normal sözlük'ün dergi projesi
ekibi çok güzel sallardım ama telif falan yerim gerek yok karambole gelemem.*
yayında ve yapımda emeği geçecek ekip üyelerine şimdiden teşekkürler.
yayında ve yapımda emeği geçecek ekip üyelerine şimdiden teşekkürler.
devamını gör...
avrupalı erkek vs türk erkeği
amacım genelleme yapmak değildir. bu başlığa (bkz: avrupalı kız ile türk kızı arasındaki farklar) tepki olarak açılmış bir başlıktır.
avrupa'daki gece 1 de yolda karşı cinsini görmeyi tuhaf karşılayan bir erkek yoktur ama bizde görünce "yolluya bak" şeklinde çirkin tabirler kullanan, laf atan, rahatsızlık verip işi tacize vardırabilecek bir kitle mevcuttur.
avrupalı bir erkek evlenme kararı verirken karakter uyumu, güzel vakit geçirebilme gibi durumları önemser. kimi türk erkekleri ise kendisi cinsel ilişki konusunda aşırı deneyimli olsa dahi kızın bekaretini ve maharetlerini sorgular.
avrupalı erkek ilişkisinde kıyafete, arkadaşlıklara vb karışmak gibi baskılar kurmak yerine karşı cinse özgür alan tanıyıp saygı duyar. bazı kendini bilmez türk erkekleri ise kendisini kadının koruyucusu ve sahibi olarak görmek ister.
avrupa'daki gece 1 de yolda karşı cinsini görmeyi tuhaf karşılayan bir erkek yoktur ama bizde görünce "yolluya bak" şeklinde çirkin tabirler kullanan, laf atan, rahatsızlık verip işi tacize vardırabilecek bir kitle mevcuttur.
avrupalı bir erkek evlenme kararı verirken karakter uyumu, güzel vakit geçirebilme gibi durumları önemser. kimi türk erkekleri ise kendisi cinsel ilişki konusunda aşırı deneyimli olsa dahi kızın bekaretini ve maharetlerini sorgular.
avrupalı erkek ilişkisinde kıyafete, arkadaşlıklara vb karışmak gibi baskılar kurmak yerine karşı cinse özgür alan tanıyıp saygı duyar. bazı kendini bilmez türk erkekleri ise kendisini kadının koruyucusu ve sahibi olarak görmek ister.
devamını gör...
insan öldürmek
maide süresinin 32.ayetinde “kim bir canı, başka bir cana ya da yeryüzünde fesat çıkarmasına karşılık olmaksızın öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur.” ayetine konu olan büyük günah.
devamını gör...
tek şarkısı dahi kötü olmayan şarkıcı
devamını gör...
kendisini sürekli yıkıklığı ve ezikliğiyle ön plana çıkaran insan
aldatıldım. sürekli terkedildim. hiç kimse beni gerçekten sevmedi. babamla aram iyi değil. annemin umrunda değilim vesaire vesaire diyenlerle bu liste uzaaarrr gider. eğer birine eksikliğinizi anlatırsanız hiç şaşmaz günün birinde bunu kullanır ve üzülen taraf siz olursunuz. insanlara eksik yönünüzü marifetmiş gibi anlatmayın o insanın sizi daha çok kullanmasına vesile olmaktan başka hiçbir şey yapmazsınız. dertleşirsin o ayrı, ama insanlarla aranıza sınır çizmelisiniz.
devamını gör...
termodinamiğin ikinci yasası
buzdolabı yasasıdır efem..
bir bardak buza sıcak kahve koyalım...buz erirken ,kahve soğur... peki sıcak kahve buzun sıcaklığını daha da alıp neden buzu dahada soğutmuyor?!!
ısının sıcak nesnelerden, soğuk nesnelere doğru gittiğini tersi yöne gitmediğini söyleyen şey bir fizik kanundur.....ikinci yasadır efem..
e o halde buzdolabı nasıl çalışır? dolaba koyduğumuz limonata nasıl soğuyor?
ikinci yasa der ki; bu limonatayı soğutma işlemini bazı özel durumlarda yapabilirsin..limonatayı soğutmak için ,yan ürün olarak bolca ısı üretirsin... bana, benim gibi koskoca 'ikinci yasaya' inanmıyorsan dolabın arkasına dokunda bak sıcaklığına!!!
bundan ,buz dolabı ve çevresindekilerin enerjilerini toplamının bu yasayı ihmal etmedikleri sonucu çıkar efenim...
ısı
ısı düzensizliğin bir ölçüsüdür arkadaşlar...bu düzensizliğin miktarına entropi denir...
yalıtılmış bir sistem içinde entropi sürekli artar hiç bir zaman azalmaz..soğuk nesnelerin atomları,sıcak nesnelerin atomlarından daha çok titreşir ...bu nedenle soğuklar daha çok düzen içindedir.
bir sistemin bütününe baktığımızda ise sistemin entropisinin artığını görürüz..
limonataya geri dönecek olursak,limonata soğurken ,buzdolabının yaydığı sıcakla dengelenir..hatta ısınan havadaki entropi artışı ,soğuma ile gerçekleşen entropi düşmesinden fazla olur...
kısacası entropi her zaman artmış olur...buda yasayı doğrular zaten..
şimdi efem yalıtılmış sistemlerde buna evrende dahildir; enerji korunur ve entropisi sürekli artmalıdır.bazı bölgelerde soğuma yaşansada ,entropide düşüşler görünsede ; buzdolabı gibi başka bölgelerde yaşanan ısınmayla entropi artışıyla telafi edilir..
böylece toplam entropi artar...
bu ne demektir efem...
ikinci yasa derki evrendeki tüm atomlar benzer şekilde daha da düzenleşecektir. tüm maddeler paket makarna gibi eninde sonunda dağılacaktır...evren o atomlarla dolacaktır...tüm evren ve uzayda güneş yıldızlar filan gri bir atom denizine dönüşecektir der...hatta atomlar bile atom altı parçacıklara parçalanacaktır...bu sonun adı 'ısı ölümü' dür
bir bardak buza sıcak kahve koyalım...buz erirken ,kahve soğur... peki sıcak kahve buzun sıcaklığını daha da alıp neden buzu dahada soğutmuyor?!!
ısının sıcak nesnelerden, soğuk nesnelere doğru gittiğini tersi yöne gitmediğini söyleyen şey bir fizik kanundur.....ikinci yasadır efem..
e o halde buzdolabı nasıl çalışır? dolaba koyduğumuz limonata nasıl soğuyor?
ikinci yasa der ki; bu limonatayı soğutma işlemini bazı özel durumlarda yapabilirsin..limonatayı soğutmak için ,yan ürün olarak bolca ısı üretirsin... bana, benim gibi koskoca 'ikinci yasaya' inanmıyorsan dolabın arkasına dokunda bak sıcaklığına!!!
bundan ,buz dolabı ve çevresindekilerin enerjilerini toplamının bu yasayı ihmal etmedikleri sonucu çıkar efenim...
ısı
ısı düzensizliğin bir ölçüsüdür arkadaşlar...bu düzensizliğin miktarına entropi denir...
yalıtılmış bir sistem içinde entropi sürekli artar hiç bir zaman azalmaz..soğuk nesnelerin atomları,sıcak nesnelerin atomlarından daha çok titreşir ...bu nedenle soğuklar daha çok düzen içindedir.
bir sistemin bütününe baktığımızda ise sistemin entropisinin artığını görürüz..
limonataya geri dönecek olursak,limonata soğurken ,buzdolabının yaydığı sıcakla dengelenir..hatta ısınan havadaki entropi artışı ,soğuma ile gerçekleşen entropi düşmesinden fazla olur...
kısacası entropi her zaman artmış olur...buda yasayı doğrular zaten..
şimdi efem yalıtılmış sistemlerde buna evrende dahildir; enerji korunur ve entropisi sürekli artmalıdır.bazı bölgelerde soğuma yaşansada ,entropide düşüşler görünsede ; buzdolabı gibi başka bölgelerde yaşanan ısınmayla entropi artışıyla telafi edilir..
böylece toplam entropi artar...
bu ne demektir efem...
ikinci yasa derki evrendeki tüm atomlar benzer şekilde daha da düzenleşecektir. tüm maddeler paket makarna gibi eninde sonunda dağılacaktır...evren o atomlarla dolacaktır...tüm evren ve uzayda güneş yıldızlar filan gri bir atom denizine dönüşecektir der...hatta atomlar bile atom altı parçacıklara parçalanacaktır...bu sonun adı 'ısı ölümü' dür
devamını gör...
alternatif black mirror senaryoları
yıl 2071. insan nesli hastalıklar ve susuzluktan iyice azalmış. şirketleri ülkeleri yapay zekalar yönetiyor. insanlar sadece öğreniyor, geziyor. ülkeler arasında vize kalkmış. tüm insanlar dünya insanı olarak adlandırılıyor. insanlar kim yapay zeka kim insan ayırt etmekte zorlanıyor. sonsuz bir huzur hakim. *
devamını gör...
sözlük yazarlarının olmak isteyeceği ünlü yazarlar
sabahattin ali.
devamını gör...
yağmur yağdığında yapılabilecek en iyi şey
yağmuru dinlemek. özellikle zihninizde kötü bir düşünce varsa o yağan yağmurla o düşüncelerin de akıp gittiğini düşünmek insana iyi gelebilir.
devamını gör...
kendinden büyük kadınlara aşık olmak
iki kişi arasındaki ilişkiye burnunuzu sokabilme yetkisini kimden alıyorsunuz?
devamını gör...
şarkı incelemesi
avril lavigne'in under my skin albümünden nobody's home:
nobody is home dersem ‘evde kimse yok’ olur.
nobody’s home ‘kimsenin evi değil’.
‘kimsenin suçu yok’ dersem buray şarkısı olur, demeyeceğim. bu şarkı avril lavignein eseridir. bu şarkıyı bir dönem çok acı çekmekte olan arkadaşı için elinden başka şeyler gelmediği için yazmış. takdire şâyan hareket. muazzam bir acıda kavrulurken böyle ufak bir hareket bana acayip iyi gelir, fakat depresyonda olan birine fayda sağlar mı tartışılır. dinleyerek okuyalım;
acı barındıran sekiz yıl öncemin parçasıdır. kulaklık takılı, resim çizerken manyak gibi sarbaşa bunu dinlerdim. ergen dramaları… neyse ya ben bu şarkıyı anlatmak istedim. kırık dökük bir benlikten bahsediyor avril. neden böyle hissettiğini bilmiyorum ama her gün böyle hissediyor. elimden hiç bir şey gelmiyor. sadece yaptığı hataları tekrarlayışını izliyorum. hmm… neden kötü hissettiğinin sebebi gayet açık aslında. devam edeyim; ya da yok ya... çok matah bir şey yaptım ve türkçe altyazılı video buldum, izledim. ayıplı bir şey yok gönül ferahlığı ile açabilirsiniz. safe for work. video skam dizisinden kesitlermiş. izlemedim diziyi, bilmiyordum. ben de araştırmaya inanarak, youtube altyazısında fark ettim.
nereye ait olduğunu bilmeyen, kaybolmuş ve kalbi kırık bir kadın anlatılıyor. sığınacak kimsesi yok, göz yaşlarını silmek için saklanabileceği kendine ait bir yeri yok. * ardında neler bıraktığını bilmiyor. eve gitmek istiyor. hangi ev? ev mi var da gitsin? çaresiz. hislerini sakladıkça, duygularını gizledikçe aklını kaybetmekte olan, zarafetini yitiren bir kadın... güçlü ol diyor avril, güçlü ol.
nobody is home dersem ‘evde kimse yok’ olur.
nobody’s home ‘kimsenin evi değil’.
‘kimsenin suçu yok’ dersem buray şarkısı olur, demeyeceğim. bu şarkı avril lavignein eseridir. bu şarkıyı bir dönem çok acı çekmekte olan arkadaşı için elinden başka şeyler gelmediği için yazmış. takdire şâyan hareket. muazzam bir acıda kavrulurken böyle ufak bir hareket bana acayip iyi gelir, fakat depresyonda olan birine fayda sağlar mı tartışılır. dinleyerek okuyalım;
acı barındıran sekiz yıl öncemin parçasıdır. kulaklık takılı, resim çizerken manyak gibi sarbaşa bunu dinlerdim. ergen dramaları… neyse ya ben bu şarkıyı anlatmak istedim. kırık dökük bir benlikten bahsediyor avril. neden böyle hissettiğini bilmiyorum ama her gün böyle hissediyor. elimden hiç bir şey gelmiyor. sadece yaptığı hataları tekrarlayışını izliyorum. hmm… neden kötü hissettiğinin sebebi gayet açık aslında. devam edeyim; ya da yok ya... çok matah bir şey yaptım ve türkçe altyazılı video buldum, izledim. ayıplı bir şey yok gönül ferahlığı ile açabilirsiniz. safe for work. video skam dizisinden kesitlermiş. izlemedim diziyi, bilmiyordum. ben de araştırmaya inanarak, youtube altyazısında fark ettim.
nereye ait olduğunu bilmeyen, kaybolmuş ve kalbi kırık bir kadın anlatılıyor. sığınacak kimsesi yok, göz yaşlarını silmek için saklanabileceği kendine ait bir yeri yok. * ardında neler bıraktığını bilmiyor. eve gitmek istiyor. hangi ev? ev mi var da gitsin? çaresiz. hislerini sakladıkça, duygularını gizledikçe aklını kaybetmekte olan, zarafetini yitiren bir kadın... güçlü ol diyor avril, güçlü ol.
devamını gör...
ailenin en büyük çocuğu
deneme tahtasıdır. bebekliğinden evlenene kadar çoluk çocuk sahibi olana kadar her şey üzerinde denenir daha sonraki çocuklar için yapılacaklar ve yapılmayacaklar bu kişilerin üzerinde denenerek öğrenilir.
devamını gör...
regl ağrısı
kabir azabına eş değer bir ağrı olduğunu düşünüyorum. çeken bilir
devamını gör...
an itibarıyla 306 yazarın online olması
bu daha başlangıç, nice binlere.
devamını gör...
kitap okuma aşkını kazandıran kitabın ismi
satranç
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın.
hani laf olsun diye söylenen günaydın var ya ondan ama.
yine baş ağrısıyla uyandım. mesleğimin başlık parası niyetine verdiği güzide bir hediye var çünkü: migren.
su içmemem, yemek yememem, sürekli bir şeyleri yetiştirmeye çalışmam, stres olduğum şey sayısının her geçen gün artması, gözlerimin artık bilgisayar ekranına bakmaktan çıldırması, hepsi tetiklemiş olabilir.
işi gücü yetiştirdim. ama nasıl yetiştirdim, o konuya hiç girmeyeyim. izne ayrıldım sonra.
tatile yolcu ettim bizimkileri. ben kaldım. neden? çünkü pazartesi günü gitmem gereken bir sınav var. birkaç tane de evden girmem gereken var ama onu geçelim onlar kolay.
zaten 3 hafta önce mis gibi kız kıza bodrum planı yapılmışken annem “bizimle vakit geçirmiyorsun ki doğru dürüst” diye sitem edip durunca o planı iptal etmişken bu manasız güne konulan sınav beni deli etti.
evde yalnızım. köpüşle takılacağız. şeytan diyor ki sal şu köpeği eve, yola çıkmadan da süpürürsün evi, kimse farketmez.
biraz daha uyuyayım en iyisi gözlerim jerry’i gören tom’unkiler gibi zonkluyor.
hani laf olsun diye söylenen günaydın var ya ondan ama.
yine baş ağrısıyla uyandım. mesleğimin başlık parası niyetine verdiği güzide bir hediye var çünkü: migren.
su içmemem, yemek yememem, sürekli bir şeyleri yetiştirmeye çalışmam, stres olduğum şey sayısının her geçen gün artması, gözlerimin artık bilgisayar ekranına bakmaktan çıldırması, hepsi tetiklemiş olabilir.
işi gücü yetiştirdim. ama nasıl yetiştirdim, o konuya hiç girmeyeyim. izne ayrıldım sonra.
tatile yolcu ettim bizimkileri. ben kaldım. neden? çünkü pazartesi günü gitmem gereken bir sınav var. birkaç tane de evden girmem gereken var ama onu geçelim onlar kolay.
zaten 3 hafta önce mis gibi kız kıza bodrum planı yapılmışken annem “bizimle vakit geçirmiyorsun ki doğru dürüst” diye sitem edip durunca o planı iptal etmişken bu manasız güne konulan sınav beni deli etti.
evde yalnızım. köpüşle takılacağız. şeytan diyor ki sal şu köpeği eve, yola çıkmadan da süpürürsün evi, kimse farketmez.
biraz daha uyuyayım en iyisi gözlerim jerry’i gören tom’unkiler gibi zonkluyor.
devamını gör...
kadın
tanım: bazıları xx, bazıları da* xy kromozomlu olan insan.
doğarken ağladı kadın. erkek çocuk bekliyorlardı. ailesi memnun kalmadı. annesi babasına nasıl açıklardı bunu. doğan ilk çocuklarının erkek olması gerekiyordu. geçen ay komşuları bu yüzden dayak yemişti. annesi zaten bıkmıştı dayaktan, şiddetten. kadınların kaderiydi ama bu. dayak cennetten çıkmıştı, hele hele kocasıyken dayağı atan. kocam en doğrusunu bilir diye düşündü. bazılarını şaşırtırdı bu "y kromozomu" bu kadar mı fark eder vay anasını. tek bir harf yüzünden daha güçlü, daha zeki oluyorlar. her şeyde ama her şeyde daha iyi oluyorlar. çünkü kızlar aptal. ama bu onların istediği.
doğumdan hemen sonra dayak yedi annesi. bu beklenmedik değildi. ama bu sefer hastaneye kaldırdılar. hastane de küçük bir yer. doktorlar, hemşireler tanıyordu artık onları. of, nasıl özenirdi oradaki çalışan kadınlara. kıskanırdı, ayıplardı ama. kocalarını da. nasıl başka erkeklerle çalışmalarına izin veriyorlardı. kocaları yoksa daha ayıp allah bilir kimlerle yatıp kalkıyorlar, evde kalmışlar, gencecik kadınlar bir başlarına duruyorlar ne kadar ayıp. güler yüzle karşıladılar onları ama bu güler yüzlerinin altında gözlerinde bir acıma duygusu saklıydı. aman bana niye acıyorlar dedi. kendilerine acısınlar bu yaşta, kadın başlarına... kocası ne kadar iyi bir adamdı. hem döver hem severdi işte. ne kadar iyi koskoca hastaneye getirmişti onu. her sefer hastaneye gelmezlerdi, sadece çok ciddi zamanlarda. bu dayak hikayesi de böyle bitti.
bebeği büyüdü artık okul çağına gelmişti. kocası pek hevesli değildi ama kız kıza işte hocaya gitsinler diyordu. hoca erkekti ama bir şey olmazdı hocadan. nasıl olsa koskoca hoca. kız gitmeye başladı köyün kızları ile. gittiler geldiler bir süre böyle devam etti. ah ama 10 yaşında sıcak bir yaz gününde sona kalmıştı. ve sona kalan dona kalır. hoca başındaki kocaman sarığı çıkarmıştı. yavaş yavaş yaklaştı ona. ne olduğunu anlamadı ki açıklasın. ama canı çok acımıştı. hem de çok. kanamasından belli değil miydi zaten? işte bu da kızın "namusunu" kaybetme hikayesi. artık kadın mı desek?
ailesi ses etmedi nasıl olsa hocaydı o. hem zaten laf etmesinler adları çıkmasın. hocanın karısı, onun yaşında çocukları vardı. 3 adet kuması bile vardı. 5 karıyla olmazdı allah ona kızardı. evlendiremediler. kuzeniyle evlendirdiler onlar da. belli bir yaşa kadar kardeş gibi büyüdüğü kuzeni artık kocası olmuştu. babamın bir bildiği vardır dedi, kocasıydı artık onun. o ne derse doğruydu, ondan izin almadan yemek bile yapamazdı.
o gün evlendiler. belinde yapmacık bir kırmızı kurdele vardı. hediye paketi gibi. her şey bir yalandan ibaret değil miydi? aman elalem ne der kurdelesiydi o. ona tecavüz eden adam kıydı nikahlarını. gözlerinin içine baka baka. acısını bir daha hissetti. düğün bitti. herkes oynadı, yemek dağıtıldı. çok eğlendiler. cenazede böyle bir şey yaparlar mıydı ki acaba?
gerdeğe girdiler. kan yoktu. kocası çok kızdı ölesiye dövdü, belki öldürdü. bilinci kapalıydı. adı şimdi "orospuya" çıktı. o ölürken ailesi, akrabaları onu ayıplıyordu. kim inanırdı tecavüze. tecavüz diye bir kavram bile yoktu.
bir gün kurban bıçağıyla geldi eve kocası. ama kurban yoktu ortalıkta. ya da vardı. o görememişti. mantıken insan dışarıya bakarsa kendini göremez. önce karnına sapladı. gözündeki öfke... ah çok büyüktü. sonra boğazını kesti. ölmüştü zaten. karnındaki bebek de onunla ölmüştü. ama daha iyiydi böyle bir dünyaya gelmemek. ne kadar şanslı bir bebekmiş o. tecavüz bebeği. ölüsüne bile tecavüz etti kocası. rahat rahat ölemedi bile.
işte bu kadardı kadının hikayesi gayet basit ve sade. tabi bize ne ki...
doğarken ağladı kadın. erkek çocuk bekliyorlardı. ailesi memnun kalmadı. annesi babasına nasıl açıklardı bunu. doğan ilk çocuklarının erkek olması gerekiyordu. geçen ay komşuları bu yüzden dayak yemişti. annesi zaten bıkmıştı dayaktan, şiddetten. kadınların kaderiydi ama bu. dayak cennetten çıkmıştı, hele hele kocasıyken dayağı atan. kocam en doğrusunu bilir diye düşündü. bazılarını şaşırtırdı bu "y kromozomu" bu kadar mı fark eder vay anasını. tek bir harf yüzünden daha güçlü, daha zeki oluyorlar. her şeyde ama her şeyde daha iyi oluyorlar. çünkü kızlar aptal. ama bu onların istediği.
doğumdan hemen sonra dayak yedi annesi. bu beklenmedik değildi. ama bu sefer hastaneye kaldırdılar. hastane de küçük bir yer. doktorlar, hemşireler tanıyordu artık onları. of, nasıl özenirdi oradaki çalışan kadınlara. kıskanırdı, ayıplardı ama. kocalarını da. nasıl başka erkeklerle çalışmalarına izin veriyorlardı. kocaları yoksa daha ayıp allah bilir kimlerle yatıp kalkıyorlar, evde kalmışlar, gencecik kadınlar bir başlarına duruyorlar ne kadar ayıp. güler yüzle karşıladılar onları ama bu güler yüzlerinin altında gözlerinde bir acıma duygusu saklıydı. aman bana niye acıyorlar dedi. kendilerine acısınlar bu yaşta, kadın başlarına... kocası ne kadar iyi bir adamdı. hem döver hem severdi işte. ne kadar iyi koskoca hastaneye getirmişti onu. her sefer hastaneye gelmezlerdi, sadece çok ciddi zamanlarda. bu dayak hikayesi de böyle bitti.
bebeği büyüdü artık okul çağına gelmişti. kocası pek hevesli değildi ama kız kıza işte hocaya gitsinler diyordu. hoca erkekti ama bir şey olmazdı hocadan. nasıl olsa koskoca hoca. kız gitmeye başladı köyün kızları ile. gittiler geldiler bir süre böyle devam etti. ah ama 10 yaşında sıcak bir yaz gününde sona kalmıştı. ve sona kalan dona kalır. hoca başındaki kocaman sarığı çıkarmıştı. yavaş yavaş yaklaştı ona. ne olduğunu anlamadı ki açıklasın. ama canı çok acımıştı. hem de çok. kanamasından belli değil miydi zaten? işte bu da kızın "namusunu" kaybetme hikayesi. artık kadın mı desek?
ailesi ses etmedi nasıl olsa hocaydı o. hem zaten laf etmesinler adları çıkmasın. hocanın karısı, onun yaşında çocukları vardı. 3 adet kuması bile vardı. 5 karıyla olmazdı allah ona kızardı. evlendiremediler. kuzeniyle evlendirdiler onlar da. belli bir yaşa kadar kardeş gibi büyüdüğü kuzeni artık kocası olmuştu. babamın bir bildiği vardır dedi, kocasıydı artık onun. o ne derse doğruydu, ondan izin almadan yemek bile yapamazdı.
o gün evlendiler. belinde yapmacık bir kırmızı kurdele vardı. hediye paketi gibi. her şey bir yalandan ibaret değil miydi? aman elalem ne der kurdelesiydi o. ona tecavüz eden adam kıydı nikahlarını. gözlerinin içine baka baka. acısını bir daha hissetti. düğün bitti. herkes oynadı, yemek dağıtıldı. çok eğlendiler. cenazede böyle bir şey yaparlar mıydı ki acaba?
gerdeğe girdiler. kan yoktu. kocası çok kızdı ölesiye dövdü, belki öldürdü. bilinci kapalıydı. adı şimdi "orospuya" çıktı. o ölürken ailesi, akrabaları onu ayıplıyordu. kim inanırdı tecavüze. tecavüz diye bir kavram bile yoktu.
bir gün kurban bıçağıyla geldi eve kocası. ama kurban yoktu ortalıkta. ya da vardı. o görememişti. mantıken insan dışarıya bakarsa kendini göremez. önce karnına sapladı. gözündeki öfke... ah çok büyüktü. sonra boğazını kesti. ölmüştü zaten. karnındaki bebek de onunla ölmüştü. ama daha iyiydi böyle bir dünyaya gelmemek. ne kadar şanslı bir bebekmiş o. tecavüz bebeği. ölüsüne bile tecavüz etti kocası. rahat rahat ölemedi bile.
işte bu kadardı kadının hikayesi gayet basit ve sade. tabi bize ne ki...
devamını gör...


