23 nisan'da adminlik koltuğuna geçecek kişi
yoldaş'ın koltuğunu bilemem de kaldı ki bir bilen'in dediği gibi adam yerde oturuyor. ayıptır söylemesi yoldaştan çarptığım dolarlarla aldırdığım ısıtmalı masaj koltuğumu bir günlüğüne gencecik birine verebilirim. bana da gün doğar. al kardeşim çaylaklarla sen ilgilen 24 saat. gece 23.59 da bu insan kaçar.
devamını gör...
huzursuzluğun kitabı
fernando pessoa kitabıdır.
her insan evladı bu dünyaya bir şeyleri aramak ve bulamamak üzere gelir. dünya üzerinde yaşadığı tüm süre boyunca da bilerek ya da bilmeyerek tüm meşgalesi bu olur. aşkı arayanlar, şefkat peşinde olanlar, şehvetle yanıp tutuşanlar ve tabii ki tüm hayatı boyunca bir damla huzur için yanıp tutuşanlar.
belki de en çok ihtiyacımız olan şey huzur. arayıp bulamadığımız şey huzur. başka hiçbir şeye ihtiyacımız yok şu hayatta, sadece huzur. aşktan da sevgiden de kuvvetli bir his huzur. yokluğu perişanlıkların en büyüğü bence. uyku düşmanı bir şey huzursuzluk.
anlık ya da uzun süreli bir duygu huzur be kaybetmek bulmaktan kat kat daha kolay. koltuğunuzda huzur içinde oturup bir filmin tadını çıkarırken birden canınız çay istediği için kalkıp çayınızı alıp geri döndüğünüzde aynı huzuru bulamayabilirsiniz. ya da yıllarca yaşadığınız huzurlu kent bir senelik ayrılıktan sonra size o eski huzuru vermeyebilir. huzursuzluk daimdir, ezelidir, ebedidir. ve fernando pessoa yazıyorsa edebidir.
pessoa çok sayıda kişiden oluşan muhteşem bir yazar ve bize bu muhteşem duygunun yokluğunu anlatmış kendi mükemmel zihninin ışığında.
huzur içinde okuyun...
her insan evladı bu dünyaya bir şeyleri aramak ve bulamamak üzere gelir. dünya üzerinde yaşadığı tüm süre boyunca da bilerek ya da bilmeyerek tüm meşgalesi bu olur. aşkı arayanlar, şefkat peşinde olanlar, şehvetle yanıp tutuşanlar ve tabii ki tüm hayatı boyunca bir damla huzur için yanıp tutuşanlar.
belki de en çok ihtiyacımız olan şey huzur. arayıp bulamadığımız şey huzur. başka hiçbir şeye ihtiyacımız yok şu hayatta, sadece huzur. aşktan da sevgiden de kuvvetli bir his huzur. yokluğu perişanlıkların en büyüğü bence. uyku düşmanı bir şey huzursuzluk.
anlık ya da uzun süreli bir duygu huzur be kaybetmek bulmaktan kat kat daha kolay. koltuğunuzda huzur içinde oturup bir filmin tadını çıkarırken birden canınız çay istediği için kalkıp çayınızı alıp geri döndüğünüzde aynı huzuru bulamayabilirsiniz. ya da yıllarca yaşadığınız huzurlu kent bir senelik ayrılıktan sonra size o eski huzuru vermeyebilir. huzursuzluk daimdir, ezelidir, ebedidir. ve fernando pessoa yazıyorsa edebidir.
pessoa çok sayıda kişiden oluşan muhteşem bir yazar ve bize bu muhteşem duygunun yokluğunu anlatmış kendi mükemmel zihninin ışığında.
huzur içinde okuyun...
devamını gör...
fresko apartmanı
bir başak baysallı kitabıdır.
kitabı okurken sayfaları nasıl çevirdiğimi bile hatırlamıyorum. sanki bir film izliyor gibiydim. iyi çekilmiş bir dönem filmi. pek de iyi olmayan, utanç zamanlarına dönüp duran ve hala utanmamıza neden olması gereken zamanları anlatan bir dönem filmi gibi.
6-7 eylül olaylarında aldıkları dolaylı ya da doğrudan yaraları hala saramayan insanların toplandığı bir apartman fresko apartmanı. bir araya gelip birbirlerinin yaralarına merhem olmayan çalışan insanların yaşadığı bir apartman.
aslında bir öykü kitabı ama birbiriyle derinden bağlantılı öyküler bir romana evriliyor. fresko apartmanın sahibi krikor türk ya da rum ayırt etmeden sahipsiz kalan herkesi apartmana topluyor. herkes yaralı. çoğu 6-7 eylül olayının yarasını vücudunda taşırken, bazıları bir anının peşinde sarılıyor yaralarına, kimisi de faillerin kanından ama onlar gibi kansız olmadığı için dışlanmış.
toplumsal hafıza hristo teyeli gibi bir görünüp bir kayboluyor öykülerde. olmazsa olmaz ama çok da görünmez bir şey olarak.
geçmişin utancı, yaraları bereleri, nefreti ve kini her şey apartmanın giriş kapısında bekliyor. çünkü krikor affetmenin gücüne inanan bir adam.
ben de krikor’un apartmanında kuzguncuk’u izliyorum. kendimi affedip affetmeme konusunda kararsız bir halde.
kitabı okurken sayfaları nasıl çevirdiğimi bile hatırlamıyorum. sanki bir film izliyor gibiydim. iyi çekilmiş bir dönem filmi. pek de iyi olmayan, utanç zamanlarına dönüp duran ve hala utanmamıza neden olması gereken zamanları anlatan bir dönem filmi gibi.
6-7 eylül olaylarında aldıkları dolaylı ya da doğrudan yaraları hala saramayan insanların toplandığı bir apartman fresko apartmanı. bir araya gelip birbirlerinin yaralarına merhem olmayan çalışan insanların yaşadığı bir apartman.
aslında bir öykü kitabı ama birbiriyle derinden bağlantılı öyküler bir romana evriliyor. fresko apartmanın sahibi krikor türk ya da rum ayırt etmeden sahipsiz kalan herkesi apartmana topluyor. herkes yaralı. çoğu 6-7 eylül olayının yarasını vücudunda taşırken, bazıları bir anının peşinde sarılıyor yaralarına, kimisi de faillerin kanından ama onlar gibi kansız olmadığı için dışlanmış.
toplumsal hafıza hristo teyeli gibi bir görünüp bir kayboluyor öykülerde. olmazsa olmaz ama çok da görünmez bir şey olarak.
geçmişin utancı, yaraları bereleri, nefreti ve kini her şey apartmanın giriş kapısında bekliyor. çünkü krikor affetmenin gücüne inanan bir adam.
ben de krikor’un apartmanında kuzguncuk’u izliyorum. kendimi affedip affetmeme konusunda kararsız bir halde.
devamını gör...
bana biraz renk ver
sıla şarkısıdır.
sana inandım koştum geldim
dünde ne vardı unuttum geldim
dünya yansın koyverdim
bana biraz renk ver
sana inandım koştum geldim
dünde ne vardı unuttum geldim
dünya yansın koyverdim
bana biraz renk ver
devamını gör...
çocuk felci yeniden görülebilir
türkiye vatandaşları için endişelenmenin gereksiz olduğu durumdur. poliovirus uzun bir süredir rutin aşılama programı içerisindedir. çocukluk çağının 5'li karma aşısında, pasif bağışıklık için inaktif polio aşısı bulunmaktadır. bununla yetinmeyip aktif bağışıklık için, oral polio aşısı uygulanmaktadır.
seyahat öyküsü olan, başka ülkelerden gelen insanların dışında avrupa'daki son polio vakası 1998'de ağrıda görülmüştür.
sayısı milyonları aşan mülteciler artık her yerde olduğu için, bizim toplumumuzun içindeler ve artık bizdenler. allahtan kaliteli ve yetişmiş halk sağlığı uzmanlarımız var da, içimiz rahat.
seyahat öyküsü olan, başka ülkelerden gelen insanların dışında avrupa'daki son polio vakası 1998'de ağrıda görülmüştür.
sayısı milyonları aşan mülteciler artık her yerde olduğu için, bizim toplumumuzun içindeler ve artık bizdenler. allahtan kaliteli ve yetişmiş halk sağlığı uzmanlarımız var da, içimiz rahat.
devamını gör...
peynirli doritos kokusunun ayak kokusuna benzemesi
ayaklarımızda yaşayan stafilokok bakterilerinin ürettiği uçucu kimyasal bileşenler ile bazı peynir küflerinin ürettiği uçucu kimyasal bileşenler aynı olduğundan dolayı burundaki koku reseptörleri koku hafızasına başvurarak beyine "aynı peynir/ayak gibi kokuyor" demesidir.
devamını gör...
dedüksiyon
dedüksiyon tümdengelimle çok sık karıştırılır. dedüksiyon ''bütünden bütüne'', tümdengelim ''bütünden parçaya'' gitmektir. ancak dedüksiyon'da tümdengelim gibi ''bütünden parçaya gitmek'' anlamında da kullanılabilir. formalize etmek gerekirse, her tümdengelim bir dedüksiyondur ancak her dedüksiyon bir tümdengelim değildir.
edit: mantığın kendisinde böyle bi ayrım yok tabi bizim türkçeye çevirirken tümdengelim kelimesi karışıklığa sebep oluyo.
edit: mantığın kendisinde böyle bi ayrım yok tabi bizim türkçeye çevirirken tümdengelim kelimesi karışıklığa sebep oluyo.
devamını gör...
beraber tatile gidilmeyecek insanlar
beraber gideceği insanların bütçesini düşünmeden bencilce karar almaya çalışan insanlar.
sürekli söylenen insanlar.*
gitmeyi teklif ettiğiniz her yere gitmeye üşenmesi.
tahammül edilmez yahu böyle insanlara. devam ettirebilirsiniz.
sürekli söylenen insanlar.*
gitmeyi teklif ettiğiniz her yere gitmeye üşenmesi.
tahammül edilmez yahu böyle insanlara. devam ettirebilirsiniz.
devamını gör...
sözlüğün getirdiği mesleki deformasyon
yeğenine tanım yapmış herif ya..
t: mesleki değil de uslup olarak diyebiliriz.
t: mesleki değil de uslup olarak diyebiliriz.
devamını gör...
taşa yazılmış yaşım 12 tecavüz ediliyorum yazısının gerçek çıkması
failler umarım yakılır.
devamını gör...
kitaplardaki cümlelerin altını çizmek
sıkça yaptığım eylemdir. bana göre bir kitabın değerini arttıran ve gösteren şey altı çizilen cümlelerdir. kitabın neden özel olduğuna dair bilgi verir.
altı çizilen cümlelerde çoğu zaman kişinin başkalarından sakladığı duyguları gizlidir. ya da kendisine uyan düşünceleri belli eder.
--- alıntı ---
altı çizili olan kitabı biri ödünç isteyince yaralarını, anılarını da istiyor gibi hissettirir.
--- alıntı ---
altı çizilen cümlelerde çoğu zaman kişinin başkalarından sakladığı duyguları gizlidir. ya da kendisine uyan düşünceleri belli eder.
--- alıntı ---
altı çizili olan kitabı biri ödünç isteyince yaralarını, anılarını da istiyor gibi hissettirir.
--- alıntı ---
devamını gör...
hayatınız bir film olsaydı neye benzerdi sorunsalı
olayı beklerken bir bakmışsınız izleyici uyuya kalmış.
devamını gör...
gecikmeli ankara treniyle gelen kadın
arkasında çok az ama muhteşem eserler bırakmış olan büyük yazar yusuf atılgan’ın anayurt oteli isimli romanında otelci zebercet’in bekleyip durduğu kadındır.
zebercet’i çok etkileyen ve hatta sonunda zebercet’in ölümüne neden olduğunu söyleyebileceğimiz yirmili yaşlarının ortalarında, uzun sayılabilecek bir boyda olan; göğüslü, saçları ve kaşları kara, uzun kirpiklerin sahibi, gergin yüzlü esmer kadındır.
arkasında bir havlu bırakmıştır ki bu çok önemlidir bekleyen için. sonuçta bu kadar hayran olunan ve gelecek diye beklenen kadının tenine değmiştir o zaman, bir ihtimal kadının kokusu da vardır üstünde.
bir hafta sonra döneceğini söyleyen kadın asla dönmez. zebercet bekler gecikmeli ankara treniyle gelen kadını ama o gelmez. çay bardağının kenarında bıraktığı ruj izini almak için bile dönmez. biz biliriz ki eğer birisi geleceğini söylemişse beklemek farzdır.
gizemi kendinden menkul bu kadının kahverengi paltosuna sarılıp gelmesine beklerken bir başka gizem daha kurcalar insanın aklını: acaba çayı tek şekerli mi içmektedir kadının ve zebercet’in bıyığı var mıdır gerçekten?
kesin olan şey şudur ki ankara’dan gecikmeli bir trenle geliyorsa kadın, mutlaka güzeldir. ankaradan gelen her kadın güzeldir. ankara’ya hiç gitmemiş olsa bile.
zebercet’i çok etkileyen ve hatta sonunda zebercet’in ölümüne neden olduğunu söyleyebileceğimiz yirmili yaşlarının ortalarında, uzun sayılabilecek bir boyda olan; göğüslü, saçları ve kaşları kara, uzun kirpiklerin sahibi, gergin yüzlü esmer kadındır.
arkasında bir havlu bırakmıştır ki bu çok önemlidir bekleyen için. sonuçta bu kadar hayran olunan ve gelecek diye beklenen kadının tenine değmiştir o zaman, bir ihtimal kadının kokusu da vardır üstünde.
bir hafta sonra döneceğini söyleyen kadın asla dönmez. zebercet bekler gecikmeli ankara treniyle gelen kadını ama o gelmez. çay bardağının kenarında bıraktığı ruj izini almak için bile dönmez. biz biliriz ki eğer birisi geleceğini söylemişse beklemek farzdır.
gizemi kendinden menkul bu kadının kahverengi paltosuna sarılıp gelmesine beklerken bir başka gizem daha kurcalar insanın aklını: acaba çayı tek şekerli mi içmektedir kadının ve zebercet’in bıyığı var mıdır gerçekten?
kesin olan şey şudur ki ankara’dan gecikmeli bir trenle geliyorsa kadın, mutlaka güzeldir. ankaradan gelen her kadın güzeldir. ankara’ya hiç gitmemiş olsa bile.
devamını gör...
muhsin bey
şener şen'in belki de en güzel filmidir muhsin bey. türkücü olmak için urfadan gelen ali nazik ve muhsin beyin hikayesidir. hayal sahnesi , hapishanedeki sahne ve çatıdaki o unutulmaz sahne...
muhsin bey, sarılmış ve gözleri kapalı vaziyette "şimdi ben geri gidiyorum, sen ileri adım atıyorsun" diyerek kurtarır ali nazik'i o sahne o kadar çok şey ifade etmektedir, o kadar incedir ki anlatamam.
jenerik müziğini ara ara açıp dinliyorum, çok güzel .
restorasyonlu olduğu için nota sahnesi vs kesilmiş maalesef ama olsun siz izleyin.
muhsin bey, sarılmış ve gözleri kapalı vaziyette "şimdi ben geri gidiyorum, sen ileri adım atıyorsun" diyerek kurtarır ali nazik'i o sahne o kadar çok şey ifade etmektedir, o kadar incedir ki anlatamam.
jenerik müziğini ara ara açıp dinliyorum, çok güzel .
restorasyonlu olduğu için nota sahnesi vs kesilmiş maalesef ama olsun siz izleyin.
devamını gör...
sen
uzakta esen bir rüzgar olsan da anlaşılmaz bir güçle benim saçlarımı savurmaktasın.
devamını gör...
mustafa kemal atatürk
en büyük türk, olağanüstü devlet adamı, 20. yüzyılın en büyük adamı, lider, ata, idol. anlatmaya kelimeler yetmez heykellerine beton. izindeyiz ilelebet.
devamını gör...
başörtülü biri ile evlenmek
sorun olmayacak eylem, herkesin kendi görüşü.
zihni kapalı olmasın yeter ki.
zihni kapalı olmasın yeter ki.
devamını gör...
bir şaman doğuyor
bugünlerde kendimi bir garip, bir değişik hissediyorum. zaten oldum olası arkadaşlarımdan farklıydım. bir de bayılmalar peydah olmuştu. sinirliydim, asabiydim. yalnızlığı hep sevmişimdir. yalnız kalıp düşüncelere dalma isteği son zamanlarda iyice artmıştı.
ben arçuray. arkıl’ın oğlu arçuray. ismimin, ağaçlık alanların kutsal ruhu anlamına geldiğini babamdan öğrendim. güneş babamdı, toprak ise anam.
hayal kurmaya bayılırım. artık öyle hayaller kuruyordum ki gerçeğin tıpkısıydılar. bazen yoğun acılar çekiyorum, sebepsiz yere. ve iyice sinirli bir hale bürünüyorum.
ben arçuray. geçenlerde nehrin kenarındaki ulu çınarın gölgesinde otururken, gözleri açık rüya gören arçuray.
eğri gagalı, kaslı bacaklı, heybetli bir kartal geldi yanıbaşıma.uzun uzun bana baktı. sanki, gözleriyle bir şeyler anlatmak istiyordu. etrafımda dolandı. hafifçe havalanıp yere kondu. benden biraz uzaklaşıp, tekrar yanıma geldi. anlamıştım, beni gezintiye davet ediyordu canım kartal. kalktığımı görünce yavaşca kanat çırpmaya başladı.
havalandı kartal. ben de koşturmaya başladım. çok hızlı koşuyordum. öyle ki uçuyor gibi hissediyordum. konuşuyordu kartal benimle. ağaçlardan ağaçlara atlıyordum. yükseldikçe yükseliyordum. bir yandan da çok korkuyordum.
çınarın gövdesine yaslanmış bir vaziyette, gözlerim açık ama herhangi bir tepki vermezken bulmuş babam beni. kucaklayıp doğru şifacı yaşlı kadına götürmüş.
şifacı kadının çadırında kalmışım bir gece. başımda sürekli bir şeyler mırıldandığını hayal meyal hatırlıyorum. hazırladığı bitki karışımları beni iyileştirmiş.
kendime geldiğimde şifacıyı babam ile konuşurken gördüm. babama benim şaman burutay’ın yanında kalmam gerektiğini söylüyordu. bu neden gerekliydi hiç bilmiyordum.
ertesi gün babam, beni şamanın yanına götürdü. çok dalgın görünen şamana fısıl fısıl bir şeyler söylüyordu. şaman ise kafa sallayalarak evet bizim aileden çıkar dedi.
duvarda bir davul asılıydı. üzerinde çeşitli hayvan çizimleri ve semboller vardı.
bir de ilginç bir kıyafet. baseni örtecek şekilde uzanan, deriden yapılmış bir elbise. etek uçları ve kol altları saçaklıydı.
elbisenin üzerinde gerçek hayvan parçaları, pençe gibi metal unsurlar ve metalden yapılmış hayvan figürleri gibi şeyler vardı. çadırda çeşitli maskeler de gördüm.
bir süre benimle kalcaksın evlat. öğrenmenin elzem olduğunu şeyler var. bunları sana anlatacağım dedi.
ben arçuray. arkıl’ın oğlu arçuray. ismimin, ağaçlık alanların kutsal ruhu anlamına geldiğini babamdan öğrendim. güneş babamdı, toprak ise anam.
hayal kurmaya bayılırım. artık öyle hayaller kuruyordum ki gerçeğin tıpkısıydılar. bazen yoğun acılar çekiyorum, sebepsiz yere. ve iyice sinirli bir hale bürünüyorum.
ben arçuray. geçenlerde nehrin kenarındaki ulu çınarın gölgesinde otururken, gözleri açık rüya gören arçuray.
eğri gagalı, kaslı bacaklı, heybetli bir kartal geldi yanıbaşıma.uzun uzun bana baktı. sanki, gözleriyle bir şeyler anlatmak istiyordu. etrafımda dolandı. hafifçe havalanıp yere kondu. benden biraz uzaklaşıp, tekrar yanıma geldi. anlamıştım, beni gezintiye davet ediyordu canım kartal. kalktığımı görünce yavaşca kanat çırpmaya başladı.
havalandı kartal. ben de koşturmaya başladım. çok hızlı koşuyordum. öyle ki uçuyor gibi hissediyordum. konuşuyordu kartal benimle. ağaçlardan ağaçlara atlıyordum. yükseldikçe yükseliyordum. bir yandan da çok korkuyordum.
çınarın gövdesine yaslanmış bir vaziyette, gözlerim açık ama herhangi bir tepki vermezken bulmuş babam beni. kucaklayıp doğru şifacı yaşlı kadına götürmüş.
şifacı kadının çadırında kalmışım bir gece. başımda sürekli bir şeyler mırıldandığını hayal meyal hatırlıyorum. hazırladığı bitki karışımları beni iyileştirmiş.
kendime geldiğimde şifacıyı babam ile konuşurken gördüm. babama benim şaman burutay’ın yanında kalmam gerektiğini söylüyordu. bu neden gerekliydi hiç bilmiyordum.
ertesi gün babam, beni şamanın yanına götürdü. çok dalgın görünen şamana fısıl fısıl bir şeyler söylüyordu. şaman ise kafa sallayalarak evet bizim aileden çıkar dedi.
duvarda bir davul asılıydı. üzerinde çeşitli hayvan çizimleri ve semboller vardı.
bir de ilginç bir kıyafet. baseni örtecek şekilde uzanan, deriden yapılmış bir elbise. etek uçları ve kol altları saçaklıydı.
elbisenin üzerinde gerçek hayvan parçaları, pençe gibi metal unsurlar ve metalden yapılmış hayvan figürleri gibi şeyler vardı. çadırda çeşitli maskeler de gördüm.
bir süre benimle kalcaksın evlat. öğrenmenin elzem olduğunu şeyler var. bunları sana anlatacağım dedi.
devamını gör...
normal sözlük
değişik bi yer, tam çözemedim. çözmeye ihtiyacım aslında. yazılı medya portalları çok bozdu, yeni yer bakınmaya geldim o kadar. umut var mı yoksa küçük sözlük ortamları hiç değişmemiş mi onu tartmaya geldim.
buranın diğer üçüncül sözlüklere göre donanımlı yazar endeksi* daha yoğun. evvela bu cezbetti, daha aklı başında kitle var. küfürün yasak oluşunu hala anlamdıramadım, özgürlük ilkesi tamamen çiğnenmiş ve makul bi açıklaması yok. muhafazakar yazar endeksi* vintage dizilerde arka planda pis pis sırıtan çekim hatası gibi kendini gösterir derecede yoğun. bu durumu küfrün yasak oluşuyla aynı düzleme koyunca grafik ihl sözlük esintilerine doğru bi ivme kazanıyor. 12 yıl önceki ihl sözlük zamanlarından kalma muhafazakar yazarlar da var sanırım. ne kadar güzel. sözlükte paylaşılan görseller de çok komik, hepsine bakıyorum. dinamik bi sözlük olmasına rağmen başlık sayısı olması gerektiği düzeyde değil. ben şahsen inşa etmekten ziyade the pianist yere düşen yemek sahnesindeki gibi sömürmeye geldim buraya. yine de elimden geldiğince entry* giriyorum. lakin ilk nesil yazarları chat gibi kullanıyor sözlüğü. nick altında 300 küsür entry olan yazarı görünce heveslenemiyorum. her gün online listesinde gördüğüm* astronomik düzeyde saydığım karma puanı olan kafkaesk profil fotoğraflı yazarlarını istiklal mahkemelerinde yargılasalar itirazım olmaz mesela. on yıl önceki normal sözlük normundaki(ekşi dahil) sözlüklerde olduğu gibi birbirinden özgün, emek isteyen entryleri beklediğim kadar bulamıyorum*
whatsapp gruplarında* istediğiniz gibi eğlenin istediğinizi konuşun lakin rica ediyorum* buraya taşımayın. sadece beş kişinin anladığı bir yığın entryi görmek istemiyorum. engellesen o da olmuyor zaten çok az yazar var.
ha belki de geliştirici ve emektarları dahil kimse umursamıyor olabilir burayı. tasarım ve işlevi müthiş bi çaba ve başarı barındırdığı gibi içeriği istenilen seviyede değil. o ilk nesil yazarları burayı inşa etmek yerine foruma çevirmiş, herkes de bundan memnunmuş gibi bi görüntü var. durum buysa buna da saygım var gençler kendi aralarında eğleniyor derim, çeker giderim. nitekim üç gün yazarlık yapıp giden bi yığın insan da bu yüzden uğramıyor buraya. yine de üç günlük yazarı tutmayı başarırsa iyi yerlere gelebilir. türk siyasetinde, kötü bi senaryoda ekşi sözlük'ün kapatılma ihtimali doğabilir * öyle bi durumda normal sözlük'ün uludağ sözlük kadar popüler olabilecek potansiyeli var açıkçası. sözlüğün kendi ekosistemini yaratabilecek teknik altyapısı da var. uçak butonuna tıklayınca çıkan arayüzün cazibesine kaydı gönlümüz. yine de gidersek* keyifli ayrılırım diye düşünüyorum. gidiş de problemli açıkçası. anonim kalmak için elimden geleni yapıp, bi şekilde gittiğimde izimi silemiyormuşum, yazdıklarımın telifini de alıyorlar ama mahkemede topu yazara* atıyorlar o da ilginç. gün sonunda bütün eksilere göz yumup, rüzgarlı havada mehtaba bakar gibi sol frame'e baktığınızda* tatlı bi sözlük görebilirsiniz. trollü bile mutlu. son olarak; her çeşit insanı barındırdığı gibi toksik bünyeleri de barındırıyor burası. görmemezlikten geliyoruz, okumadan geçiyoruz ama umarım sosyal hayatta atımadıkları zehri burda atıp rahatlıyolardır. stres atın, stres yaratmayın. kendinize suni problemler yaratmayın, mümkünse eğlenin değilse daha ciddi sorunlara yönelin. voilà.
buranın diğer üçüncül sözlüklere göre donanımlı yazar endeksi* daha yoğun. evvela bu cezbetti, daha aklı başında kitle var. küfürün yasak oluşunu hala anlamdıramadım, özgürlük ilkesi tamamen çiğnenmiş ve makul bi açıklaması yok. muhafazakar yazar endeksi* vintage dizilerde arka planda pis pis sırıtan çekim hatası gibi kendini gösterir derecede yoğun. bu durumu küfrün yasak oluşuyla aynı düzleme koyunca grafik ihl sözlük esintilerine doğru bi ivme kazanıyor. 12 yıl önceki ihl sözlük zamanlarından kalma muhafazakar yazarlar da var sanırım. ne kadar güzel. sözlükte paylaşılan görseller de çok komik, hepsine bakıyorum. dinamik bi sözlük olmasına rağmen başlık sayısı olması gerektiği düzeyde değil. ben şahsen inşa etmekten ziyade the pianist yere düşen yemek sahnesindeki gibi sömürmeye geldim buraya. yine de elimden geldiğince entry* giriyorum. lakin ilk nesil yazarları chat gibi kullanıyor sözlüğü. nick altında 300 küsür entry olan yazarı görünce heveslenemiyorum. her gün online listesinde gördüğüm* astronomik düzeyde saydığım karma puanı olan kafkaesk profil fotoğraflı yazarlarını istiklal mahkemelerinde yargılasalar itirazım olmaz mesela. on yıl önceki normal sözlük normundaki(ekşi dahil) sözlüklerde olduğu gibi birbirinden özgün, emek isteyen entryleri beklediğim kadar bulamıyorum*
whatsapp gruplarında* istediğiniz gibi eğlenin istediğinizi konuşun lakin rica ediyorum* buraya taşımayın. sadece beş kişinin anladığı bir yığın entryi görmek istemiyorum. engellesen o da olmuyor zaten çok az yazar var.
ha belki de geliştirici ve emektarları dahil kimse umursamıyor olabilir burayı. tasarım ve işlevi müthiş bi çaba ve başarı barındırdığı gibi içeriği istenilen seviyede değil. o ilk nesil yazarları burayı inşa etmek yerine foruma çevirmiş, herkes de bundan memnunmuş gibi bi görüntü var. durum buysa buna da saygım var gençler kendi aralarında eğleniyor derim, çeker giderim. nitekim üç gün yazarlık yapıp giden bi yığın insan da bu yüzden uğramıyor buraya. yine de üç günlük yazarı tutmayı başarırsa iyi yerlere gelebilir. türk siyasetinde, kötü bi senaryoda ekşi sözlük'ün kapatılma ihtimali doğabilir * öyle bi durumda normal sözlük'ün uludağ sözlük kadar popüler olabilecek potansiyeli var açıkçası. sözlüğün kendi ekosistemini yaratabilecek teknik altyapısı da var. uçak butonuna tıklayınca çıkan arayüzün cazibesine kaydı gönlümüz. yine de gidersek* keyifli ayrılırım diye düşünüyorum. gidiş de problemli açıkçası. anonim kalmak için elimden geleni yapıp, bi şekilde gittiğimde izimi silemiyormuşum, yazdıklarımın telifini de alıyorlar ama mahkemede topu yazara* atıyorlar o da ilginç. gün sonunda bütün eksilere göz yumup, rüzgarlı havada mehtaba bakar gibi sol frame'e baktığınızda* tatlı bi sözlük görebilirsiniz. trollü bile mutlu. son olarak; her çeşit insanı barındırdığı gibi toksik bünyeleri de barındırıyor burası. görmemezlikten geliyoruz, okumadan geçiyoruz ama umarım sosyal hayatta atımadıkları zehri burda atıp rahatlıyolardır. stres atın, stres yaratmayın. kendinize suni problemler yaratmayın, mümkünse eğlenin değilse daha ciddi sorunlara yönelin. voilà.
devamını gör...
