kendisiyle duman yoluyla haberleştiğimiz* yazar. zeki birisi ve tanımlarını takip ediyorum. kendisini de çok seviyorum. umarım önümüzdeki 500 yıl içinde daha hızlı haberleşebiliriz.*
devamını gör...

aslında 35, hatta 43 sene önce bile olan moda. zira benim de 2 ismim var. sınıfta da 2 isimli çok kişi vardı ilkokulda. ilginçtir hep de dersleri iyiydi 2 isimlilerin.

öyle babaannemin, anneannemin adları falan da değil. o zamanlar pek bulunmayan ama şimdi elinizi sallasanız 50 tanesine değebileceğiniz 2 isim koymuşlar bana. 2'sini de pek sevmiyorum ama yapabileceğim bir şey de yok maalesef.

uzun isim yazmak falan demiş bir arkadaş. dua edelim "cristian mark junio nascimento oliveira baroni" gibi isimler koymuyoruz çocuklara bu ülkede *
devamını gör...

vokalde cocteau twins'in elizabeth fraser ablası yer alır bu güzel şarkıda.
devamını gör...

ayva der noktamı koyarım...
bir de limon sıkacaksın, mis.
devamını gör...

kendi düşünce ve fikirlerime senin saçma inançlarından çok güveniyorum. ayrıca evet, ülkede islam'ı ve genel olarak dini "bilen" çok az insan var. başımızdaki müslümanlara bakınca bunu çıkaracak kafaya sahip olduğunu düşünüyorum.

ya da ne bileyim, kimse bilmiyor diye ağlamaya devam et.
devamını gör...

radiohead grubunun en sevdiğim albümlerinden birisi.
sanırım 6. çıkardıkları albümdür.

liste :

"15 step"
"bodysnatchers"
"nude"
"weird fishes/arpeggi"
"all ı need"
"faust arp"
"reckoner"
"house of cards"
"jigsaw falling into place"
"videotape"
devamını gör...

nesimi çimen eseri.

edit: ayrıca bu eserin psikolojik şiddet ve travma sonrası stres bozukluğuyla çok büyük bir bağlantısı vardır. "görünmez göz ile, hiçbir izi yok."


bu nasıl bir derttir dermanı yoktur
bedenimde değil ruhumda sızı
görünmez bir yara acısı çoktur
bedenimde değil ruhumda sızı

kurşunsuz hançersiz kansız bir yara
hiçbir tabip buna bulamaz çara
keşke mansur gibi çekseler dara
bedenimde değil ruhumda sızı

doktoru lokmanı yok ilacı yok
görünmez göz ile hiçbir izi yok
saplandı sineme görünmez bir ok
bedenimde değil ruhumda sızı

didelerim nemli kan ağlar gözüm
ruhum yara aldı sızlıyor özüm
bu halimdem vakıf tek cura sazım
bedenimde değil ruhumda sızı

yeter nesimi bu feryadı yeter
biliyom yanıyon kerem'den beter
her ah eyledikçe dumanın tüter
bedenimde değil ruhumda sızı.

devamını gör...

metal müzikte dissonance akımını başlatmış çok önemli avant-garde death metal grubu. ilk albümleri considered dead gayet düz bir death metal albümüyken erosion of sanity ile birlikte müziklerinde hafif düzeyde deneylere gidilmiş, ancak 1998 yılında çıkardıkları üçüncü albümleri olan obscura ile -gruba yeni gelen gitarist steve hurdle'ın da yardımıyla - kendilerini efsaneleler arasına sokan özgün tarzlarını oturtabilmişler.
obscura gerçekten genel olarak metal adına önemi kolay kolay anlatılabilecek türden bir şey değil. ulcerate, deathspell omega, portal ve sayısız diğer grubun varlığını bu albüme borçluyuz da denebilir. 1 saat boyunca yerinde duramayan, uyumsuz notalarla insanı tokatlayan çok ilginç ve kaotik bir albüm. yapımında dmitri shostakovich gibi klasik müzik sanatçılarından ve biraz da doğu müziğinden ilham almışlar. sindirmesi biraz zor ama gerçekten neden bu kadar saygı duyulan bir iş olduğunu anlamak zor değil.

diskografileri şu şekilde:

considered dead (1991)
the erosion of sanity (1993)
obscura (1998)
from wisdom to hate (2001)
colored sands (2013)
pleiades" dust (2016) (ep)
devamını gör...

insanları rahat bırakın.
devamını gör...

theseus'nun gemisini çağrıştıran eylem.

bileşenleri yenisi ile değiştirilerek kullanılmaya devam eden bir bilgisayar ne zaman aynı bilgisayar olmaktan çıkar? depolama birimi, belleği, işlemcisi yükseltilmiş, işletim sistemi, yazılımları değişmiş bir cihaza hangi aşamada aynı gözüyle bakamayız? bu açıdan ben bir bilgisayarı 3 seneden fazla kullanmamış olurum ama kasa 10 seneliktir.
devamını gör...

rugan ayakkabı, jöleden geçilmeyen saçları ve tesbihleri mevcuttur. gözleri kanatan görünümleriyle insanı yorarlar.
devamını gör...

baba evde olunca, evde gerginlik olmuyorsa o evde huzur vardır.
babalar; babalığı, kocalığı despotluk zanneden babalar...
devamını gör...

"birini hiçbir zaman affedemeyeceğini anladığında ondan vazgeçersin.
o'ndan hiçbir zaman vazgeçemeyeceğini anladığında ise affedersin." *
devamını gör...

hem daha bakımlı görünmesini sağlaması ve saç dökülmesini engellemesi,hem de normalde dalgalı olan saçlarımın düz olmasını istediğim için yaptırdığım bana göre gerçekten işe yarayan ve memnun kaldığım bi uygulama.yaklaşık 1 senedir düzenli aralıklarla yaptırıyorum.güvendiğiniz ya da tavsiye edilmiş bir kuaförde yaptırmanız en doğru olanı ve uygulama yapılırken özellikle bitkisel ürünlerle yaptırmak istediğinizi belirtmek en iyisi olur bence çünkü diğerlerinin içinde bulunan bazı kimyasallar saçınıza gerçekten zarar verebilir.
devamını gör...

huzur.

çünkü huzur ''tek başına'' var olan bir his değildir; tam anlamıyla huzurlu olabilmek için kendinize ve yaşantınıza dair pek çok noktada başka güzel hislere de sahip olmanız gerekir ki tam da bu yüzden huzur dünyanın en güzel ve en kırılgan hissidir.
devamını gör...

iki aptalın aptal olmadığını iddia ettikleri durumlarda kullanılan ve cuk oturan cümledir.
devamını gör...


“varlığını hissedemediğiniz birini sevemezsiniz.”


bana seni seviyorum deme hissettir/ miraç çağrı aktaş
devamını gör...

gönlün var mı bende sarmaşık?
yol mu karmaşık, her neyse
alıştık belki, aşk bu sırnaşık
öldür dersin ölmez de.
(bkz: mabel matiz)
devamını gör...

her kus bitti sira leylege geldi arkadaslar. kulak arkaniza da dikkat edin bu arada.

az önce resmi gazete’de yayımlanan 3469 sayılı cumhurbaşkanı kararı ile deprem vergisi olarak bilinen özel iletişim vergisinin oranı %7,5’ten %10’a çıkarıldı.

kaynak
devamını gör...

montaigne'in dil bilinci hakkındaki şu kanaati altın değerindedir:

"sözün akışını bozup güzel cümleler aramaktansa güzel cümleleri bozup sözümün akışına uydurmayı daha doğru bulurum. biz sözün ardından koşmamalıyız, söz bizim ardımızdan koşmalı, işimize yaramalı. söylediğimiz şeyler sözlerimizi almalı ve dinleyenin kafasını öyle doldurmalı ki artık kelimeleri unutamasın. ister kâğıt üstünde olsun ister ağızdan; benim sevdiğim konuşma düpedüz, içten gelen, lezzetli, şiirli, sıkı ve kısa kesen bir konuşmadır. güç olsun, zararı yok; ama sıkıcı olmasın; süsten, özentiden kaçsın, düzensiz, gelişigüzel ve korkmadan yürüsün. dinleyen, her yediği lokmayı tadına vararak yesin. konuşma, sueton’un, julius, caesar’ın konuşması için dediği gibi, askerce olsun; ama ukalaca, avukatça, vaizce olmasın.
söylev sanatı, insanı söyleyeceğinden uzaklaştırıp kendi yoluna çeker. gösterişin herkesten başka türlü giyinmek, gülünç kılıklara girmek nasıl pısırıklık, korkaklıksa; konuşmada bilinmedik kelimeler, duyulmadık cümleler aramak da bir okullu çocuk çabasıdır. ah, keşke paris’te sebze çarşısında kullanılan kelimelerle konuşabilsem!"

dil sürekli gelişen bir yapıdır ve temel özelliklerini koruyarak gelişir. bir takım dil uzmanları dili korumak için kurallar koymak ve yasaklar getirmek gerektiğine inanırlar. onlar okullarda edindikleri tartışma götürür bilgilerin ve nedense hiç eskimeyen yazım kılavuzlarının verdiği güvenceyle dili düzeltmeye kalkarlar. koymak istedikleri ya da savundukları kurallar genelde dilin mantığına aykırıdır. bütün bu çabalar dile iyilik de kötülük de getirmez: dil bildiğini okur.

dil toplumun duygusal ve düşünsel özelliklerine göre oluşur, sürekli dönüşen yaşam koşullarına göre kendini her an yeniden kurar. bir başka deyişle dili sürekli olarak halkın kendisi yaratır. dili yaratanlar (tıpkı yukarıda montaigne'nin pazarcı esnafından bahsettiği gibi) simitçiler, börekçiler, ayakkabıcılar, eskiciler, nineler, dedeler, çocuklardır. bunlar genelde dilin ne olup ne olmadığını düşünme gereği duymayan kimselerdir. toplumsal ve iktisadi dönüşümlere uygun olarak dilde ortaya çıkan yeniliklerde büyük payları olduğunu düşünmezler. onların yaratıcılıkları gündelik yaşamın gereklerinden kaynaklanır. anadilin güzellikleri, özellikle o güzelliklerin pırıl pırıl yansıdığı deyimler, söyleyişler, eğretilemeler ve daha birçok şey, halkın eşsiz zekâsının ürünüdür. anadilde bir ulusun kültürü yansır: anadil kültürün yuvasıdır. bu yuvada kendini yeterince yetiştirmeyen kişi, toplumun ve daha ötede insanlığın değerlerine ulaşamaz. anadilinin anlamını yeterince kavramamış kimselerin kültür planında, bilimde, felsefede, sanatta etkin ve verimli çabalar ortaya koymaları, kalıcı ürünler vermeleri olası değildir.

halkın yarattığı dil bir yanıyla bir hammaddedir. bu hammaddeyi üst düzey kültür adamları işlerler inceltilirler ve geliştirirler. tabanda dilin ve kültürün temelini kuran insanlar varsa tavanda da bu dili ve kültürü yetkinleştirecek bilgeler olacaktır. tabanda kendiliğinden ve tavanda özenle yaratılmakta olan dili toplumun dil konusunda duyarlı görünen ama dil bilinci taşımayan belli bir kesimi kötü kullanır. dili kötü kullananların başında kendilerini dil uzmanı sananlar vardır. birilerinin kötü kullanması dile zarar vermez, ona belli koşullarda yeni anlatım olanakları bile katabilir. kısacası dili bozmaya kimsenin gücü yetmez.

batı’da ulusların ortaya çıkması ve ulusal dillerin gelişmesi genelde xvıı. yüzyılı önceleyen birkaç yüzyılda oldu. xvıı. yüzyılda artık uluslar ve ulusal diller vardı. bizde bu dönüşüm üç yüzyıl sonra yani xx. yüzyılda gerçekleşti. ulusal diller gelişirken çok karmaşık görünümler ortaya koydular. dili zapturapt altına almak gerekmez miydi? dilin denetlenmesinden yana olanlar dilden sorumlu yarı resmi kurumlar tasarladılar ve bazen de kurdular. örneğin fransa’da ulusal dil çeşitli lehçelerin bir araya gelmesiyle oluşuyor ve içinden çıkılmaz görünen bir yapı gösteriyordu. dilin oturması için üst düzeyde çaba gösterenlerin başında saray şairi malherbe vardır. fransız dilinin ona ve benzerlerine çok şey borçlu olduğu bilinir. ancak devlet bu işe el atmakta gecikmemiştir: dilin doğal yoldan kendini arındırmasını beklemektense tepeden inme kararlarla dili düzenlemek daha doğru olacağı kanaatine varmıştır. kardinal richelieu’nün buyruğuyla 1635’te kurulan fransız akademisi dili arındırıyorum derken dondurmuştur. devlet gölge etmeseydi belki fransız dili daha erken ve daha sağlıklı gelişecekti.

sorun alaylı dilcilerin sandığı gibi hangi harfleri büyük yazalım ya da nereye virgül koyalım ya da iki nokta ayıp oluyor onun yerine noktalı virgül kullanalım sorunu değildir. bu, dili eğilip bükülür ve üstünde gönül rahatlığıyla oynanabilir bir madde gibi görme rahatlığını ele alalım demek değildir. ancak öncelikle dili sevmek ve dilin tadına varmak gerekir. dil bilincine ulaşmadan dilci oyunu oynamak insanı gülünç eder. dil, her koşulda halk tarafından yeniden yaratılmaktadır. bir başka deyişle yaşam geliştikçe dil de gelişir. bunu anlayalım ve kabul edelim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim