absinthe
''la fée verte (yeşil peri)'' olarak da bilinen bir garip içki türü. bir çok hastalığa karşı etkili olacağı düşünülen içki, diğer tanımlarda da bahsedildiği üzere halüsinasyonlarla başlayıp sinir sisteminin yıkılmasına kadar giden bir çok yan etkiye sahip. buna rağmen 20. yüzyılın başında sanatçılar tarafından yaygın olarak tüketiliyormuş, öyle ki özellikle kokteyl saatleri bu sebeple ''l'heure verte (yeşil saat)'' olarak anılmaya başlanmış.
viktor oliva - the absinthe drinker (1901)
devamını gör...
the white stripes
dünyanın en güzel oksimoronlarından biri. 97 yılında bir araya gelmiş, inanılmaz bir harmoni ve müzikalite yakalamış ve dünyaya her biri ayrı şaheser olan parçalar bırakmış, michigan detroit çıkışlı amrikalı blues-rock ikilisi, ve grupla aynı adı taşıyan ilk albümleri. her ikisi de tek başına bir orkestra olabilen bu ikiliye rockçı deyip geçmek büyük bir kavramsal eksiklik yaratacağından elimden geldiğince boşlukları doldurarak anlatmaya çalışacağım destansı öykülerini. çünkü yıllardır ikili gibi değil de bir bütünün birbirini mucizevi bir rastlantısallıkla bulmuş iki yarısı gibi davranan bu iki ruh ne kadar anlatılsa az.
jack white -çoğunlukla vokalde gördüğümüz bey- ergenliğinde orduya katılmayı ve hatta rahip olmayı istemiş. şimdi olduğu yere bakınca yaratıcı ruhunun onu daha nerelere götüreceğini ve biz fanileri daha ne sürprizlerin beklediğini merak etmeden edemiyor insan. grubun tarihini şekillendiren akıl gibi görünüyor olsa da amma ve lakinki öyle değildir.
genellikle davulun arkasında görmeye alışık olduğumuz meg white'sa -grubun beyni vicdanı ve bence her şeyi- aşçı ve şef olmaya kararlı ve hatta bu fikre de tutkuyla bağlı bir gençmiş. kendisinin bir başka tutkusu olan nane şekerleriyse grubun adının çıkış noktası. görüntüsünü hatırlamakta hiç güçlük çekmeyeceğiniz şu kırmızı beyaz sarmal çizgili şekerlemelerden bahsediyoruz, evet.
bizden eski eş olduklarını saklayıp kardeş olduklarını öne süren ve durumun magazinelliğine şakalar haricinde asla ilişmeyen bu ikilinin ilk buluşması da tam bir kozmik şaka. 94 yılında meg'in o dönem çalıştığı restoranda gelip giden jack açık mikrofon etkinliklerinde sahneye çıkıp şiirlerini okumaya başlar ve olanlar olur. tanışır tanışmaz aşık olup birlikte müzik yapmaya, yerel kahvecileri ve civar kayıt stüdyolarını gezmeye başlarlar.
müzikal kariyerine hali hazırda bir davulcu olarak başlamış olan jack'in birlikte müzik yaptığı arkadaşları ve çaldığı mekanları zaten vardır. meg bu dünyaya adapte olmakla kalmayıp o dünyayı da kendine adapte edince, ortaya bir de çift başlı ideal müzikalite çıkınca evlenmeye karar verirler. 21 eylül 96 tarihinde geleneksel olana karşı duran, jack'in eşi meg'in soyadını aldığı bir evlilikle birleşir ve kendilerine özgü dünyalarının bizimkini kasıp kavurmasına sebep olacak fitili de ateşlerler.
97 yılında meg eşi jack'ten davul öğrenmeye ve onunla birlikte davul çalmaya başlar. jack sonradan bu ilk birlikte çalma deneyimlerinden şöyle bahsedecektir: "benimle davul çalmaya başladığında özgürleştirici ve taze bir etki yarattı. beni açan hızla açılmamı sağlayan bir etkisi oldu".
birlikte çalmak meg için de aynı tazelikte ve başkalaştıran hislere sebep olur, aralarındaki harmoniyi anlatırken "jack'in çalma şekline öyle aşinayım ki ne zaman ne yapacağını önceden biliyorum. çaldığı şeyle nereye varacağını ya da performansın neye evrileceğini jack'in tavrı ya da modundan hemen sezebiliyorum. beni kısır döngüye sürüklediği zamanlar da oluyor, ama çoğunlukla onu istediğim yerde tutabiliyorum." der.
99 yılı mart ayında ilk single "the big three killed my baby" ve takiben ilk albüm "the white stripes" gelir. ayrıca bu yazıyı hazırlarken dinlediğim albümdür grupla aynı adlı bu albüm.
ilerleyen zamanlarda "en ham tınlayan ve en yalın albümümüzdü, biraz kıyıda kaldı" diye anacakları bu 17 parçalık kayıt aslında müzik tarihinde önemli bir yere sahip olsa da gerçekten de kıyıda köşede kalır. benim kişisel tarihimdeyse apayrı bir yere sahip. o dönem alternatif müzikler çalan nadir radyolarla düşüp kalktığım, kulağımda radyoyla uyuyup uyandığım ve henüz az bildiğim ingilizcemle internette gezinmeye başladığım ilk ergenlik yıllarım olduğundan hayran hayran kendi kendime takılıyordum. az bilinen bir grup keşfetmiştim, deprem de neymiş?!fakat kimselere ses etmiyordum. davul döven beyaz kadın -ki alışıldık bir görüntü değil kabul edelim, hemcinsimi öyle görünce hep bir gaza gelirdim- ve gitar döven beyaz adam! iki beyaz güzel insan blues şov yapıyorlar! vay arkadaş! kozmik şaka gibi bir oksimoron! blues çalan beyaz insanlar!
ilk albümden hemen sonra boşanma haberi de gelir tabii. ürettik enerjimizi boşalttık bitti der gibi sanki. fakat burada hemcinsimi alkışlayacağım sözlük, kimse beni tutmasın. jack biz ayrıldık white stripes bitti diye ortalarda gezinir yeğenden kuzenden yedek kulübeden bulup buluşturduğu insanlarla kendine yeni bir grup düzmeye çalışırken meg çıkagelir. ve der ki "höst paşam! white stripes'ın bizim evliliğimizle ne alakası var? biz çalıp söylemeye devam edelim." tabii resmi kaynaklar bunu böyle yazmıyor, sadece meg jack'i ikna etti diyor, ben boşlukları böyle dolduruyorum, yanlış anlaşılmasın.
ikili bu ayrılıkla müzikalitelerinden hiçbir şey kaybetmediklerini de o yıl ortaya çıkardıkları ve white stripes'ı dünyayla tanıştıran ikinci albümleri de stijl'le ispatlarlar. billboard listelerine bir anda 38.sıradan yerleşen albüm de stijl'e ismini veren, grubun da ilham kaynağı olan, minimalizm ve yapıbozumu savunan, kırmızı siyah ve beyaz renkleri yücelten sanat akımının aynı zamanda grubun bundan sonraki görsel ve işistsel temasını da yansıtmasına karar verirler. dış dünyayla tüm bağlarını da bu üç ayaklı felsefi dil üzerinden kurar ve soran herkese aralarındaki tüm ilişkiyi bu yapboz oyununun bir parçası gibi bir şakayla anlatır, tüm dünyaya kardeş olduklarını söylerler. asıl amaç dikkatleri magazinel geçmişten ziyade müzikal icraya çekmektir. fakat benim kişisel görüşüm, tüm yaratım süreçlerini yapıbozumla şekillendiren bu ikilinin aralarındaki zamansız ve sıfatsız ilişkiye de aynı algıyla yaklaştığı yönünde.
zira de stijl akımı ve felsefesi sanıldığından daha da büyük yer kaplar müzikaletelerinde. her parçayı kırmızı siyah beyaz gibi üç ayaklı bir ses bütünlüğüyle inşa ederler. ya davul-vokal-gitar ya piyano-vokal-davul, ya piyano-gitar-vokal vb... bu matematiksel inşa icra ettikleri müziğin yalın kalmasını, ham tınlamasını sağladığı gibi onları da birer müzikal birey olarak hem stüdyoda hem sahnede daha özgür, özgün ve doğaç kılar.
az kanallı ses üretmek kayıt aşamasında da büyük bir özgürlük alanı sağlar ve ikisinin de tutkunu olduğu antika ekipman kullanımını beraberinde getirir. bozuk, bozulmuş, deforeme ve arıza seslerle uğraşmaya başlar, bambaşka ve yaratıcılıklarının her aşamasında yapıbozumdan ve üçlemelerden beslendikleri yeni bir dünya yaratırlar. son derece yalın olan canlı performansları ve videolarında da sahne kıyafetleri hep üç renkli -kırmızı siyah beyaz- bir kombinasyonla şekillenir. meg'e göre bu izleyicinin de algısını başka şeylerle yormamak adına anlamlı bir tercihtir. "okul üniforması gibi. herkes aynı şeyleri giydiği için odağı dağıtmadan icramız üzerinde tutabiliyoruz."
burdan sonrası az çok bilinen bir müzikal hikaye. ivmeyi hiç düşürmeden çıtayı her daim daha da yukarı taşıyan albümler ve on yıl sonra gelen müzikal ayrılık. tüm bu süreçlerde meg sessizliğini koruyan taraf olduğundan jack'in verdiği tek tük röportajlardan biliyoruz ki yine meg'in kararı bu ikilinin tarihini şekillendirir. saf, yalın ve küçük ölçekli başlayan maceranın büyüyüp dünyaya mal olması meg'de çocuğu evden kaçan anne kaygısı yaratmış olacak ki yoğun bir anksiyeteyle boğuşur, yorulur ve giderek sessizleşir. dev konserler yalınlıktan beslenen o'na göre değildir. gelen şöhret ve görkemi meg'e nazaran çok daha iyi göğüsleyen ve yöneten jack'in sonradan anlattıklarına göre yaratım süreçleri aynı büyünün etkisi altında sürse de meg yarattıkları müziğe eskisi kadar ne tezahürat etmekte ne de neşe patlamaları yaşamaktadır. hevesi kaçmış, jack'le birlikte üretmek ve ürettiklerini dünya kadar dinleyicinin bomboş tüketimine sunmak onun için tüketen ve yoran bir eylem halini almıştır artık.
2007 eylül ayı itibariyle meg dinlenmeye çekilir. iyi ki de çekilir çünkü hemen iyileşsindir, meg bize lazımdır!
aradan geçen iki yılın ve molanın ardından 2009 yılında ilk kez yeniden sahneye çıkan ikili alternatif bir we're going to be friends icrası sergiler. o güne dek duyulmamış olan bu icra yıllar sonra white stripes'ın bir grup olarak sahneye son kez çıkışının ilamı olarak yorumlanacaktır. fakat kötü haber bu kez yavaş vuku bulur ve yavaş yayılır.
2010da yeniden bir araya geleceklerinin ışıklarını yaksalar da 2011 yılında resmi bir duyuruyla dinleyenlerine white stripes'ın resmen son bulduğunu haber verirler.
bitti denmiş olsa da hala arkadaşlıkları ve müzikal birliktelikleri süren bu ikilinin her an bir yerlerden yeniden doğacaklarına inancım tam. biteviye bir yolculuk onlarınki, kırlardan gelecekler!
jack white -çoğunlukla vokalde gördüğümüz bey- ergenliğinde orduya katılmayı ve hatta rahip olmayı istemiş. şimdi olduğu yere bakınca yaratıcı ruhunun onu daha nerelere götüreceğini ve biz fanileri daha ne sürprizlerin beklediğini merak etmeden edemiyor insan. grubun tarihini şekillendiren akıl gibi görünüyor olsa da amma ve lakinki öyle değildir.
genellikle davulun arkasında görmeye alışık olduğumuz meg white'sa -grubun beyni vicdanı ve bence her şeyi- aşçı ve şef olmaya kararlı ve hatta bu fikre de tutkuyla bağlı bir gençmiş. kendisinin bir başka tutkusu olan nane şekerleriyse grubun adının çıkış noktası. görüntüsünü hatırlamakta hiç güçlük çekmeyeceğiniz şu kırmızı beyaz sarmal çizgili şekerlemelerden bahsediyoruz, evet.
bizden eski eş olduklarını saklayıp kardeş olduklarını öne süren ve durumun magazinelliğine şakalar haricinde asla ilişmeyen bu ikilinin ilk buluşması da tam bir kozmik şaka. 94 yılında meg'in o dönem çalıştığı restoranda gelip giden jack açık mikrofon etkinliklerinde sahneye çıkıp şiirlerini okumaya başlar ve olanlar olur. tanışır tanışmaz aşık olup birlikte müzik yapmaya, yerel kahvecileri ve civar kayıt stüdyolarını gezmeye başlarlar.
müzikal kariyerine hali hazırda bir davulcu olarak başlamış olan jack'in birlikte müzik yaptığı arkadaşları ve çaldığı mekanları zaten vardır. meg bu dünyaya adapte olmakla kalmayıp o dünyayı da kendine adapte edince, ortaya bir de çift başlı ideal müzikalite çıkınca evlenmeye karar verirler. 21 eylül 96 tarihinde geleneksel olana karşı duran, jack'in eşi meg'in soyadını aldığı bir evlilikle birleşir ve kendilerine özgü dünyalarının bizimkini kasıp kavurmasına sebep olacak fitili de ateşlerler.
97 yılında meg eşi jack'ten davul öğrenmeye ve onunla birlikte davul çalmaya başlar. jack sonradan bu ilk birlikte çalma deneyimlerinden şöyle bahsedecektir: "benimle davul çalmaya başladığında özgürleştirici ve taze bir etki yarattı. beni açan hızla açılmamı sağlayan bir etkisi oldu".
birlikte çalmak meg için de aynı tazelikte ve başkalaştıran hislere sebep olur, aralarındaki harmoniyi anlatırken "jack'in çalma şekline öyle aşinayım ki ne zaman ne yapacağını önceden biliyorum. çaldığı şeyle nereye varacağını ya da performansın neye evrileceğini jack'in tavrı ya da modundan hemen sezebiliyorum. beni kısır döngüye sürüklediği zamanlar da oluyor, ama çoğunlukla onu istediğim yerde tutabiliyorum." der.
99 yılı mart ayında ilk single "the big three killed my baby" ve takiben ilk albüm "the white stripes" gelir. ayrıca bu yazıyı hazırlarken dinlediğim albümdür grupla aynı adlı bu albüm.
ilerleyen zamanlarda "en ham tınlayan ve en yalın albümümüzdü, biraz kıyıda kaldı" diye anacakları bu 17 parçalık kayıt aslında müzik tarihinde önemli bir yere sahip olsa da gerçekten de kıyıda köşede kalır. benim kişisel tarihimdeyse apayrı bir yere sahip. o dönem alternatif müzikler çalan nadir radyolarla düşüp kalktığım, kulağımda radyoyla uyuyup uyandığım ve henüz az bildiğim ingilizcemle internette gezinmeye başladığım ilk ergenlik yıllarım olduğundan hayran hayran kendi kendime takılıyordum. az bilinen bir grup keşfetmiştim, deprem de neymiş?!fakat kimselere ses etmiyordum. davul döven beyaz kadın -ki alışıldık bir görüntü değil kabul edelim, hemcinsimi öyle görünce hep bir gaza gelirdim- ve gitar döven beyaz adam! iki beyaz güzel insan blues şov yapıyorlar! vay arkadaş! kozmik şaka gibi bir oksimoron! blues çalan beyaz insanlar!
ilk albümden hemen sonra boşanma haberi de gelir tabii. ürettik enerjimizi boşalttık bitti der gibi sanki. fakat burada hemcinsimi alkışlayacağım sözlük, kimse beni tutmasın. jack biz ayrıldık white stripes bitti diye ortalarda gezinir yeğenden kuzenden yedek kulübeden bulup buluşturduğu insanlarla kendine yeni bir grup düzmeye çalışırken meg çıkagelir. ve der ki "höst paşam! white stripes'ın bizim evliliğimizle ne alakası var? biz çalıp söylemeye devam edelim." tabii resmi kaynaklar bunu böyle yazmıyor, sadece meg jack'i ikna etti diyor, ben boşlukları böyle dolduruyorum, yanlış anlaşılmasın.
ikili bu ayrılıkla müzikalitelerinden hiçbir şey kaybetmediklerini de o yıl ortaya çıkardıkları ve white stripes'ı dünyayla tanıştıran ikinci albümleri de stijl'le ispatlarlar. billboard listelerine bir anda 38.sıradan yerleşen albüm de stijl'e ismini veren, grubun da ilham kaynağı olan, minimalizm ve yapıbozumu savunan, kırmızı siyah ve beyaz renkleri yücelten sanat akımının aynı zamanda grubun bundan sonraki görsel ve işistsel temasını da yansıtmasına karar verirler. dış dünyayla tüm bağlarını da bu üç ayaklı felsefi dil üzerinden kurar ve soran herkese aralarındaki tüm ilişkiyi bu yapboz oyununun bir parçası gibi bir şakayla anlatır, tüm dünyaya kardeş olduklarını söylerler. asıl amaç dikkatleri magazinel geçmişten ziyade müzikal icraya çekmektir. fakat benim kişisel görüşüm, tüm yaratım süreçlerini yapıbozumla şekillendiren bu ikilinin aralarındaki zamansız ve sıfatsız ilişkiye de aynı algıyla yaklaştığı yönünde.
zira de stijl akımı ve felsefesi sanıldığından daha da büyük yer kaplar müzikaletelerinde. her parçayı kırmızı siyah beyaz gibi üç ayaklı bir ses bütünlüğüyle inşa ederler. ya davul-vokal-gitar ya piyano-vokal-davul, ya piyano-gitar-vokal vb... bu matematiksel inşa icra ettikleri müziğin yalın kalmasını, ham tınlamasını sağladığı gibi onları da birer müzikal birey olarak hem stüdyoda hem sahnede daha özgür, özgün ve doğaç kılar.
az kanallı ses üretmek kayıt aşamasında da büyük bir özgürlük alanı sağlar ve ikisinin de tutkunu olduğu antika ekipman kullanımını beraberinde getirir. bozuk, bozulmuş, deforeme ve arıza seslerle uğraşmaya başlar, bambaşka ve yaratıcılıklarının her aşamasında yapıbozumdan ve üçlemelerden beslendikleri yeni bir dünya yaratırlar. son derece yalın olan canlı performansları ve videolarında da sahne kıyafetleri hep üç renkli -kırmızı siyah beyaz- bir kombinasyonla şekillenir. meg'e göre bu izleyicinin de algısını başka şeylerle yormamak adına anlamlı bir tercihtir. "okul üniforması gibi. herkes aynı şeyleri giydiği için odağı dağıtmadan icramız üzerinde tutabiliyoruz."
burdan sonrası az çok bilinen bir müzikal hikaye. ivmeyi hiç düşürmeden çıtayı her daim daha da yukarı taşıyan albümler ve on yıl sonra gelen müzikal ayrılık. tüm bu süreçlerde meg sessizliğini koruyan taraf olduğundan jack'in verdiği tek tük röportajlardan biliyoruz ki yine meg'in kararı bu ikilinin tarihini şekillendirir. saf, yalın ve küçük ölçekli başlayan maceranın büyüyüp dünyaya mal olması meg'de çocuğu evden kaçan anne kaygısı yaratmış olacak ki yoğun bir anksiyeteyle boğuşur, yorulur ve giderek sessizleşir. dev konserler yalınlıktan beslenen o'na göre değildir. gelen şöhret ve görkemi meg'e nazaran çok daha iyi göğüsleyen ve yöneten jack'in sonradan anlattıklarına göre yaratım süreçleri aynı büyünün etkisi altında sürse de meg yarattıkları müziğe eskisi kadar ne tezahürat etmekte ne de neşe patlamaları yaşamaktadır. hevesi kaçmış, jack'le birlikte üretmek ve ürettiklerini dünya kadar dinleyicinin bomboş tüketimine sunmak onun için tüketen ve yoran bir eylem halini almıştır artık.
2007 eylül ayı itibariyle meg dinlenmeye çekilir. iyi ki de çekilir çünkü hemen iyileşsindir, meg bize lazımdır!
aradan geçen iki yılın ve molanın ardından 2009 yılında ilk kez yeniden sahneye çıkan ikili alternatif bir we're going to be friends icrası sergiler. o güne dek duyulmamış olan bu icra yıllar sonra white stripes'ın bir grup olarak sahneye son kez çıkışının ilamı olarak yorumlanacaktır. fakat kötü haber bu kez yavaş vuku bulur ve yavaş yayılır.
2010da yeniden bir araya geleceklerinin ışıklarını yaksalar da 2011 yılında resmi bir duyuruyla dinleyenlerine white stripes'ın resmen son bulduğunu haber verirler.
bitti denmiş olsa da hala arkadaşlıkları ve müzikal birliktelikleri süren bu ikilinin her an bir yerlerden yeniden doğacaklarına inancım tam. biteviye bir yolculuk onlarınki, kırlardan gelecekler!
devamını gör...
hristiyan
1. yüzyılda yaşamış yahudi vaiz ve dini lider olan nasıra*lı isa'nın öğretilerine ve vaazlarına dayanan tek tanrılı 2. ibrahimi din* olan hristiyanlık* dini mensubu mesihçi*ler olarak bilinen kişilerdir.
devamını gör...
american pharoah
2 şubat 2012 doğumlu bir yarış atı, amerikan firavunu ismi ile de tanınıyor. dünyanın en çok yarış kazanan atı olan pharoah, 2015 yılından beri emekli ama sahibine kazandırmaya devam ediyor. günde üç farklı dişi ile çiftleşen pharoah sahibine her çiftleşmede 200 bin dolar kazandırıyor. ve geçtiğimiz yıllarda onun soyundan bir tay 2 milyon doların üzerinde bir bedelle satılmış.
devamını gör...
aile whatsapp grubu
mobese beşir* gibi olayları uzaktan takip edip sessiz kaldığım whatsapp grubudur. gerçekten beni hiç ilgilendirmeyen muhabbetler döndüğü için de her zaman sessizde durur. ayıp olmasa çıkacağım gruptan vallahi.
devamını gör...
sözlükteki beğen butonunun kullanılmaması
kullanılması gerekir diye düşündüğüm durumdur.
zira etkileşimin artması sözlüğümüzün büyümesine ve gelişmesine katkı sağlar.
zira etkileşimin artması sözlüğümüzün büyümesine ve gelişmesine katkı sağlar.
devamını gör...
haksızsam haksızsın diyin
ağır troll.
az önce sırf gay olduğu için kendini dışlanmış hissettiğini ve dışlanacağını yazmıştı. inanılmaz üzülüp kendimce "ne yapabilirim" diye düşünmeye başlamıştım. iyi ki girip diğer entrylerini de okumuşum. bu sayede 17 yaşında bir gay olduğunu, ayrıca bir kız tarafından beğenilmek istendiğini, ayrıca 2 tane çocuğu olduğunu öğrendim. aferin sana dostum, o kadar içimizden birisin ki; olanlar dışarı çıkmayı unutmuş.
yapmayın böyle şeyler abi, insanın vicdanına oynamayın.
az önce sırf gay olduğu için kendini dışlanmış hissettiğini ve dışlanacağını yazmıştı. inanılmaz üzülüp kendimce "ne yapabilirim" diye düşünmeye başlamıştım. iyi ki girip diğer entrylerini de okumuşum. bu sayede 17 yaşında bir gay olduğunu, ayrıca bir kız tarafından beğenilmek istendiğini, ayrıca 2 tane çocuğu olduğunu öğrendim. aferin sana dostum, o kadar içimizden birisin ki; olanlar dışarı çıkmayı unutmuş.
yapmayın böyle şeyler abi, insanın vicdanına oynamayın.
devamını gör...
bensu soral'ın aşı olması
aşılar yalnızca yaş üzerinden ilerlemiyor, şunu kavrayamadınız. yaş da bir faktör ama kronik bazı rahatsızlıklar, bu rahatsızlık sebebiyle kullanılan ilaçlar, bazı meslek grupları yaştan bağımsız öncelik sağlıyor kişilere. örneğin kortizon tedavisi gören 26 yaşında dümdüz arkadaşım aşı oldu, ünlülükle falan ilgisi yok, kullandığı ilaçlar yüzünden olabilir. eleştirilecekse futbolcuların koştur koştur aşı olması eleştirilebilir.
devamını gör...
cesaretim olsa yaparım denen şeyler
mesleğimi bırakır tır şoförü olurdum
devamını gör...
bernard madoff
--- alıntı ---
29 nisan 1938'de queens-newyork doğumlu ünlü borsa simsarı ve dolandırıcı. nasdaq borsasının eski icra yönetim kurulu başkanı.
abd tarihinin en büyük mali dolandırıcısı olarak kabul edilir. madoff, 1960 yılında wall street firması bernard l. madoff ınvestment securities llc yi kurdu ve 11 aralık 2008 tarihinde tutuklanmasına kadar başkanlığını yaptı. firma, wall street'te en iyi piyasa yapıcı işlerden biriydi.
bernard madoff'un kardeşi peter 10 yıl hapis cezasına mahkûm edildi ve oğlu mark, babasının tutuklanmasından iki yıl sonra kendisini asarak intihar etti. diğer oğlu andrew, 3 eylül 2014'te lenfoma nedeniyle öldü.
10 aralık 2008 tarihinde, madoff'un oğulları babalarını firmasının varlık yönetim biriminin büyük bir ponzi oyunu olduğunu itiraf etmişler ve "büyük bir yalan" olduğunu yetkililere anlattılar. madoff, ertesi gün, fbı ajanları tarafından tutuklandı[1] ve menkul dolandırıcılık suçuyla suçlandı. abd menkul kıymetler ve borsa komisyonu önceden madoff'un iş uygulamalarında soruşturma yapmış, ancak büyük bir dolandırıcılık ortaya çıkaramamıştı.
12 mart 2009 tarihinde, madoff, 11 federal suçu kabul etti ve milyarlarca dolarlık yatırım yapan binlerce kişinin dolandırıldığını itiraf etti. madoff, 1990'ların başında ponzi oyununun başladığını söyledi. ancak, federal araştırmacılar dolandırıcılığın 1970'lerde başladığını inandıklarını öne sürdüler. mahkeme tarafından atanan yediemin, yatırımcıların gerçek kayıplarının 18 milyar dolar olduğunu tahmin ettiğini bildirdi. 29 haziran 2009 tarihinde, madoff maksimum 150 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
--- alıntı --- buradan
29 nisan 1938'de queens-newyork doğumlu ünlü borsa simsarı ve dolandırıcı. nasdaq borsasının eski icra yönetim kurulu başkanı.
abd tarihinin en büyük mali dolandırıcısı olarak kabul edilir. madoff, 1960 yılında wall street firması bernard l. madoff ınvestment securities llc yi kurdu ve 11 aralık 2008 tarihinde tutuklanmasına kadar başkanlığını yaptı. firma, wall street'te en iyi piyasa yapıcı işlerden biriydi.
bernard madoff'un kardeşi peter 10 yıl hapis cezasına mahkûm edildi ve oğlu mark, babasının tutuklanmasından iki yıl sonra kendisini asarak intihar etti. diğer oğlu andrew, 3 eylül 2014'te lenfoma nedeniyle öldü.
10 aralık 2008 tarihinde, madoff'un oğulları babalarını firmasının varlık yönetim biriminin büyük bir ponzi oyunu olduğunu itiraf etmişler ve "büyük bir yalan" olduğunu yetkililere anlattılar. madoff, ertesi gün, fbı ajanları tarafından tutuklandı[1] ve menkul dolandırıcılık suçuyla suçlandı. abd menkul kıymetler ve borsa komisyonu önceden madoff'un iş uygulamalarında soruşturma yapmış, ancak büyük bir dolandırıcılık ortaya çıkaramamıştı.
12 mart 2009 tarihinde, madoff, 11 federal suçu kabul etti ve milyarlarca dolarlık yatırım yapan binlerce kişinin dolandırıldığını itiraf etti. madoff, 1990'ların başında ponzi oyununun başladığını söyledi. ancak, federal araştırmacılar dolandırıcılığın 1970'lerde başladığını inandıklarını öne sürdüler. mahkeme tarafından atanan yediemin, yatırımcıların gerçek kayıplarının 18 milyar dolar olduğunu tahmin ettiğini bildirdi. 29 haziran 2009 tarihinde, madoff maksimum 150 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
--- alıntı --- buradan
devamını gör...
sanatın burjuva için olması
güzel şeyler ucuz malzemelerle de üretilebilir, sanat budur zaten. string art ve pek çok türevi birer örnektir. başlıktaki cümlenin doğrusu, sanatın burjuvazi için yapıldığıdır, bu da kısmen doğrudur. çoğu sanat çeşidi için, ortalama insanın ne sanatı kayda değer biçimde destekleyecek parası, ne de hakkıyla ilgilenebilecek zaman ve imkanı mevcuttur. içinde bulunduğumuz sistemde sanatçı yalnızca kendi zevk ve tutkularınca hareket edemez, maddi destek gözetmeye mahkumdur, üstün sanata ayırabilecek miktarda parası olan sınıf ise malumunuz.
devamını gör...
gece yatakta kendini yatarken görmek
gidip kendi yanıma oturmak ve ne yapıyoruz biz diye istişare etmek için bir imkandır.
devamını gör...
yöneticinin gözden düştüğü an
vay aliminyum, helios'un ifşası düştü galiba diye düşündüm bir an, tanımı okudum kendime geldim.* yoksa link aramaya başlayacaktım.*
devamını gör...
dam üstüne çul serer
leyli de yar olarak da bilinen türkü.
dam üstüne çul serer
leyli de yâr loylu da yâr
loy loy loy
bilmem yâr kimi sever
a leylim nenni de kınalım
nenni de yürürüm nenni de nenni
bilmem yâr kimi sever
beni bir sevdiğim var
leyli de yâr loylu da yâr
loy loy loy
günde on çeşit giyer
günde on çeşit giyer
girsem yârin koynuna
leyli de yâr, loylu da yâr
loy, loy, loy
sabahtan öldürseler
sabahtan öldürseler
a leylim nenni de kınalım
nenni de yürürüm, nenni de nenni
küçükten yâr seveni
cennete gönderseler
dam üstüne çul serer
leyli de yâr loylu da yâr
loy loy loy
bilmem yâr kimi sever
a leylim nenni de kınalım
nenni de yürürüm nenni de nenni
bilmem yâr kimi sever
beni bir sevdiğim var
leyli de yâr loylu da yâr
loy loy loy
günde on çeşit giyer
günde on çeşit giyer
girsem yârin koynuna
leyli de yâr, loylu da yâr
loy, loy, loy
sabahtan öldürseler
sabahtan öldürseler
a leylim nenni de kınalım
nenni de yürürüm, nenni de nenni
küçükten yâr seveni
cennete gönderseler
devamını gör...
ankara deyince akla gelenler
başkent,
anıtkabir,
tbmm,
kızılay,
çankaya,
müzelerin hemen hemen birbirine yakın olması,
simit vb.
anıtkabir,
tbmm,
kızılay,
çankaya,
müzelerin hemen hemen birbirine yakın olması,
simit vb.
devamını gör...
otostopçunun galaksi rehberi
douglas adams tarafından kaleme alınmıştır. yayın hayatına bbc'de radyo tiyatrosu olarak başlamış ancak yoğun ilgi üzerine 5+1'lik bir kitap serisi haline gelmiştir.
serideki kitaplar:
1- hitchhiker's guide to the galaxy (otostopçunun galaksi rehberi)
2- the restaurant at the end of the universe (evrenin sonundaki restoran)
3- life, the universe and everything (yaşam, evren ve herşey)
4- so long, and thanks for all the fish (elveda ve bütün o balıklar için teşekkürler
5- mostly harmless (çoğunlukla zararsız)
+1-the salmon of doubt (kuşkucu somon)
kuşkucu somon'un üvey evlat muamalesi görme sebebi ise douglas adams'ın ölümünden sonra dört bilgisyarından toplanan yazılarla oluşturulmasıdır.
bir çok web sitesinin, teknolojik fikrin ilham kaynağıdır. örnek vermek gerekirse, ilk kitaba ve seriye ismini veren rehber ekşisözlük'e, kitapta bahsedilen babel fish bir simultane çeviri hareketine ilham olmuştur.
serideki kitaplar:
1- hitchhiker's guide to the galaxy (otostopçunun galaksi rehberi)
2- the restaurant at the end of the universe (evrenin sonundaki restoran)
3- life, the universe and everything (yaşam, evren ve herşey)
4- so long, and thanks for all the fish (elveda ve bütün o balıklar için teşekkürler
5- mostly harmless (çoğunlukla zararsız)
+1-the salmon of doubt (kuşkucu somon)
kuşkucu somon'un üvey evlat muamalesi görme sebebi ise douglas adams'ın ölümünden sonra dört bilgisyarından toplanan yazılarla oluşturulmasıdır.
bir çok web sitesinin, teknolojik fikrin ilham kaynağıdır. örnek vermek gerekirse, ilk kitaba ve seriye ismini veren rehber ekşisözlük'e, kitapta bahsedilen babel fish bir simultane çeviri hareketine ilham olmuştur.
devamını gör...



