gitmediklerini, onları kanlı canlı birer birey olduklarını göstermiş herkese.
müthiş bir kitap bu. gerçekçiliği ile içinizdeki buz denizine bir balta gibi inecek.
devamını gör...
covid yalanına inanmıyorum
          sigaranin zararli olduguna inanilmayan donemi akla getiren cumle.
sigaranin zararsiz hatta az icilirse yararli oldugu yalanlari sigara sirketlerinin cabalari ile uzun yillar boyunca dunyanin buyuk kesimine yutturuldu. sigaranin zararli olduguna inanmiyorum diyen kisilerin bir kismi sigaraya bagli hastaliklardan oldu.
abartildigini dusunebilrsiniz ama toptan inkar baska bir sey.
umarim inanmak icin yakinlarinizdan birini kaybetmek zorunda kalmazsiniz.
  sigaranin zararsiz hatta az icilirse yararli oldugu yalanlari sigara sirketlerinin cabalari ile uzun yillar boyunca dunyanin buyuk kesimine yutturuldu. sigaranin zararli olduguna inanmiyorum diyen kisilerin bir kismi sigaraya bagli hastaliklardan oldu.
abartildigini dusunebilrsiniz ama toptan inkar baska bir sey.
umarim inanmak icin yakinlarinizdan birini kaybetmek zorunda kalmazsiniz.
devamını gör...
arı
          -sadece dişi arıların iğneleri vardır. 
-bal arıları herhangi birini ya da bir şeyi soktuktan sonra ölürler.
-arıların yarım kilo bal yapabilmesi için yaklaşık 2 milyon çiçeği ziyaret etmeleri ve 88 bin km yol katetmeleri gerekir.
-kraliçe bal arısı, kovanındaki işçi arılarla genetik olarak benzerlik gösterir fakat onlardan 10 kat daha uzun yaşar.
  -bal arıları herhangi birini ya da bir şeyi soktuktan sonra ölürler.
-arıların yarım kilo bal yapabilmesi için yaklaşık 2 milyon çiçeği ziyaret etmeleri ve 88 bin km yol katetmeleri gerekir.
-kraliçe bal arısı, kovanındaki işçi arılarla genetik olarak benzerlik gösterir fakat onlardan 10 kat daha uzun yaşar.
devamını gör...
internetten hastalık araştırmak
          insanı gereksiz paniğe sokan harekettir. belirtilerini yazmanla google amca'nın sana "helvan neli olsun? " diye sorması bir olur. doktorların kendi sitelerinden falan bakarsanız en azından doğru bir yönlendirmeyle doktora gidebilirsiniz. anca ne idüğü belirsiz saçma sapan internet haberleri üzerinize toprak atmakta gecikmez. ne yazık ki her şeyi abarttığımız gibi bunu da abartıyoruz. psikolojik etki çok önemli. acaba bende var mı, diye düşünmeye başladığınızda kendinize teşhis bile koyuyorsunuz. bir tıp öğrencisi olarak çalıştığım coğu hastalıkta "bende de mi var" triplerine girebiliyorum. demem o ki orada yazılanlara itibar etmeyin, en iyisini size gideceğiniz doktor söyleyecektir.
      
  devamını gör...
dünya sözlük'ün kapanması
          15-20 civarında, aslen "ışid" kafalı ama yazarken bunu gizleyen kemikleşmiş bir kadrosu var, göstermelik olarak "mod kadrosuna" kendileri gibi düşünmeyen bir kaç kişiyi koyup vitrin yapmaya çalışsalar da, özellikle "din" konusunda bu 15-20 aksakallı, yönetime baskı yapıp ya yazılanı sildiriyorlar ya da yazanı. 3 yıl yazmaya çalıştım, sayısız kere gömüldüm. umarım kapanmaz diyeceğim ama zaten kapalılar... kendileri hariç tüm düşüncelere...
      
  devamını gör...
normal sözlük’te 6 kişi kalmak
          6 yüksek bi rakam. sunuçta beşten büyük.
      
  devamını gör...
mutlu aşkın olmaması
          kavuştuğunda aşk biter dediler. dinlemedi kavuştu. aşk bitti. mutsuz oldu.
      
  devamını gör...
wrath of god
          crystal castles'ın 2012 yılında piyasaya sürdükleri ııı isimli albümün ilk şarkısı ve aynı zamanda albüm çıkmadan önce single olarak albümün tanıtımını yapma görevi üstlenmiş ikinci şarkı.
şarkının konusuna gelecek olur isek, münih katliamını birçoğumuz duymuşuzdur, duymamış olan yazarlara da kısaca bahsetmek gerekir ise, 1972 yılında almanya'da düzenlecek olan yirminci olimpiyat oyunlarının sonlarına doğru, israil'li sporcuların kaldıkları otel odalarının silahlı teröristler tarafından basılarak birkaç israil'li sporcunun öldürülmesi ve bazı öldürülmeyen sporucların rehin alınması ile başlayan rehine krizi ve hemen ardından başarısız yönetilen bir operasyon neticesi ile rehin alınan sporcuların da ne yazık ki katledilmesi ve bu olayı kara eylül isimli bir örgütün üstlenmesi ile ortaya çıkmış bir olay.
bu olay sonrasında ise israil gizli servisi mossad, bu olayın intikamını almak adına belirli operasyonlar düzenlemeye başladı. amaçları kara eylül örgütünün üst düzey yetkililerini olabildiğince açık alanda öldürerek intikam almaktı.
bir operasyon başlıyordu işte, ismi "operation wrath of god" idi, kara eylül'de üst düzey yönetici sıfatlı ile yer alan ali hassan salameh isimli teröristin yeri temsil edildi ve onu yok etme kısmı onaylandığı anda iki ajan bu işi üstlenmek adına işe giriştiler, dan ert ve marianne gladnikoff isimli iki ajan, onlara ali hassan salameh olduğu söylenen insanı, norveçli hamile eşi ile bir sinema çıkışında kurşun yağmuruna tuttular.
sonuç da münih katliamındaki rehine krizini çözüme kavuşturmak isteyen alman yetkililerin operasyonları gibi fiyaskoydu! öldürdükleri insan evladı ne yazık ki bir terörist değil, ahmed bouchikhi isimli fas göçmeni bir garson idi. daha da korkuncu eşinden bir özür dahi dilenmedi, saçma sapan bir tazminat ile olayı kapatmayı denediler...
velhasıl crystal castles bu olayı kendi çapında bu şarkı ile gündeme getirmiş ve eleştirmiş.
işte şarkı burada!
  şarkının konusuna gelecek olur isek, münih katliamını birçoğumuz duymuşuzdur, duymamış olan yazarlara da kısaca bahsetmek gerekir ise, 1972 yılında almanya'da düzenlecek olan yirminci olimpiyat oyunlarının sonlarına doğru, israil'li sporcuların kaldıkları otel odalarının silahlı teröristler tarafından basılarak birkaç israil'li sporcunun öldürülmesi ve bazı öldürülmeyen sporucların rehin alınması ile başlayan rehine krizi ve hemen ardından başarısız yönetilen bir operasyon neticesi ile rehin alınan sporcuların da ne yazık ki katledilmesi ve bu olayı kara eylül isimli bir örgütün üstlenmesi ile ortaya çıkmış bir olay.
bu olay sonrasında ise israil gizli servisi mossad, bu olayın intikamını almak adına belirli operasyonlar düzenlemeye başladı. amaçları kara eylül örgütünün üst düzey yetkililerini olabildiğince açık alanda öldürerek intikam almaktı.
bir operasyon başlıyordu işte, ismi "operation wrath of god" idi, kara eylül'de üst düzey yönetici sıfatlı ile yer alan ali hassan salameh isimli teröristin yeri temsil edildi ve onu yok etme kısmı onaylandığı anda iki ajan bu işi üstlenmek adına işe giriştiler, dan ert ve marianne gladnikoff isimli iki ajan, onlara ali hassan salameh olduğu söylenen insanı, norveçli hamile eşi ile bir sinema çıkışında kurşun yağmuruna tuttular.
sonuç da münih katliamındaki rehine krizini çözüme kavuşturmak isteyen alman yetkililerin operasyonları gibi fiyaskoydu! öldürdükleri insan evladı ne yazık ki bir terörist değil, ahmed bouchikhi isimli fas göçmeni bir garson idi. daha da korkuncu eşinden bir özür dahi dilenmedi, saçma sapan bir tazminat ile olayı kapatmayı denediler...
velhasıl crystal castles bu olayı kendi çapında bu şarkı ile gündeme getirmiş ve eleştirmiş.
işte şarkı burada!
devamını gör...
tezer özlü
          10 eylül 1943 yılında öğretmen bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya gelen çevirmen ve yazar.
bir yanı kesinlikle ''nihilist'' etkiler taşıyan, edebiyatımızın erken yaşta yitirdiği özgün yazarlarından biridir. farklı bir bakış açısı ve kalemi vardır, eğer bu kadar genç elimizden kayıp gitmeseydi kim bilir daha ne kadar o kendine has havasıyla eserler verirdi..
yaşamın ucuna yolculuk adlı romanı aslında almanca ''bir intiharın izinde'' (auf den spuren eines selbstmords) adıyla yayınlanıp almanya'da ''marburg edebiyat ödülü''nü kazandırmıştır yazarımıza. aslında insanların ilgisini çekmesi ve o değerli ismini duyurması da bu kitap ve ödül sayesinde olmuştur. daha sonrasında türkçeye ''yaşamın ucuna yolculuk'' olarak çevrilmiştir.
1986 yılının soğuk bir şubat günü göğüs kanserinden hayata veda eden özlü'nün kabri aşiyan mezarlığı'nda bulunmaktadır. kendisini ziyaret etmek, ona belki bir çiçek, belki dua, belki ise birkaç güzel söz bırakmak isteyen yazarlara ve okurlara duyurulur.
şimdi, okuduğum ilk eseri olan kalanlar'dan sevdiğim bir alıntıyı paylaşarak tanımımı sonlandırıyorum.
benim kişiliğimin yöresi mutlaka anadolu'da bir kasaba. hiç kibar değil. bilinçsizce alçakgönüllü. ne baharımsı ne yazımsı. sessiz, durgun, ama geniş değil, yalnızca can sıkıcı.
      
  bir yanı kesinlikle ''nihilist'' etkiler taşıyan, edebiyatımızın erken yaşta yitirdiği özgün yazarlarından biridir. farklı bir bakış açısı ve kalemi vardır, eğer bu kadar genç elimizden kayıp gitmeseydi kim bilir daha ne kadar o kendine has havasıyla eserler verirdi..
yaşamın ucuna yolculuk adlı romanı aslında almanca ''bir intiharın izinde'' (auf den spuren eines selbstmords) adıyla yayınlanıp almanya'da ''marburg edebiyat ödülü''nü kazandırmıştır yazarımıza. aslında insanların ilgisini çekmesi ve o değerli ismini duyurması da bu kitap ve ödül sayesinde olmuştur. daha sonrasında türkçeye ''yaşamın ucuna yolculuk'' olarak çevrilmiştir.
1986 yılının soğuk bir şubat günü göğüs kanserinden hayata veda eden özlü'nün kabri aşiyan mezarlığı'nda bulunmaktadır. kendisini ziyaret etmek, ona belki bir çiçek, belki dua, belki ise birkaç güzel söz bırakmak isteyen yazarlara ve okurlara duyurulur.
şimdi, okuduğum ilk eseri olan kalanlar'dan sevdiğim bir alıntıyı paylaşarak tanımımı sonlandırıyorum.
benim kişiliğimin yöresi mutlaka anadolu'da bir kasaba. hiç kibar değil. bilinçsizce alçakgönüllü. ne baharımsı ne yazımsı. sessiz, durgun, ama geniş değil, yalnızca can sıkıcı.
devamını gör...
ege şivesi
          ege insanı, saatlerce konuşsa keyifle dinleyeceğiniz şeker gibi konuşmalara sahiptir.
- bene bak gız
- huna bak gari bizim oğlan
- len du biyu
- ilana dolması yapmış emine gadın
- enkini enkire goy bakim.
  - bene bak gız
- huna bak gari bizim oğlan
- len du biyu
- ilana dolması yapmış emine gadın
- enkini enkire goy bakim.
devamını gör...



