türkiye'nin en iyi dizisi
açık ara leyla ile mecnun'dur. ezel hepimizin gönlünde taht kursa da çok uzun, çok fazla gereksiz sahne barındıran bir dizidir. bi director's cut falan olsa fena olmaz aslında.
devamını gör...
demir eksikliği anemisi
hipokrom, mikrositer anemidir.
demir eksikliğine bağlı hemoglobin miktarının azalması sonucu oluşur.
demir eksikliğine bağlı hemoglobin miktarının azalması sonucu oluşur.
devamını gör...
yazarların hayat felsefesi
hayat felsefem her şeye rağmen farklı olmak. birçok açıdan bunu ele alabiliriz. herkes bir yere çöp mü atmış elimdeki çöpü oraya atmam gider çöpe atarım, herkes bir konu hakkında yalan mı söylüyor söylemem, herkes bir yanlışı görmezden mi geliyor görmezden gelmem ve daha nice şeyler.
devamını gör...
yazarların en sıkıcı özelliği
aşırı dakik olmam, eleştirel ve fazla detaycı davranmam.
devamını gör...
hısımı hasım yapan şeyler
mal, mülk, miras kavgası.
devamını gör...
ağlamamak için yapılanlar
düşünmemek benim için. geçmişi, geleceği, şimdiyi düşünmemek...
devamını gör...
2 yaşındaki tecavüz mağduru
böylelerine ne kadar küfür etsen az. insan değil bu. allah belasını versin. bütün kelimelerim tükendi şuan.
devamını gör...
insanı yoran şeyler
şüphe. korkunç bir şey. ar sayar soramazsın karşındakine. eminsindir ama ispat edemezsin. kurtçuklar kemirir beynini.
devamını gör...
kadınların evlenince iki soyad kullanması
şimdi kızlık soyadıyla meslekte tanınmışsın, kaşeni bastırmışsın, herkes seni öyle tanıyor, biliyor, sonra bir gün hop diye evleniyorsun, bambaşka bir soyadını alınca önceki soyadıyla yaptığın kariyer sanki çöpe gitmiş gibi oluyor ki bunu yaşamamak için ben de iki soyadı kullanmayı tercih ettim, hiçbir sorun da yaşamadım, mutluyum, memnunum...
devamını gör...
anın fotoğrafı
garibin çilesi mezarda biter.. vizelerimin bitmesinin üstünden daha bir hafta geçmesine rağmen mekanda oturup, not yazmaya başladım... *
devamını gör...
intihar kulübü
aman efendim sayın yoldaş benjamin franklinin yeni icraatlerinden olan kafa sözlük kulüplerinden herhangi biri değil bu sakın yanlış anlamayın. böyle bir kulüp olmasını isteyen varsa da öncelikle kendisini psikiyatri randevusu almaya davet ediyorum.
iskoç yazar robert louis stevenson'un 1970'lerde yayımlanan bir kitabı intihar kulübü. hayattan gerçekten bıktıysanız sizi bu gece bir buluşmaya götüreceğim gibi bir arka kapak yazısına sahip ancak keşke kitabın içeriği de bu yazı kadar iddialı olsaydı. yer yer sıkan ve akıcılığını kaybeden bir kitap bana göre.
neyse efendim kitabın içeriğine gelecek olursak; kitap birbiriyle ilişkili 3 hikayeden oluşuyor. hayattan bıkmış ve intihar etmek isteyen ancak cesaret edemeyen insanlar bu kulüpte buluşuyor. kulüpten bir kişinin diğer kişiyi öldürmesi için iskambil destesinden kart çekiliyor ve maçı ası gelen kişi, sinek ası gelen kişi tarafından öldürülüyor. böyle bir düzen kurulmuş ve bu böyle devam edip gidiyor. bir gün 2 kahramanımızın dahil olmasıyla, olaylar biraz kızışmaya başlıyor.
sonuç olarak isminden etkilenip büyük bir heyecanla okumaya başladığım bu kitap beklentilerimi karşılamadı. konusu ve kurgusu efsane olmaya adayken belki de yazarın anlatım ve işleyiş tarzı kitabı sıkıcı yapmış.
"gençlik korkaklıktır " diye karşılık verdi doktor . " insana; sorunları olduğundan daha kara görünür .ben yaşlıyım ama umutsuz değilim . "
dünya üzerinde hiçbir şey söz verilmiş bir itaat kadar edilgen ya da söz veren kişinin kendini mahkum ettiği şartlar kadar baskıcı olamazdı.
'' sağlığınıza! '' diye bağırdıktan sonra kadehini kafasına dikti. '' size iyi geceler, benim mahvolmuş adamlarım.''
iskoç yazar robert louis stevenson'un 1970'lerde yayımlanan bir kitabı intihar kulübü. hayattan gerçekten bıktıysanız sizi bu gece bir buluşmaya götüreceğim gibi bir arka kapak yazısına sahip ancak keşke kitabın içeriği de bu yazı kadar iddialı olsaydı. yer yer sıkan ve akıcılığını kaybeden bir kitap bana göre.
neyse efendim kitabın içeriğine gelecek olursak; kitap birbiriyle ilişkili 3 hikayeden oluşuyor. hayattan bıkmış ve intihar etmek isteyen ancak cesaret edemeyen insanlar bu kulüpte buluşuyor. kulüpten bir kişinin diğer kişiyi öldürmesi için iskambil destesinden kart çekiliyor ve maçı ası gelen kişi, sinek ası gelen kişi tarafından öldürülüyor. böyle bir düzen kurulmuş ve bu böyle devam edip gidiyor. bir gün 2 kahramanımızın dahil olmasıyla, olaylar biraz kızışmaya başlıyor.
sonuç olarak isminden etkilenip büyük bir heyecanla okumaya başladığım bu kitap beklentilerimi karşılamadı. konusu ve kurgusu efsane olmaya adayken belki de yazarın anlatım ve işleyiş tarzı kitabı sıkıcı yapmış.
"gençlik korkaklıktır " diye karşılık verdi doktor . " insana; sorunları olduğundan daha kara görünür .ben yaşlıyım ama umutsuz değilim . "
dünya üzerinde hiçbir şey söz verilmiş bir itaat kadar edilgen ya da söz veren kişinin kendini mahkum ettiği şartlar kadar baskıcı olamazdı.
'' sağlığınıza! '' diye bağırdıktan sonra kadehini kafasına dikti. '' size iyi geceler, benim mahvolmuş adamlarım.''
devamını gör...
soymaya çalışılırken parça pincik olan yumurta
tazedir. zira bayat yumurta çok kolay soyulur.
tabi bir ihtimal namusunu korumaya çalışıyordur.
tabi bir ihtimal namusunu korumaya çalışıyordur.
devamını gör...
güne bir şarkı bırak
devamını gör...
fedakarlık
genelde bir kişinin başkaları istediklerine sahip olsun diye kendi istediklerinden vazgeçmesidir. bazen de bir şeylerin daha iyi olması için başka şeylerden vazgeçmektir. ikinci durum bana normal geliyor, ileride daha iyi bir işe sahip olmak için şu an daha çok çalışmak gibi. * ancak ilk durum kesinlikle olmaması gereken, tamamen zararlı bir şey diye düşünüyorum. bir başkası için -bu kim olursa olsun- kendi istediklerimizden vazgeçmek önü alınamayan durumlara yol açabiliyor. biz ne kadar fedakarlık yaparsak karşımızdakiler o kadarını bekliyor, ve en kötüsü en sonunda yapmasaydın diyor. o yüzden en iyisi hiç kimse için hiçbir fedakarlık yapmamak, ve aynı şekilde kimseden bizim için fedakarlık yapmasını beklememek.
fedakarlığın karşılıklı ilişkilerde en çok beklendiği alan da romantik ilişkiler sanırım. özellikle ülkemizde, kadınların sürekli fedakarlık yapması bekleniyor. en basitinden 'yuvayı dişi kuş yapar' diyerek neredeyse tüm sorumluluk kadınlara atılıyor. sonra hem kadınlar hem erkekler mutsuz oluyor. çünkü başkası için yapılan fedakarlık neredeyse hiçbir zaman mutluluk getirmiyor.
bazen de kişiler direkt verici rolünü üstleniyor ve karşısındaki kişi için sürekli bir fedakarlık yapmaya kalkıyor. bu özellikte insanlar da karşılarında genelde 'alıcı' olmayı seven kişileri buluyorlar, ya da karşıdakine bir şekilde bu rolü üstlendiriyorlar. bu konuda okuduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum:
"aşkın fedakarlık olduğunu" düşünmek ilişkinizi mahvedebilir
pek çok insan, sevginin meyve vermesi için fedakarlık yapmanın şart olduğunu düşünür. bu insanlar genellikle ilişkilere o kadar bağlıdırlar ki, partnerlerini tatmin etmek için her türlü fedakarlığı yapmaya isteklidirler. mutlu ve kalıcı bir ilişki sürdürmenin doğru ve tek yolunun fedakarlık yapmak olduğunu düşünürler. aslına bakılırsa, sevgiyi fedakarlıkla özdeşleştirirler.
sorun, bu kişiler karşı taraftan fedakarlıklarının farkında olmasını ve aynı fedakarlıkları onlar istemeden yapmasını beklediğinde başlıyor. çabalarınızın takdir edilmediğini veya "uygun şekilde" ödüllendirilmediğini fark ettiğinizde, kendinizi kızgın hissetmeye ve bu hissi beslemeye başlarsınız. bu kızgınlık kişinin değişmesine neden olur ama ilişkideki diğer kişi ne olduğunu, bu değişimin neden kaynaklı olduğunu anlayamaz. ve bu sonun başlangıcıdır.
kendi mutluluğunuz pahasına partnerinizi mutlu etmek, ilişkinizi daha da kötüleştirir
bazı insanlar doğal olarak sadece "vericidirler", bu onların varoluş şeklidir ve bundan mutlu olurlar. aslında, içten gelerek yardım etmek ve daha iyisi için fedakarlık yapmak belli bir noktaya kadar sağlıklı olabilir ve her iki taraf için de daha uzun vadeli mutluluk ve memnuniyet getirebilir. ancak bu konuda karşılıklı bir duygu ortaklığı kurulamadığında ortaya büyük bir sorun çıkıyor.
durum bu olduğunda, ilişinin diğer ucunda genellikle "alıcıları" buluyoruz. bu kişiler bencil veya düşüncesiz insanlar oldukları için böyle değillerdir, sadece kendilerini bu şekilde daha rahat hissederler. birisi onlara bakmayı ve onları şımartmayı teklif ederse, bu teklifi memnuniyetle kabul edeceklerdir.
bu özelliklere sahip iki kişi bir araya geldiğinde, zararlı bir ilişki kurmaları muhtemeldir, çünkü "alıcı" rolünü uygulayanları fethetme ve tatmin etme girişiminde, "verici" olan kişi bir gün 'alıcı' da aynılarını kendisi için yapar diye umut ederek her geçen gün daha fazla fedakarlık yapar.
sonunda, "alıcı" her şeyin karşılığında pek de bir şey vermemiş olur, ve sonunda "verici" kişi partnerinin ihtiyaçlarını, çıkarlarını ve tercihlerini kendisininmiş gibi üstlenir. bazı durumlarda, özveri ve fedakarlık o kadar büyüktür ki, kişi ilişkide kendini tamamen unutup diğeri için yaşamaya başlar, kişiliğini tamamen kaybeder.
aslında, fedakarlık kelimesi latince "sacro" ve "facere" kelimelerinden gelir ve kelimenin tam anlamıyla "kutsal kılmak" demektir. bu, derinlerde, kayıtsız teslimiyet anlamına gelir, sanki kişi kendisi daha düşük bir rol üstlenmiş ve adeta partnerini bir kaide üzerine yerleştirilmiş gibidir.
ve en önemli soru: kişiyi feda etmeye iten nedir?
bu noktada en önemli şey, bir bakıma insanı fedakarlık yapmaya iten güdülerdir. aslında birçok nedenden dolayı fedakarlık yaparız ama bu fedakarlıkların hepsi bizi mutluluğa götürmez. peki, partnerinizi mutlu etmek için isteyerek mi fedakarlık yapıyorsunuz yoksa aslında sadece çatışmalardan ve fikir ayrılıklarından kaçınmaya mı çalışıyorsunuz?
- kaçmak için fedakarlık: çatışmadan kaçınma arzusunun motive ettiği fedakarlıklarla ilgilidir. kişi atacağı adımdan dolayı kendini kötü hissedeceğini, ancak en azından ilişkideki bir problemden kaçınacağını düşünür. ancak gerçekte, fedakarlığın temelinde kaçınma söz konusu olduğunda durum hiç de böyle değildir, bu karar mutluluğu zayıflatır ve her iki üyenin memnuniyetini en aza indirir.
- yakınlaşmak için fedakarlık: bu durumda fedakarlık partneri mutlu etmek için yapılır. mesela partnerini hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı olmak için kişisel hedefleri ertelemek gibi. bu durumda fedakarlık, norm haline gelmediği sürece güven ve memnuniyeti artırabilir.
- işlemsel fedakarlık: bazı durumlarda, fedakarlık partneri tatmin etmek için değil, onu bir pazarlık kozu olarak kullanmak için yapılır. partnerle müzakere etmekte yanlış bir şey yoktur, ancak fedakarlık yapmak ve sonra onları yüzlerine vurmak ya da karşılığını almaya çalışmak, ilişkide korkunç bir hasara yol açacak, partnerde derin bir hayal kırıklığı ve kızgınlık yaratacaktır.
- tükenmişlik nedeniyle fedakarlık: maryland üniversitesi ve amsterdam üniversitesi'nden psikologlar, çiftlerinin her ikisinin de yabancılara rahatsız edici sorular sorması gerektiği bir deney geliştirdi, ancak çiftler görüşme yaptıkları kişileri kendi aralarında bölüşmekte serbestti. en duygusal ve entelektüel olarak tükenmiş hissedenlerin partnerleri için fedakarlık yapma olasılıklarının daha yüksek olduğunu buldular. bu, bitkin olduğumuzda, sevdiklerimize yardım etme eğilimimize göre kararlar verdiğimizi gösteriyor. ayrıca, çift ilişkileri söz konusu olduğunda, diğerinin ihtiyacını tatmin etmekten ibaret olan baskıya boyun eğme olasılığımız da artacaktır. ancak bu durumun tersine, iyi bir öz kontrolümüz olduğunda, ilk dürtüye o kadar kolay teslim olmaz, tüm faktörleri değerlendirir, ve sadece partnerimizin değil, aynı zamanda kendi ihtiyaçlarımızı da göz önünde bulundururuz.
ilişkiler iki kişiliktir
aşk, iki faktörlü bir denklemdir, yani iki kişinin bu konuda emek vermesi gerekmektedir. sadece biri emek verirse, ilişki dengesiz ve tek taraflı olacaktır. sonunda, emek veren kişi bitkin düşecek ve derin bir şekilde tükenmiş ve ihmal edilmiş hissedecektir.
kaynak
fedakarlığın karşılıklı ilişkilerde en çok beklendiği alan da romantik ilişkiler sanırım. özellikle ülkemizde, kadınların sürekli fedakarlık yapması bekleniyor. en basitinden 'yuvayı dişi kuş yapar' diyerek neredeyse tüm sorumluluk kadınlara atılıyor. sonra hem kadınlar hem erkekler mutsuz oluyor. çünkü başkası için yapılan fedakarlık neredeyse hiçbir zaman mutluluk getirmiyor.
bazen de kişiler direkt verici rolünü üstleniyor ve karşısındaki kişi için sürekli bir fedakarlık yapmaya kalkıyor. bu özellikte insanlar da karşılarında genelde 'alıcı' olmayı seven kişileri buluyorlar, ya da karşıdakine bir şekilde bu rolü üstlendiriyorlar. bu konuda okuduğum bir yazıyı paylaşmak istiyorum:
"aşkın fedakarlık olduğunu" düşünmek ilişkinizi mahvedebilir
pek çok insan, sevginin meyve vermesi için fedakarlık yapmanın şart olduğunu düşünür. bu insanlar genellikle ilişkilere o kadar bağlıdırlar ki, partnerlerini tatmin etmek için her türlü fedakarlığı yapmaya isteklidirler. mutlu ve kalıcı bir ilişki sürdürmenin doğru ve tek yolunun fedakarlık yapmak olduğunu düşünürler. aslına bakılırsa, sevgiyi fedakarlıkla özdeşleştirirler.
sorun, bu kişiler karşı taraftan fedakarlıklarının farkında olmasını ve aynı fedakarlıkları onlar istemeden yapmasını beklediğinde başlıyor. çabalarınızın takdir edilmediğini veya "uygun şekilde" ödüllendirilmediğini fark ettiğinizde, kendinizi kızgın hissetmeye ve bu hissi beslemeye başlarsınız. bu kızgınlık kişinin değişmesine neden olur ama ilişkideki diğer kişi ne olduğunu, bu değişimin neden kaynaklı olduğunu anlayamaz. ve bu sonun başlangıcıdır.
kendi mutluluğunuz pahasına partnerinizi mutlu etmek, ilişkinizi daha da kötüleştirir
bazı insanlar doğal olarak sadece "vericidirler", bu onların varoluş şeklidir ve bundan mutlu olurlar. aslında, içten gelerek yardım etmek ve daha iyisi için fedakarlık yapmak belli bir noktaya kadar sağlıklı olabilir ve her iki taraf için de daha uzun vadeli mutluluk ve memnuniyet getirebilir. ancak bu konuda karşılıklı bir duygu ortaklığı kurulamadığında ortaya büyük bir sorun çıkıyor.
durum bu olduğunda, ilişinin diğer ucunda genellikle "alıcıları" buluyoruz. bu kişiler bencil veya düşüncesiz insanlar oldukları için böyle değillerdir, sadece kendilerini bu şekilde daha rahat hissederler. birisi onlara bakmayı ve onları şımartmayı teklif ederse, bu teklifi memnuniyetle kabul edeceklerdir.
bu özelliklere sahip iki kişi bir araya geldiğinde, zararlı bir ilişki kurmaları muhtemeldir, çünkü "alıcı" rolünü uygulayanları fethetme ve tatmin etme girişiminde, "verici" olan kişi bir gün 'alıcı' da aynılarını kendisi için yapar diye umut ederek her geçen gün daha fazla fedakarlık yapar.
sonunda, "alıcı" her şeyin karşılığında pek de bir şey vermemiş olur, ve sonunda "verici" kişi partnerinin ihtiyaçlarını, çıkarlarını ve tercihlerini kendisininmiş gibi üstlenir. bazı durumlarda, özveri ve fedakarlık o kadar büyüktür ki, kişi ilişkide kendini tamamen unutup diğeri için yaşamaya başlar, kişiliğini tamamen kaybeder.
aslında, fedakarlık kelimesi latince "sacro" ve "facere" kelimelerinden gelir ve kelimenin tam anlamıyla "kutsal kılmak" demektir. bu, derinlerde, kayıtsız teslimiyet anlamına gelir, sanki kişi kendisi daha düşük bir rol üstlenmiş ve adeta partnerini bir kaide üzerine yerleştirilmiş gibidir.
ve en önemli soru: kişiyi feda etmeye iten nedir?
bu noktada en önemli şey, bir bakıma insanı fedakarlık yapmaya iten güdülerdir. aslında birçok nedenden dolayı fedakarlık yaparız ama bu fedakarlıkların hepsi bizi mutluluğa götürmez. peki, partnerinizi mutlu etmek için isteyerek mi fedakarlık yapıyorsunuz yoksa aslında sadece çatışmalardan ve fikir ayrılıklarından kaçınmaya mı çalışıyorsunuz?
- kaçmak için fedakarlık: çatışmadan kaçınma arzusunun motive ettiği fedakarlıklarla ilgilidir. kişi atacağı adımdan dolayı kendini kötü hissedeceğini, ancak en azından ilişkideki bir problemden kaçınacağını düşünür. ancak gerçekte, fedakarlığın temelinde kaçınma söz konusu olduğunda durum hiç de böyle değildir, bu karar mutluluğu zayıflatır ve her iki üyenin memnuniyetini en aza indirir.
- yakınlaşmak için fedakarlık: bu durumda fedakarlık partneri mutlu etmek için yapılır. mesela partnerini hayallerini gerçekleştirmesine yardımcı olmak için kişisel hedefleri ertelemek gibi. bu durumda fedakarlık, norm haline gelmediği sürece güven ve memnuniyeti artırabilir.
- işlemsel fedakarlık: bazı durumlarda, fedakarlık partneri tatmin etmek için değil, onu bir pazarlık kozu olarak kullanmak için yapılır. partnerle müzakere etmekte yanlış bir şey yoktur, ancak fedakarlık yapmak ve sonra onları yüzlerine vurmak ya da karşılığını almaya çalışmak, ilişkide korkunç bir hasara yol açacak, partnerde derin bir hayal kırıklığı ve kızgınlık yaratacaktır.
- tükenmişlik nedeniyle fedakarlık: maryland üniversitesi ve amsterdam üniversitesi'nden psikologlar, çiftlerinin her ikisinin de yabancılara rahatsız edici sorular sorması gerektiği bir deney geliştirdi, ancak çiftler görüşme yaptıkları kişileri kendi aralarında bölüşmekte serbestti. en duygusal ve entelektüel olarak tükenmiş hissedenlerin partnerleri için fedakarlık yapma olasılıklarının daha yüksek olduğunu buldular. bu, bitkin olduğumuzda, sevdiklerimize yardım etme eğilimimize göre kararlar verdiğimizi gösteriyor. ayrıca, çift ilişkileri söz konusu olduğunda, diğerinin ihtiyacını tatmin etmekten ibaret olan baskıya boyun eğme olasılığımız da artacaktır. ancak bu durumun tersine, iyi bir öz kontrolümüz olduğunda, ilk dürtüye o kadar kolay teslim olmaz, tüm faktörleri değerlendirir, ve sadece partnerimizin değil, aynı zamanda kendi ihtiyaçlarımızı da göz önünde bulundururuz.
ilişkiler iki kişiliktir
aşk, iki faktörlü bir denklemdir, yani iki kişinin bu konuda emek vermesi gerekmektedir. sadece biri emek verirse, ilişki dengesiz ve tek taraflı olacaktır. sonunda, emek veren kişi bitkin düşecek ve derin bir şekilde tükenmiş ve ihmal edilmiş hissedecektir.
kaynak
devamını gör...
yeşil kiraz
bir dönem öğrencileri esir alan, hatta dizilere ilham olan (bkz: gülten dayıoğlu) kitabı. bu tür zengin/fakir hikâyelerinde çok rahatsız olduğum bir şey var. fakir olan kız hep çok güzel ve çok akıllı. dersleri pekiyi, gözleri oya gibi bilmem ne. ya şunu okuyan zengin muhitte yasayan bir kapıcı kızı olduğunu düşünün o zamanlarda... kız aileye bakacak fakir, ayrımcılığın en dibini yaşıyor ama bu kitaptaki karakterle de özdeşleşemiyor. o kadar güzel değil, dersleri pekiyi değil... içi daha çok kararmaz mi? bütün zengin çocukları ortalama bir tip ama fakirler hep çok akıllı ve çok güzel. e ya değilse? küçüklüğümde ya da ergenliğimde çok içerlenirdim bu duruma. orta halli ailenin orta halli kızıydım. hiçbir numarası olmayan bir kızdım işte. kitaplardaki orta zekalı zengin kıza ya da çok zeki ve güzel fakir kıza da uymuyordum. ipek ongun'da aynı bokun laciverti mesela. onun kitaplarını ergenliğimde okudum mesela, ben annemle iletişim bile kuramazken serra bol bol ailesini ne kadar sevdiğini ne kadar anlayışlı kültürlü ve kibar olduklarını anlatıyordu. neyyyse diyeceğimi dedim bebelerinizin okuduğu kitaplara bir göz gezdirin bence.
devamını gör...
satın alınan koca
1971 yılına ait senaryosu ve yönetmenliğini cduygu sağıroğlu'nun yaptığı romantik, dram ve komedi türünde bir türk filmidir. filmin başrollerini fatma girik ve cüneyt arkın paylaşırlar yan rollerde ise hulusi kentmen, sadettin erbil, mürrüvet sim, sami hazinses gibi sanatçılar yer alırlar.
filmin konusuna gelirsek
genç,yakışıklı fakir ve kimsenin okumadığı romanlar yazan murat (cüneyt arkın) kaldığı pansiyonun küçük kızı ayşe'nin hastalığının tedavisi için gerekli parayı bulmaya çalışır fakat bulamaz. tam bu sırada çok zengin bir adam olan mahmut şevket bey'in (sadettin erbil) güzel ve şımarık kızı olan zeynep (fatma girik) mirası alabilmesi için evlenmesi gerekmektedir ayşe'nin ameliyatı için patronu kemal bey'in(hulusi kentmen) aracılığı ile murat bu teklifi kabul eder. bu garip teklifi şartlar dahilinde sadece parayı alıp ayşe'yi ameliyat ettirmek için kabul eder. bu garip evlilik 1 yıl sürecektir ama mahmut şevket bey'in istediği şartlarda. murat ve zeynep başlarda birbirlerinden hiç hoşlanmazlar fakat daha sonra aşık olurlar. romantizm seviyesi çok dozundadır. bu filmde cüneyt abimiz çok karizmatiktir. fatma girik ise ayrı bir güzeldir. filmin komedi yükünü mürrüvet sim yüklenmiştir adeta. filmin son sahnesinde elleri ojeli köylü kızı olmaz diye tanır murat sevdiceğini.
filmin konusuna gelirsek
genç,yakışıklı fakir ve kimsenin okumadığı romanlar yazan murat (cüneyt arkın) kaldığı pansiyonun küçük kızı ayşe'nin hastalığının tedavisi için gerekli parayı bulmaya çalışır fakat bulamaz. tam bu sırada çok zengin bir adam olan mahmut şevket bey'in (sadettin erbil) güzel ve şımarık kızı olan zeynep (fatma girik) mirası alabilmesi için evlenmesi gerekmektedir ayşe'nin ameliyatı için patronu kemal bey'in(hulusi kentmen) aracılığı ile murat bu teklifi kabul eder. bu garip teklifi şartlar dahilinde sadece parayı alıp ayşe'yi ameliyat ettirmek için kabul eder. bu garip evlilik 1 yıl sürecektir ama mahmut şevket bey'in istediği şartlarda. murat ve zeynep başlarda birbirlerinden hiç hoşlanmazlar fakat daha sonra aşık olurlar. romantizm seviyesi çok dozundadır. bu filmde cüneyt abimiz çok karizmatiktir. fatma girik ise ayrı bir güzeldir. filmin komedi yükünü mürrüvet sim yüklenmiştir adeta. filmin son sahnesinde elleri ojeli köylü kızı olmaz diye tanır murat sevdiceğini.
devamını gör...
yazarların bugünkü mutsuzluk sebebi
az önce halıya bir güzel çilek reçeli döktüm. lekesi nasıl geçecek diye kara kara düşünüyorum. aman geçmeyiversin napalım.
devamını gör...
seri artı oy veren melek
galiba benimdir.*
amacım ne sapıklık yapmak, ne de karma kasmaya çalışmak.
bir yazarın kafama uyduğunu düşünürsem, fikirlerini beğenirsem artılarım. hem de uyarı alana kadar.
hepimiz artı oy alınca mutlu oluyoruz. tabii aramızda üzülen manyaklar varsa bilemem. (bkz: beğeni alınca mutlu olan yazar)
uzun lafın kısası, artı oy atmak bedava. insanları beğenince bir şeyim de eksilmiyor.
belki artıladığım kişi kötü bir gün geçirdi. azıcık da olsa neden mutlu etmeyeyim insanları?
düdüt: bu arada beğendiğim tanımların birini bile okumadan geçmiyorum.
amacım ne sapıklık yapmak, ne de karma kasmaya çalışmak.
bir yazarın kafama uyduğunu düşünürsem, fikirlerini beğenirsem artılarım. hem de uyarı alana kadar.
hepimiz artı oy alınca mutlu oluyoruz. tabii aramızda üzülen manyaklar varsa bilemem. (bkz: beğeni alınca mutlu olan yazar)
uzun lafın kısası, artı oy atmak bedava. insanları beğenince bir şeyim de eksilmiyor.
belki artıladığım kişi kötü bir gün geçirdi. azıcık da olsa neden mutlu etmeyeyim insanları?
düdüt: bu arada beğendiğim tanımların birini bile okumadan geçmiyorum.
devamını gör...
neşet ertaş
neşet baba zayıf noktam, gönül yaram, kelimelerle ifade edemeyeceğim en derin duygularımın tercümanıdır. anadolu nun, binlerce yıllık bozlak, bektaşi vb. kültürünün zirve hali, saf halidir. tabir için özür dilerim ama yazmaya kalksak kelimelerimiz, anlatmaya kalsak sözlerimiz, heykelini diksek betonunmuz kifayetsiz kalır. nur içinde yat neşet baba, mekânın cennet olsun.
devamını gör...
