düşünmek
"öğret bana nasıl unutulur düşünmek?"
devamını gör...
1 gün evli kalıp 4 yıldır nafaka ödeyen adam
nafaka konusu biraz da talihle alakalı olduğu için, gelmiş bu adamı bulmuş.
bırakın eski karısını, çocuklarına kuruş ödemeyen babalar biliyorum.
bırakın eski karısını, çocuklarına kuruş ödemeyen babalar biliyorum.
devamını gör...
yabancı dil öğrenmede etkili yöntemler
ben senelerce esaslı bir öğrenemeyen olduğum için biraz uzun olacak fakat tavsiyelerimi sıralayacağım. bu öneriler ilk kez bir dil öğrenmeye çalışanlar içindir ve benim kişisel tecrübelerimi temel alır.
dil öğrenmenin bir eşiği var. birini öğrendikten sonra diğerini öğrenmek çok daha basit. ama bak öğrenmek diyorum, ezberlemek değil. dikkat edilecek nokta bu. ezberlemiyoruz, öğreniyoruz. türkçeyi öğrenirken fiil, sıfat, özne tablosundan öğrenmedik. çevremizden duyduk, aşinalık kazandık, taklit ettik bir şekilde. ilk dili öğrenirken bu daha işe yarar oldu benim için.
iyi de öğrenmek istediğimiz dilde çevremizde kimse yok, dile maruz kalamıyoruz. bu durumda ne yapacağız:
youtube'dan bir çocuk şarkısı açıyoruz öğrenmek istediğimiz dilde. tavuklar, çocuklar dans ederken hem kulağımız alışıyor hem de şarkıya eşlik ederken zorlanmıyoruz. bu tür videolar eğitim videolarından çok daha çeşitli ve o dili öğrenirken biz de bir çocuk konumunda olduğumuz için işimize yarıyor.
o dilde videolar izliyoruz. dizi, film, youtube videoları olabilir. bütün taklit yeteneğimizi konuşturuyoruz. dili anlamaya çalışıyoruz. genellikle ingilizce öğrenilmek istenir, oradan örnek vereyim. türkçede dil damağa daha çok temas ederken ingilizce'de damağımıza dilimizin ucuyla temas ediyoruz mesela. türkçeyi göğüsten konuşurken ingilizce'de bir bakıyoruz ağız hareketlerimiz daha önemli ve dilin durmadan yükselip alçalan bir ritmi var. kimi için telaffuz önemli değil fakat bence dili öğrenmede telaffuz mühim. bir replik hoşumuza mı gitti, tekrarlayalım. durup dururken söyleyelim.
açıyoruz a1 seviyesinde bir sesli hikaye, hareket halinde dinliyoruz. anlamadığımıza inansak da yapıyoruz bunu. (ben ilk dilde inanmayarak çabalıyordum.)
en önemli nokta ise süreklilik. bir gün çalışıp bir hafta kitabı defteri unutmakla olmaz. özellikle temel oluşturmaya çalışırken hiç olmaz. dil öğrenmeye zaman ayırıyoruz. emek veriyoruz.
ben bir kaynak kitap bir etkinlik kitabı kullanıyorum öğrenmeye başladığım dillerde. youtube dil konusunda çok zengin. ders videoları izliyorum. bu konuda önemli nokta ise öğrenmek istenen dilin dersini de o dilde izlemek ve ancak anlamayınca anadilinde kontrol etmek. yoksa yine dili özümsemek ve öğrenmek güç oluyor.
ihmal edilmemesi gerektiğini düşündüğüm bir diğer nokta ise yazmak. yazma pratiği cümle kurma yeteneğini ve dil hafızamı geliştirmede en yararlı çalışma şekillerinden biri benim için. buna ek olarak o gün cümle düzeyinde öğrendiklerim ve yeni sözcükleri günlük hayatıma uyarlayarak yeniden kurduğum bir defter kullanıyorum. bu ayrı bir defter yerine çalıştığım dil için kullandığım defterin arka yüzünü tercih ediyorum. gün gün, tarihli olarak yazıyorum.
cümle kurmada çok problem yaşadığımda translate kullandım. türkçe çeviri yapmak yerine o dilde söylemek istediğim cümleyi yazmaya çalışıp türkçe anlamının ne olacağına baktım. bu diğer dillerde o kadar iyi çalışmayabilir ama ingilizce'de işe yarıyor. ayrıca ilk dil ingilizce seçilirse diğer dilleri öğrenirken kullanılabilecek kaynak seçeneği artacaktır.
zamanla editler ekleme yaparım.
dil öğrenmenin bir eşiği var. birini öğrendikten sonra diğerini öğrenmek çok daha basit. ama bak öğrenmek diyorum, ezberlemek değil. dikkat edilecek nokta bu. ezberlemiyoruz, öğreniyoruz. türkçeyi öğrenirken fiil, sıfat, özne tablosundan öğrenmedik. çevremizden duyduk, aşinalık kazandık, taklit ettik bir şekilde. ilk dili öğrenirken bu daha işe yarar oldu benim için.
iyi de öğrenmek istediğimiz dilde çevremizde kimse yok, dile maruz kalamıyoruz. bu durumda ne yapacağız:
youtube'dan bir çocuk şarkısı açıyoruz öğrenmek istediğimiz dilde. tavuklar, çocuklar dans ederken hem kulağımız alışıyor hem de şarkıya eşlik ederken zorlanmıyoruz. bu tür videolar eğitim videolarından çok daha çeşitli ve o dili öğrenirken biz de bir çocuk konumunda olduğumuz için işimize yarıyor.
o dilde videolar izliyoruz. dizi, film, youtube videoları olabilir. bütün taklit yeteneğimizi konuşturuyoruz. dili anlamaya çalışıyoruz. genellikle ingilizce öğrenilmek istenir, oradan örnek vereyim. türkçede dil damağa daha çok temas ederken ingilizce'de damağımıza dilimizin ucuyla temas ediyoruz mesela. türkçeyi göğüsten konuşurken ingilizce'de bir bakıyoruz ağız hareketlerimiz daha önemli ve dilin durmadan yükselip alçalan bir ritmi var. kimi için telaffuz önemli değil fakat bence dili öğrenmede telaffuz mühim. bir replik hoşumuza mı gitti, tekrarlayalım. durup dururken söyleyelim.
açıyoruz a1 seviyesinde bir sesli hikaye, hareket halinde dinliyoruz. anlamadığımıza inansak da yapıyoruz bunu. (ben ilk dilde inanmayarak çabalıyordum.)
en önemli nokta ise süreklilik. bir gün çalışıp bir hafta kitabı defteri unutmakla olmaz. özellikle temel oluşturmaya çalışırken hiç olmaz. dil öğrenmeye zaman ayırıyoruz. emek veriyoruz.
ben bir kaynak kitap bir etkinlik kitabı kullanıyorum öğrenmeye başladığım dillerde. youtube dil konusunda çok zengin. ders videoları izliyorum. bu konuda önemli nokta ise öğrenmek istenen dilin dersini de o dilde izlemek ve ancak anlamayınca anadilinde kontrol etmek. yoksa yine dili özümsemek ve öğrenmek güç oluyor.
ihmal edilmemesi gerektiğini düşündüğüm bir diğer nokta ise yazmak. yazma pratiği cümle kurma yeteneğini ve dil hafızamı geliştirmede en yararlı çalışma şekillerinden biri benim için. buna ek olarak o gün cümle düzeyinde öğrendiklerim ve yeni sözcükleri günlük hayatıma uyarlayarak yeniden kurduğum bir defter kullanıyorum. bu ayrı bir defter yerine çalıştığım dil için kullandığım defterin arka yüzünü tercih ediyorum. gün gün, tarihli olarak yazıyorum.
cümle kurmada çok problem yaşadığımda translate kullandım. türkçe çeviri yapmak yerine o dilde söylemek istediğim cümleyi yazmaya çalışıp türkçe anlamının ne olacağına baktım. bu diğer dillerde o kadar iyi çalışmayabilir ama ingilizce'de işe yarıyor. ayrıca ilk dil ingilizce seçilirse diğer dilleri öğrenirken kullanılabilecek kaynak seçeneği artacaktır.
zamanla editler ekleme yaparım.
devamını gör...
burada beni herkes tanır
yolda karşılaşsak birbirimizi tanımayız ama sözlükte kankayız.
devamını gör...
theseus'nun gemisi

paul kleinman'ın notlarının ve kendi notlarımın bir harmanlamasidir. iyi okumalar
theseus'un gemisi
bir gemi ne zaman aynı gemi olmaktan çıkar?
klasik bir paradoks olan theseus'un gemisi paradoksunu anlamak için, ilk önce paradoksun ne olduğunu anlamak gerekir.
paradoks: felsefede paradoks, görünürde doğru bir önermey le başlayan bir ifadedir; ama daha derinlemesine sorgulanınca, o doğru görünen önermenin gerçekte yanlış olduğu sonucuna varılır.
theseus'un gemisi paradoksuna ilk kez antik yunan filozofu (ve platoncu) plutarkhos'un yazılarında rastlanır. plutarkhos, theseus'un (atina'nın kurucu kralı) uzun bir deniz yolculuğundan dö nüşünü anlatır.
yolculuk boyunca, geminin yapılmış olduğu ahşap tahtaların eskiyenleri, çürüyenleri denize atılıp yeni, sağlam tahtalarla değiştirilmiş.
öyle ki, theseus ve mürettebatı en sonunda yolculuktan geri döndükleri zaman, geminin yapılmış olduğu ahşap tahtaların tamamı yenilenmiş durumdaymış. dolayısıyla, şöyle bir soru akıllara takılır: farklı ahşap kısımları tamamen yenilenmiş olsa bile, geri döndükleri gemi, yola çıkarken bindikleri geminin aynısı mıydı? gemide ilk ahşap parçalardan biri hâlâ dursaydı ne olurdu?
gemide hâlâ iki parça ahşap olsaydı ne olurdu? bu durum, verile cek yanıtı değiştirir miydi?
thomas hobbes'un katkısı çok daha sonra, ünlü on yedinci yüzyıl filozofu thomas hobbes bu paradoksu bir adım ileriye taşıdı.
farz edelim ki, theseus'un gemisini bir çöp toplayıcı takip ediyor. theseus'un mürettebatı eski tahtaları güverteden attıkça, çöp toplayıcı onları sudan alıp kendi gemisini inşa ediyor. iki gemi limana varıyor: biri theseus ile mürettebatını taşıyan, yeni ahşaptan yapılma gemi; diğeri ise theseus'un mürettebatının güverteden attığı eski ahşaptan yapılma gemi.
bu senaryoda, hangi gemi the seus'un gemisidir?
bu senaryoda, çöp toplayıcıyı getiren gemiyi c harfiyle göste relim.
b*c olduğunu biliyoruz, çünkü limana iki gemi demirliyor, do layısıyla bunların bir ve aynı olmadıkları açıktır.
öyleyse, bir gemiyi theseus'un gemisi yapan nedir? o gemiyi oluşturan tek tek parçalar mı? geminin yapısı mı? geminin tarihçesimi?
buradan nereye varırız?
mereolojik kimlik kuramı (mereological theory of identity, mtı) denilen bir kuram, bir şeyin kimliğinin, bileşimindeki parçaların kimliğine bağlı olduğunu belirtir. bu kuramın iddiasına göre kimliğin zorunlu bir koşulu, kısımlarda bir aynılığın bulunmasıdır.
başka bir deyişle, eğer x'in bütün parçaları aynı zamanda y'nin de parçaları olsa, x = y'dir; bunun tersi de geçerlidir.
örneğin, x nesnesi, bir zaman diliminin başlangıcında (t1) belirli bileşenlerden oluşur. eğer o zaman diliminin sonunda (t2), nesne (o artık y'dir) aynı bileşenlere sahipse, varlığını sürdürüyor demektir.
mtı'ya göre, theseus'un gemisi paradoksunda a = c'dir. bu, iki gemi olduğu anlamına gelir. theseus'un yolculuğuna başladığı gemi, çöp toplayıcının içinde geldiği geminin aynısıdır (bu da onları tek gemi yapar), bir de theseus'un limana içinde girdiği, yeni parçalardan oluşan gemi vardır.
bununla birlikte, bu sonucun içerdiği bir sorun vardır. bu senaryoda, theseus'un yolculuğunda gemi değiştirmesi gerekirdi, oysa ki limana b ile geldi (o ise c'ye eşit değil). ama theseus, gemisin den hiçbir zaman ayrılmaz. a ile yolculuğa çıkar, b ile geri gelir ve hiçbir zaman iki geminin güvertesinde bulunmaz (mtı, öyle olması gerektiğini belirtiyor).
bu sorunu çözmenin başka olası yolları bulunabilir. mtı'nın de diğini tamamen bir yana bırakabilir ve onun yerine, a = b savını öne sürebiliriz. bu senaryoda, yine yalnızca iki gemi vardır: theseus'un yolculuğuna çıktığı gemi (a) ve yolculuğundan döndüğü gemi (b) tek bir gemi olarak, çöp toplayıcının gemisi ise ikinci gemi olarak düşünülür.
bu senaryoda da sorunlar ortaya çıkar. a = b olduğunu söylemek, b * c ve dolayısıyla, a * c imasını da içerir. ama bunu söylemek uygun düşmez çünkü c'nin her parçası a'nın parçasıdır ve bunun tersi de geçerlidir. ek olarak, a ve b herhangi bir ortak parçaya sahip değildir ama yine de onların aynı gemi olduğunu iddia ediyoruz.
theseus'un gemisi paradoksuna uygulanabilecek başka bir kuram, uzay-zaman sürekliliği (spatiotemporal continuity, stc) kuramıdır.
bu kuram, değişimin aşamalı olması, şeklin ve biçimin korunması koşuluyla bir nesnenin uzay-zamanda sürekli bir yol izle yebildiğini belirtir. bu, gemide zaman içinde aşamalı olarak yapılan değişikliklere olanak verir.
ne var ki, burada bile sorunlarla karşılaşırız! geminin her parçası ayrı ayrı kutulara konulsa, dünyanın her yanında farklı yerlere götürülse, sonra da geri getirilip kutuları açılsa ve yeniden monte edilseydi ne olurdu? bu sayısal açıdan aynı gemi olabilmekle birlikte, nesne, uzay-zaman boyunca sürekli olarak gemiye benzer bir theseus'un gemisi nesne halinde bulunmaz (dikkat edilirse, mtı bu senaryoya uygun görünüyor).
theseus'un gemisi ne anlam taşıyor?
elbette ki bu paradoks, gemilerle ilgili bir problem olmanın ötesindedir. theseus'un gemisi gerçekte kimlikle ve bizi biz yapanın ne olduğuyla ilgilidir. yıllar geçtikçe bizde kısım kısım değişiriz ve yine de kendimizi aynı kişi olarak görmeye devam ederiz.
kimliğimiz yapımızdan dolayı mı aynıdır? eğer öyle olsaydı, bir uzvunuzu kaybetmeniz, hatta saçınızı kestirmeniz halinde, siz artık siz olmazdınız. zihninizden ve duygularınızdan dolayı mıdır? eğer öyle olsaydı, anılarınızı kaybetmeniz ya da fikrinizi değiştirmeniz halinde, artık kendiniz olur muydunuz? bizi oluşturan kısımlardan dolayı mıdır? geçmişimizden dolayı mıdır?
theseus'un gemisi ve kimlikle ilgili içerdiği imalar bugün de hâlâ tartışılmaktadır.
devamını gör...
kar yağdığını gören izmirli heyecanı
yok, öyle dört saat yola çıkmaya gerek yok , spil dağı 45 dakika en çok, ama oraya da tedbirsiz çıkarlar, zincir yok , araba bakımsız, lastikler kabak ondan sonra orada mahsur kalırlar, yolu kilitler ler, jandarma uğraşıp durur ; bunların hepsini yapmasının tek sebebi, arabasının kaputu üzerine 30 cm lik bir kardan adam yapıp şehre getirip göstermek.
boşuna demiyorlar allah dağına göre kar verir diye, evet izmirliler kar yağışını abarttı yor doğrudur..
boşuna demiyorlar allah dağına göre kar verir diye, evet izmirliler kar yağışını abarttı yor doğrudur..
devamını gör...
berserk_gloria
o da olmasa entrylerimi kim beğenecek bilmiyorum...
devamını gör...
tyler durden
hastalık gibi adamdır. efsaneleşmiş roman uyarlaması fight club filminin brad pitt tarafından canlandırılan çok sevilen karekteridir. kişiliği hakkında size bilgi vermesi açısından birkaç sözünü iliştireyim.
"biz tarihin ortanca çocuklarıyız." der. “bir yerimiz ve bir amacımız yok. bir büyük savaşımız, büyük depresyonumuz yok. bizim büyük savaşımız, manevi bir savaştır. ve büyük depresyonumuz, hayatlarımızın ta kendisidir."
"biz tarihin ortanca çocuklarıyız." der. “bir yerimiz ve bir amacımız yok. bir büyük savaşımız, büyük depresyonumuz yok. bizim büyük savaşımız, manevi bir savaştır. ve büyük depresyonumuz, hayatlarımızın ta kendisidir."
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
gittikçe tekil bir hal alıyor insanlar. gittikçe bencilleşiyor. fedakarlık demode kavram zihinlerde. kişisel gelişim furyası kişiliksizleştiriyor. bildikleri şeyler artıyor ama kendilerini bilmez, ne istediklerini bilmez bir şeye dönüşüyorlar. değerlerini yitirmeyi, değerlenmek sanıyorlar. kandırıyorlar kendilerini. görünüşün hakimiyeti altında, şekil sevdasıyla benzeşmeyi özgünleşmek olarak görüyorlar. özgürlüğü, kurallarla göre hareket etmek olarak göremeyecek kadar körler. yıldızlara, gezegenlere ve fallara kapılmışlar. içindeki dolmayan boşluğun ve kötü hissin bir gezegenin retrosuna bağlamak kendilerini iyi hissettiriyor. belki vardır etkisi ama kendi yetersizliği kadar etkili olmaz hiçbir astrolojik manevra. çok bencilleşmiş bir kitle var dışarıda. herkes talepkar. hatta istekte bulunmayanların isteksizliğinden bile rahatsız olmakta. isteksizlerin arzularına yenik düşmesini isteyen tüketim kültürü gibi, istemeyenden de istemesini istiyorlar. istenmenin tahrik ediciliği de bir istek sonuçta. çoğunluktan olamayışım azınlıklarla da olamayışıma neden.
-iç kusması.
-iç kusması.
devamını gör...
unutulmaz yeşilçam replikleri
"bak beyim. sana iki çift lafım var. koskoca adamsın. paran var, pulun var, her şeyin var. binlerce kişi çalışıyor emrinde. yakışır mı sana ekmekle oynamak? yakışır mı bunca günahsızı, çoluğu çocuğu karda kışta sokağa atmak, aç bırakmak ama nasıl yakışmaz? sen değil misin öz kızına bile acımayan, bir damlacık saadeti çok gören? anlamıyor musun beyim? bu çocuklar birbirini seviyor. ama ben boşuna konuşuyorum. sevgiyi tanımayan adama sevgiyi anlatmaya çalışıyorum. sen büyük patron, milyarder, para babası, fabrikalar sahibi saim bey. sen mi büyüksün? hayır, ben büyüğüm. ben, yaşar usta. sen benim yanımda bir hiçsin anlıyor musun? bir hiç. gözümde pul kadar bile değerin yok. ama şunu iyi bil. ne oğluma ne de gelinime hiçbir şey yapamayacaksın. yıkamayacaksın, dağıtamayacaksın, mağlup edemeyeceksin bizi. çünkü biz birbirimize parayla pulla değil, sevgiyle bağlıyız. bizler birbirimizi seviyoruz. biz bir aileyiz. biz güzel bir aileyiz. bunu yıkmaya senin gücün yeter mi sanıyorsun? dokunma artık aileme. dokunma çocuklarıma, dokunma oğluma, dokunma gelinime. eğer onların kılına zarar gelirse ömründe bir karıncayı bile incitmemiş olan ben yaşar usta, hiç düşünmeden çeker vururum seni. anlıyor musun? vururum ve dönüp arkama bakmam bile."
devamını gör...
turgut uyar
benim gibi pek şiir bilmeyen, sevmeyen bir insanı bile 2 gündür şiirleriyle duvardan duvara çarpabilen şairdir kendisi.
(bkz: göğe bakalım)
(bkz: göğe bakma durağı)
(bkz: göğe bakalım)
(bkz: göğe bakma durağı)
devamını gör...
rüyada görülen kişiye aşık olmak
hüzünlü bir şekilde uyanmanıza sebep olan hadise. hayır, tanımıyorum da yani ama kimsen n'olur geri gel?!?!?!?
devamını gör...
bir noktadan sonra hayatın anlamının da anlamsız gelmesi
insan, anlam arayan değil anlamı bulduğuna inanan bir varlık sanırım. zaten anlam da aramayız biz, inandığımız olgu ve değerleri destekleyecek bilgiler toplarız sadece. gerçeklik atfettiklerimiz de bu yüzden dayanılmaz veya tahammül edilemezdir belki de. ama bilmemeye ve bilmemenin huzursuzluğuna katlanabiliriz. cehaletimizi sürdürecek bilgileri toplamaya ömrümüzün sonuna kadar devam edebiliriz.
devamını gör...
bostan korkuluğu
kuşların korkmadığını düşündüğüm makettir.
onun yerine iplere cd bağlayın ve bir çubuğa asın.
uzak duracaklardır. denendi ve onaylandı.
onun yerine iplere cd bağlayın ve bir çubuğa asın.
uzak duracaklardır. denendi ve onaylandı.
devamını gör...
türklerin öğrenemediği şeyler
siyasette ve futbolda fanatizm gerek olmadığı.
sonuçta herkes aynı düşünmek zorunda değil.
siyaset futboldan başka konuşulacak çok daha güzel konular var. ve bu konular konuşulduğunda öfke tartışma değil muhabbet oluyor.
sonuçta herkes aynı düşünmek zorunda değil.
siyaset futboldan başka konuşulacak çok daha güzel konular var. ve bu konular konuşulduğunda öfke tartışma değil muhabbet oluyor.
devamını gör...
cümlenin sonunu efendim sözcüğüyle bitirmek
hoşuma gittiği için kullanıyorum efendim. eğreti durduğunu ya da hiyerarşi için kullanıldığını da düşünmuyorum.
devamını gör...
back to 1942
feng xiaogang'ın yönettiği 2012 tarihli bir çin tarihi filmidir. liu zhenyun 'ın romanından uyarlanmış tır.kasım 2012'de filmin ilk gösterimi yapıldı. başrollerde tim robins ve adrian brody var ama aslında film guoli zhang'ın başarısına kurulmuş.
film 1942 yılında çin'in henan eyaletinde meydana gelen kıtlık ve japonya ile yapilan savaş döneminde, yaşanan göç neticesinde 3 milyondan fazla insanın ölümünü anlatan filmdir.
filmde fan isminde zengin bir adamın kıtlık başladığı andan itibaren ailesi ve yardimcilari ile yasadigi zorlu yolculuğu anlatırken bir yandan da gazeteci theodore h. white'ın kıtlığı çinli yetkililer ve dunyaya duyurma çabaları anlatılmaktadır.
filmde açlık, kendi ülkende mülteci olma, rüşvet, emanet, inanç sorgulaması, aileye bağlılık, namus gibi kavramlar incelenmektedir.
2.5 saat gibi uzun süren bir film. siyasi çekişmeler, merkez siyasi yapı ile halkın arasındaki derin uçurum gereksiz uzatılmış. ancak yine de karakterlerin ve öykülerin birbirine bağlanması, halkın cahilliğinin ve çaresizliğinin sunumu oldukça düşündürücü.
filmi izlerken aklıma osmanlı'nın son dönemlerinde ve kurtuluş savaşı sırasında yaşanılan yoksulluk, kıtlık ve okuduğumuz hikayeler geldi. yine padişaha ya da cumhuriyet doneminde yalakalık yapmak isteyen memurların yönetime herşeyi güllük gulistanlik göstermesi (ki bugün de aynı şeyin devam ettiğini görüyorum) aklıma geldi. bugün 150 ülkeye yardım ettiği söylenen bir ülkede yaşıyoruz. buna rağmen her geçen gün alım gücümüz azalıyor. pandemi ülke ekonomisine gerçekten büyük darbeler vurdu. peki biz allah korusun birgün kıtlık veya yokluk ile imtihan olursak neler yaşardık, ne tür hikayeler ile karşılaşirdık bunu düşündüm. bu noktada israf, şükür, adalet, yardımlaşma kavramlarını daha sık dusunmeliyiz diye düşünmekteyim. allah yardımcımız olsun.
film 1942 yılında çin'in henan eyaletinde meydana gelen kıtlık ve japonya ile yapilan savaş döneminde, yaşanan göç neticesinde 3 milyondan fazla insanın ölümünü anlatan filmdir.
filmde fan isminde zengin bir adamın kıtlık başladığı andan itibaren ailesi ve yardimcilari ile yasadigi zorlu yolculuğu anlatırken bir yandan da gazeteci theodore h. white'ın kıtlığı çinli yetkililer ve dunyaya duyurma çabaları anlatılmaktadır.
filmde açlık, kendi ülkende mülteci olma, rüşvet, emanet, inanç sorgulaması, aileye bağlılık, namus gibi kavramlar incelenmektedir.
2.5 saat gibi uzun süren bir film. siyasi çekişmeler, merkez siyasi yapı ile halkın arasındaki derin uçurum gereksiz uzatılmış. ancak yine de karakterlerin ve öykülerin birbirine bağlanması, halkın cahilliğinin ve çaresizliğinin sunumu oldukça düşündürücü.
filmi izlerken aklıma osmanlı'nın son dönemlerinde ve kurtuluş savaşı sırasında yaşanılan yoksulluk, kıtlık ve okuduğumuz hikayeler geldi. yine padişaha ya da cumhuriyet doneminde yalakalık yapmak isteyen memurların yönetime herşeyi güllük gulistanlik göstermesi (ki bugün de aynı şeyin devam ettiğini görüyorum) aklıma geldi. bugün 150 ülkeye yardım ettiği söylenen bir ülkede yaşıyoruz. buna rağmen her geçen gün alım gücümüz azalıyor. pandemi ülke ekonomisine gerçekten büyük darbeler vurdu. peki biz allah korusun birgün kıtlık veya yokluk ile imtihan olursak neler yaşardık, ne tür hikayeler ile karşılaşirdık bunu düşündüm. bu noktada israf, şükür, adalet, yardımlaşma kavramlarını daha sık dusunmeliyiz diye düşünmekteyim. allah yardımcımız olsun.
devamını gör...

