"iyi adamlar yalnızlıktan ölüyor, iyi kadınlar kötü adamların balkonundan gökyüzüne bakarken."

dostoyevski/beyaz geceler
devamını gör...

sınırsızca değiştirebilen kafa sözlük özelliğidir.
devamını gör...

çünkü zamandan alıntıdır,
bilmenin rengi.
tütsülü portakalların kokusunda dururken
saçların,
yönü bendir uzar sadece..
bir deyişle başlar
avuntunda lal kalmış dudaklar bu ezgi' de..
ellerin ıslak,
ellerin terli,
ellerin bir bahçedir dünya gözüne.
bu gözün kirpik aralığına kurdu gece saatleri..
bir söz var ucu uçlu düğümlerime latife,
bir söz var,
cebinde güneşler taşıyan telaşının içinde..
tuvallerce resim yapasım var rengine...kadrim'e..
devamını gör...

pozitif başlık beğendim.
devamını gör...

benim sesim için '' babacan '' dendi bu sözlükte. sesler ile görünüm birbirini tutmayabilir. *
devamını gör...

okuma listemde yer alan bir kitap ve izleme listemde yer alan bir filmin adı.
devamını gör...

kuran kursları da, imam hatipler de kapatılsın.

edit: islamcılar kızgın
devamını gör...

eğer istiyorsanız yaşınız kaç olursa olsun taktırın.
ben bundan 4-5 yıl önce taktırmıştım. randevularda telinizi sıktıkça birkaç gün dişlerinizde hassasiyet oluyor, çok rahat yemek yiyemiyorsunuz ama sonra her şey normale dönüyor. bazen ağzınız yara oluyor, ya da telde batmalar oluyor işte o zaman diş hekiminizin verdiği mumdan kullanabilirsiniz. tedavinin bir bölümünde devreye lastikler girecek, onları doktorunuzun söylediği gibi kullanmanız önemli, yoksa tedaviniz uzar.
tedavi sonrasında da dişlerinizin bozulmaması için plak kullanıyorsunuz bir süre. burada da yine diş hekiminizin talimatlarını dinleyin derim.
diş fırçası olarak ben normal fırçalara devam etmiştim, bir de ara yüz fırçaları oluyor onlar çok iyi oluyordu. muhakkak edinmenizi öneririm.
onun dışında verecek bir tavsiye yok, gidin taktırın. :) hayatımda verdiğim en iyi kararlardan biri diş teli taktırmak olmuştu, telleri kullanırken de çıkardıktan sonra da hiç pişman olmadım. verdiğim her kuruş sonuna kadar değdi.
devamını gör...

adres de verseydin.
devamını gör...

en sevdiğim çizgi filmlerdendir. ahh chen, cedric'in üzümlü keki...bazı mutluluklar üzümlü kek kadar imkansız oluyor. ama bu vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyor. sonunda kaybetmek olsa da pes etmeden o yolda ilerlemek çok değerli. bu çizgi filmi izlerken bu dersi çıkarmıştım.
devamını gör...

bir durum karşısında hangi seçenek gerçekleşirse gerçekleşsin sonucun değişmeyeceğini, her durumda aynı sonucun alınacağını ve ne olursa olsun yapılanların aynı kapıya çıkacağını anlatan deyimdir.

ayvaz, kelime anlamı olarak “ koca, erkek” anlamlarına gelir ancak başka anlamları da vardır. bu anlamlardan biri “ savaş gemilerinde çalışan cerrah yardımcısı” diğeri ise “ büyük konaklarda mutfakta çalışan uşak”tır. bu deyimde hangi anlamda kullanıldığına emin değilim.

benim karşıma ilk kez çıkışı ise polonyalı edebiyat dahisi witold gombrowicz’in pornografi isimli kitabında oldu. osman fırat baş’ın çevirisini yaptığı kitabın 146. sayfasında karşıma çıkan deyimin anlamış baktım ilk olarak ve kullanıldığı yere bire bir uyduğunu fark ettim ki bu beni çok etkiledi.

ama sonra her zaman olduğu gibi aklıma bambaşka bir düşünce geldi. acaba türkçede bile çok fazla kullanılmayan bu deyimin orijinal karşılığı neydi? deyimlerin kelime kelime çevrilemeyeceği herkesin malumudur. o zaman bu durumda çevirmenin harika bir iş yaptığını söylemek yanlış olmayacaktır.

velhasılı; ne olursa olsun, etkilenmiş olsam da bu bir şey değiştirmeyecek çünkü ayvaz kasap hep bir hesap.
devamını gör...

kimse sormadan bu cevabı vermesi bile akıllarda soru işaretleri oluşturdu.
- hangi hırvat?
-niye hırvat?
-peki şimdi neden bunu söyledin? *
-kim yaladı bu hırvatı?

her şey yalanmış meğer. *
devamını gör...

okumayıp sorgulamak.
devamını gör...


benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.


çok sevdiğim ama artık hayatımda olmayan bir dostum tanıştırmıstı ferruhzad şiirleriyle. yeri başkadır.
devamını gör...

sesi çok duru olan bir sanatçımız.

şunu dinleyen kim hayır diyebilir?

devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bak tüycük. biliyorum kopamıyorsun benden ama anlamaya çalışmalısın. bizler farklı dünyaların insanıyız. benim hayatımda sana yer yok. iyisi mi vazgeç artık. zarar veririz birbirimize. kabullen bu ayrılığı ve çek git.
devamını gör...

herkesin yapabildiği eylemi yapıp dünyaya gelmesine vesile oldun diye hediyelik eşya mı sandın alüminyum! yaşı gelir her insan hür tercihleri ile baş başa kalır! tabii bizim için ütopya bu o ayrı!
devamını gör...

20. yüzyılın başlarında waterbury saat fabrikası'nda çalışan ve karanlıkta parlayan boyalarla saatleri boyayan ama o parlayan şeyin ne olduğunu anladıklarında iş işten geçtiği için canlarından olan işçi kızlar.

1. dünya savaşı'nda askerler cephede düşman tarafından görülmeden saati öğrenmek için bu fosforlu saatleri kullanıyordu. bu güzel saatler savaştan sonra moda olmuştu. bu nedenle fabrika, birçok genç kızı bu saatleri bu parlak madde ile boyamaları için işe almıştı.

kızlar işten artan boyaları, gece karanlığında ışıl ışıl görünmek için her taraflarına sürüyor, dişlerini bununla parlatıyor, dudaklarına bu boyayı sürüyordu. zaten boya yaptıkları fırçayı da sivriltmek için zaman zaman dudaklarından yardım aldıkları oluyordu.

ancak bir süre sonra kızların dişlerinde dökülmeler, çene kemiklerinde erimeler, kapanmayan yaralar görülmeye başlandı. ölüm vakaları da manzaraya dahil oldu.

maalesef kızların neredeyse içinde yüzdüğü bu parlak boya, radyumdu. bu son derece radyoaktif bir maddeydi.

curie ailesi bu elementi keşfettikten sonra, ne yazık ki büyük bir yanılgı ile kansere iyi geleceğini düşünmüşlerdi ve ortalığı bir radyum çılgınlığı sarmıştı. radyum içeren ürünler eczanelerde bile satılmaya başlanmıştı.

kızlar hastalık ve ölümlerle boğuşmaya başlayıp vakalar da tavan yapınca bu işin peşine düşüldü. görüldü ki vücutlarında yoğun miktarda radyum var, hatta nefes verdiklerinde ağızlarından radon gazı çıkıyor. üstelik ölen kızların kemikleri bile radyasyon yaymaya devam ediyordu.

***

tabi gerçek ortaya çıkınca eski çalışanlar fabrikaya karşı dava açtılar.

--- alıntı ---

kısa bir süre sonra davaya hastalanmış başka eski çalışanlar da katıldı. davacılar, kişi başına 250.000 dolar tazminat talep ediyorlardı. ancak fabrikanın arkasındaki politik ve maddi destek çok güçlü idi ve dava uzadıkça uzuyordu. dava sürerken quinta’nın iki kalça kemiği de kırıldı, albina tamamen yatalak hale geldi. edna artık neredeyse yürüyemez hale gelmişti ve fabrikada çalışmayı bırakalı yıllar olmasına rağmen geceleri hala saçları parıldıyordu. çene kemiği kopmuş olan katherine, avukatına “eğer 250.000 doları kazanırsam cenazeme bir sürü gül alabilirim değil mi?” diye soruyordu.

dava, çekişmeli bir şekilde üç yıl sürdü, bu sırada davalı genç kızlardan 13 tanesi radyum zehirlemesine bağlı çeşitli nedenlerle hayatını kaybetti. 1928 sonbaharında, dava nihayet sonuca bağlandı ve jüri us radium firmasının her bir davalıya 10.000 dolar tazminat ödemesine, ölene kadar da 600 dolar aylık bağlamasına ve tüm tıbbi bakım ücretlerini de üstlenmesine karar verdi. ilaveten, radyum boyası kullanımına ilişkin ciddi düzenlemeler getirildi.

(acikbilim. com'dan alıntıdır.)

--- alıntı ---

ne yazık ki birçok kimyacının da genç yaşta ölme nedeni, o zamanlar ne olduğu iyi bilinmeyen radyoaktivitedir.

çenesinde tümör çıkan radyum kızlarından biri:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bilenler bilir evde küçük, minnacık,bir beyefendi ile yaşıyorum. geçen gün izmirlimle sohbet ediyoruz, içeriden bir ağlama sesi duydum. koştum gittim yanına. bizim beyefendi yine mızıklıyor.

aldım kucağıma, bir yandan evi turlarken bir yandan da mesajlaşmaya devam ediyorum. küçük beyefendi de ağlayıp ağlamamak konusunda kararsız. neyse ben sonunda bıraktım telefonu, beyefendiyi yatağına koydum sallıyorum ama inat ya bu illa kucak istiyor. ben de inat ettim kucağıma almıyorum çünkü artık sallamaktan kollarım kopmuş. bir yandan da telefonuma bildirim gelip duruyor. aldım açtım telefonu, bir şarkı (bkz: tanju okan)'dan. hem şarkıyı dinleyeyim hem de küçük bey ile ilgileneyim diye şarkıyı açıp telefonu kenara koydum kiiiii daha arkamı dönmeme kalmadan ufaklık sustu. pür dikkat açtığım şarkıyı dinliyor. ben de hiç bozmadan oturdum yatağın kenarına uyusun diye yavaş yavaş sallıyorum. böyle 2,3 dakika geçti geçmedi derken şarkı bitti. başladı bizimki ağlamaya. ama bir görseniz dostlarım, sanki dövdüm çocuğu. öyle böyle ağlamıyor.

kucağıma aldım sussun diye. normalde kucağımda uyuyup kalan çocuk susmuyor. hemen açtım şarkıyı bir umut susar diye ve dostlarım bilin bakalım ne oldu? evet, sustu... iki dakika içerisinde uyuya kaldı kucağımda. hala beyefendi uyumadığında açıyorum bu şarkıyı sızıp kalıyor hemencecik. olayı anlatıyorum, bizimki kıkır kıkır gülüyor. çocuğu da kendisine benzetti. izmirli manyak!
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim