sürekli mutsuz olan insan
gözleri bile mutsuzluğu arayıp bulan, mutlu olmaya üşenen insan tipidir.
devamını gör...
çocukken yapılan salaklıklar
kaldırım taşlarının çizgilerine basmayayım derken kafamı bir kaç kez levhaya çarpmışlığım var.
babaannemin 5. kattaki evinde oyunlar oynardım:
- aşağıdan geçenlerin kafasına tükürük isabet ettirmeye çalışır
-balkonun duvarındaki çamaşır iplerini koparıp ona tutunarak sağa sola sallanmak suretiyle tarzancılık
- altı yarıya kadar duvar, üstü demir olan balkon korkuluğuna ata biner gibi oturup atçılık oynardım.
ironi şu ki babaannem beni sokağa göndermezdi "emanetim" diye. yalnız bir çocuktum. yükseklik korkum yoktur.
babaannemin 5. kattaki evinde oyunlar oynardım:
- aşağıdan geçenlerin kafasına tükürük isabet ettirmeye çalışır
-balkonun duvarındaki çamaşır iplerini koparıp ona tutunarak sağa sola sallanmak suretiyle tarzancılık
- altı yarıya kadar duvar, üstü demir olan balkon korkuluğuna ata biner gibi oturup atçılık oynardım.
ironi şu ki babaannem beni sokağa göndermezdi "emanetim" diye. yalnız bir çocuktum. yükseklik korkum yoktur.
devamını gör...
pentakuark
beşli kuark da diyebileceğimiz parçacık. theta-plus olarak da biliniyor.
bir kolye yaparken boncukları yan yana dizeriz ve boncuklar sonunda bütün bir yapıyı, yani o kolyeyi oluşturur. kuarklar da genellikle 3'lü şekilde bir araya gelerek proton, nötron, lambda gibi parçacıkları oluşturur. bazen de bir kuark ile bir karşıt parçacığı, yani bir antikuark bir araya gelir ve başka bir parçacık oluşur. yani kuarkların 4'lü, 5'li şeklinde ya da daha fazla sayıda bir araya geldiği pek görülmüş bir şey değil. ancak bir süre önce büyük hadron çarpıştırıcısı'nda böyle bir parçacığın bulunduğuna dair bir sonuç geldi.
kuarklar hakkında az buçuk ya da fazlaca bir şeyler bilenler için şu detayı da ekleyeyim: parçacık 2 yukarı kuark, 2 aşağı kuark ve 1 anti-garip kuarktan oluşuyor.
parçacığın doğal şekilde yakalanmış bir örneği yok. hızlandırıcı aracılığıyla, yani aslında insan eliyle ortaya çıkarılmış durumda. eğer gerçekte böyle bir parçacık varsa, son derece kısa ömürlü olması ve hemen bozunup başka parçacıklara ayrıştığı için gözlemlerle yakalanamıyor olması gerekir diyebiliriz.
bir kolye yaparken boncukları yan yana dizeriz ve boncuklar sonunda bütün bir yapıyı, yani o kolyeyi oluşturur. kuarklar da genellikle 3'lü şekilde bir araya gelerek proton, nötron, lambda gibi parçacıkları oluşturur. bazen de bir kuark ile bir karşıt parçacığı, yani bir antikuark bir araya gelir ve başka bir parçacık oluşur. yani kuarkların 4'lü, 5'li şeklinde ya da daha fazla sayıda bir araya geldiği pek görülmüş bir şey değil. ancak bir süre önce büyük hadron çarpıştırıcısı'nda böyle bir parçacığın bulunduğuna dair bir sonuç geldi.
kuarklar hakkında az buçuk ya da fazlaca bir şeyler bilenler için şu detayı da ekleyeyim: parçacık 2 yukarı kuark, 2 aşağı kuark ve 1 anti-garip kuarktan oluşuyor.
parçacığın doğal şekilde yakalanmış bir örneği yok. hızlandırıcı aracılığıyla, yani aslında insan eliyle ortaya çıkarılmış durumda. eğer gerçekte böyle bir parçacık varsa, son derece kısa ömürlü olması ve hemen bozunup başka parçacıklara ayrıştığı için gözlemlerle yakalanamıyor olması gerekir diyebiliriz.
devamını gör...
mahallenin tren sesi
kardeş payı dizisinin üçüncü bölümünde üç kardeş arasında hem kadın olduğu hem de en küçük olduğu için en küçük payı alan feyza’nın kendine edilen iltifatı yanlış anlamasıdır.
ailenin üç çocuğundan ikisi erkek olduğu için ve ikisi de feyza’dan büyük olduğu için feyza hep itilen kakılan, üstüne üstlük de aileye maddi anlamda yardım ederek eve ekmek getiren kişidir.
ama elbette ki feyza’nın yaptıkları önemsiz. abilerinin hayalleri feyza’nın gerçeklerinden daha önde olmalı. anneleri de hepsine aynı mesafede gibi görünse de aslında onun da tek yaptığı feyza’yı baskı altında tutmak.
baba ise tamamen ilgisiz olduğu için üç çocuk da bu durumdan mustarip. ama en çok feyza sanki.
işte tüm bunların ışığında güzel olduğunun bile farkında olamayan feyza hayatı boyunca kimseden güzel bir söz işitmediği için mahallenin iki küçük çocuğu kendisine mahallenin prensesi diyerek hayranlıklarını dile getirince bu sözü başlıktaki gibi yanlış anlayıp sesinin kötü olmasına yorar.
ah be feyza insanlar öküz olduğu için tren olmana gerek yok.
feyza
ailenin üç çocuğundan ikisi erkek olduğu için ve ikisi de feyza’dan büyük olduğu için feyza hep itilen kakılan, üstüne üstlük de aileye maddi anlamda yardım ederek eve ekmek getiren kişidir.
ama elbette ki feyza’nın yaptıkları önemsiz. abilerinin hayalleri feyza’nın gerçeklerinden daha önde olmalı. anneleri de hepsine aynı mesafede gibi görünse de aslında onun da tek yaptığı feyza’yı baskı altında tutmak.
baba ise tamamen ilgisiz olduğu için üç çocuk da bu durumdan mustarip. ama en çok feyza sanki.
işte tüm bunların ışığında güzel olduğunun bile farkında olamayan feyza hayatı boyunca kimseden güzel bir söz işitmediği için mahallenin iki küçük çocuğu kendisine mahallenin prensesi diyerek hayranlıklarını dile getirince bu sözü başlıktaki gibi yanlış anlayıp sesinin kötü olmasına yorar.
ah be feyza insanlar öküz olduğu için tren olmana gerek yok.
feyza
devamını gör...
madrigal
madrigal'daki ceyhun'la tuvba'nın kocası olan ceyhun'un aynı kişi olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. böyle bir nasıl ya? falan oldum. her gün yeni bir bilgi, yeni bir heyecan.* * tabi hayat bizim için de bazen şaşırtıcı oluyor..
devamını gör...
normal sözlük ocak devrimi
çaylaklık sistemi için getirilen ya da getirilmesi düşünülen yenilik eğer çalışırsa olumlu olduğunu düşünüyorum ama kafa store olayını çok anlayamadım. yani şimdiden böyle bir mağaza olayı bana biraz garip geldi. hele hele sözlük özelliklerinin buna bağlanmasını da pek olumlu olarak değerlendiremedim.
şöyle ki; hani gençler eğlensin diyerek bir güzellik yapılıyorsa bunun sözlüğün işlevi ile ilgili olmaması gerekirdi. sözlük işlevi ile ilgili bir şeyi eğlence içine koymak garip olmuş. ayrıca istediği kadar dikkat edilsin karma puan olayı niteliği değil, niceliği dikkate alan bir sistem. bu da katılım artsın diyerek kaliteyi iyice düşürebilir.
yani naçizane eleştirim eğer bu kafa store olayında ciddiyseniz sadece eğlence ve gösteriş amacıyla yapılan bir çerçeve çizin derim. örneğin profillere tıklanmadan görünmüyor bile, nick yanına bile rozet konulabilir. yani ona bile razıyım ama sözlük işlevlerini karma ile sınırlandırmak iyi fikir değil. yani yarın öbür gün premium hesap satmayı düşünüyorsanız, lafım yok ama öyle bir şeyi aklıma dahi getirmediğimden saçma geldi bana.
şöyle ki; hani gençler eğlensin diyerek bir güzellik yapılıyorsa bunun sözlüğün işlevi ile ilgili olmaması gerekirdi. sözlük işlevi ile ilgili bir şeyi eğlence içine koymak garip olmuş. ayrıca istediği kadar dikkat edilsin karma puan olayı niteliği değil, niceliği dikkate alan bir sistem. bu da katılım artsın diyerek kaliteyi iyice düşürebilir.
yani naçizane eleştirim eğer bu kafa store olayında ciddiyseniz sadece eğlence ve gösteriş amacıyla yapılan bir çerçeve çizin derim. örneğin profillere tıklanmadan görünmüyor bile, nick yanına bile rozet konulabilir. yani ona bile razıyım ama sözlük işlevlerini karma ile sınırlandırmak iyi fikir değil. yani yarın öbür gün premium hesap satmayı düşünüyorsanız, lafım yok ama öyle bir şeyi aklıma dahi getirmediğimden saçma geldi bana.
devamını gör...
organik hastalık
bazı doku ve organlarda psikolojik kökenli olmayan fizyopatolojik veya anatomik değişikliklerle belirgin hastalıkların ortak adıdır.
devamını gör...
cringe
(bkz: başkası adına utanmak)
devamını gör...
bir evi daha yaşanılır kılan detaylar
anne kucağı
devamını gör...
sagopa kajmer şarkılarında geçen mükemmel sözler
hepsi bir derstir ve her ders biraz zordur
affetmek erdemse, unutmamak akıllılıktır
affetmek erdemse, unutmamak akıllılıktır
devamını gör...
normal sözlük'te profil tacizi
mastor ukdesi.
ukdelerini sevdiğim yazarlara sık sık yaptığım eylem. ayrıca legaldir ve haram değildir.*
bakıyorum yeni ukde bırakmışlar mı diye. heyecanlı oluyor ya da sonu hüsran da olabilir. kışın bu soğuğunda biz ukdecileri unutmayın. kapınızın önüne bir, iki ukde bırakmayı unutmayın. zeytinli ya da peynirli hiç fark etmez.

dip: kapınızın önüne sokak hayvanları için mama ya da başka şeyler bırakmayı unutmayın kalbi güzel yazarlar.
ukdelerini sevdiğim yazarlara sık sık yaptığım eylem. ayrıca legaldir ve haram değildir.*
bakıyorum yeni ukde bırakmışlar mı diye. heyecanlı oluyor ya da sonu hüsran da olabilir. kışın bu soğuğunda biz ukdecileri unutmayın. kapınızın önüne bir, iki ukde bırakmayı unutmayın. zeytinli ya da peynirli hiç fark etmez.

dip: kapınızın önüne sokak hayvanları için mama ya da başka şeyler bırakmayı unutmayın kalbi güzel yazarlar.
devamını gör...
suriyelileri istemeyen tipler
geçen gün bu suriyeli mültecilerden birine
"ülkeyi mahvettiniz" dedim, onlar da "beğenmiyorsan defol git" dediler. evet.
"ülkeyi mahvettiniz" dedim, onlar da "beğenmiyorsan defol git" dediler. evet.
devamını gör...
adanalılara sempati duyan yazarlar
adanalı olmamama rağmen adana'nın yerli insanı kendine has, sıcakkanlı, misafirperver, akdeniz karakterini yansıtan insanlardır. aklınıza üçüncü sayfadaki kriminal suçlar gelecektir ama bu suçların çoğu adana'nın esas halkından değil, dış göçlerle kente yerleşenlerden kaynaklı.
devamını gör...
duşakabinde zeybek oynarken sabuna basıp kafayı yarmak
bir saat önce başıma gelmiş olan talihsiz durumdur.
biliyorum bunu itiraf etmesi zor, biraz da anonim oluşumun arkasına saklanıyorum dostlarım lakin bilirsiniz işte... her erkeğin herkesten sakladığı gizli, biraz sapık bir huyu vardır. herkesten gizlediğimiz, ve hatta; eşimizden dostumuzdan, en yakınlarımızdan sakladığımız tuhaf fetişlerimiz takıntılarımız elbette var yani... bu gayet de normal bir şey ve bu insani özelliğimden asla utanmıyorum, asla gocunmuyorum.
bilen bilir daha önceden söylemiştim, bir fabrikada güvenlikten sorumlu şef olarak çalışıyorum ve vardiyalı olduğum için saat 1 gibi bitti mesaim ve eve doğru yol aldım. her ayın 15'inde yaptığım bu ritüelimi tekrar gerçekleştirecek olmanın derin arzuları içerisinde şevkle gülümseyerek servis camından dışarıyı seyrederek hayaller alemine daldım. bir yandan proleterya sınıfın neden hala ayaklanmadığını düşünüp bir yandan arabayı satıp gs - malatya maçına 4-6 oran oynasam mı acaba diye bir risk sorgulaması yaptım. nefesimle buğulanan cama birtakım garip, anlaşılmaz işaretler bıraktım ve yol böylece bitti.
kız arkadaşım esra kapıyı açtı:
esra: hoş geldin bebeğim. günün nasıldı?
ben: iyiydi hayatım işte aynı nasıl olsun... fabrika aynı. hee. yeni gelen çocuk...
sözümü kesti:
esra: ramazan'ı diyorsun. alışabildi mi.
ben: ne gezer, elli nasır tutmamış körpecik bir çocuk daha. ama pek cevval... incelikleri öğrendi, kavraması uzun sürmeyecektir.
işle alakalı muhabbetimin infosunu verdikten sonra hızlıca duşa girmeye yeltendim. esra, yanıma müstehzi bir kadın hareketiyle yaklaştı. öpüp koklamak için sokulduğunda, az sonra gerçekleştireceğim kutlu davamın izzetine hâlel getirmesin diye bu dünyevi zevki ertelemek zorundaydım. onu kibarca ittim ve uzaklaştırdım kendimden. hışımla gözlerimin içine bakarak bağırdı:
"ne var selim?? neden böyle yapıyorsun. seni düşündüm ben akşama kadar. yoksa beni istemiyor musun artık?"
" ne alakası var hayatım biraz yorgunum sadece... hem... hem gece daha uzun kaçmıyorum ya eheh. (delikanlıca alnından öptüm)"
"aramızdaki ten uyumu gitgide yok oluyor selim, bunu anlayamıyor musun!..."
"neden?"
"sen benimle ilgilenmiyorsun artık...!"
bir an düşündüm ve hayatı sorguladım:
neden her ayın 15'inde bu oluyor tanrım?
neden ben?
neden esra böyle?
sonra üstümü değiştirmek için banyoya hücum ettim. banyoda bir tek benim ve tanrının bildiği fayansı kaldırarak altındaki zuladan gizli kasayı gün yüzüne çıkardım. şifreyi "1922" girerek tuşladım. kliks* diye açıldı kasa. içeriden efe kıyafetlerini çıkardım. potinlerimi giydim, fesimi taktım, üstüme ceketimi aldım... hemen altındaki oyuktan rahmetli dedem seyid ali efe çavuş'un 1879 model paslanmaz winchester kırma tüfeği çıkarttım. telefondan çakal çökerten zeybeğini açarak duşakabine girdim. bir yandan winchester tüfeği tutuyorum karşımda işgalci düşman varmış gibi doğrultuyorum.
bre düşman bozuntusu!
bre gafletin yılmaz vurucusu!
bilmez misin aydın'ın efeleri sevdim mi tam sever, kızdım mı da tüfengini alır bitene kadar mermisini vurur!
ben selim efe, babam kadir efe, dedem seyid ali efe çavuş...
bir yandan sıcak su akıyor üstüme sırılsıklam oldum ve üstümdeki beyaz gömlek iyice üstüme yapıştı. kıyafetlerim ıslakken hemen hemen 6-7 kg ağırlığa çıktı ve hareket kabiliyetimi zorlaştırdı. bir elimde tüfek çakal çökerten zeybeği oynuyorum, yere üç kez vurup peşrev veriyorum.
"bre ayanlar, bre kendin bilmezler, efelerin seçmesi selim çavuşa çattınız gari!"
"efeleee silah sabit!"
"gez!"
"göz!"
"arpacık!"
"ateş!"
karşıda bir düşman var gibi tüfeğimi doldurup ateşledim. karşımdaki hayali düşmanı yerle bir ettim, al kanlar kahpe vücudunu boyamıştı o'nun.
sonra bağırdım:
"behey kanı bozuk tahta kuruları, kılıncımızı sizin ak mintanlarınıza sildik! gidin bu vatandan, tez elden!"
mutlak zaferi kazandığımda, zeybek oynamaya başladım tekrardan. sonra birdenbire istemediğim bir şey oldu, yerde duran zeytinyağlı kellik sabunuma bastım. yere "şlaks" diye boylu boyunca düştüm, o kadar gürültülü bir şekilde düşmüştüm ki, bilincimi kaybederken fark ettiğim son detay, esra'nın bağırarak kapıyı zorlaması olmuştu.
esra benim bu absürt görüntümü görünce anlam verememiş ve kafamdan akan kanı ve yerdeki tüfeği görünce intihar ettiğimi zannedip sinir krizi geçirmiş. bir süre baygın kalmışım, öldü diye polisi çağırmış. savcılar ve adli tıp gelmiş fotoğraf falan çekmişler, allah'a şükür bir kişi nabzıma bakmış da, baygın olduğumu anlayabilmiş. acil doktoru kafama dikiş attıktan ve gerekli pansumanı yaptıktan sonra doğruca eve geldik. esra'ya ne diyeceğimi bilemiyorum dostlar. kız odada kendi kendine konuşuyor herhalde. ya da annesini arıyor... bu olayı nasıl açıklayacağımı bilemiyorum başım çok fena zonkluyor. ilişkimiz zaten onun psikolojik sorunları sebebiyle hep çalkantılı geçiyor. onu çok seviyorum ama efe olmayı da seviyorum. artık daha fazla bu sırrımı saklayamadım ve kötü bir deneyimle öğrenmiş oldu. ne yapacağım ben yardım edin. bilsem de buraya yazmazdım zaten, içimi dökmeye ihtiyacım var sözlük.
biliyorum bunu itiraf etmesi zor, biraz da anonim oluşumun arkasına saklanıyorum dostlarım lakin bilirsiniz işte... her erkeğin herkesten sakladığı gizli, biraz sapık bir huyu vardır. herkesten gizlediğimiz, ve hatta; eşimizden dostumuzdan, en yakınlarımızdan sakladığımız tuhaf fetişlerimiz takıntılarımız elbette var yani... bu gayet de normal bir şey ve bu insani özelliğimden asla utanmıyorum, asla gocunmuyorum.
bilen bilir daha önceden söylemiştim, bir fabrikada güvenlikten sorumlu şef olarak çalışıyorum ve vardiyalı olduğum için saat 1 gibi bitti mesaim ve eve doğru yol aldım. her ayın 15'inde yaptığım bu ritüelimi tekrar gerçekleştirecek olmanın derin arzuları içerisinde şevkle gülümseyerek servis camından dışarıyı seyrederek hayaller alemine daldım. bir yandan proleterya sınıfın neden hala ayaklanmadığını düşünüp bir yandan arabayı satıp gs - malatya maçına 4-6 oran oynasam mı acaba diye bir risk sorgulaması yaptım. nefesimle buğulanan cama birtakım garip, anlaşılmaz işaretler bıraktım ve yol böylece bitti.
kız arkadaşım esra kapıyı açtı:
esra: hoş geldin bebeğim. günün nasıldı?
ben: iyiydi hayatım işte aynı nasıl olsun... fabrika aynı. hee. yeni gelen çocuk...
sözümü kesti:
esra: ramazan'ı diyorsun. alışabildi mi.
ben: ne gezer, elli nasır tutmamış körpecik bir çocuk daha. ama pek cevval... incelikleri öğrendi, kavraması uzun sürmeyecektir.
işle alakalı muhabbetimin infosunu verdikten sonra hızlıca duşa girmeye yeltendim. esra, yanıma müstehzi bir kadın hareketiyle yaklaştı. öpüp koklamak için sokulduğunda, az sonra gerçekleştireceğim kutlu davamın izzetine hâlel getirmesin diye bu dünyevi zevki ertelemek zorundaydım. onu kibarca ittim ve uzaklaştırdım kendimden. hışımla gözlerimin içine bakarak bağırdı:
"ne var selim?? neden böyle yapıyorsun. seni düşündüm ben akşama kadar. yoksa beni istemiyor musun artık?"
" ne alakası var hayatım biraz yorgunum sadece... hem... hem gece daha uzun kaçmıyorum ya eheh. (delikanlıca alnından öptüm)"
"aramızdaki ten uyumu gitgide yok oluyor selim, bunu anlayamıyor musun!..."
"neden?"
"sen benimle ilgilenmiyorsun artık...!"
bir an düşündüm ve hayatı sorguladım:
neden her ayın 15'inde bu oluyor tanrım?
neden ben?
neden esra böyle?
sonra üstümü değiştirmek için banyoya hücum ettim. banyoda bir tek benim ve tanrının bildiği fayansı kaldırarak altındaki zuladan gizli kasayı gün yüzüne çıkardım. şifreyi "1922" girerek tuşladım. kliks* diye açıldı kasa. içeriden efe kıyafetlerini çıkardım. potinlerimi giydim, fesimi taktım, üstüme ceketimi aldım... hemen altındaki oyuktan rahmetli dedem seyid ali efe çavuş'un 1879 model paslanmaz winchester kırma tüfeği çıkarttım. telefondan çakal çökerten zeybeğini açarak duşakabine girdim. bir yandan winchester tüfeği tutuyorum karşımda işgalci düşman varmış gibi doğrultuyorum.
bre düşman bozuntusu!
bre gafletin yılmaz vurucusu!
bilmez misin aydın'ın efeleri sevdim mi tam sever, kızdım mı da tüfengini alır bitene kadar mermisini vurur!
ben selim efe, babam kadir efe, dedem seyid ali efe çavuş...
bir yandan sıcak su akıyor üstüme sırılsıklam oldum ve üstümdeki beyaz gömlek iyice üstüme yapıştı. kıyafetlerim ıslakken hemen hemen 6-7 kg ağırlığa çıktı ve hareket kabiliyetimi zorlaştırdı. bir elimde tüfek çakal çökerten zeybeği oynuyorum, yere üç kez vurup peşrev veriyorum.
"bre ayanlar, bre kendin bilmezler, efelerin seçmesi selim çavuşa çattınız gari!"
"efeleee silah sabit!"
"gez!"
"göz!"
"arpacık!"
"ateş!"
karşıda bir düşman var gibi tüfeğimi doldurup ateşledim. karşımdaki hayali düşmanı yerle bir ettim, al kanlar kahpe vücudunu boyamıştı o'nun.
sonra bağırdım:
"behey kanı bozuk tahta kuruları, kılıncımızı sizin ak mintanlarınıza sildik! gidin bu vatandan, tez elden!"
mutlak zaferi kazandığımda, zeybek oynamaya başladım tekrardan. sonra birdenbire istemediğim bir şey oldu, yerde duran zeytinyağlı kellik sabunuma bastım. yere "şlaks" diye boylu boyunca düştüm, o kadar gürültülü bir şekilde düşmüştüm ki, bilincimi kaybederken fark ettiğim son detay, esra'nın bağırarak kapıyı zorlaması olmuştu.
esra benim bu absürt görüntümü görünce anlam verememiş ve kafamdan akan kanı ve yerdeki tüfeği görünce intihar ettiğimi zannedip sinir krizi geçirmiş. bir süre baygın kalmışım, öldü diye polisi çağırmış. savcılar ve adli tıp gelmiş fotoğraf falan çekmişler, allah'a şükür bir kişi nabzıma bakmış da, baygın olduğumu anlayabilmiş. acil doktoru kafama dikiş attıktan ve gerekli pansumanı yaptıktan sonra doğruca eve geldik. esra'ya ne diyeceğimi bilemiyorum dostlar. kız odada kendi kendine konuşuyor herhalde. ya da annesini arıyor... bu olayı nasıl açıklayacağımı bilemiyorum başım çok fena zonkluyor. ilişkimiz zaten onun psikolojik sorunları sebebiyle hep çalkantılı geçiyor. onu çok seviyorum ama efe olmayı da seviyorum. artık daha fazla bu sırrımı saklayamadım ve kötü bir deneyimle öğrenmiş oldu. ne yapacağım ben yardım edin. bilsem de buraya yazmazdım zaten, içimi dökmeye ihtiyacım var sözlük.
devamını gör...
yazılı olmayan kurallar
otobüs, minibüs gibi yerlerde yüksek sesle konuşulmaz.*
devamını gör...
normal sözlük'te erkek yazar istemiyoruz
resimdeki metin ve başlık çok da alakalı değil*. ben orada erkeklerin gitmesi gerektiğini savunan bir şey görmüyorum.
devamını gör...
san sebastian cheesecake
sebastia, antik dönem sivas ilimizin kullandığı isimdir. sebastian da sivaslı demek oluyor haliyle. aziz sivaslı peynirli keki? tövbe bismillah.
devamını gör...
anneyle olan ilişki
ben annemi affettiğimde sanırım üniversitenin son senesindeydim. çoğu zaman beni dinlemez çok konuştuğumu söyler ve ne zaman susacağım diye beklerdi. halbuki söylemediğim o kadar çok şey vardı ki. anlasın isterdim, bana baksın ve desin ki senin bir şeyin mi var gözlerinden anladım. demedi böyle şeyler. bende beklemeyi bıraktım. onu affediyorum. başka türlü anne nasıl olunur bilmediğine ve onun da böyle benim gibi yetişip aynı boşlukta yuvarlanıp, yosun tutmaya razı geldiğine eminim. ikimizden biri son nefesini verirken içimizde pişmanlık kırgınlık olmasın diye affediyorum onu. o böyle bir insan ve böyle kabul ediyorum. daha fazlasını beklemem onun karakterine ters ve ona bir haksızlık olur.
devamını gör...