diyelim ki o bunu okuyor
"şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim," dedi: "gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda."
tutunamayanlar (kitap) - oğuz atay *
hiçbir şeyi değiştirmeyecek ama bunu okumanı isterdim. ya da bu cümlenin altını senin için çizdiğimi bilmeni..
tutunamayanlar (kitap) - oğuz atay *
hiçbir şeyi değiştirmeyecek ama bunu okumanı isterdim. ya da bu cümlenin altını senin için çizdiğimi bilmeni..
devamını gör...
psg (yazar)
tasi toprağı samana atıyorum ve uzak diyarlara gidiyorum.
devamını gör...
normal sözlük'ün en beğenilen özelliği
sağda solda sataşan yazarları bile kibar kibar sataşıyor. daha ne olsun?
devamını gör...
normal sözlük’te tanımlarını sevdiğiniz yazarlar
lilyum iyi biri ama geçen uyudun mu diye mesaj attım. evet diye cevap yazdı. bir de şakacı sanırım.
devamını gör...
tarihi bir görsel bırak
devamını gör...
köylü yazardan ironiler
devamını gör...
amerika’da yaşam ve merak edilenler
america.. where the dreams come true.. size, orada 2 sene yaşamış biri olarak dilim döndüğünce anlatmak istedim. 2 senede 12 eyalet gördüm. hayatımı sürdürdüğüm ve işimin olduğu yer yani hometownım minnesotaydı. amerika kafasında olan yazarcıklara; koşulların nasıl olduğunu, yaşamın nasıl olduğunu, karşılaşabileceğiniz zorlukları dilim döndüğünce anlatacağım.
öncelikle amerikaya work and travel gibi bir programla gittiyseniz, 3 4 aylık kısa bir zamanda aslında gözden kaçırdıklarınızı da anlatıcam. 2010da wat ile gittim. sonrasında 2014 yılında artık trde dakika duramam diye atlayıp gittim fakat 2016 ya kadar dayanabildim. manyak mısın döndün diyenlere ithafen herkesin yaşam tarzının, hayattan beklentilerinin farklı olduğunu baştan belirtmek isterim.
2014 ocakta başladı uzun yolculuğum. zaten öncesinde de gittiğimden vize işlemlerinde falan fazla zorluk yaşamadım. 1 senelik internship programıyla gittim. fakat 1 sene daha uzattım sonradan. iş yerindeki başarılarımdan dolayı, işyerimden konsolosluğa yazı falan yazıldı. bu elemanın vizesini uzatın ihtiyacımız var minvalinde. işimin ne olduğunu söylemek istemiyorum. zira fazla da afiş olmak istemem.
amerikada çalışmak için öncelikle yapacağınız şey, çalışma vizesi almak. ama internship acentaları hallediyor onu onda bir şey yok. size düşen kısım orada social security number almak. her eyaletin her şehrinde muhakkak bir ssn office var. oralardan halledebiliyorsunuz. ben 2010da hallettiğim için 2014de tekrardan almama gerek kalmadı. fakat bazen uzun süren bir süreç olabiliyor bu. amerikada bütün bürokratik olaylar çok yavaş. devlete konsolosluğa falan bir işiniz düşerse eğer türkiyede aynı gün içinde halledilebilen olaylar orada 2 3 ayı bulabiliyor. nadiren çok hızlı oluyor. mesela ehliyetimi kısa sürede almıştım. neyse.. ssn’yi aldınız artık sigortalı bir çalışansınız. kapitalizmi damarlarınızda hissetmeye başlayacağınız an tam da bu an.
tam anlamıyla saat olarak ne kadar çalışırsanız o kadar alıyorsunuz. kendi işiniz olmadıktan sonra işçi olarak her eyalette bu şekilde. ne eksik ne fazla. fazla saat çalışırsanız mesai ücreti alıyorsunuz değişiklik gösterse de benim çalıştığım yerde ekstra saate, saatlik ücretinin iki katını veriyorlardı. çalışma koşulları zor, mobbing fazla. en ufak hatada kafası kesilenleri gördü bu gözler. ben bu konuda şanslıydım. şeytan tüyümden midir nedir bilmiyorum ama müdürlerimle aram hep iyiydi. hatta gittikten 1 sene sonra orta sınıf yöneticiliğe bile terfi ettirildim çalıştığım şirkette. ama herkes o kadar şanslı olmuyor. hayallerle gelip hayallerle dönenler de oluyor.
insanlar çalışma ortamında tam anlamıyla bireysel. yani mesela bir gün bir çalışan işe gelmemişti. 2. günde gelmedi. 3. gün oldu kimse sormuyor adamı. öldü mü kaldı mı kimse aramıyor etmiyor. gelirse parasını alır, gelmezse gebersin gitsin minvalinde herkes. türkiyede olsa işe 1 saat geç kalsan arar haber verirsin. orada öyle bir şey yok. kimsenin de taktığı yok zaten. iş hayatının sosyal ortamları çalıştığım her yerde bu şekildeydi.
dışarı çıktığınızda ise bambaşka bir dünya var. boyut değiştirmiş gibi hissettiriyor. yolda tanımadıklarınız ‘i like your shirt, i like your shoe’ şeklinde laf atıp duruyor. başlarda bana mı yürüyorlar diye düşünsem de amaçları o değil. işte gerilen insanlar dışarda sadece stres atıyor. yani tabi ki böyle yaklaşılan bir türk yiğidi affetmiyor. beğendiklerini eleme yöntemiyle muhabbeti ilerletiyor. ilişkiler de garip ama. geceyi beraber geçirdiniz. her şey çok güzel en iyisi sizsiniz o gece. ama yarın olunca değişik şekilde buz dağları oluşuyor. sanki hiç tanışmamışsınız gibi tavırlar sergileniyor. insanların genelinin beyni sulanmış gibi. iyilikleri, düşünceleri iyi olsa da mesela senden bir sigara isteyip karşılığında 1 dolar veren insanlar var. otlakçılığın dimağı olan trde işlemez ki bu. almıyordum. almadım diye duygusallaşıp ağlayan bile gördü bu gözler. yani az insan olsunlar. az insanlık da öğretmedim.
to be continued
öncelikle amerikaya work and travel gibi bir programla gittiyseniz, 3 4 aylık kısa bir zamanda aslında gözden kaçırdıklarınızı da anlatıcam. 2010da wat ile gittim. sonrasında 2014 yılında artık trde dakika duramam diye atlayıp gittim fakat 2016 ya kadar dayanabildim. manyak mısın döndün diyenlere ithafen herkesin yaşam tarzının, hayattan beklentilerinin farklı olduğunu baştan belirtmek isterim.
2014 ocakta başladı uzun yolculuğum. zaten öncesinde de gittiğimden vize işlemlerinde falan fazla zorluk yaşamadım. 1 senelik internship programıyla gittim. fakat 1 sene daha uzattım sonradan. iş yerindeki başarılarımdan dolayı, işyerimden konsolosluğa yazı falan yazıldı. bu elemanın vizesini uzatın ihtiyacımız var minvalinde. işimin ne olduğunu söylemek istemiyorum. zira fazla da afiş olmak istemem.
amerikada çalışmak için öncelikle yapacağınız şey, çalışma vizesi almak. ama internship acentaları hallediyor onu onda bir şey yok. size düşen kısım orada social security number almak. her eyaletin her şehrinde muhakkak bir ssn office var. oralardan halledebiliyorsunuz. ben 2010da hallettiğim için 2014de tekrardan almama gerek kalmadı. fakat bazen uzun süren bir süreç olabiliyor bu. amerikada bütün bürokratik olaylar çok yavaş. devlete konsolosluğa falan bir işiniz düşerse eğer türkiyede aynı gün içinde halledilebilen olaylar orada 2 3 ayı bulabiliyor. nadiren çok hızlı oluyor. mesela ehliyetimi kısa sürede almıştım. neyse.. ssn’yi aldınız artık sigortalı bir çalışansınız. kapitalizmi damarlarınızda hissetmeye başlayacağınız an tam da bu an.
tam anlamıyla saat olarak ne kadar çalışırsanız o kadar alıyorsunuz. kendi işiniz olmadıktan sonra işçi olarak her eyalette bu şekilde. ne eksik ne fazla. fazla saat çalışırsanız mesai ücreti alıyorsunuz değişiklik gösterse de benim çalıştığım yerde ekstra saate, saatlik ücretinin iki katını veriyorlardı. çalışma koşulları zor, mobbing fazla. en ufak hatada kafası kesilenleri gördü bu gözler. ben bu konuda şanslıydım. şeytan tüyümden midir nedir bilmiyorum ama müdürlerimle aram hep iyiydi. hatta gittikten 1 sene sonra orta sınıf yöneticiliğe bile terfi ettirildim çalıştığım şirkette. ama herkes o kadar şanslı olmuyor. hayallerle gelip hayallerle dönenler de oluyor.
insanlar çalışma ortamında tam anlamıyla bireysel. yani mesela bir gün bir çalışan işe gelmemişti. 2. günde gelmedi. 3. gün oldu kimse sormuyor adamı. öldü mü kaldı mı kimse aramıyor etmiyor. gelirse parasını alır, gelmezse gebersin gitsin minvalinde herkes. türkiyede olsa işe 1 saat geç kalsan arar haber verirsin. orada öyle bir şey yok. kimsenin de taktığı yok zaten. iş hayatının sosyal ortamları çalıştığım her yerde bu şekildeydi.
dışarı çıktığınızda ise bambaşka bir dünya var. boyut değiştirmiş gibi hissettiriyor. yolda tanımadıklarınız ‘i like your shirt, i like your shoe’ şeklinde laf atıp duruyor. başlarda bana mı yürüyorlar diye düşünsem de amaçları o değil. işte gerilen insanlar dışarda sadece stres atıyor. yani tabi ki böyle yaklaşılan bir türk yiğidi affetmiyor. beğendiklerini eleme yöntemiyle muhabbeti ilerletiyor. ilişkiler de garip ama. geceyi beraber geçirdiniz. her şey çok güzel en iyisi sizsiniz o gece. ama yarın olunca değişik şekilde buz dağları oluşuyor. sanki hiç tanışmamışsınız gibi tavırlar sergileniyor. insanların genelinin beyni sulanmış gibi. iyilikleri, düşünceleri iyi olsa da mesela senden bir sigara isteyip karşılığında 1 dolar veren insanlar var. otlakçılığın dimağı olan trde işlemez ki bu. almıyordum. almadım diye duygusallaşıp ağlayan bile gördü bu gözler. yani az insan olsunlar. az insanlık da öğretmedim.
to be continued
devamını gör...
yazmak
yazmak rahatlamaktır. kelimelere dökemediğiniz hislerinizi, duygularınızı, öfkenizi, kızgınlığınızı, küskünlüğünüzü, sevginizi her şeyi daha rahat kağıtlara dökebilirsiniz. ruhunuz huzur bulur yazarak. kullanılmayan eşyalarla dolu bir oda misali, içinizi boşaltırsınız. illa birine de yazmak gerekmez. kendiniz için yazarsınız, yazmak için yazarsınız. bazen sizi anlamayan, dinlemeyen birine yazarsınız. her ne sebeple yazarsanız yazın, yazmak en ucuz hobi ve en basit trapidir.
devamını gör...
öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
yaklaşık 3 yıl önce 3ü bir arada kahvenin içinde şeker olduğunu öğrenmiştim (ona da şeker atınca yakın bir arkadaşım uyarmıştı zaten şekerli neden daha da atıyorsun diye) o an ne kadar aydınlandığımı anlatamam meğer içinde kahve şeker ve süt tozu olduğu için adı öyleymiş ben de ne zannediyorsam artık
devamını gör...
türk milletinin gereksiz kutsallaştırdığı şeyler
kandiller..
devamını gör...
sözlük radyosunun yayına başlaması
aşk şarkıları çaldıkça sözlükte flört edenlere ve çiftlere bilendiğim radyo. çok kuruluyorum size bütün moralimi bozuyorsunuz ötede mutlu mutlu takılsanıza siz.*
devamını gör...
yeni kitaba başlamak
yeni kitaba başlama heyecanı diye bir his var, anlatılmaz yaşanır...
devamını gör...
mutfakta sinir eden durumlar
küçük bir tezgahınız varsa yemek yapmayla uğraşırken sürekli elinizin bir şeylere çarpması, tencerenin tavanın düşmesi, ya da yağ sıçraması olabilir.
devamını gör...
türkiye'de ırkçılık sorunu
ülke insanın bir türlü kabullenmediği anlamadığı durum. ırkçı bir ülkeyiz toplum olarak. yıllardır kürtlere, ermenilere yapılanları geçtim hadi. şu olay bile siyahlara karşı ne kadar iğrenç baktığımızı gösteriyor. ırkçılık insanlık suçudur, utanmak için geç değil!
devamını gör...
babaya söylemek istenip de söylenemeyenler
bir lades tutuşsak mesela seninle. 'nesine' desen. 'sesine' desem.
bilirsin yüzün aklımdadır hep. ama sesin.. onu özlerim işte...
bilirsin yüzün aklımdadır hep. ama sesin.. onu özlerim işte...
devamını gör...
laf sokmaya çalışmak
belli bir müddetten önce yapılmaması gerekendir. hissettirirsen çok itici olur! lafı soktuğunda karşı taraf minimum 3 dak sonra anlamalıdır yoksa ilk öğretim ögrencisinden farkınız kalmaz.
bakınız: ince giydirdim umarım üşütmezsin.
bakınız: ince giydirdim umarım üşütmezsin.
devamını gör...
kadınların kadın gibi davranmama meselesi
kadının başlık sahibinin istediği gibi (bkz: şuh) davranması sonucu bu toplumda kadına verilen sıfatları yazsam buradan köye yol olur.*
yani biraz da gerçekler var. hem dışarıda size muhittin abi gibi görünen kadın içeride olması gerektiği kişiye şuhtur belki? ne bileceksiniz? hem zaten siz değil misiniz kadını dışarıda, mutfakta, yatakta, avm’de, otobüste bilmem nerede şöyle böyle olsun diye programlayan. size bir haber vereyim, biz komutla çalışmıyoruz beyler üzgünüm.
yani biraz da gerçekler var. hem dışarıda size muhittin abi gibi görünen kadın içeride olması gerektiği kişiye şuhtur belki? ne bileceksiniz? hem zaten siz değil misiniz kadını dışarıda, mutfakta, yatakta, avm’de, otobüste bilmem nerede şöyle böyle olsun diye programlayan. size bir haber vereyim, biz komutla çalışmıyoruz beyler üzgünüm.
devamını gör...
lucifer (yazar)
kendisinin nickaltıma yazdığı tanımdaki bebeğim, dans edelim vb. ifadeleri ile yine kendini şaşırtmayan yazarımsı kişidir. sonra neden ülkede hergün şu kadar kadın tacize uğruyor neden öldürülüyor diyoruz. insanların burada bile birbirine saygısı yok, sözel şiddet uygulanabiliyor kolayca... komik olduğunu düşünerek hiç tanımadığı bir yazar hakkında kullandığı bu ifadelerin normalde şiddet olduğunu sanırım hatırlatmama gerek yok. tebrikler!!!
sözel şiddete göz yummak şiddet uygulamak gibidir.
sahne sizin, oynayın...
edit: #625914 nolu tanımda geçen ifadeler sataşma ifadesi olmadığı için kendisine yaptığım şikayet kabul edilmemiştir. sanırım ben sözel şiddetin ne olduğunu bilmiyorum. özür dilerim 20 küsur yıllık eğitim hayatım da boşa gitmiş.
geç gelen edit: tanım silinse de bazı şeylere çözüm olmayacak belli ki.
bu da kendisine hatıram olsun...
sözel şiddete göz yummak şiddet uygulamak gibidir.
sahne sizin, oynayın...
edit: #625914 nolu tanımda geçen ifadeler sataşma ifadesi olmadığı için kendisine yaptığım şikayet kabul edilmemiştir. sanırım ben sözel şiddetin ne olduğunu bilmiyorum. özür dilerim 20 küsur yıllık eğitim hayatım da boşa gitmiş.
geç gelen edit: tanım silinse de bazı şeylere çözüm olmayacak belli ki.
bu da kendisine hatıram olsun...
devamını gör...
minnet
borçlu hissetmek, gönül borcu anlamlarına gelir.
minnet etmemek, minnet eylememek ise boyun eğmemek, yardıma ve iyiliğe ihtiyaç duymamaktır.
edit: eskicamelsoft arkadaşımın uyarısı üzerine yanlış bilgilendirmenin önüne geçilmiştir.
minnet etmemek, minnet eylememek ise boyun eğmemek, yardıma ve iyiliğe ihtiyaç duymamaktır.
edit: eskicamelsoft arkadaşımın uyarısı üzerine yanlış bilgilendirmenin önüne geçilmiştir.
devamını gör...

