fantastik kitap serisidir. hayalet olmak için seçilen yedinci oğlun yedinci oğlu thomas ward'ın çıraklığını okuruz.
son derece sürükleyici bir seridir. fantastik kitap seven yazar arkadaşlar mutlaka bir göz gezdirmeli. çocukken okumuştum şimdi tekrar okuyorum hala çok lezzetli bir eser.

ilerde çocuğum olursa kesinlikle okutacağım. okumasını tavsiye edeceğim. bana kitap okuma sevgisini kazandıran kitaplardan biriydi. odamda gece azıcık ışıkla okurken aldığım keyif bambaşkaydı. fantastik kitaplar çok fazla eleştiri alıyorlar bazı entelektüel abiler ve ablalar tarafından. ben öyle düşünmüyorum. özellikle çocuk ve genç okurların okurken bir sürü şey öğrenmelerine sebep oluyorlar.

seri 13 kitaptan oluşuyor ve hayalet ve çırağının başından geçen maceraları anlatıyor. cadılar, büyüler, hayaletler, öcüler, böcüler bir sürü şeyi öğrenip okuyoruz. okurken bir hayalet ve çırağı oluyoruz her şeyi öğreniyoruz. harika bir 13 kitaptı. bu tanımı ilerde çocuğuma okuturum ve kitabı okumak için gaza gelir. kafa sözlük kapanma ulan.

hayaletin çırağı

serinin ilk kitabı ve hikayeye giriş kitabımız. yedinci oğul thomas aile evinden ayrılıyor ve hayaletin yanına çırak olarak gidiyor. bu kitabı ilk okuduğum an hissettiklerim aklıma geldi müthişti.

hayaletin laneti

ikinci kitapta çırağımız artık 6 aylık bir eğitim almış hayalet çırağı olarak devam ediyor. peşinde karanlık var ve zorlu görevler onu bekliyor. zehir adlı bir yaratıkla mücadele etmek için göreve gidiyorlar. güzel bir devam kitabıydı.

hayaletin sırrı

serinin üçüncü kitabı ise en sevdiğim kitaptı. hayalet ve çırağı kış geldiği için öteki evlerine gidiyorlar ve eğitime orada devam ediyorlar. o evin tasviri ve kafamda canlanan ev mükemmeldi o yüzden çok sevmiştim. hayaletin geçmişi ile ilgili sırlar merak uyandırmıştı.

hayaletin savaşı

serinin dördüncü kitabı ve aksiyonun, heyecanın tavan olduğu kitaptı. cadıların memleketine yani köylerine gidiyorlar ve cadıların birleşmesini engellemeye çalışıyorlar. harika heyecanlı bir kitaptı. böyle çeşit çeşit cadılar vardı merak uyandırıcıydı.

hayaletin hatası

hayaletin çırağının eğitimi zorlaşıyor. hayalet onu başka bilgiler öğrenmesi için başka bir hayaletin yanına gönderiyor ve eğitim orada devam ediyor. başka bir hayalet ve başka bir eğitmen çok keyifliydi. yaratılan dünyayı keşfetmeye devam ediyordum.

hayaletin kurbanı

hayaletin çırağı annesine yardım etmek için yunanistan'a gidiyor. annesinin geçmişiyle ve sırlarıyla yüzleşiyor. ayrıca ustasıyla karşı karşıya gelmek zorunda kalıyor.

hayaletin kabusu

serinin yedinci kitabı. hayaletin korktuğu kabuslar gerçek oluyor. güçlerini kaybetmeye başlıyor ve çırağı karanlıkla tek başına savaşmak zorunda kalıyor. aksiyonu bol bir kitaptı.

hayaletin kaderi

serinin sekizinci kitabında hayaletin çırağı tom çok daha güçlü düşmanlarla karşılaşıyor. yanında arkadaşları ve sevdiği kadınla beraber tehlikeyle yüzleşiyor. bu kitabı pek sevmemiştim. bana sıkıcı ve durağan gelmişti.

hayalet benim adım grimalkin

serinin dokuzuncu kitabı ve en güzel kitaplarından birisi. devreye güçlü bir cadı grimalkin giriyor ve onun hikayesini okuyoruz. hayaletin çırağıyla beraber oluyorlar. nefis bir kitaptı.

hayaletin kanı

dünya karanlığın esareti altına girmiştir. şeytanın hizmetkarları hayalet ve çırağına zorluklar yaşatırlar. serinin en heyecanlı kitaplarından birisiydi. değişik bir yaratıkla savaşmak zorunda kalıyorlar.

hayalet benim adım slither

büyücü olan slither devreye giriyor ve bir çiftçinin iki kızıyla ziyafet çekiyor. farklı bir karakter olduğu için baya keyif almıştım. güzel kitaptı. farklı karakterlerin ve yaratıkların günlüklerini okumak çok keyifliydi.

hayalet benim adım alice

cadı olan alice ve sevgilisi tom beraber hareket edip maceraya çıkıyorlar. alice ilk kitaptan beri kitapta olan bir karakter. güzel kitaptı onun dilinden okumak baya keyif vermişti.

hayaletin intikamı

serinin son kitabı. her şeyin sona erdiği ve karanlıkla büyük mücadelenin yaşanacağı kitaptır. çok güzel bir kitaptı bittiği için çok üzülmüştüm.
devamını gör...

ambidexterity.

iki eli de aynı maharetle kullanabilme yetisi. leonardo da vinci en ünlü ambidexterlardan biri idi. öyle ki; sağ eliyle yazdıkları sol eliyle yazdıklarının ayna tersi idi.

latince'de ambi, "her ikisi", dexter, "sağ" demektir. yani her ikisi de sağ elden çıkmış gibi.
devamını gör...

oha bu şarkının nasıl başlığı olmaz, şaşırdım.

bir taraftan mutluyum da böyle güzide bir şarkının başlığını açmak bana nasip oldu.

evet efendim, üstad zeki müren in su gibi bir şarkısıdır.


devamını gör...

“abdestlisiniz herhalde” tepkisini hemen yapıştırırım. siyasal islamdan ayrı olarak islamın mezheplere göre kuralları vardır.
şafi mezhebine bağlı/ait/mensup olan insanlar, karşı cinsin tenine değdiği zaman abdestleri bozuluyor. burunları kanayınca o abdest bozulmuyor.
bir diğer mezhep olan hanefiler de ise iğne ucu kadar kan aktığında misal sivilce patlatınca abdest bozuluyor. arkadaşlar sivilcelerinizi patlatmayın, hanefi olan arkadaşlar “abdestim bozulursa bozulsun, dayanamıyorum bu sivilce patlayacak, o kan akacak” triplerine girmeyin. özellikle alın ve yanaklarda çıkan sivilceler, beynin hava almasını sağlayan kanalların geçtiği yerlerde bulunduğundan dolayı çok tehlikelidir.
hanefiler karşı cinsin elini sıkıyor, enseye tokat patlatıyor ama abdest bozulmuyor, ilginç.
hanefi ve şafiliğin birbirine bu denli zıt kurallar barındırması her zaman ilgimi çekmiştir.
yazılı olmayan görgü kuralı diye biliyorum, size uzatılan eli sıkacaksınız. elim havada kaldığında “abdesti arada tazelemek şart” cümlesi ile devam edip insanı bezdiriyorum. görgü önemli arkadaşlar, evet tatlı su oranı çok düşük suyu boşuna harcamamak lazım fakat buzullar da eriyor. küresel ısınma ile su buharlaşıyor olabilir fakat teemmüm edersiniz, ne olacak ki!
devamını gör...

hepsinin kafasının güzel olduğu belliydi 20 senedir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
herif şu fotoyu ben sanmış şaka gibi ortam..
devamını gör...

herkes kezbanlara sataşıp kezbanlarla alay etse de, aslında kezban kavramı vurgulanmaya başlarken hatırlatılmak istenen detay, içsel çirkinlikti.

hesapçı, kurnaz, çıkarcı, "aşk" adı altında erkeği kullanma planları yapan o pis içgüdüleri vurgulanmaya çalışılıyordu.

o yüzden çirkin kadın türlerini sadece köylü kızı (köylülükle bir sorunumuz yok. köy insanlarını seviyoruz! cehaleti sevmiyoruz!) imajı veren kezban sınıflandırması ile sınırlı tutmayıp aynı karaktere sahip olan ama cehaleti ve fakirliği ile göze batmayan, şehirli, zengin ve züppe hatta yüksek eğitimli kızlar için de pelinsu sınıflandırılması yapılmadı mı, yapıldı.

sosyal statü bakımından bu iki sınıflandırma arasındaki farkın biraz anlaşılmış olduğunu düşünüyorum. sözlüklerde, sosyal medyada kezban ve pelinsu/selen sınıflandırılmalarının kullanımına baktığımda, kızların az çok doğru kategorilendirildiğine şahit oluyorum.

bir kez daha bu tanımları yapalım:

kezban: cahil, kültür birikimi olmayan, kitap okumayan, okuma alışkanlığı dahi olmayan, bedenini erkeği kullanmak için bir yatırım olarak gören, evleneceği adamdan başlık parası isteyebilecek kültürün bir parçası olabilen, geri kafalı ve tüm bu zavallılığına rağmen kendini bulunmaz hint kumaşı sanan, edepsiz, küfürbaz, ağzından lağım akan, eğitimsiz, yazı yazmaktan dahi bihaber, bırakın yabancı dilleri, türkçe'yi bile doğru kullanamayan, yanınızda bulunması dahi rahatsızlık veren kız. (ismi kezban olan, doğduğunda geleneksel bir kadın ismi olan kezban ismini almış olan ama yüreği altın, sohbeti pırlanta, gözleri yakut, gülücükleri güneş gibi güzel kızlardan özür diliyorum. maalesef, bu kategoriye bir isim vermemiz lazım. sizinle kişisel bir problemimiz yok. sizi seviyoruz.)

selen/pelinsu: şehirli, zengin, en azından ortalamanın üzerinde maddi imkanlara sahip, modayı yakından takip eden, magazin ve sosyete gündemini ezbere bilen, serdar ortaç kültürünün ayrılmaz bir parçası, okumak, öğrenmek, anlamaya çalışmak için çaba göstermek yerine günün büyük bölümünü kuaförde geçirmeyi tercih eden, dünya hakkındaki görüşleri, duyumları, bilgi birikimi kuaför sohbetlerinden duydukları ile sınırlı olan, yüksek eğitim almış olsa bile genlerine yapışmış serdar ortaç kültüründen kurtulamamış, serdar ortaç müziği dinlemiyor olsa bile serdar ortaç kültürünün simgesi olan niteliklere sahip; şımarık, gösteriş düşkünü, üretmeden tüketen, yaşamı pahalı otomobillerle gezip tozmak biçiminde algılayan, cep telefonunu iletişim aracı olarak değil dedikodu cihazı olarak algılayan, insanları anlamak için çaba göstermek yerine yargılamak yoluna giden, kendini bulunmaz hint kumaşı sanan, sığ kızlardır. (ismi doğuştan selen olan ama sıcak yüreklerine hayran olduğumuz bütün arkadaşlarımızdan özür diliyoruz. onları seviyoruz.)

ancak, gençlerin şunu gözden kaçırmış olduğunu düşünüyorum. bir kızın eğitimli olması, "rock konserlerine gidiyor olması", "kezban olmaması" onun güzel bir kadın olduğunu, gönlümüzü verebileceğimiz sevgiyi hak eden bir yüreğe sahip olduğunu göstermiyor.

cahil ve zengin koca avcısı kızları kezban tanımlamasıyla literatüre geçirdiğimiz için sanki zengin koca aramayan, cebinde zaten parası olan (ikoncanların zengin kocaları, sevgilieri olmasa, ne kadar ikoncan olabilirlerdi tartışılır ama şimdi meselemiz o değil), lüks ve sosyetik hayatlar yaşayan, kafa ve beden olarak rahat kızları beğendiğimiz gibi bir izlenim oluşuyor ve bu yanlış algı beni çok rahatsız ediyor.

bir kezban bizim için ne kadar iticiyse, zenginliği ve şımarıklığı birleşmiş bir selen de o kadar itici.

beyoğlu, kadıköy, ankara, antalya, eskişehir veya çeşme ya da bodrum barlarında altın zincirleri ile sabaha kadar dans dans dans peşinde koşan apaçi mkıı oğlanlar için ikoncanlar veya sosyetik selenler yatağa girmek için hayallerini süsleyen kızlar olabilir de, düşünerek yaşayan adam için bu kızların bir gram değeri yok.

onu sevmiyorsunuz, bunu sevmiyorsunuz, siz ne seviyorsunuz, diye soran meraklı arkadaşlara tekrar cevap vereyim:

sevdiğimiz kadın;

-moron kadın değil, düşünen kadındır.

-önyargılı kadın değil, sorgulayarak, araştırarak öğrenen kadındır.

-şımarık değil, insancıl kadındır.

-zalim değil, vicdanlı kadındır.

-iphone'u tiktok'a girmek için değil e-book okumak için alan kadındır.

-erkeğine tabi değil erkeğine saygı duyan kadındır.

-kavga çıkararak istediğini elde edebileceğini sanan değil, derdini insan gibi konuşarak anlatan kadındır.

-pms dönemindeyim, benüm hürmönlerüüm büüyleee bahanesi arkasına saklanan değil, çevresine terör salmamak için kendine hakim olmaya çalışan kadındır.

-çok magazin programı seyreden değil, çok okuyan kadındır.

-huzursuz kadın değil, sakin kadındır.

-aceleyle hareket eden kadın değil, düşünerek hareket eden kadındır.

-konuşmuş olmak için konuşan değil, muhabbetin on cümle sonra nereye gideceğini gören kadındır.

-hayatta piyon değil, at değil, vezir değil, şah değil, satranç masasının başındaki oyuncu olan kadındır.

çok şey mi istiyoruz?

evet.

erkeklerin sadece tek bir şey istemesine alışmış kadınlar için bunlar çok korkutucu istekler, biliyorum.


haklısınız, korkun, titreyin, sarsılın.*
devamını gör...

başrolünde yakın zamanda the chernobyl dizisinde de izlediğimiz jamie sives’ın oynadığı lone scherfig filmidir.

film babasının ölümü ile birlikte ondan miras kalan bir sahaf dükkanını onu sürekli koruyup kollayan ve hayatta tutmaya çalışan abisi ile birlikte işletmeye çalışan wilbur’un hikayesini anlatıyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
wilbur hayattan bıkmış ve intihara meyilli bir adam. aklında sürekli bir intihar isteği ile geçirmekte günlerini. ta ki bir gün sahaf dükkanına küçük kızıyla birlikte gelen alice’e aşık olana kadar.

alice ile konuşması bana tasvir-i şikayet şarkısındaki bir dizeyi hatırlatır her zaman. bir iki tatlı söz çeler başındaki darağacını. sonrasını filmi izlediğiniz zaman göreceksiniz zaten.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
filmin benim hayatımda bıraktığı anı ise taşralı bir gencin büyük şehirde yaşamaya başlamasının bir özeti gibi. ben bu filmin afişine rastladığım zaman veronika ölmek istiyor kitabını daha yeni bitirmiştim. filmi görünce biraz bocaladım çünkü filmin oynadığı sinema bana hep korkutucu gelmişti. o sinemada sanki filmler paravan olarak kullanılıyormuş gibi gelirdi bana her zaman.

sanki oraya girince bana eroin vereceklermiş, vücuduma dövmeler yapacak, beni bir tarikata sokacak, elime orak ve çekiç verip beni barikata yollayacak insanlarla karşılaşacakmışım gibi hissederdim.

o an bu filmi izleme isteği ile taşralı şüpheciliğim arasında kalıp büyük bir cesaret göstererek biletimi aldım. meğer o sinema sadece festival filmleri gösteren bir yermiş. içeri girerken insanolunbiraz wants to kill himself diyerek çıkacağımı düşündüğüm salondan müthiş bir film izlemiş olarak çıktım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu arada filmin bonus ödülünün de mads mikkelsen olduğunu da belirteyim.
devamını gör...

delphi'deki apollon tapınağı girişinde altın harflerle yazılı olan "nosce te ipsum" deyişi
"kendini tanı" anlamındadır.
devamını gör...

bilmeyene anlatılmaz, bilmeyenle tartışılmaz sherlock.
devamını gör...

türkçesiyle kuros heykelleri;yunan heykel sanatında yer alan,tarihte uzun zaman boyunca apollon heykelleri olarak bilinen eserlerdir.
çıplak ve ayakta durmakta olan erkek heykellerine verilen isimdir ki kadın karşılıkları 'kore' olarak bilinmektedir.
türkiyede örneği çanakkale troya müzesinde bulunmaktadır.
bu, hareket halinde olan az sayıdaki arkaik dönem heykellerinden birisidir.
arkaik dönem ise, klasik yunan dönemine göre daha naturalist ve gösterişsiz eserleriyle karakterizedir.
devamını gör...

bilgisayarları iyi ve sağlam marka.

telefonları için aynısını söyleyemem. evet.

edit : 7 yıldır aynı bilgisayarını kullanıyorum
devamını gör...

aklıma istemsiz bu karikatürü getirdi

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bu swh’ın kullanımı nasıl oluyor? gülücük koymak istediğimiz yere swh mı yazmak lazım sadece yoksa şu alttaki yıldız ( * ) ile bi bağlantısı mı vardı sanki ? bilen biri yazabilirse sevinirim.
devamını gör...

miguel de unamuno tarafından 1914 yılında yazılmış roman. dilimize sis olarak çevrilmiştir. hikaye, ana karakter augusto'nun aşk hayatı üzerine şekillenmiş olsa bile en çarpıcı kısımları kitabın son sayfalarında geçen karakter-yazar-tanrı sorgulamasıdır.

--! spoiler !--

agusto, eugenia tarafından terk edilişi ve iç hesaplaşmaları onu intiharın eşiğine sürükledikten sonra hikayede bir karakter olan ve aynı zamanda kitabın yazarı da olan unamuno ile konuşmaya karar verir fakat kendisinin aslında unamuno tarafından yazılmış bir kitap karakteri olduğunu öğrenir. tam da bu noktadan sonra agusto'nun durumu kabullenmeyişi, kurgulanmış tanrı fikri ve ölüm üzerine kayda değer diyaloglar ortaya çıkıyor. kitabın sonu ise tamamen okuyucuya bırakılmış çünkü unamuno ısrarla agusto'nun bir kitap karakteri olduğunu ve kendini öldüremeyeceğini söylüyor fakat agusto bu düşünceyi reddederek kitabın son sayfalarında intihar ediyor. agusto'nun sahiden kendini öldürmeyi başarabildiğini mi yoksa yazarın mı onu öldürmüş olduğunu ise asla öğrenemiyoruz. bir nevi son okuyucuya bırakılmış diyebiliriz.

--! spoiler !--
devamını gör...

medyen kelimesinin kökeni hakkında farklı görüşler ileri sürülmektedir. hz. şuayb’ın ve gönderildiği kavmin arap, dolayısıyla bu kavmin adı olan medyen’in “ikamet etmek” anlamındaki müdûn veya “hükmetmek” mânasındaki dîn kökünden türemiş arapça bir kelime olduğu ileri sürüldüğü gibi arapça olmadığı da ifade edilmektedir.

kitâb-ı mukaddes’e göre medyen (ibrânîce’de midyan/midian, tevrat’ın yunanca tercümesinde madian/madiam) öncelikle bir şahıs adı olup hz. ibrâhim’in üçüncü eşi keturah’tan olan dördüncü oğlunun (tekvîn, 25/2; ı. târihler, 1/32), aynı zamanda bu kişinin soyundan gelen ve midyânîler (midyanim, madianites) denilen halkın ve onların yaşadığı bölgenin adıdır. tevrat’ta, hz. ibrâhim ve keturah’ın üçüncü çocuklarının adı olan medân’ın medyen’in farklı yazılmış şekli olup ikisinin aynı kişi olduğu da ileri sürülmüştür.

kur’an’da hz. şuayb ve mûsâ kıssaları dolayısıyla on yerde geçen medyen kelimesi, şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği (a‘râf, 85; hûd, 84; ankebût, 36) ve hz. mûsâ’nın mısır’dan çıktıktan sonra evlenip yıllarca aralarında kaldığı kavmin yaşadığı (tâhâ, 40; kasas, 22-28) bölgeyi ifade etmekte, bu kavimden de ashâb-ı medyen (tevbe, 70; hac, 44) ve ashâbü’l-eyke (hicr, 78; şuarâ, 176; sâd, 13; kaf, 14) diye bahsedilmektedir.

kur’ân-ı kerîm’de verilen bilgiye göre medyen halkına mensup olan ve bu halka peygamber olarak gönderilen hz. şuayb kavmini çok tanrıcılıktan uzaklaştırıp allah’a tapmaya çağırmış; ölçü ve tartıda, alışverişte haksızlık yapmak, ülkede bozgunculuk çıkarmak, tehditle insanları allah’ın yolundan alıkoymak gibi tutum ve davranışlara son vermelerini istemiştir (a‘râf, 85-86; hûd, 84-87). ancak kavminin önde gelenleri şuayb’ı yalancılıkla itham etmiş, isteklerine karşı çıkmış, ona inananları tehdit etmiş, kendisini ve ümmetini ülkeden sürme tehdidinde bulunmuştur. bunun üzerine şuayb onlara ilâhî azabın geleceğini bildirmiş, nitekim şiddetli deprem ve korkunç bir gürültü onları helâk etmiştir (a‘râf, 85-92; hûd, 84-95).

(öte yandan yukarıda da belirttiğimiz gibi kur’an’da hz. şuayb’ın peygamber olarak gönderildiği bir eyke halkından da söz edilmektedir (eş-şuarâ 26/176-189). eyke kelimesinin “sedir ağacı, sık ve bol ağaçlıklı yer” anlamına geldiği, kelimenin leyke şeklinde de okunduğu, bu takdirde şehrin adı olduğu söylenebilir. nitekim ashâb-ı medyen (ehl-i medyen) ve ashâbü’l-eyke’nin kur’an’da anlatılan vasıfları birbirine uymaktadır; hz. şuayb’ın bu kavme tebliği de medyen halkına olan tebliğinin aynıdır (şuara, 177-183). ancak bazı müfessirler, kur’an’da şuayb’dan medyenliler’in kardeşi diye söz edilirken eykeliler hakkında böyle bir nitelemenin bulunmadığını dikkate alarak bunların iki ayrı kavim olduğunu ileri sürmüşlerdir (ibn kesîr, tefsîrü’l-kur-âni’l-azîm, ııı, 346). bize göre de kur’ân-ı kerîm’de medyen halkının deprem, sarsıntı veya gürültü ile, eyke halkının ise “gölge günü”nün azabı ile (gündüzü karartan korkunç kasırga) cezalandırıldığını belirtilmiş (a‘râf, 91; hûd, 94; şuarâ, 189; ankebût, 37) olması nedeniyle medyen ve eyke halkları farklı kavimlerdir. ancak hz. şuayb’in, her iki kavme de tebliğde bulunmuş bir peygamber olduğu hususu tartışmasızdır.)

medyen halkının ticaret işleri ile uğraştığı eski ahit’ten de (tevrat) anlaşılmaktadır: eski ahid’e göre medyen, mısır ve ken‘ân ile ticaret yollarını elinde tutan yerleşik ve göçebe kabilelerin hâkimiyetindeydi (sayılar, 31/10). (eski ahid, midyânîler’den ilk defa hz. yûsuf dolayısıyla bahsetmektedir. tüccar olan ve mısır’a mal satan midyânîler kuyuya atılan yûsuf’u oradan çıkarıp bir rivayete göre 20 gümüş karşılığında ismâilîler’e vermiş (tekvîn, 37/28), diğer bir rivayete göre ise bizzat kendileri mısır’a götürüp potifar’a satmışlardır (tekvîn, 37/36).

meydenliler, ticaret yollarının üzerinde olan bir bölgede yaşamakta ve ticaret aracılığı ile zengin olmuş bir kavimdi. ancak putlara tapmakla birlikte kendilerine verilen sayısız nimetler onları şımartmış/azgınlaştırmıştı. çeşitli hileler, alışverişte ölçü ve tartıya dikkat etmeme gibi yöntemlerle zulmün içine batmışlardı. halkın malını kötü gösterip düşük ücretlerle satın almak, onlar için övünç kaynağıydı. halkın içinde fesat çıkarıyorlardı. bir tarafta hakkını alamayan mazlumlar, diğer tarafta zenginlikleriyle şımarmış, küstahlaşmış ve yaptıklarını marifet gören zalimler kitlesi vardı:

“medyen’e kardeşleri şuayb’ı (gönderdik). dedi ki: "ey kavmim! allah’a kulluk edin; sizin o’ndan başka tanrınız yoktur. size rabbinizden açık bir delil gelmiştir. artık ölçüyü tartıyı tam yapın, insanların mallarının değerini düşürmeyin, düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır. inananları tehdit edip allah yolundan alıkoyarak ve onu eğri göstermek maksadıyla her yolun başında (pusu kurup) oturmayın. düşünün ki, siz az sayıdaydınız, sonra o sizi çoğalttı. bozguncuların sonunun nasıl olduğunu da düşünün! eğer içinizden bir grup bana gönderilene inanmış, bir grup da inanmamışsa, artık allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin! o, hükmedenlerin en iyisidir." (a’raf, 85-87).

aynı durum hud suresinde de zikredilir: şuayb (as) kavmine; “ey kavmim! allah’a kulluk edin. sizin o’ndan başka ilâhınız yoktur. ölçeği de, teraziyi de eksik tutmayın. ben sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. bununla beraber yine de sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum. ey kavmim! ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. halkın malının değerini düşürmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak başkalarına zarar vermeyin. eğer mümin iseniz, allah’ın helâlinden size ihsan ettiği kâr sizin için daha hayırlıdır. bununla beraber ben sizin üzerinize gözcü değilim.” (hud, 84-86) diyordu. kavminin ileri gelenleri ise cevaben “dediler ki: ‘ey şuayb, atalarımızın taptıklarını terk etmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana dinin mi emrediyor? oysaki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.” (hud, 87). şuayb dedi ki: ‘ey kavmim! şayet ben rabbimden ispat edici bir delil üzerinde bulunuyorsam ve şayet bana, o kendi katından güzel bir rızık ihsan etmişse, söyleyin bakalım ben ne yapmalıyım? ben size karşı çıkmakla sizi menettiğim şeylere kendim düşmek istemiyorum. ben sadece gücümün yettiği kadar sizi ıslah etmeye çalışıyorum. başarım da ancak allah’ın yardımı ile olacaktır. ben yalnızca o’na dayandım ve ancak o’na döneceğim.’” (hud, 88).

ancak toplumda baskı, zulüm ve menfaat çetesini kurmuş olan medyen’in “ileri gelenleri”, düzenlerinin bozulmasını istemiyorlardı. hz. şuayb, elinden geldiği kadar onları tek olan yaratıcıya inanmaya çağırıyorsa da toplumdaki zalimler, tebliğe uymak şöyle dursun onu ve ona inananları kendilerine benzetmeye çalışıyor, aksi takdirde beldelerinden çıkaracaklarını açıkça ilan ediyordu. ancak hz. şuayb, bütün bu tehditlere rağmen allah’a dayanmayı sürdürüyor ve nihayetinde kavmi ile kendisi ve ona inanalar arasında allah’ın adil hükmün verilmesini diliyordu:

“kavminden büyüklük taslayan önderler kesimi şöyle dediler: "ey şuayb! ya seni ve seninle beraber inananları kesinlikle şehrimizden çıkaracağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!" şuayb dedi ki: "istemesek de mi? doğrusu allah bizi ondan kurtardıktan sonra tekrar sizin dininize dönersek allah hakkında yalan uydurmuş oluruz. rabbimiz allah dilemedikçe sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir! rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. biz sadece allah’a dayanırız. ey rabbimiz! kavmimizle bizim aramızda adaletli hükmünü ver. sen hüküm verenlerin en hayırlısısın." (a’raf, 88-89).

en sonunda hz. şuayb: “ey kavmim! sakın bana karşı muhalefetiniz sizi, nûh kavminin veya hûd kavminin yahut sâlih kavminin başlarına gelenlerin benzeri bir musibetin başınıza gelmesine sebep olacak günahlar işlemeye sürüklemesin! lût kavmi zaten sizden uzak değildir. rabbinizden bağışlanmayı dileyin, sonra o’na tövbe edin. muhakkak ki rabbimin merhameti ve sevgisi boldur" (hud, 89-90) dedi. devamında medyenliler, "ey şuayb! söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz, ayrıca aramızda seni zayıf görüyoruz! eğer kabilen olmasaydı, seni mutlaka taşlayarak öldürürdük. bizim karşımızda sen güçlü biri değilsin" dediler. şuayb da, "ey kavmim! size göre benim kabilem allah’tan daha mı hatırlı ki o’nu arkanıza atıp unuttunuz. şüphesiz ki rabbim yaptıklarınızı kuşatmıştır. ey kavmim! elinizden geleni yapın! ben de yapacağım! kimin başına aşağılayıcı bir azap geleceğini ve (böylece) yalancının kim olduğunu yakında öğreneceksiniz! bekleyin! ben de sizinle beraber beklemekteyim" (hud, 91-93) dedi.

hz. şuayb (as) bütün bunlara rağmen ısrarla hakkı anlatmaktan geri durmuyor fakat azgın ve sapkın olan ileri gelen zalimler hz. şuayb’i tehdit etmek bir yana yolları keserek halkın o’nun yanına gidip bir şey öğrenmesine engel olmaya da çalışıyor ve halka, “…‘eğer şuayb’a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız.’” (araf, 90) diyerek, öne sürdükleri tehditlerle insanları caydırma, gözlerini korkutmaya çalışıyorlardı. hz. şuayb (as) atalarının başına gelenleri, kavminin yaptıkları işlerin kötülüğünü bu gidişin sonun nereye varacağını anlatıyordu ama dinleyen yoktu. ahiretteki acıklı azabın hatırlatılması, medyen’in ileri gelenlerine bir şey ifade etmiyordu. sonunda onlara tanınan mühlet doldu ve vaat edilen helak günü gelip çattı:

“nihayet o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında yere serilip kaldılar. şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yurt tutmamış gibi oldular. böylece asıl hüsrana uğrayanlar, şuayb’ı yalanlayanlar oldu.” (a’raf, 91-92).

“ne zaman ki, emrimiz geldi, şuayb ve beraberindeki müminler, tarafımızdan bir rahmet sayesinde kurtuldular. ve o zalimleri korkunç bir gürültü yakaladı da oldukları yerde çöküp kaldılar. sanki orada hiç güzel gün görmemişlerdi. dikkat edin, semud kavmi nasıl helâk olup gittiyse medyen de öyle yok olup gitti.” (hud, 94-95)

medyen kavmi, kâfirlerin kaçınılmaz sonu olan helake maruz kaldıktan sonra, şuayb (a.s)'ın üzüntüsü, kur'an'da şöyle bildirilir: “o da onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: "ey kavmim, muhakkak size rabb'imin mesajını, tebliğ ettim ve size öğüt verdim. şimdi ben, inkâra sapan bir topluluğa nasıl üzülebilirim?" (a’raf, 93).

işbu çalışma, lut kavmine (örtülü) gönderme yapılarak “lgbtli sapkınlar” ifadesinin kullanıldığı ve bolca yorumlandığı bir dönemde, medyen halkının neden helak olduğuna dair bir hatırlatma yapmak amacıyla derlenmiştir. bugün kime sorsanız detaylarını bilmeden üstelik bilmediğini de bilmeden ve bütün bu eksik bilgisine rağmen lut kavminin eşcinsellik nedeniyle helak edildiğine dair açıklama yapmakta beis görmez. üstelik bu güruh içinde yer alanların pek çoğu, lut kavminden bahis geçtiğinde ağızlarını doldura doldura “haa şu ib..ler!!!” de derler ancak lafı lut kavminden alıp, medyen kavmine getirirseniz ne bu kavmin adını, ne işledikleri günahları ne de neden helak olduklarını bilirler. bir başka deyişle medyen kavminin başta şirk ve adaletsizlik olmak üzere her türlü zulüm, ölçü ve tartıda hile, alışverişte (satın alırken) malın değerini düşürerek ve (satarken) fahiş fiyattan satarak haksızlık yapmak, zenginlikten şımarmış olmak, (toplumun ileri gelenlerinin sahip oldukları yönetsel güç sayesinde) mazlumları ezmek, ülkede bozgunculuk çıkarmak ve tehditle insanları allah’ın yolundan alıkoymak gibi nedenlerle helak olduklarından bihaberdirler. günümüz koşullarında pek çok paralellik taşıması nedeniyle medyen kavminin yaşamı ve hazin sonu daha da ibretliktir. toplumun ileri gelenlerinin kendi deyişleri ile “lgbtli sapkınları” dillerine pelesenk etmek yerine ve/veya aynı zamanda medyen halkını ve ibretlik sonunu da anmaları, bu doğrultuda kendilerine çeki düzen vermeleri, akabinde toplumu doğru yola sevk eden tedbirler almaları, ezcümle medyen halkına da en az lut kavmi kadar atıfta bulunmaları elzemdir. aksi takdirde hafazanallah insanların ve insanlığın sonunun medyen halkı gibi olması işten bile değildir, çünkü her şey bir anda o’nun “ol demesiyle olur” (bakara, 117) ve unutulmamalıdır ki “allah emrinde galiptir. fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (yusuf, 21).
devamını gör...

benzersiz olunduğunun anlaşıldığı aydınlanma anı.
devamını gör...

anıların yoğunluğu da bu duyguyu uyandırır. bir yerlerden geçersin hatıran canlanır, birini görürsün maziye gidersin, sonra dersin ki ne çok yaşamışım. yorulmuşum.
devamını gör...

sezen aksu şarkısı, ardı hep hayal.

güzel hayaller ama, 'olsun"denilen hayaller..

siz hiç pembe yeşil güzelim açelyaların koşa koşa gelip gülümseyerek kalbinize sarıldığını gördünüz mü?

ben gördüm az önce, yaşadım.

kocaman bi' ege akşamıydı, o bahçede ala sarı ege gününü bitirmeye hazırlanırken bi yandan da bahçeyi suluyor, gülümseyerek çiçekleri ile konuşuyordu.
yanındaydım, ona bakıyordum, gözleri çiçeklerinde, benim gözüm onun izindeydi..
sonra açelya'larını bana yolladı.

daha sonra, hemen sonrası bu şarkı başladı, ben de duydum.
ege'nin her yanından duyuldu, geldi ortak kalplere girdi, kaldı.

bilmem kaç kilometre ötedeki biri benim evimin bahçesi kadar yakın bu şarkı ile geldi kalbimi bir kez daha yaktı. iyi ki!

açelyalara,hayallere,
sana....


devamını gör...

sadece online satranç oynama fırsatıyla değil sade arayüzü, reklam içermiyor oluşu ve sayısız pratik yapma imkanıyla da gözdem olan site ve uygulama. stratejik hamleler ve bakış açısı geliştirmek için harika. dar vakitlerde birkaç hamlelik pratiklerini bayıla bayıla oynuyorum.

oyuncu performansını istatiksel olarak sunan bir sekmesi de mevcut. tabii bu kısmı yalnız hesap sahibi görebiliyor. pratikler sonunda yanlış ve doğru hamleleri açıklayan bir metin beliriyor, tespit açısından büyük kolaylık. insan bazen ne yapsa kendi kendine göremiyor çünkü. bu yönleriyle de oldukça kullanışlı bir uygulama benim için.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim