kadına şiddeti kınarken erkeğe şiddeti normal gören insan
yarım asra yaklaşan hayatım boyunca hiç karşılaşmadığım, görülme sıklığının nötrino dedektöründeki pozitif sinyallerle at başı gittiğini tahmin ettiğim, varlığının yoğun bir sistematik çabayla ileri sürülmesinde art niyet aramaya başladığım sanrı.
devamını gör...
geceye bir şey bırak
şey
devamını gör...
jaguar e-type
jaguar'ın 1961-1975 yılları arasında ürettiği efsanevi spor araba.. muhtemelen jaguar'ın ürettiği en meşhur, en bilinen, en spor araba da olabilir.. 240 km/h son hızıyla, 7 saniye civarında 0-100 değeri ile, monokok şasisiyle (ki o zamanlar çok yaygın değil), frenleriyle, ön arka bağımsız süspansiyonuyla oldukça kombine, hızlı, hafif bir spor arabaydı..

1955 yılında jaguar, d-type isimli yarış arabasıyla le-mans 24 saat yarışlarına girer ve 55'ten itibaren tam 3 kez üst üste bu yarışı kazanır.. bu başarısıyla oldukça büyük ün yapmış jaguar bunu paraya dökmek ister ve bu yarış araçları üzerinden insanların trafikte de kullanabilecekleri spor araç yapma fikri ile bu araç yapılır.. iyi ki de yapılmıştır..

araç o zamanlar yaygın olmayan monokok şasiye sahipti demiştik.. alttaki resimde görüldüğü üzere aracın ön tarafı profillerden yapılma kafesvari bir sistemden oluşuyor ve bu sistemde ön yürüyen aksam ve motor bulunuyor.. bu sistem ise monokok şaseye vidalarla bağlanıyor.. o zamanlar merdiven şase * yaygın iken bu aracın yapımında oldukça ileri görüşlü bir girişimde bulunulmuş ki, bu sayede aracın ağırlığı sadece 1315 kg idi.. günümüz süperspor otomobiller de bu şekilde yapılıyor, tek fark monokok şase ve profiller kompozit malzemeden yapılıyor..

e type 3 farklı tipte üretildi.. üstü açılmayan 2 koltuklu model, aynısının 4 koltuklu modeli ve üstü açılabilen yani "roadster" 2 koltuklu model.. 4 koltuklu olan modelinde tabi ki de o fazladan 2 koltuğu sığdırmak için daha uzun bir şase kullanılmış.. bu modeli 1966 yılında çıkmış..

tüm el yapımı araçlarda olduğu gibi bu araçlarda da farklılıklar mevcuttu ama üretildiği dönemde 1. seri*, 2. seri ve 3. seri vardır..
ama farklılıklar her araçta o kadar farklıydı ki series 1 ile series 2'yi ayırt etmek çok zordu.. bu araçların en pahalıları ve değerlileri de series 1'lerdi..

1961'den 1964'e kadar üretilen modellerde 3.8 litre sıralı 6 motor vardı.. bu motor xk150 modelindeki motor ile aynıydı.. 1965-1967 yılları arasındaki modellerde ise motor hacmi 4.2 litreye çıkarıldı ve güçte bir değişiklik olmadı ama torkta %10 civarında artış elde edildi.. zaten en değerli olanları ise bu modellerdir.. 265 hp güç, torku ise 325 nm'den 380 nm'ye çıkmıştı.. motor önceki motordan oldukça farklıydı ve bunun sonucu olarak gaz tepkileri vs. oldukça beğenildi..
3.8 litre

4.2 litre

series 2'de en büyük değişiklik farlardaki camların kaldırılması oldu.. buna ek olarak arka tamponda değişiklikler daha büyük sinyal lambalar, önde daha büyük bir hava girişi ve bu hava girişine yerleştirilmiş elektrikli soğutma fanlarıydı.. klima ve hidrolik direksiyon opsiyoneldi..

series 3'te motor da değişti ve 5.3 litre v12 motor konuldu.. bu motor aslında le-mans'ta yarışması için yapılmış bir yarış aracının motoruydu.. prototip olarak bir araç yapılmıştı ama iptal edildi, ardından motor 3. nesil e-type'a konuldu.. otomatik vites ve tel jantlar, biraz köşeli sayılabilecek bir ön ızgara bulunuyordu.. uzun olan şasi kullanıldı, kısa şase üretilmedi.. sadece 2+2 coupe ve roadster devam etti..

konsept tasarımları da vardır..
jaguar e-type low drag coupe: e-type tanıtıldıktan sonra "acaba daha fazla d-type ruhu katabilir miyiz bu araca?" düşüncesiyle yapılmış konsept bir model.. test için bir adet üretilmiş.. şasede çelik kullanılan normal e-type'ın aksine bunun şasesi komple alüminyumdan.. yani daha hafif.. daha hafif dış kaporta, daha eğimli ön cam, arka tekerin arkasındaki kaportada fren soğutması için hava kanalları yapıldı.. iç trim komple çıkarıldı ve sadece şanzıman tünelinin yalıtımı bırakıldı.. d-type'daki 3.8 litrelik motorun biraz daha oynanmış versiyonu kullanıldı..
1962 yılında bu araç yapıldı ve bir yıl sonra kendi yarışçıları dick protheroe'e satıldı.. kendisi vefat ettikten sonra da bir koleksiyoncuya satıldı..

lightweight e-type: low drag coupe modelinin üzerinden elde edilen tecrübeler ile üretilen özel bir modeldir.. sadece 20 adet üretilmiştir..
300 hp'lik modifiye edilmiş 3.8 litrelik motoru kısa vites oranlarına sahip 4 vitesli şanzımanla birlikte kullanılmıştır.. son modelleri 5 vitesli zf şanzımana sahiptir.. d-type'ın kazandığı le-mans gibi büyük organizasyonların aksine lightweight e-type, sahiplerinin katıldığı küçük yarışlarda oldukça başarılı olduğu söylenmektedir..

lightweight modelinden 18 adet üretilmesi gerekiyordu ancak 12 adet üretildi.. talep olmadığı için üretilmedi.. ancak şaseleri jaguar'ın elinde duruyordu ve kalan 6 şaseyi atmadı.. 2014 yılında jaguar heritage business üretmedikleri 6 aracı üretebileceklerini duyurdular.. tamamen eski zamanlarındaki yöntemlere bağlı kalarak, el yapımı bir şekilde üreteceklerini ve satış için önceliği koleksiyonculara vereceğini duyurdu..

1955 yılında jaguar, d-type isimli yarış arabasıyla le-mans 24 saat yarışlarına girer ve 55'ten itibaren tam 3 kez üst üste bu yarışı kazanır.. bu başarısıyla oldukça büyük ün yapmış jaguar bunu paraya dökmek ister ve bu yarış araçları üzerinden insanların trafikte de kullanabilecekleri spor araç yapma fikri ile bu araç yapılır.. iyi ki de yapılmıştır..

araç o zamanlar yaygın olmayan monokok şasiye sahipti demiştik.. alttaki resimde görüldüğü üzere aracın ön tarafı profillerden yapılma kafesvari bir sistemden oluşuyor ve bu sistemde ön yürüyen aksam ve motor bulunuyor.. bu sistem ise monokok şaseye vidalarla bağlanıyor.. o zamanlar merdiven şase * yaygın iken bu aracın yapımında oldukça ileri görüşlü bir girişimde bulunulmuş ki, bu sayede aracın ağırlığı sadece 1315 kg idi.. günümüz süperspor otomobiller de bu şekilde yapılıyor, tek fark monokok şase ve profiller kompozit malzemeden yapılıyor..

e type 3 farklı tipte üretildi.. üstü açılmayan 2 koltuklu model, aynısının 4 koltuklu modeli ve üstü açılabilen yani "roadster" 2 koltuklu model.. 4 koltuklu olan modelinde tabi ki de o fazladan 2 koltuğu sığdırmak için daha uzun bir şase kullanılmış.. bu modeli 1966 yılında çıkmış..

tüm el yapımı araçlarda olduğu gibi bu araçlarda da farklılıklar mevcuttu ama üretildiği dönemde 1. seri*, 2. seri ve 3. seri vardır..
ama farklılıklar her araçta o kadar farklıydı ki series 1 ile series 2'yi ayırt etmek çok zordu.. bu araçların en pahalıları ve değerlileri de series 1'lerdi..

1961'den 1964'e kadar üretilen modellerde 3.8 litre sıralı 6 motor vardı.. bu motor xk150 modelindeki motor ile aynıydı.. 1965-1967 yılları arasındaki modellerde ise motor hacmi 4.2 litreye çıkarıldı ve güçte bir değişiklik olmadı ama torkta %10 civarında artış elde edildi.. zaten en değerli olanları ise bu modellerdir.. 265 hp güç, torku ise 325 nm'den 380 nm'ye çıkmıştı.. motor önceki motordan oldukça farklıydı ve bunun sonucu olarak gaz tepkileri vs. oldukça beğenildi..
3.8 litre

4.2 litre

series 2'de en büyük değişiklik farlardaki camların kaldırılması oldu.. buna ek olarak arka tamponda değişiklikler daha büyük sinyal lambalar, önde daha büyük bir hava girişi ve bu hava girişine yerleştirilmiş elektrikli soğutma fanlarıydı.. klima ve hidrolik direksiyon opsiyoneldi..

series 3'te motor da değişti ve 5.3 litre v12 motor konuldu.. bu motor aslında le-mans'ta yarışması için yapılmış bir yarış aracının motoruydu.. prototip olarak bir araç yapılmıştı ama iptal edildi, ardından motor 3. nesil e-type'a konuldu.. otomatik vites ve tel jantlar, biraz köşeli sayılabilecek bir ön ızgara bulunuyordu.. uzun olan şasi kullanıldı, kısa şase üretilmedi.. sadece 2+2 coupe ve roadster devam etti..

konsept tasarımları da vardır..
jaguar e-type low drag coupe: e-type tanıtıldıktan sonra "acaba daha fazla d-type ruhu katabilir miyiz bu araca?" düşüncesiyle yapılmış konsept bir model.. test için bir adet üretilmiş.. şasede çelik kullanılan normal e-type'ın aksine bunun şasesi komple alüminyumdan.. yani daha hafif.. daha hafif dış kaporta, daha eğimli ön cam, arka tekerin arkasındaki kaportada fren soğutması için hava kanalları yapıldı.. iç trim komple çıkarıldı ve sadece şanzıman tünelinin yalıtımı bırakıldı.. d-type'daki 3.8 litrelik motorun biraz daha oynanmış versiyonu kullanıldı..
1962 yılında bu araç yapıldı ve bir yıl sonra kendi yarışçıları dick protheroe'e satıldı.. kendisi vefat ettikten sonra da bir koleksiyoncuya satıldı..

lightweight e-type: low drag coupe modelinin üzerinden elde edilen tecrübeler ile üretilen özel bir modeldir.. sadece 20 adet üretilmiştir..
300 hp'lik modifiye edilmiş 3.8 litrelik motoru kısa vites oranlarına sahip 4 vitesli şanzımanla birlikte kullanılmıştır.. son modelleri 5 vitesli zf şanzımana sahiptir.. d-type'ın kazandığı le-mans gibi büyük organizasyonların aksine lightweight e-type, sahiplerinin katıldığı küçük yarışlarda oldukça başarılı olduğu söylenmektedir..

lightweight modelinden 18 adet üretilmesi gerekiyordu ancak 12 adet üretildi.. talep olmadığı için üretilmedi.. ancak şaseleri jaguar'ın elinde duruyordu ve kalan 6 şaseyi atmadı.. 2014 yılında jaguar heritage business üretmedikleri 6 aracı üretebileceklerini duyurdular.. tamamen eski zamanlarındaki yöntemlere bağlı kalarak, el yapımı bir şekilde üreteceklerini ve satış için önceliği koleksiyonculara vereceğini duyurdu..
devamını gör...
uzun bıçaklar gecesi
hitlerin tamamen kontrolden çıkan ss subaylarını ve üst düzey yöneticilerinden intikamını aldığı gece.
devamını gör...
gta 5
başlığı açan genç adam 2000 sonrası doğmuş bıyıkları yeni nemlenen bir nektari muhtemelen ki gta 5 i oyun dünyasında devrim zannediyor.
esasen oyun dünyasının açık dünya devrimi 2001 de çıkmış gta 3 le gerçekleşti. izometrik görüş açısından çıkıp ilk defa geniş bir haritada tps görüş açısı ile oynama imkanı sunmuştur. gta 5, gta 4 de kullanılmaya başlanmış olan grafik motorunu kullanmış daha kompleks bir açık dünya ve görev tasarımları ile çıktığı dönem insanların ağızlarından salya saça saça yoh böyle bir oyun nidalarıyla satış rekorları kurmuş serinin son oyunudur.
illa bir vs olacaksa rdr 2 varken hiç bir açık dünyanın tadı yoktur. ki ben açık dünya oyunlarını sevmem.
esasen oyun dünyasının açık dünya devrimi 2001 de çıkmış gta 3 le gerçekleşti. izometrik görüş açısından çıkıp ilk defa geniş bir haritada tps görüş açısı ile oynama imkanı sunmuştur. gta 5, gta 4 de kullanılmaya başlanmış olan grafik motorunu kullanmış daha kompleks bir açık dünya ve görev tasarımları ile çıktığı dönem insanların ağızlarından salya saça saça yoh böyle bir oyun nidalarıyla satış rekorları kurmuş serinin son oyunudur.
illa bir vs olacaksa rdr 2 varken hiç bir açık dünyanın tadı yoktur. ki ben açık dünya oyunlarını sevmem.
devamını gör...
misafirliğe gidildiğinde başkasının giydiği terliğin verilmesi
hemen hemen her evde yapılan bir davranıştır. herkesin alım gücü iyi olmadığından misafir için bir terlikle idare edilmeye çalışılır. aslında bazıları kendilerince misafire değer verildiğini de göstermek isterler. bu demek değildir ki kirli ve pis olarak aynı terliği gelen her misafire giymesi için verin, değildir.
doğru olan, misafire temiz terlik verilmesi yoksa da karşıdakini de zor durumda bırakmamak için bu davranışta hiç bulunulmamasıdır. kimi insan yanında terliğini taşır ama taşımayan da olabilir.
misafirliği seven bir millet olduğumuzdan her alternatifi düşünmek lazım.
doğru olan, misafire temiz terlik verilmesi yoksa da karşıdakini de zor durumda bırakmamak için bu davranışta hiç bulunulmamasıdır. kimi insan yanında terliğini taşır ama taşımayan da olabilir.
misafirliği seven bir millet olduğumuzdan her alternatifi düşünmek lazım.
devamını gör...
korku iklimi
içinde yaşamakta olduğumuz iklimdir.
her anı sert ve kurak geçtiği içindir ki kavruk yüzleri ile dolaşan insanlar ülkelerini sevmekten bile çekinirler. içten gelerek sevmek isterler, tüyleri diken diken olsun isterler bu sevgiyle, gözleri dolsun isterler bu sevginin şiddetiyle. ama olmaz.
evden çıktığın an başına ne geleceğini bilemediğin için o iklimi gömlek cebinde taşır gibi hisseder insan. her an bir adaletsizliğin faili meçhulü olabileceği gibi aklına bile gelmeyen bir suçtan ötürü kamu vicdanını yaralayarak mapus damlarında çizgilerden duvar kağıdı yaparak gün sayabilir.
eleştirinin ne olduğu unutulmuştur bu iklimde. çünkü eleştirirsen ya birinin yandaşı olursun ya da vatan haini. hakkını aramak ise söz konusu bile değildir zira herkes hak ettiğini aldığın konusunda hemfikirdir.
anayasal olarak güvence altına alınmış bütün hakların ikinci bir genelgeye kadar askıya alınmıştır. beklersin ki birileri askıda adalet kampanyası başlatsın.
ölmek bile hak değildir, küçük yaşta ölünce binlerce insana seni yuhlatabilir o ülkede kim sorumluysa iklim mühendisliğinden.
korku iklimi içimizde eriyen buzulların çıkardığı sestir.
her anı sert ve kurak geçtiği içindir ki kavruk yüzleri ile dolaşan insanlar ülkelerini sevmekten bile çekinirler. içten gelerek sevmek isterler, tüyleri diken diken olsun isterler bu sevgiyle, gözleri dolsun isterler bu sevginin şiddetiyle. ama olmaz.
evden çıktığın an başına ne geleceğini bilemediğin için o iklimi gömlek cebinde taşır gibi hisseder insan. her an bir adaletsizliğin faili meçhulü olabileceği gibi aklına bile gelmeyen bir suçtan ötürü kamu vicdanını yaralayarak mapus damlarında çizgilerden duvar kağıdı yaparak gün sayabilir.
eleştirinin ne olduğu unutulmuştur bu iklimde. çünkü eleştirirsen ya birinin yandaşı olursun ya da vatan haini. hakkını aramak ise söz konusu bile değildir zira herkes hak ettiğini aldığın konusunda hemfikirdir.
anayasal olarak güvence altına alınmış bütün hakların ikinci bir genelgeye kadar askıya alınmıştır. beklersin ki birileri askıda adalet kampanyası başlatsın.
ölmek bile hak değildir, küçük yaşta ölünce binlerce insana seni yuhlatabilir o ülkede kim sorumluysa iklim mühendisliğinden.
korku iklimi içimizde eriyen buzulların çıkardığı sestir.
devamını gör...
çaresizliği anlatan en iyi cümle
bana göre "zaman her şeyin ilacıdır." cümlesidir.
bir çaremiz olsa işi zamana bırakmaz kendimiz hallederdik öyle değil mi?
bir çaremiz olsa işi zamana bırakmaz kendimiz hallederdik öyle değil mi?
devamını gör...
saniyelik salaklıklar
istanbul'da ki evime nadir giderim yılda 4 belki 5.
kapıyı anahtar ile açmaya çalışıyorum yok dönmüyor zorla zorla kapı açıldı bir kadın hırsız mısınız dedi.
sizce hırsız gibi mi görülüyor dedim.
commal hanım alt katta yaşıyor olabilir misiniz dedi pardon 25 mi burası dedim neyse çaya davet etti de hoş sohbetinde nail olduk.
kapıyı anahtar ile açmaya çalışıyorum yok dönmüyor zorla zorla kapı açıldı bir kadın hırsız mısınız dedi.
sizce hırsız gibi mi görülüyor dedim.
commal hanım alt katta yaşıyor olabilir misiniz dedi pardon 25 mi burası dedim neyse çaya davet etti de hoş sohbetinde nail olduk.
devamını gör...
çocuklarla girilen komik diyaloglar
kızım son yıllara kadar çok anneciydi.
o zamanlar 5 yaşlarında, anaokulundan aldım eve getirdim bir cuma günü. annesi henüz eve gelmemiş. hafta sonu karlı bir yere gidip eğlenelim falan diye konuşuyoruz. işte baba diyor karın içine çukur açarım sen fark etmeden basar düşersin. kahkahalar atıyoruz.
ben de evet kızım annene de çukur açarız o da düşer deyip gülüyorum. aniden suratı asıldı, hatta sinirlendi ve kelimesi kelimesine şunları söyledi:
ben anneme asla tuzak kurmam, onun yollarını açarım.
o zamanlar 5 yaşlarında, anaokulundan aldım eve getirdim bir cuma günü. annesi henüz eve gelmemiş. hafta sonu karlı bir yere gidip eğlenelim falan diye konuşuyoruz. işte baba diyor karın içine çukur açarım sen fark etmeden basar düşersin. kahkahalar atıyoruz.
ben de evet kızım annene de çukur açarız o da düşer deyip gülüyorum. aniden suratı asıldı, hatta sinirlendi ve kelimesi kelimesine şunları söyledi:
ben anneme asla tuzak kurmam, onun yollarını açarım.
devamını gör...
normal sözlük'teki fake hesaplar
ben gerçek hayatımdan bile daha gerçeğim valla burada. zaten rahatlamak için buradayım bir de olmayan biri gibi rahatlayamam.
devamını gör...
anın fotoğrafı

"bazen dayanmaktır sevmek; hayat nereden vurursa vursun ayakta durabilmek… bazen yaşamaktır sevmek; soluksuz ciğer gibi sevgisiz kalbin duracağını bilmek… bazen ağırdır sevmek; sevdiğine layık olabilmek… ve bazen hayattır sevmek; birini çok uzaktayken bile, yüreğinde taşıyabilmek…"
özdemir asaf
devamını gör...
anın fotoğrafı
yazarından imzalı kitabım an itibariyle elime ulaştı... bir de üşenmemiş bana not yazmış ahh canım sen, bu sözlüğün kazandırdığı en yeni nesil dostumsun, haa bu arada hani yeni nesil internetten arkadaş ediniyor ama bana biraz ters gibi böyle şeyler ama internetten böyle arkadaş edinmeye can kurban. (bkz: köylü yazardan ironiler) iyiki varsın. yüreğinden dökülenleri okumak için çok heyecanlıyım...

devamını gör...
ne aleviyim ne sünni ben türk'üm
mezheple ırkın aynı kefeye konulduğu başlık. son derece gereksiz , yersiz . insan olabilmek dileğiyle.
devamını gör...
domestic hıyar
arada sıkılıyor sabri'miz ama iyi çocuk, hoş çocuk.
*
bir açığımı da yakaladı, dünden beri köşe bucak saklanıyorum. tabii o ne yapmış? saklandığım her köşeye bahsi geçen top secret mevzuyu koymuş.
*
bir açığımı da yakaladı, dünden beri köşe bucak saklanıyorum. tabii o ne yapmış? saklandığım her köşeye bahsi geçen top secret mevzuyu koymuş.
devamını gör...
tapduk emre
1200-1300'lü yılarda aksaray'da yaşadığı rivayet edilmektedir. hacı bektâş-ı veli ve mevlana gibi önemli isimlerle aynı çağda yaşamış bir derviştir. aynı zamanda yunus emre'nin dervişlik yolunda mürşidi, akıl hocası olmuştur.
yunus emre'nin hocasıyla tanışmasının nasıl gerçekleştiği şu kıssadan hisseyle anlatılır:
hocasıyla tanışmasının nasıl gerçekleştiği şu kıssadan hisseyle anlatılır:
yunus çiftçilikle geçinen fakir biridir. yaşadığı beldede bir kıtlık yaşanır. daha da fakirleşen yunus bir çok kerametlerini duyduğu hacı bektâş-ı veli'den yardım almak ister. sığırının üstüne bir miktar yabani koyup dergaha gelir.
piri ziyaret ederek, hediyesini verir ve bir miktar buğday ister. hacı bektaş-ı veli ona lütuf ile muamele ederek bir kaç gün dergahta misafir eder. yunus geri dönmek için acele eder. dervişler pir’e yunus’un acelesini anlatırlar.
o da “buğday mı ister yoksa erenler himmeti mi? diye haber gönderir. gafil yunus, buğday ister. bunu duyan pir “isterse o alıçın her tanesine nefes edeyim” der. yunus buğdayda ısrar eder. hacı bektâş-ı veli üçüncü kez haber gönderip “isterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim” der. yunus yine buğday ister.
buğdayı alıp, köye doğru yola koyulan yunus’u yolda pişmanlık duygusu kaplar. derhal geri dönerek kusurunu itiraf eder. hacı bektaş-ı veli onun kilidini tapduk emre’ye verdiğini bu yüzden isterse ona gitmesini söyler.
eli böğründe dönen yunus yüzgeri gider tapduk’un kapısına. tapduk’a adeta kul olur. yıllar yılı şeyhine odun taşır. yıllar yılı ondan feyz alır. olgunlaşır ve pişer.
yunus’un şeyhine taşıdığı odunların içinde hiç eğri bulunmaması tapduk’un gözünden kaçmaz. sonra yunus’a odunluktaki odunları gösterir:
“ey yunus der. bakıyorum dağdan kestiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. meraklandım. acaba ormanda hiç eğri odun yok mu?”
yunus emre gülümser ve cevaplar;
“ormanda eğri odun var olmasına var amma sizin dergahınızdan içeri odunun bile eğrisi giremez efendim.”
daha öncesinde fırsatı kaçıran yunus, o himmete nail olabilmek için tam kırk yıl tapduk emre dergahında hizmet eder.
taptuk’un tapusunda
kul olduk kapusunda
yunus miskin çiğ idi
pişdük elhamdülillah.
taptuk eydür bu yunus’a
bu aşk hakk’a irerse
kamulardan ol yücedir.
ben ana nice ireyim.
baktuğum yüzde gördüm
taptukum’un nurunu
maksudum bugün bildim
niderem ben yarını.
aşk sultanı taptuk dürur
yunus gedadır kapuda
gedalar lütfeylemek
kalde dürur sultana.
şeyh-ü danişmend-ü veli
cumlesi birdir er yolu
yunus dur dervişler kulu
taptuk gibi serveri var.
sorun taptuklu yunus’a
bu dünyadan ne anladı.
bu dünyanın kararı yok
sen neyimiş ben neyimiş
yine esirdi yunus
taptuk yunus’u gözler.
meğer anın gönlünden
bir cür’a şerbet içti.
yunus sen taptuk’una kıl dualar
dime kim nu kılam bu aşk elinden.
taptuk diyem cümie dile
ananmışam değme kula
yunus dahi hod kim ola
bu sözleri diyen benem.
yunus emre'nin hocasıyla tanışmasının nasıl gerçekleştiği şu kıssadan hisseyle anlatılır:
hocasıyla tanışmasının nasıl gerçekleştiği şu kıssadan hisseyle anlatılır:
yunus çiftçilikle geçinen fakir biridir. yaşadığı beldede bir kıtlık yaşanır. daha da fakirleşen yunus bir çok kerametlerini duyduğu hacı bektâş-ı veli'den yardım almak ister. sığırının üstüne bir miktar yabani koyup dergaha gelir.
piri ziyaret ederek, hediyesini verir ve bir miktar buğday ister. hacı bektaş-ı veli ona lütuf ile muamele ederek bir kaç gün dergahta misafir eder. yunus geri dönmek için acele eder. dervişler pir’e yunus’un acelesini anlatırlar.
o da “buğday mı ister yoksa erenler himmeti mi? diye haber gönderir. gafil yunus, buğday ister. bunu duyan pir “isterse o alıçın her tanesine nefes edeyim” der. yunus buğdayda ısrar eder. hacı bektâş-ı veli üçüncü kez haber gönderip “isterse her çekirdek sayısınca himmet edeyim” der. yunus yine buğday ister.
buğdayı alıp, köye doğru yola koyulan yunus’u yolda pişmanlık duygusu kaplar. derhal geri dönerek kusurunu itiraf eder. hacı bektaş-ı veli onun kilidini tapduk emre’ye verdiğini bu yüzden isterse ona gitmesini söyler.
eli böğründe dönen yunus yüzgeri gider tapduk’un kapısına. tapduk’a adeta kul olur. yıllar yılı şeyhine odun taşır. yıllar yılı ondan feyz alır. olgunlaşır ve pişer.
yunus’un şeyhine taşıdığı odunların içinde hiç eğri bulunmaması tapduk’un gözünden kaçmaz. sonra yunus’a odunluktaki odunları gösterir:
“ey yunus der. bakıyorum dağdan kestiğin odunların hepsi kuru, hepsi düz. meraklandım. acaba ormanda hiç eğri odun yok mu?”
yunus emre gülümser ve cevaplar;
“ormanda eğri odun var olmasına var amma sizin dergahınızdan içeri odunun bile eğrisi giremez efendim.”
daha öncesinde fırsatı kaçıran yunus, o himmete nail olabilmek için tam kırk yıl tapduk emre dergahında hizmet eder.
taptuk’un tapusunda
kul olduk kapusunda
yunus miskin çiğ idi
pişdük elhamdülillah.
taptuk eydür bu yunus’a
bu aşk hakk’a irerse
kamulardan ol yücedir.
ben ana nice ireyim.
baktuğum yüzde gördüm
taptukum’un nurunu
maksudum bugün bildim
niderem ben yarını.
aşk sultanı taptuk dürur
yunus gedadır kapuda
gedalar lütfeylemek
kalde dürur sultana.
şeyh-ü danişmend-ü veli
cumlesi birdir er yolu
yunus dur dervişler kulu
taptuk gibi serveri var.
sorun taptuklu yunus’a
bu dünyadan ne anladı.
bu dünyanın kararı yok
sen neyimiş ben neyimiş
yine esirdi yunus
taptuk yunus’u gözler.
meğer anın gönlünden
bir cür’a şerbet içti.
yunus sen taptuk’una kıl dualar
dime kim nu kılam bu aşk elinden.
taptuk diyem cümie dile
ananmışam değme kula
yunus dahi hod kim ola
bu sözleri diyen benem.
devamını gör...
hafızadan çıkmayan reklam jingleları
bugünlerde bu reklam dönüyor kafamda
o nası naaane delikli naaaane, poolo poloo
açtım dinledim bile, adam nasıl coşkulu söylüyor, keşke şarkısını yapsalar.
o nası naaane delikli naaaane, poolo poloo
açtım dinledim bile, adam nasıl coşkulu söylüyor, keşke şarkısını yapsalar.
devamını gör...